Kiss The Bride [Sehun]

EXO OC ONE SHOTLAR

"Pazardaki fiyat tüketicinin cebine uymuyor, ancak geçen haftaki bölümüzde değindiğimiz gibi üretici de kazandığından memnun değil... Aradaki uçurumun nedeni-"

Geri geri yürürken ayağının kayması sonucu, yere yapışıp gökyüzünü seyretmeyi bekliyordun. Ancak beklemediğin şekilde tutulmuştun, kapalı gözlerini açtığında tek gördüğün geniş omuzlardı. Rahatlama ve şaşkınlık arası garip bir ifadeyle biraz daha yukarı baktın, seni tutan kişinin yüzüne. Kalın ve kavisli kaşları, dümdüz ve yüksek burnu ve ayıp olmasın diye konulmuş gibi duran küçücük bir ağız.

"İyi misin?"

"Hemen kamerayı kapat!" kameraman arkadaşına seslendin, çünkü az önce canlı yayına bağlanmıştın. Reytingleri %1 olsa bile, böylesine rezil olduğun bir anı kimsenin izlemesini istemiyordun. O ise kafasını hayır anlamında sallıyordu, anlaşılan merkez yayının kesilmesini istemiyordu. "İyiyim, teşekkür ederim." güçlü pazularından destek alarak doğruldun. Genç bir balıkçı olmalıydı, eğer yağmurluk ve naylon çizmeler gençler arasında moda olmadıysa. Gür siyah saçları ve buna zıt olarak bembeyaz teni vardı, güzel bir yüze sahipti.

"Bu muz kabuğunu kim atmışsa..." homurdanarak kabuğu ayağıyla kenara itekledi. "İyi yayınlar." 

"Teşekkürler." mikrofonunu tekrar ağzına yaklaştırıp, haberine devam ettin.

***

"Efendim, Siwon?" kanal sahibi seni çağırmıştı, aile dostunuz olmasına rağmen pek nadir konuşurdunuz. Kısacası o da, her kanal patronu gibi işi düşmedikçe çalışanları ile konuşmazdı.

"Bay Choi demen gerekiyor, hala öğrenemedin."

"Her neyse. Söyleyeceğini söyle de gideyim, nihayet haftasonu geldi ve ben ayaklarımı uzatıp dinlenmek istiyorum."

"Ah o ayaklar..." kıkırdadığında ona ters ters baktın. "Bakma öyle! Ayak fetişim falan yok! Sadece şansın ayağına geldi, bunu demek istedim..."

"Yoksa?" gözlerin parlamıştı. "Sunucu mu oluyorum?" öğlen kuşağına bile razıydın, hiç değilse leş gibi balık kokan pazarlarda gezmek zorunda kalmazdın. Özellikle de kış mevsiminde ekstra dondurucu oluyordu.

"Hayır ama başka bir teklifim var sana." hevesin kaçsa da, hala bir umut vardı.

"Neymiş?"

"KBS..." dedi heyecandan geveleyerek. Ülkenin en büyük resmi televizyon kanallarından birinin adı geçince istemsizce yutkunmuştun. Onların seni isteme ihtimali incir çekirdeğinden bile küçüktü, ama belki de şeytanın bacağını kırmıştın? Bacağını kırmak ne kelime, şeytanı komaya sokmakla eş değerdi bu şans! "WGM için seni istiyor."

"Ne?" dedin cırtlak bir sesle, tüm hayallerin yerle bir olmuştu. Ünlülerin evcilik oyununda senin ne işin olurdu ki? Yanına aktör birini verecek kadar kafayı yememişlerdi her halde?

"Evet doğru. Hem de..."

"Won Bin de üstüne, şuraya yığılayım."

"Hayır tabi ki! Won Bin kim, sen kim? Konsept külkedisi olsaydı belki..."

"Sağol, gururum okşandı." en pis bakışların eşliğinde homurdandın. "Kim peki?"

"Şu senin çocuk."

"Benim çocuk derken? Sevgilim var da haberim mi yok?"

"Balıkçı olan hani... Pazarda yere yapışmaktan kurtaran.

"Saçmalıyorsun..." içinden koca bir yuh çekmiştin. Kamera şakası mı yapıyordu acaba?

"Ciddiyim. Hatta bu istek halktan gelmiş. Kanala mail yağıyormuş. Video viral olmuş, haberin yok mu?"

"NEEEE?" gözlerin kocaman olmuştu. "Rezil oldum! İyi de, daha pazartesi çekmiştim o haberi! Beş günde nasıl olur?"

Siwon önündeki laptopu sana çevirdi. 'Muhabiri kurtaran balıkçı' etiketinin arama sonuçlarında birkaç video çıkmıştı, en az izleneni bile bir milyon görüntülenmişti. En çok izlenen ise 5 milyona yaklaşmıştı. "Bak şimdi... Çocuk öyle doğal kurtarıyor ki. Sanki orada olmalıymış gibi... Çabasız bir şekilde, refleksleri sayesinde tutuyor. Film sahnesi olsa bu kadar uyumlu olmazdı. Halk ikinizin kimyasına bayılmış. Ünlülerin senaryo ilişkilerinden bıktıkları için de akıllarına bu gelmiş. Bak, Pann'da bir post var. Yüksek beğeniler almış ve yüzlerce yorum var. Birkaç kişi mail attığını yazınca... Çığ gibi büyümüş mail zinciri."

"Ne kimyası be?" dedin sinirlenerek. "Sağolsun tuttu beni... Ama kimya bunun neresinde?"

"Yanaklarının kızarıklığını görmedin galiba." dedi konuşmanı taklit ederek.

"O soğuktan bir kere! Az daha gö-" demek üzere olduğun şeyi fark edip çevirdin. "Gözlerim donacaktı... O derece soğuktu."

"Her neyse. Balıkçı çocuk kabul etmiş, çekimler bu hafta içinde başlayacakmış."

"Pardon?" dedin alaycı bir sesle. "Benim onayımı almış gibi konuştun? Neyim ben, köle mi?"

"Böyle dediğine bakılacak olursa koca bir aptalsın..." kafasını iki yana salladı. "Reddetmeyi mi düşünüyordun?"

"Kabul etmeyi hiç düşünmedim ki!" çantanı kapıp ayağa kalktın. "Ben de durmuş bu saçmalıkları dinliyorum... Eve gidip dinlenmem lazım."

"Kabul etmeden çıkarsan... Döneceğin bir işin olmaz." dedi donuk bir sesle.

"Tehdit mi ediyorsun beni?" iki elinle masasına vurdun. "Üniversiteye başladığım zamandan beri beleşe stajyerlik yaptım ben burada! Sonunda, saçma sapan bir 'sokağın nabzı' köşesine layık görülmüş olsam bile işi bırakmadım! Ben haberciyim, idol veya öyle bir şey değil. Kovacaksan kov, düşünme bile."

"Aptal kız... Bu kafayla gidersen asla bir yere varamayacaksın. Bu senin tanıman için bir şans! Eğer programda kendini sevdirirsen büyük kanallar seni almak için yarışırlar! Para da kazanırsın. Kendi açımdan bakarsam da, kanalımın reytingleri artacak. İki üç ay sık dişini, bu kadarcık bile mi dayanamazsın?"

"Gidiyorum ben! Daha fazla soru sorma!"

Düşünmeye ihtiyacın olduğunu anladığı için üstüne gelmemişti Siwon. Sana ve kararlarına güveniyordu.

***

'Ne arıyorum ben burada?'

İçinden kendine kızsan da, başka bir şansın olmadığını sen de biliyordun. En çok sinirlendiğin şey de zaten, başka şansının olmayışıydı. Yalnızca üç ay, toplamda 12 bölüm. Dişini sıkacaktın. Bu çok utanç verici olsa bile, sadece işin için buna dayanman gerektiğine ikna etmiştin kendini.

"Geciktiğim için üzgünüm. Biraz trafik vardı."

"Sorun değil. Ben de yeni geldim sayılır."

"Yönetmenim, lütfen bu kısmı kesin. Beni kırmamak için de olsa, insanların önünde yalan söylemiş olmasın." dedi balıkçı çocuk.

"Ne yalanı? Yalan söylemiyordum!" dedin itiraz dolu sesinle.

"Merak etme, yüzün doğrusunu söylüyor." ellerini soğuktan buz kesmeye tutmuş yanaklarına koydu, daha sonra da kıpkırmızı olmuş kulaklarına. Birkaç saniyelik ısınma bile iyi hissettirmişti. "Eeee, nereye gidelim bugün?"

"Bir planım yok. Hava soğuk olduğu için kapalı mekanlarda olsak daha iyi." dedin, soğuktan nefret ediyordun.

"Hmmm... Demek öyle..." elini tuttu ve seni geldiği yönde götürmeye başladı. "Harika bir planım var."

***

"Harika fikir sauna mıydı?" mavi şort takımı ile umursamazca yumurtasını soyan genç adama döndün. Seni şaşırtarak soyduğu yumurtayı sana uzatmıştı. "Yumurta sevmiyorum... Teşekkür ederim."

"Çocukken, soğuk havalarda ailecek saunaya gelirdik. Çeşitli oyunlar oynar ve yemek yerdik... Hem, önemli olan birlikte vakit geçirmek değil mi? Bir balıkçı olarak, seni lüks yerlere götürecek maddi imkana sahip değilim. Bunun yerine elimden gelenin en iyisini yaparak seni mutlu etmeyi deneyeceğim."

Dürüst oluşu hoşuna gitmişti, ama seni gösteriş meraklısı biri sanmasına bozulmuştun. "Ben de lüks yerlere giden biri değilim. Zaten küçük bir kanalda çalışıyorum, maaşım ancak ev kirama ve diğer ihtiyaçlarıma yetiyor. En son ne zaman sinemaya gittim bilmiyorum. Sosyal hayat denen bir şey kalmadı." Siwon'un bu kısmı izlemesini umuyordun.

"Sosyalleşmek için bire bir burası." gülümsedi ve telefonuna uzandı. "O zaman Jajangmyun sipariş edeceğim? Saunaların geleneksel yemeği."

"Turp turşusunu bol iste."

***

İlk bölüm inanılmaz bir reyting almıştı, seyircilerin tepkileri de çok olumluydu. Çok doğal oluşunuz, kameraların varlığını hatırlatmanız ve diyaloglarınız... Ayrıca ikinizin de halkın içinden oluşunuz yaşantınıza yansıyordu ve bu da seyircilerin sizi daha çok sevmesini sağlıyordu.

"Bu hafta denize açılacağız, ve yeni evlilerin dayanışmasını tatlı bir romantizmle işleyeceğiz."

"Deniz mi?" deniz tutardı seni, bu halde nasıl çekim yapacağını kara kara düşünmeye başlamıştın. "Benim acilen eczaneye gitmem gerek, hemen gelirim."

Geçen haftaki çekimlerden sonra Sehun'a sormuştun. Neden kabul ettiğini merak ediyordun. 'Neden etmeyeyim ki?' demişti. 'Teklif ettikleri parayı kazanmam en az on yılımı alırdı. Bu paraya ihtiyacım var, çünkü bir suşi restoranı açmak ve ailemi daha rahat yaşatmak istiyorum. Bu benim hayalimdi.' demişti. Bu yüzden ona hem üzülmüş, hem de saygı duymuştun. Madem ortada bir hayal vardı, sen de elinden geleni yapıp ona destek olacaktın.

"Şey... Merhaba. Deniz tutmasını önleyici haplardan istiyorum."

***

"İşte, balıkları böyle tutuyoruz... Şu oltanın ucuna yemi tak ve atabildiğin kadar uzağa at..." Sehun'un yardımı ile oltayı denize atmış ve beklemeye başlamıştın. Yaklaşık on dakika sonra oltada bir ağırlaşma olmuştu. "Sehun! Sehun bir şeye takıldı bu!"

"Balık o balık..." kıkırdadı ve arkandan sarılıp oltanın kolunu çevirmeye başladı. "Böyle hızlıca çevireceksin. Yaklaşıyor... Hissediyor musun? Üç diyince beraber asılacağız! Bir, iki ve üç!"

Denizden çıkan oltanın ucundaki devasa balık adeta uçarak geliyordu, gözlerini yumup çığlığını bastırmıştın. Şimdi ise ayağının dibinde kıpırdanan bir şey vardı.

"Açabilirsin gözünü."

"Çırpınıyor." dedin tiksinmiş bir ifadeyle.

"Görüyorum. Bu yüzden ağzından kancayı çıkarıp şu kovaya atman gerek."

"Hiç sanmıyorum."

"Oysa ki çok kolay." balığın ağzını açmış ve kancayı çıkarıp derin kovaya atmıştı.

***

Akşam çekimler bitip de ekip dağıldığında derin bir nefes almıştın. Bütün gün, üçer saat arayla ilaç içerek dayanmıştın ama daha fazla dayanabileceğini sanmıyordun. Yürürken adımlarının ağırlaştığını bile fark edecek halin yoktu, miden bulanıyordu ve başın dönüyordu.

"Neyin var?" Sehun hangi ara seni bulmuştu, çekimler çoktan bitmişti, gitmiş olmalıydı.

"Deniz... Tutuyor da beni..." güçlükle konuştun, ağzına tükürük doluyordu ve bu kusacağının habercisiydi. "Uzaklaş... Kusacağım!"

Daha fazla gidememiş, bir ağacın dibine ne var ne yok çıkarmıştın. Midendeki kasılmalar bittiğinde uzatılan peçeteyi ve suyu gördün. Ağzını silip çalkalamış ve yüzüne dökmüştün suyun kalanını.

"İğrencim..." en iyisi üstünü toprakla örtmekti. Kenarda yumuşak bir çamur vardı, ellerinle kendi yarattığın pisliğin üstünü kapatmaya koyuldun.

"Balık kokusundan tiksindiğini sandım ama durum ciddiymiş. Neden ekibe deniz tuttuğunu söylemedin?"

"Dayanabilirim sandım."

"Neden dayanman gerekiyordu ki?" sinirlenmiş miydi o? "Şu haline bak. Hayalet kadar beyazsın."

"Bir şey olmaz. Düzelirim birkaç saate."

"Kalk hadi. Sahilde kusan tek insan sen değilsin, kapatman gerekmiyor." çamurlu elinden tutup yürüttü. "Eve gidiyoruz."

"Benim evim burada değil... Otelde kalıyorum." Aslında Seul'de yaşıyordun, o gün haber için Busan'a gelmiştin. Şimdi de çekimler yüzünden kalmak zorundaydın, bu yüzden küçük bir otelden oda tutmuştun.

"Benim evime gidiyoruz, kocanın evine yani."

***

Sehun fazla misafirperverdi. Sıcak banyo yapmanı sağlamış, temiz kıyafetler vermiş ve yemek hazırlamıştı. Tek başına yaşadığı küçük evi aile fotoğraflarıyla doluydu. Söylediğine göre ailesi farklı bir ilçedeydi, tarımla uğraştıkları için bahçeleri ve küçük bir evleri vardı.

"Sen neden balıkçı oldun?" leziz çorbanı yudumladıktan sonra sordun.

"Basit değil mi..." omuz silkti. "Ailem tarımla uğraştığı için o yaşam şeklinden sıkılmıştım. Balıkçılık daha özgür hissettiriyor. Sürekli denizdeyim."

"Suşi ile alakası var mı?"

"Tabi ki. Hangi balığın hangi mevsimde iyi olduğunu bilmek önemli. Boylarına göre farklı isimler alanlar var, aynı tür içinde bile balıklar birbirinden farklı."

"Vay be. Hiç dikkat etmemiştim buna."

"Neden bana iyilik yaptın?" sorma sırası ondaydı. "Başta programın teklifini kabul ettin. Bugün de deniz tutmasına rağmen denizde çekim yapmayı. Neden?"

"Benim de çıkarım var bundan." sen de omuz silktin. "Bu sayede tanınan bir insan olacağım, daha büyük kanallarda çalışabilir ve daha çok kazanabilirim."

***

Üç ay su gibi geçmişti, oysa ki sen her bölümde cehennem azabı çekeceğini düşünmüştün başlarda... Bu tuhaf balıkçı çocuğa haksızlık etmiştin. Onu tanıyınca anlamıştın bunu, seni rahat hissettirmek için elinden geleni yapmıştı program boyunca. Her şey o kadar normaldi ki, sanki gerçekten sevgiliymişsiniz gibi rahattın onun yanında. Ve sona yaklaştıkça, bir acı büyüyordu göğsünün orta yerinde. Bu güzel zamanlar hiç bitmesin istiyordun. Bir deniz kadar duru yüzüne baktıkça, ondan tamamen kopacağın fikri daha da acıtıyordu.

Final bölümü çekimleri yapılacaktı, ancak bu defa bir konsept vermemişlerdi. Sizin doğaçlama yeteneğinize bırakmanın en iyisi olacağı kanaatindeydi yönetmen.

Tıpkı diğer günlerdeki gibiydiniz, sıradan şeyler yapmış ve sıradan muhabbetler etmiştiniz.

"Eğer bir gün..." Sehun konuşmaya başlayınca dikkatini ona verdin. "Bir televizyon şovuna daha çıkacak olsaydın... Hangisi olurdu?"

"Böyle bir soru sorduğuna göre, senin bir fikrin var. Önce sen cevapla, ben de kendi cevabımı düşüneyim."

"Benim cevabım... Return of the Superman olurdu. Çocuklarımızla beraber çekerdik. Ne kadar sevimli olurlardı kimbilir..." cevabı duyunca derin bir iç çekmiştin. "Akıllı bir kadınsın, bu cümlede cevabı içinde gizli olan soruyu bulabilirsin."

"Soru mu? Soru mu vardı bu cümlede?"

"Hmm... Biraz düşün. Çocuklar... Çocuklarımız." dedi imalı imalı bakarak. "Çocuk yapmak için-"

"Sehun!" diye sözünü kestin. "Yönetmenim lütfen burayı kesin, yaşı küçük seyirciler de var."

"Üzgünüm ama bu bölüm canlı yayınlanıyor." dedi yönetmen.

"Tanrım! Sehun ağzından çıkanlara dikkat et. Özür dileriz..."

"Devamını da dinleseydin... Evlenmek diyecektim. Gerçekten evlenmekten bahsediyorum."

"Ne?"

"Evlenme teklif ediyorum. Eğer sen de istersen."

"Şakanın sırası mı..." gülerek koluna vurdun.

"Ben ciddiyim. Bence yeterince tanıyoruz birbirimizi. Hayallerimizi bile biliyoruz, gülümseyerek dinledik üstelik. Ben senin hayaline ortak olmak istiyorum, sen de benimkine ortak olmak ister misin?"

Hayatını hep planlamış bir insan olarak bu ani soru seni bocalatmıştı. Evlilik, hayatları birleştirmek, birlikte yeni şeyler inşa etmek... Hayal kurmak, ortak bir gelecek...

Bocalamıştın, ama ürpermemiştin.

"Evet." dedin kendinden emin bir sesle. "Senden iyisini mi bulacağım sanki. Hadi, evlenelim."

Şaşırma sırası Sehun'daydı. "Bu kadar kolay söylediğime bakma... Aslında kendimi reddedilmeye şartlandırmıştım. Yani... Böyle bir delilik yapacak birine benzemiyorsun."

"Neden delilik olsun ki? Sen iyi ve dürüst bir insansın... İlgili ve sevgi dolusun. Böyle insanlar kalmadı sanardım. Mantığıma da, kalbime de uyuyorsun."

"Yönetmenim?" Sehun sordu. "Gelini öpebilir miyim?"

Yönetmen baş parmağını onaylar mahiyette sallayınca, sıcak dudakların keyifli işgali ile baş başa kalmıştın... Ummadığın bir kaza, sana hayatının insanını getirmişti. Hayat gerçekten de sürprizlerle doluydu...

*** SON ***

2000 kelime *.* 

 

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi