Minnağım [Kyungsoo]

EXO OC ONE SHOTLAR

Okuldan eve döndüğün sıkıcı günlerden biriydi yine. Yapılmayı bekleyen tonlarca ödev, çözülmesi gereken sorular, hesabı verilecek düşük notlar... Dünya 18 yaşındakiler için adil bir yer değildi. Hayatınızın en güzel yılları, omuzlarınıza yüklenen ağır yükleri taşımakla geçiyordu. Kravatını gevşetmiş, yoldaki çakıl taşlarını tekmeleye tekmeleye yürüyordun. Duyduğun sesle olduğun yerde durana kadar.

''Hey, dikkat etsene!'' etrafına bakındığında kendinden başkasını göremedin. Kimdi bu sana seslenen? ''Buradayım! Aşağı bak!''

Kafanı aşağı indirmenle, avuç içine sığacak büyüklükte minyatür bir insan görmen bir oldu. Elinde küçük bir bavul taşıyordu. Ve muhtemelen az önce seken taşlardan korunmaya çalışıyordu. Eğilip onu yakından inceledin, bu da yeterli gelmeyince eline aldın. Gündüz vakti rüya mı görüyordun yoksa?

''Hey! Bırak beni! Öylece sevebileceğin evcil hayvan mı sandın beni?!'' Bembeyaz, kar tanesi gibi bir şeydi bu. Ona hayran hayran bakmandan rahatsız olmuş ve dikkatini çekmek için parmağını ısırmıştı. Onun istediğinin aksine, sadece gıdıklanmıştın.

''Çok sevimlisin!'' diye cırladın.

''Evet öyleyim! Ayrıca sağır da değilim! Bu şekilde bağırarak beni öldürmeye mi çalışıyorsun!'' kulaklarından çektiği ellerini huysuz bir tavırla göğsünde birleştirmişti.

''Burada ne arıyorsun? Yani, senin gibi insanların sadece masallarda olduğunu sanırdım.''

''Zaten dünyada kendi ırkına bile yaşama şansı tanımayan bir türden ne beklenebilirdi ki?'' kafasını iki yana sallayıp devam etti. ''Bu dünyada binlerce farklı tür var, sadece siz farkında değilsiniz. Şimdi, beni yere indir. Uzun bir yolum var önümde.''

''Burası senin için tehlikeli değil mi?'' endişeyle sordun. Sonuçta her şey onun için devasa büyüklükteydi.

''Başımın çaresine bakabilirim genç bayan! Kendime güvenmesem, bu yola hiç çıkmazdım.'' Boyundan büyük laflar ediyordu resmen!

''Burnumu sokmak istemem ama, bu kadar önemli olan ne?'' kaşlarını çatmıştın. Bu boyutuyla dünyayı kurtaracak değildi ya!

''Hayatımın aşkını bulup, büyüyeceğim. Yani, normal bir insan olacağım, senin gibi. Şimdi de anormal değilim tabi, sadece fazla küçüğüm. Merakınızı tatmin ettiyse indirir misiniz artık beni?'' avucunun içinde ayağını yere vurarak vakur bir duruş sergilemeye çalışıyordu anlaşılan.

''Peki, iyi şanslar.'' Minik adamı yere bırakıp birkaç adım attın. Beklemediğin bir şekilde arkandan bağırıyordu. Ona döndüğünde bir kediyle burun buruna olduğunu gördün.

''B-bekleeee! Beni bu canavarla baş başa bırakma! Daha hayatımın aşkını bulmadan, bu şeytana yem olmak istemiyorum!'' arkasındaki duvara gerilerken, kedi de üzerine yürüyordu. Göz göre göre onu yemesine izin veremezdin. Kediye isabet etmeyecek bir tekme savurarak kovaladın. Küçük adam derin bir nefes bırakarak, olduğu yere çöktü. Yeniden yere çömelip elini uzattın.

''Yardıma ihtiyacının olması gurur kırıcı bir şey değil, inan bana.'' Kırılmıştın bu küçük adamın büyük sözlerine.

''T-teşekkür ederim.'' Avucuna çıkıp, küçük bavuluna dayanarak oturdu. Hala ayakta durabilecek kuvveti kendinde bulamıyordu anlaşılan. Onu daha fazla sarsmamak için yavaşça kalktın yerden. Yeniden yürümeye başladığında, yüzüne yayılan kocaman sırıtışa engel olamıyordun. Elinde ufacık, mini minnacık ve sevimli mi sevimli bir insan vardı.

''Adın ne?'' diye sordun bu küçük adamı daha fazla tanıma isteğiyle.

''Kyungsoo. Do Kyungsoo.''

***

''Anneeeeeeee! Ben geldiiiiiim!!'' eve girer girmez yaptığın çemkirme ritüelini de tamamlamıştın. Doğruca odana çıktın, bu küçük adamı bırakacak güvenli bir yer bulman lazımdı. Uzun zamandır uyuyordu, annene bağırmanla zıplayarak uyanmıştı.

''Ne? Noluyo? Savaş mı çıktı? Düşman! Silahım nerde benim?!'' onun bu şaşkın şebek haline kıkırdamadan edemedin.

''Hey, sakin ol, yok bir şey. Sadece eve gelince anneme böyle seslenirim hep.''

''Gerçekten çok gürültücüsün. Ve korkutucu. Tanrım, felaket geldi sandım!'' etrafına bakındı ''Burası senin odan mı?''

''Evet, beğendin mi?'' neşeyle sordun.

''Hayır. Çok dağınık. Burada yolumu kaybedebilirim.''

Bu sırada kapın pat diye açılınca, elindeki küçük adamı nereye saklayacağını şaşırıp gömleğinden içeri attın.

''Kızım, kendi kendine mi konuşuyorsun sen?'' annen mutfak önlüğüyle kapıda belirmişti.

''Yok anne yaa, arkadaşımla konuşuyorduk da ahahahh...'' Kyungsoo tutunmak için kıpırdanıyordu ve fena halde gıdıklanıyordun. ''Çok komik şeyler oldu bugün okulda, ondan...'' bir yandan da yakanı düzeltmeye çalışıyordun.

''Kızım, ne diye bitli gibi kaşınıyorsun? Gir bir banyo yap. Zaten girdiğimde de oranı buranı kaşıyordun.''

''Yok anne ya sutyenim kaymış da, onu düzeltiyordum... Ahahaha... Neyse anne ben banyoya giriyorum, yemekte görüşürüz.'' Annen her zamanki gibi kafasını sallayarak çıktı. Çılgın bir kızı vardı ve her gün yeni bir şeyle şaşırtıyordu onu. Yine de bu deli kızı seviyordu. Bu yüzden bu akşam da onun en sevdiği yemekleri yapmıştı.

Annen çıkınca elini yakandan içeri sokup, Kyungsoo'yu çıkardın. Saçı başı dağılmıştı ve oldukça mücadele etmiş gibi görünüyordu. Bakışlarıyla seni öldürecekmiş gibiydi.

''Sen. Sapık. Mısın.'' Burnundan soluyordu.

''Hayır hayır! Yanlış anladın! Öylece bir yere fırlatsam yataktan sekip, odada bir yere çarpabilirdin! Ölüm tehlikesi yüzünden doğru düşünemedim! En güvenli yer orasıydı!'' savunma moduna geçmiştin.

''Orada boğulabilirdim koca göğüslerin yüzünden!'' Kyungsoo cırladı.

''Göğüslerim büyük mü? Gerçekten mi? Ayyy, bunu söyleyen ilk erkek sensin!'' sevinçle şakıdın. ''Kızlar hep bana tahta göğüslü diyorlar da.'' Dudaklarını büküp, kaşlarını çattın.

''Lütfen beni güvenli bir yere bırakır mısın? Vücudunun herhangi bir kısmı yüzünden genç yaşımda ölmek istemiyorum.''

''Hmm... Bir bakalım. Seni nereye bırakabilirim?'' o sırada masanın üzerinde duran, süslü şirin kutu gözüne çarptı. Hemen masaya ilerleyip, içindeki ıvır zıvırı çekmeceye boşalttın. Sonra dolabına gidip, geçen kış sana hediye gelen hiç kullanmadığın bereyi alıp kutunun içine koydun. ''İşte, burada yatabilirsin.''

''Burada birinin beni eliyle koymuş gibi bulmayacağından emin misin?'' şüpheyle kaşlarını kaldırdı.

''Annem okuldan geldiğim zamanlar haricinde odama girmez, merak etme. Evcil bir hayvanım da yok. Güvendesin yani.''

Kyungsoo masanın üzerindeki silgiyi basamak gibi kullanarak kutuya tırmandı ve kendini içeri bıraktı. ''Hıaaağğğ! Burası çok rahat!''

''Beğenmene sevindim. Bu arada bir ihtiyacın olduğunda çekinmeden söyleyebilirsin. Burası senin de evin sayılır.''

***

Kyungsoo yaklaşık iki aydır evinde kalıyordu. Yalnızca annenin temizlik yapmak için elektrik süpürgesiyle odana daldığı zamanlarda zorluk yaşıyordunuz. Kyungsoo hala o 'Gürültülü canavar'a alışamamıştı ve korkuyordu. Bu yüzden annen temizlik yaparken onu alıp dışarı çıkarıyordun.

O da iyice alışmıştı sana. İki yakın arkadaş gibiydiniz. Çoğu zaman derslerine de yardım ediyordu. Birkaç sınavda kopya çekmene bile yardım etmişti. Tabi sürekli olarak ensendeki saçlarından yakınmıştı, boğulacak gibi hissetmesine rağmen her seferinde yardım ediyordu. Tabi bu yardımlar karşılıksız değildi, ona istediği dondurmayı ısmarlıyordun.

''Biraz daha ılık olsun su.'' Kyungsoo'nun banyosunu hazırlıyordun. Havalar sıcak olduğundan daha serin bir su tercih ediyordu. Tabi annenin çok sevdiği cam kasesinin küvet olarak kullanıldığından haberi yoktu. ''Arkanı dönersen sevinirim. Soyunmaya çalışıyorum gördüğün üzere.''

''Pardon. Hep unutuyorum.'' Arkanı yeniden döndüğünde, Kyungsoo çoktan köpüklü suyun içine girmişti.

''Biliyor musun, sanırım onu buldum.'' Kyungsoo köpüklerle oynarken keyifle gülümsedi.

''Sahi mi? Nerde? Nasıl? Ben tanıyor muyum? Tanımama imkan yok aslında, her yere birlikte gidiyoruz. Kimmiş bu şanslı kız?'' heyecanla sorsan da, içinde bir burukluk olduğunu inkar edemezdin. Ona fazlasıyla alışmıştın. Alışmaktan da fazlasıydı belli ki, duygusal olarak ona karşı bir şeyler de hissediyordun.

''Şirin bir kız. Seninle de tanıştıracağım elbette. Şurdan havlumu uzatır mısın?'' havluyu uzatıp, kafanı çevirdin. Kyungsoo sudan çıkmış, kurulanıyordu şimdi.

''Çok sevimlisin.'' Onu öpmek için eğildin. Banyodan sonra kafasını öpmeyi alışkanlık haline getirmiştin. Kyungsoo saniyeler içinde kafasını kaldırdığında, yüzü dudağınla kaplanmıştı. Bu beklenmedik bir şeydi. Oda aniden göz alıcı bir ışıkla aydınlanmıştı, gözlerin kapalı olmasına rağmen hissedebiliyordun bunu. Gözünü açtığında, bir çift iri gözle karşılaştın. Kyungsoo... O büyümüştü... Dudaklarınız hala üst üsteydi, kafanı geri çekip ona baktın. Islak ve çıplak oluşunu, göğsünden karnına doğru süzülen su damlacıklarını göz ardı etmeye zorluyordun kendini. O BÜYÜMÜŞTÜ! YANİ?!?!

''O sendin. Hayatımın aşkı. Demek ki hislerimde yanılmamışım. Öpücük bunu kanıtlamak içindi.'' Gülümseyerek elini yanağına uzattı. Yeni bir öpücük için eğilirken kapı pat diye açıldı. Gelen annendi. İkiniz de donup kalmıştınız. Annen karşısındaki manzaraya bakıyordu. Kızı, yatağında ıslak ve çıplak bir genç adamla öpüşmek üzereydi! Yaşadığı şokla olduğu yerde bayıldı.

''K-kyungsoo... A-annem...'' kekeliyordun, gözlerin ise dudaklarına sabitlenmişti.

''Bir öpücük süresince bekleyebilir, değil mi?''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi