Blooming In My Heart [Kris]

EXO OC ONE SHOTLAR

18 yaşındaki Kris Wu için, hayat umduğundan daha berbat olamazdı.

Babasının işleri yüzünden ülke değiştirmek zorunda kalmasıyla, tüm hayatına veda etmişti. Bu taşra sayılabilecek lanet ülkeye geldiği her gün küfrederek uyanıyordu.

Kanada'daki hayatı muhteşemdi. Bir kere okulu sıkıcı değildi. Okuldaki herkes cool'du ve havalı şeyler yapıyorlardı. Basketbol turnuvaları, liseler arası müzik yarışmaları, rock ve bira festivalleri, muhteşem DJ'ler ve taş hatunların hakim olduğu gece hayatı...

Kafasını kaldırıp sınıfa göz attı. Abaza tipler suratsız kızlara yılışıklık yapıyordu her zamanki gibi. Birazdan gelecek olan hoca da kitapta kaldığı sayfadan okumaya devam edecekti elbette, sonra yüklü bir ev ödevi vererek sınıfı cezalandıracaktı. 'Ne kadar sıkıcı...' diye düşünüp derin bir of çekti, çantasını sıranın üstüne koyup uyuklamak çok daha cazip geliyordu şimdilik.

''Dostum! Naber?'' dev kepçenin gürültülü sesini duymasıyla, yanındaki sıranın çekilmesi bir oldu. Belki de sandığı kadar kötü değildi, en azından kafa dengi birkaç arkadaşı vardı okulda. Chanyeol de onlardan biriydi.

''Uyumaya çalışıyorum.'' Diyerek başından savmayı tercih etti. Ama kepçe arkadaşının onu rahat bırakmaya niyeti yoktu.

''Dostum, dışarıdayken dikkatli ol diyecektim.'' Bunun üzerine kafasını ona çevirme zahmetinde bulundu Kris, kaşlarını çatarak devamını beklediğini belli etti. ''Geçenlerde benzettiğimiz çocuklar var ya... Götleri yemeyince, intikam almak için bizi tek tek avlamaya karar vermişler. Haberin olsun.''

İşte Kore'ye geldiğinden beri tek eğlencesi olan şey buydu. Okul kavgaları. Küçük mafyalar gibi davranıp, belli yerlerde kavga ederlerdi. Herkesin kendi bölgesi vardı, ve bu bölgeyi ihlal etmek şiddetli bir kavga demekti. Coğrafya öğretmeni içeriye test kağıtlarıyla dalınca yarıda kesilmişti konuşmaları, neyse ki son dersti.

***

Ertesi sabah okula gitmek için evden çıkmıştı Kris. Bu sıkıcı mahallenin dar sokaklarını arşınladığı bir güne daha başlıyordu işte. Henüz kahvaltı yapmamıştı, bunun yerine bir sigara yaktı. İnce tütün kağıdının ucundan havaya süzülen beyaz duman, sabah sisine karışıyordu. En nefret ettiği şeylerden biri de buydu, sabahları bir metre önünü bile görmesini engelleyen sis. Büyük adımları taş sokakta yankı yapsa da, tuhaf bir ses daha vardı. Başkasının varlığına ait bir ses. Sigarasını yere atıp yürümeye devam etti, sonuçta bu sokağı yalnızca o kullanmıyordu değil mi?

Onu harekete geçiren şey 'Yakalayın şu sarışın piçi!' diye bağıran ses olmuştu. Arkasında, ellerinde beyzbol sopalarıyla kendisine koşan 7-8 kişilik grubu görünce koşmaya başladı. Böyle olmazdı, teke tek olsa hepsini yere sereceğinden emindi. Ancak bu cüce piçler üzerine çullanacak ve yüzünü mahvedeceklerdi.

Karşısına çıkan üç kişi yolunu kesmişti. Bunlar da onlardandı, aynı üniformayı giyiyorlardı. Birkaç yumruk ve tekmeyle onları yere sermişti, ancak arkadakiler yaklaşıyordu ve emindi ki yolun devamında karşısına yeni birileri çıkacaktı.

Bu yüzden üçüncü yolu seçti. Daha önce hiç yürümediği ağaçlı sokağa dalıp koşmaya devam etti. Karşısında yalnızca bir bahçe duvarı vardı. 'Siktir!'

Ayak sesleri ve bağrışlar yaklaşıyordu, burada dayak yese kimsenin onu bulabileceğini sanmıyordu. Kollarından destek alıp duvara sıçradı ve kendini aşağı bıraktı.

Beklediğinden yüksek olması yetmiyormuş gibi, dallar da yüzünü gözünü çizmişti. Kımıldamaya çalışmasıyla ıslanması da bir olmuştu.

Şöyle bir bakındı etrafına. Burası büyük bir çiçek bahçesiydi. Ve muhtemelen bahçeyi otomatik sulayan o zımbırtılardan birini devreye sokmuştu.

***

Bahçeden gelen su sesiyle gözlerini açmıştın. Deden bu kadar erkenden uyanmış olamazdı? Yoksa sen mi geç uyanmıştın? Gözlerini ovuşturup başucu saatine uzandın, saat yalnızca 06.45'di. Üzerine ince bir hırka alıp bahçeye indin. Güneş doğmak üzereydi, gökyüzüne tatlı bir kızıllık yayıyordu. Güllerine bir göz gezdirdin, hepsi güzelce büyüyordu. Ve diğer çiçeklerin... Hepsi farklı kokuları ve renkleriyle bahçenize zarafet katıyordu.

Duvar kenarındaki fıskiye neden açıktı? Akşam yatmadan kapattığına emindin halbuki. Yavaşça oraya doğru ilerlediğinde, çalıların dibinde oturan birini gördün. Üstü başı kötü görünüyordu, yardıma ihtiyacı olabilirdi. Koşarak yanına gittin.

''İyi misin?'' üzerine doğru eğilmenle, karşındaki sarışın gözlerini açmıştı.

''Şşşşttt...'' kolundan çekip yanına oturmanı sağlarken, iri eli de yüzünün yarısını kapatmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştın, dev sarışın sokaktan gelen gürültülere kulak kesildi. Neler oluyordu?

''Özür dilerim...'' sesler uzaklaştıktan sonra söyledi. ''Saklanmam gerekiyordu...''

''Önemli değil ama...'' gözlerini yüzünde gezdirdin. ''Yaralanmışsın...''

''Birkaç ufak sıyrık sadece, önemi yok.'' Yerinden kalkmaya yeltendiğinde sen de ayağa kalktın. Sol ayağının üstüne basınca acıyla tısladı.

''Burkmuş olmalısın.'' Dedin omzunun altına girerken. ''Benimle gel.''

Bahçeye açılan koridoru geçip odana girdiniz. Adının Kris olduğunu öğrendiğin yabancıyı yatağına oturttuktan sonra, ecza dolabına bakmak için odandan çıktın.

Kris ise bu odanın masumluğunu soluyordu hayranlıkla. Havadaki hanımeli çiçeğinin kokusu ahşap mobilyaların zarifliğiyle uyum içerisindeydi. Odaya beyazlar hakim olsa da, bazı renkli eşyalar ortama şirinlik katıyordu. Normalde dalga geçebileceği bir oda şimdi nasıl hayranlığını çalabiliyordu? Kris hiç böyle bir yatak odasında bulunmamıştı. Onun girdiği odalarda saten çarşaflar, dantelli gecelikler ve seksi iç çamaşırları olurdu. Bu kız ise narin bir çiçekten farksızdı. Beyaz geceliği, uzun dalgalı saçları ve çiçek gibi kokması onu bir peri kızı yapıyordu...

''Çorabını çıkarmam gerekiyor...'' duyduğu sesle odayı izlemeyi bırakıp, ayak ucunda oturarak çorabını çekiştiren sana baktı. ''Beklediğim gibi şişmiş...'' dedin ağrı kesici kremi bileğine sürerken. Biraz ovarak yedirdin kremi. Daha sonra incinmeler için gerekli olan lastikli bandajla sardın. Şimdi sıra yüzündeydi. Yatakta yanına oturup, kaşındaki ve elmacığındaki kan sızdıran kesikleri temizledin önce. Ilık nefesinde sigara kokusu hakimdi.

''Sormak bana düşmez ama... Sanırım bir kavgaya karıştın?'' tentürdiyotu sürerken dikkatini dağıtmak için sordun. Acıyla tıslayıp gözlerini yumdu.

''E-evet...''

''Ailen bu halde olduğunu görünce kim bilir ne kadar üzülecek...'' dudaklarını büküp yaraya yapıştırmak için bir bant açtın.

Kris bakışlarının başka yerde olmasından faydalanıp, sarkmış dudaklarına baktı. Şu an sınıfında dalga geçtiği Abazalardan biri gibi davranıyordu. Gözlerini kaçırıp, başını iki yana salladı. Bu yanlıştı, ona yardım eden bir kızı öpmeyi düşünmemeliydi.

'' Gitsem iyi olacak...'' bantları da yapıştırdıktan sonra kapıya yöneldi Kris. ''Her şey için çok teşekkür ederim.'' Hafifçe topallayarak ilerlemeye başladı.

''Bekle...'' koşarak mutfağa girip, mendile sardığın sandviçi ona uzattın. ''Aç karnına sigara içmemelisin...''

Kris uzattığın sandviçe bakıp, tereddütle uzandı. Sadece... Parmak uçlarınızın temas etme ihtimaliydi bunu yaptıran.

''Teşekkür ederim...''

***

Kris okulda sarhoş gibi geziyordu. Hiç kimse, yüzündeki yaralarla zıt düşen o aptal gülümsemenin nedenini bilmiyordu.

''Kafana çok mu vurdular?'' dedi Chanyeol sırıtarak. ''Hey, yemeyeceksen ben alayım onu.''

''Aklından bile geçirme...'' diye tısladı dişlerinin arasından. Bir anda karanlık bir auraya bürünmüştü.

''O-oh... Peki dostum, sinirlenme hemen.''

***

''Niye böyleyim?'' yatağında uzanmış tavanı seyrettiği öğleden sonralardan biriydi yine. On gün geçmişti çoktan. O yol ayrımından her geçişinde ayakları neden yavaşlıyordu? Sandviç ekmeklerine neden gülümseyerek bakıyordu? Dahası o günden kalan her şeyi saklamak için neden bir kutu almıştı? ''Sanırım deliriyorum...''

***

''Okul çıkışı eski mahalledeki hurda deposunda ol. -Bir dost.'' Kris bu salak mesajı silip yeniden sırasına koydu kafasını. Kavga etmek için hiç havasında değildi.

''Çiçekçi kızının başına bir şey gelmesini istemiyorsan vaktinde gel. -Bir dost.''

Devrilen sıranın sesiyle herkes en arka sıraya dönmüştü. Chanyeol bile 'Ne ayak?' dercesine bakıyordu. Çantasını kaptığı gibi sınıftan fırlamıştı. Chanyeol de peşinden. Koridorda koşarken diğer sınıflara dalarak arkadaşlarını da çağırdı. Çok geçmeden 12 kişi okuldan koşarak uzaklaşıyordu.

***

''Beni neden buraya getirdiniz?'' diye sordun etrafındakilere. Erkek lisesinin öğrencisi olduklarını formalarından anlamıştın.

''Tanrım! Ne kadar tatlı!'' oğlanlardan biri cırlayarak dibine çömeldi. ''Gerçekten sanat okulunda okuduğun belli.''

''Tam bir Tanrıça ya!'' diğer oğlanlar da bağrışarak etrafına toplandılar. ''Uzun zamandır ilk defa bu kadar güzel bir kız görüyorum.''

''Teşekkür ederim ama... Hiçbir şey anlamadım?'' dedin.

''Şimdi... Nasıl anlatsam?'' dedi lider görünümlü olan. ''Sarışın, uzun boylu birini buraya getirebilmek için seni kaçırmak zorundaydık...''

''Kris mi?'' diye sordun. ''Ama o... Neden gelsin ki?''

''Çünkü senden hoşlanıyor nuna...'' en küçükleri sevimli bir gülümsemeyle yanıtladı. ''Hep sizin bahçeyi gözetliyor.''

''Sizi lanet piçler!'' depo kapısı gürültüyle açılmış, önde Kris arkasında tanımadığın 11 kişi içeri girmişti. ''Ona dokunmayacaktınız!''

''Kris!'' diye bağırdın.

''Bebeğim buraya gel.'' Arkasındakiler gülüşerek birbirini dürtüyordu. Demek ki uzaylı sarışın çoktan abayı yakmıştı. Kris içinden bir küfür savurdu kendine. Daha itiraf bile edemeden bebeğim demek de nesiydi?

''Kavga etmenizi istemiyorum...'' dedin öne çıkarak. ''Bu çocuklar gerçekten çok iyi ve bana bir zarar vermediler... Ve senin arkadaşlarına da zarar gelmesini istemiyorum.''

''Endişelenme iyi kalpli prenses...'' dedi kepçe kulaklı ve neredeyse Kris kadar uzun olan çocuk. ''Bu bizim sevgimizi belli etme yöntemimiz, değil mi piçler?''

''Hem sizin dışarı çıkmanız lazım. Belki itiraf etmeniz gereken bir şeyler vardır.'' Sarışın ve bebek yüzlü olaran göz kırparak söyledi.

''Evet nuna, burası biraz tozlu olabilir. Sen dışarı çık artık. Ve bizim hakkımızda iyi düşündüğün için teşekkürler.''

Kris kolundan tutup dışarı çıkarmıştı seni. Şaşkın gözlerle ona bakarken, açıklamaya nerden başlayacağını düşünüyordu.

''Özür dilerim... Benim yüzümden böyle bir şeyin ortasında kalman...'' dişerini sıkıp alnını ovuşturdu. ''O görgüsüz piçler yüzünden bu şekilde öğrenmeni de istemezdim... Kahretsin konuşmam bile hazırdı!'' oflayarak yerdeki taşa bir tekme savurdu. ''Ben sana aşık oldum. Seninle karşılaşabilmek için tesadüfler yaratmaya çalıştım, ama cesaret edemedim. Sadece uzaktan izleyerek o günün hayalini kurdum. Sen... Tanıdığım herkesten o kadar farklısın ki... Kalbin... O kadar güzel bir kalbin var ki sana kötülük yapanları bile affediyorsun... Ve o sandviç... Hayatımda yediğim en lezzetli şeydi...''

Hızla aranızdaki mesafeyi kapatıp, dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.

''Bu sadece güç kazanmak içindi.'' Saçlarını öperken mırıldandı. ''Çocuklara yardım etmeliyim...''

''Rahatsız olmayın bence...''

''Chen? Bu kadar çabuk mu?'' Kris şaşkınlıkla arkadaşlarına baktı.

''Kavga etmek için havamızda değildik sadece. Başka güne sözleştik o yüzden.'' Gülümseyerek açıkladı.

''O halde bunu kutlamalıyız!'' gruptan yükselen ses ve gülüşmeler Kris'in cümlesiyle kesilmişti.

''Daha... Kabul etmedi... Yani... Sormamış olabilirim.'' Şimdi tüm gözler üzerindeydi.

''Ben... Kabul ediyorum... Çünkü ben de senden çok hoşlanıyorum...''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi