_7.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

"Ah.. Ala kutuyu alayım istersen." Minhyuk gülümseyip konuyu kıvırarak kutuyu elimden aldığında elimde küçük poşeti tutarken annesine saygı anlamında eğildim.

Bir türlü tanıştırılamayan kızın ben olmadığım kesindi.

Geleli 1 ay olmuştu. Nereye bir türlü tanıştırılamıyorum ben.

Tabii sevgili patronum Minhyuk-ssi bana deliler gibi aşık olmuş her gün evde beni sayıklıyorsa ve bu pasta beni buraya çekmek için bir tuzaksa iş başka... Bu da ancak fanficlerde olur.

Boğazımı temizledim ve şirin ev kızı gülümsememi sunup şimdi benim az önceki pozisyonumda, kutunun arkasında, duran Bay Lee'ye bir bakış atarak konuştum. "Efendim, afiyet olsun ben gideyim." Çömelip elimdeki poşeti minik kızın eline tutuşturarak devam ettim. "Iyi ki doğdun Prenses~"

Ayağa geri kalkıp gitmeye hazırlanırken Seunghee'nin babaannesi, Minhyuk'un annesi, tatlı kadının bakışları gülümsememin genişlemesine sebep oldu. Kadın direk beni süzüyordu.

Ben o insan değilim. Ben zamanında oğlunuzun peşinde saçma sapan psikopat fangirl geçmişine sahip bir insanım. Eminim böyle bir gelin istemezsiniz.

Yanlış kişiyi şeyediyorsunuz.

"Öyle gidersen gerçekten darılırım. Lütfen bizimle kal da minik Seungheemizin doğum gününü kutla."

Tam da dramalardaki anneler gibi konuşuyordu. Tatlı bir anne.

Fangirl Ala'nın bir planı da buydu. Yemek yap ve anneyi etkile, seni oğluna alsın. Tabii o zamanlar planımın bir pürüzü şuydu ki Minhyuk'un bir abisi vardı. Şimdi görüyorum ki evlenmiş ve çocuğu olmuş.

"Ben size rahatsızlık vermeyeyim efendim-"

Beni kolumdan tutup içeri çeken kadına hala gülümseyerek bakıyordum. "Olur mu hiç Hara kızım buraya kadar gelmişsin."

Hara? Tanıştırılamayan kız bu muydu?

"A-anne sana 2 hafta önce Hara'dan ayrıldığımı söyledim."

2 hafta... Bu çok yakın bir zaman. Yüzümde hala aptal bir sırıtışla Minhyuk'un annesine döndüğümde kadının bana aklındaki benimkilere benzer karmaşık duyguları yüzüne yansıtmış bir biçimde baktığını gördüm.

"Bu kız kim öyleyse?"

Evet bu kız kim? Burda ne arıyor ki? Niye pasta yaptı?

Minhyuk gözlerini kısarak gülerken ben de hala aynı gülümsemeyle beyefendinin muhteşem açıklamasını bekleyerek ona bakıyordum.

"Anne bu... Ala neden içeri girmiyorsun ki? Hadi gel~"

İyice batırıyorsunuz Minhyuk-ssi. İçeri gireceğim ancak anneniz gelin isteyen hareketlerde bulunursa onun tarafında olacağım görürsünüz.

Tekrar hafifçe selamlayarak içeri girdiğimde küçük Seunghee kapının yanından sert adımlarla ayrıldı ve Minhyuk'un annesi beni belki otuzuncu kez süzüp gülümsedi. "Adın ne demiştin kızım?"

"Wang Ala, efendim."

Minhyuk hemen pastayı mutfağa götürmeye gittiğinde annesi koluma girip beni salona soktu. "Wang..?"

Hemen açıklamada bulundum ve "Hong Kong'dan geldim, annem Koreli efendim." dedim ve gösterdiği yere oturdum. Bu gece nasıl bitecek bilmiyorum.

Içeri kucağında bebekle genç bir bayan girdiğinde tekrar başımla selam vererek ayağa kalktım. Abisinin eşi miydi?

"Oh, Noona~ Hyung ne zaman gelir?" Minhyuk da odaya dalarak bebeği kadının kucağından aldığında bir yandan konuşuyordu.

Ben de dış kapının mandalı gibi terliksiz ayaklarımla ayakta kalmıştım ve hala aptal aptal herkese gülüyordum.

Genç kadın sonunda bana baktığında Minhyuk yanıma geçti. "Noona bu Ala."

"Memnun oldum Unni~" Şirin ev kızı rolü devam etsin. Fighting!!

Seninle işim var Bay Lee.

Kadın bana bir bakış attı. "Ben de memnun oldum." Ve Minhyuk'a dönüp konuşmaya devam etti. "Biraz önce aradı, 9da anca gelebileceğini Seunghee'yi oyalamamız gerektiğini söyledi."

Minhyuk bebeği ona tekrar verip başını salladı. "Onu ben hallederim." Gözgöze geldiğimizde bir süre dudaklarını ısırarak bana baktı. "Ala-yah... Biraz konuşalım mı?"

Hafifçe başımı salladım ve o odadan çıkarken onu takip ettim. Seni bilmem ama benim sana söyleyeceğim çok şey var Minhyuk-ssi.

Kendimi bir oraya bir buraya giden kukla gibi hissediyorum bazen.

Onun odası olduğunu tahmin ettiğimiz yere girdiğimizde kapıyı kapattı ve oturmam için yatağı işaret etti. Oturacak başka yer olmadığından olsa gerek. Oturmayacağım. Manyak mıyım ben.

Bir süre sonra iç çekip bana yaklaştı ve yine dudaklarını ısırdı. Pişman ya da suçlu gibi duruyordu.

"Üzgünüm Ala-"

"Belki de pastayı yapması için Hara'yı aramalıydınız Bay Lee."

Işte patladım.

Aniden sözlerini kestiğimde gözleri kocaman açılmıştı ve bana bakıyordu. "Ala öyle değil.."

Bir süre bekledikten sonra oturmayacağımı anlayıp kendi yatağa oturduğunda ben de duvara yaslandım. "Ne öyle değil?"

"Puff.. Hara diye biri yok."

Güldüm ve gözlerimi kapattım. "Ayrıldığınız insanlara ölmüş muamelesi yapmamalısınız Bay Lee.."

"Hayır, gerçekten öyle biri yok. Annem beni insanlarla tanıştırmayı kessin diye uydurdum."

Cümlesini bitirdiğinde gözlerimi açtım ve yalan söyleyip söylemediğinden emin olmak için ona baktım. Aptal bir şekilde masum ve olduğundan küçük görünüyordu. Hem davranışları hem de görünüşü sayesinde.

Yavaşça mırıldandım. "Öyle diyorsan..."

Küçük diyaloğumuz sonlandığında fırsat bilip bakışlarımı odada gezdirdim. Bir köşede kum torbaları ve bilmediğim tonlarca spor aleti vardı. Sporu sevmem. Ve beceremem. Hayatınızda görebileceğiniz en ham genç insan olabilirim. Bir de denge bozukluğumu eklersek... Düz yolda bile düşen bir tipim.

Çapraz köşede bir yatak vardı ve çift kişilik olmasa da büyüktü.

Onun dışında her yer dolaptı. Odada koca aileye yetecek kadar dolap vardı. Ve girişin bulunduğu duvarın tam karşısında da iki kapı vardı. Birinin kişisel banyo olduğunu tahmin ediyordum. Ancak diğerinden emin değildim. Yine dolap? Kapı kolunda minik bir kalp asılıydı. 30 yaşında bir adamın odasında kalp?

Minhyuk hala çözülemez birisin...

"Istersen içeri bakabilirsin." O durgun bir sesle konuştuğunda irkildim ve ona döndüm. Kapıya baktığımı anlamış olmalıydı.

"Hadi, birlikte bakalım." Gülümseyerek tekrar konuşup ayağa kalktı ve bileğimden tutup beni kapının önüne çekti.

Bileğimi. Tutuyor.

Kapının önünde durduğumuzda kapı kolunda asılı duran kalbi avucuna alıp bir süre inceledi.

"Bu... Onları sevdiğimi temsil ediyor. Seviyor... muyum?" Yine bana bakıp gülümsediğinde şaşkınca onu izliyordum.

Kimi seviyorsun sen it herif?

Kapının kolunu yavaşça indirdi ve kapıyı içeri itti. Bense başımı yana uzatmış içeriyi görmeye çalışıyordum. Başta bu kadar merak etmesem de resmen kendisi içeriyi birilerine göstermek için çıldırıyor gibiydi.

Küçük odaya bir adım attım ve karşımdaki koca postere baktım. Üzerinde hepsinin imzası ve birbirleri için iyi dilekleri yazıyordu. BTOB'yi bu küçük odaya mı saklamıştı?

Köşede üst üste bir sürü peluş oyuncak dizilmişti. Sincap ağırlıklıydı... Kapının arkasındaki silindirik cisme boylu boyunca süslü taçlar ve hayvan kulakları asılmıştı. Duvardaki rafta BTOB'nin tüm albümleri ikişer üçer duruyordu. Ayrıca burada odasındakine göre mini minnacık bir de dolap bulunuyordu. Dolabın kapağında asılı duran tanıdık gömlek dudaklarımı ısırmama sebep olmuştu.

Benim verdiğim gömlek.

Az önce sevip sevmediğini sorarken, BTOB'den ve fanlarından bahsediyordu...

Asıl odanın kapısının biraz uğraş sonucu açılmasıyla arkamı döndüm. Küçük adım seslerine bakılırsa gelen Seunghee'ydi.

Küçük odadan çıkıp kapıyı kapattığımızda doğru tahminim bayan küçük prenses Seunghee bana bakıp burnunu havaya çevirdi. "Pasta teslimatçısı Seunghee'nin amcasının odasında ne yapıyor?"

Çocuk haklı.. Diyecek sözüm yok. Ne yapıyorum ki ben burda zaten?

Yanımdaki kahkaha sesiyle irkildim. "Pasta teslimatçısı mı? O Ala unni Seunghee-yah~"

Seunghee aniden bacaklarıma sarıldığında şaşırdım. Bu çocuktan ızdırap çekmeyi bekliyordum doğrusu.

"Seunghee, Ala unninin hediyesini beğendi."

Onun yaşlarında iki kuzenim olduğu için hediye almak konusunda zorluk çekmemiştim ve sevmesi beni mutlu etmişti. Çömelip yanağına bir öpücük kondurdum ve saçlarını okşadım "Ala unni bunu duyduğuna mutlu oldu."

"Seunghee-yah! Baban geldi!~"

Kapıdan gelen sesle Seunghee odadan fırladığında kıkırdadım. Bu bana çocuklarının tamamı kız olan ailemi hatırlatmıştı.

Seunghee'nin uyku vakti olduğu için sonrasındaki 15 dakika içinde kutlama bitmiş ve pasta yenmişti bile. Herkesin pastadan hoşnut olması içimi rahatlatmıştı. Çünkü asıl amaç pastaydı, değil mi?

"Kaç yaşındasın kızım?" Minhyuk'un annesi gülümseyip dizime dokunarak sorduğunda ben de sıcak bir gülümsemeyle cevapladım. "23 yaşındayım efendim."

Evlenmek için çok gencim galiba anne.

Bu arada size anne demek istiyorum ama Minhyuk karşımda otururken yemiyor işte. O yüzden efendim ile idare edeceksiniz.

"Omo omo! Bizim Minhyuk'umuz o yaşlarda grubuyla orda burda geziyordu. Sen BTOB'yi biliyor muydun?"

Bakışlarım bir saniyeliğine Minhyuk'la buluştu ve Minhyuk benim yerime cevapladı. "Bana hediye bile göndermişti." Heyecanla nefes alış-verişim hızlanırken bakışlarımı karşımda sırıtan patronumdan çekip annesine yönlendirdim.

"Ehh- Hayır pek öyle değil-"

Yine hafifçe dizime vurduğunda gözlerim kocaman oldu. "Bu çok sevimli Ala-yah~"

Fangirl geçmişim... Ondan utanmak istiyorum fakat onu bile yapamıyorum. Ilginç bir şekilde o geçmiş daha çok hoşuma gitmeye başladı.

Dengesiz bir kız ve şirin bir çocuk arasında, bir ekranlık mesafede geçen güzel günlerdi.

"Evet efendim." Kocaman gülümsedim. "O zamanlar çok gençtim, fakat harika zamanlardı."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet