7. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

Uçak kazasından sonra uyandığım odadaydık. Yaklaşık 1 saat olmuştu. Sol elim kesiğin etkisiyle aşırı derecede acıyordu. Uyuşmaya başladığını hissediyordum. Acı keskinleşirken Yongguk ciddi bir şekilde bana yaklaştı.

"O kızı neden buraya getirdin?" dedi gözümün içine bakarak. Dürüst olmam ve hızlı cevap vermem gerekiyordu. "Bilmiyorum." Sesim kısık çıkmıştı.

Bu diyaloğu bir yerden hatırlıyordum. Dejavu...

Youngjae beni kurtarmıştı, o da nedenini bilmiyordu...

Yongguk derin bir nefes alıp gözlerini odada gezdirdi. "Şu an testler yapılıyor. O, büyük ihtimalle yaşayacak."

Gitgide şiddetlenen acıyla inledim. Yalnızca bir kesik, şimdiye kadar iyileşmeliydi. Sol elimi kaldırıp avcuma baktım. Ben 4. dereceden yanıktan beter bir hal almış olan avcuma bakarken Yongguk'un gözleri de avcumla buluştu.

"Daehyun? Ne oldu sana?" kaşları çatılmıştı.

Başımın döndüğünü hissettim ve gücümü kaybederek dizlerimin üzerine düştüm. Ben yere yığılırken Yongguk'un gözleri kocaman açılmıştı.

Son duyduğum şey Yongguk'un "Hemen panzehir getirin, kızın kanında karşıt madde var!" diye bağırışıydı.

----------

"Daehyun karşıt maddeden etkilenmedi. Sol avcu kızı taşırken kana bulanmış olmalı ama zehir neredeyse 1 saat sonra, burdayken etkisini gösterdi."

Uyanmaya çalışıyordum fakat kıpırdayamıyordum. Her yer bembeyazdı. Evet, bembeyaz...

"Bizden biri o kadar karşıt maddeye maruz kalsa anında ölürdü... Peki Daehyun, ne zaman uyanacak?"

"Bilmiyorum, şu an bir çeşit komada. Daha önce karşılaştığımız bir durum değil, yalnızca beklemeliyiz."

Başımda konuşanlar Himchan ve Yongguk'tu. Onlara zaten uyanık olduğumu ve onları duyabildiğimi söylemek istedim fakat başaramadım.

"Daehyun..." beyaz boşlukta duyduğum sesle arkamı döndüm. Bu Xiao Mei'di...

"Xiao Mei?"

Onun için acı çekmeyi çoktan bırakmıştım ama onu karşımda gördüğümde, ne kadar özlediğimi hatırladım. Ona doğru bir adım attım.

"Daehyun!!?"

Youngjae'nin sesiyle irkildim. Beyaz boşlukta yukarı baktıktan sonra tekrar Xiao Mei'e döndüm.

"Gitme..." Xiao Mei dolu gözlerle bana elini uzattı. "Burada, benimle kal."

"Daehyun, uyan!!"

"Sakin ol hyung..."

Youngjae uyanmamı söylüyordu, Xiao Mei ise kalmamı...

Bir sarsıntıyla beyaz ışık kayboldu, artık hiçbir şey göremiyordum. Gücümü toparlamaya çalıştım.

"Işığı... Güçleniyor." dedi Jongup heyecanla.

Yavaşça gözlerimi araladım. Üzerime eğilmiş 5 çift göz vardı. Hemen doğrulup sol elimi kaldırdım. Tamamen iyileşmişti.

Himchan'ın ağzı kocaman açıktı. "Hiç böyle bir şey görmedim." ve kahkaha atarak devam etti "Daehyun yaşıyorsun!!" Hepsi neşeyle gülmeye başladığında başımı tuttum.

"Tam olarak ne oluyor?"

Youngjae ciddileşerek söze girdi. "Kanın panzehir etkisi gösteriyor, Daehyun."

"Öyle mi.. oluyor?" Yongguk'un da ilk kez duyduğu belliydi.

Youngjae sol elimi tutup hafiften belli olan kesik izini gösterdi "Bu izi görüyor musunuz? Dün gece büyük ihtimalle kızı kurtarmaya çalışırken yara aldı ve kanadı." Onaylamam için bana baktığında başımı salladım.

Bir yandan anlatırken yaptığı hareketlerle avcumu gıdıklıyordu. "Kızın kanı yani karşıt madde de sol eline temas etti fakat yaşıyor. Bir damla karşıt madde bile bir savaşçıyı zehirleyebilir."

Himchan gözlerini bana dikti. "Anlıyorum... Daehyun zehirlenmedi çünkü kanında panzehir var."

Kanımda panzehir mi vardı? Ama ben bayılmadan hemen önce Yongguk'un panzehir dediğine emindim. "Bir dakika... Ya Yongguk'un bahsettiği panzehir neydi? Hani ben tam bayılmadan önce." Gözlerimi merakla Yongguk'a kilitledim fakat cevap Junhong'dan geldi.

"Şu ana kadar kendi geliştirdiklerimiz arasında panzehire en yakın etki gösteren madde." Junhong hızlıca yatağın diğer tarafına geçti. "Ama yalnızca zehrin yayılmasını yavaşlatıyor..."

Odayı büyük bir sessizlik kapladı. Tanıdıkları kaç kişinin karşıt maddeye kurban gittiğini tahmin edebiliyordum. Yine de kanımda panzehir olmasına anlam veremiyordum.. Neden ben? Nasıl?

Kafamda bu sorularla uğraşırken aklıma o kız geldi. Bembeyaz teni ve kahverengi saçlarıyla masum ve güzel bir kızdı. Benim yüzümden hayatı burada rezil olabilirdi.... Hayır, buna izin veremezdim.

"Onu görmeliyim." sessizliği büyük bir ciddiyetle bozmuştum.

Youngjae bir süre ifadesizce bana baktı. "Peki."

"Hyung, emin misin? Karşıt maddeyle aynı odada bulunmak bile-" Youngjae ukala bir bakış atarak Junhong'un sözünü kesti. "Saçmalama Junhong, kızı kesip tüm odayı onun kanıyla kaplamadık."

Youngjae'nin sözleri ürpermemi sağlamıştı. Ben fener görmüş tavşan gibi bakarken Youngjae'den kafama bir şaplak yedim.

"Ne zaman beynini kullanmayı öğrenip benim gibi olgun davranacaksın sen?"

Youngjae'nin bu vuruşla zaten sona kalmış birkaç yüz milyon beyin hücremi de öldürdüğüne yemin edebilirdim. Küçük bir çocuk gibi yüzümü buruşturdum ve yataktan kalktım.

"Kimmiş olgun davranan? Daehyun diye haykıran da bendim zaten." Youngjae'ye zaferle karışık kışkırtıcı bir bakış attığımda burnunu havaya kaldırarak bakışlarını kapıya dikti. Jongup ve Yongguk'un bu hallerimize sırıttığını görebiliyordum.

"Kurtarma içgüdüsü bu, şuan sen de yaşıyorsun. O kıza ne olduğunu merak ediyorsun ve onun başına başka bir şey gelmesini istemiyorsun..."

Haklıydı.... Sözlerini bitirdiğinde arkasını döndü ve büyük adımlarla yürümeye başladı. İstesem tek adımda ona yetişebilirdim fakat onu yavru ördek gibi takip etmeye karar verdim. Birkaç adım önümden yürürken konuşmaya başladı.

"Song Mi Sook. 19 yaşında. Annesi birkaç yıl önce kaçmış ve babasının birçok sabıkası var. Büyük ihtimalle babası yüzünden gecenin o saatinde dışarıdaydı."

Gözlerimi yere sabitleyerek başımı sallamakla yetindim. Elimdeki kesik izine baktım. Ben gerçekten, az kalsın ölüyordum... Bu ilk kez başıma gelmiyordu.

"...Ona bulaşıcı ve ondan başka herkes için tehlikeli olan hastalığı yüzünden onu burada tuttuğumuzu söyledim. Aslında onu buraya getirmen bir açıdan iyi, araştırma yapabiliriz. Ama bu başının belaya girmeyeceği anlamına gelmiyor Daehyun."

Son cümlede çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla bana bakmıştı. Gözlerimi kaçırdım... Karşıt madde taşıdığını nerden bilebilirdim? Sadece onu kurtarmak istemiştim.

Youngjae, ilk eğitim döneminde kaldığım odanın kapısına geldiğinde durdu.

"Onu senin eski odana yerleştirdik. Seni hatırlayıp hatırlamayacağını bilmiyorum."

"Teşekkürler Youngjae." dedim başımı sallayarak. Şuan tek istediğim şey Mi Sook'un kendini iyi hissetmesiydi.

"Ah, şimdi gidip üst birimlere Mi Sook ile ilgili rapor vermeliyim. İzinsiz karşıt madde bulundurmanın cezası ağırdır." Youngjae bana el salladı ve koridorda yürümeye devam etti. Bense derin bir nefes aldım ve odanın şifresini girdim. Gerilmiştim, ona ne demeliydim?

Yavaşça kapıyı açıp kafamı uzattığımda, şaşkın bakışlı bir çift kahverengi göz ile karşılaştım. Mi Sook, yatak başına yaslanarak uzanmıştı. Beni gördüğünde örtüyü biraz daha üzerine çekti.

"Oh, efendim... Burada olmamalısınız, tehlikeli ol-" Kapıyı kapatıp ona yaklaştığımda durdu. Kahverengi gözlerini daha çok açarak beni süzerken ona daha çok yaklaştım. Bir an için içimden iyi görünüp görünmediğimi düşündüm ve dolaptaki büyük aynaya kaçamak bir bakış attım. Sırası mıydı şimdi bu? Kötü görünsem ne olacaktı sanki?

"Siz.. Beni kurtardınız.. Teşekkür ederim." O yüzüne memnun bir ifade yerleştirip gülümserken yatağa oturdum.

"Beni hatırlıyor musun?" Küçük bir çocuğa soru sorar gibi kaşlarımı kaldırmıştım.

"Elbette... Ama yine de burada bulunmanız sizin için iyi olmaz. Benim yüzümden sağlığınızı-"

"Resmi konuşma lütfen. Ben Daehyun." dedim tokalaşmak için elimi uzatırken. Çekinerek o da elini uzattı.

"Buradaki diğer insanlar... Yani, şey... Bana 5 metreden fazla yaklaşmadılar..." üzgünce başını öne eğdi.

Çenesini tutup başını geri kaldırdım. Ne yapıyordum ben? Bu hareketler de neydi böyle? "Ben onlar gibi değilim Mi Sook. Hastalığın bana bulaşmaz." Sözlerimi bitirdikten sonra titreyen elimi geri çektim.

"Oh... Nasıl?" Neden şu kahverengi gözlerini kocaman açıp bakmaya devam ediyordu ki?

"Bulaşamaz işte..." Ona tüm bu panzehir - karşıt madde olayını açıklayamazdım. Hem bu 'senin bulaşıcı hastalığın var, bize bulaşmasın diye yaklaşmıyoruz' olayı biraz fazla değil miydi? Kızın sadece kanı zehirliydi. -Tamam sözümü geri alıyorum, kahverengi gözleri de zehirliydi, çünkü birkaç dakikada beni deli etmişti bile.- Youngjae'yle bunu konuşsam iyi olacaktı.

Birkaç dakika onunla sohbet ettikten sonra Mi Sook iyi olduğu için rahatlamış bir şekilde genel odaya doğru yürüdüm. Bu sıcak, masum kızın kanının benim türümden milyonlarcasını öldürebileceği düşüncesi içimi ürpertiyordu. O anda yemin ettim. Ben Jung Daehyun, onun kötü emelli adamların eline geçmesine asla izin vermeyecektim.

Biraz sonra odaya yaklaştığımda duyduğum sesler, altüst olmama sebep oldu...

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet