Baozi Prens [Xiumin]

EXO OC ONE SHOTLAR

Prens Xiumin için krallığındaki sıradan günlerden biriydi yine. Çikolatadan şatosunun penceresinden ülkesine bakıyordu. Çikolatadan evlerin üzerindeki renk renk çatı şekerleri gün ışığıyla birleşince bir renk cümbüşü çıkıyordu ortaya. Pamuk şekerinden renk renk ağaçlar rüzgarla iki yana salınıyordu. Jelibondan yollar ve meyveli şekerden kaldırımlar şehrin kalabalığını sırtlanıyordu. Şehre hayat veren Sıcak çikolata şelalesi için düzenlenen festivalin hazırlıkları vardı her yerde. Başkenti ona böylesi bir huzur vermesine rağmen Prens Xiumin çok sıkılıyordu, çünkü yalnızdı. Krallığındaki en tatlı şey olması onun için çok zordu. Artık evlenmesi gerekiyordu, halkı ve hanedanı ondan küçük baoziler bekliyordu sonuçta. Ama o kendisi gibi tatlı bir eş istiyordu. Bilinen dünyanın en tatlı insanıyken, aradığı özellikte bir kadını nasıl bulacaktı?

İşte Prens Xiumin kara kara bunları düşünürken, huzuruna getirilmenle düşüncelerinden sıyrıldı. Koluna sıkıca yapışmış muhafızlardan kurtulmak için çabalarken bir yandan da var gücünle bağırıyordun.

''Ne varmış çikolata şelalesine gofret ağaçlardan batırdıysam! Benim yaşadığım dünyada böyle sunulmuyo bunlar! Bırakın beni cimri şeyler! Buraya nasıl geldim bilmiyorum ama gitmeye niyetim yok!''

-FLASHBACK-

Tenini okşayan hafif esintiye ve burnuna dolan tatlı kokuya inat uyumaya devam ediyordun. Yüzünde hissettiğin yapışkan sıvı ile uyanıp bir gözünü açtın. Muhtemelen kucağında dondurma kutusuyla uyuyakalmıştın yine. Ama hayır! Burası odan olamazdı! Odanda pamuk şekerinden ağaçlar, kurabiye kayalar ve sıcak çikolata fışkırtan bir şelale yoktu! Kesinlikle emindin bundan! ''Kıçım açıkta mı kaldı yoksa gerçekten hayalimdeki ülkeye mi ışınlandım?'' diye düşündün. Dibinde uyandığın ağacın gofretten dalını koparıp tadına baktın. Bu tat gerçekti! Ağaçtan kocaman bir dal koparıp çikolata şelalesine yaklaştın. Batırıp yediğinde çikolatanın gerçekten üzerinde buhar tüttüren sıcaklıkta olduğunu hissettin. Kremadan çalılıklarda çilekler vardı. Topladığın birkaç çileği de şelaleye bandırıp mideye indirdin. Burası kesinlikle hayalindeki ülkeydi ; herşey yenilebilirdi, dahası bu yenilecek şeyler tamamen TATLIYDI!

''Tanrıııım sonunda dualarımı kabul ettin! Benim gibi tatlı bir kızı kırmayacağını biliyordum! Sonsuza kadar bu ülkede yaşamak istiyorum! Teşekkürler Tanrım!'' yerinde tepinerek ettiğin duan bitince, az önce dalını kırdığın ağaca döndün tekrar. Onu tamamen bitirecektin. Bu ülke senin iştahına ne kadar dayanırdı bilmiyordun. Karşında çikolatadan bir şelale akarken bunu umursadığın da söylenemezdi. Ağacı yemeye o kadar dalmıştın ki sana bağıran muhafızları ancak kollarından tuttuklarında fark edebilmiştin.

-FLASHBACK SONU-

Karşında sana kocaman gözleri ve pamuk şeker görünümlü pembe saçları ile şaşkın şaşkın bakan Prensle göz göze geldin. O... O gerçekten tatlıydı... Böyle bir ülkenin prensi olmayı sonuna kadar hak ediyordu. Muhafızlara seni bırakmalarını işaret ettiğinde sert bir şekilde bitter çikolatadan zeminde buldun kendini.

''Sorun nedir muhafız? Bu genç kız da kim? Bizim ülkemizden birine benzemiyor hiç...'' Kaşlarını çatarak dikkatlice seni süzerken söylemişti bunu Prens.

''Efendim felaket! Bu kızın iştahı ülkemizi kurutabilir efendim! Kehanetteki obur canavar bu olmalı! Geçen yıl sıcak çikolata şelalesi festivalinde Kralımızın diktiği gofretten ağacı yerken bulduk efendim! Ağaç... Ağaçtan geriye bir yaprak bile kalmadı! Yetişemediğimiz için affedin efendim!'' Adam ağlamaklı bir şekilde açıklamasını yapmış, Prensin önünde eğilmişti.

''Heeey! Kime obur diyorsun sen? Ne olmuş bi ağaç yediysem? Ülke ağzına kadar bunlarla dolu!'' dudaklarını bükerek söylemiştin bunu. Gerçekten bu kadar cimri olmak fazla değil miydi?

Prens sana yüzüne yerleştirdiği yan gülüşü ve ilgili bakışlarıyla bakıyordu şimdi.

''Demek babamın diktiği ağacı yedin?'' Neden gülümseyerek soruyordu ki bunu? Belki de tahta geçmek için babasını öldüren katil bir prensti? Ve seni öldürmek için sudan bir bahane arıyordu? Temkinli olmalıydın.

''Ben.. Ş-şey.. Babanızın diktiğini bilsem diğer ağacı yerdim.. Bilmiyordum..''

''Muhtemelen onu da dedem dikmiştir.. Diğerini de büyük büyük dedem.. Bir başkasını da Büyük büyük büyük dedem..''

O büyük dedelerini saymaya devam ederken korktuğunun başına geldiğini düşünüyordun. Seni öldürebilmek için şu an 18. kuşaktan dedesinden bahsediyordu. Şimdi 19 oldu.

''Beni öldürmek için 19. kuşaktan dedenize kadar saymanız gerekmiyor! Sadece öldürün beni... Mezar taşıma tatlıyı çok severdi yazarsınız... Suçu çikolata yemekti... Gençliğinin baharında onu kopardılar çikolatalarından! Ah, zalim kader! Tek isteği sınırsız tatlı yemek olan bu zavallı kız için çok acımasız değil misin?'' iyice dramaya bağlamış, sahte hıçkırıklarla göğsünü dövüyordun. Bu yüzden tiyatro kulübünün kapısına bile yaklaştırmıyorlardı seni.

Oscarlık(!) rolün Prensin alkışlarıyla bölünmüştü.

''Hayır, seni öldürmeyeceğim merak etme... Sadece merak ettiğim birşey var... O zamana kadar zindanda kalacaksın. Ama lütfen parmaklıkları kemirme... Her zaman o kadar dayanıklı çikolata yapamıyoruz...'' ısırılası, mıncırılası yanaklarıyla karşı konulamaz görünüyordu.

''Oh, şey tabi... Zaten hep çikolatadan parmaklıklı bir zindana atılmayı hayal etmiştim. Zaten çikolata bağımlısı olduğumdan teorik olarak yanlış sayılmaz değil mi? Ehehehe....'' Bu ülkede kaldıktan sonra zindan yada saray fark etmezdi senin için. Şimdiden hapishane yemeklerinin tadını merak edip, sabırsızlanıyordun.

''Bir hafta sonra Şelalemiz için festival yapıyoruz, o zamana kadar zindanda kalacaksın. Merak etme, aç kalmayacaksın. Hizmetine özel bir aşçı vereceğim. Ne istersen pişirecek...'' başını sallayarak kendini onaylıyordu baozi yanaklı prens.

''Sizin zindan anlayışınız benim dünyamdaki 5 yıldızlı otellerde yok... Ben burayı çok sevdim sayın prens, burada yaşamamda bir sorun var mı? Gerçekten obur bir canavar değilim! Tamam, ağacı yemiş olabilirim ama... Bu beni sadece obur yapar, canavar değil...'' muhafıza ters bakışlar atıyordun bir yandan.

''Biliyorum tatlı şey. Bu tatlılıkla canavar olamazsın zaten. Bu arada ben Prens Xiumin. Bir hafta sonra çikolatadan şelale festivalinde evlenip bu ülkenin yeni kralı olacağım.''

Kalbine bir sızı girmişti bir anda. Evlenmesi neden seni ilgilendiriyordu ki? Tamam aşırı tatlı, yakışıklı, şirin, ısırılası, mıncırılası, yoğrulası, öpülesi olabilirdi... Ama bunlar sızının nedenini açıklamıyordu.

''Şimdi zindana dönmelisin tatlı kız... Bir hafta sonra festivalde görüşürüz...''

******

Hapishanede senden başka iki kişi vardı. İkisi de kamu malına zarar vermekten buradaydı. Biri kaldırım taşlarını söküp yediği, diğeri ise lolipoptan sokak lambalarını yediği için buradaydı. Kader arkadaşıydınız artık. Aşçı hergün gelip istediğin pastayı, kurabiyeyi, tartı pişiriyordu sana. Bir de garip garip sorular soruyordu. Nedenini anlamasan da cevaplıyordun, cevapladıkça bozulup ertesi gün bambaşka bir tarifle çıkıyordu karşına.

---

''Bil bakalım bu tarifin gizli ögesi ne?'' kollarını çaprazlamış, kendinden emin bir şekilde çilekli tartını uzatmıştı. Bir çatal alıp iyice çiğnedin. Gözlerini kapatıp, damağına yayılan tadı analiz ediyordun.

''Hamurundaki tarçının tatlılığı ve kremadaki karanfilin acımsı tadı birbirini tamamlıyor. Tıpkı hamurun kıtırlığı ve kremanın yumuşaklığının zıt uyumu gibi... Üstündeki taze çileklerin tadı bu yoğunluğu hafifletiyor... Harika bu mmmmmm....''

''Seni küçük! Nasıl... Deli olacağım! Ben mutfağa gidiyorum!''

---

''Bunu bilmene imkan yok... Bu ülkenin tüm gurmeleri birleşti ama anlayamadılar içine ne koyduğumu. Ye bakalım...'' Bu defa yaban mersinli bir pasta vardı önünde. Tadına bakıp iyice düşündün.

''Çok ilginç bir tat yakalamışsın... Ekşi ve ferah yaban mersini ile yoğun aromalı vanilyanın çikolata ile birleşimi... Çikolata dengeleyici bir unsur olup ikisini uzlaştırmış gibi... Ve... Immm... Buna bir meyve yağı kullanmışsın...Mango?''

''NASIL OLUR!!!! Nasıl?! Bunu babama bile söylemedim ben! Delireceğim!''

---

Hergün defalarca yeni tatlar denemeye zorlanıyordun. Şikayetçi değildin, hiç tatmadığın bu lezzetler seni büyülüyordu. Aşçı isyan etmişti en sonunda. Ama yapabileceğin birşey yoktu ki? Tatları çok iyi algılayıp ayırt eden bir dilin ve geniş bir tat hafızan vardı. Küçüklüğünden beri böyleydin, tatlılar senin yeryüzündeki cennetindi. Bu sırada bir muhafız gelip seni zindandan çıkarmıştı. Bugün festival günüydü. Prens Xiumin bugün seni bekliyor olacaktı. Bir haftada onu çok özlemiştin. Zindanın duvarındaki pembe şekerler sana onu hatırlattığı için duvarı yemiştin bu sürede... Kader arkadaşlarına veda edip zindandan çıktın. Güneş rengarenk ve lezzetli şehrin üzerinde parlıyordu. Bal kabağından bir arabayla festivalin yapıldığı şelalenin oraya götürüldün. Büyük bir kalabalık bekliyordu. Araba gelince halk iki yana açılıp yol vermişti, böylece çörek yanaklı yakışıklı prensini rahatlıkla görebilmiştin. Kalbin yine deli gibi çarpmaya başlamıştı. Arabadan indiğinde tören alanındaki tahtında oturan Kral, Kraliçe ve Prensi görmüştün. Hepsi gülümseyerek bakıyordu sana. Kralın ağacını söküp yediğin için idam mı edilecektin yoksa? Ama Xiumin öyle dememişti ki... Aşçı ne arıyordu burada? Kral öldürmese de bu zalim aşçı seni gönül rahatlığıyla öldürebilirdi!

''Demek o meşhur yabancı kız bu ha? Pek de şirinmiş...'' Kraldan çok noel babaya benziyordu.

''Evet benim efendim... Ağacınızı yediğim için özür dilerim...'' utançla başını öne eğmiştin.

''O ağacı senin yemen için dikmiştim zaten...'' gülümseyerek söylemişti, alay mı ediyordu acaba?

''Bağışlayın efendim ama anlamadım... Benim yemem için mi? Nasıl yani?'' soru dolu gözlerinle Krala bakarken, o prense başıyla işaret vermişti. Prens Xiumin ayağa kalkıp öne çıktı ve anlatmaya başladı.

''Herkes can kulağıyla dinlesin beni... Babam, ben küçükken bir rüya görmüş. Buna göre evleneceğim kadın yabancı bir ülkeden gelip babamın hanedan geleneği ile diktiği gofret ağacını yemiş. Bu kız çok tatlı ve çok akıllıymış, tatlılardan anlayan engin bir damak zevki varmış...'' yanına gelip elinden tutarak devam etti anlatmaya ''...Bu görmüş olduğunuz kız geçen hafta ülkemize gelip babamın diktiği ağacı yedi...'' Büyük bir uğultu kopmuştu. ''...Onu bir hafta teste tabi tuttuk... Sarayımızın aşçısı ne kadar tarif yaptıysa hepsinin püf noktasını buldu... Şimdi onunla evlenebilmem için kehanetin son aşamasının bu festivalde gerçekleşmesi gerekiyor ; gökten dondurmalı kar yağmalı...''

Xiumin cümlesini bitiremeden kar yağmaya başlamıştı. Kar taneleri pamuk gibi iri taneli ve rengarenkti. Her renk farklı aromalı bir dondurmaydı. Sen eline düşen dondurmaları yalamaya çalışırken Xiumin seni tutup kendine çevirmişti.

''Artık karımsın ; ailemin prensesi ülkemin yeni kraliçesisin... Kalbimi ise çoktan fethetmiş bir şekerlemesin... Dudakların da senin kadar tatlı mı merak ediyorum?''

Xiumin halkın alkış, tezahürat ve ıslıkları eşliğinde dudaklarına yapışmıştı. Alt dudağını dudaklarının arasına almış emerken, sen de geç kalmış bir tepkiyle onun üst dudağını emdin. Gökten yağan dondurmalı kar taneleri öpücüğünüze tat katıyordu. Uzun bir öpücüğün ardından dudaklarınız ayrıldı.

''Şimdi gitmen gerekiyor. Nedimelerin gelinliğini giydirip seni hazırlayacaklar. Kırk gün kırk gece düğün yapacağız prensesim...''

İki saatin sonunda gelinliğinle festival alanına dönmüştün. Xiumin büyülenmiş gibi bakıyordu sana. Nihayet yanına geldiğinde arkada duran pasta gözüne çarpmıştı. Xiumin ağzın açık nereye baktığını görmek için arkasına dönünce 50 katlı düğün pastanızı gördü.

''Şey... Biraz aceleye geldiğinden mütevazı bir pasta oldu...'' ensesindeki saçları karıştırıyordu.

Akşam olduğunda düğün eğlencesi hala devam ediyordu. Kilolarca pasta yediğin için yüzünden gülümseme eksik olmamıştı. Hayallerindeki gibi bir prens bulup, hayallerinin ülkesinde kraliçe olmuştun. Senden daha mutlusu olamazdı. Kral halka 'yeni küçük baozi prensler' istediğini söyleyen bir açıklama yaptığında odanıza gitmenin zamanı olduğunu anlamıştın. Geldiğin gibi balkabağından arabayla dönmüştün saraya, bu defa kolunda prensinle...

Sizin için ayrılan odaya girdiğinizde Xiumin'le göz göze geldin. Yavaşça yaklaşıp dudaklarınızı birleştirdi. Masum öpücüğünüzün tansiyonu yükselirken Xiumin'in elinin fermuarına gittiğini hissettin. Ellerini onun yumuşacık pembe saçlarına daldırarak dudaklarına daha fazla asıldın... Eli çıplak sırtında dolaşırken---

ZZZZZZIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIRRRRRRRRRRRR

LANET OLSUN HEPSİ RÜYA MIYDI?! HEMDE EN HEYECANLI YERİNDE!! BU HİÇ ADİL DEĞİLDİ!!!

Koşarak odandan çıkıp mutfağa indin, annen kahvaltı hazırlıyordu. Yüzündeki korkulu ifadeyi gördüğünde mırıldandı.

''Rüyanda Xiumin diyip duruyordun, kötü bir rüya olmasına ihtimal yok ama sen korkmuş görünüyorsun? Bir sorun mu var minnoşum?'' annenin sevecen sesi bile yetmiyordu.

''Saray nerde anne? En son sıcak çikolata şelalesinin yanında düğünü yaptıktan sonra odamıza gitmiştik... Eli sırtımdaydı anne, hissettim!''

''O benim elimdi benim şapşirik kızım... Gene kıçın başın açık uyumuşsun, tişörtün sırtına toplanmış onu çektim... Huylandın demek ki...'' annen kahkahalarını zor tutuyordu.

''YA ANNEEEEĞĞĞĞĞĞĞ!!!'' Hayal kırıklığına uğramıştın tek kelimeyle. Apar topar odana yöneldin. Anneni duymuyordun bile. Hazırlanıp o baozi sevgiline hesap sormalıydın. O daha kabul etmemişti tabi ama reddetmemişti de.

Yaklaşık yarım saat süren hazırlığın ardından koşarak evden çıkmış, onun çalıştığı kafeye yönelmiştin. İçeri girdiğinde ses çıkartan zil ile bakışını kapıya çevirmişti. Kaşlarını kaldırıp, yanaklarını şişirerek attığı olağan bakıştan sonra işine dönmüştü. Tezgaha giderken onu takip ettin.

''Siparişinizi alayım?'' Sanki niye geldiğini bilmiyormuş gibi soruyordu her seferinde.

''Immm... Çikolata soslu Xiumin görmedim menüde ama? Meyveli de olur?'' işaret parmağını çenene koymuş, seçim yapıyor havasına girmiştin. Bu halin onu kıkırdatmıştı.

''Yaaa! Ufaklık! Harçlığını burada harcamaktan vazgeçmeyecek misin artık?'' gülümseyerek söylemişti.

''Sensin ufaklık Baozi Prens! 18 yaşındayım, tamam mı? Sen ise 24 olduğun halde benden küçük gösteriyorsun! Ayrıca sana bakarak yediğimde daha lezzetli oluyor!'' dudaklarını bükmüş, kaşlarını çatmıştın.

''Tamam tamam... Kızma hemen...'' Saçlarını karıştırırken söylemişti.

''Yah! Saçlarımı karıştırmasana! Senin için özenerek yaptım!''

''Erkencisin bugün, rüyanda beni mi gördün yoksa?''

Gözlerin büyümüştü. Tezgahın arkasından dolanıp yanına gittin ve yüzüne hayretle baktın.

''Nerden bildin?''

''Öyle derler...'' arkasını dönüp makineye koymak için kahve almıştı ''...hangi rüzgar attı seni buraya?''

''Rüyamda sen tatlı bir ülkenin prensiydin ve ben oraya gitmiştim... Beni zindana attın zalim! Ama sonra kırk gün kırk gece sürecek düğün düzenledin. Pastamız 50 katlıydı! Aceleye geldiğini söyledin, yoksa senin 12. kuşaktan deden gibi 162 katlı kule gibi yaptıracağını ama zaman olmadığını söyledin. Tam odamıza gitmişken... Uyandım...'' Bir kez daha moralin bozulmuştu.

''Yah! Benimle ilgili sapık fantazili rüyalar görmesene! Senin yaşında yasal bile değildir eminim!'' yanaklarını şişirerek mırıldandı.

''Daha fantazi kısmına bile geçememiştim... Çok iyi öpüşüyordun rüyamda, gerçekte de iyi misin? Çok merak ediyorum...'' bu itirafınla Xiumin ayaklı bir pancara dönmüştü.

''İşte bu yüzden teklifini kabul etmiyorum... Aklın fikrin... Neyse... Nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun? Biraz--'' Bu yüzden kısmından sonrasını dinlememiştin bile.

''YANİ SEN DE Mİ BENİ SEVİYORSUN? TEKLİFİMİ KABUL EDECEK MİYDİN? DÜŞÜNDÜN MÜ? CİDDİ MİSİN? YİNE RÜYADAYIM DEĞİL Mİ? ANNE BAK BU SEFER DE SEN KONUŞUYORSAN FENA--''

Xiumin'in dudaklarına yapışmasıyla susmuştun. Dudakları bunun rüya olmadığının kanıtıydı. Aynı zamanda rüya gibiydi... Oldukça ironikti.

''Müşterileri rahatsız etme diye... ben... şey...'' yanakları tatlı bir pembeye bürünmüştü.

''Bundan sonraki hobim bu pastanede avazım çıktığı kadar bağırmak olacak Xiuminnie... Lütfen beni gerektiği gibi sustur olur mu? Sanırım ben... Bayı---''

Xiumin seni yere yığılmadan önce tuttu. Bu halin oldukça hoşuna gitmişti.

''Şapşal şey... Bir öpücüğümle bayılıyor ama rüyalarında neler görüyor... Gerçeğini yaptığımızda da bayılırsan...'' kendi kendine kıkırdadı ''...Uyanmanı beklemeden yine devam ederdim sanırım...''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi