When I See You Again [Jongdae]

EXO OC ONE SHOTLAR

"Gerçekten uzun zaman oldu... Olan biten her şeyi anlatmak için beklemem bundandı..."

Yıllar sonra üniversitedeyken tuttuğun ve o günden sonra yarım kalmış günlüğünü aldın eline. Yeni evine yerleşirken, kitaplarla dolu bir kolinin içinden, başka bir kutuya konulmuş olarak çıkmıştı. Sanki birisi bulup kapağını açsa, kalbindeki tüm hislerin de okyanusun dibini kumlara vuran dalgalar gibi kalbinin derinliklerini ayaklar altına serecekti. Bu zamana kadar itina ile kaçtığın yüzleşme bu gece yaşanacaktı.

Önce okuyarak başlamak istemiştin, sanki yaşadıkların hafızanda yüksek çözünürlüklü bir fotoğraf kadar net değilmiş gibi.

Jongdae ile üniversitenin hazırlık sınıfında tanışmıştın, Japonya'da. Sankagetsu* olarak geldiğin okulda tutunma çabanı onun için vermiştin. Çünkü ne üç ay sonra, ne de üç yıl sonra ondan ayrı bir yerde olmak istemiyordun.

Jongdae üst sınıftan Koreli bir genç adamdı, ama Japoncası ve İngilizcesi oldukça iyi olduğundan okuldaki akademisyen eksiğini sözleşmeli olarak dolduruyordu. Derslerde Jongdae sensei iken, dersler haricinde Jongdae Senpai idi. Geceleri uykuya dalmadan önce ise hayatının biricik aşkı Kim Jongdae oluyordu, tabi onun bundan haberi yoktu. Muhtemelen asla da olamayacaktı.

Jongdae muhteşem bir insandı. Tanrı'nın bu çağda bu kalitede insanlar yarattığına inanmak güçtü ama işte Kim Jongdae 1992 yılından beri dünyayı bir ışık gibi aydınlatıyordu.

Kütüphanenin bir köşesinde ağlayarak kanji çalıştığını gördüğünde yanına oturmuş, sırtını sıvazlayarak mendilini uzatmıştı. Neden ağladığını da sormuştu. Ona okulunun tamamını burada okumanı sağlayacak özel bir sınav yapıldığını, ve sayılı bir kontenjanı olduğunu anlatmıştın hıçkırıklarını bastırarak. Bu seviyedeki Japoncan ile bu sınavı asla geçemeyeceğini, ve hayallerine böylece veda etmek istemediğini söylemiştin. Kocaman gülümsemişti sana, öyle ki aptal aptal kirpiklerini izlerken bulmuştun kendini.

"Hayalleri için savaşan bir insana yardım etmek benim için büyük bir mutluluk olur." demişti. Anlamsızca yüzüne bakıyordun, bir ay içerisinde kanjiyi öğrenmeni sağlayacağını söylüyordu? Kesinlikle onun bilgisini küçümsediğinden değil ama, kendi evriminin bu kadar hızlı işleyeceğini sanmıyordun.

O günden sonra tüm okul çıkışları ve hafta sonları da dahil Jongdae ile Japonca çalışmalarınız başlamıştı. Her ne hikmetse adamın söylediği her bilgi aklında kalıyor, sesinden dökülen her hece kulağında yer ediyor ve yazdıkları tıpkı neonlu tabelalar gibi ihtiyacın olan her anda aklında yanıveriyordu. Jongdae senin kendi ülkende bir yılda yapamadığını -çünkü bu okula girebilmek için de bir sınavdan geçmiştin- bir ayda başarmıştı.

Yakın arkadaşlığınız da böyle başlamıştı. Fevkalade bir insandı. Bir kere inanılmaz derecede yakışıklıydı ; ışıl ışıl parlayan bir cildi ve upuzun kirpikleri göze ilk çarpan detaylardı. Yukarı doğru kıvrımları olan ördek dudakları onu bazen inanılmaz sevimli, bazen de inanılmaz seksi birine dönüştürebiliyordu. Samimi ve doğal bir insandı, hiçbir hareketinde riyadan eser göremezdiniz.

Şen kahkahaları insanın ömrüne ömür katardı, melekleri kıskandıran sesinin kötü olduğunu iddia edecek kadar salak oluşu ise tanrının ona bahşettiği tek kusurdu muhtemelen.

Ona aşık olmaktan başka bir şansın yoktu, hislerin bir çığ gibi içinde büyürken hiçbir kuvvet ona giderek aşık olmana engel olamazdı.

Ya da sen öyle sanıyordun.

En kötüsüyle karşılaşana kadar.

Üçüncü sınıfa gelmiştin, Jongdae ise mezun olacaktı. Haliyle büyük bir panik yaşıyordun, ne olacaktı bundan sonra? Nasıl bir yol izlemen gerekiyordu?

Jongdae elinde düğün davetiyesi ile çıkıp geldiğinde izlemeyi düşündüğün tüm yollar, tüm çıkışlar kapatılmıştı.

Bundan böyle bir yol yoktu.

Geriye dönmenin de uçurumdan düşmekten farkının olmadığı, tüm kapıların aynı yere çıktığı ve acı verdiği noktaya gelmiştin çoktan.

Aslında bunların hiçbiri sorun değildi.

Sonuçta sen ona hislerinden ne bahsetmiş, ne de belli etmiştin. Seni kıran tek şey, bunca yıllık en yakın arkadaşından uzun bir ilişkisi olduğunu saklaması olmuştu. Ya da söylememesi. Şu saatten sonra ikisi de aynı şeydi.

Gözlerin dolu dolu bakmıştın elindeki davetiyeye, parmakların usulca dünyanın en iyi kocası olacak adamın isminin üstünde gezinmişti. Gözünden düşen damla ise yeryüzünde yaşayan en şanslı kadının isminin üstünde yerini almıştı ; hayatın boyunca kıskançlık nedir bilmemiş olan sana hayatının kalanında bu duyguyu öğreten ve yaşatacak olan kadın. Jongdae'nin müstakbel eşi, ve bir gün bebeklerini taşıyacak olan kadın.

"Çok sevindim Senpai!" dedin boynuna sarılırken sıkıca, gözyaşlarını görmesini istemezdin ama görmüştü bile. Geri çekilip yüzünü kavradı elleri ile, inatla gözlerinin içine bakmanı istiyordu. Yaşlarla parlayan gözlerini onunkilere diktiğinde gözlerindeki buruk ifade dikkatini çekmişti. Dudakları ise sanki 'üzgünüm' dercesine birbirine bastırılmış bir haldeydi. Neden böyle içinden geçenleri gözlerinden altyazılı olarak takip ediyormuş gibi hissetmiştin ki?

"Özür dilerim." dedi derin ve güzel sesiyle, alnına bir öpücük bırakmasından üç saniye önceydi.

"Ne için?" diye sordun ister istemez, mutlu olduğu için özür dileyecek hali yoktu ya? Dünyanın tüm mutluluklarını, yeryüzündeki en güzel şeyleri hak eden bu adama suçluluk hissettirecek ne olmuş olabilirdi?

"Günlüğün." dedi ellerini ve gözlerini senden çekerken, sanki yüksek bir yerden düşerken tutunduğun son dal kırılmış gibi hissettirmişti bu. "Okumadım, sadece masana çantanı bırakırken açık kalan son sayfada adımı gördüm. Yemin ederim, tek bir cümleden başka bir şey görmedim."

"Ne zaman?" dedin, titreyen sesin de yaşaran gözlerin gibi ihanet edenlerin safında yer alırken.

"Geçen yılın mezuniyet eğlencesinde, sarhoş olduğun için seni evine götürmek zorunda kaldığımda."

Taşlar yerine oturuyordu, sabah eve nasıl geldiğini hatırlayamadığın o gecenin kahramanı Jongdae idi demek.

"Üzdüğüm için, hislerinde hayal kırıklığı yaşattığım için özür dilerim."

Keşke bütün hayal kırıklıkların Kim Jongdae kadar güzel olabilseydi, kalbinde bıraktığı derin acı bile öylesine naifti ki. Celladın eli hafif olanı makbuldü ama her zaman böylesini bulamazdı insan. Jongdae, milyonda bir görülecek kadar eşsiz bir insandı.

"Belki hala en yakın arkadaşlar olarak kalamayacağız ama, şunu bilmeni isterim ki..." nedense ona herhangi bir saygı ifadesi olmadan kendi adıyla seslenmek garip hissettirse de, bugün araya mesafeler koymak istemiyordun. Onca somut mesafe ve engel varken, sembolik bir engele takılmak anlamsızdı. "Jongdae... Sen hayatımda tanıdığım en özel insansın... Umarım ki hayat sana verdiklerinden daha fazlası ile karşılık verir... Dünyanın tüm güzellikleri, tüm mutlulukları seninle olsun."

"Benimle vedalaşır gibi konuşma lütfen." onun da gözleri dolmuştu.

"Ama bu bir veda, bunu ikimiz de biliyoruz." dedin ellerini tutarken, bu ona olan minnettarlığının dışa vurumuydu.

O sıcak bahar akşamı, bir akasya ağacının altında otururken bitmişti sizin hikayeniz. Bazı hikayeler başlamadan biterdi. İnsanlar bir hikayeyi güzel yapan şeyin mutlu sonlar olduğuna inansa da, mutlu sonlar olmadan da güzel hikayeler yazılabilirdi. Çünkü kitabı kapattığınızda aklınızda kalan şey sonu değil, yaşattığı macera olurdu.

Yaz hızlı geçmişti, Jongdae'nin mezuniyeti ve peşinden düğünü olmuştu. Evlendikten kısa bir süre sonra da askere gitmişti. Kendini ilk defa bu kadar yalnız hissediyordun bu ülkede.

Son yılını not ortalamanı yükselterek ve sınavlara hazırlanarak geçirmiştin. Artık bu ülkede yaşamak istemiyordun, güzel anılarının güneşte solmuş bir fotoğraf gibi silinip gitmesini izlemek istemiyordun. Kanada'da yüksek lisans fikri bu yüzden cazip geliyordu. Bu yüzden kurtuluş bileti olarak gördüğün bu fikre sıkı sıkıya sarılmıştın.

Yeni hayatında da, seni bu işkolik-manyak-depresif halinden kurtaran yine bir Koreli olmuştu.

Byun Baekhyun.

Onu gördüğün gün attığın kahkahayı hatırladığında hala yüzüne kocaman bir gülümseme yayılıyordu. Corgisinin hızına ayak uyduramadığı için buzda kayıp düşmüştü, sen de sokağı çınlatacak bir kahkaha atarak onu daha da utandırmıştın. Sonra senin hakkında ileri geri söylenirken Korece cevap vererek bu utancını pekiştirmiştin. Jongdae sayesinde iyi derecede Korece de öğrenmiştin çünkü.

Aslında evlerinizin arasında yalnızca 4 ev olmasına rağmen nasıl olmuştu da onu hiç fark etmemiştin hayret ediyordun.

"Götüm dondu götüm!" anahtarlıkta çınlayan metal sesi ve sağa sola fırlatılan bot sesleri, Byun Baekhyun krallığına giriş yapıyordu.

"Sana bu saatte dışarı çıkma demiştim."

"Ama en sevdiğimiz biramızdan kalmamıştı! Jongin ayısı bitirmiş hepsini!"

Jongin, koca bebek, fahri evladınız... Baekhyun'un sen gelene kadar burada en yakın olduğu arkadaşı. Bu tuhaf ailenizin ayrılmaz bir ferdi.

Ayağa kalkıp peşinden odanıza gittin. Hala giderken sağa sola fırlattığı üstünü giyinmekle meşguldü. "Bakayım donmuş mu gerçekten?" elini eşofmanın içinden sokmak sureti ile poposunu avuçlamıştın.

"Isıtmak mı istiyorsun yoksa?" dedi cilveli gülüşüyle. "Buna hayır diyebileceğimi sanmıyorum."

***

Yıllar sonra mezunlar toplantısı için onca yolu tepip Japonya'ya gitmek inanılmaz saçmaydı, ama Baekhyun Japon gece hayatını ne kadar merak ettiğinden girip ölmeden önce Japon kaplıcalarına muhakkak gitmek istediğinden çıkarak seni ikna etmişti. Sonuç olarak bir haftalığına Japonya'daydınız.

Yıllar önce geçtiğin yolları tanıyamayacak hale geldiğini fark ettin üzülerek. İnsanlar gibi mekanlar da değişiyordu, değişmeyen tek şey zamandı. Koca bir baloncuk gibi her şeyi çepeçevre saran, her şeyi ait olduğu yerde bir arada tutan bir yapıştırıcı.

"Oh, Sankagetsu!"

Bu kelimeyi, bu tınıyla söyleyecek tek bir insan tanıyordun.

"Senpai?"

Arkana döndüğünde yılların güzelliğinden hiçbir şey götürmediği o gülüşü görmek, zamanın çarklarını geriye doğru işletmişti. İşte yeniden orada, birbirinize veda ettiğiniz karedeydiniz sanki.

Yanına gelip sana sarılması Baekhyun tarafından hoş karşılanmamıştı, ve asla ders almadığı kötü huyu sayesinde yine söylenirken enselenmişti. Neyse ki Jongdae insanların kusurlarını yüzlerine vurmayacak kadar nazik bir insandı.

"Uzun zaman oldu..." dedin, yine kendini o uzun kirpikleri incelerken bulmuştun.

"Senden haber alamadığım için göründüğünden çok daha uzun bir süre gibi hissettirdi" dedi, hayırsızın tekisin demek yerine. Jongdae'nin lügatinde her zaman durumu ifade edecek daha nazik bir şey bulunurdu.

"Her şey fazlaca hızlı gelişti, hayat telaşı içinde böyle gelişmek zorunda oldu..." dedin utanarak, senden ve kendimden kaçtım diyemezdin ya.

Başını yere eğdiğinde, deminden beri Jongdae'nin yanında durup uslu uslu elini tutan çocuğu fark edebilmiştin. Kendini büyülenmiş gibi onun hizasına eğilirken bulmuştun.

"Senpai? Yoksa?"

"Ah evet, tanıştırmayı unuttum. Oğlum Daeul." gururla gülümsedi, tahmin ettiğin gibi baba olmak ona çok yakışmıştı.

"Merhaba yakışıklı!" yanaklarını sıkınca utanmıştı, babası kılıklı...

"Neyse ki ortamda tanıştırmayı unuttuğunuz bir ben değilmişim..." üslubunun sert kaçtığını senin bakışlarından anlayınca, sonuna yumuşatmak için nafile de olsa zoraki bir kahkaha eklemişti Baekhyun. "He he he..."

Ayağa kalkıp Jongdae ve Baekhyun'u tanıştırmıştın. Ayaküstü kısa bir sohbetin ardından Jongdae geçen zamanı telafi etmek adına yemeğe davet etmişti sizi. Programınızın dolu olduğunu söyleyerek nazikçe geri çevirmiştin teklifini.

Herkes kendi yoluna gidiyordu şimdi. Yıllarca onu yeniden göreceğin anı kafanda tasarlayıp durmuştun, bu gün için hep bir konuşma hazırlamaya çalışsan da hiçbiri sinmemişti içine. Zaten düşününce gerek de kalmamıştı ;  geçen zaman seni ve yaralarını sarmış, hayatının ışığını da vererek yolunu aydınlatmıştı. Güzel anılar yıldız kaymasına benzerdi, yıldızdan geriye toz tanecikleri kalırken güzel anılardan geriye buruk gülüşler kalırdı.

Baekhyun somurtarak önden önden gidiyordu, kaybolmaktan deli gibi korkmasına rağmen bunu yapıyorsa durum ciddiydi. Koşarak yanına gidip koluna yapıştın, zaten hemen dökülmüştü.

"Hala aşık mısın o adama?" dedi yarım ağız.

"Hala aşık olsaydım senin değil onun yanında yürüyor olurdum."

"Hah!" dedi alaycı bir sesle, sokaktaki birkaç kafa bu alaycı sesin kaynağına dönüp bakmıştı. "Ama yine de gördüğüne sevinmiş gibiydin?"

"Tabi ki sevinirim, Jongdae benim okulda en yakın arkadaşımdı. Pek çok güzel anımız oldu." hala dudak büktüğünü görünce onu durdurup gözlerine baktın. "Sadece şunu düşündüm, onu bir gün yeniden gördüğümde anlatacak çok şeyim olacağını sanırdım. Bu da muhtemelen beni onun kadar iyi anlayacak bir insanı yeniden tanıyamacağım inancından kaynaklanıyordu. Oysa şimdi, uzun ve yorucu bir günün ardından görmek istediğim tek yüz senin yüzün." bunu duyunca kocaman bir gülüşle aydınlanmıştı yüzü. "Anlatmak istediğim tüm şeyleri dinlemesini istediğim tek kişi sensin. Bir hikayeyi beraber yazmak istediğim tek kişi sensin. Byun Baekhyun, sen benim için bir ilaçtan fazlası oldun hep. Sen yeniden doğmamı sağladın... Demin gördüklerin, eski benden kalan son küllerdi. Şimdi ise ben, senin gözlerine bakarken küllerimden yeniden doğuyorum. Bu defter kapanmıştı aslında, sanırım sadece bir sonsöze ihtiyacı vardı. Adet yerini bulsun diye."

Dudaklarına minik bir öpücük bıraktı.

"Bu konuşma beni hayli acıktırdı..." biliyordun ki Baekhyun duygularını yemek yiyerek bastırırdı, muhtemelen aranızdaki varlığını hep hissettiği ama asla aşamadığı o son mesafeyi de kapatmış olmak onu duygulandırmıştı.

"Sokak lezzetleri bizi bekler!"

Hep hayal ettiğin gibi, sevdiğin adamın elini sıkıca tutup koşmaya başladın. Hedefin ve rotanın bir önemi yoktu, yol arkadaşın seninle oldukça da bir önemi olmayacaktı.

*** SON ***

Hiç aklımda olmayan bir şekilde başlayıp, içimdeki dramı döktüğüm bir şeye dönüştü. Buraya uzunca bir yazar notu döşeyecektim ama hiç enerjim yok sanki. Neyse, yorumlarınızı bekliyorum. Özlemişim yazmayı... 1853 kelime olmuş, fena değil :')

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi