What If... [Suho]

EXO OC ONE SHOTLAR

Y/N : Şarkının ilhamıyla yazdım, ayrıca şarkı sözlerinin çevirilerini de bazı yerlerde akışa kattım. Eğer sözlerini biliyorsanız tanıdık gelecektir, çevirileri de İngilizce'den bizzat yaptım. En korktuğum şey emek hırsızlığı ve çalıntı bir şeyle anılmak. Bu yüzden aklınızda soru işareti kalsın istemem. Beni bilen bilir zaten, ancak tanımayanlar için de açıklamak istedim. Bu uzun yazar notu için özür dilerim ama hassas olduğum bir konu. İyi okumalar.

***

"Biraz konuşabilir miyiz?" Düğün sabahıydı, geniş bir aile kahvaltısından sonra hazırlanmak için gelin odasına geçmiştin. Seninle konuşmak isteyen kişi müstakbel eşinin kuzeni, manevi abisi olarak gördüğü Suho'ydu. Bir zamanlar delicesine aşık olduğun adam.

"Tabi ki." yardımcı olacak kişilerden sizi yalnız bırakmalarını rica edip, odadaki tek kanepeye oturdun. Suho yanına oturmak yerine, bir sandalye çekip tam karşına oturmuştu.

"Bunu söyleyip söylememek konusunda çok kararsız kalsam da, daha fazla içimde tutamayacağıma karar verdim. Lütfen söyleyeceğim şeyleri yanlış anlama... Amacım bir şeyleri değiştirmek değil, sadece çok geç kalmış şeyleri dile getirmek için son şansımı değerlendirmek..."

"Beni korkutuyorsun..." dedin gülümsemeye çalışarak. İçinde yükselen heyecan ve korku karışımı dalgaya engel olamıyordun. Sanki yükseldikçe kalbini de ağzına taşıyordu sanki, kalbin birazdan avuçlarına düşüverecek gibi atıyordu.

"Mutlu gözüküyorsun..." dedi gülümsemeye benzeyen ama daha çok buruk bir kalbin sarstığı şekilsiz bir ağız hareketiyle. "Öyle mutlusun ki... Öyle güzel görünüyorsun ki, sana bakmak acı veriyor..." dudağını ısırıp kenetlediği ellerine eğdi bakışlarını.

Devamı hakkında hiçbir fikrinin olmadığı girizgah bile kalbinde ve beyninde bir deprem etkisi yaratmıştı.

"Sana bu gözle bakmak daha da suçlu hissettiriyor... Ama elden ne gelir ki... Benim kelimelerim daha ağzımdan dökülemeden sır olarak kalmak zorundaydı..."

"Suho... Neler söylüyorsun böyle?" sesindeki titreyiş bedenine de yayılmıştı. Nabzın ve nefesin de hızlanmıştı.

"İlk tanıştığımız zamanları hatırlıyor musun? Sen, ben ve Jongdae..." Suho küçük ama masum bir bencillik yaparak, hayatı boyunca yanına alamayacağı kadını cümlede kendi yanına koymuştu. "Her şey Jongdae'nin senden hoşlandığını bana söylemesi ile bitti... Daha başlamadan... Ben seni gördüğüm anda aşık olmuştum oysa. Çok daha önce... Belki hatırlamazsın, yağmurlu bir havada otobüse binmiştin. Sırılsıklam ıslanmana rağmen ödev dosyanı ceketinin içine sarmıştın o gün. Oturur oturmaz kuru olup olmadığını kontrol etmiştin. Yüzündeki o çocuksu gülüştü kalbimi çalan."

Evet hatırlıyordun o günü. Nasıl unutabilirdin ki. Önemli bir araştırma ödevinin raporuydu, ve o güneşli günde nasıl öyle bir yağmurun yağdığını asla anlamayacaktın.

"Kış tatiline az bir zaman kalmıştı. O zamanlar her günüm seni izlemekle geçiyordu. Ama sana nasıl açılacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sana ulaşabilmek gözümde o kadar imkansızdı ki... Bunu tamamen imkansız kılan Jongdae'nin itirafıydı. Alttan aldığı derste bir kızı görmüş ve aşık olmuştu. Ders arası kısa boşlukta beni kızı görmem için dersin olduğu sınıfa çağırmıştı ısrarla. Ve seni gördüğümde donup kalmıştım... 'Ne olur Tanrım... O olmasın, lütfen...' Jongdae'ye kitaptan bir kısmı gösteriyordun. Gülümseyerek seni işaret ettiğinde benim için her şey bitmişti. Jongdae benim olmayan kardeşim gibiydi. Tıpkı çocukken olduğu gibi, büyüdüğünde de onun mutluluğu için uğraşmalıydım..."

"Peki ya sen?" dolan gözlerini sildin. "Senin kalbin ne olacaktı? Seni mutlu etmek için kim uğraşacaktı?"

"Sizin mutluluğunuz beni de mutlu edecekti... En azından öyle umuyordum... Ancak seninle tanıştıktan sonra, çok daha zorlaştı her şey. Seni güldüren kişi oydu, gülüşlerinin sebebi... Ondan nefret etmek istedim, ama seni melekler gibi gülümseten o adamdan nefret edemedim..."

Tanışmadan önce de Suho'dan hoşlanıyordun. Jongdae için arada sırada sınıfa uğradığı bir zamanda görmüştün onu ilk defa. Kemik çerçeve gözlüğü ve büyük gülüşüyle çalmıştı kalbini. Jongdae vasıtası ile onunla tanışınca bir adım daha yaklaştığın için mutluydun. Onu yakından taşıyabilecek ve birlikte zaman geçirebilecektin. Ama işler beklediğin gibi gitmemişti.

"Sana sorduğum günü... Hatırlıyor musun?" açıkça olmasa bile ondan hoşlandığını belli etmiş ve dışarıda buluşmayı teklif etmiştin. Cevabı bir sevgilisinin olduğuydu. Bir hafta sonra takmaya başladığı yüzük ise kalbini parçalara bölmüştü. Yavaşça başını salladı.

İki ay boyunca ağlamadan uyuduğun tek bir gece bile hatırlamıyordun. Önceden onu görebilmek için fırsat kollarken, daha sonra onu görünce yolunu değiştirmeye başlamıştın. Tattığın acı, ömründe gördüğün hiçbir acıyla kıyaslanamazdı.

İlacın ise Jongdae olmuştu. Onun omzunda ağlayarak hoşlandığın kişinin senden hoşlanmadığını ve bir sevgilisinin olduğunu söylemiştin. Elbette kim olduğunu söylememiştin, çünkü sana karşı hisleri olduğunu bildiğin birine bunu yapmak canilikti.

O gün sana söz vermişti, kalbini iyileştirecekti aşkıyla.

Aşık değildin belki, ama kökünü sadakatten alan derin bir sevgi besliyordun ona karşı. Yaşadığın bu acı tecrübe sana aşktan daha önemli şeylerin varlığını öğretmişti. Ve Jongdae daima kıymetini bileceğin bir hazine olarak hayatının en önemli yerinde duracaktı, kalbinin tek sahibi olarak.

"Bunları söylemek zorundaydım... Belki beyaz bir tuvale beyaz bir boyayla resim yapmak kadar anlamsız, ama görünmeyecek olsa da o resmi çizdim ben... Hayalini her gün büyüttüm içimde. Belki de büyük bir hata yaptım... Zamanın, tıpkı bir rüzgar gibi seni bana getirmesini bekleyerek... Artık bir anlamı yok biliyorum... Çok geç kaldım..."

"Hem de çok geç..."

"Yine de... Bilmeni istedim. Gökyüzünde küçük ve yalnız bir yıldız gibi uzaklarda parlayacak olsa da, sadece senin için parlayacak kalbim... Bakışlarım yolunu kaybedip yine seni bulacak belki, gözlerimi sıkıca yummak zorunda kalacağım... Sizin için yapacağım... Uzaktan izleyen koruyucu bir melek gibi, sadece iyi olmanı dileyerek izleyeceğim mutlu oluşunu..."

"Teşekkür ederim..." dedin titreyen sesine aldırmadan. Belki bir şeyi değiştirmeyecek, ama duygularını geçmişteki yaralı halim için kabul edeceğim. Bunu bilmek onu teselli edecek... Gözünden düşen her yaşa anlam kazandıracak..."

Suho ayağa kalktı gitmek için. Gözüne kenarda asılı duran gelinlik ilişmişti. Sevdiği kadının, bir başka erkeğin gelini olmak için giyeceği gelinlik...

"Seni daima seveceğim... Bu benim en değerli sırrım..." eğildi ve saçlarını öpüp odadan çıktı. Kalbindeki ağırlık ise olduğu gibi duruyordu...

"Belki de sonsuza kadar cezalandırılmakmış aşk..." kendini teselli etmek için mırıldandı. Hiçbir kelime yarasına merhem olmazdı ya, yine de denedi.

***

Şimdi uzaktan, gelinin duvağını açan Jongdae'ye bakıyordu. Biricik kuzeni, kardeşi gibi gördüğü adam. Biraz kıskanarak, biraz pişmanlıkla biraz da uyuşmuş hislerle... Tüm benliği çektiği acının etkisiyle uyuşmuş gibiydi. Bir şey hissedemiyordu, ama eğer içindeki hiçlikse nasıl bu kadar dolu hissettiriyordu? Belki de bir duygu karmaşasıydı, her biri o kadar yoğundu ki. Hepsi birbirine karışıyordu ve isim vermesi imkansız hale geliyordu. Yine de emin olduğu tek bir şey vardı, tüm renklerin karışınca siyahı oluşturması gibi, tüm duygular da karışınca acıyı oluşturuyordu.

"O kişi ben olabilseydim... Orada duran ve gözlerinin içine bakan..."

Onunla buluşmayacak bakışları beklemenin anlamı yoktu. Sonsuza kadar sadece bir erkeğin gözlerine bakmak üzere yemin etmişti ve o erkek Suho değildi. Yavaşça yumdu gözlerini. Boğazında düğümlenen acı yavaşça gözlerini ıslatmaya başlamıştı...

*** SON ***

Güncellenmiş yazar notu ; aralıksız iki saat boyunca What If dinleyince böyle oldu sonuçİçimde dram yazmak isteyen tarafı susturamadım bu defaBir de aklımda şöyle bir fikir varşarkıların ana hikâyesine uyabilecek şekilde mi yazsam shotlarıBöyle yine yer yer çeviriler kullanarakBugünkü tatsız duyurumun üzerine sizleri mutlu etmesini umduğum bir shot paylaşmak istedimYorumlarınızı bekliyorum.

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi