4. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

"Midende delik falan mı var senin!?" Youngjae kocaman gözlerle 6. yemek siparişimin gelişini izliyordu. Lüks ve kaliteli bir yerde yemek yiyorduk. Daha doğrusu ben yiyordum, Youngjae bakıyordu.

"Hayıryaseninkindevarmı?" konuşurken ağzım doluydu.

Youngjae cevap vermeden hem ağzı hem gözleri kocaman açık şekilde beni izlemeye devam etti.

6. tabağımı da bitirdiğimde telefonundaki saate baktı. "Geri dönmeliyiz." birden elindeki telefon titredi ve ekrana bakarken kaşları çatıldı.

"Ne oldu?" dedim merakla. Ters giden bir şeyler olmamasını umuyordum.

Seri bir şekilde ayağa kalktı "Üst birimler seni incelemek istiyormuş." Montunu üstüne geçirirken bir yandan hesabı istedi.

"483 dolar efendim."

Bu yer parayı bile dolarla istiyordu. Hem ben o kadar yemiş miydim? Yalnızca 6 porsiyon yemek, 5 bardak içecek 3 ara sıcak, Ahh bilmiyorum, sanırım çok yemiştim.

Youngjae bana delici bakışlar atarken masaya 500 dolar bıraktı ve çıkışa yürümeye başladı. Arkadan söven garsona bakılırsa bırakılan bahşişden memnun değildi.

Hızla Youngjae'yi takip ettim ve siyah, camları filmli, son model arabaya bindim.

"Senin yediğin yemekle bizim ekibi doyurabilirdim." Gerginlikle arabayı kullanmaya başladı. "Ayrıca pahalı bir yer olduğunun farkındayım ama ortalama bir yerde 500 dolara da tüm birim doyardı..."

"Bu kadar pahalı bir yere getirmen gerekmezdi, yemek seçmem." diyip onun bu şaşkın haline sırıttım.

"Üst birimlere de bu kadar ukala davranmazsan sevinirim." Bu kez sesi sempatik çıkmıştı. "Ama Daehyun, birdaha asla sana yemek ısmarlamayacağım."

"Bence büyük konuşma."

İkimiz de güldük.

"Daehyun, seninle iyi anlaşacağıma eminim."

Çok geçmeden üsse dönmüştük. Içeri girdiğimizde bir görevli bizi analiz merkezinde beklediklerini söyledi. Zaman kaybetmeden oraya yöneldik.

Kapıya ulaştığımızda Youngjae bana dışarıda beklememi söyledi. Gerilmeye başlamıştım. Üst birimlerin beni incelemek isteme sebebinin yeteneğim olduğuna emindim. Ama ne tür bir incelemeydi bu?

İçeriden bir takım sesler duyuyordum.

"Onun gibi birini nasıl böyle rahat bir şekilde dışarı çıkarabilirsin!?"

Sesini tanımadığım bir adam Youngjae'ye bağırıyordu.

"Efendim, bu ekibin lideri benim. Ve bence çıkmasında hiçbir sakınca yoktu." Yongguk adama göre daha sakindi. Bu adam beni korkutmuştu.

"Onu buraya çağırın, hemen incelemek istiyorum."

"Beni mi?" dedim içeri girerken. Yaptığım şeyin iyi cesaret gerektiren bir şey olduğunu içeri girdiğimde anladım. Yongguk ve Youngjae hazır olda bekliyordu. Önlerindeki Çinli olduğunu düşündüğüm adamın alnına düşen platin sarısı saçları ve kalın kaşları vardı. Gerçekten uzun boyluydu. Bu onun ürkütücü görünmesini sağlıyordu.

"Pek cılız bir şeysin... Ben Wu Yi Fan." dedi yüzüme doğru. Normal konuşması bile ciddi ve korkunçtu, en azından benim için... Titrediğimi hissettim. Bu adam beni incelemek adı altında tüm organlarımı çıkarıp her hücreme ayrı ayrı mikroskopla bakacaktı, ya da her nasıl bakıyorlarsa o şekilde...

Eline yine o aleti aldı. Hani şu ışıklı olan yeteneğe bakan şey. Sert bir hareketle üzerime tuttu ve gözlerini ekrana kilitledi. Gözlerinin açılma büyüklüğüne bakarak onun da sadece duyarak inanmadığını anlamıştım.

"Gerçekten de söyledikleri gibi..." dedi ceketimi sıyırıp pembe ışığa bakarken. "Araba hazırlayın, onu bizim birime götürüyorum. Orada daha ayrıntılı incelemeler yapacağız." Bana doğru eğildiği sırada giydiği hırkanın ardından kırmızı ışığını gördüm.

Hapı yutmuştum. Bu adamla orada ne halt yiyecektim ben? Tamam ufak sorunlar yaşamış olabilirdim ama Youngjae, Yongguk, Himchan, Jongup ve Junhong'a şimdiden alıştım bile diyebilirdim.

"Hayır, onu götürmenize izin veremem."

Youngjae'nin sesi sert çıkmıştı. Yi Fan denen adam ağır çekimde ona dönerken başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu. Uzun zaman sonra edindiğim yakın arkadaşımın başının benim yüzümden belaya girmesini istemezdim.

Birden Yongguk, Youngjae'nin önüne atladı.

"O... Bildiğiniz üzere bir uçak kazası geçirdi. Uçağa binmek travma geçirmesine sebebiyet verebilir... Youngjae bundan bahsediyor olmalı."

Beni göndermemek için bahaneler üretiyorlardı. Sevildiğimi bilmek mutlu hissetmemi sağlamıştı. Bir yandan bu adamın beni burada bırakmayı kabul etmesi için dualar ediyordum.

"Efendim..." Youngjae ceketinin altından sarı ışığını gösterdi. Amacının adama sözünü dinletmek olduğunu hemen anlamıştım. "Umarım düşüncelerimi dikkate alırsınız." konuşurken benimle de bir anlığına göz teması kurmuştu. "Daehyun'u fazla incelememiz gerektiğini düşünmüyorum, bu yalnızca bizim için zaman kaybı olur. Onu hemen yoğun bir eğitime başlatmalıyız ve iyi yetişmesini sağlamalıyız." gülümseyerek başını öne eğdi. "Bu son söyleyeceklerimin özel bir mesele olduğunun farkındayım fakat onu biz bulduk dolayısıyla burada kalmalı... Onu en iyi şekilde eğiteceğimize emin olabilirsiniz, tıpkı Junhong gibi."

Adam Junhong'un ismini duyduğunda yumuşamıştı. Anlaşılan bu koca bebek yalnızca bu birimin değil, tüm birimlerin koca bebeğiydi.

"Ah o çocuğun yeteneğini kullanışına hayranım... Sahi, o nerede? Buraya gelmişken onu görmeden dönmek istemem." Bir an yine gözleri karardı ve bana baktı "Daehyun meselesine gelince, zaman kaybı konusunda haklısın. Onu en iyi şekilde eğiteceğinizden eminim."

Neden bilmiyordum ama teşekkür etme isteği duymuştum. "Teşekkür ederim efendim."

Rahatlamıştım... Burada kalacağım için rahatlamıştım. Yaşadıklarımı ve eski hayatımı unutup kendini dünya düzenine adamış yeni Daehyun olacaktım.

"Yi Fan-Ge!!" Junhong'un ışık hızıyla odaya girip etrafta bir oraya bir buraya ışınlanır gibi zıplamasıyla yerimde sıçradım.

Korktuğumu farketmiş olacak ki Youngjae omuzlarımdan tuttu "Onun bu ani hareketlerine alışmalısın." Gülerken gözleri kaybolmuştu.

----------

Ertesi gün erkenden kalkıp eğitim için hazırlandım. Kafamda bu tür yetenek ve doğa üstü olayların kendiliğinden olacağını düşünmüştüm. Ama gerçekte tüm bunları yapabilmek onları kullanmayı öğrenmeye dayanıyordu.

Aslında onların gözünde bu kadar değerli olmam şaşırtıcı değildi. Hem Yongguk ve Himchan gibi iyi dövüşüp, Junhong gibi hızlı hareket edebilir, Jongup gibi de sesleri çok uzaktan dahi duyabilir -geçtiğimiz gün onun yeteneğinin duymak ile ilgili olduğunu öğrenmiştim- hatta Youngjae kadar sivri zeka olabilirdim. Bu eğitim olayları beni heyecanlandırmaya başlamıştı. Tüm bunları kullanıp maceraya atılmak için can atıyordum.

Eğitim-1 kapısına geldiğimde seri bir şekilde şifreyi girdim, artık biliyordum. Youngjae'yi gördüğümde şaşırmıştım. Burada ne yapıyordu? Ne zaman beni kontrol etmeyi bırakacaktı?

"Burada ne arıyorsun?" diye sorduğumda bakışlarını ciddi bir şekilde üzerime çevirdi.

"Sana eğitimi kimin vereceğini sanıyorsun?"

"Ohh..." bu aklıma gelmemişti. Peki ona karşı saygılı mı olmam gerekirdi?

"Zeka eğitimleri, duyu ve his eğitimleri, dövüş ve güç kullanımı ve hız/refleks adı altında 4 ayrı ders göreceksin. Zeka, duyu ve his eğitiminden ben sorumluyum çünkü Jongup henüz bunun için hazır değil." Jongup buraya benden birkaç hafta önce katılmıştı. Onun da henüz eğitim görüyor olması kendimi yalnız hissetmememi sağlıyordu. Youngjae devam etti "Dövüş ve güç eğitimlerinden Himchan, hız/refleksten ise tahmin ettiğin gibi Junhong sorumlu."

Junhong'un bana 'hyung' derken hocam olması tuhaf olacaktı doğrusu.

"Peki nereden başlıyoruz?" dedim sırıtarak. Gerçekten sabırsızlanıyordum.

"Öncelikle duyu organlarını kullanmayı öğreneceksin." Youngjae büyük beyaz odanın ortasında bir çubukta asılı duran metalik küremsi cismin yanına geldi. "Bana bu cismin nasıl hissettireceğini açıklayabilir misin?"

Cisim oldukça parlak ve pürüzsüz gözüküyordu. "Pürüzsüz, kaygan, soğuk..."

"Şimdi ona dokunmanı istiyorum. Ama gerçekten dikkatli bir şekilde..."

Yavaşça elimi cisme uzattım. Cisme dokunduğumda oldukça pürüzlü olduğunu farkettim. Ama dümdüz görünüyordu. Gözlerimi Youngjae'ninkilere kitledim.

"Gözlerinin seni yanıltmasına izin vermemelisin. Şimdi cisme daha dikkatli bakmanı istiyorum, pürüzlü olmasını sağlayan şeyi farkedeceksin."

Cisme daha da yaklaştım ve odaklandım. İnsan gözüyle görülmeyecek kadar küçük tırtıklara sahipti, ve tabii insanların hissedemeyeceği kadar...

"Bu cisim benim için de pürüzlüdür. Ama bir insan için tamamen pürüzsüzdür. Bir de şuradakine bak."

Youngjae'nin gösterdiği yere yöneldim. Bir küre daha vardı. Dokunmadan önce dikkatlice inceledim. Üzerinde diğerinden daha az pürüz vardı. Dokunduğumda yine hissettim.

"Pürüzlü. " dedim kafamı sallayarak.

Youngjae yanıma yaklaştı, gözleri hevesle parlıyordu "Bu cisim benim için ne biliyor musun?"

Şaşkınca başımı iki yana salladım.

"Pürüzsüz. Bu da senin öğrenme hızının yüksek olduğunu gösterir." Birden sırıttı. Nasıl yani? Dokunmayı öğrenmiş miydim? Ya da görmeyi? Hiçbirşey anlamamıştım.

"Anlamadım..." dedim şaşkınlığımı sürdürerek. Eğitim dedikleri şey bu kadar kolay olamazdı değil mi?

"Senin yeteneğin tüm bunların hepsi, unuttun mu?" küreyi eline alıp çevirmeye başladı. "Bu cisim bana pürüzsüz gibi geliyor çünkü dokunma yeteneğim seninki kadar iyi değil. Ama seninki maksimum seviyede, bu yüzden cismin pürüzlü olduğunu hissedebildin. Yalnızca dokunma duyusu maksimum seviyede olanlar bu cisme pürüzlü der."

Gülümsemeye devam ederken cismi elime verdi. "Tebrikler Daehyun, ilk kısmı geçtin. Bundan sonra etrafındaki herşeye dikkatli dokun ve onları dikkatli incele. Bir süre sonra bunu alışkanlık haline getirip bu yeteneklerini sürekli kullanmaya başlayacaksın."

Sevinçle gülümseyerek başımı salladım. İlk ders bitmişti dolayısıyla günün geri kalanında etrafı ve dünyayı yeni keşfeden bir bebek gibi önüme gelen herşeyi inceleyecek ve onlara dokunacaktım. Youngjae duyu ve his eğitimlerinin çok da zor olmadığını söylemişti, yine de diğerlerinden hızlı öğrendiğim doğruydu. Heyecanla üsste keşfe çıktım. Diğer eğitimleri de sabırsızlıkla bekliyordum.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet