_20.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

Pastane için malzeme alışverişinden sonra boş dükkana girdim. İstiyor muydum bilmiyordum. Fakat insanlar sevdiği işi yaparken sıkılmazlar. Ve Minhyuk beni buraya ilk getirdiğinde gerçekten sevinmiştim. 

Geçici olacak diye düşündüm içimden. Muhtemelen biyolog olmaya geri dönecektim. Ancak şimdi mutsuz değildim. Yeni bir düzen bulana kadar idare edebilirdim. Hatta yalnızca eğlenmeme bakabilirdim de.

Minhyuk çok daha iyiye gidiyordu. Buraya ilk geldiğim yada çıkmaya başladığımız zamanlardaki o ani ve yersiz durgunlukları neredeyse tamamen kaybolmuştu. Şirketi battığı halde sevinen bir iş adamıydı karşımdaki. Tuhaf olsa da, onun da mesleğini yapmayı özlediğinin farkındaydım. Tıpkı gelecekteki ben gibi.

"Woah~ burası bir harika!" Chorong içeri girip ellerini çırptı ve sıkıca bana sarıldı. "İlk pastanızı neli yapacaksınız pastacı hanım?"

Gülüp poşetleri kenara bıraktım ve dudaklarımı gülümseyerek birbirine kenetledim. "Bilmiyorum. Akşam sizi şaşırtabilirim."

"Akşam?"

Karşımdaki soru soran gözlere bakıp tekrar güldüm. "Akşam açılıştan önce burda kendimiz takılacağız. Arkadaşım Hana gelecek, Minhyuk da çocukları (biliyorum onlar kafam kadar herif) çağırdı. Changsub ve sen de gelin~"

Chorong başını salladı ve konuşurken kenara koyduğum poşetlerden birini alıp mutfağa taşıdı. "Anlaştık! Sana yardım edeyim."

Birkaç haftadır buraya geldikleri için mutlu olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve tüm hareketleriyle belli ediyordu. Changsub'la bir süredir yaşadıkları kasabanın şirin ve sıcak olduğunu fakat yine de Seul'u çok özlediğini söylemişti.

-----

Neredeyse sahip olduğumuz tüm masaları birleştirip kocaman bir masa hazırlamıştım. Hana ve ben oldukça iyi iş çıkarıyorduk. İşleri düzene sokana ve yanımda çalışacak birini bulana kadar benimle çalışmaya söz vermişti. Bugünlük de olsa Chorong bize çok yardım etmişti.

BTOB sürü halinde içeri doluştuğunda yaptığım çikolatalı tatlıları masaya diziyordum.

"Oppa geldi Ala-yah~"

"İşte! Tam da bu masayla kutlanacak bir haberim var noona~"

Ilhoon gelip yanağımı sıktığında şakayla karışık cırladım. "Yah!" Sungjae kendine oppa dedirtmeye çalışırken Ilhoon da benimle bana noona diyerek dalga geçiyordu.

Minhyuk gür bir ses çıkardı. "Nişanlıma dokunmayın."

Tekrar bu kadar yakınlaşmalarını görmek beni Fangirl geçmişime dönmeye itiyordu. Bazen karşılarında çığlık atmak istiyordum. Özellikle Changsub döndüğünden beri eski BTOB gibi davranıyorlardı. Kağıt üzerinde hala dağılmış olsalar bile...

"Minhyuk HYUNG'un nişanlısına adıyla hitap etmek tuhafıma kaçıyor." Dedi Ilhoon göz kırparken.

Hana ise hala bu duruma alışmış değildi. Benden daha büyük bir Fangirl potansiyeline sahipti. Ne zaman BTOB ile böyle bir araya gelsek put gibi donuyor ve sadece izliyordu. Hatta bir keresinde Donggeun'a bakarak tıpkı Minhyuk onlara yemeğe geldiğindeki gibi bacaklarımı sıkmıştı. Minhyuk'a zamanla alıştığını gördüğüm için bunun da geçeceğini biliyordum bu yüzden içim rahattı.

Chorong hemen Changsub'un yanına oturdu. Minhyuk da beni yanına çekip kulağıma fısıldadı. "Bugün seni çok özledim."

"Ben de seni.." Gülümseyip geri çekildim ve devam ettim. "...insanlar var." Tam bu sırada Hana yanıma oturup ikimize baktı. "Ne fısıldaşıyorsunuz?"

Herkes yerine yerleştikten sonra Chorong dikleşip masaya yaklaştı. "Ilhoon-ah, şu kutlanacak haber nedir?"

Minhyuk boğazını temizlerken Changsub'a bakmıştı bu sırada Ilhoon da onlara bakıyordu. "Bizim Minhyuk ve Changsub hyung-"

Minhyuk onun sözünü kesti. "Şirketle tekrar anlaşma imzaladık."

Changsub da devam etti. "Artık yine BTOB olabiliriz. İnanabiliyor musunuz? Şirket BTOB olarak albüm çıkarmamızı bile istiyor."

Chorong gülümserken elini havaya sallıyordu. "Benden geçti o işler."

Ağzım adeta kulaklarıma varmışken konuştum. "Şimdi çığlık atsam bu tuhaf olu-"

"OMO OMO OMO!!!"

Ben sorumu tamamlayamadan Hana çığlığı basmıştı. Masada kısa süreli oluşan sessizlikten sonra herkes gülmeye başlamıştı.

Eunkwang elini Hana'ya doğru salladı. "Sorun yok biz alışkınız..."

Telefonumun titremesiyle irkildim. Arka cebimde duruyordu. Yavaşça elime aldım ve açıp mesajın kimden olduğuna baktım.

010-xxxx-xxxx : Bu gece şu işi bitirmeye ne dersin?

Kaşlarımı çatıp ekranı kapattım. Numarayı tanımıyordum. Ne işinden bahsediyordu?

"Kimden?"

Telefona eğilmiş Minhyuk'u farkettiğimde kapattığımdan emin olmak için tekrar ekrana baktım ve başımı iki yana salladım. "İndirim mesajı geldi."

Saniyesinde Minhyuk'un telefonuna da bildirim geldi.

"Kim?" Sırf o bana sorduğu için soruyordum.

Minhyuk bir süre ekrana baktı. "İndirim mesajı. Sanırım ikimize de göndermişler."

Minhyuk'a gelen indirim mesajı, yalanımı desteklediği için rahatlamıştım. Gelen mesaja cevap vermek için mutfağa gitme bahanesiyle kalktım.

010-xxxx-xxxx: *konum* Saat 2:34'te 1 dakika bile erken yada geç gelme.

Bir tane daha gelmişti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve numarayı aradım.

"Arayacağını düşünmemiştim." Bir kez bile çalmadan açılmıştı. Bu boğuk sesi tanıyordum. Konuşmadan bekledim çünkü ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

"Sana Minhyuk'un seni haketmeyecek kadar aşağılık birisi olduğunu söylemiştim. Onun için fazla temiz ve safsın."

"Sen.. Bunu yine nişanlımı bana kötülemek için mi yapıyorsun?" Peşimi bıraktığını düşünmekle aptallık etmiştim. Taşınmam bir korkak gibi kaçmış olmam anlamına geliyordu. Evime girip dağıttığından beri zaten onun bir psikopat olduğunu anlamıştım.

"Wang Ala. Sana gönderdiğim adrese geldiğinde sana bunu kanıtlayacağım."

Telefonu yüzüme kapadığında derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalıştım. Gitmemem gerektiğini biliyordum ama böyle konuşup beni sinir ediyordu.

Kurabiyeleri fırından çıkarıp mutfakta biraz oyalandıktan sonra masaya döndüğümde Minhyuk ve Sungjae dışarıdan içeri giriyordu. Sigara içiyor mu diye kıllanıp onu baştan aşağı süzdüm. Ama elinde paket falan yoktu.

Gecenin geri kalanını gelen mesajı düşünerek geçirmiştim. Chorong bana durgun olduğumu söylese de iyi geçiştiridiğimi düşünüyorum.

Ve Hana.. BTOB'ye karşı açıldığını hissediyorum.

Çünkü onu Ilhoon'a kızıp çimdik atarken gördüm.

"Ala-yah.." Pastaneyi kapatıp dışarı çıktığımda Minhyuk ellerini cebine sokmuş bekliyordu. "Annemi biraz yalnız bıraktım. Sana gelmek istiyordum ama bugün gelmesem sorun olmaz değil mi?"

Gülümseyip başımı salladım. "Sorun değil. Git." İşimi kolaylaştırıyordu. Minhyuk benimle gelseydi bu gece o adrese gidemezdim.

-----

Arabayı biraz geride durdurup saate baktım.

02:33

1 dakikam vardı. Oraya neden gitmek istediğimi hala bilmiyordum. Ancak buraya kadar gelmişken, geri dönemezdim. Şimdi bünyemde barındırdığım bir deli cesaretiydi.

Navigasyonun "Vardınız." komutunu duyana kadar arabayı yavaşça ileri sürdüm ve durdum.

"Kes şunu! 3 yıldır bir kez bile düşünüp değişmemişsin."

Minhyuk'un sesini duyduğumda irkildim. Birkaç metre ilerdeydi. Karanlık ve boş olduğu için sesini net duyuyordum. Üzerine giydiği beyaz gömlek sayesinde de rahatça görebiliyordum.

Bir kızı yere ittiğini ve arabasına ilerlediğini gördüm. Bu o manyak olmalıydı. Beni buraya Minhyuk'la karşılaştırmak için mi çağırmıştı? Peki Minhyuk neden buradaydı gerçekten?

Arabasına binmek üzereyken kız yerden kalkıp Minhyuk'un kafasına büyük bir cisimle vurduğunda refleks olarak arabadan indim. "Yapma!"

Aynı anda birkaç arabanın hızla geldiğini farketmiş ve fren seslerini duymuştum. Umursamadan koşmaya başladım. Ne kadar koşarsam o kadar uzaklaşıyordu. Ne olduğunu anlamadan dizlerim gücünü yitirmiş ve yerle buluşmuştu.

"Mi-Minhyuk-ah!" Ona bakmaya çalışırken Sungjae'yi görür gibi oldum Changsub olduğunu tahmin ettiğim kişiyi yanıma göndermişti.

"Ala'ya bak, ambulans çağırıyorum."

Ayağa kalkmaya yeltendim fakat Changsub kollarımdan tutup gitmeme izin vermiyordu. Hyunsik önüme eğilip sakin olmamı zırvalamaya başladı. Çok geçmeden bir de tüm bunlara ambulansın siren sesleri karışmıştı. Nefes alışım dahil yaptığım tüm hareketler ve gördüğüm her şey ağır çekimde gibiydi. Algılamakta zorlanıyordum.

"Bırak beni! Bırak dedim!!" Tüm gücümle bağırdığımda yanıma biri daha çöküp zorla kolumu tuttu.

"Ona sakinleştirici verelim, hastanede yara alıp almadığına bakarız."

-----

"Minhyuk nerde?" Hastanede bekleme salonunda otururken oldukça rahat hissediyordum. Kafam ağırlaşmıştı ve uyumak istiyordum.

"İyi olacağını söylediler. Hala uyanmadı." Dedi Changsub. Yanımda oturuyordu. Öne eğilip dirseklerini dizlerine yaslamıştı.

"O benim başımdan ayrılmamıştı." Kısık sesle konuşuyordum.

Sungjae yanında iki polisle başımda dikilmeye başladı. "Ala. Onun hakkında şikayette bulunman için bekliyorlar."

Başımı kaldırıp bir süre gözlerine baktım. Zor algılıyordum. "Şikayetçiyim." Duraksadım. "Sungjae beni Minhyuk'a götür."

Sungjae diğer yanıma oturdu. "Onlara olayı anlatman gerekiyor Ala. Hem iyi olacak mısın?"

Changsub elini Sungjae'ye uzattı ve onu dürttü. "Baksana hala sakinleştiricinin etkisinde." Polislere bakarak devam etti. "Şikayetçi olması yeterli değil mi? Minhyuk Hyunga saldırdığını hepimiz gördük."

Polis memuru imzalamam için bir kağıt uzattığında düşünmeden alışkın olduğum hareketi yaptım. Sadece Minhyuk'un yanına gitmek istiyordum. "Sungjae beni Minhyuk'a götür."

"Tamam."

Sungjae koluma girip beni koridora çekiştirdi ve en son kapının önünde durdu. "Daha uyanmadı tamam mı Ala-yah?"

Başımı sallayıp kapıyı açmasını bekledim ve içeri baktım. Yatakta yatıyordu. Serum takılıydı ve başını sarmışlardı.

Yanına yaklaşıp yere çöktüm ve ağırlaşan başımı yatağa dayayıp onu izledim. Uyanana kadar, iyileşene kadar, burada yanı başında bekleyecektim. Tıpkı onun bana yaptığı gibi.

İliklerime kadar korkuyorum.  

Çünkü insanlar sevdiği şeyleri kaybetmekten korkar.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet