Two Different Letters [Chen, Lay]

EXO OC ONE SHOTLAR

''Yine mi?'' Son zamanlarda aldığın isimsiz mektuplardan birini almıştın yine. Dolabındaki kitaplarını alıp, dersin yapılacağı sınıfa yürümeye başladın. Mektubu okumayı sonraya bırakacaktın, aslında okumak istediğinden bile emin değildin. Ne vardı bu kadar çekinecek? Şu mektuplarda yazanların tek bir cümlesini dahi yüzüne karşı söylemiş olsaydı çok daha etkili olacaktı. Bu gizli hayran kimse, ortaya çıkmasının zamanı çoktan gelmişti, hatta geçiyordu.

''Heeey!'' Omzuna dolanan kol ile daldığın alemden çıkabilmiştin. Bu Chen'di. Her zamanki gibi enerjik hali ve muhteşem gülüşüyle yanında bitmişti. ''Dalgınsın?''

''Yine şu mektuplardan aldım...'' yüzünü asıp mektubu ona göstermiştin. ''Bu kaçıncı oldu? Saymayı bıraktım artık...''

''Bunda o kadar kötü olan ne?'' Chen önüne geçip geri geri yürürken yanaklarını sıkıştırdı. ''Gül biraz, suratsızlık hiç yakışmıyor sana.''

''Sadece karşıma çıkıp söylesin. Ne olacaksa olsun artık.''kafanı sallayıp yanaklarını kurtarmaya çalıştın. ''Ahh! Yanaklarım acıyor!'' nihayet bıraktığında, boştaki elinle uyuşan yanağını ovuşturdun. Diğer yanağın ise Chen'in dudaklarıyla işgal edilmişti.

''Öptüm, geçer şimdi. Benim gitmem lazım!''

Kafanı iki yana sallayıp gülümsedin. Öpücüğün yanağına bıraktığı sıcak hissin keyfini çıkararak sınıfına girdin. Dersi dinlemek oldukça zor olacaktı...

***

Birkaç gündür yemekhanede sıklıkla göz göze geldiğin biri vardı. Dans sınıfından, gamzeli ve büyüleyici çocuk Zhang Yixing. Böyle anlarda genellikle gülümseyip, başıyla selam veriyordu. Bugünse bir istisna yapıp tek başına oturduğun masana gelmişti.

''Oturabilir miyim?'' Gamzesini derinleştirereksordu. O an içmekte olduğun suyu püskürtmek üzereydin. Başınla onayladın ve tam karşına oturdu. ''Bugün yalnızsın?''

''Ah, evet. Bugün Chen'in vokal dersleri var akşama kadar. Yani, yalnızım.'' Dedin gülümseyerek.

''Sanat tarihi okuyordun, değil mi?'' sorduktan sonra yemeğini kaşıkladı.

''Evet, doğru.'' Bunu bilecek kadar farkında mıydı yani?

''Eğer dersin yoksa, yemekten sonra bir şeyler yapalım mı? Yakınlarda yeni bir kafe açılmış ve harika tiramisu yapıyormuş. Ne dersin?''

''T-tabi. Herhangi bir planım yok.'' Gülümseyerek yanıtladın.

***

''Hey, Chen!'' Hızlı adımlarla koridoru arşınlayan Chen'i durdurmak için arkasından seslendin. Ama sanki seni duymamış gibi yürümeye devam ediyordu. Arkasından koşarak ona yetiştin, hala durmayınca kolunu tutup çekme gereği duydun. ''Neyin var? Neden beklemiyorsun beni?''

Sonunda sana dönmüştü. Gözlerini devirip kolunu silkti. ''Acelem var çünkü.''

''Son iki haftadır mı? Ben senin en yakın arkadaşınım Chen, bana ayıracak beş dakikan bile olmadı mı bu süre boyunca?''

''Zamanı olmayan ben değildim, sendin. Fazlasıyla meşgul görünüyordun!'' Kaşlarını çatıp, anlamaya çalışır bir ifadeyle yüzüne baktın. Sana sesini mi yükseltmişti?

''Yeni bir arkadaş edinmenin neresi kötü? Yixing gerçekten-''

''YİXİNG YİXİNG YİXİNG! YETER ARTIK!'' Kollarından tutup duvara çarptı sırtını. Korku dolu gözlerle Chen'in kızgın ifadesine bakıyordun. Bağırdığı için boğazında belirginleşen damarlarına, kızarmış gözlerine, sıktığı çenesine. ''İki haftadır ağzından başka bir şey çıkmıyor! Onda bu kadar olağanüstü olan ne? Dans etmesi mi? Seksi vücudu mu? Gamzesi mi? Bende olmayan ne var?! SÖYLE!''

''C-chen...'' dolmuş gözlerine bakıyordun.

''Anlayacağını sanmıştım... Bir arkadaştan fazlası olmam... Çok mu zor?'' yavaşça süzülen bir damla, tam kalbinin üzerine düşmüştü sanki. Bir damla sudan çıkan yangın, tüm kalbini ateşe vermişti. Alt dudağını ısırıp, kafasını kaldırdı. Gözyaşlarının düşmesini engellemeye çalışıyordu. Kafasını iki yana sallayıp hızla uzaklaştı oradan.

***

Eve gider gitmez, aldığın mektupları incelemeye başladın. Son iki aydır, yazılarda bir değişiklik vardı. Çok dikkat çekmeyen bir değişiklikti. Ama içeriklerini kıyasladığında, bir mektup sahibinin hakkında daha fazla şey bildiğini fark ettin. Mesela evinin sokağı, en sevdiğin kafe, son okuduğun kitap... Kafan çok karışıktı. Biriyle baş edemezken, ikincisiyle ne yapacaktın?

***

Chen yaklaşık bir aydır konuşmuyordu seninle. Telefonlarına çıkmıyor, karşına çıkınca yolunu değiştiriyordu. Zaman zaman, sana uzaktan bakışlarını yakalıyordun. Bakışlarında, seven bir kalbin acısını hissedebiliyordun.

Ders çıkışında, kitaplarını bırakmak için dolabına ilerliyordun. Koridor boştu, dolabının önünde duran Yixing sayılmazsa.

''Yixing?'' yaklaşınca seslendin. Ancak beklemiyor olmalıydı ki, sen seslenince irkilip elinden bir şey düşürdü. Beyaz, üzerinde pembe kalpler olan bir zarftı bu. Bakışlarını görünce, açıklama yapma gereği duydu. Ancak o kadar kolay değildi bu. Derin bir nefes alıp, saçlarını karıştırdı.

''Çok klişe, öyle değil mi?'' zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. ''Son bir buçuk aydır sana yakın olsam da, hala duygularımı açığa vurabilecek kadar cesur değilim..''

''Ne zamandan beri?'' diye sordun, sesin şaşkın ve titrek çıkıyordu. Olmasını umduğun kişi o değildi, ya gerçek umduğundan farklıysa?

''Yaklaşık 4 aydır.'' Oldukça gergin olduğu her halinden belliydi.

''O zaman diğer mektuplar kime ait?'' daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydin.

''Diğer mektuplar? Başka mektuplar da mı alıyordun?'' sesindeki kıskançlık çok barizdi.

''Üzgünüm, Yixing. Uzun zamandır beklettiğim birini bulmam gerek.'' Yanağına ufak ve masum bir öpücük kondurup, koşarak uzaklaştın. Onu nerde bulacağını biliyordun. Nefes nefese koşarak en üst kata, stüdyoların olduğu bölüme ilerledin. Kimsenin olmamasına minnettardın. Nihayet görüş alanına girmişti. Cam bölmenin arkasında, kulağında kulaklıkları ile kayıt yapıyordu. Şarkı söylerken kendinden geçiyordu adeta. İpeksi sesi, zarif notalarla dökülüyordu dudaklarından.

Onu ne kadar hayran hayran izlediğini bilmiyordun, ama muhtemelen şarkı bitmişti ve Chen bu sayede seni fark edebilmişti. 'Burada ne işin var?' diye soruyordu şaşkın bakışları. Hızlı bir kararla, vücudundaki tüm irade ve cesareti bir araya getirip kayıt odasına girdin. Her ihtimale karşı kapıya da yaslanmayı ihmal etmemiştin.

''Ne yaptığını sanıyorsun?''

''Senin yapamadığını! Bir itirafta bulunmak üzereyim! Eğer biraz izin verirsen derin bir nefes alıp cümlelerimi toparlamak istiyorum!'' Gözlerini kapatıp bir nefeste söylediğin cümleye vereceği tepkiyi ölçmek için gözlerini araladın. Chen aceleyle nota kağıtlarını toparlıyordu.

''Ne-neyden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.'' Şapkasını yüzüne indirerek kızaran yüzünü gizlemeye çalışıyordu.

''Aslında haklıymışsın, yazmak kesinlikle daha kolaymış.'' Dedin dudaklarını bükerek.

''Değil mi? İşte ben de bu-'' heyecanla söylemeye başladığı cümlesi havada asılı kalmıştı. Yavaşça gözlerini kapatıp, burun kemerini sıktı.

''Neden söylemedin? Üstelik o mektuplar hakkındaki fikrimi de biliyordun...'' kollarını göğsünde birleştirdin.

''Sen nasıl anlamadın? El yazımı da mı bilmiyordun?'' bu defa dudak büken Chen'di.

''Ha, o çivi yazısından mı bahsediyorsun?'' diyerek alaya vurdun. ''Bir ara aşk mektubu mu yoksa mısır papirüsü mü diye düşünmedim değil.''

''Seni benden daha iyi tanıyan kimse yok. Kim bilebilirdi onları başka?'' Kağıtları çantasına tıkmakla meşgul olduğundan sana bakmıyordu. ''Tabi sen bazılarının gamzesine düşmekle meşgul olduğundan, fark edememiş olabilirsin.''

''Bu çok adice, Chen. Adil dövüşmüyorsun.'' Yanına gidip kendine çevirdin. ''Önce gözlerime bakmalısın.''

''Gözlerine bakınca, her şey daha da zorlaşıyor...'' titrek bakışlarını kaçırırken fısıldadı. ''Kendimi kaybederken, cümlelerimi nasıl bulabilirim ki?''

''Chen...'' elini yavaşça yanağına uzatıp, o bayıldığın elmacık kemiklerine, yumuşacık yanağına dokundun.

''Seni seviyorum...'' Kalbini tekleten cümle dudaklarından dökülmüştü sonunda. ''Seni ilk gördüğüm andan beri. Yanında olabilmek için, en yakın arkadaşınmış gibi davrandım. Ama inan bana, bu o kadar zordu ki. En yakın arkadaşın olmaktan nefret ettim. Hep yanında olup, sana ulaşamamaktan. Benden nefret etmenden korktum, bu yüzden o mektupları yazdım.''

''Ben de seni seviyorum Chen... O mektupların senin olduğunu bilmeden önce de seviyordum seni...'' diğer elinle, kafasından eksik etmediği şapkasını çıkardın.

''N-ne yapıyorsun?'' gözleri dudaklarına kilitlenmişti.

''Senin yapamadığın bir diğer şeyi. Tam şu anda, seni öpmem gerekiyor.'' Şapka elinden kayıp yerle buluştuğunda, diğer elini de yanağına koyup yavaşça parmak uçlarında yükseldin. Belini saran sıcak eller sana gerekli cesareti vermişti. Yavaşça dudaklarınızı buluşturdun. Tadı, içinde kaybolmak isteyeceğin bir cennet gibiydi. Dudaklarınız ayrıldığında, alnını çenesine koydun. O müthiş kokuyu içine çekerken, kolların da boynunu daha sıkı sarmıştı.

''Çok fazla zaman kaybettik, biliyorsun değil mi?'' kalbinin huzuru, dudaklarına gülümseme olarak yansıyordu şu anda.

''Önümüzde hala uzun bir ömür var, biliyorsun değil mi?''

*** BİTTİ ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi