Gecenin Karanlığı Ay Işığında Belli Olur

Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*
Please Subscribe to read the full chapter

Neredeyse karma dedikleri şeye inanmaya başlayacaktım.

Sadece bir gece için kaçmıştım. Bir gece.

Ve şimdi peşimde beş tane kana susamış –gerçek anlamda- vampirle Seul’un arka sokaklarında kovalamaca oynuyordum. Sağ ayak bileğimin muhtemelen çatlamış en iyi ihtimalle de burkulmuş olduğu ve karaciğerimin de bir bıçakla yarı yarıya parçalanmış olduğunu da unutmamak gerekir.

“Sağa döndü!”

Bağırmazsa olmazdı değil mi? Ah lanet olsun!

“Kaçacak bir yerin yok!”

Sen öyle san. Arkamı dönüp suratına bağırarak söylemek isterdim ama aynı önüme çıkan arabanın üstünden hızla atlamam gerekiyordu. Arabanın üstünden atladım ve en yakında sokağa girdim.

“HARİKA!”

Neden çıkmaz sokak uyarılarını hiçbir zaman asmazlar?!

“Kaçacak yerin olmadığını söyledim, ufaklık.”

“Üzgünüm ama ufaklık benim lakaplarım arasında yer almıyor,” dedim sırıtmaya çalışırken. Vücudum deli gibi ağrıyordu ve kendime kaçacak bir yer bulmazsam gerçekten kötü şeyler olabileceğini yüzlerce kez tekrarlıyordum.

“Kan Orospusu’nun bu kadar geveze olduğunu duymuştuk,” dedi seslerden birisi. Şimdi beşi birden sokağın başında duruyordu. Az önceki kovalamacanın aksine şimdi hepsi avını köşeye sıkıştırıp avıyla oynayan kedi gibiydi.

“O zaman yanlış duymuşsun,” dedim alaycı bir şekilde. “Çünkü geveze olduğumu duyan kişilerin çok uzun yaşadığını söyleyemem.”

“Gerçekten bir orospusun. Ancak bir orospunun bu kadar güveni olur.”

Adamlardan kısık kahkahalar geldi. En yakınıyla aramda en fazla üç metre vardı. Bir şeyler bulmam gerekiyordu. Acil.

“Tamam madem bütün kozlarımızı şu anda ortaya dökeceğiz neden bana ne istediğinizi söylemiyorsunuz?”

“Başını isteyen bir dostumuza yardım ediyoruz.”

Kaşlarımı çattım. “Biraz daha açık konuşsanız? İnan bana benim ölmemi isteyen yeterince dost var.” Ama Bond’un koruması varken bana saldırmaya cesaret edecek çok fazlası yok. Tabi Bond korumasını kaldırmadıysa. Ki bunu yapmak yerine beni kendisinin bulmayı tercih edeceğini açıkça söylemişti.

“Salvation of Night. Usta seni ölü istiyor.”

“Ah şu havalı takılmaya çalışan korkak sürü mü? Hatırladığım kadarıyla siz bırakın bir vampiri öldürmeyi bir kedinin bile kanını içecek kadar yetenekli değilsiniz,” Aklıma sonradan gelmiş gibi ekledim. “Yine de sakın bir kedinin kanını içmeye çalışmayın. Hem tadı kötü hem de gerçekten sevimli hayvanlar.”

“Kapa çeneni! Neden konuşmasına izin veriyoruz hala.”

Geç kalmıştı çıkışımı bulmuştum. Hızla koşmaya başladım. Adamlar saldırıdan çok savunma pozisyonuna geçince işimin daha kolay olduğunu fark ettim. Çünkü benden korkuyorlardı.

“Sen ne-“ Adam sözünü tamamlayamadan karnına attığım tekme yüzünden nefesi kesildi. Tekmeye tüm gücümü vermiştim ve ağırlığımı adamın üstüne yüklerken vücudum havada süzülmeye başladı. Diğer ayağımı adamın başına koyarak biraz daha yükselirken ikinci adam üstüne sıçradım. Bu sefer gücümü daha fazla vermiştim. Şimdi yerden üç metre havalanmıştım ve binanın ikinci kat balkonuna tutunmaya yetmişti.

“Siktir! Yakalayın şunu!”

Gücümün kırılma noktasına geldiğini biliyordum. Ama aniden adrenalin o kadar yoğun pompalanmaya başlamıştı ki bayılmak üzere olduğumu görmezden gelebiliyordum. Boşlukta sallanan kolumla balkonun korkuluklarına tutundum ve iki koluma yüklenerek gövdemi yukarı çıktım. Ayağımı yukarı çektiğim sırada bir elin ayağıma vurduğunu hissettim. Ayaklarımı korkulukların arasına yerleştirince bir saniyeliğine aşağı baktım.

Lanet olsun. Adamlardan birisi tek başına iki metre zıplamıştı. Daha önceden fark etsem de o zaman anladım.

Bu adamlar insan kanıyla beslenmişti. Uzun zamandır değil gerçi. Güçlerine ve hızlarına bakarsak en fazla iki ya da üç seferdir insan kanı içmişlerdi. Yine de şu anda benden daha iyi durumdaydılar.

Vakit kaybetmemeliydim. Benden korkuyorlardı ve kesinlikle saldırı adamı değillerdi –her ne kadar öyle davranmaya çalışsalar da-  Şu anda elimde olan avantajlar sadece bunlardı.

Balkonun içine girmeden birkaç adım yana kaydım. En kenara geldiğimde ayaklarımı korkuluklara sıkıca yerleştirdim ve ellerimi yukarı kaldırdım. Korelilerin kısa olmasını seviyordum. Evlerini bu yüzden yüksek yapmıyorlardı. Yine de parmaklarım üst balkona birkaç saniye geç tutunsaydı kesinlikle yere yapışırdım. Az önce yaptığım gibi kollarımla gövdemi yukarı çektim ve tekrardan ayaklarımı balkonun korkuluklarına verdim. Bu sırada adamların sesi biraz uzaklaşmıştı. Aşağı bakmadan hala balkona çıkmaya çalıştıklarını anladım. Artık ne yapmam gerektiğini bildiğim için daha hızlı bir şekilde üst balkona çıktım. Bir kat daha ve bir kat daha. Sanırım yukarıda birileri bana torpil yapmış olmalıydı ki bu gece için şansım biraz açıktı.

Çatıya çıktığımda yanıldığımı fark ettim. Çatıya adım attıktan sadece beş saniye sonra çatının kapısı açıldı ve adamlardan ikisi fırladı. Birkaç saniye beni bulmaya çalıştılar ama bu sadece bana zaman kazandırdı. Beş adım geriye gittim ve hızla koşmaya başladım. Son adımımı neredeyse boşluğa basıyordum ama tabanımın hala çatıya basan kısmına gücümü vererek ileriye doğru zıpladım. Çıkmaz sokakların belki de sevebileceğim tek yönü dar sokaklar olmasıydı. Zıpladığım binanın çatısı açıktı. Dizlerim üstüne düştüm ama dengemi sağlayamadığım için bir kez takla atmak zorunda kaldım.

“Kaç-“ Sesin devamını dinlemedim ve tekrar ileri koşmaya başladım. İkinci atladığım bina biraz daha uzaktaydı ama binanın kenarına sıçramayı başarmıştım. Karnımdaki yaranın şimdiye kadar kapanması gerekiyordu ama sürekli hareket halinde olduğum için yara hala kanamaya devam ediyordu. Harika. Üstümdeki tişört en sevdiğim tişörttü!

Sanki hatırlamam gereken bir yaram daha vardı... Sağ ayağımdaki acıyı ancak tökezleyince hissettim. Ve artık emindim ki burkulmamıştı, kesinlikle çatlamıştı.

Çok uzaktan küfreden sesler duydum. Ayağıma dinlenmesi için verdiğim üç saniye içinde arkamı döndüm ve karanlıkta gelen figür olup olmadığını seçmeye çalıştım. İlk başta bir şey göremesem de karanlığın içinde hareket eden iki silueti fark edince hızla arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Binaların üstünden atlamaya kendimi o kadar kaptırmıştım ki beş katlık bir binadan iki katlı birisine atladığımı ancak boşlukta fark edebilmiştim.

“Sik. Tir.”

İşin kötüsü kiremitlerin üstünde kendime tutunacak bir yer bulamamıştım. Hızla aşağı yuvarlanırken ellerimle kendime tutunmak için bir yer bulmaya çalışıyordum. En sonunda tutunacak bir çatlak bulmuştum ama bu bana avcuma saplanan bir çiviye mal olmuştu. Çivinin avcuma battığı gerçeğini görmezden gelerek kendimi yukarı çektim. Çatıda dengemi sağladığımda yavaşça elimi çividen çektim.

Durum değerlendirmesi.

Bileğim çatlamıştı. Karaciğerim güzel bir kavurma için ince ince doğranmıştı. Elime küflü olduğuna emin olduğum bir çivi batmıştı. –Çivinin batması o kadar önemli değildi ama küf… Gerçekten acıtıyordu!- Ve her ne kadar en son üç saat önce beslensem de içtiğim domuz kanı neredeyse iki haftalıktı ve arkamdaki insan kanıyla doping almış vampirlere kıyaslanınca hiç içmemiş olmamdan farklı bir durum değildi. Ve bu yüzden yaralarımın hiçbiri iyileşme lütfunu bahşetmiyordu.

Bundan daha kötüsü de olmuştu. Bu yüzden hızla kararımı aldım ve ayağa kalktım. Bu kadar Spiderman oynamak yeterdi. Çatının kenarına gittim ve boşluğa bir adım attım. Sol ayağımın üstüne düşmüştüm ama dizlerimden vücuduma yayılan acı sağ ayağıma vurunca ağzımdan bir inleme çıkmasını engelleyemedim.

Yakında bir çığlık duydum ama başımı kaldırdığımda çığlığın kime ait olduğunu göremedim. Görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Sanki bir tek eksiğim buydu.

“Çatıdan düştü ve-“ Ayağa kalktığım anda bütün sesler kesildi. Ve ardından daha yüksek bir çığlık duydum.

“VAMPİR!”

Gerçekten zekice. Gözlerimi kapattım ve çevremde koşturan bütün insanların kalp seslerini dinleyerek kendime en az kalp sesi gelen yönü seçtim. Kendimi ara sokağa ancak atmıştım ki arkadan bir siren sesi geldi.

Manşetleri şimdiden gözümde canlandırmak çok da zor değildi. ‘Katil Vampir Sonunda Yakalandı.’

Gerçek çok önemli değildi. Şu anda kurban olduğumu kanıtlayacak her yaram vardı ama buna kimsenin inanmayacağını biliyordum.

Ah. Sun Hi beni kesinlikle öldürecek. Memnun olmadığını belirten o ifadesini takınacak ve amacımın ne olduğuna dair derin bir felsefi tartışmayı açacaktı.

Bu sefer biraz daha şanslıydım –hala bu kelimeyi neden kullanıyordum bilmiyorum- ki girdiğim sokak çıkmaz değildi. Arkamdaki kargaşayı aldırmamaya çalıştım ama çevremdeki seslere kulaklarımı açmıştım. Polis sirenleri daha yakındaydı ama şimdilik benim arkamdan gelen ayak sesleri yoktu. Beni takip eden vampirlerin kalp sesini ise hiçbir yerde duyamıyordum. En azından onları atlattığımı umut ederek iyimser olabilirdim.

On dakika kadar hiçbir şeyi umursamadan koştum. Mümkün olduğu kadar dükkanların ışıklarından ve sokak lambalarından uzak kalıyordum. Biraz tökezlemeye başlamıştım ki sanırım bunun için yanımdan geçen insanlar bana bakıyordu. Ama kafalarını çevirip ikinci kez bakmadıklarına ki ‘Vampir!’ çığlığını atmadıklarını düşünürsek benim sadece bir evsiz olduğumu düşünüyordular.

Görüşüm hala bulanıktı ama sokaktan çıkınca yüzüme çarpan soğuk havayla biraz olsun kendime gelmiştim. Şöyle bir etrafa bakınca Han Nehri’ne bakan caddelerden birinde olduğumu fark ettim. Elimi cebime attım. Telefonu aldığımda kimi arayabileceğimi düşündüm. Cevap basitti.

Kimse yoktu.

Yine de cılız bir ses birkaç isim fısıldamaya başlamıştı. Sun Hi? Hye Su? Hatta belki Kurbağa Göz?

Gerçekten komik olmaya başlıyordum. Neden benim için başlarını belaya soksunlar ki? Yine de… Boş versene Angel. Kendini kandırıyorsun.

Yavaş adımlarla nehrin kenarına yöneldim. Yaklaştıkça yüzüme vuran rüzgarı daha net hissediyordum. Karnımdan akan kanın ıslaklığıyla üşüdüm ve üstümdeki deri cekete daha sıkı sarıldım. Karşıya geçmek için yola bakmadım ama uzaktan bir araba geliyordu. Arabanın yaklaştığını duyunca durdum ve arabanın önümden geçmesini bekledim.

Ama geçmedi.

Vücudum gerilerken açılan kapının sesiyle irkildim. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmiştim?!

Kaçmak için arkamı döndüğüm sırada sağ ayağımın üstünde döndüğüm için dengemi kaybedip yere yapıştım.

“Ee... Angel?”

Ses beni öldürmek için gelen birisi için fazla…kibardı? Bu sesi duyduğuma eminim ama tam olarak…

“Angel sen misin? Adını doğru söylediğimden de emin değilim.”

“Sen kimsin?” Sesim kesinlikle istediğim aksilikte çıkmıştı. Yerden kalkmamıştım. Üstelik şimdi dikkat edince karşımdaki kişinin insan olduğunu anladım.

“Ben Hyuk-“ derken bana bir adım yaklaşmıştı ve şu anki mükemmel halimi sokak lambalarının ışığında gördüğü için olsa gerek ufak bir şok geçiriyordu. “Sana ne oldu?!”

O kadar hızlı ve beklenmedik hareket etmişti ki önce cevap veremedim. Yanıma eğilmiş ve yediğim yumruk yüzünde

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!
Licrymosa
Merhaba hala orada olan var mı *hehe* Uzun zamandır yokum ama bundan sonra buralarda olmaya çalışacağım xD

Comments

You must be logged in to comment
NursimaElfAhgase
#1
Chapter 1: değişik bir hikaye
Cemre01 #2
Chapter 27: Gerçekten şu Usta'yı merak ettim. Ve Angel'ın hikayesini. Ayrıca.... Jae Min sen ne kadar pislik bir şey çıktın ya... İğrenç herif
Yine muhteşem yazıyorsun, ve yine ben bir oturuşta her şeyi okudum :) Sonunu merakla bekliyorum
Nimesya
#3
Hahaha su an Turk buldugum icin cok sevincliyim :D
swedenlaundry #4
Chapter 13: Yay! An update :D
swedenlaundry #5
Merhaba!

lol ben uzun suredir merak ediyordum turkce fanfiction var mi diye, ve iste buldum :) Amerika'da yasiyan bir turkum (please excuse my typing, the keyboard is in english) Bu sitede cok turk yok malesef :( oh well! cok guzel yaziyorsun devam et lutfen <33
myeongsuuu #6
Benim hikayeme de bakabilir misin ? Tesekkurler ^^
myeongsuuu #7
Şükür burda Türkler var dsfdsf Nasıl sevindim anlatamam ya.
Imzelosbaby #8
Chapter 3: Kotu bir yazar mi ? Pöh benim asik oldugum nadir hikayelerden birinin yazari kotu olamaz !? :D hikayen gercekten cok guzel ilerliyor :D
Imzelosbaby #9
Chapter 1: Ah gercekten hafife alinacak bir yazimin yok ^^ cok guzel yazmissin bagladi diyebilirim ama ingilizce hikayelerden sonra okuyunca birden kafam karisti :D neyse uzun tutmayayim ama gercekten cok guzel yaziyorsun :D bitirene kadar birakma Fighting ! :)