_19.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

"..önce bayağı karşı çıktı, ama şimdi Seul'e dönmeye ikna oldu hem eşi de istiyor..."

Gülüp telefonu terleyen kulağımdan çektim.

Minhyuk (İt Herif) <3
56:09

Hızlıca kulaklığımı takıp konuşmaya devam ettim, kulağım bu neme dayanamazdı. "Dönecek olmasına sevindim. Şirkete gelmeyi kabul etti mi?"

Minhyuk'un dönmek istediğini biliyordum. Daha fazla katlanamıyordu, eski hayatına dönmeliydi.

"O konuda hala tepkili ama Seul'e gelirse döner diye düşünüyorum... Bizi bırak, siz nasılsınız? Konser güzel miydi?"

Başta büyük bir heyecanla bizi dinlerken 1 saatin sonunda sıkılıp telefonuyla oynamaya başlamış olan Hana'ya bakıp sırıttım. "F sırasındaydık ve seslerini duyabildik yaaaani muhteşemdi." diyerek kıkırdadım.

"İsteyin ya da istemeyin sizi bir gün A1 sırasına sokacağım." O da gülüyordu.

"Ala! Şunu üzerimden al!" Hana cırladığında gülüp Momo'yu kucağıma aldım. Momo'yu çok seviyordu fakat ona dokunamıyordu.

"Eee ne diyorduk?" Minhyuk'a döndüğümde bir süre ikimiz de sessiz kaldık.

"Seni özledim."

"Özledim Minhyuk-ah."

Aynı anda konuşmuştuk. Tekrar kıkırdadığımızda kendimi liseli aşıklar gibi hissetmiştim. Saatlerce telefon konuşmaları falan.

"2 gün kalacağım sadece hatta biri bitti sayılır." Minhyuk konuşurken beni biri daha arıyordu. Ekranı kaldırıp baktığımda annemin aradığını farkettim.

"Minhyuk-ah. Annem arıyor biraz bekler misin?" Minhyuk "hmm"larken onu bekletip annemin telefonunu cevaplamıştım bile.

"Alo anne?" Sesim neşeliydi. Fakat anneminki öyle değildi.

"Ala-yah.. Hong Kong'a gelebilir misin? Sana ihtiyacım var."

Hana yatakta doğrulurken ben de ayaklandım. "A-anne ne oldu?"

"Bebeği kaybettim." O hıçkırırken dudaklarımı ısırıyordum. "Anne sakin ol.. Hemen geleceğim tamam mı?"

Biraz daha konuşup annemin çok iyi oluğunu sadece bebeğin artık orada olmadığını öğrendiğimde telefonu kapattım ve Minhyuk'un aramasıyla karşı karşıya kaldım. Onu unutmuştum.

"Minhyuk-ah.. Orda mısın?"

"Evet sevgilim." Anında cevap vermişti. Bunca dakikadır telefon kulağında mı bekliyordu?

"Ben ilk uçakla Hong Kong'a gidiyorum. Annem bebeği kaybetmiş."

----------

Annemin iyi olduğunu görüp rahatlamıştım. Annem bunu çok önceden bir kez daha yaşamıştı. Bu kez atlatması daha kolay olacaktı. Bunun yanında 1 hafta kalmak için ona söz vermiştim fakat Minhyuk'tan, hayır Bay Lee'den izin almamıştım.

"Ala-Yah? Uçaktan inince mesaj at yada ses kaydı gönder. Vazgeçtim ses kaydı gönder çünkü özledim."

"Annen iyi mi?"

Minhyuk'un gönderdiği ses kayıtlarını dinleyip gülümsedim ve annemin yanına oturup telefonu ona uzattım. "Minhyuk seni merak ediyor anne."

Annem burulma gülümseyip telefonu aldı ve hoparlörü ağzına götürerek konuşmaya başladı. "Merak etme iyiyim~ Yeter ki kızıma izin ver de 1 hafta burada kalsın Hm?"

Utanarak telefonu hızlıca çektim ve yeni bir kayıt gönderdim. "Ahh, Minhyuk-ah, hepimiz iyiyiz.. 1 hafta burada kalabilirim değil mi?" Tam telefonu kapatacakken aklıma gelen şeyle yeniden konuştum. "Hana benim evimde Momo, Songyi ve Minjoon ile, Seul'e döndüğünde onları al."

Annem saçlarımı okşarken kıkırdadı, bense onun koynuna sokuluyordum.

"Ala-yah, o çocuğu bir gün bulacağını biliyordum."

------ 1 Hafta Sonra --

Arabanın camına dayanmış Momo ve siyah uzun paltosuyla atkısına gömülmüş, elinde Minjoon ve Songyi'nin kavanozunu tutup arabaya dayanmış Minhyuk'u gördüğümde gülümsedim ve koşup sarıldım. Öyle çok özlemiştim ki...

Sarılırken hızlıca yanağımı öpüp geri çekildi. "Annen iyi değil mi? Seni çok özledim."

Başımı sallayıp kavanozu onun elinden aldım. "Gerçekten iyi."

Arabaya bindiğimizde boşlukta gibi hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Evim bile geçici geliyordu. İş zaten geçiciydi.. Yanımda daimi olacak yalnızca Minhyuk vardı.

"Yani.. Annen gerçekten iyi öyle mi?" Minhyuk yandan beni gözetleyerek sorduğunda kaşlarımı çattım.

"1 haftadır iyi olduğunu belki 30 kez söyletiyorsun.. Bir şey mi var?"

Arabayı kullanırken dudaklarını ısırıp güldü. "Düğünü acaba.. Mayısa mı alsak diyordum." Birden öksürüp devam etti. "Yani annen iyi değilse ayıp olur ama.."

Ben kıpkırmızı kesilirken hiçbir şey söylemeden camdan dışarı bakmaya devam ettim. Şu konuyu ne zaman açsa heyecanlanıyordum.

Eve girdiğimizde Minhyuk eşyalarımı odama götürürken ben de Momo'yu ve kurbağalarımı odalarına götürüyordum. Acele edip koridorun sonundaki odama yöneldiğimde Minhyuk kapıdan çıkıyordu.

"Ala-"

Belki havaalanından beri yapmak istediğimi yapıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Öyle çok özlemiştim ki.

Minhyuk ellerini omuzlarımdan belime doğru indirirerek beni odaya çekmeye çalışırken geri çekilip ona baktım. "Minhyuk dur."

İkimiz de derin nefesler alıyorduk. Kaşlarını çatıp bana bakmıştı. Dudaklarımı ısırdım. "Evlendiğimizde yeterince özel olsun istiyorum.. Geç kalmış olsak bile."

Utançtan kıpkırmızı kesilmiştim fakat Minhyuk gülüp iç çekti. "O zaman Mayıs gibi daha erken bir tarihte evleneceğiz, kaçışın yok."

Dudaklarımın içini dişliyordum. Kabul etmekten başka şansım yok gibiydi. Belli belirsiz başımı sallayarak geçiştirdim.

------

"Sevgilim." Başımı masamdan kaldırıp kapıda dikilen ve bana seslenen Bay Lee'ye baktım.

"Bayan Wang." Boğazımı temizlemiştim. Şirkette bundan nefret ettiğimi bildiği için yapıyordu hep.

Göz devirip içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattı. "EşyalarınıZI topladınIZ mı BAYAN WANG Ala?"

Kelimelerin sonuna yaptığı vurgu beni kışkırtmıştı. "Henüz bitmedi BAY LEE Minhyuk-SSI İ-" aniden efsanevi sıfat tamlamamın sonunu getirmemeye karar verip sustum. Minhyuk gülüyordu. "İ ne?"

"İ... İyi ki başlamışım erkenden." Hemen saçmalarken kendimi şu kafiye uydurma yarışlarında gibi hissetmiştim.

Minhyuk önce gülüp sonra ciddileşti ve masama oturdu. "Şu parfümün Etude House'a teslimi bittikten sonra tamamen kapatıyoruz." Üzgün görünüyordu. "Bana kızmıyorsun değil mi?"

Başımı iki yana salladım. Kızamazdım... Ama kızmalıydım. Beni buraya yanına iş çekmişti, ve şimdi işsiz kalıyordum.

"Ben yapamıyorum Ala, hiç denememeliydim. Şirket benim neyime ki?" Hayır vazgeçtim. Kendime kızmalıydım. Onu şu halde üzgün görünce kendimi bile düşünmüyorum. Acaba Bay Lee Hong Kong'dan buraya iş için gelen Bayan Wang'ı düşünür müydü? Nişanlısı olmasaydı yani...

"Peki teklif aldın mı?" Konuyu değiştirmek istememin sebebi de tam olarak onu üzmek istemiyor olmamdı.

"Evet." Dedi heyecanla. "Spor kıyafeti reklamı, Hyunsik'le beraber." İkimiz de güldük ve devam etti. "Idol Olympics için de sunucu olacağım... Şirketin yoksa anca bu kadar oluyor işte..."

Gülümseyip başımı dizlerine dayadım. "Hala Changsub olmadan gitmem inadına devam mı edeceksin?" Onun için endişeleniyordum. Ben ne kadar işsizsem o da öyle sayılırdı.

"Hmm.. Boşver." Eliyle başımı kaldırıp beni sandalyeme iterek masadan kalktı ve elini ceketinin cebine attı. "Sana bir şey vermem gerekiyor artık. Aslında odana bunun için geldim."

Kaşlarımı çatıp devam etmesini bekledim. Ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu.

Gülümseyerek cebinden çıkardığı bir anahtar destesini önüme bıraktı. "Bu senin."

"Bu nedir Minhyuk-ah?" Elime alıp incelemeye başlamıştım.

"Bay Minhyuk-ssi miydi? Bay Lee işte..." Gülüyordu. "Şirketteyiz."

Eğleniyor olabilirdi ama ben çatlamak üzereydim. Sert bir bakış attığımda boğazını temizleyip dikleşti. "Senin pastanen."

"Benim mi?" Algılamaya çalışıyordum. Gözlerimi kırpıştırıp ona bakmaya devam ettim.

Minhyuk başını salladı. "İşsiz kalmana izin veremem. Patronun olarak..."

Heyecanlanmış ve kızarmıştım. "Hayır saçmalama. Ben... Parayı nerden buldun hem?" Bahane bulmaya çalışıyordum ama haklıydım da, parayı nerden bulmuştu?

İç çekip dudaklarını birbirine bastırarak kaşlarını çattı. "Reklam davasından aldığımız paradan senin payınla yaptım her şeyi."

"Sana onu da kullan demiştim." Bulacak başka bahanem yoktu. Bir yandan sevinmiştim elbette.

Minhyuk beni düşünüyor...

Omuzlarını havaya kaldırdı ve elimden tutup beni masanın arkasından çekti. "Hoşlanmadın mı?"

Başımı iki yana salladım. "Hoşlandım." Doğru söylüyordum, bunu ona hissettirmek zorundaydım. Gülümseyip ona sarıldım. "Teşekkür ederim."

-----

Bir duvarı kırmızı diğer duvarları açık kahve olan minik dükkana girdiğimde heyecanım iki katı artmıştı. Bu işi yapabilir miydim bilmiyordum fakat Minhyuk bana o konuda o kadar güveniyordu ki bu yeri almış ve düzenlemişti.

Fazlaca küçük bir yerdi. Yalnızca 4 masa ve bir tezgah vardı. Daha fazlasıyla baş edebileceğimi de sanmıyordum zaten.

"Beğendin mi?" Minhyuk ellerini birbirine vurup etrafında döndü. "Bütçe kısıtlı olduğu için ancak bu kadar oldu. Aşçı belgen olduğu için de yasal bir sorun olmayacak hallettim sayılır."

Sıkıca sarıldım. "Çok beğendim, teşekkür ederim." Duygulanmıştım. Gerçekten heyecan ve endişe doluydum. Yaşadığım duyguları anlatmam neredeyse imkansızdı.

Minhyuk saçlarım ve alnım arasında bir yere dudaklarını bastırdı ve beni kendine çekti. "Her şey iyi olacak."

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet