10. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

Care Bear Luhan yüzünden hala ağrıyan yanaklarımı ovuşturarak yürürken Mi Sook'un odasına ulaşmıştım. Kapı açılınca tıklatmak üzere kaldırdığım elim havada kaldı. Junhong'un hala burada olduğunu tahmin etmemiştim.

"Oh, hyung..." Yüzündeki yorgunluğu okuyabiliyordum.

"Hala burada mıydın? Gidip dinlenmelisin." Önerim üzerine yavaşça başını salladı.

"Onu sakinleştirmek için çok uğraştım, seni görmek istiyordu... Ama uyudu." Junhong koridora doğru çıktığında ben de kapıyı ittim.

"Hadi, git sen. Ben de ona bir bakayım..." Bu kez gülümseyip başını salladı ve gitti. Ben de zaman kaybetmeden sessiz bir şekilde içeri girdim.

Sakin ve huzurlu bir şekilde uyuyordu. İstemsiz bir çekimle yanına oturup parmaklarımı yumuşak yanaklarında gezdirmeye başladım. Tüm bu olaylar için fazla masumdu. Bunları yaşamamış olmasını dilerdim.

Baş parmağım hafifçe dudaklarına değdiğinde duraksadım ve titredim. Parmağımdan vücuduma yayılan bir enerji dalgası bedenimi yakıyor gibiydi.

Bu duyguların, Xiao Mei ile birlikte öldüğünü sanıyordum...

Bir daha asla... Aşık olamam sanıyordum...

Belki de Youngjae'nin bahsettiği şeyi -kurtarma içgüdüsü- aşk sanıyor olabilirdim, pekala. Ama bu farklıydı. Haklıydım, aşık oluyordum... Onun yanından ayrılmak istemiyordum. Aniden kalktım ve yatağın boş tarafına geçtim. Örtüyü onu rahatsız etmemeye özen göstererek kaldırdım ve yanına sokuldum. Yatak ikimizin de sığacağı kadar genişti ama ben neden daralmış gibi hissediyordum? Ah, gerçekten sıcak olmaya başlamıştı.

Mi Sook titreyip kaşlarını çattığında, onu kendime yaklaştırıp çekinerek kolumu onun etrafına doladım ve dudaklarımı saçlarına bastırdım. Bu gece, onun yanında uyuyup iyi ve güvende olduğunu bilmek istiyordum. Ve öyle yaptım...

----------

"Ah, ben de neden odaya gelmedi diyordum..."

Kapıdan söylenen Youngjae, beni uyandırmıştı fakat gözlerimi açıp kollarımdaki bu huzur verici sıcaklığı bırakmak istemiyordum.

"Jung Daehyun, uyan! Yanına gelip uyandırmamı istemiyorsan tabii..."

Duyuş mesafesine bakılırsa hala kapıda dikiliyordu. Gözlerimi açmamak için kendimi tuttum. Yanıma gelip uyandırmayacağını biliyordum çünkü hepsinin Mi Sook'tan ödü kopuyordu. Sadece 5 dakika daha... Hayır, istediğim uyku değildi, Mi Sook'a daha fazla sarılmak istiyordum.

"Peki, biraz daha uyuyun madem..." Youngjae'nin hayal kırıklığına uğramış sesini duydum ve ardından kapı kapandı.

Gittiğinden emin olmak için birkaç saniye daha bekledim ve sırıtmaya başladım. Bu esnada Mi Sook'u kendime daha çok çekmiştim. Uyandığında vereceği tepkiyi merak ediyordum, bu benim için önemliydi.

Onu uyurken seyretmeye karar verip gözlerimi araladığımda bir çift kahverengi gözle karşılaştım.

"Ne kadar zamandır uyanıksın."

'Jung Daehyun ne kadar zamandır bu kadar odunsun?' Bunca zamandır romantiklik konusunda hiç sıkıntı çekmemiştim. Ama bu kahverengi gözler beynimi allak bullak ediyordu.

"Sırıtışını görecek kadar." Yine o kahverengi gözlerini büyüterek konuşmuştu.

Peki şimdi ben burada olma sebebimi nasıl açıklayacaktım?

"Ah, ben... Sanırım gitmeliyim. Zaten gece ben- yani aslında... Burada izinsiz uyumamalıydım. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Yani ben- sanırım biraz rahat hissettim ve..."

"Gitme." Mi Sook sakince gülümsedi ve sözlerimi kesti. "Bana sarılman, rahat hissettirdi."

Bu sözler üzerine tuttuğum nefesimi verip yüzüme küçük bir tebessüm yerleştirdim. "Tamam."

Birkaç saniye, yalnızca birbirimizin gözlerinin içine baktık. Şu 3806. madde kalp atışlarımı düzene soksa iyi olacaktı.

"Daehyun..." Mi Sook, gözlerini kocaman açıp ismimi söylediğinde biraz gerçekliğe döndüm.

"Hmm..." Eğer konuşmak için ağzımı açarsam yine kekeleyip saçmalayacağımdan emindim.

"Sana da zarar veriyorum değil mi?" Evet veriyordu... Ama ona bu şekilde cevap vermeyecektim. Benden uzaklaşması en son isteyeceğim şeydi.

"Hayır..." dedim başımı iki yana sallayıp. "Onlardan biraz farklıyım."

Dudaklarını düz bir çizgi haline getirip başını salladı ve gözlerini pembe ışığıma dikti. "Dün olanlar... Bu tür bir hastalığım olduğunu bilmiyordum."

"Hasta değilsin. Farklı olan biziz. Üzgünüm, bu şekilde öğrenmeni istemezdim." Strawberry Shortcake Luhan sayesinde Mi Sook dün bir çok şey görmüştü. Korkabileceği şeyler. Ama benden, bizden korkuyor olsaydı bana sarılıyor olmazdı, değil mi?

"Şu an kendimden daha çok korkuyorum." Mi Sook tekrar titremeye başladığında ona daha sıkı sarıldım. Başını göğüsüme gömmüş ben de çenemi saçlarının arasına yerleştirmiştim.

"Kalbinden ışık saçan ve imkansız olan şeyleri yapan adamlardan korkmak yerine kendinden mi korkuyorsun?" Benden korkmasını istemiyordum. Ama kendinden de korkmamalıydı.

"Ne olduğunuzu bilmiyorum, ama sana güveniyorum. Diğerleri yanıma dahi yaklaşmıyor, onlar bile benden korkarken ben nasıl...." Göğüsüm ıslanmaya başladığında elimle saçlarını taradım.

"Shh.. Ağlamanı istemiyorum. Ben burada olduğum sürece onlara da zarar veremezsin, kendin gördün değil mi?"

Başını kaldırıp bana baktığında gülümsedim. Gözlerinin yaşlarla dolu olması canımı yakıyordu.

"Belki de sana herşeyi açıkça anlatmak en iyisidir."

----------

"Sana kahvaltı göndermelerini söyleyeceğim, şimdi gerçekten gitmezsem Youngjae beni zihin gücüyle öldürecek."

Yataktan henüz kalkmış olan Mi Sook'un saçlarını karıştırdım ve odadan çıktım. Hala geçemediğim Youngjae'nin zeka eğitimi dersine yönelirken odanın içinden bir iç çekme sesi duydum.

"Daehyun, seni seviyor muyum?"

Ona yeteneğimden ayrıntılı bir şekilde bahsetmemiştim yani duyduğumu bilmiyor olmalıydı. Beni, seviyor muydu?

Aptal aptal sırıtarak yürümeye devam ettim. Birbirimizi sevmemiz doğru muydu? Doğru olmasaydı Youngjae'nin sabah bir tepki vermesi gerekirdi.

"Ne oldu, neden sırıtıyorsun Daehyun?" Jinyoung noonanın sesiyle kendime geldim.

"Oh, noona senden bir şey isteyebilir miyim? Mi Sook'a giyecek bir şeyler lazım ve kahvaltı yapmadı. Benim için halledebilir misin?" Bir fişek gibi tek nefeste konuşmuştum.

Noona kaşlarını kaldırdı ve beni baştan aşağı süzdü. "Tamam, hallederim. Senin derste olman gerekmiyor mu?"

Ders... Çok gecikmiştim. "Oh, şimdi gidiyorum noona." Başımla selam verdim ve eğitim odasına uçtum.

Tahmin ettiğim gibi Youngjae beni bekliyordu.

"Geç kaldın."

Başımı öne eğdim "Üzgünüm, Mi Sook'un yanındaydım ve..."

"Biliyorum." ciddi bir şekilde sözümü kestiğinde yerime oturdum.

"Daehyun, ona karşı bir şeyler mi hissediyorsun?" Youngjae bana soru soran bir bakış attığında duraksadım. Hissediyordum.

"Sanırım..." Gözlerimi ondan başka bir noktaya sabitleyerek kısık sesle konuşmuştum.

"İyi düşünmelisin. Onun kanında karşıt madde var..."

Bu kez bakışlarımı onun üzerine diktim. "Umrumda değil. Onu seviyorum."

Kapının açılıp Junhong'un apar topar içeri girmesiyle ikimizin de gözleri Junhong'a odaklandı. Sonunda nefes nefese konuştu.

"Yongguk hyung acil toplantı istiyor."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet