_16.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

"Alo?" Telefondan ses gelmesini beklerken şirketin balkonuna çıkmıştım. Bilmediğim bu numara beni defalarca aradığı için meraklanıp en sonunda açmıştım.

"Sen Wang Ala'sın, değil mi?"

Boğuk bir bayan sesi duyduğumda kaşlarımı çatıp onayladım. "Evet. Kimsiniz?"

"Harika. Uyarmak için aradım."

Ismimi nerden biliyordu? Neden kim olduğunu söylemiyordu? "Uyarmak..?"

"Nişanlına dikkat etmelisin, körü körüne ona inanıyorsun değil mi?"

Gözlerimi kırpıştırıp derin bir nefes aldım. "Minhyuk mu?"

"Hayatı yalanlarla dolu."

Tekrar sordum. "Kimsiniz?"

"Düşünsene, sarhoşken aklı başında kalabilen ve ne yaptığını hatırlayabilen biri gece nişanlısının kapısına dayanır mı?"

Titremeye başladığımı hissediyordum. "Nasıl bili-"

"Ona inanma."

Kim olduğunu bilmiyordum. Ama beni düşündürüyordu. "Bana yalan söylemez. Beni seviyor."

"Insanlar en çok sevdiklerine yalan söyler Ala-yah."

Telefon birden kapandığında sarsıldım. Ne diyordu bu kadın? Kimdi? Ve nasıl biliyordu? Bizi izliyor muydu?

Birkaç dakika içinde kendime geldiğimde geri arama tuşuna bastım.

"Aramak istediğiniz numara kullanım dışıdır. Lütfen doğru olduğunu kontrol ediniz."

Bu beni daha çok endişelendirmişti.

Bir ihtimal o kız.. Benim aklımı karıştırmaya çalışıyor olabilir miydi?

"Sarhoşken aklı başında kalabilen ve ne yaptığını hatırlayabilen biri gece nişanlısının kapısına dayanır mı?"

"O gece o kıza ben dokunmadım... Yine içmiştim ve yurda dönüyordum."

Telefonu düşürdüğümü yerden gelen sesle farkettim.

"Ala, iyi misin?"

Minhyuk eğilip telefonumu aldığında telefonu onun elinden çektim ve saçlarımı geri attım. "Iyiyim."

Lee Minhyuk'un nişanlısı Wang Ala olmak benim için oldukça fazla bir yüktü. Bu tarz insanların söylediklerine bu kadar takılmak yalnızca kendi hayatımı mahvetmeye sebep olurdu. Paronayak olmamalıydım. Ama kendimi de rahatlatmalıydım.

"Oh~ Minhyuk-ah~ Bugün bana gelsene."

-----

"Ne yapmak istersin küçük kedicik?" Minhyuk belime sarıldığında onu kolundan itip geri çekildim.

Arkadaşlarım döndükten sonra bu ikinci gündü. Neredeyse bir haftadır baş başa kalamamıştık.

Tüm gün, bugün aldığım telefon beni düşündürmüştü. Davalar yüzünden Minhyuk şirketten geç çıkmıştı, bense onu evde beklemiştim.

"Bugün farklı bir şey yapmak istiyorum." Muzip ama şirin olduğunu düşündüğüm bir şekilde sırıttım. "İçelim."

Minhyuk gülüp saçlarımı karıştırdı. "Ne içmek istiyorsun? Vişne suyu mu? Süt mü?"

"Soju." Somurttum. "Çocuk muyum ben?"

"Tamam. Peki." Minhyuk başını sallayıp dudaklarını düz bir hale getirdi. "Gidip alalım mı?"

Başımı iki yana salladım ve dolabı açtım. "Aldım bile." Şimdiki dakikalar benim için önemliydi. Ona bir şey çaktırmamalıydım. Iki şişeyi çıkarıp masaya bıraltım. "Bardak ister misin?"

Minhyuk bir şişeyi eline alıp açtı ve başını iki yana salladı. "Gerek yok."

Gülümseyip başımı salladım ve bilerek gözlerimi bulaşık makinesine kaydırdım. "Ah.. Bulaşık makinesinin kalanını boşaltmayı unuttum. Sen odama çık. Geliyorum~"

"Tamam tamam, yukarda içelim."

Gülerek merdivenlerden çıkmasını izlerken bulaşık makinesinde bilerek bıraktığım 2-3 parçayı yerleştiriyordum. Yukarı ulaştığında elimdekileri bırakıp soju şişesini açtım ve 4te 3ünü boşaltıp gerisini suyla doldurdum. Şişeyi tercih etmesi benim için avantaj olmuştu.

Derin bir nefes alıp yukarı çıktım ve yatağıma oturup bağdaş kurdum. Minhyuk da yatak başlığına dayanmıştı. Gözlerine bakıp koca bir yudum aldım ve gülümsedim.

Biraz doğrulup gözlerime baktı. "Birden bire nereden çıktı bu?"

Bir yudum daha alıp başımı iki yana salladım. "Bilmek istedim.. Her zaman geçen geceki gibi mi olursun?" Cümlemin sonunda zorla kahkaha atmıştım.

"Ahh~" Minhyuk yavaş yavaş başını sallarken ağzını o şeklinde hafifçe açmıştı. "O gece bana ne oldu bilmiyorum. Genelde dayanıklıyımdır."

Bunları duymak beni az da olsun rahatlatmıştı. Ancak yarın sabah bu akşamı hatırlayacak mısınız merak ediyorum Minhyuk-ssi.

Şişeyi yarıladığımızda başım dönmeye başlamıştı. Şunu söylemeliyim ki bu benim ilk deneyimim. Sanırım şişenin tamamını suyla doldurmalıydım.

"Ala-yah~" Minhyuk'un kendininkini bitirdiğini farkettiğimde büyük bir yudum daha aldım fakat elimden çekti. "Yeterli. Kendini zorluyorsun."

Evet ben 1 miligram alkol ile sarhoş olan Wang Ala, kendimle gurur duyuyorum. Alkış...

Başımı sallayıp şişeyi komidine bırakmasını izledim. Hemen ardından yaklaşıp yatağın diğer ucundaki küçük poşete uzandı. "Sana bir şey getirdim."

Kaşlarımı çatarken poşetten bir adet kedi kulaklı taç ile bir adet tavşan kulaklı tacı çıkarmasını izliyordum.

"Bunlar fanlarımın hediyesiydi." Kedili olanı başıma taktı ve yanlarımı sıktı. "Çok yakıştı~"

Gözlerimi kırparak tavşan kulaklı tacı alıp ona takmak için uğraştım. Başarabildiğimi sanmıyordum ki Minhyuk el atıp düzeltmişti. "Beğendin mi?"

Başımı sallayıp güldüm ve sıkıca ona sarıldım. "Hmmm~"

Biraz bu şekilde kaldıktan sonra mırıldanmaya devam ettim. "Minhyuk-ah... Sana ulaşmak neden..." Ağzımı şapırdatıp başımı göğüsüne sürttüm. "... bu kadar kolay oldu?"

Minhyuk gülüp saçlarımı okşadı. "Çünkü yazarla bir olup ikinci kadın karakter olabilecek herkesi ficten yolladık. Minhyuk sadece Ala'nın olacak."

Geri çekilip derin bir nefes aldım. "Yarın bunları hatırlarmalısın." Kendime hakim olmaya çalışıyordum. Ama aklımdan geçen her düşünce nedense ağzımdan da çıkıyordu.

Minhyuk fısıldadı. "Birlikte geçirdiğimiz her dakikayı her zaman hatırlayacağım sevgilim."

-----

Minhyuk'un parfümünün onun kendi kokusuyla karışmış bana çok tanıdık olan kokusunu içime çekerken yanımda olduğunu tahmin ederek uyandım. Fakat karşılaştığım tek şey burnumu dibine kadar sürttüğüm gömleği olmuştu.

Boş soju şişelerine bakıp gözlerimi kırpıştırdım.

Minhyuk'a tuzak kurmaya çalışmışken şimdi gece ne olduğunu ben kendim hatırlamıyordum.

"Uyandın mı?" Minhyuk gelip yatağıma hopladı. "Gece boyu o gömleğe sarıldın." Üzerinde geçen benim evimde bıraktığı kazak vardı.

Bir dakika.. Onu bulduysa- Psikopat fangirl Ala eşyalarımın bulunduğu dolabı keşfetmiş olmalı...

Utanmalı mıyım?

Belki.

"Hmm.." Sadece mırıldanıp gülümsedim. Bir yandan geceyi hatırlayıp hatırlamadığını merak ediyordum. "Dün akşam.. Hatırlıyor musun?"

Minhyuk gülüp yatakta sallandı. "Neyi? Komik sorularını mı yoksa bana gösterdiğin şeyleri mi?"

"Bilmiyorum." Surat asıp dudaklarımı öne çıkardım. "Ben hatırlamıyorum."

Minhyuk bu kez kahkaha attığında kaşlarım çatıldı. Planladığım şey bu değildi benim. "Bana benimle ilgili neyin varsa gösterdin." Parmaklarıyla saymaya başlamıştı. "Benden habersiz çift kıyafetimiz ve şapkamız, adını Minhyuk koyduğun peluş tavşan, imzalı yastık kılıfı.. Onu imzalatanın sen olduğunu tahmin etmeliydim ama Hana gelmiş, benim suçum değil.." Dudaklarımın içini dişlerken devam etti. "Sadece 'Lee Minhyuk'a adanmış günlüğün."

"Okudun mu?" İstemeden mırıldanmıştım. "16 yaşında yazdım onu."

"Hepsini değil." Başını iki yana sallayıp gülümsedi. Ancak birkaç saniye sonra yüzü soldu. "Ama sevgilim..."

Ama kelimesi kalbimin hızlanmasını sağlamıştı. Yada sevgilim kelimesi mi?

Minhyuk bana biraz yaklaşıp fısıldadı. "Beni deniyor musun?"

Aniden geri çekilip endişeyle ona baktım. "H-hayır. Neden ki?"

"Tadına baktım." Başıyla boş soju şişelerini gösterdi. Doğru ya ben kendiminkini bitirmemiştim gece. Ama şimdi ikisi de boştu. "Su katmışsın.. Neden?" Hala aynı fısıltılı ses tonuyla konuşuyordu.

Yutkunup dikleştim. Basbaya hatırlıyordu ve ayıktı işte. Böyle saçma bir şeye kalkışmamalıydım bile. "Sadece.. Ben korktum. İlk seferimdi."

Kahkaha atarak bana sarıldığında şaşkınlıkla gözlerimi araladım. "Çok şirinsin~ kendini zorlamamalıydın kedicik."

O saçlarımı karıştırıp oynarken ben de derin bir nefes aldım. Fazla paranoyaklık yapıyorum. Takılmam gereken nokta en baştan bu değildi zaten.

Beni arayan her kimse, benim evimde geçen olayı nasıl biliyordu?

"Bugün Ilhoon'un programına gidiyorum bebeğim." Minhyuk iç çekerek geri çekildiğinde ben de kafamdaki düşüncelerden sıyrıldım. "Hyunsik, Eunkwang ve Sungjae de olacak."

Gülümseyip ellerini tuttum ve yanağına bir öpücük kondurdum. "İyi olacak. Onlar senin arkadaşların."

Yatık üç şeklindeki ağzıyla gülümseyip gözlerini kıstı. "Moral öpücüğü? Biliyorsun şarjımı doldurm-"

Sözlerini dudaklarımla kestim. Onu öperken gülümsediğini hissedebiliyordum. Derin bir nefes alarak geri çekildiğimde beni yatağa iterek üzerime eğildi ve tekrar öpmeye başladı. En sonunda kalçalarıma indirdiği eline vurup geri çekildim. "Moral öpücüğü?" Gülüyordum. "Bence git artık."

Sırıtarak ayağa kalkarken beni de çekiyordu. "Tamam, tamam~"

Onu kapıdan uğurlarken gözlerini yumup havadan bir öpücük attığında kıkırdadım. "Dikkatli git."

"Öğlen 2de izlemeyi unutma."

-----

Tam 2de televizyonu açıp Songyi ve Minjoon ile beraber kanepeye oturdum. Şirketten yeni dönmüştüm. Dişlerimi sıkarken programın başlamasını bekliyordum.

Eunkwang; Minhyuk ve Sungjae'nin, Melodylerin görebileceği ve bileceği bir şekilde biraraya gelmesinin onların barışmasını hızlandıracağını düşünmüştü ve Ilhoon'un programını seçmişti.

Canlı yayında varyete şovu son zamanların favorisi olmuştu. Sırf öncekilerden farklı olduğu için... Özünde Weekly Idol ile birleşik fakat ondan başka bir program olan Talkative Idol, Ilhoon'un sunduğu bir canlı yayın varyetesiydi.

Ancak ben programın canlı olmasından dolayı endişeliydim. Sungjae'nin nasıl davranacağını bilmiyorum. Ilhoon da Minhyuk'a karşı tepkili görünüyordu. Ortamın kızışmasından korkuyordum.

"Bugün!" Ilhoon elinde kartlarla programa bağırarak girdiğinde arkama yaslanıp dikkat verdim. "Birden fazla konuğum var." Bir süre ekrana bakıp bekledi ve devam etti. "Hepsi beni de yakından ilgilendiren insanlar."

Aniden bağırmaya başladı. "BTOB'nin dört üyesi! Seo Eunkwang!" O seslendikçe ekrana giriyorlardı. "Lim Hyunsik! Yook Sungjae! Ve.." Bir süre kameraya bakarak beklediğinde bacaklarımı sıkmaya başlamıştım.

Her şey iyi olacak Minhyuk-ah..

"Lee Minhyuk!"

Minhyuk gülümseyerek ekrana girdi ve yerine oturdu. Onu görmek bile beni rahatlatmıştı. Rahat bir nefes alıp koltuğa gömüldüm ve izlemeye başladım. Üzerinde takım elbise vardı ve bu tuhaftı. Onu sahne kıyafeti ve gündelik kıyafetlerle ekranda görmeye alışmışken, takım elbiseyle ise şirkette ve burnumun dibinde görmeye alışmıştım.

"Uzun zamandır nerede olduğunu bilmiyorduk, iyi misin?"

Minhyuk gülümseyip başını salladı. "Tahmin edebileceğinizden daha iyiyim. Ama özlemişim." Kamerayı göstermişti.

"Hyung görmeyeli tarzın da değişmiş." Sungjae laf arasında ona seslendiğinde pür dikkat izliyordum. Çekim öncesi elbette konuşmuş olmalılardı.

Minhyuk tekrar gülüp kravatını eline aldı. "Bu yeni kostümüm." Kameraya dönmüştü. "Yeni bir seri parfümle comeback yapacağız, beklemede kalın~" Öpücük atıp göz de kırptığında diğerleri kahkahalara boğuldu. Onları yıllar sonra böyle görmek, içimi ferahlatmıştı.

"Aptal." Gülerek mırıldandım. Program devam ettikçe daha çok rahatlıyordum hatta sevinmeye başlıyordum. İçimde hala bir Melody'nin yattığını biliyorsunuz.

"3 yıl önce..." Ilhoon söze girdiğinde derin bir nefes aldım. "..aramızda büyük bir yanlış anlaşılma yaşandı. Ona çok kızdık."

Minhyuk yere bakıyordu. Sungjae de ona..

"Çok kızdık ama onu dinlemek istemediğimiz ve gereks-" Sungjae konuşmaya başladığında Minhyuk onun sözlerini kesti. "Özür dilerim. Haklı olsam bile adam gibi davranmadım."

Ekrana ağlayan Eunkwang girdiğinde benim de boğazım düğümlendi. Bu kadar gerilmenin üzerine rahatlamaya ihtiyacım vardı.

Sungjae ve Minhyuk'un sarıldığını gördüğümde kendimi rahat bıraktım ve göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Minhyuk'un da ağladığını farkettiğimde ağlamam daha da şiddetlenmişti. Yanında olup ben de ona sıkı sıkı sarılmak istiyordum.

"Hepinizi özledim."

Hepsi yayında ağlayıp sarılırken, bulanık gözlerimle yarım yamalak kalan 5 kişiyi izledim. Kendilerini zar zor toparlayıp sandalyelerin önüne düz bir şekilde dizildiler ve parmaklarını şıklattılar. "Born to Beat. Merhaba biz BTOB'yiz!"

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet