Zaman Akışına Yakalanır Her Bir Duygu, Vakti Gelinceye Kadar

Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*
Please Subscribe to read the full chapter

 

 

 

Bir kez daha kendime lanet ettim. Neden beni sürüklemelerine izin vermiştim? Siktiğimin Bond’u yüzünden mi sadece?!

En az yüzüncü kez kendime daha kötüsü de olabilirdi dedim. Sonuçta bu süper düper ya da ona benzer bir şey olan bu adamlarla tek kelime konuşmak için bile ölebilecek geri zekalılar varmış. Ve eminim ki vardır. Dünyada her zaman bu kadar geri zekalı birileri bulunur. Yine bu adamların bekleme odasında Sun Hi ile baş başa kalmak pek de eğlenceli değildi.

“Bir daha söylesene neden biz bu süper düperlerin odasında tıkılı kaldık?”

“Hye Su buraya geleceklerini söyledi. Gösteri bitene kadar beklemeliyiz.”

“Ah, şimdi anladım biricik aşkı da buraya gelecek değil mi?”

Sun Hi cevap vermek yerine gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

“Yalnız bir şeye takıldım,” dedim. Sun Hi ile konuşmanın eğlenceli olmadığı bilinen bir gerçekti. Geçtiğimiz üç hafta boyunca kurduğumuz diyaloglar ya bir kavgaya dönmüştü ya da bir monoloğa. Yine de şu anda bu kadar düştüğümü kabul ediyorum. Sıkılmıştım. “Neden vampir kızın aşk hayatı bizi bu kadar ilgilendiriyor?”

“Biraz sabırlı olup katlanmaya çalışamaz mısın? Hye Su’nun çıktıklarını kabul etmesi bile haftalar aldı zaten.”

“Tekrarlıyorum,” dedim mimiklerimde en ufak bir değişiklik yapmadan. “Neden bizi bu kadar ilgilendiriyor?”

“Ah! Her neyse! Sadece sessizce otur.”

“Bir şeyi hala karıştırıyorsun,” dedim sesimin olabildiğince agresif çıkması için uğraşırken. “Benimle konuşurken emir kipi kullanmayı sakın düşünme. Senin kiralık orospun olarak değil Bond’un kiralık orospusu olarak geldim.”

Harika. Kiralık kısmını kabul etmiştim.

“Ve sana 7/24 peşimizde takılmana gerek olmadığını da söylemiştim.”

“Neden Kurbağa kız ve Karga Sese söylemiyorsun?”

“Neden sen de istersen ikisiyle de baş edebileceğini söylemiyorsun? Gerçekten senin derdin ne hem kendin geliyorsun hem de oturup Huysuz Büyükanneyi oynuyorsun.”

Ağzımı açtığım sırada o anda söyleyeceğim her şeyin beni Huysuz Büyükanne yapacağını biliyordum. Lanet. Bu kız da ne vardı bilmiyorum ama onunla her kavga edişimiz de kendimi gerçekten bir huysuz gibi hissediyordum.

Bir şeyler içmeye ihtiyacım vardı. Kan değil. Çok daha sert bir şeyler. Beni ayık olma derdinden kurtaracak bir şeyler.

Sun Hi’nin arkamdan bir şeyler söylemeye devam etmesine aldırmadan ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Dikkatim o kadar dağınıktı ki kapının önünde birisi olduğu ancak kapıyı açtıktan sonra fark ettim.

“Özür dilerim,” dedi karşımda duran çocuk. Yüzünde fazlasıyla neşeli bir gülümseme vardı. Saçları sanki rüzgarda karman çorman olmuş gibiydi.

“Saçlarının şeklini korumak için kafana kaç kutu sprey sıktın?”

Gözleri ne demek istemediğini açıkça belirtecek şekilde açılmıştı. Ağzını açtığını gördüm ama başka bir şey söylemeden yürümeye başladım.

“Angel!”

Sun Hi’nin arkamdan gelen sesini duymazdan geldim. Koridordaki insanların bana bakmasına aldırmadan hızlı adımlarla yürüdüm. Birkaç kişinin omzuna vurdum. Benim gibi ufak tefek bir kızla kazara olan bir çarpışmanın canlarını ne kadar yaktığını fark etmeleri biraz zaman alıyordu.

Gözlerimi kapattım ama yürümeye devam ettim. Önüme gelen insanları kalp atışlarından, nefes alışlarından fark edebiliyordum. Ama duymak istediğim asıl şey çıkışın nerede olduğuydu. Bir süre sonra binanın içindeki yüzlerce sese rağmen vızıltı şeklinde caddede ilerleyen arabaların sesini duydum. Adımlarımı hemen sese yönlendirdim. Çıkışı bulmam beş dakikamı almıştı ama adımımı attığım anda her saniyesin değmişti.

O binada daha fazla kalamazdım.

Sun Hi denen kızın bütün içgüdüleri ölmüş olmalıydı. Aynı odada aynı havayı teneffüs ederek saatlerce süslü kızların ve boyalı erkeklerin sahneden inmesini beklemiştik ve ben her saniyesine katlanabilmek için bütün irademi kullanmıştım. Bütün o duvarlar kendimi bir kafeste gibi hissetmeme sebep olmuştu. Ama Sun Hi bundan etkilenmiş gibi durmuyordu. En azından bana bağırana kadar hiçbir tepki vermemişti bu konuda.

Hava soğuktu ama tenimi okşayan rüzgar garip bir şekilde soğuğu hissetmemi engelliyordu. Yine de kendimi bomboş hissetmeme engel olamıyordu. Lanet olsun ne yapıyordum ben?

Üç hafta. Lanet olası üç hafta geçmişti. Neler olmamıştı ki?! Hye Su insan manitasıyla arasını düzeltirken Sun Hi de benim beklediğimden çok daha büyük bir performans sergileyerek şu ufaklıkla iletişimini geliştirmişti. Ah evet izlemenin her saniyesinden nefret etmiştim ama sonuçta gözlerimi kapatsam bile olanları fark etmeyecek kadar aptal değildim.

Tek bir kelime. İğrenç.

Vampirlerin insanlarla ilişkisini –içinde ne duygular olduğu önemsiz- anlatabilecek tek kelime buydu. insanlar ve vampirlerin gerçekten anlaşabileceğini düşünmek kurt ve kuzunun sonsuza kadar mutlu yaşayacağını düşünmekten daha umutsuzdu.

İnsanlarla vampirlerin ilişki olarak adlandırılabilecek tek bir anı vardı. Vampirin beslendiği an. Daha fazlası yoktu. –ve benim için zevk veren bir durum olsa da çoğu insan için iğrenç kategorisine giriyordu-

Öldürün. Ancak o zaman özgür olabiliriz.

Ses kulaklarımda çınladı ve yüzümü buruşturmama sebep olacak kadar uzun süre kafamda yankılandı. Gerçeği ilk defa bana gösteren kişinin sesi.

Hayatta nefret ettiğim tek kişinin sesi.

İnsan ya da vampir fark etmez, kimseyi sevmem. Ama nefret. Nefret benim için tamamen farklıdır. Nefret ettiğim kişinin adı öldürülecekler listesinde yer alır, zaten neden sadece tek kişiden nefret ettiğimin açıklaması da bu listedir. Sayı hiçbir zaman üçün üstüne çıkmadı. Ve çıkmasına da izin vermeyeceğim.

Her şeyi unutmak istercesine başımı salladım. Elbette hiçbir şeyi unutmayacaktım ama en azından o an için bütün her şeyi kafamdan uzaklaştırabilirdim. Elimi cebime attım ve evden çıkmadan önce aldığım küçük paketin hala patlamamış bir şekilde cebimde durmasına biraz şaşırarak pipeti sapladım.

Patlasaydı nasıl bir manzara çıkardı? Karnı kanlarla kaplı minyon bir kız koridorda sağa sola koşuyor. Görülmeye değer olabilirdi.

“Daha ne kadar orada dikilmeye devam edeceksin?”

Hye Su son beş dakikadır durduğu sütunun arkasından çıktı ve oturduğum basamağa geldi.

“Sadece ne yaptığını merak ettim,” Ah, neden bu kadar korkak bir tonla söylüyordu. Aslında Hye Su üç haftadır izlemesini eğlenceli bulduğum tek kişiydi. Benden korktuğunu görmek çok da zor değildi ama benim hakkımdaki merakı bütün korkusunu yeniyordu. Yani ara sıra.

Elimdeki poşeti salladım. “Atıştırmalık.”

“İnsanlar-“

“Kim umursar,” dedim omuz silkerek. İnsanlar görecek endişesi fazla can sıkmaya başlamıştı.

“Gerçekten kimseyi umursamıyorsun,” dedi yarı gülümser bir şekilde. Gülümsemesi fazla rahatız edici geldi.

“Umursamam için bir sebep ver?”

“S-senden nefret edebilirler,” dedi kısa bir kararsızlıktan sonra sesi titreyerek.

“Zaten nefret ediyorlar.” Doğruydu da. Zaten vampirlerden nefret ediyordular. “Neden beni bu kadar ilgilendirsin ki?” Sonuçta hiçbir insan nefret ettiği için öldürecek kadar cesur değildi. Ya da aptal.

“Senin gibi olmak isterdim.”

“İnan bana olmak istemezdin Sahne Maymunu.” Kimse benim gibi olmak istemezdi. Bazen ben bile istemiyordum.

“Hayır, anlamıyorsun.” Kaşlarını çatmıştı ve bütün korkusunu kenara atıp söylediklerime sinirlenmişti. Tepkisine biraz şaşırsam da belli etmedim. “Senin gibi olmak isterdim. İnsanların benim hakkımda ne söyleyeceklerini umursamadan hareket etmek.”

Bir kahkaha attım. “Söyleyeceklerimi sakın övgü gibi alma Sahne Maymunu ama sen…” Derin bir nefes aldım. “Yeryüzündeki bütün insanlara vampir olduğunu söyledin.” İster istemez kabul ediyordum ki bu kesinlikle beni aşan bir hareketti. “Ve hala gelip benim gibi bir Kan Orospusu olmak istediğini mi söylüyorsun?!”

Ses tonumdan ürkmüş olmalıydı ki biraz geriledi. “Kendine bu şekilde-“

“Hakaret edebilirim.” Ki hakaret ettiğim söylenemezdi. Sadece gerçeği söylüyordum. “Bak, kendini ne olarak gördüğünü umursamıyorum. Hatta seni umursadığım bile söylenemez. Eğer üç hafta içinde böyle bir izlenime kapıldıysan özür dilerim tatlım. Ama gelip de kendinle ilgili dertlerini bana anlatıp sana acımamı ya da sana moral vermemi bekleme. Ben Sun Hi değilim. Sun Hi belki dertlerini dinleyecek yaşlı teyze rolünü üstlenmiş olabilir ama ben kesinlikle öyle bir şey yapmayacağım.”

Gözleri sonuna kadar açılmıştı. Merakı korkunun arkasına saklanmıştı artık. Bir anda böyle bir patlama beklemediği belliydi. Ama az öncede söylemiştim, Ağlama Duvarı olmayacaktım.

“Bir yudum ister misin?” dedim az önce hiçbir şey olmamış gibi. Önce uzattığım poşete baktı ardından başını iki yana salladı. “Sen bilirsin,” dedim omuz silkerken.

“Bu arada, az sonra Super Junior ile beraber bir şeyler içmeye gideceğiz. Gelmek ister misin?”

Sesindeki kibarlığı duyunca kahkahamı zor tuttum. Ama başımı iki yana salladım. Bu geceye kesinlikle daha fazla katlanmayacaktım.

“Madem süper düperler sizinle ben de bakıcılık görevinden kendimi azat edebilirim. Bu arada sen ve şu sırığın ilişkisi ne?”

İlişki kelimesinde vurguladığım tiksintiyi fark etmek de zorlanmamıştı. Yüzüne hafif bir hüzün çöktü. “Neden onunla olan ilişkim seni bu kadar tiksindiriyor?”

Gerçekten az önce söylediklerimi hiç mi umursamadı bu?

“Sen. Vampir. O. İnsan. Nokta.”

“İnsanlar ve vampir-“

“Ah hadi ama! Seninle bu derin felsefeleri tartışmayacağım, Sahne Maymunu. Cevabım yeterince açıktı.” Ayağa kalktım. Elimdeki boş paketi kenara fırlatırken elime damlayan bir damlayı yaladım. “Ben kaçar. Size de artık…her neyse işte. Sun Hi’ye söyle bir süre beni beklemesin.”

Hye Su’nun başka bir şey söylemesine izin vermeden ilerledim.

Şehirde hafif bir idrar kokusu vardı. Kanla karışık.

Bir geceden bir şey olmayacaktı. Üç hafta katlanarak Bond’a bütün hayat borçlarımı ödeyecek bir ödeme yapmıştım. Ama elbette arkamı dönüp gittiğim anda beni bok çukuruna gömerdi.

Ama bir günlük izin için en fazla bir bardak sidik içirirdi.

 

~0~

 

Her zamanki gibi çıkıp gitmesini izledim. Eun Hyuk az önce olanların gerçek olup olmadığını algılamaya çalışır gibi açık kapıdan dışarı bakıyordu.

“Ee… Sanırım az önce meşhur Angel ile tanışt

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!
Licrymosa
Merhaba hala orada olan var mı *hehe* Uzun zamandır yokum ama bundan sonra buralarda olmaya çalışacağım xD

Comments

You must be logged in to comment
NursimaElfAhgase
#1
Chapter 1: değişik bir hikaye
Cemre01 #2
Chapter 27: Gerçekten şu Usta'yı merak ettim. Ve Angel'ın hikayesini. Ayrıca.... Jae Min sen ne kadar pislik bir şey çıktın ya... İğrenç herif
Yine muhteşem yazıyorsun, ve yine ben bir oturuşta her şeyi okudum :) Sonunu merakla bekliyorum
Nimesya
#3
Hahaha su an Turk buldugum icin cok sevincliyim :D
swedenlaundry #4
Chapter 13: Yay! An update :D
swedenlaundry #5
Merhaba!

lol ben uzun suredir merak ediyordum turkce fanfiction var mi diye, ve iste buldum :) Amerika'da yasiyan bir turkum (please excuse my typing, the keyboard is in english) Bu sitede cok turk yok malesef :( oh well! cok guzel yaziyorsun devam et lutfen <33
myeongsuuu #6
Benim hikayeme de bakabilir misin ? Tesekkurler ^^
myeongsuuu #7
Şükür burda Türkler var dsfdsf Nasıl sevindim anlatamam ya.
Imzelosbaby #8
Chapter 3: Kotu bir yazar mi ? Pöh benim asik oldugum nadir hikayelerden birinin yazari kotu olamaz !? :D hikayen gercekten cok guzel ilerliyor :D
Imzelosbaby #9
Chapter 1: Ah gercekten hafife alinacak bir yazimin yok ^^ cok guzel yazmissin bagladi diyebilirim ama ingilizce hikayelerden sonra okuyunca birden kafam karisti :D neyse uzun tutmayayim ama gercekten cok guzel yaziyorsun :D bitirene kadar birakma Fighting ! :)