2.BÖLÜM

PROTECTOR
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; coffeeortea

Çeviri; UzumluCikolata
 

Baekhyun yüzüne esen temiz havayı içine çekti. Sadece şehirden, evden uzak olmak bile onu huzursuz hissettirmişti.

"O salaklar epey gürültülüler, değil mi?" diye sordu yanındaki Kyungsoo korkuluğa yaslanmışlarken. Bir şekilde yolları, yalnızca iki katlı bir bina olsa da durdukları yerden kampüs alanının büyük kısmını görebildikleri yemekhanenin çatısına düşmüştü. Yemekhane tipik bir okul yemekhanesi değildi. Duvarlar koyu kırmızı renkteki tuğlalarla örülmüştü ve tavan yüksekliğindeki pencereler binanın içine ve dışarıya bakmaya olanak sağlıyordu. Böylesine yüksek bir tavanla birlikte, ana katın üzerindeki balkonlu ikinci bir kata çıkan merdivenler vardı.

"İyi insanlar, bence." dedi Baekhyun saygılı bir şekilde. Onlar teknik olarak onun üst dönemleriydi. Haklarında aşağılayıcı konuşamazdı, en azından onları daha iyi tanıyana dek.

Kyungsoo kıkırdadı. "Öyle denebilir. Bir sorun ve şeytanlık yumağı olabilirler ama gerçekten güvenilirler. Her zaman arkamı kollarlar."

Baekhyun'un gözleri sonsuza kadar devam ediyor gibi görünen ağaçların tepelerini hızlıca taradı. Seul'den ne kadar uzaktaydı?

"Bu okula alışmak senin için zor muydu?" diye sordu Baekhyun aklı başka bir yerdeyken.

Kyungsoo omuzlarını silkti. "Tam hatırlayamıyorum. İlk geldiğimdeki üst dönemler çok daha fazla göz korkutucuydu. Sen benimleyken rahatsız olmuyorsun; oluyor musun?"

Genç olan hızla başını salladı "Hayır, asla! Aksine, oda arkadaşım olmana sevindim." Dürüstçe söylediğinde Kyungsoo gülümsedi.

"Bunu duymak güzel. Ben de oda arkadaşım olmana sevindim." Kyungsoo yüzünü önlerindeki manzaraya çevirmeden önce Baekhyun'u neşeli bir şekilde dirseğiyle dürtmüştü.

Bulutların yavaş yavaş gökyüzünden çekilmesini izlediler. Birden, Kyungsoo'nun gözleri büyüdü ve korkuluğun üzerinden ileriye doğru eğildi.

"S*çtık-!" diye bağırdı, hızla merdivenlere geri koşmadan evvel. Baekhyun Kyungsoo'nun arkasından koşmadan önce dikkatle bakmış ve gözlerini kıstığında siyah dumandan küçük bir bulut fark etmişti.

"Hyung, sorun ne?" diye sordu bacakları her adımda onu beyninin işleyebildiğinden daha hızlı bir şekilde çatıdan aşağı götürürken. Kyungsoo yüzündeki panikle hemen arkadaşlarının masasına yaklaşırken cevap vermemişti.

"Kyu-"

"Yine yapıyor!" Kyungsoo çıkışa doğru yönelerek bağırır bağırmaz hepsi yerlerinden zıplayıp kısa oğlanın arkasından koştu.

Baekhyun; Jongdae ve Minseok'u peşlerinden endişeyle takip ediyordu. Ne olduğunu ya da neden koştuklarını hala bilmiyordu. Kim yine ne yapıyordu?

"Neler oluyor?" Diğerlerine yetişmeye çalışırken sordu. Ormanın içine doğru giden yolu koşmuşlardı. Aklı, durup neden onları takip ettiğini sorgulamak için fazlasıyla karışıktı.

"Chanyeol." dedi Minseok hafif somurtarak. Baekhyun kaşlarını çattı.

"Chanyeol?" diye tekrarladığında Minseok başıyla onaylamış ama koşarak ilerlerken başka bir kelime daha etmemişti.

"Nerede o?" Joonmyun hemen önlerinden yüksek sesle sordu. Görünüşe bakılırsa yavaş yavaş ormanın içine dağılıyorlardı. Hava çok karanlık olduğundan değildi ama her yer o kadar birbirinin aynısı gibiydi ki giriş ya da çıkış yoluna karar verebilmek zordu.

"Bilmiyorum! Ben sadece dumanı gördüm ve-"

"S*keyim! Bunu başlatacağını neden bilemedim..." dedi Kyungsoo neredeyse fenalaşmış bir halde ama Baekhyun'un tek yapabildiği kaybolmuş bir köpek yavrusu gibi onları arkalarından takip etmekti.

"Tam bir baş belası!" diye sızlandı Luhan, Baekhyun'un sadece birkaç adım ötesinden.

"L-Luhan hyung!" Baekhyun neredeyse soluğu tamamen kesilmiş bir halde seslendi.

Büyük olan, cebelleşen Baekhyun'u görmek için arkasını dönmüştü "Baekhyun...Sadece... Sadece burada kal. Seni almak için geri döneceğiz. Merak etme."

Baekhyun karşı çıkan bir şeyler söylemek üzereydi ama sözcükleri ağzından çıkarabilmek için kendini toparlayıncaya kadar, Luhan çoktan ileri atılmış ve birkaç saniye içinde gözden kaybolmuştu.

"Şimdi ne yapacağım?" Baekhyun alnını kırıştırmıştı. Telefonunu çıkarıp gökyüzüne doğru tuttu.

"Harika. Sinyal yok." dedi kendi kendine cihazı tekrar cebine koymadan önce.

Saçlarını tarayarak darmadağın eden soğuk bir esinti vardı ve anında, kazak giymediği için pişman olmuştu. Ellerini kollarına sarıp yavaşça yoldan aşağı yürüdü. Yalnızca kuşların cıvıltılarını ve yaprakları hışırdatan rüzgarı duyabiliyordu.

Neden Kyungsoo'yu takip ettim..? Neden hepsi buraya koşmak için acele ediyordu? Chanyeol kim?

Baekhyun gezintisine devam ederken iç çekti. Yapraklar her adımda ayaklarının altında çıtırdıyordu ve Baekhyun'un tek hissedebildiği gitgide kaybolduğuydu.

"M-Minseok hyung!.." Baekhyun seslendi "Kyungsoo hyung! Jong-"

Baekhyun yerde siyah bir leke fark ettiğinde duraksadı, neredeyse yanmış gibiydi sanki.

Duman...!

Bir şeylerin yanmakta olduğu kanısına vardı Baekhyun.

Etrafına bakındığında bunların daha çok birbirini takip eden izlere benzediğini fark etti.

"Büyük ihtimalle arkadaşlarını bulmak için bunları izlediler."

Baekhyun da ormanın daha derinlerine doğru siyah lekeleri takip etti. Birkaç dakika yürüdükten sonra ne kadar uzağa gitmiş olabileceklerini merak etmişti. Bir 3 metre daha mı? 50 kilometre mi? Tam başka bir adım atacağı sırada, bir şeyin yere düştüğünü duydu. Ses, izlerin aksi yönünden geliyordu.

B-Belki sadece bir sincaptı..ya da hatta vahşi bir ayı..bu hayvanlar burada yaşıyorlardır mutlaka....değil mi?

Baekhyun birkaç adım daha attı ama bir şey, ona diğer yöne gitmesini haykırıyordu. Yanmış noktalara bakarken bacakları yerinde donup kalmıştı. İzler onu ormanın bir bölgesine yönlendiriyordu ama ses diğer taraftan gelmişti. Midesinde rahatsız edici bir çekişme ve bükülme hissi vardı. Ona orada bir şeyin, daha doğrusu birinin olduğunu söyleyen şey onu mezara çağıran ölüm müydü yoksa sadece aptal iç sesi miydi emin değildi.

Baekhyun geriye doğru bir adım atıp diğer yöne yavaşça koşmaya başlamadan önce gözlerini kapattı ve derin bir soluk aldı.

Bugün öleceğim.

Kısa olan, sayısız ağaç ve çalıyı koşarak geçerken ayaklarının hızlandığını hissetmişti. Nereye gittiğini ya da neyi aradığını bile bilmiyordu.

İlerlemeye devam ettiğinde, yüksek bir ses duydu. Şiddetle akan suyun sesini.

Baekhyun onu bir nehre ya da dereye yönlendirecekmiş gibi duran herhangi bir bölge bulmak için etrafına bakındı.

Dört dakika içinde, kendini nehrin en hızlı yerindeki koya açılan derin bir yamacın başında bulmuştu. Suyun gürültüyle taşlara doğru çarpışı şimdi Baekhyun'un kulaklarında uğulduyordu ve manzaraya karşı sadece yutkunabilmişti. Suyun hemen hemen 3 metre yukarısındaydı.

Tam arkasını döneceği sırada nehrin kenarında yerde yatan bir şey fark etti.

O bir insan mı?

Hareketsiz bedene çarpan suyu gördüğünde gözleri genişledi. Kısmen yüzünün bir tarafını görebilse de durduğu mesafeden cinsiyeti ayırt edilebilir değildi. Kalbi korkuyla güm güm atıyordu ama Baekhyun o kişinin hayatta olabileceğini bilerek dikkatle daha aşağıdaki d

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
hundredthou
#1
Chapter 3: where is the original version of this?
hundredthou
#2
Chapter 2: i thought this would be in english
hundredthou
#3
Chapter 1: its not in english???
hundredthou
#4
interesting premise! can't wait to see what you've come up with