Kabulleniş Bir Anda Gelir Ruhuna, İnkar Etsen de Başlar Değişim

Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*
Please Subscribe to read the full chapter

Bütün gece uyanık kalmak için kendimi sonuna kadar zorlayacaktım. Ve gece boyunca salondaki tekli koltukta neredeyse hareketsiz bir şekilde oturacaktım. Kalmaya karar verdiğim anda kendime verdiğim ilk iki söz buydu.

Bond’un konuşmasından sonra ne Eun Ae denen kızın ne de Donghae denen çocuğun beni bırakmayacağını kabullenmiştim. Ki hala kafamda nasıl böyle bir şeyi kabullendiğimi düşünüyordum. Eun Ae bir süre benimle konuşmayı denemişti ama ne o benimle konuşacak kadar zihnini toparlayabiliyordu ne de ben ona cevap vermek için ağzımı açacak kadar enerji harcıyordum. En sonunda Hye Su’ya bakması gerektiğini söyleyerek salondan ayrıldı. Kızlar ve Kyuhyun gece boyunca Hye Su’nun yanından ayrılmadı. Ayrılmalarını da beklemiyordum. Ama onlar yerine isimlerini bilmediğim iki çocuk ben kendimi koltuğa çiviledikten yarım saat kadar sonra odadan çıktı. Super Junior’dan olduklarını bilsem de zihnimi isimlerini hatırlamak için zorlamak bu gece için yapacağım son işler arasındaydı. Salona gelip beni görünce ikisi de bir an için duraksadı ama ardından önde olan Donghae’nin yanına gitti ve bir şeyler söyledi. Diğeri hala salonun girişinde durmuş bana bakıyordu. Korkudan yüzü bembeyaz olmuştu ve daha önce yaşamadığı bir şok yaşadığına emindim. Donghae’nin yanına giden konuşmasını bitirdikten sonra diğerinin yanına gitti ve kolundan sürükleyerek kapıdan çıkardı. Çıkmadan önce bana bir şeyler mırıldandı ama kelimeleri anlamak için uğraşmadım bile. Evet, bütün gece boyunca hırçın çocuk gösterime devam edecektim. Saat üçe geldiği sıralarda vücudum yorgunluktan sızlamaya başlamıştı. Göz kapaklarım sadece yirmi dakikalığına kapalı duracakları konusunda bana yeminler ediyordu ama açık durmaları için beynimin bütün hücrelerini zorlamaya kararlıydım. Donghae bir mutfak bir salon ve bazen de Hye Su’nun odası arasında dolanıyordu. Yanımdan geçerken sürekli bana baksa da şimdilik benimle konuşma çabasına girmemişti ki buna minnettardım. Eğer konuşmaya başlarsa ne diyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ve etrafımda dolaşması bile bana garip bir his veriyordu. Kafamı karıştıran ama aynı anda beni rahatlatan bir his.

Uyumayacaktım ve kararlıydım.

Keşke göz kapaklarımda benim kadar kararlı olsaydı.

“Uyumak istiyorsan kızların odasına geçebilirsin?”

Ses bir an sıçramama sebep oldu. Kafamı çevirdiğimde Donghae’yi beklediğimden daha yakınımda buldum. Yutkundum ve o garip hissi uzaklaştırırken başımı iki yana salladım.

“Emin misin?” diye sordu ve başımı bu kez onaylarcasına salladım. Bir an için kaşlarını kaldırarak bana baktı. Gözlerinin altında mor halkalar oluşmaya başlamıştı. Yarın gideceği bir program var mıydı acaba? Varsa makyözlerine ciddi bir iş düşecekti.

Boyun kaslarım gerçekten yorulmuş olmalıydı ki kafamı çevirme emrini versem de yaklaşık on saniye kadar Donghae’den bakışlarımı ayıramadım. En sonunda dizlerime karnıma çekerek başımı  koltuğa yasladım. Donghae’nin hala bana baktığını hissedebiliyordum. Ne kadar bilmiyorum ama bir süre bana bakmaya devam etti. Ardından derin bir iç çekerek kendisini diğer koltuğa attı.

“Bütün gece orada oturacak mısın?”

Omuz silktim. Ama bakışlarımı çevirmedim.

“Tamam, o zaman başka bir şey deneyelim.” Dedi. Birkaç saniyelik duraksamadan sonra tekrar konuşmaya başladı. “Daha önce resmi olarak tanışmadık. Benim adım Lee Donghae. Tanıştığıma memnun oldum.” Cevap vermem için uzun bir süre bekledi. “İsmin Kim Sun Hi’ydi değil mi? Hye Su seni görmek için kafeye geldiğinde seni görmüştüm.”

Bütün gece monoloğunu sürdürecek miydi? Konuşmasına bakılırsa sürdürebilirdi. Neden sadece bırakmıyordu? Yarın sabahtan sonra bir daha görüşmeyeceğimize emindim.

“Bir de… sanırım sana gerçekten teşekkür etmeliyiz. Sen olmasaydın Hye Su… açıkçası ne olurdu bilmiyoru-“

“Ölürdü.” Dedim en sonunda kendimi daha fazla tutamayarak. “Çok fazla kan kaybettiği için ölürdü ya da en iyi ihtimal kalbi içindeki ölü kanına dayanamayacağı için çatlardı.”

Eh, herhalde bu susması için yeterli olurdu.

Gerçekten susması için yeterli olmuştu. Ama düşündüğüm kadar uzun sürmeyen bir sessizlikti.

“Vampirlerin bu şekilde…kör noktaları olduğunu bilmiyordum. Sanırım siz de aslında bizden çok farklı değilsiniz.” Gözlerim sonuna kadar açıldı ve başımı refleks olarak Donghae’ye çevirdim. Bir gece de beni iki kere şaşırtmıştı. O an nasıl gözüküyordum bilmiyorum ama gözlerim sonuna kadar açılmışken o kadar da komik gözüküyor olamazdım. En azından kahkahalarla gülmesine sebep olan başka bir şey olmalıydı. İçimin öfkeyle dolduğunu hissediyordum ama bunun yüzüme yansımaması için kendimi zorladım. İfadesiz bir maskeyi yüzüme takıp neden bahsettiğini anlamamış gibi bakmayı tercih ettim. Donghae ise kahkahalarını zorlukla bastırmıştı. “Özür dilerim.” Dedi kıkırdamasını bastırırken. “Sadece sinirlerim bozuldu, fazlasıyla…şok edici bir akşamdı.”

Omuz silktim ve başımı tekrardan çevirdim.

“Özür dilerim.” Dedi bir kez daha ama sesi bu sefer daha inandırıcı çıkmıştı. “Vampirlerle ilgili o şekilde konuşmamalıydım. Seni kırdıysam özür dilerim.”

“Benden korkmuyor musun? Ya da tiksinmiyor musun?” Gerçekten düşünmeye fırsatım olmamıştı. Soru bir anda ağzımdan çıkmıştı. Yüzümdeki ifadesizliği korumaya çalışıyordum ama nereden geldiğini çözemediğim panik dalgasının yavaş yavaş beni ele geçirdiğini de hissediyordum.

Donghae gözlerini kırparak bana baktı. Şaşırmıştı?..

“Neden korkayım ki?” dedi sanki ona uzaydan geldiğimi söylemişim gibi bakıyordu. Aslında düşününce vampirlerin mi yoksa uzaylıların mı daha ilginç olduğu konusu tartışılabilirdi.

Gözlerimi kaçırdım ve yere baktım. Sesimin titrememesi için bir kez öksürdükten sonra cevap verdim. “Herkes vampirlerden korkar ve tiksinir.”

“Gerçekten mi? Ben öyle düşünmüyorum. Aslına bakarsan vampirler küçüklüğümden beri oldukça ilginç gelmişti.”

Tamam ya yolda yaşadığım adrenalin patlaması yüzünden kulaklarım ciddi bir hasar almıştı ya da bu çocuğun beyni doğuştan hasarlıydı. Donghae cevap vermem için bana bakıyordu ama söyleyecek bir şeyim yoktu. Ve bu konuşmayı devam ettirmek istediğimden de emin değildim. Kendimi hala garip hissediyordum. Bu sefer ne olursa olsun hareket etmeyeceğime dair bir kez daha yemin ettim ve zaten karnımla bütünleşmiş olan dizlerimi biraz daha çekerek kendimi koltuğa gömdüm. Pozisyonumu biraz da değiştirerek sırtımı Donghae’nin olduğu tarafa çevirdim. Kendime rahat bir pozisyona getirmek için biraz fazla hareket ettim ama en sonunda gözlerimi kapatarak arkamda duran her şeyi –özellikle birisini- görmezden geldim.

Gözlerimi kapatmıştım ama uyumayacaktım. Ne olursa olsun uyumayacaktım.

Göz kapaklarım beynime ninni söylerken kısık bir kıkırdama duyduğumu zannettim ama gerçek olamayacak kadar melodik gelmişti kulağa.

 

~0~

 

Çok değil sadece on dakika içinde kendisini tamamen uykuya teslim etmişti. Kafasını koltuğa yaslasa da uykuya dalana kadar kafası ileri geri sallandı ve sessizce kıkırdamama sebep olacak şekilde son pozisyonunu aldı. Üstüne örtmek için bir battaniye getirmeyi düşündüm ama bir şekilde uyandıracağımdan emin olduğum için hiçbir şey yapmadım. Saat dördü geçiyordu. Ne Kyuhyun ne de kızlardan bir ses çıkmıştı. Sessizce ayağa kalktım ve Hye Su’nun odasına girdim. Hye Su oldukça huzurlu bir şekilde uyuyordu. Kyuhyun yatağın yanında duran bir sandalyede oturmuştu. Gözlerini kırpmadan Hye Su’ya bakıyordu. Geldiğimi duyduğundan emin değildim ama rahatsız etmeyi de düşünmüyordum. Ae Cha ve Jung yatağın kenarına oturmuşlar ve başlarını yatağa koymuş bir şekilde uyuyordular. Eun Ae odada değildi. Yine sessiz bir şekilde odadan çıktım. Odaları gezmem ne kadar doğru olurdu bilmiyordum ama yine de Eun Ae’nin nerede olduğunu bilmeden içim rahat etmezdi. Sessiz adımlarla koridorda yürüdüm, ilk kapıyı tıklatmama gerek kalmadan banyodan gelen ışığı gördüm. Adımlarımı hızlandırdım ve banyonun kapısını hızla açtım.

Eun Ae eline aldığı bir bezle yerleri siliyordu.

Hıçkırdığını duyamasam da omuzlarının hafifçe sarsıldığını fark edebiliyordum.

“Eun Ae.” Dedim fısıltı şeklinde. Kapıyı açtığımı ancak o zaman fark etmişti. Başını kaldırdı ve gözlerindeki yaşlara rağmen gülümsedi. Solgun bir gülümsemeydi. Hatta kırık bir gülümseme.

“Ses mi çıkardım oppa? Özür dilerim ben sadece burayı…temizlemek istedim. K-kızlar yarın…” Devam edemedi ama gerek de yoktu. Eun Ae’yi biraz olsun tanıyordum bu yüzden onu buradan çıkarmak için söyleyeceğim hiçbir şeyin faydasının olmayacağını da biliyordum. Bu yüzden banyonun dolaplarını açtım ve gözüme çarpan ilk havluyu alıp bende yere eğildim.

“Oppa…”

“İki kişi yaparsak daha hızlı biter.”

Ne karşı çıktı ne de başka bir şey söyledi. Havluyu küçük bir kan birikintisinin üstüne serdim ve ellerime bulaşan kanı düşünmemeye çalışarak silmeye başladım. Midem garip bir şekilde bu duruma alışmış gibi duruyordu. En azından artık içindekileri boşaltmaya çalışmıyordu. Ya da boş olduğu için bunu yapacak enerjisi yoktu.

“Sağ ol… Donghae oppa.” Eun Ae’nin sesi o kadar kısık çıkmıştı ki önce ne söylediğini anlayamamıştım.

“Bir şey yapmadım.” Dedim omuz silkerek. “Aslına bakarsan fazla paniğe kapılmış ola-“

“Sanırım benim o sırada nasıl titrediğimi görmedin?” dedi Eun Ae alaycı bir ses çıkarmaya çalışırken.

“Arkadaşın… kötü durumdaydı.” Gerçekten kelimelerle aramın bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Başını salladı ve yüzünde çok ufak bir gülümseme belirdi ama geldiği kadar hızla kayboldu.

“Ben… gerçekten bir şey yapamadım. Hiçbir şey…”

“Hiç birimiz bir şey yapamadık. Sadece Sun Hi bir şeyler yaptı.” Kafasını salladı ama beni duyduğundan emin değildim.

“Ya gelmeseydi? O zaman ne olacaktı?” Cevap vermek için ağzımı açtım ama Eun Ae konuşmaya devam etti. “Ya Ae Cha’yi kurtarmak için de gelmeseydi? B-biz ne yapardık?”

“Ama geldi. Daha fazla düşünme Eun Ae.”

Kısık bir kahkaha çıktı dudaklarından. “Hye Su’ya da buna benzer bir şeyler söylemiştim. Kendisini suçlamaması için şimdi ise-“

“Suçlanacak tek kişi-“

“Tetiği çeken kişi.” Duraksadı. “O k-kız yani S-sun Hi burada mı hala?”

Başımı salladım. “Uyuya kaldı.”

“S-sence o adamın söyledikleri doğru muydu? Yani birileri onu da tehdit etmiş midir?”

“Adamın çok sağlam görünmediği kesin ama Sun Hi’nin tepkisine bakarak doğru söyl

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!
Licrymosa
Merhaba hala orada olan var mı *hehe* Uzun zamandır yokum ama bundan sonra buralarda olmaya çalışacağım xD

Comments

You must be logged in to comment
NursimaElfAhgase
#1
Chapter 1: değişik bir hikaye
Cemre01 #2
Chapter 27: Gerçekten şu Usta'yı merak ettim. Ve Angel'ın hikayesini. Ayrıca.... Jae Min sen ne kadar pislik bir şey çıktın ya... İğrenç herif
Yine muhteşem yazıyorsun, ve yine ben bir oturuşta her şeyi okudum :) Sonunu merakla bekliyorum
Nimesya
#3
Hahaha su an Turk buldugum icin cok sevincliyim :D
swedenlaundry #4
Chapter 13: Yay! An update :D
swedenlaundry #5
Merhaba!

lol ben uzun suredir merak ediyordum turkce fanfiction var mi diye, ve iste buldum :) Amerika'da yasiyan bir turkum (please excuse my typing, the keyboard is in english) Bu sitede cok turk yok malesef :( oh well! cok guzel yaziyorsun devam et lutfen <33
myeongsuuu #6
Benim hikayeme de bakabilir misin ? Tesekkurler ^^
myeongsuuu #7
Şükür burda Türkler var dsfdsf Nasıl sevindim anlatamam ya.
Imzelosbaby #8
Chapter 3: Kotu bir yazar mi ? Pöh benim asik oldugum nadir hikayelerden birinin yazari kotu olamaz !? :D hikayen gercekten cok guzel ilerliyor :D
Imzelosbaby #9
Chapter 1: Ah gercekten hafife alinacak bir yazimin yok ^^ cok guzel yazmissin bagladi diyebilirim ama ingilizce hikayelerden sonra okuyunca birden kafam karisti :D neyse uzun tutmayayim ama gercekten cok guzel yaziyorsun :D bitirene kadar birakma Fighting ! :)