Christmas Day [Yixing]

EXO OC ONE SHOTLAR

YAZAR : HAUTE

TÜR : OC, ONE-SHOT, FLUFF

ÇİFT : LAY AND YOU

*****

Hastanedeki nöbetin sonunda bitmişti, yerini gece nöbetine gelen arkadaşına bıraktıktan sonra, saat gece yarısına yaklaşmışken işten çıkabilmiştin. Soğuk bir kıştı, daha kasım ayı olmasına rağmen şimdiden kar yağmıştı. Yılbaşı yaklaşıyordu. Tüm insanlar için sevdikleriyle paylaşılacak güzel zamanları ifade eden yılbaşı, senin gibi yalnız biri için sadece televizyon karşısında saçma yılbaşı programlarını seyrederek geçirilecek bir gündü sadece, ne acı. Ne olurdu sanki hayatının erkeği karşına çıksa...

Bu sırada oldukça karanlık bir sokaktan geçtiğin için, bir ürperme hissetmiştin. Böyle anlarda genellikle takip ediliyormuş gibi hissederdin. Tüm bunlar gece yarısından sonra izlediğin saçma korku filmleri yüzündendi. Ama aniden karanlık bir ara sokağa çekildiğinde bunun sadece senin kurgundan ibaret olmadığını anlamıştın. Karşında üç tane yapılı genç adam vardı. Korkuyla, yaslandığın duvara iyice sindin. Sanki duvarın içinden geçmeye çalışıyordun. (Okyanusa gönderme)

''O-oohh~ Korkma tatlı kız~'' elindeki parlak bıçağı yanağında usulca gezdirirken söyledi liderleri gibi duran çocuk.

''Lütfen bana zarar vermeyin! Çantam burda, içinde param var! Lütfen, b-bırakın gideyim!'' korkudan kekeleyerek konuştun.

''Bence bu iyi bir fikir değil~ Ya bizi polis amcalara söyleyip, kötü bir kız olursan? Hmm?'' bir diğeri konuştu. Şiddetle kafanı iki yana salladın.

''Hayır hayır! Kesinlikle kimseye söylemeyeceğim! Hem benim hafızam kötüdür zaten, beş dakika sonra her şeyi unuturum! Lütfen! Bırakın beni!''

''Öyleyse birazdan yapacaklarımızı da unutursun değil mi? Aah, ne yazık~ Unutulmaz bir gece olmasını planlamıştım oysa ki~'' bıçağı yavaşça çene hizana kaydırdı.

''Lütfen öldürmeyin beni!'' sıcak gözyaşların soğuktan donmak üzere olan yanaklarından kayıyordu.

''Öldüreceğimizi kim söyledi? Böyle güzel bir kızı öldürmek yazık olurdu...'' şimdi parmağını yanağında gezdiriyordu, tiksintiyle gözlerini yumdun ''Baksana buz gibi olmuşsun, seni biraz ısıtmalıyız...''

Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Böyle karanlık bir ara sokakta tecavüze uğrayıp, donarak ölmeye bırakılacaktın. 'Ben bunu haketmedim' diye düşündün içinden. 'Hep iyi bir insan oldum, insanlara sevgiyle yaklaştım. Hala gerçekleştiremediğim hayallerim var! Daha aşık bile olmadım... Böyle bir ölümü haketmiyorum ben...' hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçerken, tek yaptığın umutsuzca birinin gelip seni kurtarmasını beklemekti.

''Yaaah! Sizi küçük sıçanlar! Ne bok yiyorsunuz orda?'' bu ses karşındaki üçlüden gelmiyordu. Gözünü açtığında az ilerideki duvara yaslanmış sigara içen birini gördün. Dumanı huzurla gökyüzüyle buluşturup ağır adımlarla yanınıza geldi.

''Sen de kimsin be?'' liderleri öne çıkıp, aynı boylardaki adama karşı diklendi.

''Fareli köyün kavalcısı...'' bir nefes daha çekip karşısındakinin suratına üfledi ''Mahallemi sizin gibi farelerden temizlemeye geldim.'' yeniden ağzına yerleştirdi çoktan yarılanmış sigarasını.

''Bas git adamım. Kız bizim. İlk biz bulduk.'' karşısındakinin göğsünü itekledi. Bu durum adamın sinirini bozmuş olacak ki, kafasını iki yana sallayıp, hala göğsünde olan ele uzandı. Kaşla göz arasında kolunu bileğinden tutup, omzundan döndürerek adamı yere çökmeye zorladı. Kolu bir bütün halinde arkasında duran adam acıyla çığlık atıyordu. Bu sırada yeni gelen kişi, ağzındaki sigarasını çıkartıp adamın açık olan avucuna bastırdı. Sessiz sokağı tüm çığlığıyla doldurmasına yetmişti.

''Ellerin buz gibi olmuş küçük fare, biraz ısıtalım, değil mi?'' dedi gülümseyerek, sokak lambasının cılız ışığı, adamın yanağındaki derin çukuru görmeni sağlayacak kadar aydınlatıyordu sokağı. Daha sonra tuttuğu kolu ileri iterek adamı bir kez daha acıyla bağırttı. Çıkan ses bariz bir şekilde omzunu çıkardığını söylüyordu. Onu acıyla kıvranarak bırakıp diğerlerine ilerledi, birine tekme savurup karlara düşmesini sağladı. Diğerini duvara çarpıp suratını yumruklamaya başladı, adam yüzü kan içinde kalıp yaslandığı duvarın dibine çökünce bıraktı ancak. Arkasına dönüp diğerlerine yeniden yöneldiğinde, adamlar acılarına rağmen yattıkları yerden fırlayıp koşarak sokağı terk ettiler.

''İyi misin?'' kurtarıcın yanına yaklaşıp eğilerek sordu. ''Sana bir zarar vermediler değil mi?''

Hıçkırıkların güçlenerek boğazından çıkarken, gözyaşların iyice artmıştı. Kurtarıcının yakalarına tutunup kafanı göğsüne dayadın. Tutunma ihtiyacı hissetmiştin, şiddetle ağlarken kurtarıcın iki yanında asılı ellerini nereye koyacağını bilemedi, sonunda tereddüt ederek sırtına koydu.

''Geçti... Yok bir şey...'' kafanı kaldırıp yüzüne baktığında, sana güven verecek bir gülümseme sunduğunu gördün.

''Ben... B-ben çok teşekkür ederim... Hayatımı kurtardın... Sen o-olmasaydın--'' yeniden hıçkırıklara boğuldun. Gözyaşını silmek için elini uzattı, ama tereddütle titreyen elini yumruk yapıp aşağı indirdi. Bu sırada gözün ellerine kaymıştı, sağ elinin dışı attığı yumruklar yüzünden kanıyordu, derisi oldukça derin soyulmuştu.

''E-elin kanıyor...'' dedin kanayan eline uzanarak. ''Ç-çantamda bant var... Bekle...'' titreyen ellerinle çantanı kurcalamaya başladın. Ellerin titrediği için bulamıyordun, yere çöküp çantanı yere döktün.

''Boşver, uğraşma...'' yanına çömelip seni durdurmaya çalıştı, ama bulmuştun.

''İşte! Elini uzat!'' büyük yara bandını açıp elinin üstüne dikkatle yapıştırdın. ''İşte oldu.'' gözyaşlarını silip gülümseyerek baktın ona. ''Eve gidince tentürdiyotla temizleyip bandını yenilemeyi unutma.'' diye ekledin.

''Peki, unutmam.'' dedi derin gamzesiyle gülümseyerek. ''Bu arada adım Yixing. Buralarda oturuyorum. Bir sorunun falan olursa çekinme, kimse sorsan beni tanır zaten.'' Ayağa kalkıp seni de kaldırmak için elini uzattı.

''Teşekkürler Yixing-ssi. Umarım size daha fazla sıkıntı vermem.'' Başını eğip selam verdikten sonra sarsak adımlarınla yürümeye başladın. Ama ne yazık ki bir buza basmıştın ve yüz üstü yeri boylamak üzereydin. Arkandan uzanıp belini kavrayan iki güçlü kol -bu gece yeniden- kötü kaderinden kurtarmıştı seni.

''Daha dikkatli olmalısın...'' dedi fısıldayarak.

Kalbinin gümbürtüsünü kulak zarında hissederken hızla kafanı sallayıp uzaklaştın.

-YIXING'İN BAKIŞ AÇISI-

Bugün de onun işten çıkmasını bekliyorum. Saat oldukça geç oldu, eve güvenle gittiğinden emin olmalıyım. Bugün diğer günlerin aksine gecikti nedense...Elimi cebime atıp sigara paketimi aradım, beklerken içmek için, ama ne yazık ki boştu. O çıkmadan alıp gelebilirim. Koşarak en yakın büfeye gittim.

On dakika sonra döndüğümde hala çıkmamıştı, yoksa kaçırdım mı? Sanırım içeriye gidip sormalıyım. Bunu her yaptığımda o cadaloz baş hemşire beni öldürecek gibi bakıyor. Danışmaya gidip sorduğumda 7-8 dakika önce çıktığını söylediler. Tanrım! Dakika farkıyla kaçırmışım, biraz daha beklemeliydim.

Sigaramı içerken her zaman yürüdüğü yolda hızla yürüyordum, ne ara mesafeyi bu kadar açabilmişti ki? Durup etrafa baktım, kimseler yoktu sokakta. En iyisi evine gidip ışıklarını kontrol edeyim. Hey, bir dakika! Bu ses neden bu kadar tanıdık? Sokağın ilerisinden gelen cılız ağlama sesine yöneldim. Oradaydı! Bu herifleri doğduğuna pişman edeceğim!

Onlarla işim bittiğinde meleğimin yanına yürüdüm, bir zarar görmemiş olmasını umarak. Tam vaktinde yetişmiştim, biraz daha geç kalsaydım... Düşünmek bile istemiyorum...

''İyi misin?'' diye sordum, güzel yüzünü ıslatan sıcak inci taneleri kalbimi bir kor gibi yakıyordu. Onu ağlatan herifleri yer yüzünden silmeliydim, en kısa zamanda hem de. Ben onun yüzüne bakmaya kıyamazken onlar meleğimi ağlattılar! ''Sana bir zarar vermediler değil mi?''

O anda yakalarıma tutunup başını göğsüme dayadı... Sakin ol Yixing, sakin ol... Hayallerimden biri ummadığım bir şekilde gerçekleşirken, kalbimin bu şekilde atmasına engel olamazdım. Ne yapmam lazım? Sonunda ellerimi kaldırıp sırtına koydum her şeyin geçtiğini söyleyerek , bu ona ilk dokunuşum...

Yüzünü kaldırıp o güzel gözlerini bana dikti, ağladığı için kızarmıştı. Bana teşekkür ederken tek odaklanabildiğim şey gözünden süzülmek üzere olan damlaydı, elimi uzatıp silmek istedim, ama yapmasam daha iyi olurdu. Bu sırada elimin kanadığını söyledi, o söyleyene kadar fark etmemiştim bile. Küçük bir sıyrık aslında, önemli birşey yok. Ama o benim için çantasındaki yara bandını aramaya başladı. İşte benim meleğim... Ne kadar zor birim durum atlatsa da iyilik yapmaktan geri durmuyor.

Onu yaklaşık bir buçuk yıldır tanıyorum, mahallemize taşındığından beri. Herkese karşı iyi ve sevecen tavrı ile mahallenin gözbebeği olmuştu. Aynı zamanda iyilik meleği. Yaşlıların insülin iğnelerini vurur, ilaçlarını nasıl içmeleri gerektiğini defalarca anlatırdı. Gecenin bir vakti çocuğu ateşlenen soluğu onun yanında alırdı, saat kaç olursa olsun şikayet etmeden ilgilenirdi. Çok geçmeden sürekli onu izlediğimi fark ettim, kalbimi ne zaman ele geçirdiğini fark edememiştim bile.

Elimi bantladı, elleri ne kadar da soğuk... Hep merak etmiştim bu hissi, ellerine dokununca nasıl hissedecektim? Elleri nasıldı? Soğuk? Sıcak? Yumuşak? İşte şimdi bir hayalim daha gerçeğe döndü, buz gibi ve yumuşacık elleri ile kalbimi ısıttı. Eve gidince bandı değiştirmemi söyledi. Oysa ben artık yapışmayacak hale gelene kadar onu elimde tutmak istiyordum, her zaman onun dokunduğu şeylere sahip olamıyorum sonuçta.

Ayağa kalktıktan sonra, kalkması için ona elimi uzattım. Yavaşça kalktı, ne kadar da hafif. Bugün onunla ilgili birçok şey öğrendiğim için şanslıyım. Ama buna alışabilirim... Onun eline hiç dokunmamışken sorun değildi, dayanabilirdim. Bir gün o ele dokunacağımın hayali ile avutabilirdim kendimi. Ama gerçeğini bir kere yaşayınca hiçbir hayal avutmuyor kalbinizi...

Birkaç adım gitmişti ki, buza bastı. Yere düşmek üzereydi. Refleksle öne atılıp belinden kavradım. Tanrım... Bugün fazlasıyla şanslıyım. Yoksa yakında ölecek miyim? Çünkü hepsi ölmeden önce isteyeceğim kadar kıymetli şeyler. Parfümü ciğerlerime doluyor, yumuşacık saçlarını tenimde hissedebiliyorum, göğsü ise sırtıma dayalı ve ben onu sıkıca sarıyorum... Bu an hiç bitmese olmaz mı?

''Daha dikkatli olmalısın...'' neden fısıldıyorum ki?! Kendimi kaybettim resmen! Kokusu beni benden aldı, beynime oksijen gitmiyor galiba! Benden korkacak! Yavaşça selam verip uzaklaştı... İşte buraya kadar, onunla geçirebildiğim birkaç kısa dakika da böylece bitti...

***

O günden sonra gece vardiyasını almıştın, en azından sabah erken saatlerde eve dönmek daha güvenli olurdu. Tüm geceyi hastanede, acil serviste geçiriyordun. Henüz alışamamıştın bu döngüye, uyku ve yemek düzenin aksamıştı. Yine de böylesi en iyisiydi.

İşte bir hasta getiriliyor sedyeyle, hızla yanlarına gittin. Bu tanıdık kişiyi görmeyi beklemiyordun, hele de kafasından kanlar akmasına rağmen sana gülümseyerek bakmasını. Bu Yixing'di. O an tek müsait hemşire sen olduğun için senin gözetimine bırakıldı. Perdeli bölmenin arkasında eldivenlerini takarken endişeyle ona bakıyordun.

''Nasıl oldu bu Yixing-ssi?'' cımbızla kafasındaki cam parçalarını ayıklarken sordun.

''Haaa, bu mu? Kafamda şişe kırdı biri, önemli birşey değil...'' dedi gamzesini çıkararak.

''Yixing-ssi, ne kadar soğukkanlısınız böyle? Bu ciddi bir mesele, polise haber vermemizi ister misiniz?''

''Hayır hayır! Gerek yok! Küçük bir kazayı büyütmeyelim...'' Yixing zoraki gülümsedi. Çünkü polislere seni görebilmek için kendi kafasında şişe kırdığını açıklayamazdı.

Kafasına dikiş attıktan sonra bandajlayarak, dinlenmesi için yalnız bıraktın onu. Ama her on dakikada bir hemşire çağırmak için kullanılan acil düğmesine basıyordu. Ciddi birşeyi olduğundan değildi tabi. Bandajının kaydığını düşünüp kontrol etmeni istiyordu, yada serum iğnesinden şikayet ediyordu.

***

Yaklaşık 3 haftadır, nöbetin olduğu her gece Yixing hastanelik oluyordu. Bu biraz garibine gitmeye başlamıştı doğrusu. Dinlenme odasında diğer hemşirelerle oturmuş kahvelerinizi içiyordunuz.

''Gene mi burda bu serseri?'' diye sordu baş hemşire. Sana dönüp devam etti ''Seni görmek için bir sonraki adımı ne olacak merak ediyorum?'' dedi gülümseyerek. Bu yanaklarını kızartmıştı.

''Unnie, nerden çıkarıyorsun? Yok öyle bir şey...'' büyük fincanı dudaklarına götürüp yüzünü gizledin.

''Bu kadar saf olma, neden sadece senin nöbetlerine denk geliyor bu kazalar? Hem sadece bu da değil...'' merakla bakan gözlerini görünce devam etmesi gerektiğini hissetti ''yaklaşık bir yıldır peşinde, nasıl fark etmezsin? Her gün işten çıkış saatine acil kapısının önüne geliyor, birazcık geciksen içeri gelip seni soruyor çıktı mı diye...'' kafasını iki yana sallayıp kahvesini doldurdu, sen ise fincanı masaya bırakıp hızla kalktın. Hedefin belliydi, perdeyi açıp bölmesine girdin. Yixing, geldiğini görünce oturur pozisyona geçti.

''Kendinize zarar vermeyin artık Yixing-ssi!'' dedin kızgın bir sesle.

''Neyden bahsettiğinizi anlamıyorum...'' gözlerini kaçırıyordu, bir yalanın en bariz göstergesi.

''Beni görmek için bunları yapmanıza gerek yok...'' utanarak başını öne eğdin ''neden sadece sinemaya yada kafeye gitmeyi teklif etmiyorsunuz?'' şaşırma sırası Yixing'deydi.

''B-ben... Yani... Kabul eder miydin ki?'' kafasını kaşıyarak devam etti ''Kızlar benim gibi kaba erkeklerden pek hoşlanmaz da?''

''Sormadan bilemezsiniz değil mi? Ve hala sormadınız?'' utangaç bir bakış attın ona.

Yixing boğazını temizleyip derin bir nefes aldı.

''Ihm... Şey, haftaya, yılbaşı için bir planınız yoksa... Birlikte geçirebilir miyiz?''

Bu sırada masanın üzerindeki not kağıdını alıp bir şeyler yazzdıktan sonra Yixing'in eline tutuşturdun kağıdı.

''Bu benim numaram, buluşma yerini ve saatini haber verirsiniz... Yixing...'' Yixing ilk defa adını resmi bir ek olmadan duyduğu şaşkınlığını atamadan bölmeyi terk etmiştin. Yixing elindeki kağıda baktı şaşkın gözlerle. Sonra kağıdı göğsüne bastırıp fanboyluk yaptı, bu sırada yatağa düşünce kafasındaki yara sızlamıştı. Numarayı defalarca okuyarak uykuya daldı.

***

Yılbaşı günü ne giyeceğine karar vermeye çalışıyordun. İlk defa bir randevuya çıkacaktın ve hiçbir fikrin yoktu. Sade bir elbise seçtin, saçlarına su dalgası şekli verip doğal bir makyaj yaptıktan sonra hazırdın. Ama hala Yixing'den mesaj gelmemişti, acaba unutmuş muydu? Montunu giyip, atkını sardın. Kapıyı açıp çizmelerini de giyidikten sonra apartmanın çıkışına indin. Yixing seni kapıda bekliyordu.

''Evimi nasıl--'' baş hemşirenin dediklerini hatırlayınca devamını getirmedin. Yixing de anlamıştı.

''Gidelim mi? başını sallayıp yanına ilerledin. Birkaç adım attıktan sonra Yixing yavaşça elini tuttu, şaşırarak yüzünü ona çevirdin. Gülümsüyordu. Kalbinin ritmi hızlanmıştı.

''Ellerin çok sıcak...'' dedin gülümseyerek ''Benimkiler yaz kış buz gibi.''

''O halde daima elini tutmalıyım?'' dedi seni utandırarak.

***

Bütün günü birlikte geçirmiştiniz. Sinemaya gitmiş, yemek yemiş ve birbirinize hediye almıştınız. Gerçekten harikaydı, Yixing çok eğlenceli biriydi. Sürekli güldürmüştü seni, sen gülerken hayranlıkla bakıyordu gözleri...

İlk defa randevuya çıkmıştın, hem de yılbaşı günü. Bu aynı zamanda yalnız geçirmediğin ilk yılbaşıydı.

Gece yarısı yaklaşırken, havai fişekleri izlemek için nehir kenarındaydınız. Yixing'in elleri sayesinde hiç üşümemiştin. Onun yanında mutlu ve özel hissetmiştin.

Geri sayım başlarken birbirinize bakıyordunuz. Yixing'in bakışları yavaşça dudaklarına kaydı. Gittikçe yaklaşıyordu, heyecandan dolayı gergin olsan da bunu istiyordun. İlk öpücüğünün onda sonsuza kadar güven içinde kalacaktı.

Havai fişekler patlayıp, insanlar 'mutlu yıllar!' diye bağırırken, siz sadece birbirinizin dudaklarıyla meşguldünüz. Dünyayı umursayamayacak kadar değerli bir anı paylaşıyordunuz çünkü. İkinizin de dileği aynıydı.

'Gelecek yıl ve ondan sonraki tüm yıllar onunla olmak istiyorum.'

Dudaklarınız ayrıldığında, Yixing sıcak elleriyle yüzünü kavradı. Yanakların az önce yaşadıklarınız yüzünden sıcacıktı.

''Seni seviyorum. Bunu söylemek için çok bekledim, ve birazdan söyleyeceğim şeyi de öyle. Benimle evlenir misin?'' Mutluluk gözyaşların süzülürken kafanı salladın.

Hayatının ilk yılbaşı, tüm ilklere tanıklık etmişti.

İlk randevu.

İlk öpücük.

İlk itiraf.

İlk evlenme teklifi.

Daha ne beklerdin hayattan?

Bir yılbaşı daha ne kadar özel olabilirdi ki?

*** SON ***
 

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi