A Love To Kill [Kyungsoo]

EXO OC ONE SHOTLAR

Güneşli bir bahar havası, camdan süzülen ipeksi rüzgar ve fonda en sevdiğin şarkı... Tüm bunlar ayağının gaz pedalına yüklenmesi için yeterli sebeplerdi. Saçların uçuşurken, oturduğun yerde şarkının ritmiyle kıpırdanıyordun. Mutlu bir hayatın vardı. Baba parasıyla geçinen profesyonel bir işsizdin, lüks bir ev ve son moda şeylerle dolu bir gardırop... Birkaç sevdiğin arkadaşın aşırı sosyal(!) hayatına yetiyordu. Hayatının merkezinde yalnızca kendin vardın, bu yüzden kendine oldukça iyi bakıyordun. Ama bu iyi ve kibar görünümlü kızın altında oldukça sert mizaçlı bir kız yatıyordu. Sabahları yüzme, fitness ve yoga yapan elit kız akşamları kayıtlı olduğu kick-boks kulübünde kan ter içinde kalıyordu. Arkadaşlarının bile çoğu bilmiyordu, en yakın olduğun Kris hariç tabi...

Onu düşününce yine kocaman gülümsemene engel olamamıştın. Sarı saçları, sıcacık gülüşü, aptalca hareketleri ve karizmatik devasa cüssesiyle zıtlıkların adamıydı o. Sırf onun için bencilliğinden feragat edip, sana doğum gününde aldığı aptal ve şişko bulldogla bile ilgileniyordun. Pekala, o küçük şeytanın aşırı sevimli ve komik olmasından da kaynaklanıyordu bu. Tıpkı Kris gibi...

Düşüncelere dalmışken, aniden sol şeritten gelip önüne geçen arabayı fark edememiştin. Kırmızı ışığın yanmasıyla ani fren yapan ultra lüks spor arabaya çarpmamak için sen de ani fren yapmıştın. Tabi frenle eş zamanlı olarak kornaya asılarak, bildiğin tüm küfürleri ettiğin mesajını vermiştin. Karşılığında ise güneş gözlüğünü indirip, dikiz aynasından ukalaca bakışlar atmıştı sadece.

Yeşil yanınca tam gaz devam edip duman içinde bırakmıştı seni, ki bu en nefret ettiğin şeydi. Dişlerini sıkıp sakin olmaya çalıştın, sonuçta Kris'le buluşmaya gidiyordun. Güzel başlayan gününü böyle aptallarla mahvedemezdin.

Ancak bir sonraki kırmızı ışıkta da kasıtlı olarak önüne geçip ani fren yapınca, içindeki canavarı daha fazla tutabileceğini sanmıyordun. Arabandan inip kapıyı çarptığın gibi, önündeki üstü açık arabanın yanına yürüdün. Kulağındaki kulaklıkları ve dudağına yerleştirdiği ıslığıyla dünyadan kopan genç adam, üstüne düşen gölgeyi görünce kafasını çevirip sana bakma zahmetinde bulundu. Gözlüğünü yavaşça burnunun ucuna indirip kulaklığının tekini çıkardı.

''Derdin ne senin?'' diye tısladın.

''Derdim mi?'' piç bir gülüş yayıldı bebeksi yüzüne. ''Bir derdim yok, sadece adrenalin tutkunuyum.''

''Ve bunu iki kez bana kaza tehlikesi atlatarak mı sağlıyorsun?''

Ve film orada kopmuştu senin için. Bu ukala konuşmalara, piç gülüşe daha fazla dayanamamış yakasına yapıştığın gibi yumruğu çakmıştın yüzüne. İkinci yumruktan sonra burnundan akan oluk oluk kan beyaz tişörtünü kırmızıya boyamıştı. Üçüncü kez vuracağında araya girenler sayesinde burnu kırılmaktan kurtulmuştu.

''Bırakın! Yüzünü dağıtayım o pisliğin!''

***

''Bakın, bu olay yeniden tekrarlanırsa denetimli serbestlik hakkını daha fazla kullanamaz. En az 6 ay hapis istenecektir hakkında.'' Dirseklerini masaya dayayan polis, elinde çevirdiği kalemi bırakarak durumu özetledi.

''Peki memur bey, tekrarlanmaması için elimden geleni yapacağım.''

Her zaman olduğu gibi arkanı toplamak için yetişen Kris'ti. Ortamı yumuşatacak şekilde konuşmuş, senin adına özürler dilemişti. O ukala cüce de pamuklu burnu ve patlamış dudağına rağmen hala ukalaca sırıtıyordu karşında, bacak bacak üstüne atmış ve senin Kris'in yanında süt dökmüş kediye dönüşmeni büyük bir keyifle izliyordu. Aslında şimdi karaciğerine esaslı bir yumruk patlatıp, yüzündeki çok bilmiş ifadeyi tuzla buz etmek vardı... Ama Kris'e verdiğin söz buna engel oluyordu. Kris son evrakları da imzaladıktan sonra ayağa kalkıp kolunu sana uzatmıştı. Az önce o kadar olayı sen çıkarmamış gibi Kris'in koluna girmiş ve çıkışa yönelmiştin. Ama içindeki küçük çocuk içindeki hanımefendiye çelme takmıştı, arkana dönüp o bücüre dil çıkarmana engel olamamıştın.

***

Yorucu bir antrenmanın ardından evine dönebilmiştin. Şu an tek istediğin küvetini dolduran ılık suyu, yasemin kokusuyla kuşatıp içinde rüyalar alemine geçiş yapmaktı. Anahtarını kilide sokmayı bir türlü başaramamıştın, oflanarak omzundaki çantanı yere atıp tamamen kilide odaklandın.

''Saatin farkında mısın?''

Arkanı dönüp beklenmeyen ancak tanıdık sesin sahibine baktın. Bunun burada ne işi vardı? Hem de uzun zamandır boş olan karşı dairenin içindeydi.

''Sen nerede olduğunun farkında mısın?''

''Oldukça...'' aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen burnu halen bandajlıydı. ''Yeni evimdeyim... Daha bugün taşındım ve oldukça yorgunum. Ve bilin bakalım ne oluyor? Düşüncesiz karşı komşum tam uykuya dalmak üzereyken gürültü yapıyor, hem de saat gece yarısını çoktan geçmişken.'' İşaret parmağı düşünceli bir şekilde çenesini kaşıyordu. ''Polisi aramak iyi bir fikir gibi görünüyor...''

''Bunu yaparsan...'' dişlerini sıktın. ''Burnunla kurtulamazsın...''

''Yani denetimli serbestliğini korumak için seni hapse yollamaya yetecek bir şey yapmayı düşünüyorsun... Düşündüğümden daha da aptalmışsın...''

Hızlı adımlarla karşı kapıya vardığın anda elindeki telefonun ekranını gösterdi.

''Şu küçük telefon simgesine basmam hayatını bitirmek için yeterli olacak sanırım...''

''Siktir git!'' öfkeni bastırıp kapına yöneldin, anahtarın bir çırpıda kapıyı açmasaydı ne yapardın bilmiyordun. Kapıyı çarpıp banyoya yöneldin.

''Seni aptal bücür... Beni katil etmek için mi karşı daireme taşınmış?'' üstündeki terli kıyafetlerini kirli sepetine attın. ''Derhal taşınmalıyım buradan...'' durup son parçayı da çıkardın üzerinden. ''Bir dakika... Neden ben taşınıyorum ki? Sonradan gelen o, yani gitmesi gereken de o!''

''Seni duyabiliyorum.'' Boğuk bir ses yankılandı havalandırma boşluğundan. ''Banyolarımızın bitişik olduğunu ve akustik sayesinde aldığın nefesi bile duyabildiğimi unutmuş gibisin?''

''Kapa çeneni bücür.''

''Burası benim evim, istediğim gibi konuşurum.''

''O zaman içinden konuş! Lanet sesinle kulaklarımı tırmalama!'' dolan küvetin içine uzandın.

''Sesim güzeldir, şarkı söylememi ister misin?'' karşıdan güldüğünü duyabiliyordun. İlk defa, asla yapmadığın bir şeyi yaparak ona cevap vermedin. Karşıdan güzel bir şarkı melodisi yankılanıyordu, yorgun zihnini cennete çağıran bir davet gibiydi bu ses. Şimdi huzurla kestirebilirdin.

***

Sonraki günler gerçekten fazla rahatsız ediciydi, kapıyı her açtığın an ya da balkona çıktığın her seferde onunla karşılaşman tesadüf olamazdı. Ama bardağı taşıran son damla, onu aynı boks kulübünde görmen olmuştu. İçeri girdiğinde kum torbasını yumruklamaya ara verip havlusuna uzandı. Yüzünde artık o aşina olduğun uyuz gülüşü görmen çok sürmemişti.

''Manikürün bozulacak gibi bir endişen yok mu senin?''

''Ne saçmalıyorsun gene?'' eldivenlerinin takarken umursamazca mırıldandın.

''Gündüzleri prenses, geceleri ise yırtıcı bir kadın... İlgimi çekmeye devam ediyorsun...''

''Senin gibi hanım evlatlarının alındığını bilmiyordum... Doğru söyle, içeri girmek için ne kadar ödedin?''

''Sahibi arkadaşım.''

''Madem öyle... Bir tur ısınmaya ne dersin?'' yüzündeki şeytani gülüşü gizlemeden söyledin.

***

Bir saatin sonunda Kyungsoo ringde ölü gibi uzanıyordu.

''Daha yeni başlamıştık?'' başındaki başlığı çıkarıp üzerine eğildin.

''Burada devam etmeye ne dersin?'' kolundan çektiği gibi altına yuvarlamıştı. ''Böyle terli ve nefes nefeseyken... Bilinç altıma yanlış mesajlar yolluyorsun...''

Bacak arasına dizini geçirmenle acıyla yana devrilmişti.

''Teknik arızadan dolayı üzgünüm... Bir süre işerken sorun yaşayabilirsin.'' onu yerde acı içinde bırakıp soyunma odasına yöneldin.

***

''Baba mı geliyor tontişim?'' fırındaki pizzaları yakmamak için mutfak ve salon arasında koşturup duruyordun. ''Hadi ama... Neden bu kadar keyifsizsin? Yemekten sonra seni yürüyüşe çıkaracağız, söz.''

Kapı zilini duyar duymaz kapıya koşmuştun, ama karşındaki bulmayı umduğun kişi değildi.

''Birini mi bekliyordun?'' kollarını göğsünde birleştirip hesap sorar bir tavır takınmıştı.

''Evet, sevgilimi.'' Kris'ten böyle bahsetmek tuhaf hissettirmişti ama bozuntuya vermedin. ''Ne oldu?''

''Köpeğin. Çok gürültü yapıyor ve ben rahatsız oluyorum.''

''Yalana bak. Dün akşamdan beri yemek yemek dışında ağzını bile açmadı. Dimi tontişim?'' Tombul köpek havlayarak onayladı. Kapının açık olmasından faydalanıp Kyungsoo'nun paçalarına yapışmıştı. Bunu sadece sevdiği insanlara yapardı.

''Gördün mü? Seni sevdi. Neden onunla biraz takılmıyorsun?'' Köpek çoktan koşarak karşı daireye geçmişti. ''İyi eğlenceler size!''

Bu sırada asansörün kapısı açılmış ve Kris görünmüştü. Kapıda Kyungsoo'yu görünce kaşlarını çatmıştı. Kravatından kavradığın gibi içeri çekip kapıyı kapatmıştın. Kapı dürbününden baktın, Kyungsoo gözlerini yuvalarından fırlatırcasına açmıştı. Arkanı dönüp Kris'e baktın. O ise 'Neler oluyor' dercesine meraklı gözlerle bakıyordu sana.

''Soyun. Hemen.''

''Haaaaah?''

''Ben de bu bücürü tanıyorsam banyoya gidip bizi dinleyecek. Ve ben de peşimi bırakması için ona sevgilim olduğunu söyledim! Yani, yani biz seks yapmalıyız!'' Kris'in kocaman açılan ağzı ve gözlerine bakınca ne dediğini fark ettin. ''Yani gerçekten değil! Ah Tanrım! Yaptığımızı sanmasını sağlamalıyız!''

Dev cüsseyi iterek banyoya götürmek zor olmuştu, ona sessiz olmasını işaret edip duşu gösterdin.

''Soyunmazsan kıyafetlerinle ıslatmak zorunda kalacağım.'' Sessizce fısıldadın.

''Bunu yapmak zorunda değiliz. Gidip onunla konuşabilirim. Ya da buradan taşınabilirsin...Ne bileyim işte...''

''Kapıyı çaldığında karşısında ıslak bir yunan heykeli görmesi daha etkili olur... Senin kaslı vücudundan süzülen sular o bücürün yersiz özgüvenini sel gibi önüne katıp götürür!'' yalvaran gözlerle baktın.

''Peki... Ama arkanı dön.'' Kris öksürerek boğazını temizledi.

''Ben çıkıyorum, temiz havlunun yerini biliyorsun.''

***

Kapı hızla çalınıyordu. Tek bir saniye aralık vermeksizin yumruklanıyordu daha doğrusu. Kris dediğin gibi banyodan çıkmış, sana salona geçmeni işaret etmişti. Kızaran yüzünü görmemesi için kafanı hızla çevirip salona girdin.

''Çok önemli bir işi bölmek için umarım geçerli bir nedenin vardır?'' Kris'in güven dolu sesi bile ezici bir üstünlüğe sahipti rakibi karşısında. Gerçek olamayacak kadar olağan üstüydü, seksi karizmatik ve daha fazlası... Göz kamaştırıcı.

''Senden hoşlanmıyorum sırık.'' Kyungsoo açık yüreklilikle dile getirdi. ''Gördüğüm ilk andan beri. Yoluma taş koymandan hoşlanmıyorum. Onu benden uzun süredir tanımandan, evine böyle istediğin gibi girip çıkmandan... Onun güvenini kazanan tek insan olmandan nefret ediyorum.''

Birkaç dakika sonra kapının kapandığını duydun. Neler olduğuna bakmak için koridora çıktın ama çok geçti. Kris banyoya girip kapıyı kapatmıştı bile. Çok geçmeden de giyinmiş olarak çıkıp yeniden kapıya yönelmişti.

''Benim... Biraz düşünmeye ihtiyacım var...''

***

''Aptal bücür...'' Kör kütük sarhoş olarak eve dönmüştün. Asansörden emekleyerek çıkmış, duvardan güç alarak ayağa kalkabilmiştin. Kris aramalarına cevap vermiyordu. Ondan kurtulabilmek için Kris'i zor bir duruma düşürmüştün. Sana olan hislerinin elbette farkındaydın, ve ona bir şans bile veremeden her şeyi mahvetmiştin. ''Ben bir aptalım...''

Cebinden çıkardığın anahtarı eline alıp kapınla amansız mücadelene giriştin, her zaman olduğu gibi. ''Ayıkken bile açamıyorum ki... Hangi anahtarı sokacağım? Hem burada iki kilit var... Siktir açamıyorum...'' kelimelerini bile toparlayamazken eve nasıl girecektin?

Kapı birden açılmıştı ve yere düşmekten son anda kurtulabilmiştin. Kafanı kaldırdığında hüzünle dolu iri gözler görmüştün. Ve her zamanki piç gülüşü milyonlarca ışık yılı uzakta gibiydi, sanki evren kurulduğundan beri gülmemişti. Neden bu kadar üzgündü?

''Evime mi girdin şimdi de?'' gözlerini ovuşturman bile ayılmana yetmiyordu.

''Sen sarhoş olup kapıma dayanmış olmayasın?''

''Ben sarhoş değilim...'' parmaklarınla çarpık bir üç yaptın. ''Üç şişe sojuyla kim sarhoş olur ki?''

''Neden bu kadar içtin?'' seni kucaklayıp ayağa kalktı. ''Leş gibi kokuyorsun.''

''Kris olsa böyle demezdi...'' gözlerin dolarken dudaklarını büktün. ''Üstüne kustuğumda... Hatta çişimi tutamayıp son model arabasına işediğimde bile kızmamıştı.''

''Ben Kris değilim.'' Sırtın yumuşak yatakla sert bir şekilde buluşmuştu. ''Şu an yanında olan benim, o değil. Gözümün önünde onun için ağlamana rağmen sabreden de benim. Bu yüzden ağlamayı kes şimdi.''

''Ondan hoşlanıyorum...'' gözyaşlarını sildin. ''Ama neden... Neden kafamı karıştırıyorsun... Köpeğimin bile aklını çeldin... O yalnızca Kris'e öyle koşardı...''

''Kafanı mı karıştırıyorum? Nasıl?'' üstündeki rahatsız kıyafetler bir bir çıkarken, yerini yumuşak bir battaniye almıştı.

''Sürekli karşıma çıkıyorsun... Yağlı saçlarıma... Ya da yüzümdeki korkunç kil maskesine rağmen bana gülümseyip duruyorsun... Banyoda benimle konuşuyorsun, sana cevap vermesem bile... Neden yapıyorsun bunu?''

''Şu an bunu anlayamayacak kadar sarhoşsun. Sadece uyu. Yarın uyandığında konuşacağız.''

***

''Dur tontişim...'' yüzünü yalayan köpeğine seslendin. ''Böyle uyanmayı sevmediğimi biliyorsun.''

''Beni de fark ettiğin için sağol...'' Bu uykulu erkek sesi? ''Soluna bak...''

''Evimde ne işin var?'' hızla doğrulmaya çalıştın yattığın yerden. Ama bir kaya kadar ağır olan başın çatlayacak gibi hissettiriyordu. Ayrıca kıpırdayamıyordun, ancak bunun sarhoşluğunla alakası olmadığı kesindi. Kolların ve bacakların bağlanmıştı.

''Dün gece evinin kapısını açamayacak durumdaydın, ben de seni içeri aldım.'' Dirseğini yastığa koyup, yüzünü avucuna yasladı. ''Yani teorik olarak şu an benim evimdesin.''

''Çöz beni sapık herif.''

''Beni dinleyene kadar olmaz... Burnum daha yeni iyileşti...'' gülümsedi. ''Ah, ama sabahları koyu bir kahve içmeden açılamıyorum... Ve elbette klasik müzik eşliğinde.''

***

''Yeter artık... Kapat şunu...'' saatlerdir dinlemediğin sanatçı kalmamıştı. Önce Beethoven'dan 'Ay Işığı Sonatı', sonra Shubert'den 'Ave Maria' daha sonra da Chopin'den 'Nocturne.' Gerçekten bayılacak gibi hissediyordun. Klasik müzik hiçbir zaman sana göre olmamıştı. O ise büyük bir huzurla kahvesini yudumlayıp, romanına göz gezdiriyordu. Başını huzurlu bir ritimle müziğe uyduruyor, bazen gülümseyerek mırıldanıyordu.

''Seni hiç bu kadar savunmasız görmemiştim...'' müzik çaları durdurup yanına geldi, yatağa oturdu ancak hala uzaktı.

''Çözmeyecek misin artık?'' bezginlikle sordun.

''Önce dinlemen gerek...'' kahvesinin son yudumunu da alıp fincanı baş ucundaki komodine bıraktı. ''Bu da en az senfoniler kadar uzun sürebilir...''

''Lütfen kısa kes...'' güçlükle mırıldandın. ''Bu kadar işkence çektiğimi hiç hatırlamıyorum...''

''Öyleyse...'' aniden dudaklarınızı birleştirip, kısa ve anlamlı bir öpücük bıraktı dudaklarına. ''Söyleyeceklerimin özeti bu. Burnumu çatlatan bir insana aşık olmam normal değil biliyorum, ancak nasıl aşık olunur bilmiyorum. Bu benim için ilk... Bir mıknatıs gibi sana çekilmemin nedeni bu, yanında başka birini gördüğümde delirmenin eşiğine gelmemin nedeni de bu... Bu zamana kadar sana göz kulak olduğu için ona saygı duyuyorum ama daha fazlası değil... Seni ona kaptıracak da değilim. Belki alışılmadık bir karakterim var senin için. Ama yine de... Senin için mücadele edeceğim.''

''Arabanla önüme geçip fren yapıyorsun, dünden kalma halime üç saat senfoni dinletiyorsun ve beni aç bırakıyorsun... Senin mücadele şeklin bu mu? Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?''

''Belki de bu ölümüne bir aşktır...'' kocaman gülümsedi.

''Sakın bunu yapma!'' dramatikçe burnunu çektin. ''Hala Rain oppanın finalde ölmesini kaldıramıyorum...''

''Evet, geçen gece banyoda uzun bir süre ağlayıp yakınmandan belliydi...'' kabullenmiş bir ifadeye bürünüp başını salladı.

''Yah! O saatte uyuman gerekiyordu!''

''Senin de öyle?''

''Tanrım, idam mahkumlarına bile ölmeden önce sevdikleri yemek veriliyor! Birazdan bir tahtakurusuna dönüşüp yatağını kemirerek karnımı doyuracağım...'' sızlanarak tepindin yerinde. ''Bir de beni sevdiğini iddia ediyor...''

''Seni sevdiğimi söylemedim daha...'' ağzın iki karış açılmıştı ''Aşık olduğumu söyledim, ikisi farklı şeyler.''

''Suratını şimdi mi dağıtayım, kahvaltıdan sonra mı?'' tek kaşını kaldırarak sordun.

''Masayı görünce boynuma atlayacaksın.'' Seni omzuna atıp çıkışa yöneldi, hala ellerin ve ayakların bağlıydı. ''Tekne bizi bekliyor, kahvaltıyı soğutmayalım.''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi