Yalanların İçinde Kaybolan Benlik

Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*
Please Subscribe to read the full chapter

Sun Hi eve geldiğinde saat sekize geliyordu.

Ae Cha sinemadan geldikten hemen sonra salona yerleşmiş ve Sun Hi geldikten sonra ona bir saniye boşluk bırakmadan film izlemeye zorlama planını devreye sokmuştu. Ama Sun Hi anında çekingen bir gülümseme ile pazartesiye tamamlaması gereken bir ödevi olduğunu söylemişti. Ae Cha, Eun Ae onu kolundan sürükleyip odasına götürene kadar ısrarlarını bırakmamıştı.

Sun Hi gece benimle bile konuşmamıştı. Rahat hareket etmesi için benim odamı vermiştik ve gece boyunca birkaç bahaneyle odama girip Sun Hi’yi kontrol etmiştim. Odaya her girişimde varlığımdan haberi yokmuş gibi davranarak eline aldığı kitabı okumuş ve yanındaki kağıtlara notlar almıştı.

Sabah uyanınca pijamalarımı değiştirmek için odaya girdim. Sun Hi’yi uyandırmamak için kapıyı mümkün olduğunca sessiz açtım ama Sun Hi’yi yatağın kenarında elinde kitapla otururken görünce şaşkınlıkla kapıyı sonuna kadar açtım.

“Vay canına Pazar günü bu kadar erken kalkabilen tek kişinin ben olduğumu sanıyordum.”

Yarım bir şekilde gülümsedi ve elindeki kitabı kapatarak yanına koydu. “Aslında itiraf etmem gerekirse uyumadım.”

“Uyumadın mı?! Yatak mı rahat değildi?! Neden gece söylemedin hemen-“

“Sakin ol.” Dedi gülümsemesi biraz büyürken. “Sadece uykum gelmedi.”

“Sadece uykun mu gelmedi? Uykun elbette gelirdi.”

“Sanırım biraz uyku problemim var. Ve bir de şu ödevi bir an önce bitirmek istedim.”

Kaşlarımı soru sorarcasına kaldırdım. Ardından aramıza ne uzak ne de yakın olacak bir mesafe bırakarak karşısına oturdum. “Acaba burada kalmanla bir ilgisi olabilir mi?”

Omuz silkti. “Belki de. Ama olmaya da bilir. Daha önce de uyuyamadığım geceler oldu.”

Başka bir şey söylemek istemediği belliydi. Daha fazla zorlamamaya karar verdim. Aniden aklıma bir şey gelmiş gibi hızla ayağa kalktım ve hiçbir şey söylemeden mutfağa gittim. Odaya geri döndüğümde elimde iki bardak ve iki poşet vardı.

“Acıkmış olmalısın.” Dedim gülümseyerek bardağı uzatırken. Cevap vermedi ama uzattığım bardağı da aldı. O anda yüzündeki solgun gülümsemede yorgunluğun yanında açlığı da fark ettim. Bardak getirmeye giderken dikkat etmemiştim ama gözlerinin altı sadece uykusuzluktan olamayacak kadar koyuydu. “En son ne zaman içtin?”

Bardağından büyük bir yudum aldıktan sonra cevap verdi. “Seninle içtiğimizden beri içmedim sanırım.”

“Ne?! Neredeyse bir gün olmuş!”

Güldü. “Daha uzun aç kaldığım zamanlar da olmuştu.”

“Daha uzun mu? Ben genelde on ikinci saatin sonunda açlıktan bayılmış oluyorum. Daha uzun aç kalmayı denemedim bile.”

“Denersen alışırsın. Düşündüğün kadar zor da değil.” Dedi bardağından bir yudum daha alırken.

“Ah sanmıyorum.” Dedim kendimden emin bir ses tonuyla. Küçük bir kahkaha attı ama sebebini çözemedim. Soru sorar şekilde bankınca kıkırdamasını bastırarak gülümsedi.

“Sadece bir şeyi hatırladım. Ama merak etme istersen sen de açlığa kendini alıştırabilirsin.”

“En fazla ne kadar aç kaldın?”

Yüzünü buruşturdu ama yine de düşünüyordu. “Üç gün sanırım. Ya da dört. Emin değilim aslında belki daha fazla da olabilir.”

Gözlerim sonuna kadar açılmıştı. “Ü-üç gün mü?! Bütün vampirler mi bu kadar d-dayanabiliyor?!”

“Çoğu hayır. Zaten benim durumum da biraz mecburiydi.” Bir süre sessizce bana baktı ardından gülümseyerek neşeli bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. “O zamanlar daha çok sokakta yaşıyordum. Sana söylemiştim velayetimi alan vampir beni çok da umursamıyordu ve o zamanlar asi takılmayı tercih etmiştim. Reşit olduğum gün beni kapının önüne koymasına kısmen hatta tamamen ben sebep olmuştum. O zamanlar… Neyse o kısım önemli değil ama sonuçta param bitmişti ve ödünç alabileceğim tek bir arkadaşım kalmamıştı.” Ses tonundaki neşeyi korumaya çalışsa da sesindeki o yapmacık neşenin yavaşça söndüğünü hissediyordum. “Sakın ama sakın deneme.” Dedi yükselen bir ses tonuyla çok saçma bir şaka yapar gibi. “İkinci günden sonra duyuların neredeyse sıfırlanıyor ve seslerle kokular dahi birbirine giriyor. Aslında içindeki açlık tamamen bir canavara dönüşüyor.”

“Canavar derken hani şu vampir kitaplarındaki gibi mi? Yani bilirsin her an şu kızın üstüne atlayıp boğazını parçalayabilirim.” Gülümsemeye çalıştım ve en azından odaya sinen acıyı dağıtmak istedim. Başarılı oldum mu bilmiyorum ama Sun Hi’nin gülümsemesi biraz artmıştı.

“Biraz. Bunu söylemeye utanıyorum ama… Sanırım açlığın dördüncü günüydü. O günün gecesinde bir parkta yatmıştım. Beni uyandıran şey koşu için parka gelen genç bir çocuğun kalp sesiydi. Ses o kadar yüksekti ki adeta beynimin içinde ses yankılanıyordu. Üstelik çocukla aramda yüz metreden fazla vardı. Çocuk parkta koşarken hareketsizce uyuyormuş gibi davranmaya devam ettim. Çocuk parktan çıkarken bilinçsiz bir şekilde onu takip etmeye başladım. Bir an için çocuğa çok y-yaklaşmıştım. B-bir adım daha atarsam…” Derin bir nefes aldı. “Azı dişlerim alt dudağımı kanatacak kadar dışarı çıkmıştı. Çocukla aramda iki metre kalmıştı ki birisi beni durdurdu.”

“Birisi mi?” diye sordum tuttuğum nefesi bırakırken fısıltı şeklinde.

Kafasını salladı ve yüzünü buruşturarak gülümsedi. “Bond. O cadde de ne işi vardı bilmiyorum ama bir şekilde benim çocuğu fark ettiğimi görmüştü.”

“Bir dakika ben Bond’un kim olduğunda takıldım hala.” Aslında olayın geneline takılmıştım. Sun Hi’nin anlattıkları fantastik filmlerden fırlama bir sahne gibiydi. Ve sormaya cesaret edemediğim soru kafamın içinde yankılanıyordu. Çocuğa yetişseydi ne yapacaktı?

“Kan teminatçım. Aslında sana benden daha çok yardımı dokundu. Kalbindeki kanı boşaltmam için gerekli şırıngayı ve sonrasında içtiğin taze kanı o temin etmişti.”

“Tamam, işte şimdi daha çok şey kaçırdığımı fark ediyorum. Şırınga? Kan? Kalp?”

“Kimse sana tam olarak nasıl… kurtulduğunu anlatmadı mı?”

“Sanırım hiç biri hatırlamak istemedi.” Dedim ama durum biraz da canımı sıkmıştı. Şırıngayla tam olarak ne yapmıştı? Komik gelebilir ama iğnelerden korktuğumu itiraf etmek istemiyordum.

“Ee… o zaman şöyle söyleyeyim-“

“Hayır o başka bir hikaye önce diğerini tamamla.”

Gülümsedi. “Anlatacak çok da bir şey kalmadı. Bond beni durdurdu ve cebinden çıkardığı başka bir kanı bana verdi. Kan aslında yarım litreden fazla değildi ama bütün o dört günlük açlığımı kesmişti. Ben daha ne olduğunu anlamadan Bond beni kolumdan tuttu ve motosikletiyle onun mekanına götürdü.”

“Mekanı derken? Teminat merkezi gibi bir yer mi?”

Önce ciddi olup olmadığımı anlamak için uzun süre bana baktı. Ardından şimdiye kadar ondan duymadığım bir kahkaha attı. Cahilliğime gülmesine sinirlensem de ona katıldığımı fark ettim.

“Gerçekten özür dilerim.” Dedi daha gözünden dökülmemiş kızıl damlayı parmağıyla silerken. “Biliyorum gülmemeliydim ama-“

“Önemli değil. Eminim sorduğum soru bir fil nasıl uçar gibi bir şeye denk geliyordu.”

Daha kısık sesli bir kahkaha attı. “O kadar değil. Sadece garip geldi. Bond’un mekanı teminat merkezi gibi bir şey değil aslında vampirler için olan bir gece klubü.”

Kafamın içinde acayip görüntüler dönmeye başlamıştı. Ve bir kısmı Lost Boys filminden sahnelerdi.

“Sakın bana kafanda Lost Boys gibi bir şey canlandırdığını söyleme.” Cevap vermediğimi görünce karnını tutarak bir kahkaha daha attı. “Ah tamam bu kadarı fazla garip. Emin ol normal bir bar gibi bir yer. Evet menüde kan çeşitleri de var ama insan kanı kesinlikle yok ve menünün çoğunu da içkiler oluşturuyor.”

“Takılır mıydın? Yani barda?”

Kaşlarını çattı ve başını iki yana salladı. “Aslına bakarsan oradan nefret ederdim. Hatta Bond’un neden bana yardım ettiğini de anlayabilmiş değilim. Kendisi lağım pisliğinin tekidir. O gün bana faizli ödemem karşılığında bir aylık kan verdi ve ardından tekrar sokağa yolladı.”

Sokakta ne kadar yaşadığını soracaktım ki bir cevabı şimdi alamayacağımı fark ettim. Sun Hi de birkaç dakika derin düşüncelere dalmış gibi sessizliğini korudu. Bir süre sonra yüzünde bir gülümseme oluştu.

“Aslında düşünüyorum da Bond beni mekanından kovduktan sonra Jae Min’lerin kafeyi buldum. İş ilanını fark ettiğimde ne yaptığımı anlamadan başvurmuştum bile. İlk iki hafta 7/24 çalıştım ve iki Min hala bilmese de geceleri kafenin arkasındaki küçük depoda kaldım.”

“Birden değiştin mi yani? Y-yanlış anlama sadece o açlığı anlatışın ve-“

“Hayır yanlış anlamadım ve aslında birden de değişmedim. O açlığın birden iş sahibi ve kendi ayakları üstünde durmak isteyen birisine dönüşmemi sağladığını söyleyemem. Ama etkenlerden biriydi.”

Duraksadı. Devam edip etmemek de kararsız gibiydi ama omuzlarını silkti ve konuşmaya devam etti.

“Kafanı biraz daha karıştıracağım biliyorum ama sokaklarda beş parasız sürünmeden önce bir çeteye katılmıştım. Aslında çeteye reşit olmadan önce katıldım. Sadece vampirlerden oluşan bir çeteydi. Anarşist takılmayı sever ama seslerini sadece vampirlere duyuracak eylemler yapardılar. Yani y-yapardık. Reşit olmadan önceki dönemi de sayarsak toplamda altı ay çetede kaldım. Ama son iki ayımı kendimden tiksinerek geçirmiştim. Bir gün daha fazla o şekilde yaşamak istemediğimi fark ettim. Çeteden bir şekilde ayrıldım ve bir hafta kadar sokaklarda tek başıma dolaştım. Ardından o çocuğu takip etmem ve Bond geldi. Eğer Bond o çocuğa zarar vermemi engellemeseydi ve, ve e-eğer o çocuğa b-bir şey yapsaydım… Her halde kendimi öldürmeyi tercih ederdim.”

Çocuktan bahsederken kekelese de kendisini öldürmekten bahsederken bir o kadar sakindi. O anda fark ettim. Sun Hi insanların vampir olduğunu öğrenmesinden korkmuyordu. En azından sadece bundan korkmuyordu. Aynı zamanda vampirliğinden nefret ediyordu. Onunla iletişime geçmemin aslında onu en büyük nefretiyle yüz yüze bırakmak olduğunu anladım.

“Sonuç olara

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!
Licrymosa
Merhaba hala orada olan var mı *hehe* Uzun zamandır yokum ama bundan sonra buralarda olmaya çalışacağım xD

Comments

You must be logged in to comment
NursimaElfAhgase
#1
Chapter 1: değişik bir hikaye
Cemre01 #2
Chapter 27: Gerçekten şu Usta'yı merak ettim. Ve Angel'ın hikayesini. Ayrıca.... Jae Min sen ne kadar pislik bir şey çıktın ya... İğrenç herif
Yine muhteşem yazıyorsun, ve yine ben bir oturuşta her şeyi okudum :) Sonunu merakla bekliyorum
Nimesya
#3
Hahaha su an Turk buldugum icin cok sevincliyim :D
swedenlaundry #4
Chapter 13: Yay! An update :D
swedenlaundry #5
Merhaba!

lol ben uzun suredir merak ediyordum turkce fanfiction var mi diye, ve iste buldum :) Amerika'da yasiyan bir turkum (please excuse my typing, the keyboard is in english) Bu sitede cok turk yok malesef :( oh well! cok guzel yaziyorsun devam et lutfen <33
myeongsuuu #6
Benim hikayeme de bakabilir misin ? Tesekkurler ^^
myeongsuuu #7
Şükür burda Türkler var dsfdsf Nasıl sevindim anlatamam ya.
Imzelosbaby #8
Chapter 3: Kotu bir yazar mi ? Pöh benim asik oldugum nadir hikayelerden birinin yazari kotu olamaz !? :D hikayen gercekten cok guzel ilerliyor :D
Imzelosbaby #9
Chapter 1: Ah gercekten hafife alinacak bir yazimin yok ^^ cok guzel yazmissin bagladi diyebilirim ama ingilizce hikayelerden sonra okuyunca birden kafam karisti :D neyse uzun tutmayayim ama gercekten cok guzel yaziyorsun :D bitirene kadar birakma Fighting ! :)