18.BÖLÜM

PROTECTOR
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; coffeeortea

Çeviri; UzumluCikolata
 

Baekhyun'un gözleri duyduğu kelimelerle genişledi ve kendini dengesini kaybederken buldu. Kısa olan devrilirken ileriye doğru sendelemiş ve müdürün kapısını iterek açıp bir küt sesiyle yere düşmüştü.

Chanyeol yerde yatan Baekhyun'u görmek için arkasını dönmüşken Bayan Kim ise öğrencinin kendini yerden kaldırmasını izliyordu.

"Baekhyun-ssi. Görgü ya da saygın yok mu senin? Mahremiyet diye bir şey duymadın mı hiç? Konuşmamızı gizlice dinlemeye cesaret ett-"

"Lütfen beni okuldan atmayın." diye yalvardı Baekhyun. "Ben açıklayabiliri-"

"Buna gerek yok." dedi Bayan Kim ve Baekhyun müdürün masasının önündeki koltuklardan birinde oturan Chanyeol'e baktı.

"Chanyeol.." arkadaşına doğru yönelirken Baekhyun'un sesi zayıftı. Dev olan ona bakmıyordu.

"Baekhyun-ssi. Lütfen dışar-"

"Anlamıyorum. Ben ne yaptım? Ailemin bu durumla ne ilgisi var?! Lütfen biri bana söylesin!" Baekhyun Chanyeol'ün kolunu sarsarken bağırdı. Uzun olan derin bir nefes almış ve kolunu Baekhyun'un kavrayışından kurtarmıştı.

"Bana dokunma."

Baekhyun göğsündeki ağırlığa aldırış etmemeye çalıştı. Buna çoktan alışmıştı.

"İtiraf edeceğim tamam mı?! Benim bir gücüm yok- bir novam ya da siz onlara her ne diyorsanız. Bende ondan yok ve bu okulda ne aradığıma dair en ufak bir fikrim de yok ama yemin ederim kimseyi öldürmedim ya da kimseye zarar vermedim. Ben-"

"Byun Baekhyun." Bayan Kim bağıra bağıra konuşan Baekhyun'u böldü.

Kelimeleri boğazına kaçmış gibiydi. "E-Evet?"

"Sanırım tarih kitaplarını çıkarmamızın vakti geldi."

-
 

"Ondan nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum!" Kyungsoo yastığına gömülmüş ağlarken Jongdae, Baekhyun'un yatağına uzanmış iç çekiyordu.

"Hayır etmiyorsun."

Kyungsoo sırt üstü devrildi. "Biliyorum.."

"O zaman neden ona söylemiyorsun?"

"Neyi ona söylemiyorum?"

Jongdae bu sanki dünyadaki en bariz şeymiş gibi baktı.

"Onu sevdiğini. Hadi ama!"

Kyungsoo kızgın bir tavırla başını salladı. "Sevmiyorum! En azından o şekilde değil...Ben düzüm. Öyleyim.."

Jongdae başını iki yana salladı. "Kendi kedine konuşmayı bırak ve dinlemeye başla."

"Bunu nasıl yaparım? Ve o kadar insan dururken sizden tavsiye almam gerektiğini de düşünmüyorum." dedi Kyungsoo şaka yollu.

"Diyelim ki Jongin'in başı dertte, nasıl hissederdin?"

Kyungsoo güldü. "Onun başı her zaman dertte."

"Tamam, ciddi bir dert. Tehlikede olabilir." dedi Jongdae daha ciddi bir tavırla.

Büyük olan omuzlarını silkti. "Bilmiyorum. Endişelenirdim..ama sen ya da Baekhyun olsaydı da aynı şekilde endişelenirdim."

Jongdae kaşlarını çattı ve başka bir örnek düşündü. "Tamam o zaman, ya Jongin'in kız arkadaşı olsaydı..Onu kızın biriyle gördüğün geçen günkü gibi."

Kyungsoo gözlerini kırpıştırdı ve gözlerini tavana dikerek yutkundu.

"Ş-Şey...Bundan hoşlanacağımı sanmıyorum..Demek istediğim, Jongin çok güler yüzlü ve hiperaktif. Bir saniye kilometrelerce uzağındayken, diğer saniye hemen yanında bitiyor resmen. Sinir bozucu, can sıkıcı ve uslandırması zor ama ayrıca zaman zaman gerçekten hoş ve yardımsever de. Elbette tüm işlerinize burnunu sokuyor ancak sanırım bunu önemsediği için yapıyor ve eminim ki sadece fark edilmek istiyor. O tam bir ilgi çekme meraklısı. Size bir maymun gibi yapışıyor ve binlerce kez iyi geceler diliyor. O-"

Kyungsoo aniden dediklerini kavrayarak cümlesinin ortasında kendini durdurdu.

"Sadece diyorum ki, Jongin gibi bir erkek arkadaşı olması kızın zararına olurdu.."

Jongdae kıs kıs gülerken kalemini Kyungsoo'nun göğsüne fırlattı.

"Ov-! Bu da ne içindi?"

"Sen bir aptalsın. Eğer ondan bu kadar hoşlanıyorsan, o zaman söyle ona. Duygularını gizlemeye çalışmayı kes. Düz ya da gaysen de kimin umurunda? Herkes Jongin'le birlikte olmayı sandığından daha fazla istediğini anlayabilir."

Kyungsoo cevap vermedi.

"Ya Jongin sonsuza dek ortadan kaybolsaydı ne yapardın?" Jongdae sorduğunda Kyungsoo kalbinin ağırlaştığını hissetti. İkinci sınıf öğrencisini etrafta görmemenin fikri bile Kyungsoo'yu korkutuyordu. Jongin onunla değilken okulu ya da hayatını hayal edemiyordu.

Kapı çalınınca Jongdae kapıyı açmak için çabucak kayarak yataktan indi.

"Sehun?" uzun ikinci sınıf öğrencisi sanki maraton koşmuş gibi soluk soluğayken Jongdae tek kaşını kaldırdı.

"H-Hyung!" Sesi panik içindeydi. "J-Jongin! Ne olduğunu bilmiyorum ama oradaydı sonra yoktu ve şimdi de o-"

Kyungsoo Jongin'in ismiyle yerinden doğrulmuştu.

Jongdae bir elini Sehun'un omzuna koydu. "Yavaş yavaş konuş, Jongin'e ne oldu?"

Sehun derin bir nefes aldı. "S-Sanırım Jongin sınıra ışınlandı."

Bir saniye içinde, Kyungsoo, Jongdae'yle Sehun'u kapının önünden fırlatırcasına çekip koşmuştu. Ceketi yarı yarıya üzerindeydi ve terlikleri ayağından çıkıyordu ama umurunda değildi.

"Kyungsoo!" Jongdae seslense de koşarak yurttan çıkarken arkasına dönüp bakmamıştı.

"Şu or*spu çocuğu!" diye küfretti Kyungsoo ormanın içlerine doğru koşarken. Jongin'in sınırı geçebilmesinin yolu yoktu. Bacaklarının onu taşıyabileceği en son hızda koşuyordu. Taşlar yağmurlu bir günün ardından kaygandı ve toprak çamurluydu. Kütüklere ya da devasa ağaç köklerine takılıp neredeyse düşecek gibi olmasına rağmen hız

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
hundredthou
#1
Chapter 3: where is the original version of this?
hundredthou
#2
Chapter 2: i thought this would be in english
hundredthou
#3
Chapter 1: its not in english???
hundredthou
#4
interesting premise! can't wait to see what you've come up with