_1.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

Derin bir nefes aldım ve saçlarımla oynamaya başladım.

'Bize CVnizi gönderin değerlendirilip işe alındığınızda sizi çağıracağız.'

5 hafta önce iş için aradığım yerde telefonda konuştuğum kadın tam olarak böyle söylemişti. Ama ben ne yapıyordum? Tam da işe alındığım üzere çağrıldığım şirketin resepsiyon katında Bay Lee tarafından odasına alınmayı bekliyordum.

Görüşmek için.

Eğer bu işe yaramazlar beni Hong Kong'a geri göndermek gibi bir şey geçirirse akıllarından, sırf isim benzerliği yüzünden içimde oluşan sinirimi o patrondan çıkaracağım.

It herif.

Elimde bavulla orda burada gezecek kadar saf değilim. Buraya dün gece gelip bir otele yerleştim bile. Ama eğer tüm bu işe alınma olayları gerçek değilse başımı ağrıtacak tek bir şey var.

Kendime küçük bir daire tutmak için bir adamla anlaştım ve koparayı verdim bile.

Resepsiyondaki kadın tepemde dikilmeye başladığında saçlarımla oynamayı kestim ve bakışlarımı ona çevirdim.

Acaba gerçekten evimde oturup annemin de söylediği gibi zengin koca mı beklemeliydim?

"Bay Lee sizi bekliyor Bayan Wang."

Hafifçe gülümseyerek yerimden kalktım ve sevgili müstakbel patronumun kapısına doğru yöneldim.

Şimdilik bana böyle bakabilirsin sekreter kadın fakat burda işe başladığımda rütbem senden üstün olacak.

Kapıya üç kez tıkladım ve içeriden gelen sesle kapıyı açtım.

Arkamdan kapıyı kapatmış olmamın iyi bir fikir olmadığını başımı kaldırdığım an anlamıştım. Çünkü kapatmasaydım gelmemiş gibi yapıp kaçabilirdim. Fakat şu an karşımda bana bakıyordu.

Siktir.

Evet söyleyebileceğim tek şey buydu.

Lee Minhyuk, karşımdaydı. Hani benim 5 yıl öncesine kadar adeta platonik aşk yaşadığım it herif.

Bozuntuya verme Ala. Bedenimin ücra köşelerinde kal Fangirl Ala.

Yavaşça başımla selam vererek masasının önündeki deri koltuğa gömüldüm. Gömüldüm çünkü suratına baktıkça içimden binlerce Ala çıkıyor gibi oluyor.

O da selamıma gülümseyerek karşılık verdi ve tokalaşmak için elini uzattı.

Aman Yarabbi. Lee Minhyuk elime dokunuyor.

Hayır Fangirl Ala!! 5 Yıldır neredeysen bir daha çıkmamak üzere oraya gir ve orada kal!

Titreyerek elimi geri çektiğimde "Lee Min Hyuk." demişti.

Tekrar başımla onaylayıp "Wang Ala." diyerek karşılık verdim. Resmen başımdan başka yerim kıpırdamıyordu.

Yemin ederim ki suratı değişmemişti. Kaç yaşındaydı şimdi? 30 falan olmalıydı, yanlış hatırlamıyorsam -ki bir zamanlar ezbere bildiğimi biliyorum- 90lıydı. Bebeklik resimlerine bakınca bile 'Aha bu Minhyuk.' diyebildiğiniz birinden ne beklersiniz ki zaten?

"İşe alındınız Bayan Wang, test işlemlerini kontrol edip görevlilerin işini doğru yaptığından emin olacaksınız. Böyle bir ünvanla sizi laboratuvar görevlisi yapamam, bu haksızlık olur." Konuşurken CV'mi gösteriyordu. "Önümüzdeki pazartesi başlamak sizin için de uygun olur mu?"

Kafamdaki düşüncelerden sıyrıldım ve başımı yukarı aşağı salladım. "E-elbette uygun olur."

Kekeleme salak. Salak Fangirl Ala. Çık içimden.

Şu herife bön bön bakmayı kes Ala yoksa kendini ifşa edeceksin. Harika bir iş... Çok yüksek bir mertebe... Kaybedemezsin. Sana emir verebilecek tek kişi bu it herif olacak. Ne yazık ki...

Yüzümden akan damlacıkları hissediyordum. Lütfen ter olsun. Bu herifin önünde bir de ağlayamam.

Hızla ayağa kalktım ve hafifçe eğilerek selam verdim. Burada biraz daha kalırsam fangirl Ala bölünmeyle çoğalarak beni ufak bir bakteriyi parçalayan virüsler misali parçalayacak.

"Ö-öyleyse pazartesi görüşürüz Bay Lee."

Pazartesi görüşürüz mü!?

Kendimi patronuna kur yapan kızlar gibi hissediyorum, Ala biraz sakin ol!!

Minhyuk, namı değer Bay Lee, benimle birlikte ayağa kalktı ve masasının arkasından çıktı. İfadesi az öncekine göre ciddileşmişti.

Yürüyerek önüme gelirken ben kocaman gözlerle onu izlemekle yetinmiştim.

"Unicorn. Ala. Wang."

Karşımdaki adam eski kullanıcı adımı hecelerken nefesimi tutup yutkundum. Biliyor muydu?

Kim olduğumu biliyordu.

"Senin takıntılarını çok iyi biliyorum. Peşine takıldığın şeyi bırakmadığını da... Bu yüzden seni işe aldım."

Bir yandan bana yaklaşırken diğer yandan bakışlarını benim gözlerime dikmişti. Bakışlarımı kaçırmam neredeyse imkansızdı. Benim takıntılarımı biliyor, benim tüm tweetlerimi okudu, lanet olsun hepsini okudu. Kim olduğumu bilerek beni işe aldı...

Bir dakika. Bu ne lan!?

Bu herifin 1.68 falan olması gerekiyordu. Çünkü o fan sayfalarında yazan boylar hep en az 5 cm artırılmış halidir. 1.78 değil, 1.68 olmalıydı!

"Her gün sevdiği idola 'Seni seviyorum it herif.' diyerek bu iki tabiri aynı cümlede kullanacak kadar da yanar döner ruhlu bir kızsın. Ayrıca ulaşmak istediğin şeye ulaşamadan asla peşini bırakmıyorsun."

Yaklaşmaya devam ederek konuştuğunda tek bir söz bile edemiyordum. Resmen kilitlenip kalmıştım.

Eskiden olduğu gibi dişlek dişlerini göstererek sırıttı ve yüzünü benimkine yaklaştırdı. O bunu yaptığında bir adım gerilemeye yeltendim ama onun çalışma masası bunun için koskoca bir engel oluşturuyordu. Beni kapana sıkıştırmıştı.

Hafifçe yutkundum ve yardım için şu sekreter kadının kapıyı çalmasını umdum. Çünkü biraz daha bu şekilde kalırsak içimdeki sapık fangirl Ala kendini gösterecekti.

Elbette 'Fangirl Ala' ve 'Sapık Fangirl Ala' farklı kişilikler.

Gülüyordu. Burnumun dibinde gülüyordu. Size it olduğunu söylemiştim.

Konuşmaya devam etmeden beni süzdü. Hani şu Eunkwang'a yapıp durduğu gibi.

Yapma Bay Lee. Kes artık.

"Ya da... Ani bir kararla yıllarca peşinden koştuğu kişiyi öylece silen birisin, değil mi?"

Öylece silen birisi mi? Kendinden mi bahsediyordu. Ulaşamayacağım birisini öylece sevmeye devam etmemi mi bekliyordu?

"K-kes sesini. Söylediğin o şeylerin hepsi eskide kaldı."

Sabahtan beri o benimle senli benli konuşuyorsa ben de konuşabilirdim değil mi? Bu arada içimdeki fangirl Ala, SANA KEKELEMEYİ KESMENİ SÖYLEMİŞTİM!

Resmen masanın ırzına geçerek kendimi biraz daha geriye çektiğimde kahkaha attı. Ukala it.

Kekelediğim için benimle alay mı ediyor?

"Benim de idol geçmişim eskide kaldı ve patronunuz olarak bunu konuşmamızda kesinlikle sakınca bulmuyorum Bayan Wang."

Şuna bak. Birden Bayan Wang oldum.

Bayan Wang lafı nedendir bilmem yüzüme okkalı bir tokat gibi yapışmıştı ki boğazımı temizledim ve onu omuzlarından hafifçe ittim.

"Şimdi gitmem gerekiyor Bay Lee. İzninizle."

Tekrar başımla selam verdim ve bir hışımla kendimi odadan dışarı attım.

Cidden... Bu sekizinci baklavası bozuk it herif kendini ne sanıyor?

—————

"Ne!? Senin it herif olan Minhyuk? Ciddili mi!? Emin misin, 8 packine baktın mı!!? Dur bir dakika ne işi var lan orda!?"

Hana telefondan kulağıma cırlarken gözümü kıstım.

"Evet eminim o ama benim artık orda bir işim yok."

Bu kez telefonu kulağımdan uzaklaştırmam gerekmişti.

"Ne!? Sen deli misin? Bana bak Ala! Eğer o it herifi sevmediğin için bunu söylüyorsan, hatırlatırım kimse patronunu sevmez. Ama yok, içindeki Fangirl Ala'lar onun yanındayken çıldırdığı içinse, yine bırakma! Kızım sen manyak mısın!? Kaç yıl peşinden koştuğun adam karşında."

İç çektim ve telefonu kulağıma tekrar yaklaştırdım. "Adam 30 yaşında Hana... Muhtemelen evlenmiştir."

"Saçmalama evlense duyulurdu."

Söylediğim şeyi farkedip toparlamaya çalıştım. "...öyleyse nişanlanmıştır. 30 yaşında biri evlenir."

"Seninle~" Hana'nın cilveli sesini duyduğum an telefonu kapattım. Bunu umursamayacağını biliyordum. Tam 7 yıllık harika bir dostluğumuz vardı.

Pekala internet üzerinden Exo denen gruptaki bağrı açık Lay isimli üye hakkında neden böyle giyindiğini tartışırken tanışmıştık. O zamanlar Exo dinliyordum.

O zamanlar çoğu insan Exo dinliyordu. Ben fanlığı bıraktıktan bir süre sonra dağıldıklarını duydum. Şirket CEOsu başlıca bir problemdi zaten yalnızca kurtulduklarını düşünüyorum.

Yun Hana Sun ile olan arkadaşlığımız gittikçe güçlenmişti. Benden bir yaş büyüktü ve burada yaşıyordu. Evde oturup fangirling yapan, 24 yaşında, atanmayı bekleyen bir edebiyat öğretmeni. Telefon sayesinde sürekli konuşabiliyorduk fakat görüşmek için hep çıldırıyorduk.

Şimdi bu iş sayesinde buraya taşınırsam eğer sık sık buluşma şansımız da olacaktı.

Hana doğru söylüyordu, bu kaçıramayacağım bir fırsattı.

Yalnızca zottirik bir patronu fazla umursamamam gereken harika bir fırsat.

Yanımdaki korna sesiyle birden arkamı döndüm.

"Bayan Wang. Neden yürüyorsunuz?"

Camı sonuna kadar açıp gülümseyerek gözünü kısan sevgili Bay Lee'yi gördüğümde yürümeye devam ettim. "Çünkü kimse otobüs durağına taksiyle gitmez Bay Lee." Bay Lee lafının üzerine özellikle bastırmıştım.

Arabayı biraz daha hareket ettirip hizama geldi. Sapık mıdır nedir Tövbe Estağfirullah...

"O zaman gideceğiniz yere bırakmamda sakınca yoktur."

Tekrar ona döndüğümde söylediğim şeyi söylemek için kesinlikle düşünmemiştim. "Taksi mi oldun?"

Pekala, taksici ve taksi arasındaki koca farkı elbette biliyorum ama ben 23 yıldır Hong Kong'da yaşıyorum, Kore'de değil. Ufak hatalar yapmam onun kahkaha atmak zorunda olduğunu göstermez.

Resmen benimle alay edip duruyor.

Uzun süre ona anlamsızca baktığımda kendini toparlayıp tekrar konuştu.

"Nereye gitmeyi planlıyorsun?"

Cebimden çıkarıp satın almak üzere olduğum evin adresinin yazdığı kağıdı ona uzattım.

Ne kadar çabuk satın alırsam o kadar çabuk yerleşebilirim. İçi benim eşyalarımla dolu bir kamyon buraya gelmek için bir gemiye binmeyi bekliyor.

O kağıdı incelerken dudaklarımı ısırdım. Tanımadığım birinin arabasına binmemem gerekirdi. Ama o tanımadığım biri sayılmazdı.

"Burdan oraya otobüsle gidemezsin iki ayrı sefer yapman gerekir, seni bırakırım bin hadi."

Kabul ettim ve onun yanındaki ön koltuğa oturdum çünkü adamla buluşma saatimin geçmesini ve koparanın yanmasını istemiyorum. Sırf o aptal kopara için...

OMG! Lee Minhyuk'un arabasında oturuyorum. Ben bu arabaya neden bindim!? Ala sen ne saçmalıyorsun? Ilk günden patronunun arabasında ne halt yiyorsun aptal!?

Kemerimi takarak arabayı sürmesini bekledim ve kendimi ultra sessiz bir yolculuğa hazırladım.

Ne konuşacaktık, bilgisayarımda sırf çok emek harcadığım için kıyamayıp silmediğim Minhyuk Body isimli dosyayı mı?

"Oraya neden gidiyorsun?"

Şaşırarak ona baktım çünkü konuşmasını beklemiyordum.

Arabaya binmese miydim?

Evet.

"Çünkü o evi alacağım."

Arkama yaslandım ve kollarını göğüsümde birleştirip arabanın içini süzdüm.

Nasıl bir ruh hali içinde olduğumu açıklayamazdım bile. Sanırım Hana ile bu gece buluştuğumda hepsi ortaya çıkacak.

Fangirl Ala, lütfen sakin ol ve kalbimi hızlı çaptırmayı bırak.

Gözünü yoldan ayırmadan başıyla onayladı. "O zaman bir araba alman gerekecek, her sabah işe 2 saatte gelmek istemezsin."

Omuz silktim. "Arabam var. Buraya getirmek için işlemler yapmam gerekiyor sadece."

Sevimli tek kapılı arabamı özlemiştim. Amiplerimi ve kurbağalarımı da özlemiştim. Ancak ne yazık ki yeni evimde onlar için uygun ortam hazırlayana kadar onları annemin merhametine bırakmak zorundayım.

Sessiz geçen birkaç dakika ikimizi de huzursuz etmiş olmalı ki radyoyu açtı. Açmasıyla birlikte duyduğum tanıdık sesle yüzümü ona çevirdim.

Bir süre eli tuşta kaldı ve tepkisizce durdu.

Şarkının ismini anımsayamasam da Minhyuk'un bir ergen apaçi iti gibi 'sana söz veririm' dediği şarkı çalıyordu.

Şuan bir fangirl dikkatiyle tepkilerini ölçüyordum evet. Çünkü BTOB'nin nasıl dağıldığı, koskoca bir sırdı. Yalnızca bir sabah şirket tarafından yapılan basit bir açıklama vardı, o kadar.

Hana sayesinde biliyorum ya, takip ettiğimden falan değil.

Bir insanın fanı olduğu her grup çekip giderse o kişi tekrar fangirl olabilir mi?

Ben Minhyuk'un suratına bakmaya devam ederken o radyoya bakarak sert bir şekilde nefesini verdi ve aniden radyoyu geri kapattı.

Bu hareketi her ne olduysa beni bu konuda daha çok meraklandırmıştı.

Yoksa onlara kızgın falan mıydı?

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet