Hırçın Sevgilim [Suho]

EXO OC ONE SHOTLAR

Öğleden sonra kocanla alışveriş merkezinde buluşmak için sözleşmiştiniz. Akşam yakın arkadaşlarınızdan birinin nişan yemeğine davetliydiniz ve sen son zamanlardaki yoğun iş tempon yüzünden eskisi gibi alışverişe çıkacak zaman bulamıyordun. Her ne kadar Suho sana aile şirketlerinde bir departman şefliği pozisyonunu önerse de kibarca geri çevirmiştin. İş hayatındaki basamakları birer birer, kendi emeğinle tırmanmak istiyordun. Çünkü şirketin 'gelini' olarak orada çalışırsan bu mümkün olmayacaktı. Öğleden sonrası için izin almıştın, alışveriş merkezine gittiğinde Suho'nun seni beklediğini gördün. Seni bekletmemek için daima vaktinden önce gelirdi.

''Çok beklettim mi hayatım?'' dedin yanağına küçük bir öpücük bırakırken.

''Ohh, hayır. İşlerim erken bitmişti, ben de seni beklerken bir kahve içmeye karar verdim. Aç mısın, önce bir şeyler yiyelim istersen?''

''Bir an önce başlasak iyi olur aslında, yine hiçbir şeyi beğenmeyeceğin için kıyafet bulmak zor olacak.'' Hafif surat astın.

''Ama hayatım! Beğenmediğimden değil. Sorun da bu zaten, o kadar çok beğeniyorum ki başkalarının da seni öyle görecek olması düşüncesi kıskanmama neden oluyor'' Onun sana bakan masum ve kıskanç suratına karşılık gözlerini devirdin.

''Suho, kimsenin bana baktığı falan yok. Nerden çıkarıyorsun bunları?''

''Benim gibi şanslı bir erkek daima tetikte olmalı, ortalıkta aç kurtlar dolaşırken hem de.'' Bunu derken etrafına göz gezdirdi ve gözlerini yeniden seninle buluşturdu. Bu seni gülümsetmişti ama içinden.
Suho'nun bu sahiplenici ve kıskanç yönünü sevsen de bazen çok yorucu oluyordu, özellikle de alışverişte. Her kıyafete bir kusur buluyordu. Zaten evlendikten sonra onun için pek çok sevdiğin şeyden vazgeçmiştin; mini etekler, şortlar, kırmızı rujlar... Dolabına ambargo uyguluyordu Suho. Şikayetçi değildin, onu seviyordun çünkü. Arada sırada kırmızı rujları özlesen de sorun değildi... Zaten onunla bu şekilde tanışmıştınız. Kıyafetlerine burnunu sokmasıyla... Üniversitenin üçüncü yılıydı.

*FLASHBACK*

Arkadaşlarının yoğun ısrarları sonucu bir mini etek almıştın. Güzel bacakların olduğu halde sadece kot giyerek yazık ettiğini düşünüyorlardı. Bir değişikliğin fena olmayacağını düşünüp, okula giderken hafta sonu aldığın şık miniyi giymeye karar verdin. Arkadaşlarınla buluşmak için kafeteryaya girdiğinde bir çift öfkeli gözle karşılaştın. Bu kişiyi tanımıyordun, muhtemelen başka birine bakıyordu zaten. Yanlış anlamış olmalıydın. Kahveni alıp arkadaşlarının yanına ilerleyeceğinde öfkeli gözlerin sahibi karşına dikilmişti. Sağa geçtiğinde sağa, sola geçtiğinde sola geçiyordu. Şaşkınlıkla yüzüne baktın.

''Bir sorun mu var?'' Aynı öfkeli bakışlardan sen de ona yolladın.

''Evet, büyük bir sorun var. Yan masadaki erkeklerin bacakların hakkındaki yorumları büyük bir sorun. Tanrı aşkına, kotlarının suyu mu çıktı? Nerden çıktı bu mini etek?'' Dişlerinin arasından sinirli olduğunu hiç saklamadan azarladı seni.

O sırada Suho'nun kast ettiği masaya döndün ve o iğrenç bakışlarla karşılaştın. Neden bu kadar sapık olmak zorundaydılar ki? Masaya ilerleyip su dolu bardağı aldın ve bakışların sahibinin kafasına boca ettin. Tüm kafeterya şaşkınlıkla seni izliyordu. Yeniden Suho'nun yanına döndün.

''Uyarı için teşekkür ederim.'' İçten bir gülümseme sundun koruyucu meleğe. O söylemese muhtemelen fark etmezdin.

''Teşekkür etmene gerek yok. Hem zaten evlendiğimizde böyle giyinemeyeceksin, o yüzden sorun yok.'' Yüzünde kendinden emin ve memnun bir gülüşle söylemişti bunu. Uzaklaşırken arkasından bakakalmıştın. Üstü kapalı bir evlenme teklifi mi almıştın az önce?

O günden sonra Suho'yu daha sık görür olmuştun, çünkü sürekli yoluna çıkıp kıyafetlerine bir şey söylüyordu.

''Bu etek çok kısa değil mi?''

''Gömleğin içini gösteriyor, bir daha giyme bunu.''

''Bu dar pantolonla yürürken zorlanmıyor musun?''

''Bu elbisenin yakası çok açık!''

''İnadına mı yapıyorsun? Geçen sefer sana kırmızı ruj yasak demiştim!''

Kim oluyordu ki karışıyordu? Üstelik bunlar çok normal kıyafetlerdi. Zaten dikkat çekecek şeyler giymeyi sevmezdin, ama arada sırada süslenmek her genç kızın hakkı değil miydi? Sinir bozucu olsa bile bundan hoşlanmaya başlamıştın. O olaydan yaklaşık bir ay sonra çıkmaya başlamıştınız. Evlilik teklifi gecikmemişti, çünkü söz konusu sen olunca Suho fazla aceleci oluyordu. Sen evet desen ertesi günü nikah dairesine gidebilirdi. Mezun olana kadar zor beklemişti. Nişanla oyalamıştın onu, çünkü mezun olmadan evlenmeye niyetin yoktu. Nişanlı olduğunuz süre boyunca sürekli yakınmıştı, çünkü bir an önce evlenmek istiyordu. İki yıl Suho için çok uzun bir süreydi. Sonunda mezun olmuştunuz. Suho o kadar ısrarcıydı ki, mezuniyetten bir hafta sonra düğününüz olmuştu. Artık Suho dünyanın en mutlu erkeğiydi, sen ise dünyanın en mutlu kadınıydın.

*FLASHBACK SONU*

Bu mutlu anıları tazelemek yüzünde bir tebessüm oluşturmuştu. Daha sonraları, Suho'nun senden uzun bir zamandır hoşlandığını öğrenmiştin. Açılmak için cesaretinin olmadığını, bir anlık öfke ve kıskançlıkla yapabildiğini söylemişti. O eteğe minnettardın. O gün o eteği giymesen, belki Suho ile hiç tanışamayacaktın. Ya da onun cesaretini toplamasını bekleyecektin. Her iki ihtimal de kötüydü.

Yürürken Suho'nun koluna iyice sokulmuş, başını omzuna koymuştun. Bakmasan bile gülümsediğini biliyordun. ''Alışverişe çıktığımız için mi bu kadar mutlu benim meleğim?'' diye sordu Suho, sesindeki sevecenlik kalbini ısıtıyordu.

''Sadece... Seninle birlikte olduğum için çok mutluyum, Suho. Her günüm bir peri masalı gibi... O kadar şanslıyım ki...''

Aniden durmuştu Suho. Yüzünü elleri arasına almış, mutlulukla gözlerinin içine bakıyordu.

''Asıl şanslı olan benim... Dünyadaki tüm erkekleri kıskandıracak bir eşe sahibim. Senin gibi güzel, iyi kalpli ve nazik birini hak etmek için ne yaptım acaba... Önceki hayatımda bir ülkeyi kurtarmış olmalıyım.'' Alnına bir öpücük bırakıp devam etti. ''Hadi şu mağazaya girelim. Eğer biraz daha burada durursak sana aşkımı ilan etmekten alışveriş yapamayacağız.''

+ BİR SAAT SONRA +

Alışveriş tam da beklediğin gibi geçiyordu. Birçok mağaza gezmenize rağmen hala eliniz boştu. Suho her şeye burun kıvırıyor, erkek satış görevlilerini kovuyor ve her fırsatta elini tutuyordu.

''Suho, hayatım?''

''Efendim bir tanem?''

''Şey.. Tek elle raflara bakmak zor oluyor da, acaba elimi şimdilik bırakabilir misin?'' Sonlara doğru sesin fısıltı haline gelmişti.

''Ama hayatım, buradakilerin evli olduğumuzu anlamalarını istiyorum. Sana bakmasınlar.''
Elini kaldırıp parmağındaki yüzüğü gösterdin.

''Hayatım, evlilik yüzüğümüz bunun için var zaten. Ayrıca kimsenin bana baktığı yok! Kuruntu yapmayı bırak da bana yardım et. Akşama kadar giyecek bir şey bulamazsam...''

''Bulamazsan?'' yüzünde alaycı bir gülüşle sormuştu bunu.

''Bir hafta kanepede uyursun! Ayrıca tensel teması da unut...''Kendinden emin bir şekilde savurdun tehtidini.

''Nasıl tensel temas? Böyle mi?'' Belinden kavrayıp kendine çekmişti seni. Yüzünü boynuna yaklaştırırken endişe ile onu itmeye çalıştın.

''Suho ne yapıyorsun? Bir gören olacak şimdi...'' Yüzün kızarmıştı. Suho nasıl bu kadar rahat davranıyordu?

''O zaman geceleri, yatağımızda yaptığımız tensel temastan bahsediyorsun? Bir bütün olduğumuz dakikalar hani?'' Seksi ses tonu ile kulağına fısıldıyordu. Seni utandırmayı neden bu kadar seviyordu bu adam?

''Suho..'' Sesin yakınmadan çok inleme gibi çıkmıştı. Lanet olsun!

''Ama sen böyle tatlı tatlı kızarıp inlersen kendimi nasıl tutarım hayatım? Eve kadar nasıl beklerim?'' Niye fısıltıyla konuşuyordu bu adam!

''Kim Joon Myeon! Seni... Seni küçük sapık!'' Yanından uzaklaşarak elbiselere bakmaya devam etmiştin. Arkandan gülümseyerek bakıyordu. Birkaç elbiseyi koluna almıştın. Yeni bir tane gözüne çarptı; lacivert bir mini... Tam elini uzatacakken arkandan bir ses duydun.

''Denemeye bile kalkma! Ama sadece BENiM için almak istersen... Bu lacivert elbiseyi üzerinde görmekten memnun olurum ama en çok çıkarma kısmıyla ilgileniyorum.''

İşte başlıyoruz. Ambargo uygulayan bir Suho'dan daha kötü bir şey varsa o da hem ambargo uygulayıp hem de sapıkça konuşan bir Suho'ydu.

Yanından derhal ayrılmış, Kabine gidip elbiseleri denemeye başlamıştın. Tam da tahmin ettiğin gibi hepsi Suho engeline takılmıştı. Umutsuzluğa düşmüştün artık, en yakın arkadaşının nişan yemeğine katılamayacaktın bu gidişle. Son elbiseyi de çıkarmıştın. Bir anda perde açılıp Suho girdi içeri. Üstünde sadece iç çamaşırların vardı. Hemen elbiseyi üzerine tutup kendini kapatmaya çalıştın.

''Benden utanıyor musun hayatım? Kocandan? Zaten sahip olduğun her şeyi gördüm.''

''Suho! Çık dışarı! Zaten sinirliyim! Bu saat oldu hala bir elbise bulamadım. Yemeğe gidemeyeceğim bu gidişle...''

Zaten Suho'nun içeri girme amacı da buydu. Senin yüzünün düştüğünü görmüş, konuşmak istemişti.

''Hayatım! Neyin var? Neden yüzün düştü meleğim? Canını sıkan bir şey mi var?'' Suho'nun bu ilgi ve şefkat dolu sesini duyduktan sonra içini dökmeye karar vermiştin.

''Yine hiçbir kıyafeti beğenmedin Suho. Bu kadar çirkin miyim? Neden hiçbirini yakıştıramıyorsun?'' Sesini kontrol etmeye çalışırken güçlükle sormuştun.

''Hayır, hayır! Yanlış anlıyorsun bir tanem... Sen çok güzelsin... Zaten sorun da bu ya... Ne giysen muhteşem görünüyorsun. Başkalarının sana bakmasını istemiyorum. Benim olana kimsenin bakmasını istemiyorum.'' Eliyle omuzlarına düşen saçını geri atmıştı. Şimdi parmakları köprücük kemiklerinin üzerinde geziyordu özenle. Diğer eli nazikçe belini okşuyordu.

''O kırmızı elbise belini ve kalçalarını sararken, herkesin bakışlarını üzerine çekerdin. Ve siyah olan muhteşem bacaklarını vurguluyordu. Beyaz olanın dekoltesi vardı.''

''Suho, evlendiğimizden beri böyle yapıyorsun. Zaten çok açık olsa ben alır mıyım? Seni kıskandırmak hoşuma mı gidiyor? Sadece bazen... Çok yorucu oluyor... Sanırım alışveriş isteğimi kaybettim. Üstümü giyinip eve gitmek istiyorum.''

Suho yaptığı şeyi fark edince içinden kendine küfürler savurdu. Biricik meleğini gereksiz kıskançlıkları ile üzmüştü. Ama bu kadar güzel olmak senin hatandı ona göre, Suho'nun elinden bir şey gelmezdi. Çeneni kavrayıp gözlerine bakmanı sağladı.

''Meleğim, özür dilerim. Ben biraz kıskancım... Benim olanı kimsenin görmesini istemedim, o kadar.'' Eli yavaşça bacaklarına kaydı. ''Bu bacaklar...'' Bacağını okşayıp, yeniden beline çıktı. Diğer eli kolunu okşayarak yukarı çıkıyordu. Omzuna vardığında yavaşça sutyeninin askısını düşürdü ve omuz başına bir öpücük kondurdu. ''Bu omuzlar...'' Kelebek öpücükleri omzundan boynuna doğru ilerliyordu. Kılını kıpırdatmaya korkuyordun, nefes almak bile zorlaşmıştı. Boynuna öpücükler kondurarak kulağına yaklaştı. ''Sen tamamen bana aitsin... Her şeyinle... Seni kıskanmama engel olamıyorum.'' 
Dudakları çeneni takip edip boynuna inmişti. Belinde duran iki elinden birini diğer askını düşürmek için kullanmıştı. Öpücükler tehlikeli bir bölgeye gidiyordu ve gittikçe tutkulu olmaya başlamıştı. Şu anda ikiniz de bir kabinde olduğunuzu unutmuştunuz.

''Suho.. Durman gerekiyor, kabindeyiz. Her an birisi girebilir.'' Sıklaşan nefeslerinin arasında güçlükle söylemiştin.

''Çok hızlı olacağım hayatım söz veriyorum. Beni durdurma.'' Suho boynundan bir an ayrılmadan söyledi.

''Suho, olmaz diyorum! Herkesin bizi duymasını mı istiyorsun?'' Omuzlarından tutarak itmeye çalıştın.

''Ama hep bir kabinde yapmak istemiştim. Şimdi tam zamanı...'' İtişine karşılık itiraz etti. Bu haliyle mızmız çocuklara benziyordu.

''Kim Joon Myeon!'' Suho gün içinde ikinci kez tam adını duyunca geri çekilmişti, çünkü biliyordu ki yalnızca çok kızgın olduğunda tam adını kullanırdın. Hayal kırıklığı ile geri çekildi.

''Pekala, bir anlaşma yapalım.'' Merakla gözlerine bakmıştın. Anlaşma da nerden çıkmıştı şimdi?

''Birincisi, gece kaldığımız yerden devam etmek istiyorum. İkincisi, gece üzerinden benim çıkarmam koşulu ile o lacivert elbiseyi alabilirsin. Üçüncüsü, bir daha alışverişe geldiğimizde bir kabinde yapmak istiyorum.'' Şu an kızarmış yanakları ve yarı kapanmış göz kapakları ile karşı konulmaz görünüyordu. Sutyenin askılarını düzeltip konuşmaya başladın.

''Tamam ama üçüncü madde...'' Sözün bir çift sıcak dudak tarafından bölünmüştü.

''Anlaşma bir bütün olarak geçerlidir. Hiçbir maddenin çıkarılması mümkün değildir, değiştirilmesi teklif dahi edilemez!''

''Ama suho...'' İtiraz edecek gibi olmuştun.

''Ama ne? Tanrı aşkına, o sırt dekolteli seksi lacivert mini elbiseyi almana bile izin verdim! Sadece itiraz etmeden kabul edemez misin?'' Üçüncü madde seni korkutsa da, diğer şartları oldukça kabul edilebilirdi.

''Pekala, kabul ediyorum. Başka şansım yok sanırım.''

''Şimdi anlaşmanın onaylanması aşamasına geçebiliriz. İmza atamayacağımıza göre başka bir onay yöntemi kullanacağız. Bana ıslak bir öpücük vermeni istiyorum.''

Bu kadarı da fazlaydı! Bugün bu kadar azgın olacak kadar ne yapmıştı?

''Sana fırsatçı bir sapık olduğunu söylemiş miydim?'' Gözlerini kısarak yalandan bir öfkeyle söyledin.

''Ben de seni seviyorum hayatım.''

Şimdi dudaklarını onunkilere bastırmıştın. Suho sana ayak uyduruyordu. Başka zaman olsa kontrolü eline alırdı ama bugün seni utandırmaya doymadığından olsa gerek senin derinleştirmeni bekliyordu. Yavaşça dilini dudaklarına dokunduğunda zaman kaybetmeden ağzını açmıştı. Dilleriniz birbirini tadarken, Suho'nun elleri belinden kalçalarına inip sıkmaya başlamıştı. Daha sonra seni iyice kendine bastırdığında durman gerektiğini anlamıştın yoksa Suho üçüncü maddeyi hemen yürürlüğe koyacaktı.
Yavaşça ayrılmıştınız. Suho'nun gözleri hala kapalıydı. Nefeslerini düzenleyip konuşmaya başladın.

''Hayatım... Eğer şu an karnımdaki sertlik beni yanıltmıyorsa, küçük arkadaşının yardıma ihtiyacı var. Sen tuvalete gidip işini hallederken ben giyinip çıkayım olur mu? Bu arada kredi kartını vermeyi unutma.''

Suho sızlanarak pantolonuna baktı. Haklıydın. Şimdi onu kamufle edip lavaboya gitmesi gerekiyordu. Ceketini çıkarıp koluna asarak önüne tuttu. Sonra cüzdanını açıp kredi kartını sana verdi.

''Şifresini biliyorsun, evlilik tarihimiz.''

Yanağına öpücük kondurup kabinden çıktı. On dakika sonra giyinip kabinden çıkmıştın. Sevinçle elbiseyi alıp kasaya geldin. Suho fikrini değiştirmeden bu parçayı alman gerekiyordu.

- SAAT 23.30, EV -

Nişan yemeği oldukça eğlenceli geçmişti. Yakın arkadaşlarınızı mutlu görmek sizi de mutlu etmişti. Davette aldığın iltifatlar yüzünden Suho'dan bol bol ters bakış kazanmıştın. Sonunda eve geldiğinizde yorgunlukla kendini koltuğa atmıştın.

''Yorucu ama güzel bir geceydi değil mi Suho? Ne kadar mutlu görünüyorlardı.'' Yüzüne yorgun bir gülümseme yerleşmişti.

''Gece boyu Jung Woo'nun yalanlarını dinleyip durdum. Neymiş, dünyanın en şanslı erkeğiymiş! Koca bir yalan! Çünkü bu dünyanın en şanslı erkeği benim!'' Onun bu çocuksu sözleri ile gülmene engel olamamıştın. Ama yüzündeki şeytani sırıtmayı görmenle gülmeyi kesmiştin.

''Şimdiiiiiii! Madde bir ve ikiyi uygulamaya koymamız gerekiyor..'' Mesaj açıktı. Seni kucağına alıp odanıza yönelmişti.

''Ayrıca ne yorgunluğundan bahsediyorsun sen? Gece uzun olacak. Enerjinizi bana saklasanız iyi olur küçük hanım. Bütün akşam bu elbiseyi nasıl çıkaracağımın planlarını yaptım.'' Utançla kızarırken yüzünü Suho'nun boynuna saklamıştın. Parfümü ile karışmış erkeksi kokusunu içine çektin. Yarın sabah çekeceğin ağrı hakkında hiçbir fikrin yoktu...

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi