Marry With My Appa [Jongin]

EXO OC ONE SHOTLAR

Bir kreşte öğretmendin. Çocukları hep çok severdin ve işinin de bu yönde olmasına karar vermiştin. Aslında buna iş demek doğru olmazdı, çünkü her ne kadar minik afacanlar seni yorsa da gülümseyişleri tüm yorgunluğunu alıyordu. Öğrencilerini birbirinden ayırmazdın, ama içlerinden bir tanesi şeytan tüyüne sahip olduğundan mıdır nedir daha çok kendine çekiyordu seni. Zaten o da dizinin dibinden hiç ayrılmıyordu. Bu 4 yaşındaki tombul yanaklı, küçük esmer çocuğun adı Kim Jong Suk'tu. Annesi ve babası küçükken ayrıldıkları için anne sevgisine muhtaçtı, ve bu eksikliğini senin sevginle doldurmaya çalışıyordu. Sen de ona ayrı bir ilgi ve şefkat gösteriyordun her zaman.

Bir kaç ay sonra evde çok sıkıldığından ve bir anne istediğinden bahsetmeye başlamıştı. Ufaklığın dahiyane çözümü seni babasıyla evlendirmekti elbette, böylece yeni annesine alışma sorunu çekmeyecekti. Babasının çok yakışıklı olduğunu, onun yanına senin gibi güzel bir annenin gerektiğini söyleyip duruyordu. Babasını sürekli kreşe çağırdığını ama yoğun olduğu için gelemediğini söyleyip, dudak büküyordu. Böyle anlarda daha ısırılası oluyordu elbette.

Bir akşam evde otururken telefonun çaldı, eline aldığında bilmediğin bir numara olduğunu gördün. Tereddüt etsen de açtın, bir veli olabilirdi. Ama arayan sürpriz bir şekilde Jong Suk'tu.

''Öğretmeniiiiiim'' sesi oldukça neşeli ve heyecanlı geliyordu. Gülümsemeden edemedin.

''Efendim Jong Suk-ah? Birşey mi oldu?''

''Bu babamın numarası, kaydetmeyi unutma! Eee, yarın babam işten geç çıkacakmış da... Bir saat daha kreşte kalabilir miyim?'' çekinerek sormuştu.

''Oh, tabi ki kalabilirsin Jong Suk-ah! Birlikte bahçedeki çiçekleri sularız, ne dersin? Hatta çamurdan kale bile yapabiliriz.'' coşkulu bir sesle söyleyerek küçüğün heyecanlanmasını sağlamıştın.

''Süpersin Öğretmenim! Yeeey! Babamla konuşmak ister misin? Vereyim mi? Meraklı meraklı bakıyor da.'' ne kadar saf diye düşündün içinden.

''Hayır Jong Suk-ah, babanı meşgul etmeyelim. Yarın görüşürüz, hmm? İyi geceler, ve uyumadan önce sütünü içmeyi unutma tamam mı?''

''Sen onu tembel babama söyle! Soğuk süt sevmediğim halde ısıtmaya üşendiği için soğuk içmemi söylüyor...''

''Ah, öyle mi? Bunu onunla daha sonra konuşmam gerekebilir tatlım... Şimdi kapatacağım, iyi geceler...''

Bazı ebeveynler çocuklarının kıymetini bilmiyor diye düşündün. Jong Suk gibi bir oğlun olması için neleri vermezdin ki... Ortada aday adayı bile yokken mümkün de değildi zaten. Derin bir iç çekip uyumak için odana yöneldin.

***

Ertesi gün tüm kreş dağıldıktan sonra Jong Suk'la kreşte kalıp telefonda söz verdiğiniz şeyleri yaptınız. İki saat geçmesine rağmen babası gelmemişti, burada beklemektense onu eve götürmeyi düşündün. Babasının ne kadar gecikeceği belli değildi ve eğer gerekirse ulaşabileceği numaran vardı. Jong Suk'a evine gitmeyi teklif ettiğinde sevinçle ortalıkta zıplayıp bacaklarına sarılmıştı. Sen de onu eve gidene kadar kucağında taşımaya karar verdin, onun annesi olma hissini yalandan da olsa tatmak istemiştin. Zaten çok hafifti, acaba babası yeterince ilgilenmiyor muydu? Onun için endişelenmeye başlamıştın. Yaklaşık bir saat boyunca güzel son bahar havasını içine çekerek yürümüştün, bu sırada Jong Suk kucağında uyuyakalmıştı. Eve geldiğinde biraz zorlanarak da olsa kapıyı açıp içeri girdin. Çantanı girişe bıraktıktan sonra kucağındaki Jong Suk'u uyandırmamaya özen göstererek odana götürdün ve yatağına yatırdın. Huzurla uyuyan çocuk seni gülümsetmişti. Kreşte de uyurken görüyordun ama kendi evinde kendi yatağında yatıyor olması daha çok anne gibi hissetmeni sağlamıştı. O uyurken mutfağa gidip yemek hazırlayabilirdin.

Yaklaşık bir saat sonra, işini bitirmeye yakın, Jong Suk uyanıp mutfağa gelmişti. Eğilip saçlarına ve yanaklarına öpücükler bıraktın. Kocaman gülümsemişti uyku mahmurluğuyla.

''Çok güzel kokuyo... Ne pişirdin öğretmenim?'' acıkmış görünüyordu.

''Birlikte bakmaya ne dersin?'' diyip kucağına almıştın, ve bu onu çok mutlu etmişti. Sırayla tencerelerin kapağını açıp gösteriyordun '' soya filizi pilavııııı'' diğer kapağa geçerken uzatıyordun cümleni ''etli sebze çorbasıııııı ve bunda daaa... körili tavuk kızartmasıııı.... beğendin mi?''

''Babam da tavuğu çok sever! Ama ben bunları sadece babaanneme gidince yiyorum...''

''Evde ne yiyorsunuz peki? Baban ne pişiryor tatlım?'' cidden merak ediyordun bunu!

''Hep tavuk söylüyor! Bazen ben tavuktan bıkınca pizza söylüyoruz, ama babam tavuktan hiç bıkmıyo! Hamburger, sandviç, makarna yapabiliyor ama!'' çeşitleri unutmamak için küçük parmaklarıyla sayıyordu.

Bu olaya kesinlikle el atmaya karar vermiştin. Büyüme çağındaki bir çocuğun böyle sağlıksız beslenmesi doğru değildi.

Yemekten iki saat sonra Suk için süt ve meyve hazırlamıştın, ve yalnız hissetmemesi için kendine de bir bardak süt almıştın. Televizyon izlerken kucağındaydı, bir yandan sütünü yudumluyordu. Gerçekten anne-oğul gibiydiniz. Sütü biter bitmez göğsünde uyuyakalmıştı. Bir süre daha böyle oturmaya karar vermiştin. Bu his bağımlılık yapabilirdi.

Yarım saat sonra, saat 11'e gelirken kapı çalmıştı. Kucağında Suk'la kapıyı açınca uzun boylu, yakışıklı ve esmer bir adamla karşılaşmıştın. Gözünü dolgun dudaklarından çevirip gözlerine baktığında gözlerindeki ışıltıyı gördün. Çünkü Jong Suk'un babası Kim Jongin, sanki kendini mutlu yuvasına dönen aile babası gibi hissetmişti. Bunda evden gelen yemek kokusunun da payı vardı elbette.

''Merhaba, ben Jong Suk'un babası Kim Jongin... Adresinizi müdürden aldım... Size rahatsızlık verdiğimiz için üzgünüm...'' utangaç bir gülümseme hakimdi suratına.

''İçeri geçmez misiniz Bay Kim? Konuşmamız gereken konular var, biraz vaktinizi rica ediyorum.'' Jongin içeri girdikten sonra koluyla içeri geçmeni işaret edip, arkadan kapıyı kapatarak gelmişti. Yeniden koltuğuna oturdun. Jongin de karşıdaki tekli koltuğa oturmuştu, oldukça tedirgindi.

''Çalışan bir baba olarak çocuğunuza bakmakta zorlandığınızı anlayabiliyorum, fakat Jong Suk büyüme çağında... Bu kadar çok hazır yiyecek tüketmemeli... Bunun için bir yardımcı tutmanız mümkün mü?'' kucağındaki çocuğun sırtını okşarken konuştun.

''Aslında bunu çok denedim... Ama eve bir yardımcı almama izin vermiyor... Onun ikimiz hakkındaki fikirlerinden haberiniz vardır...'' Ellerini parlak saçlarının arasından geçirerek devam etti ''Bu biraz utandırıcı... Eve gelen kadınları annesi yapmaya çalıştığımı düşünüyor, yaşlı bile olsa izin vermedi hiç birine... Bundan sonra daha hassas olacağıma emin olabilirsiniz...'' yavaşça koltuktan kalkıp yanına gelmişti ''Biz gitsek iyi olacak, daha fazla rahatınızı kaçırmayalım. Sukkie... Sukkie baban geldi oğlum... Hadi, öğretmenini rahat bırak artık...''

Jong Suk gözlerini aralayıp babasını görünce uyku sersemliği ile mırıldandı.

''Burda kalalım baba... Üçümüz birlikte uyuyalım...'' iyice sokulmuştu göğsüne.

''Olmaz oğlum evimize gitmeliyiz...'' Jongin oğlunu ikna etmeye çalışıyordu.

''Sen git o zaman! Ben öğretmenimle kalacağım!''

Jongin bu defa zor kullanarak kucağından almaya kalkınca ağlamaya başlamıştı.

''Bay Jongin, izin verirseniz bu gece bende kalsın... İnanın bana rahatsızlık vermiyor, aksine onunla zaman geçirince mutlu oluyorum. Size de uyar mı?'' kolların bilinçsizce Suk'u sıkıca sarmıştı, sanki yabancı olan Jongin'miş gibi...

''Pekala, öyle diyorsanız... Kusura bakmayın lütfen... Bu sıralar çok şımarık davranmaya başladı, bana kızgın olduğundan sanırım...'' Yüzündeki gülüşü solmuştu Jongin'in. Ama yine de onu anne şefkati ile saran kollarda görmek mutlu etmişti. Oğlunun kucağına nasıl yakıştığını düşündü. Bu tablonun bir parçası olabilmeyi istediğini hissetti o anda. Onu kapıya kadar geçirip kucağındaki ufaklıkla odana dönmüştün.

***

Haftalar geçiyor, Jongin sıklıkla oğlunu almak için kreşe kendi geliyordu. Önceden daima Şoförle gelirdi Jong Suk. Babasının bu artan ilgisi onu da mutlu etmişti. Artık babasının yemek pişirmek için geceleri mutfakta uğraştığını, sürekli tarif kitabı alıp TV'de yemek programları izlediğini söylemişti. Artık sütünü bile ısıtıyordu babası. Son zamanlarda kilo almasından anlamıştın zaten birşeylerin yoluna girdiğini. Kreşin bitiş saatiydi, veliler bir bir çocuklarını almaya geliyordu. Jong Suk'un heyecanlı koşuşundan da babasının geldiğini anlamıştın.

''Babaaaaa!'' koşarak diz çökmüş babasının kollarına atıldı. Babası onu kucağına alıp döndürürken kahkahaları tüm bahçede yankılanıyordu.

''Nasılmış benim aslan oğlum? Bugün uslu muydun bakalım? Öğretmenini üzmedin umarım?'' sana bakıp gülümserken sormuştu bunu.

''Her zamanki gibi usluydu bay Jongin, endişelenmeyin...'' dedin gülümseyerek.

''Baba, neden öğretmenime kahve içmek için vakti var mı diye sormuyorsun?'' küçüğün bu sorusu babasını öksürük krizine sokarken senin yüzünü kızartmıştı.

''Nerden çıktı bu oğlum? Tabi vakti varsa içebiliriz ama... Bilmem ki?'' alt dudağını ısırırken utangaç bir çocuk gibiydi Jongin.

''Hadi ama baba dizilerde öyle yapmıyorlar mı? Ben bile biliyorum bu işleri, sen niye böylesin anlamıyorum!'' dudağını bükerek kendinden emin konuşan ufaklık sizi güldürmüştü.

''Yaa! Ne işleriymiş bunlar bakayım? Okula ne için geliyorsun Sukkie?'' kıkırdayarak sormuştu.

''Hye Su'ya öğle yemeğinde yanyana oturabilir miyiz diye sordum, sanırım o da benden hoşlanıyo...'' yanaklarına yayılan pembelikle çok tatlı görünüyordu.

''Vaaayyy... Babasının oğlu desene... Bunu evde konuşacağız Sukkie...'' sana bakarak devam etmişti ''Eğer vaktiniz varsa size kahve ısmarlamak istiyorum?''

''Neden olmasın? Oh, ben çantamı alıp geliyorum...'' Koşarak içeriye gidip çantanı almıştın. Lavaboya girip kendini kontrol etmeye karar verdin. Saçlarını düzeltip, rujunu tazeledikten sonra çıkıp yanlarına döndün.

Yaklaşık bir saattir Alışveriş merkezindeki kafede oturuyordunuz. Jongin'e çabalarından ötürü teşekkür etmiştin, dikkate alması büyük nezaketti. Pek çok şeyden konuşmuştunuz, Jongin gerçekten çok eğlenceliydi. O güldükçe içinde bir şeyler yer değiştiriyordu sanki. Baba-oğul bir aradayken daha da eğlenceli oluyorlardı. Zaman çabucak geçmişti konuşarak, oysa ki hiç bitmesin istemiştin. Oradan ayrıldıktan sonra seni evine bırakmışlardı, kapıyı kapatırken yüzünde kocaman bir gülüş vardı.

***

''Öğretmeniiiim?'' Suk, başını boyadığı resimden kaldırmadan seslenmişti.

''Efendim Jong Suk-ah?'' saçını kulağının arkasına atmış sevimli ufaklığa bakıyordun. Gözlerini resminden kaldırıp yüzüne baktı.

''Sence de babam yakışıklı değil mi? Neden evlenmiyorsunuz?'' yeniden boyasına uzanıp devam etmişti. Yüzün en az elindeki boya kadar kırmızıydı.

''Jong Suk-ah, bunlar yetişkin konuları. Sen bunun için henüz çok küçüksün tatlım...''

Ama ufaklığın bu geçiştirmeye karnı toktu. Israrla birinci sorusunun cevabını istiyordu.

''Babam yakışıklı mı değil mi söyle öğretmenim... Çünkü babam sizin çok güzel olduğunuzu söylüyor hep...'' Ne diyecektin ki? 'Evet tatlım baban gerçekten çok yakışıklı, o kadar yakışıklı ki onu gördüğüm günden beri aklımdan çıkmıyor' mu? Hayır hayır, sadece doğruyu söylemek en iyisiydi.

''Eee... Evet, yakışıklı biri tabi ki...'' Cümleni bitirmenle duyduğun ses, yerin dibine geçme isteğini tetikledi, rezil olmuştun.

''Sukkie... Baban geldi oğlum...'' Utanarak başını kaldırdığında gülümseyen Jongin'i görmek daha da kızarmana yol açmıştı. Yanına gelip selam verdi.

''Merhaba... Bugün onu biraz erken almam gerekti de... Babaannesi'ne gideceğiz akşam, annem erken getirmemi söyledi...''

''Ohh, anlıyorum.. Zaten yarım saat var çıkışa...'' Jong Suk'a dönüp devam ettin ''Hadi tatlım, çantanı topla...''

''Sizi saçma soruları ile rahatsız ediyor sanırım, onu uyaracağım...'' Gülümsemesini bastırmak için dudağını dişlediğini fark etmiştin. Rahatsız gibi görünmüyordu üstelik.

''Ah, şey... Sorun değil... Hem sonuçta yakışıklısınız... Yani... Oh, saçmalıyorum... Beni dikkate almayın lütfen. Bu çok utanç verici...'' elinle yanaklarını gizlemeye çalıştın. Daha ne kadar batabilirdin?

''Bence ödeştik, çünkü benim fikrimi size söyledi.. Artık ben de sizin fikrinizi biliyorum..'' koşarak gelen Jong suk babasının dikkatini çekmişti. ''Hazırlandın mı hemen? Aferin oğluma.. Öğretmenine hoşçakal de hadi...''

''Yarın görüşürüz öğretmenim...'' el salladıktan sonra, babasının elini tutarak uzaklaşmışlardı.

***

Annenle alışveriş merkezinde dolaşıyordunuz. Çocuk giyim mağazalarına yakından bakman annenin dikkatinden kaçmamıştı. Jong Suk'tan çok sık bahsediyordun ona, annen bir kere evine ziyarete geldiğinde bu sevimli ufaklığı yakından tanıma şansı bulmuştu. Jong Suk'a kapılmamak elde değildi. Gülüşü, büyümüş de küçülmüş konuşmaları, yaptığı danslar... Annene 'Büyükanne' diyordu, annen ise çoktan onu torunu gibi kabul etmişti.

''Jong Suk için mi bakıyorsun?'' sesindeki imayı sezmemek mümkün değildi.

''Yoo... Yani sonuçta işim çocuklar olunca dikkatimi çekti öyle...''

''Sadece 4-5 yaş grubu, erkek kıyafetleri mi? Kız öğrencin yok mu senin?'' annen seni köşeye sıkıştırmıştı. Cevap vermek için ağzını açtığında duyduğun sesle bunu erteledin.

''Öğretmeniiiiiim!'' Jong Suk koşarak yanına gelmişti. Hemen onun hizasına inip kollarını küçüğün etrafına sarmıştın.

''Çok yakışıklı görünüyorsun Jong Suk-ah... İdoller gibi giyinmişsin...'' arkasından gelen Jongin'i görünce bir an nefesin kesilmişti. Çünkü baba-oğul aynı kıyafetin farklı bedenlerini giymişlerdi. Her zaman takım elbise ile gördüğün Jongin'i açık renkli yırtık kot, baskılı kolsuz siyah bir tişört, beline bağladığı kırmızı kareli gömlek ve spor ayakkabılarla görmek şaşırtmıştı. Bonus olarak şapkası vardı.

''Babamla yarışma için geldik öğretmenim... Bu alışveriş merkezinde çocuklar ve aileleri için dans yarışması var!'' yüzünden mutluluğu okunuyordu. Jongin de gelip başıyla selamlamıştı sizi. Annen onu baştan aşağı süzüp 'olur bundan' bakışları atıyordu.

''Kızım, ben gideyim artık. Yapmam gereken çok acil bir iş çıktı. Sende Jong Suk'un performansını izlersin.'' Jong Suk'un hizasına eğilerek devam etti annen ''Ufaklık, şimdi gitmek zorundayım. Umarım birinci olursun! Fighting!''

''Fighting büyükanne! Keşke sen de beni izleseydin...'' dudaklarını bükmüştü.

''Bir dahaki sefere tatlım, öpücük ver büyükanneye...'' annen öpücüğü de kaptıktan sonra el sallayıp yanınızdan uzaklaşmıştı. Jong suk bir eliyle senin elini, diğer eliyle babasınınkini yakalayıp yürümeye başlamıştı.

''Dansı bu kadar sevdiğini bilmiyordum, Jong Suk? İyi hazırlanmış gibi görünüyorsun.'' dedin gülümseyerek.

''Babam en iyi dansçı olduğu için ben de onun gibi iyi dans etmek istiyorum öğretmenim! Dimi baba? Öğretmenime anlatsana!'' babasının elini hararetle çekiştirerek ısrar etti. Meraklı bakışlarını Jongin'e çevirdin.

''Önemli birşey değil... Üniversitedeyken arkadaşlarla bir grubumuz vardı, ben de ana dansçıydım... Birkaç yarışma kazandık o kadar... Jong Suk yarışma videolarımı izleyerek dans etmeye başladı.'' geçmişteki mutlu anılarını hatırlarken gülümsedi. Bu gülüşte eski günlere özlem olduğunu söylemek zor değildi.

Yürümeye devam ederken birkaç kez Jongin'in kaçamak bakışlarını yakalamıştın, çünkü sen de ona kaçamak bakışlar atıyordun. Liseli aşıklar gibi davranmanıza rağmen dışarıdan bakınca mutlu bir aile gibiydiniz. Hatta bir ara alışveriş merkezi kalabalıklaşınca Jongin oğlunu kucağına alıp, diğer koluyla da seni belinden tutup yanına çekmişti. Yüzüne baktığında kızarmış görünüyordu, oysa sen refleks olarak böyle yaptığını düşünmüştün. Bu küçük temas bile kalbinin ritmini alt üst etmişti.

Zemin kata, yarışmanın yapılacağı yere indiniz. Birçok ebeveyn çocuklarıyla pratik yapıyordu. Jongin ve Jong Suk ise gayet sakin bir şekilde sıralarının gelmesini bekliyorlardı. 20 dakika sonra sıraları gelmişti. Jong Suk'un yanağına öpücük kondurup başarılar diledin. Ayağa kalktığında, Kai aniden aynısını sana yapmıştı.

''Şans öpücüğü sadece...'' Yan gülüşünü attıktan sonra baba oğul sahneye çıkmışlardı. Elin ateş gibi yanan yanağının üzerindeydi.

Onları izlerken nefesin kesilmişti. Jong Suk'un ve Jongin'in bu kadar iyi dans etmesine şaşırmıştın. Muhteşem bir uyumla dans ediyorlardı. Jong Suk arada izleyicilere göz kırparak alkış, ıslık ve tezahürat kazanıyordu. Havalı bir şekilde danslarını bitirip yanına geldiklerinde donmuş bir şekilde alkışlıyordun sadece... Böyle bir performans beklememiştin.

Yaklaşık bir saat sonra Jüri kararını açıkladığında sonuç şaşırtıcı değildi. Jongin ve Jong Suk ikilisi sahneye çıkıp madalyalarını ve küçük kupalarını almışlardı. Bunu kutlamak için yemeğe çıkmıştınız. Gören herkes yanınıza gelip ikiliyi tebrik ediyordu. Bol bol fotoğraf da çekilmiştiniz, elbette Jong Suk'un ısrarlarıyla. Akşama kadar harika vakit geçirmiştiniz.

***

Yazdan kalma denebilecek ılık sonbahar günleri, yerini yavaş yavaş kışa bırakıyordu. Son zamanlarda Jongin gelmez olmuştu kreşe. Onu merak ediyor ve görmek istiyordun. Sonunda ondan hoşlandığını kendine itiraf edebilmiştin. Ama şimdi de o ortalarda yoktu. İş adamıydı sonuçta, belki de yoğundu. Bir işgününün daha sonuna gelmiştin. Tüm çocuklar dağılmıştı. Atkını sıkıca sarıp evine yöneldin. Kafanı dağıtmak için müzik eşliğinde yürüyerek gitmeyi tercih etmiştin. 45 dakika sonunda eve varmıştın. Yemek yedikten sonra yapacak birşeyin olmadığı için film izlemeyi düşündün.

Saat akşam dokuzu gösterdiğinde kapının küçük vuruşlarla çalındığını duydun. Bu saatte kim olabilirdi ki? Kapıyı açtığında soğuktan buz gibi olmuş ve ağlamış bir Jong suk buldun. Elin ayağına dolaşmıştı, hemen kucağına alıp içeri soktun. Okul çantası sırtındaydı hala, eve gitmemiş miydi?

''Jong Suk-ah? Senin burada ne işin var? Eve gitmedin mi? Bu saate kadar neredeydin? Baban merak etmiştir seni!'' endişeyle sorularını ardarda sıralamıştın. Küçük sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu.

''Sabah babamla kavga ettik... O yüzden eve gitmek istemiyorum... Lütfen öğretmenim, burada olduğumu söylemeyin babama...'' minik elleriyle gözyaşlarını siliyordu.

''Herşeyi anlat bana tatlım, neden kavga ettiniz?'' Montunu ve çantasını çıkarıp, az önce kendin için çıkardığın battaniyeye sardın onu.

''Sabah kahvaltı ederken babama yine kahvaltılık gevrek hazırladığı için şikayet ettim. Eğer seninle evlenirse ikimizin de güzel kahvaltı yapabileceğini söyledim. Ama o bana bağırdı... Sizin gibi genç ve güzel birinin babam gibi çocuklu ve dul bir adamla evlenemeyeceğini söyledi... Sizin hayatınıza ayak bağı olurmuşuz... Ama öğretmenim beni seviyor dediğimde öğrenciniz olduğum için sevdiğinizi söyledi... Öyle mi öğretmenim? Beni sadece bu yüzden mi seviyorsunuz?'' Hıçkırıkları şiddetlenince sıkıca göğsüne bastırdın onu. Şimdi sen de ağlıyordun.

''Hayır tatlım... Seni sen olduğun için seviyorum... Hatta öğrencilerimden bile fazla, bir anne gibi... Sırf senin annen olmak için bile babanla evlenebilirim tatlım, ama büyükler böyle kararlar verirken endişeli olurlar... Baban bu yüzden sana bağırmış olmalı, emin ol böyle olmasını istememiştir... Her yerde seni arıyor olmalı, burada olduğunu haber vermeliyiz...''

''Masadan telefonunu alıp babaannemi aramış gibi yaptım. Onun evine gittiğimi sanıyor. Bu saate kadar kreşin bahçesinde saklandım.''

''Babana ne kadar kızsan da evden kaçma tatlım, olur mu? Yalan söylemek doğru bir davranış değil. Ya başına birşey gelseydi? O kadar yolu, bu soğukta nasıl yürüyerek gelirsin? Sana sıcak bir çorba yapacağım tamam mı? Burada bekle beni, çizgi film kanalı da açayım sana...'' Kanalı açıp, üstünü sıkıca örttükten sonra mutfağa gittin. Yarım saat sonra çorba piştiğinde bir kaseye doldurup içeri getirdin. Jong Suk'un kahkahaları evini şenlendiriyordu. Çorbasını içirdikten sonra saatin geç olduğunu söyleyip yatırmaya götürdün.

''Öğretmenim, sen de benimle uyusan? Geçen seferki gibi?'' Başını sallayıp yanına kıvrıldın.

''Öğretmenim?'' Yüzüne merakla bakıyordu.

''Efendim bebeğim?'' saçlarını okşayarak cevap verdin.

''Babamın telefonunun ekranında hep birlikte olduğumuz fotoğraf var. Bence babam da sizi seviyor... Öyleyse neden kaçıyor sizden?''

''Hadi uyu tatlım...'' Başına minik bir öpücük kondurdun. Bu fotoğraf mevzusu seni çok şaşırtmıştı. Jong Suk haklıydı, neden kaçıyordu ki? Miniği kollarınla sıkıca sarıp derin bir uykuya dalmadan önce bunları düşünüyordun.

Uykunu bölen Jong Suk'un sayıklamaları olmuştu. Gözlerini açtığında yüzünün terden sırılsıklam olduğunu gördün, elini alnına koyduğunda ise ateşler içinde yandığını hissettin. Elin ayağına dolaşmıştı. Üstünü giyip çantanı aldıktan sonra onu battaniyeye sarıp kucağına aldın. Şanslıydın ki kapının önünden bir taksi geçiyordu, binip en yakın hastaneye sürmesini söyledin. Bir yandan da Jong Suk'un terini siliyordun. Hastaneye gelir gelmez acile götürdün. Onu sedye ile perdeli bir bölmeye aldıklarında telefonunu çıkarıp Jongin'i aradın. Birkaç aramadan sonra açmıştı.

''Bu saatte nede--'' Konuşacak vakit yoktu, lafını böldün.

''Jong Suk... Ateşi var! Şu an hastanedeyiz! O.. O babaannesine gitmemiş! Lütfen hemen buraya gel!'' bir solukta anlatıp hastanenin adını verdin. Jong Suk'a ağrı kesici ateş düşürücü iğne yapmışlardı. Hala terliyor ve sayıklıyordu. Yanda duran ıslak havluyu alnına koydun. Gözünden yaşlar süzülüyordu. Hayat ışığını bu halde görmek canını yakıyordu.

Yarım saat sonra Jongin'in acil serviste bağırışlarını duydun. Yerinden kalkıp bölmeden çıktığında seni görüp yanına koştu.

''O nasıl? Neden seninle, neler oluyor?!'' iki elini saçlarına geçirmişti.

''Kavga ettiğiniz için evden kaçmış. Neden telefonuna bakmadın? Babaannesini gerçekten aramamış! Neden daha dikkatli değilsin Jongin? Senin küçük bir çocuğun var, merak edip anneni de mi aramadın?'' ağladığın için sesin kısıktı. İlk defa onunla gayri resmi konuşmuştun. Bu sırada perdenin arkasından Jong suk'un sesi gelince ikiniz de telaşla içeri daldınız.

''Baba... Öğretmenim...'' ilaç etkisini gösterdiğinden gözlerini açmıştı.

''Oğlum... Özür dilerim... Beni çok korkuttun...'' Jongin ağlamaya başlamıştı.

''Ağlama baba... Çirkin oluyorsun... Öğretmenimin yanında yakışıklı olmalısın...'' zorla gülümsemişti.

''Uyu hadi ufaklık... Bunu sonra konuşuruz...'' Suk gözlerini kapatınca bölmeden çıkıp, bekleme salonundaki koltuklara oturmuştunuz. Aranızda tuhaf bir sessizlik vardı. Jongin dirseklerini dizlerine dayamış, yüzünü ellerinin arasına almıştı. Cesaretini toplayıp, kollarını omuzlarına sardın.

''Kendini suçlama... Jong Suk hepimizi atlatabilecek kadar akıllı...'' derin bir nefes alıp devam ettin ''Öyle dememem gerekirdi, üzgünüm...''

Jongin oturduğu yerden doğrulup sıkıca sarıldı boynuna. Bir an şok olsan da sen de kollarını onun beline sardın.

''Haklıydın... Hiçbir zaman yeterli bir baba olamadım zaten... O kadar olgun ki bazen yaptığım sorumsuzluklar yüzünden utanıyorum... Onu haketmiyorum... Seni de...''

''Şşşş... Ağlama...'' sırtını okşayarak devam ettin ''...Bence sen harika bir babasın... Seni gördüğünde daima gözleri parlıyor... O kadar hayran ki, yaptığın en küçük şey bile ona büyülü geliyor.. Onun için çabalıyorsun, o da sana elinden geldiğince yardım ediyor.. Siz harika bir takımsınız...'' derin bir nefes aldın. Hala sarılıyordunuz ve Jongin'in muhteşem kokusu ciğerlerini dolduruyordu. Söylemen gereken şeyler bitmemişti henüz.

''Ayrıca.. Bana ayak bağı falan olmazsınız.. Sırf onun annesi olmak için bile seninle evlenebilirim. Ama tek sebebi bu olmazdı... Çünkü senden gerçekten hoşlanıyorum Jongin...'' bunu duyar duymaz geri çekilip yüzüne baktı. Şaşkın görünüyordu, duyduklarını idrak etmesi zaman aldı.

''Sen... gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Ama ben dulum, üstelik bir çocuğum var...''

''Biliyorum, ama bunlar ikinizi sevmeme engel değil. O muhteşem bir çocuk. İlk andan beri ona karşı farklı ve derin bir sevgi besledim. Seni gördüğüm günden beri de--''

Jongin'in sıcak ve dolgun dudakları cümleni yarıda kesmişti. Ne dediğini anlamıştı elbette, çünkü o da aynı durumdaydı. Dudaklarını emip bıraktığında, alnını alnına dayadı.

''Benimle evlenir misin?''

***

Aynanın karşısında son hazırlıkların yapılıyordu. Heyecandan miden kasılıyordu ve kusacakmış gibi hissediyordun. Teklifin üzerinden bir ay geçmişti, evleniyordunuz. Kış olduğu için kapalı bir mekanda yapılacaktı düğününüz. Jongin'in sahibi ve yöneticisi olduğu otelin en büyük salonu size ayrılmıştı. Kapının açıldığını duydun, aynadan gelen kişiye baktığında küçük smokini ile Jong Suk'u gördün.

''Anneeee!'' Koşup sarılmıştı sana. Babaannesi gülümseyerek saçını bozmaması için uyardı. Kucağından ayrılıp, iki büyükannesinin arasına oturdu ve seni izlemeye başladı.

''Annem çok güzel oldu! Babam da çok yakışıklı oldu ama!'' neşesiyle ortamı yumuşatmıştı. Bu sırada içeri Hye Su gelmişti. Küçük beyaz elbisesi ve kolunda gül yaprağı sepeti ile. Jong Suk ve Hye Su önden geçip yere gül yaprağı serpmekle meşgul olacaklardı. Jong Suk'un gözleri küçük kızı görünce parlamıştı.

Hazırlıklar bitmişti, babanın kolunda salona girmiştin. Alkışlar arasında birkaç adım atıp kolunu Jongin'e bıraktı. İki küçük çocuk geçtiğiniz yolu gül yapraklarıyla döşerken ikiniz de büyülenmişçesine birbirinize bakıyordunuz. Damatlığı içinde mükemmel görünüyordu. Geriye yatırılmış saçları yüz hatlarını daha bir vurgulamıştı sanki. O da bembeyaz gelinliğin içinde seni süzüyordu. ''Çok güzelsin...'' diye fısıldadı yürürken.

Yeminler edilmiş, imzalar atılmıştı. Jongin'in ayağına da basmıştın. Şimdi sıra 'gelini öpebilirsiniz' kısmındaydı. Jongin derin derin baktı gözlerinin içine, dolgun dudakları gülerken daha da güzelleşiyordu. Yavaşça birleşti dudaklarınız. Üst dudağını dudaklarının arasına aldı, daha sonra da alt dudağını. Birleşimi gibi yavaşça ayrılmıştı dudaklar. Salonda alkış koparken Jongin'in sözleri ile utanmıştın.

''Sanırım şimdi durmam gerek... Geceye kadar sabretmek çok zor olacak...'' dudaklarını yalayıp yeniden gözlerine baktı.

Dans, konuşma, fotoğraf çekimi derken saat oldukça ilerlemişti. Artık evinize gitme vaktiydi. Ama Jong Suk ısrarla sizinle gelmek istiyordu.

''Ben niye babaannemde kalıyorum? Ben de geleyim, üçümüz birden uyuyalım!'' mızmızlanıyordu smokinli ufaklık.

''Oğlum, biz uyumayacağız zaten...'' Jongin yan bir sırıtışla açıklama yapmıştı. Kolunu dürtmene rağmen susacağı da yoktu. ''...sana kardeş yapacağız.''

''Oley be! Abi oluyorum! Tamam o zaman babaannemde kalacağım ben!'' neşeyle büyükannesinin yanına dönmüştü. Bu kadar çabuk pes etmesi şaşırtıcıydı. Birkaç adım ötedeki büyükler kıkırdamıştı bu konuşma ile.

''Jongin... Çocuğa öyle denir mi? Utandırıyorsun beni...'' Yüzün kızarmıştı.

''Daha utanılacak kısmına geçmedik ki karıcım, utanmak için çok erken...'' Kulağına değen nefesin sıcaklığı, gecenin kalanı hakkında fikir verir cinstendi!

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi