9. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

"Demek pembe ışıklı, karşıt maddeyi bile alt eden Savaşçımız bu..."

Konuşan kişinin alnına düşen sarı saçları vardı ve onun erkek olduğunu anlamam için en az 3 kez baştan aşağı süzmem gerekiyordu. Junhong'dan bile küçük gösteriyordu. Ayrıca sarı ışığını saklamak için hiçbir çaba göstermemiş gibiydi.

Ondan biraz geride duran kişi de kısa boyluydu fakat ondan daha ciddi görünüyordu. Kahverengi saçlarını havaya kaldırmıştı. İnce gömleğinin altından turuncu bir ışık yayılıyordu. Turuncunun neyi ifade ettiğini biliyordum, dokunma.

Az önce giymeye çalıştığım ceketi giymekten vazgeçip yere attım ve gözlerimi kıstım. Bu ikisi üst birimden gelmiş olmalıydı. Yi Fan denen adamdan daha sıcak kanlı görünüyorlardı.

"Junmyeon!" Himchan arkamdan sırıtıp el sallamaya başladığında kahverengi saçlı olan Himchana yaklaşıp gülümsedi.

"Uzun zaman oldu Himchan."

"Junmyeon, buraya neden geldiğimizi hatırla." dedi sarı saçlı olan gözlerini üzerimden çekmeden. Her hücremin gerildiğini hissediyordum. Titremeye başladığımda bunun doğal bir şey olmadığını anladım. Bunu o küçük dahi beyniyle yapıyordu.

"Fazla üstüne gidiyorsun Luhan, bırak onu."

Luhan gözlerini üzerimden ayırıp Junmyeon denen çocuğa ukala ve manalı bir bakış attı.

"Gerçekten onları suçlayacak mıyız?" Junmyeon Luhan'a soru soran bir bakış attığında Luhan kendinden emin bir şekilde başını salladı ve gözlerini tekrar üzerime dikti.

"Luhan sen iyi misin!? Çocuğun kanında panzehir var..." Junmyeon eliyle beni göstererek gözlerini genişletmişti.

Kimse konuşmuyor ve o ikisinin atışmalarını izliyordu. İçten içe suçlanmamak için dua ediyordum.

Luhan, yüzüne ukala bir gülümseme yerleştirdi. Sarı ışıklıların hepsi böyle mi oluyordu?

"Öyleyse deneyelim. Kızı getir Junhong." Gözlerini yine üzerimden ayırmadan Jungong'a kapıyı göstermişti. Junhong ona yalvarır gibi bakıyordu.

"Luhan-ge... Ama..."

Bir dakika bu çocuk Junhong'dan büyük müydü?

"Şu işi hemen sonuca kavuşturmak istiyorum sevgili didim." Gözlerini bir dakikalığına ayırıp Junhong'a bakmıştı. Karşıt madde mi istiyordu? Bir an için herkes karşı gelecek gibi oldu ama yine de sessiz kaldı. Junmyeon bile ensesini kaşıyordu ki bu onun da rahatsız olduğunu gösterirdi.

(Burada araya girmek istedim didi diyince aklınıza soğuk çay gelmesin gençler asdghjf Çince'de gege abi, didi erkek kardeş anlamına geliyor)

Junhong kapıdan hızla çıktığında tüm o gerginlik tekrar vücudumu kaplamaya başladı. Bu kez nefes almamı zorluyordu.

"O kızı buraya hanginiz getirdi?" dedi Luhan yaptığı işe devam ederken.

"B-ben..." dedim zorlukla. Çoktan iki büklüm olmuştum.

"Pekala, asıl sorun bu değil... Daehyun'u buraya hanginiz getirdi ve neden onu yoketmediniz?"

Youngjae bir adım öne çıktı. "Ben getirdim. Kanındaki madde C87X ile patlayıcı etki göstermiyordu ve sonucu merak ettim."

"Youngjae... Yaptığın hareket sarı ışıklı bir savaşçıya yakışmıyor." Luhan alt dudağını büzdü.

Bu esnada kapı açıldı ve Junhong Mi Sook ile birlikte içeri girdi. Luhan yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştirdi ve Mi Sook'a beyaz koltuğu gösterdi. Bu haliyle dışına Hello Kitty'li ambalaj sarılmış bir bombaya benziyordu.

"Tatlım, neden koltuğa oturmuyorsun? Biraz kan almamız gerek..."

Mi Sook yavaşça otururken gözlerimi ondan ayırmadım. Ona bir şey yapmazdı, yapmamalıydı.

Luhan odanın diğer köşesindeki tezgahtan bir şırınga aldı ve zaman kaybetmeden Mi Sook'un kolunu sıyırdı. Mi Sook şaşkın gözlerle bize bakıyordu. Kalbinden ışık saçan 8 kişi görseniz siz nasıl hissederdiniz?

Luhan kan alma işlemini bitirdiğinde şırıngayı Yongguk'un üzerine yöneltti. Yongguk refleks olarak geri çekildiğinde Luhan kahkaha attı. Karşıt maddeyi üzerimizde uygulamayı düşünecek kadar aptal değildi, değil mi? Sonuçta sarı ışıklı bir savaşçıydı.

Dikkatle şırınganın iğnesini çıkardı. Bu yaptığı tehlikeliydi, karşıt maddeye dokunabilirdi. Herkes merakla onu izlerken birden Youngjae'ye döndü ve gözlerini kırpıştırdı.

Youngjae'nin istemsiz bir şekilde öne atıldığını gördüm. Luhan'ın ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Luhan zihin gücüyle onu kendine çekiyordu. Dehşetle gözlerimi büyüttüm.

"Dur!!" Bir an için eriyecekmiş gibi hissettim.

Luhan bir damla karşıt maddeyi Youngjae'nin bileğine sürerken Junmyeon karşı çıktı.

"Luhan ne yapıyorsun sen!?"

Youngjae acı dolu bir inlemeyle yere yığılırken hızla tezgaha koşup bir neşter kaptım ve elimi kestim. Çektiğim acının bir önemi yoktu, Youngjae'yi kurtarmalıydım.

Kanayan elimi Youngjae'nin bileğine bastırdığımda inlemeleri yerini derin düzensiz nefeslere bıraktı. Karşıt madde az miktarda olduğu için panzehir bu kadar çabuk etki göstermiş olmalıydı.

Bir saniyeliğine Mi Sook ile gözgöze geldim. Gözlerinde korku ve merak karışımı bir duygu vardı. Bir saniye önce kendi kanının birini yere serdiğini, benim bir insanın olmayacağı kadar hızlı hareket ettiğimi ayrıca kanımla Youngjae'yi iyileştirdiğimi görmüştü. Ve tabii ışıklarımız da var...

Tüm bunlar olup biterken Yongguk ve Himchan Luhan'ı yere sermiş, Junmyeon da karşıt maddeyi ondan almıştı.

Youngjae'nin nefesi düzene girdiğinde elimi çektim. Jongup elimi sarmam için bir bez getirmişti. Kaşlarımı çatıp yerde yatan Luhan'ın üzerine gözlerimi diktim.

"BUNU NASIL YAPARSIN, YA SENİN YAPTIĞIN SARI IŞIKLI BİR SAVAŞÇIYA YAKIŞIYOR MU? SENİ ÖLDÜRECEĞİM!"

Eğer Himchan beni tutuyor olmasaydı, gerçekten de onu orada öldürebilirdim.

"Sakin ol hyung, lütfen..."

Junhong omzumu tuttuğunda nefesimi düzenlemeye çalıştım ve Himchan beni bıraktı.

Luhan yerden doğrulmaya çalışırken güldü.

"Eğer benim yerime Yi Fan buraya gelseydi, Youngjae'ye kızın tüm kanıyla bir banyo yaptırırdı. Onun yerine geldiğim için sevinmelisiniz."

Mi Sook, çok daha korkmuş gibi görünüyordu. Dişlerimi sıkıp Luhan'a ölümcül bir bakış attım.

"Kızı korkutuyorsun..."

Junmyeon ona kalkması için yardım ederken Luhan bakışlarını Mi Sook'a çevirdi.

"Kanında ne tür bir madde barındırdığını bilmeli."

Mi Sook daha çok titremeye başladığında onu kollarımla sardım. Luhan'a olan sert bakışlarımı kesmeden Junhong'a "Onu odasına geri götür." dedim. Luhan karşı çıkmamıştı. Mi Sook ve Junhong odadan çıktığında Luhan yine o sevimli suratı yaptı ve bana doğru gözlerini kırpıştırdı. Bu çocuk kız doğmalıydı...

"Onlar hakkındaki suçlamaların kalkması için birime haber ver Junmyeon. Artık bir panzehirimiz var." dedi Luhan bana yaklaşıp omzumu tutarken. "Ayrıca Daehyun'un kanındaki maddenin özelliklerinin tüm birimlere yayılması gerekiyor."

"Suçlamaların kalkması için birimizin ölümden dönmesi mi gerekiyordu?" Gözlerimdeki ciddiyeti bozmamıştım. Youngjae de sonunda yerden kalkacak gücü bulmuştu ve yanımda dikiliyordu.

"Onu iyileştireceğini bildiğim için bunu yaptım, Daehyun... Lütfen bana çok kızma." Yüzünü bir yavru köpek gibi yaptı. "Yi Fan, biz buraya gelmeden önce gözle görmeden karar vermeyin demişti." Cümlesini bitirdiğinde gözlerini kısarak sırıttı.

Youngjae elini boşta olan omzuma koydu "Sorun değil Daehyun, ben iyiyim."

Yongguk yanımıza gelip Youngjae'yi çekti. "Biraz dinlenmen gerekiyor bence... hadi gidelim."

"Pekala..." Youngjae arkasını dönmeden önce bana gülümsedi ve Yongguk'la birlikte kapıdan çıktı. İçten içe onu merak ediyor ve onunla birlikte gitmek istiyordum ama şimdi burada kalmalıydım.

"Neden o kızı buraya getirdin ki?" dedi Luhan şımarık bir ifadeyle bir sağa bir sola sallanırken. Az önceki ukala tavırlarını bir köşeye bırakmış gibiydi. Şimdi sevimli masum şımarık çocuğu oynuyordu.

"Karşıt madde taşıdığını bilmiyordum." başımı öne eğmiştim. Yine omzumda bir el hissettim. Bugün omzumda kendini çeken birşey mi vardı?

"Gerçekten önemli değil, senin suçun değildi." Junmyeon içtenlikle gülümsedi. "Ah, Luhan cidden... Az önce beni bile korkuttun... tch"

"Özür dilerim." Luhan yine dudaklarını büzdü. Ona 'önemli değil ya sadece arkadaşıma karşıt madde ile saldırdın hiç sorun değil' demeyecektim tabii. Ama bakışlarımı yumuşatmıştım. Kalan kan izlerini de elimdeki bez parçasına silip onu çöpe attım.

"Junmyeon, Jongup'a eğitim vermem gerekiyor. Hemen gidecek misiniz?" dedi Himchan ben onların yanına dönerken.

"Ne yazık ki fazla kalmayacağız.." diye cevap verdi Junmyeon buruk bir gülümsemeyle "Kendini özletiyorsun, pek sık görüşmeliyiz." bu kez Himchan'ın koluna hafif bir yumruk çaktığında Himchan gülümsedi.

"O halde sonra görüşürüz. Ve Luhan..." Himchan Junmyeon'a el sallayıp Luhan'a da başıyla selam verirken Jongup da yerlere kadar eğildi ve zaman kaybetmeden gittiler. Şimdi odada yalnızca onlar ve ben kalmıştım.

Beklemediğim ani bir hareketle Luhan yanaklarımı sıkıp çekiştirmeye başladı. "Az önce yaptıklarım için üzgünüm uuğğuuv yalnızca karşıt madde olayının cezası yerine say olur mu?" yüzünü yine tuhaf şekillere sokmuştu.

"Yah ne yapıyorsun!?" onun bu sevgi fışkıran halinden ürkmüştüm, Junmyeon da arkadan sırıtıyordu.

"ğğağa sen çok tatlı bir çocuksuuğğuuun!! Ayrıca pembe ışığın da çok sevimliğğ"

Ugh... Tamam... Sözlerimi geri alıyorum. Hello Kitty'li ambalajla sarılmış Hello Kitty oyuncağı, arkasından gökkuşağı saçan Nyan Cat... Evet tam olarak bunlara benziyordu. Yanaklarımın sündüğünü hissediyordum ayrıca acıdan uyuşmuştu.

Junmyeon'un öksürüğüyle sonunda yanaklarımı serbest bıraktı. "Luhan, bence artık gitmeliyiz... Geç oldu."

Luhan bana bakarken dudaklarını büzdü "Tamam... daha sonra görüşürüz!" O bana heycanla el sallayıp Junmyeon ile birlikte kapıya giderken ben çekinerek eğildim. Mi Sook'u yanlarında götürmek istememişlerdi, bu iyiydi.

Bu insanlar -özür dilerim insan değil savaşçılar- çatlaktı. Hepsi birden değişikti. Ben de dahil... Ve şimdi Mi Sook kimliğimizi biliyordu. Onunla konuşmaya gitmeliydim ama saat gerçekten geç olmuştu. Belki uyumuş olabilirdi ama yine de kontrol etmekle bir şey kaybetmezdim.

Onun korkmasını, üzülmesini ve ya canının yanmasını istemiyordum.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet