_12.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

"O zaman altımız da, hatta şirket bile, o kıza inandık. Ama şimdi yıllar sonra düşünüyorum da Minhyuk'a kendini savunma şansı dahi vermedik."

Eunkwang'ın anlattıkları beynimde yankılanırken aslında çok uzakta olmayan şirkete dalgın bir şekilde yürüyordum.

"Minhyuk o zamanlar geceleri yurda gelmeyen biri olduğundan hikayeye hemen inandık. Özellikle Sungjae ona çok kızdı."

Anlattıkları beynimde yankılandıkça boğazım düğümleniyordu.

"O kız gelip Minhyuk tarafından tacize ve şiddete uğradığını söyledi."

Kendimi daha çok kasarak dudaklarımı ısırdım ve yürümeye devam ettim. Tek bir kişinin anlattıklarına inanmak doğru olmazdı. Mantıken tıpkı Eunkwang'a yalan söylediğim gibi bir de Minhyuk'un ağzından dinleyip karar vermem gerekiyordu. Ancak kendime hakim olamıyordum.

Şirketin kapısından içeri girdiğim an Minhyuk'un karşımda dikilmesiyle irkildim.

"Nerdeydin?" Sesi bana öğrendiklerimin etkisiyle mi yoksa öyle olduğu için mi soğuk geliyordu kestiremiyordum.

"İşim vardı." Sağından yürümeye çalıştım fakat önümü kesti.

"Telefonun nerde?"

Elimi cebime attım ve ardından orada olmadığını farkettiğimde çantamı kurcaladım. Çantamda da yoktu. "Bilmiyorum.."

"Sana bir şey olacak diye nasıl korktuğumu bilmiyor musun!? Belki 30 kez aradım seni." Sesi yükselmeye başlamıştı.

Üzerimdeki gerginlik sebebiyle ben de sesimi yükselttim. "Bana bağırma."

Güvenliğin arkamdan seslenmesiyle ikimiz de o tarafa döndük. "Bayan Wang, telefonunuzu getirdiler..."

Uzattığı telefonu almak için elimi uzatmıştım ki Minhyuk telefonu benden önce kapıp aynı ses tonuyla konuştu.

"Bunu kim getirdi?"

"Getiren kişi kim olduğunu söylemedi Bay Lee. Bilmiyorum." Görevli geri yerine geçtiğinde telefonuma uzandım fakat Minhyuk kilidi açmış son aramalar kısmına bakıyordu. Ancak bulabileceği bir şey olmadığından sesimi çıkarmadım. Telefonu Eunkwang getirmiş olmalıydı.

"Kiminleydin?"

İç çektim ve asıl söylemek istediklerimi yuttum. "Neden bu kadar sinirleniyorsun? Seni ilgilendiren bir şey değil." Ses tonumu sakin tutmaya çalışıyordum.

"Bir erkek miydi? Özel biri mi!?" Gözlerini kısıp bileğimi sertçe kavradığında elinden kurtulmaya çalıştım.

"Saçmalama!" Gücüm bileğimi kurtarmaya yetmiyordu. "Minhyuk.. Bırak."

Daha çok sıktı ve yüzüme yaklaştı. "Ne yaptığını düzgünce anlatacak mısın?"

Dişlerimi sıkarak bugün ilk kez gözlerine baktım. "Şirkette olduğumuzu hatırla Bay Lee."

Birden beni kapının dışına sürüklediğinde diğer çalışanlar için harika bir film çevirdiğimizi söyleyebilirdim. "O zaman biz de şirkette olmayız Ala."

Beni arabasına itip çekiştirerek kemerimi bağladıktan sonra kendi koltuğuna geçerken gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ona pat diye kızmaya hakkım yoktu. Elimde ne kanıt vardı ne de kesin bilgi. Hatta olayın sonunda kız haksız duruma düşmüştü.

Arabayı evime sürerken sadece o şekilde bekledim. Hayır, hayır. Sinirim öğrendiklerim yüzünden değildi. Bana karşı sert hareketleri yüzünden sinirlenmiştim ona.

"Özür dilerim.. Ala-yah." Sessizce mırıldandığında gözlerimi açtım. Cevap vermemiştim. "Biraz abarttım mı?"

"Onu da böyle mi ittin?" Gözyaşlarım gözlerimi yakarken ona bakmıyordum. "3 yıl önce..?"

"Sen nasıl..?" İç çekti. "Gidip üyelerden birinden onu öğrendin değil mi? Neden yaptın?"

Bana hala hesap soruyor olması daha çok sinirlenmeme sebep olmuştu. "Ne neden yaptım!? Sadece senin canını bu kadar sıkan şeyi bilmek istedim ben! Asıl sen neden ya-"

Ben bağırken donuk bir şekilde sözlerimi kesti. "Ben yapmadım. Gerçekten."

Kafam gittikçe allak bullak oluyordu. Eunkwang üstüne bastıra bastıra söylemişti. "Minhyuk kendini yeterince savunmadı."

Nefesimi tuttum "S-sen... Gecenin bir saatine kadar içiyormuşsun! Bu doğru mu?" Öğrendiklerimden hangi birine kızdığımı bile anlamadan bağırmaya devam ediyordum. Içimden bir ses sakin kalmamı söylüyordu ama yapamıyordum. Belki başta sert davranmasaydı bu mümkün olabilirdi.

"Doğru." Bunu itiraz bile etmeden kabul etmesine şaşırmıştım. "Yalnızca bir kez beni de dinle."

Evet, aynı şeyleri ondan da dinlemek için yanıp tutuşuyordum. Fakat hikaye değişmeyecek olursa gerisini kestiremiyordum.

Toplum içinde yada arabada konuşmak istemedi. Ben de psikolojik bir nedenden dolayı onunla baş başa kalmak istemiyordum. Onu kendi evine gitmek için ikna ettim. Sonuçta annesi orada olmalıydı.

"Anne, biz bir şeyler konuşmalıyız. Izninle odama geçeceğiz." Minhyuk eve ulaştığımızda zaman kaybetmeden sakince annesinden izin isterken ben de arkasında duruyordum.

Odasına girdiğimde bu kez istediği gibi yatağa oturdum ve onun yanıma gelmesini bekledim fakat o ayakta kalmıştı.

"Biz.. Söylediğim gibi gerçek anlamda dağıldık Ala." Söze başladığında tüm dikkatimi ona verdim. Kapıya ondan daha yakın olduğum için rahat hissediyordum. "Son 1 yılımız çok kopuk geçti. Sungjae ve Ilhoon sürekli başka çekimlere gitti. Düzenli yaptığımız sahne arkası çekimlerini onlar olmadığı için yapmamaya başladık... Tüm bunlar olurken sadece bir Hyung gibi arkadalarında durmaya devam etmeye çalıştım ben. Hyunsik, her zaman durumu toparlamaya çalıştı. Changsub bir şey olduğunda insanların arkasından çok sinirlense bile onlara karşı hep sessiz kaldı. Eunkwang da olaylara her zaman iki taraflı bakmaya çalışıyordu fakat yorulduğundan bunu bile yapamadığını hissediyordum."

Bunlar benim de bilmediğim şeylerdi. Eunkwang sadece son olayı anlatmıştı.

"Sonra Peniel. Belki o da bunaldığından yaptı bilemiyorum ama son zamanlarda her ay en az 1 haftalığına Chicago'ya gidiyordu. Melez yada o taraflardan gelen idollar ile bizden daha çok takılıyordu." Bunu Eunkwang da söylemişti. Grup dağılırken o gece yanlarında bile değilmiş.

"Ben de sıkıldım Ala. Çok sıkıldım. Belki bana çok kızdılar ama ben de onlardan kaçmak istemiştim." Bunları söylerken yanıma oturdu. "Geceleri sürekli dışarı çıktım, başta sadece dışarıda geziyordum. Sonra bir gün, Sungjae ve Ilhoon'un kavga ettiği akşam, gittim ve biraz içtim. Belki çok... O gece Shim Hyosung'la tanıştım."

Bu Bayan Shim'in hangi delikten çıktığını hep merak etmiştim. Yaşasın(!) öğrendim.

"Daha önce de yurda geç geldiğim olmuştu tabii, ama bu kez bir de sarhoş gelince hepsi üzerime geldi. Ilhoon Sungjae'den kalan hırsını benim üzerimden çıkardı. Bundan sonra geceleri çıkıp içmek ve sabahında o günün programını kaçırmak benim için bir rutin haline geldi."

Böyle dinleyince her şey çok farklı bir hal alıyordu. Eminim yedisinin de gözünden hikaye çok farklı görünecekti. Her hikayenin kendine göre haklı noktaları olacaktı. Onlar kendi kendilerine grubu çürütmüşlerdi.

"Hakkımda gruptan ayrılma dedikoduları çıktığında üzerime en çok gelen Peniel olmuştu. Fanlar sözde programlara az katıldığım için bu kanıya varmışlardı, sanki Peniel kendisi çok katılıyormuş gibi... O sıralar olayları bilen Shim Hyosung bana bir iş teklifinde bulundu ama kabul etmedim." Başını sonunda kaldırıp yüzüme baktı. "O gece ben o kıza dokunmadım. Yine içmiştim ve gece yurda dönüyordum."

Asıl kısma geldiğinde bacaklarımı da yatağa çekip bedenimi ona döndürdüm. Gözümü mimiklerinin her bir ayrıntısından ayırmayacaktım.

"Yanıma geldi ve bana dokunmaya başladı. Zorla da olsa beni tahrik ediyordu ancak karşı koyup defalarca onu ittim. Ona itiraz etmemden hoşlanmadı, sarhoş olmamı fırsat bilip daha çok üzerime geldi. En sonunda onu sertçe yere ittim. Bu kez kalkıp bana tokat atmak için elini havaya kaldırdığında onu durdurup ona vurdum. Yere bir öncekinden daha sert düşmüştü."

Kalbim hızla atarken elimi tuttu. "Ala inan bana ona dokunmadım." Gözlerimiz buluştuğunda anlatmaya devam etti. "Bulunduğumuz yer bomboş ve kameraların olmadığı bir yerdi. Biliyordum çünkü yakalanmamak için hep o yolu kullanıyordum."

Yani kız mı yalan söylemişti? Reddedildiği için mi? Ve Minhyuk'un son zamanlardaki hareketlerinden kimse hoşlanmadığı için kıza hemen inanmışlardı değil mi? Eunkwang da hemen inandıklarını söylemişti.

"O kız şirkete geldiğinde kimse yapıp yapmadığımı sormadı bana. Sadece neden yaptığımı sordular. Ben de ona vurduğumu kabul edip savunmak için yaptığımı söyledim. Taciz ettiğimi ne yalanladım ne de kabul ettim. Sessiz kalıp, kanıt olmadığını bildiğimden sadece olayların gidişini uzaktan izledim."

Aklımdaki parçalar daha çok otururken içimde 7 hikayeyi birden dinleme isteği büyümeye başlamıştı. Minhyuk'un söylediği gibi onlar bilardo topuysa üçgenleri de bu hikayelerdi. Hepsi birleşip onları bir araya getirecek sağlam bir üçgen oluşturabilirdi.

"Hepsi o kıza inandılar. Yine de sessiz kalması için çabaladılar çünkü itibarlarını önemsiyorlardı. Şirket tüm SNS hesaplarımı sildi, o kız bana sürekli bunu ima ettiği gönderiler atıyordu." Minhyuk iç çekip elimi daha sıkı tutarak devam etti. Tepkisizce dinliyordum. "Kız sonunda şirket tarafından susturulduğunda yine herkesin üzerime geldiği bir tartışma yaşadık. Bu kez olay çözülene kadar sessizce izlediğim için beni suçlamışlardı. Ilhoon'la fiziksel kavgaya giriştiğimizde hiç beklemediğim bir tepki duydum. Changsub artık istemediğini ve bırakacağını söyledi. Eğer o gün yine kimse patlamasaydı, eskisi gibi orada kalıp sabredecektim. Ancak hiç beklemediğim birinden bunu duymak beni cesaretlendirdi ve o anda odayı çoktan bıraktığımı söyleyerek terkettim. Ertesi gün BTOB yoktu."

Dudaklarının titremeye başladığını gördüğümde kaşlarımı çattım. Gözleri dolmuştu. "Minhyuk-ah..."

"Shim Hyosung'a gidip iş teklifinin hala geçerli olup olmadığını sordum. Gerisini biliyorsun işte." Zar zor tamamladı ve bana sarıldı.

"Uzun zamandır ilk kez kendim gibi hissediyordum Ala. İşe başvurduğundan beri seni gördükçe bu olanlardan önceki Minhyuk gibi hissediyorum. Bunları unutmak istiyorum ama peşimi bırakmıyor."

O bana sarıldığı halde kollarım iki yanımda tepkisizce bekliyordum. Minhyuk'un elbette hataları vardı ancak bunları kabul ediyordu. Kendi yaptığı hataları kabul ediyordu fakat yapmadığı şeylere diğerlerinin inanması onu grubu bırakacak kadar çok kırmıştı.

"Sana inanıyorum." Yavaşça mırıldandığımda başını omzumdan kaldırıp bana baktı. "Ne?"

"Ben sana inanıyorum." Tekrar söyledim ve iki yanımda duran kollarımı yavaşça sırtına çıkardım. "Yine de sana kızgınım. Bana ilk sen anlatmalıydın." Bunu başımı onun omzuna koyarken söylemiştim.

"Sen ne zaman bana kızsan bunu beni severek gösterdin." Güldüğünü duyabiliyordum, o da başını tekrar benim omzuma yaslamıştı. "Ala-yah?"

"Ne?" Kızgın görünmeye çalışıyordum. Yarabbim ben niye böyle hemen yumuşuyorum bu it herife!?

"It herif... Tam olarak ne demek?"

Gözlerim kocaman açıldı. Çaktırmamak için olduğum yere pısmıştım. Ya aklımı okuyor yada 5 yıl öncesini hatırlıyor.

"It herif demek işte.." Sıyrılmaya çalışıyordum.

"Ama içinde ne anlam taşıyor? Merak ediyorum.." Israr etmeye devam ediyordu.

Derin bir nefes aldım ve "Beni büyüleyip kalbimi çalıyorsun ama sana ulaşamasam da seni sevmeye devam ediyorum. Bu yüzden kızgınım." dedim. "Sanırım bu anlama geliyor."

Güldü ve omzumdan kalkıp benim de kalkmamı sağladı. Keyfi yerine gelmiş gibi görünüyordu. Onu böyle rahatlamış gördükçe ona olan inancım artmıştı.

"Ama bana ulaşabiliyorsun. Artık.."

Sırtımdaki ellerini belime indirip dudaklarını dudaklarıma bastırdığında içimde yayılan his dalgası ona karşı koymamı engelliyordu. Ben de ellerimi onun omzuna çıkardım ve gözlerimi kapattım. Bunu yaparken gülümsediğini hissedebiliyordum.

Aniden kapı açıldığında ikimiz de geri çekildik. Kim olduğuna bakmaya gerek yoktu, evde sadece annesi vardı. Utançtan bakışlarımı yatak örtüsünün üzerinde gezdiriyordum.

"Hyuk-ah! Buraya gelir misin anneciğim?" Cümle sevimli görünse de korkutucuydu.

Minhyuk beni orada bırakarak odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı ama yine de onları duyabiliyordum.

"Anne... Yeminle daha fazlası yok. Ahh!! Acıyor, yapma.."

30 yaşındaki adamın şu haline gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum.

"Bana bak, gencecik kız... Tövbe tövbe! Bir daha görmeyeceğim, anlaşıldı mı!?"

Fısıltıyla konuştukları halde ses tonları arada yükseliyordu. "A-anne.. Tamam. Gerçekten. Aahh- senin yüzünden sol kulağım daha büyük oldu..."

"Olsun. Öbürünü de çekerim... Yemek hazırladım aşağı gelin."

İstemsizce gülüp odadaki banyoya girdim ve yanmakta olan yüzümü ılık suyla yıkadım. Utançtan gebereceğim.

Sonunda kapı açıldığında Minhyuk kıpkırmızı kulaklarla kapıyı açık bırakarak içeri girdi. "Sakın tek kelime etme." Gülüyordu.

Ona bakarak gülerken dudaklarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Yah! Yapma." Hala gülüyordum. "Yapma işte."

Başını iki yana sallayıp gülümsedi. "Şarjım dolmamıştı da, şimdi doldu."

Gözlerine anlamsızca baktım. "Ne şarjı?"

"Öpücükle doluyor ve.." Saatine baktı. "Yaklaşık 10 dakikada bitiyor, hayır hayır 5 dakikada şarjım bitiyor."

Göz devirip elimle onun dudaklarına biraz sertçe vurdum ve kapıya yöneldim. "It herif." Bunu ilk kez yüzüne söylemiştim.

Doğrusu hoşuma gitmişti.

Ama ona hala kızgınım.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet