REC [Luhan]

EXO OC ONE SHOTLAR

''Onu ilk gördüğüm an... Bir türlü aklımdan çıkmıyor...'' Derin bir nefes alıp, ses kayıt cihazını durdurdun. Karşılaşmanız belki de yeryüzünün en talihsiz karşılaşmalarından biriydi, o anın tüm rahatsız ediciliğine rağmen nasıl olur da her şeyi böylesine net hatırlayabilirdin?

Önce yoğun ve ağır kokulu bir sıvı, sonra da kaldırımda yankılanan metalik ses...

Burnunun ucundan, kirpiklerinden ve çenenden damladığını hissedebiliyordun. Donup kalmıştın aniden, gözlerindeki engeli ellerinle uzaklaştırdığında bunun lacivert bir boya olduğunu anlamıştın. Keskin kokusu bunun bir yağlı boya olduğunu kanıtlıyordu. Gözün istemsizce ileride yuvarlanan boya tenekesine takılmıştı. Kaygısızca yuvarlanan teneke geçtiği yerlere kendinden izler bırakıyordu. Çok geçmeden bir telefon direğine çarparak durmuştu, lacivert boya süzülerek kaldırıma doğal bir nehir efekti veriyordu.

''Tanrım... Özür dilerim...'' gözlerini sanki sesin geldiği yeri biliyormuş gibi kaldırmış, ve olayın failini ilk bakışta bulmuştun. Sanki sonbahar rüzgarı onun ipeksi tenine işlemiyordu, New York'un soğuğuna rağmen yanları neredeyse beline kadar açık bir askılı giymişti. Üstelik beyazdı. 'Kendine güvenen bir boyacı.' Diye düşünmeden edemedin. Tanrı aşkına, kaç tane boyacı beyaz tişört giyebilecek kadar cesurdu ki? Yangın merdiveninden inen adımların metalik yankısı neredeyse boş olan sokakta yankılanıyordu. ''Ben özür dilerim... Ayağım takıldı ve... Boyayı devirdim...''

Kolunu büyük bir sükunetle kaldırıp, artık lacivert olan gümüş saatine baktın.

11.18

Konferansa yalnızca 12 dakika vardı. İki yıldır geceni gündüzüne katıp, tüm enerjini verdiğin yüksek lisansını başarıyla bitirmek için geçmen gereken son engel...

12 dakikada temizlenip, yeni bir kıyafet bulup, yalnızca 3 km ötedeki salona vaktinde yetişmen mümkün değildi. Zaman, üzerinden damlayan yağlıboya ağırlığında akıyordu sanki. Dizlerindeki güç çekilmiş, olduğun yere çöküvermiştin.

''Hey hey hey! Sen iyi misin?'' Yukarıdaki sarışın yere düştüğünü görünce son on basamağı inmek yerine, boşluğa atlayıvermişti.''Gerçekten özür dilerim, kazaydı...''

''Seni...'' halsizlikten eğik duran başını kaldırmaya zorladın kendini. ''...aptal boyacı.''

''Ne?!'' karşındaki adam sanki dünyadaki en eğlenceli şeyi duymuşçasına, gözlerini kırıştırarak güldü. ''Boyacı mı? Ben sokak sanatçısıyım.''

''Sen hayatımı itinayla bok rengine boyayan, sakar bir boyacısın...''sinirle tısladın. Boyalı elini kaldırıp beyaz tişörtün yakasını kavradın. ''Gördün mü? İşte böyle...''

''Boyalarla aram iyidir.'' Dedi gülümseyerek. ''Ancak anladığım kadarıyla seninki pek de iyi değil.''

Daha sonra, kısacık bir anlık şaşkınlığı üstünden atamadan, seni kucaklayıp apartman girişine yönelmişti.

''Göründüğünden daha hafifmişsin.'' Diye mırıldandı.

''Göründüğünden daha güçlüymüşsün.'' Diye mırıldandın karşılık olarak.

''Nasıl görünüyorum ki?'' diye sordu kıkırdayarak. ''Kız gibi mi?''

''Hayır... Bir sonbahar yaprağı gibi... Sarı ve... Güçsüz.'' Bu tasvir onu gülümsetmişti.

''Eğer bu kazaya ben yol açmasaydım, sana nasıl göründüğünü söyleyebilirdim.'' Kıkırdamasını bastırmak için dudaklarını kemirdi. ''İşte burası benim evim.''

Kapı kolunu çevirerek içeri girmenizi sağlamıştı. Boya ve tiner kokusu baskın olsa da, içeride bir insanın yaşadığına dair kokular da vardı. Mesela soğumuş bir kahvenin kokusu, yeni yıkanmış çamaşır kokusu ve bir erkek parfümünden yayılan misk kokusu...

''Önce şunları silmeliyiz...'' leş kokulu şişeden bir miktar sıvıyı döktü eski bez parçasına. Nazikçe yüzünü silerken neler olduğunu sorgulamak aklına bile gelmiyordu, zihinsel bir çöküşün tam ortasındaydın. ''Merak etme, tahriş edici bir şey yok içinde.''

***

''Hey, bu kadar dramatize etmene gerek yok...'' Adının Luhan olduğunu öğrendiğin sarışın konuştu. ''Şu halinle, karnındaki bebeği reddeden babayı oynuyor gibi hissediyorum.''

Dünyanın bir ucunda, tanımadığın bir adamın salonunun ortasında, üzerinde onun bornozuyla ağladığını gören biri kafasında tam olarak Luhan'ın senaryosunu kurardı.

***

''Keşke dediğin gibi olabilseydi Luhan...'' önündeki kağıda anlamsız şekiller çizerken, kayıt cihazını dudaklarına biraz daha yaklaştırdın. ''Keşke senden bana kalan bir şey olabilseydi. Ne bir resmin var elimde, ne de başka bir anı. Sadece koca bir pişmanlık...'' kaydı yeniden durdurup, masandan kalktın. Akşam güneşinin kızıllığı perdeden süzülürken, yatağına uzanıp gözlerini batmak üzere olan güneşe diktin. Hatıralarını bir araya toplayabilmek umuduyla kapadın gözlerini...

***

Vizenin bitmesine son bir ay kalmıştı. Ülkene dönmeden önce, iki yıldır yapmadığın şeyi yapmaya karar vermiştin. Buradaki vaktini son anına kadar değerlendirip, güzel anılar biriktirmek. Bu yüzden gün aydınlanmadan uyanıp, Central park'ta yürüyüşe çıkıyordun. Ciğerlerin için biraz temiz hava, ve uykunu açmak için leziz kahveler.

Öğleden sonraydı, mevsimin de etkisiyle hava iyiden iyiye soğumuştu. Atkını biraz aşağı indirip kayıt cihazını çalıştırdın. Sen çevreyi anlık fotoğraflamak yerine detaylı fotoğraflardın. Bir ördeğin yüzüşü, ağaca konan irili ufaklı kuşlar... Belki kadrajda fark etmezdin, ama manzarayı bir kitap okur gibi gözlemlemek her ayrıntıyı görmeni sağlardı.

''Burada oturup, bir daha hiç görmeyeceğim insanların hayatlarını gözetlemek kulağa garip geliyor... Oysa ki hayatın akışı içinde farkında olmadan yapıyoruz bunu, ve oldukça normal karşılayarak. Kısa bir an da olsa, hiç tanımadığımız insanların hayatlarını merak ediyoruz... Alışkanlıkları, endişeleri, üzüntüleri... Belki de ben biraz fazla meraklıyımdır. İstemsizce yapıyorum bunu, birinin yüzüne baktığımda hayatın bu yüzü nasıl şekillendirdiğini düşünmeden edemiyorum. Kırışıklıkları çok güldüğü için mi, yoksa ağlamaktan mı?''

''Ben cevap vereyim, fazla meraklısın...'' kulağının dibindeki fısıltıyla ürküp olduğun yerde sıçramıştın. ''Korkma, benim...'' Luhan bankın ön tarafına dolanıp kucağına uzandı. Yine incecik giymişti.

''Merak ettiğim şeylerden biri de senin üşüyüp üşümediğin.''

"Kalın giyinmeyi sevmiyorum... Beni kısıtlıyor ve... Böyleyken yaşadığımın farkında oluyorum. Üşümek beni zinde tutuyor."

"Peki neden kucağımda yatıyorsun?" gülümseyerek ellerini sarı buklelerde gezdirdin.

"Sen saçımı neden okşuyorsan aynı sebepten..." gülümsedi.

Bu çok tuhaftı. Aranızda ne olduğunu bilmeden bu kadar yakın olmak. Ansızın hayatına giren bir tesadüftü o. Herşey kendiliğinden gelişiyordu. Toprağa yanlış yerde düşmüş bir tohumun filizlenmesi gibi. İmkânları ve şartları sorgulamadan, özgürce büyütüyordunuz bu filizi.

"Sana göstermek istediğim bir şey var..." Luhan sanki ansızın aklına gelmiş gibi yattığı yerden fırladı. Elini tutup seni de peşinden sürüklemeye başladı.

"Nereye gidiyoruz?" atkını toparlamaya çalışıyor, bir yandan da sürüklenen adımlarını ona uydurmaya çalışıyordun.

Yaklaşık on dakika boyu koşmuştunuz. Soğuk hava ciğerlerini yakarken, düzensiz nefesin boğuluyor gibi hissetmene neden oluyordu. Yine de sana göstereceği şeyin heyecanı, kalbini koşmaktan daha çok çarptırıyordu. Buna emindin.

Dar sokakları geçerek ilerlemiştiniz. Burası Luhan'ın evine giden yoldu. Tam apartmanın önünde durdu ve sana döndü. Yüzünde muzur bir ifade vardı, gözlerindeki kıvılcımlar heyecanını yansıtıyordu.

"Yukarı bak."

Kafanı kaldırdın, onu ilk gördüğün yere doğru. Ve gördüğün şey yerinde buz kesmene neden olmuştu.

Bu sendin.

Yüzünde lacivert boya süzülen bir kızın resmiydi duvardaki. Gözünden süzülen gözyaşı, yanağındaki tehlikeli gülüşün kıvrımında kayboluyordu. Boyayla kapalı gözün açıkken, diğer gözün hüzünlü bir ifadeyle kapanmak üzereydi. Savrulan saçların luhanın her daim açık penceresine süzülüyordu.

"Bu... Nerden çıktı?" dedin karnında büyüyen gerginliğin etkisiyle, sesin tıslar gibi çıkıyordu.

"Senin için..." dedi gülümseyerek.

"Sence bu eğlenceli mi Luhan?" sesin kırgınlığını yansıtıyordu. "İki yılımı çöpe atmış olmam ve ülkeme elim boş dönmem... Öylece resmini çizebileceğin bir şey mi?"

"Yanlış anlıyorsun..." Luhan'ın gözlerinde ilk kez yer edinen korkuyu görebiliyordun, yine de sakin olmaya çalışıyordu. Bu resmin onun için önemini anlatacaktı sana.

"Anlamak istemiyorum Luhan... Üzgünüm ama bunu anlayabilecek gücü görmüyorum kendimde..."

***

"Belki o taksi girmeseydi o sokağa, belki Luhan uzanabilseydi elime... Gitmeme izin vermezdi..." gözünden süzülen yaşı hızla silip burnunu çektin. "Belki de ben ona tutunmak için bir bahane aramalıydım. Sinirlerim yatıştığında onu bulmak için çok geçti... Çoktan ülkeyi terk etmişti... Çaresizce bekledim orada. Hiç kilitlemediği kapısı bile kilitliydi. Sanki ona ulaşmamam içindi bu..."

Ding dong.

Kapının çalınması beklenmedikti. Kapıyı çalan kişi ise...

Elindeki ödülü kaldırdı bezgin bir yüzle. "Yılın Sokak Sanatçısı." Saygıdeğer bir sanat vakfı tarafından.

"Bu ödülün hiçbir anlamı yok..." ödülü kapıdaki boş kutuların içine fırlattı. "O resmi anlaması gereken tek kişi anlamayı reddetti... Bilmiyordun, sen o an hayatımda gördüğüm en güzel şeydin. Tüm mahvolmuşluğunla bir sanat eserinden farksızdın. O resim bir özürdü... Ve bir teşekkür... Hayatımı anlamlandırdığın için." saçlarını dağıttı. "En azından ülkeyi terk etmeden gelmeliydin. Bir kez bakmalıydın o duvara... Benim için..."

"Susanne..." hıçkırığını yutup devam ettin "O bana gittiğini söyledi. Çin'e... Dönmeyeceğini söyledi..."

"O kadın... Kocasını ikinci dünya savaşında kaybetmiş. Yakışıklı bir pilotmuş John... Susanne akıl sağlığı pek de yerinde bir kadın değildi... Hep kocasına kavuşma hayaliyle yaşadı. Bir aşkı sağlam tutan şeyin imkânsıza rağmen beklemek olduğunu söylerdi.. Sanırım o... Bizi sınadı... Çünkü bana adresini veren oydu. Koca iki yılın ardından kapımı çalıp 'bana bir postası' olduğunu söyledi."

"Luhan..." ağlayarak boynuna atladın. "Dinlemen gereken çok şey var ama... En acili... Seni seviyorum..."

Dudaklarındaki tuz özlemin tadından başka bir şey değildi...

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi