İnsan Sevgiyle, Vampir Nefretle Yaşar
Evanescent Lives With Shining Scars *birsoru?*Soundtrack: Evanescence- Tourniquet
“M-merhaba, benim adım Sun Hi. Seoul üniversitesi birinci sınıf öğrencisiyim. Edebiyat bölümündeyim ve hayalim ileride dünya çapında tanınan bir yazar olarak Korece’yi bütün dünyaya tanıtmak. Çok sıradan bir hayal olduğunu biliyorum ama…ama ben-“
“Hadi ama dersi sunarken böyle duraksayamazsın!” Jae Min bir kez daha konuşmamı keserken artık bıkmış ve yorgunluktan ölmüş bir bakış attım. Bakışlarımı tamamıyla görmezden gelerek kuruladığı bardağı raftaki yerine koydu. Ardından bilgiç sayılabilecek bir ifadeyle bana baktı. Ve bir saniye sonra da şovuna başladı. Kollarını tezgahın üstüne dayadı ve kafedeki birkaç kızın hayran dolu gözlerle kendisine baktığına emin olduktan sonra öldürücü bakışı olarak iddia ettiği bakıştan yolladı.
“Ah, iğrençsin. Senden yardım isteyen de hata.” Dedikten sonra bana heylemesine aldırmadan arkamı dönüp masanın üstüne bıraktığım defterimi ve kitaplarımı topladım.
“Ya! Daha konuşmaya başlamamıştım bile!”
“Evet, küçük şovunu bitiremediğin için konuşmaya başlayamamıştın.” Dedim dilimi çıkartırken.
Neredeyse boş sayılan kafeden birkaç kıkırdama geldi. Jae Min’in hayranlarının olduğu masa ve de bir çiftin oturduğu masadan.
“Sang Min nerede bu arada?” dedim önlüğümü çıkartıp yerine asarken.
“Şu vampir haberinden sonra fırlayarak dışarı çıktı. Eminim haberi mahalledeki herkesin izlediğinden emin olmaya çalışıyordur.”
“Hımm…” dedim sessizce. Verecek başka bir cevap aklıma gelmiyordu.
“İyi misin?” dedi Jae Min tezgahın arkasında kitaplarımı çantama sokmaya çalışırken. Başımı kaldırmadan omuzlarımı silktim. “Sakın bana korktuğunu söyleme?”
Bir kez daha omuz silktim ama bu sefer ayağa kalkıp gülümsedim.
“Vampirlerin varlığı bütün dünyadan gizlenen bir şey değildi. Herkes etrafımızda vampir olduğunu biliyordu. Sırf bir tanesi çıkıp bunu ilan etti diye etrafımızda türediler değil.”
“Evet ama… Ah görüntü gözümün önünden gitmiyor? Seni bilmem ama ben ilk defa işin ciddiyetini fark ettim.”
Gergin bir kahkaha atarken Jae Min’un koluna yumruğumla vurdum. “İşin ciddiyeti derken biraz abartmıyor musun?”
“Elbette ki hayır! Sizin gibi kızların hele de senin gibi edebiyat okuyan bir kızın bütün olaya romanlardan fırlama pembe bir gözlükle baktığını biliyorum ama vampirler sonuç olarak kanla hatta insan kanıyla besleniyor!”
“Abartıyorsun.” Dedim gözlerimi devirirken.
“Abartmıyor.” Dedi bir anda tezgahın müşteri tarafında beliren Sang Min. “Düşünsene sen eve giderken bir anda birisi yolunu kesip senin bütün kanını emebilir. Hatta sana daha kötüsünü de yapabilir. Sen daha ne olduğunu anlamadan kendini bütün kanın çekilmiş ve çöp kutusuna atılmış bir-“
“Ya! Sizde genetik mi durum? Biraz gerçekçi olun.”
“Biz gerçeçi-“ Aynı anda konuşan iki kardeşi susturup arkamı döndüm. Başımı tekrar çevirmeden kolumu kaldırıp hoşça kal diye bağırdım. Tam kafenin kapısından çıkmak üzereyken arkamı hızla döndüm.
“Siz ikiniz kafeyi açarken mutfağın camlarını atmayı da unutmayın. Yarın izin günüm olduğu için ben yapamam ve yağ, ter, kahve ve diğer bir çok kokuyla bir odada kahve hazırlamak gerçekten iğrenç bir duygu. Ha bir de şu saçma vampir muhabbetinden kurtulup daha yararlı şeyler yapın.”
Kafeden çıkar çıkmaz hızlı adımlarla otobüs durağına yürümeye başladım. Hava güzeldi aslında. Sadece biraz güneşliydi. Elimi gözlerime siper ederek gökyüzüne bakamaya çalıştım ama güneş gözlerim için fazla yakıcıydı.
“Bugünlük paydos mu?” diye sordu yanımızdaki çiçekçi dükkanının sahibi.
En geniş gülümsememi gösterdim. “Evet, pazartesi
Comments