2. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

Beyaz koridorlar boyunca Youngjae'yi takip ettim. Bu yeri daha dikkatli incelemeye başlamıştım. Gerçekten de laboratuvara benzer yanı yoktu. Sadece... Beyazdı. Fazla beyaz.

"Sormak istediğin birşey varsa şimdi sor, daha sonra pek fırsatın olmayabilir." dedi yürürken arkasını dönerek.

Merakıma yenilerek aniden "Neden kendinize savaşçı diyorsunuz?" diye sordum. Sanki soracak daha mantıklı şey yokmuş gibi...

"İyi bir noktaya değindin Daehyun. Bu iş, ismi Wu Shi olan bir Çinli tarafından başlatıldı. Tonlama açısından 'Savaşçı' kelimesine benzer olduğu için bu seçilmiş." dedi gülümseyerek. Üzerindeki sorumluluk gerginliğini atmış gibi görünüyordu.

Sonradan hatırlamış gibi sözlerine ekledi "Ah, Daehyun. Sana mühür yaptırmamız gerektiğini bana hatırlatırsın değil mi? Analiz merkezine yakın."

Yine gözlerim büyümüştü "Ne mührü?"

"Bir çeşit dövme ya da işaret ya da iz. Sen ne demek istersen.. Korkma acıtmayacak." sözlerini bitirdiğinde sırıttı. Ve önüne dönüp hızlı adımlarına devam etti.

Aslında onun beni neden kurtardığını merak etmiştim. Bu soruya daha önce 'bilmiyorum' cevabını vermişti. Birisi nasıl bir insanı neden kurtardığını bilemezdi? Evet bunu kesinlikle ona sormalıydım.

"Beni neden kurtardın?" diye sorduğumda yüzü düştü ve olduğu yerde durdu.

"Bilmiyorum Daehyun. Gerçekten. Sadece... Yaşıyordun ve ben o doktorların seni kurtaramayacağını bildiğim için seni buraya getirdim." başını öne eğdi ve önden yürümeye devam etti.

"İşte geldik." dedi birkaç adım sonra ve kapının yanına bir şifre girdi.

"Hey Youngjae, bu yeni çocuk mu?" dedi uzun ince kısa saçlı bir kadın içeri girdiğimizde. Evet pek genç sayılmazdı orta yaşlıydı.

"Daehyun, bu Jinyoung Noona. Analiz, eğitim ayarı, kısaca ayrıntı ama gerekli işlerimizi yapar." Youngjae eliyle kadını göstererek bizi tanıştırmıştı.

"Işığı ne renk?" dedi noona birden ceketimi sıyırmaya çalışarak. Işığı gördüğü anda durdu. Sadece bakıyordu.

"Pembe..." dedi Youngjae arkamdan kısık bir sesle.

Jinyoung noona aniden arkasına dönüp tuhaf bir ekrandan arşivleri incelemeye başladı.

"Pembe... Dünya üzerinde hiçbir Wu Shi üssünde pembe ışık kaydı yok..."

İkisinin de gözleri üzerime çevrilmişti. Ben de yeteneğimi onlar kadar merak etmeye başlamıştım.

"Noona, çabuk onu analiz ettir." dedi Youngjae tane tane, gözleri simsiyahtı. O üstün zeka beyninde neler döndürüyordu bilmiyordum.

Çok geçmeden Jinyoung noona elinde uzun ışık saçan tuhaf birşeyle geldi. Tam kalbimdeki ışığın üzerine tuttu ve bekledi. Odadaki geniş ekranda tüm değerler gözüküyordu.

Bütün değerler hızla yükseldi. Hepsi maksimum değere ulaşmıştı. Nasıl yani? Hepsi mi?

"Bozulmuş olmalı." dedi noona hayal kırıklığıyla.

"Bende de dene noona." Youngjae birşeyler düşünüyordu ama ne?

Üçümüz de gözlerimizi ekrana kilitledik... Yalnızca 'zeka'yı temsil eden ibre maksimum değere ulaşmıştı. Görünüşe göre alet bozuk falan değildi.

Youngjae bir oraya bir buraya bakıyor ve gözlerini kısıyordu. En sonunda gözleri benimkilerle buluştu.

"Bu mümkün mü?" Youngjae ışık saçan aleti noonanın elinden alıp benim üzerimde tekrar denedi. Sonuç yine aynıydı.

"Normalde yalnızca kanında karşıt madde bulunduranların tüm değerleri maksimumum seviyededir..." Youngjae gözümün içine bakarken birden sırıtmaya başladı. "Sen çok işimize yarayacaksın Jung Daehyun."

Onun bu ani hal değişimine ben de gülümseyerek karşılık verdim.

"Peki, benim yeteneğim bunların hepsi mi?" dedim saçlarımı kaşıyarak.

Youngjae tekrar gülümsedi "Galiba öyle. Hadi, daha mühür yaptırmaya gideceğiz." dedi ve beni kolumdan çekiştirmeye başladı. "Noona, bizim ekibe Eğitim-1 odasında beklemelerini söylersin değil mi?" diyerek devam etti ve beni arkasında sürükleyerek kapıdan çıktı.

--------

"Bana acıtmayacak demiştin!" mühür zımbırtısı işleminden sonra Youngjae'nin daha önce bahsettiği Eğitim-1 odasına doğru ilerliyorduk. Acımayacak demişti, ama ben enseme 300 tane bıçak saplanmış gibi hissediyordum.

"Bebek gibi davranmayı kesip koca bir adam olur musun Daehyun?" dedi arkasını dönüp. Bakışları beni susturmaya yetmişti.

Mühür, enseye yapılan dövme tarzı birşeydi. Savaşçı olmanın simgesiydi ve zaten üzerinde Çince karakterlerle "Savaşçı" yazıyordu.

Üzerinde Eğitim-1 yazan kapıya geldiğimizde Youngjae yine kapının yanına şifreyi girdi ve kapı açıldı. İçeride hepsi de yakışıklı denilebilecek 3 kişi vardı. İkisi birbirleriyle ustaca dövüşürken, diğeri bi tür dokunmatik ekranda hızla birşeylere basıyordu. Elleri görünmeyecek kadar hızlı hareket ediyordu ama o her ne yapıyorsa, yanlış yapmıyordu. Lacivert saçları vardı ve her ne kadar benden küçük gözükse de boyu neredeyse benim iki katımdı.

Diğer iki adamdan biri bu sabah uyandığımda gördüğüm kalın sesli adamdı, Yongguk. Diğeri ise toz pembe saçlarına rağmen erkeksi duruyordu. İkisinin de üzerinde kollarını açıkta bırakacak türden ince giysiler vardı ve kırmızı ışıklarını görebiliyordum.

Biz içeri girdiğimizde üçünün de gözleri üzerime çevrildi. Lacivert saçlı çocuk heyecanla yanımıza koştu, tabii buna koşmak denebilrse... Resmen ışınlanmıştı.

"Hyung! Tüm yeteneklere hakim olduğu doğru mu?" Youngjae'ye bakarak konuşmuştu.

Noona onlara söylemiş olmalıydı.

"Bu arada ben Junhong, Choi Junhong." dedi gülümseyerek elini uzatırken. Bu çocuğun konuşması da en az hareketleri kadar hızlıydı.

"Jung Daehyun. " dedim, elini sıkarken ben de gülümsemiştim. Bu esnada diğer ikisi de yanımıza geldi.

"Daehyun, Junhong doğduğundan beri bizimle. Ona 3806. maddeyi yerleştirmek için 18ine kadar bekledik. Görebileceğin gibi yeteneği hız ve refleks. Işığının rengi mavidir." Youngjae açıklarken Junhong ceketini açtı ve ışığı gösterdi. "Ah, bu arada Jongup nerede?" Youngjae sorduğuna göre birisi daha olmalıydı.

"Duyma ile ilgili özel bir eğitim görüyor." diye kısaca cevapladı toz pembe saçlı çocuk ve elini bana uzatırken devam etti "Ve ben de Kim Himchan. Yongguk gibi benim de yeteneğim güç ve dövüş. Uzun süredir buradayım, gerçekten uzun süredir. Sana iyi bakacağız ufaklık, bize çok yardımın dokunacak." konuşmasının sonunda gülümsemişti.

"Teşekkür ederim." diyerek gülümsedim. Önceden sadece kurtarılmış bir fazlalıktım ama birkaç saat içinde burada önemli biri olmuştum. Farklı bir duyguydu.

"Daha önce tanışmıştık. Ben Himchan'dan daha uzun süredir buradayım ama hiç senin gibisine rastlamadım. Özelsin, iyi değerlendirmelisin." Yongguk da gülümseyerek konuşmuştu. "Gerekli olan herşeyi ona anlattın mı Youngjae?" diye sordu gözlerni Youngjae'ye sabitleyerek.

"Evet anlattım. Eğitime yarın başlıyor; her alanda yoğun eğitim görmeli." Youngjae cevabı hızlıca verdi.

"Pekala, Daehyun. Şimdi gidip dinlen yarın yoğun bir gün olacak." dedi Yongguk ve ensemi sıvazladı.

"Ouchh!!!" istemsiz olarak tepki vermiştim, ensem acayip derecede yanıyordu.

Hepsi küçük bir kahkaha attı. "Onu yeni mi mühürlettin Youngjae?" dedi Himchan kahkahasının arasından.

Youngjae gülmeye devam ederken sadece başını sallamakla yetindi.

"Unutma Daehyun, tüm yeteneklerin, duyu ve hislerin maksimum seviyede, acı hissin de dahil... Artık hepimizden fazla acı çekeceksin, bu senin zayıf noktan haline gelebilir." Yongguk konuşurken sırtımı pat patladı. Bu bile normalinden daha sert gelmişti. Şu pembe ışıkla işim vardı benim....

--------

Youngjae yine beni odama getirmişti.

Kapıyı açarken "Burayı öğrensen iyi olur, bu seni odana son getirişim." dedi ve gitti. Odamda yalnız kalmıştım, bir duş alsam iyi olacaktı.

Sadece bir duş için girdiğim banyoda fikrimi değiştirip koca küveti su ile doldurdum. Ilık suyun içine oturup gözlerimi kapadığımda aklıma gelen tek şey Xiao Mei olmuştu. Bir uçak kazasında öldüğümü sanıyordu, kahrolmuş olmalıydı. Onu çok özlemiştim.

Youngjae beni hiç kurtarmasaydı... Xiao Mei yine aynı acıyı çekecekti, haklı olarak. Çünkü gerçekten ölmüş olacaktım. Belki de zaten ölmüştüm. Belki de ben bir ölüydüm. Bedeni parlayan bir maddeyle ayakta tutulan bir ölü.

Bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırmak için hızla küvetten çıktım ve kurulandım. Kendimi iç çamaşırımla yatağa attım. Her ne kadar aklımdan uzaklaştırmaya çalışsam da Xiao Mei'i düşünürek uykuya daldım.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet