Yalanların Dünyası, Gerçeklerin Dünyası

Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*
Please Subscribe to read the full chapter

“O telefona daha ne kadar bakmayı planlıyorsun?” dedi Eun Ae. Ae Cha iki gün daha hastanede kalacaktı. Polise de kendisini kurtaran birisinden bahsetmişti elbette ama telefondan bahsetmeyi unutmuştu. Jung Ae Cha hastaneden çıkmadan çıkmayacağına dair yeminler etmiş ve en sonunda Ae Cha’nin yatağının yanında duran sandalyeye tünemişti. Eun Ae ile ikimiz de Jung Jin’i hastane de bıraktıktan sonra şirketin apartmanına geri dönmüştük. Elbette yurdun önüne kamp kuran magazin yığınıyla karşılaşmaya hazır değildik.

“Gerçekten telefona bakarak sahibinin izini mi süreceksin?” Eun Ae yanıma oturmuştu şimdi. Omuzlarımı silktim ve telefonu cam masanın üstüne bıraktım.

“Sadece merak ediyorum…” diye başladım ama cümleyi tamamlamadım.

“Ben de.” Dedi Eun Ae sadece. Elbette edecekti. Bu mesajları atan vampir daha birkaç saat önce Ae Cha’nin hayatını kurtarmıştı. Acaba Eun Ae vampire ön yargıyla yaklaştığı için kendisini suçluyor muydu? Çoğu zaman Eun Ae’nin bu kadar ince düşüneceğini sanmazdınız ama aslında çok daha ince düşünürdü.

Aklıma karanlıkta kaybolan iki siluet geldi. Ae Cha’yi dinledikten sonra ikisinin de vampir olduğuna emin olmuştum. Ama gerçekten o kadar hızlı hareket edebilir miydik? Elbette daha önce izlediğim filmlerden etkilenerek ışık hızında koşmayı denemiştim ama en hızlı koşumda bile sıradan bir Jamaikalının beni kolaylıkla geçeceğine emindim.

“Sence ne yapmalıyız?” dedi Eun Ae kısık sesle. O da tıpkı benim gibi gözleri telefona kilitlenmiş hareketsizce duruyordu.

“Bilmiyorum.” Dedim sönük bir şekilde.

“Eğer onu bulursak…”

İlk defa bir vampirle tanışacaktım. Yıllardır hayalini kurduğum ama şimdi ne yapmam gerektiğini bilmediğim bir andı bu. Eun Ae ne düşündüğümü hissetmiş olmalıydı. Hızla ayağa kalktı ve mutfağa yöneldi.

“İkimizde çok yorulduk. Sıcak bir şeyler içersek- Yani ben sıcak çikolata içerim ve sana da-“

“Gerek yok Eun Ae. Canım hiçbir şey istemiyor.”

“Gerçekten kendini suçlamıyorsun değil mi?”

Omuz silktim bir kez daha. “Eğer Ae Cha’ye bir şey olsaydı… O zaman kendimi suçlardım ama şu anda aklım o kadar karışık ki ne düşündüğümden emin değilim.”

“O zaman her şeyi senin için basitleştireyim.” Dedi Eun Ae bir kez daha yanıma otururken. “Birincisi kendini suçlama. Yani evet bu konuyu bize söylememen biraz suçtu ama olacakları tahmin edemezsin. Vampirler geleceği göremez –yani öyle olsa gerek?- bu yüzden hiçbir şeyin suçlusu sen değilsin.”

“Ya Ae Cha…” dedim ama cümleyi tamamlayamadım.

“O zaman sana kızardım. Gerçekten kızardım. Ama bir süre sonra yine senin suçun olmadığını anlardım herhalde. Ama buradan kendimize bir ders çıkarıyoruz: Bundan sonra vampirliğinle ilgili bir karar alırken üstünden en az üç defa daha geçeceğiz. Ve geldik ikinci konuya: Telefonu hemen bir hackera ya da özel dedektife ya da şu polisiye kitaplarda kime götürüyorlarsa-polis hariç elbette- götürüyoruz ve bize vampirin izini buluyor.”

“Bunu yapabilir miyiz?”

Eun Ae bir süre düşündü. “Yapabiliriz elbette ama fazla aksiyonlu ve polisiye özentisi olur. Sanırım kayıp ihbarına gidip sadece telefonun sahibini öğrenmek çok daha kolay olur. Sonuçta telefonu elbette kendi üstüne almıştır.”

Bir saniye için sadece gözlerimi kırpmakla yetindim. Ardından gerçek bir kahkaha attım. Eun Ae de bana sırıtarak bakıyordu.

“Sana fazla film izlediğini her zaman söylüyorum.”  Dedim bir kahkaha daha atarken.

“En azından basit olan yolu da düşündüm.”

“Evet, gerçek bir özel dedektife gitmeden önce.”

“Öyle bir şey var mı ki?” dedi kaşlarını çatarak. Bir kahkaha daha attım. Ama birkaç saniye sonra içimde oluşan duygu kahkahamı kesti. “Gerçekten kendini suçlama artık.” Dedi Eun Ae bir kez daha.

“Engelleyemiyorum.” Dedim. Beynim durmadan senaryolar üretiyordu. Yaptığım şeyle bir şeyleri değiştirdiğime inanmıştım ama ya aslında sadece çevremdekilerin hayatını tehlikeye attıysam? Bu daha önce düşünmediğim bir şeydi.

Eun Ae bir iç çekti ve ardından bana sıkıca sarıldı. “Her şey düzelecek. Bunu biliyorsun.”

“Evet ama bunu görebilir miyim bilmiyorum?”

“Dört yıl önce bana bir vampire sarılıp onu teselli edeceğimi söyleseydin seni kesinlikle tımarhaneye kapattırırdım ama şimdi görüyorsun işte.”

İnanmak istedim. Ve de inandım. Gerçek olmayacak olsa bile inanmak daha az acı veriyordu. Birden Eun Ae’nin cebinde bir şey titredi. Eun Ae beni kendinden biraz uzaklaştırırken telefonuna baktı. Ardından “Aish!” diyerek telefonu elime tutuşturdu.

“Lütfen artık şu erkek arkadaşını ara. Ayrıldığımızdan beri en az elli mesaj yolladı ki ayrılalı sadece bir saat oluyor.

Mesaj gerçekten Kyuhyun’dandı.

“Erkek arkadaşım filan değil!” dedim ama savunmak için geç kalmıştım.

“Arkadaşın ya da arkadaşın beni ilgilendirmez sadece ara şu çocuğu.”

İç geçirdim ama koltuktan kalkıp odama yöneldim.

“Ayrıca.” Dedi Eun Ae. “Bana açıklaman gereken bir öpücük var.”

“Ah, hayır görmedin.”

“Ah, evet gördüm. Ve açıklamamı siz iki kumru konuştuktan sonra alacağım.”

Bu akşam daha erken bitebilir miydi?

“Eun Ae neden hiçbir mesajıma cevap vermiyorsun? Eve sağ salim vardınız mı? Hye Su nasıl?” Kyuhyun telefonu ilk saniyede açmış üstelik durmaksızın sorularını sıralamıştı.

“Eve sağ salim vardık Kyuhyun, zaten bizi tam olarak kapının önünde bıraktınız.”

“Hye Su…”

“Evet, benim. Sayende Eun Ae’dan iyi bir azar yedim. Bazen aslında grubun liderinin o olduğuna inanıyorum.”

Sesimi mümkün olduğunca neşeli tutmaya çalışmıştım zira bu akşam insanların benim için endişelenmesinden gerçekten bıkmıştım. Ama ses tonum istediğim oktavı verememişti.

“Mutluymuş gibi davranmana gerek yok.” Dedi. “Üzgünsen sadece söyle.”

Derin bir nefes aldım.  “Üzgünüm ama daha çok kafam patlamak üzere.”

“Sadece gizemli vampir yüzünden mi yoksa daha öncesiyle de bir ilgisi var mı?”

“Daha öncesi derke-“ Ah Hye Su, ses tonundaki alaydan ne demek istediğini anlamalıydın. Yanaklarımın kızardığına aslında vücudumdaki bütün kanın yanaklarıma pompalandığına emindim.

Kyuhyun kısık bir kahkaha attı.

“Sakın kafanda bir şey kurgulama. Bütün olanlar senin suçun.” Dedim hızla. Neden bu akşam kendimi sürekli küçük bir çocuk gibi hissediyordum?

“Merak etme hiçbir şey kurguladığım yok sadece senin de en az benim kadar eğlendiğini düşünmüştüm.”

“O zaman yanılmışsın.”

“Hı-hı.”

Lanet. Bu çocuktan nefret ediyordum.

“Çok yorgunum. Kapatmam gerek. İyi geceler sana. Ve diğerlerine de teşekkür ettiğimi söylersin… yardımlarından dolayı.”

“Dur. Hemen kapatma.”

“Telefonu kapattığımda da tek başına gülebilirsin.”

“Hayır, bir şey soracaktım.”

Şaka yapıyor değil mi? Yani bu akşam olanlardan sonra böyle bir anda düşündüğüm şeyi soramaz.

“Hayır! Kapatmalıyım.”

“Ya! Telefonu ne yapacağını soracaktım.”

“Ha?”

“Telefon?” Neyden bahsediyordu?

“Hani-“ Ah, elbette telefon!

“B-bilmiyorum. Yani şimdilik. Emin değilim.”

Hatta bir süre sessizlik oldu. “Sen iyi misin? Sesin fazla garip geliyor.”

“İyiyim.” Dedim hızla. Ne düşündüğümü anlamasına asla izin veremezdim. Ah, lanet olsun anlamazdı değil mi? “Ve telefona ne yapacağımı bilmiyorum.” İkinci kez mi söyledim?

Kyuhyun bir süre cevap vermedi. En sonunda derin bir nefes aldı. “Aslında benim aklımda bir şey vardı. Belki telefonun sahibini bulabiliriz.”

“Gerçekten mi?”

“Evet. Yarın sabah sekizde hazır ol. Seni alırım. Ve unutma tanınmaman gerek.”

“Ha? Tamam olur. Ne?! Bir dakika neden seninle gidiyorum? Ne yapacağımızı söyle-“

“Gerçekten yorgunum.” Uzun bir esneme sesi geldi. “Yarın erken kalkmalıyız. Sen de hemen yat.”

“Ya! Aish! Beni dinliyor musun?”

“İyi geceler.” Dedi ve gerçekten sesindeki sırıtmayı duyabiliyordum. “Ve unutmadan, seni seviyorum.”

Sanırım bir dakika kadar hattaki bip sesini dinledim. Gerçekten şimdi benim uyumamı mı bekliyordu?

 

*

 

“Yani şimdi siz gerçekten randevuya gidiyorsunuz?”

“HAYIR!” dedim en az yüzüncü kez. Saat sekize çeyrek vardı ve Kyuhyun’un gelmesini bekliyordum.  Tanınmamamı söylediği için başıma takmak için bir şapka arıyordum. Sade giyinmiştim. Aslında fazla sade giyinmiştim. Bir kot ve salaş bir tişört. Başıma bir beysbol şapkası takmaya karar vermiştim ve bir de güneş gözlüğü.

“Tamam, o zaman. Nereye gidiyorsunuz?”

“Bilmiyorum. Ama sabah gelirken telefonu da yanımda getirmemi söyledi.”

“Şu vampirin telefonu mu? Her neyse sonuçta nereye gideceğiniz o kadar da önemli değil. Yanınızda başka birisi olacak mı?”

“Emin değilim.” Dedim dudağımı bükerken. “Bir şey söylemedi.”

Eun Ae gerçekten sinirlenmiş gibiydi. “Tekil mi konuştu çoğul mu?”

“Tekil.”

“Tamam, o zaman. Resmi olarak ilk randevunuzu tebrik ede-“

“Ya!”

“Ne kızıyorsun ya?! Sadece gerçeği söylüyorum.”

“Ortada öyle bir gerçek yok sadece-“ dedim ama Eun Ae’nin bakışlarını görünce devam edemedim. Yine de durumu kabullenmeyecektim. “Grup arkadaşımız hastanede yatıyor, dün gece silahlı bir kaçığın saldırısına uğradı ve sen inatla benim randevuya gittiğimi savunuyorsun.” Elimdeki son koz buydu.

“Randevuya gittiği için utanması gereken sensin ben az sonra kızların yanına gideceğim.”

Bununla daha fazla uğraşamazdım. Başka bir şey söylemeden kapıya yöneldim. “Benden bu kadar. Öğleden sonra hastaneye gelirim.”

“Tamam. Kızlara randevuya gittiğini söylerim.”

Buna cevap vermeyecektim.

Aşağıya indiğim de kapının önünde duran beyaz jipi tanımam hiç de zor olmadı. “Gerçekten tanınmamız gerektiğini söyledikten sonra bu arabayı mı getiriyorsun?”

Kyuhyun sırıttı. “Yolculuğumuz rahat olmalı. Ve sana da günaydın. Sabahları bu kadar huysuz olduğunu bilmiyordum.”

“Ah dün gece maknem neredeyse öldürülüyordu. Ve üstünden on iki saat geçmeden seninle beraber bilmediğim bir yere gidiyorum ki bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yok. Üstelik bir de kapıdan çıkmadan önce Eun Ae’yi randevuya gitmediğim konusunda ikna etmeye çalıştım.” Duraksadım. “Ve bunu sana söyleyerek kendimi ilk dakikadan rezil ettim.”

Kyuhyun kıkırdamakla yetindi. Bir süre ikimizde konuşmadık ama ara ara bana baktığını görebiliyordum.

“Merak etme, gerçekten iyiyim.” Dedim en sonunda.

“Yarım saat önce huysuzluğun konusunda attığın nutuktan sonra buna inanmamaya karar verdim.”

Tamam, haklıydı. Aslında kendimi hala hiç de iyi hissetmiyordum. Dünkü suçluluğun üstüne şu anda hastaneye gitmemek bile kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu ama aynı anda hastaneye gitmekten de korkuyordum. Telefonumu çıkardım ve Jung’a mesaj attım. Birkaç dakika sonra Jung’dan iyi olduklarını ve Ae Cha ile kahvaltı yaptıklarını söyleyen bir mesaj geldi. Ne kadar inanmalıydım bilmiyorum. Jung Jin’in yanlarında olduğunu biliyordum ama dün gece Jung’u hastanede bırakmak hiç de işime gelmemişti. İçimizde en sıkı olanımız Jung gibi dursa da en kırılganımız oydu. Özellikle de konu bizden birine gelince. Ben bunları düşünürken Jung’dan ikinci bir mesaj geldi.

Unni, ben gerçekten iyiyim. Dün geceki şoku atlattığımı söyleyebilirim.

Benim için endişelenme. Ve sadece randevuna odaklan ^^

-NightSunJung

Eun Ae! Hastaneye bu kadar çabuk gideceğini düşünmemiştim!

“İyi misin? Biraz sinirli gibi-”

“Evet!” dedim hızlıca. Kyuhyun’un her an bu şekilde beni açık bir kitap gibi okuması sinirimi bozmaya başlamıştı. Ve konuyu ne zaman buna getirmiştim?

“Tamam, öyle olsun.” Dedi uzatmadan.

“Bu arada nereye gidiyoruz?” Yola çıkalı yarım saati geçmişti ve hala tam olarak bir yere varmamıştık.

“Liseden tanıdığım bir arkadaşım bir telefon şirketinde çalışıyor. Telefonun seri numarasından sahibine ulaşabileceğimizi söyledi. Normalde birkaç prosedür uygulamak gerekiyor ama eski bir dost

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!
Licrymosa
Merhaba hala orada olan var mı *hehe* Uzun zamandır yokum ama bundan sonra buralarda olmaya çalışacağım xD

Comments

You must be logged in to comment
NursimaElfAhgase
#1
Chapter 1: değişik bir hikaye
Cemre01 #2
Chapter 27: Gerçekten şu Usta'yı merak ettim. Ve Angel'ın hikayesini. Ayrıca.... Jae Min sen ne kadar pislik bir şey çıktın ya... İğrenç herif
Yine muhteşem yazıyorsun, ve yine ben bir oturuşta her şeyi okudum :) Sonunu merakla bekliyorum
Nimesya
#3
Hahaha su an Turk buldugum icin cok sevincliyim :D
swedenlaundry #4
Chapter 13: Yay! An update :D
swedenlaundry #5
Merhaba!

lol ben uzun suredir merak ediyordum turkce fanfiction var mi diye, ve iste buldum :) Amerika'da yasiyan bir turkum (please excuse my typing, the keyboard is in english) Bu sitede cok turk yok malesef :( oh well! cok guzel yaziyorsun devam et lutfen <33
myeongsuuu #6
Benim hikayeme de bakabilir misin ? Tesekkurler ^^
myeongsuuu #7
Şükür burda Türkler var dsfdsf Nasıl sevindim anlatamam ya.
Imzelosbaby #8
Chapter 3: Kotu bir yazar mi ? Pöh benim asik oldugum nadir hikayelerden birinin yazari kotu olamaz !? :D hikayen gercekten cok guzel ilerliyor :D
Imzelosbaby #9
Chapter 1: Ah gercekten hafife alinacak bir yazimin yok ^^ cok guzel yazmissin bagladi diyebilirim ama ingilizce hikayelerden sonra okuyunca birden kafam karisti :D neyse uzun tutmayayim ama gercekten cok guzel yaziyorsun :D bitirene kadar birakma Fighting ! :)