8. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

"Bunu üst birimlere nasıl açıklayacağız? Onun kanında karşıt madde benzeri bir madde var..."

Bu Yongguk'un sesiydi.

"Panzehir etkisi gösteren şey de o olmalı... Hepsi benim yüzümden. Sizi ona C87X enjekte etmeniz için zorlamamalıydım. Sadece, patlayıcı etki göstermediği için sonucu merak etmiştim."

Youngjae'nin bahsettiği şeyi kavramaya çalışırken Himchan konuşmaya başladı.

"Sonuç zaten ortada ve bunu suç olarak görmemelisin Youngjae... Pembe ışığı ve yeteneği olağanüstü."

Benden mi bahsediyorlardı?

"Haklısın hyung, ama gerçekten üst birimlere ne diyeceğiz? Bu kez onu incelememeleri için bahane bulamayız."

Panzehir bulundurmam iyi bir şey değil miydi ki? Neden bu konuda endişeleniyorlardı? Junhong'dan sonra Jongup araya girdi.

"Yeni olduğumu biliyorum ama tam olarak endişelenme sebebimiz ne?"

Yongguk kısaca açıkladı "Kanında bilinmeyen madde bulunduran insanları buraya geldiklerinde imha etmeliyiz. Ama Daehyun'a bunu yapmadık."

Dehşetle gözlerimi açtım. Benim neden bu şeylerden hiç haberim olmamıştı?

"Ama şimdi o maddenin panzehir olduğunu biliyoruz. Sizce yine de sorun ederler mi? Hem hepsi onun yeteneğine bayılıyor." dedi Himchan sesinde umut vardı.

Kanımda karşıt madde benzeri bir madde olduğunu bana söylememişlerdi. Onların açısından izinsiz denek gibi birşey olmalıydım... Onları dinlemeye devam ederken neden bunu bilmiyordum diye kendime tekrar tekrar soruyordum.

"Araştırmalarım sonucu yeteneğinin de bu madde sayesinde olduğu sonucuna vardım. Üst birimlerden saklamaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum."

Youngjae'nin son sözleriyle beynim sinyaller vermeye başlamıştı. Bu konuşmadan sonra, aslında başlarının belaya girmemesi için beni üst birimlerin incelemesine izin vermediklerini anlamamam için aptal olmam gerekirdi. Düşünmeden kapıyı açıp odaya daldım.

"Ben, gerçekten bana değer verdiğiniz için bahane üreterek beni göndermediğinizi düşünmüştüm."

"Daehyun..." Youngjae şaşkın gözlerle başını kaldırdı. "...öyle değil."

Ben ciddi bir ifadeyle önlerinde dikilirken Himchan konuştu. "Sana değer veriyoruz Daehyun."

Gerginlikle dudaklarımı ısırarak derin bir nefes aldım "Hayır bana değil, yeteneğime değer veriyorsunuz... Ve hayır benim oraya gitmemden korktuğunuz için değil, yaptığınız yanlışın ortaya çıkmasından korktuğunuz için beni üst birimlerin incelemesine izin vermediniz."

Hepsi gözlerini yere dikti. Cevap veremiyorlardı. Kızarmış gözlerimi Youngjae'nin üzerine çevirdim.

"Arkadaşız sanıyordum..."

Hızla odadan çıkıp kapıyı kapatırken Youngjae'nin sesini duydum. "Jung Daehyun... Kesinlikle anladığın gibi değil."

Arkamdan Youngjae'nin beni takip ettiğini farkettiğimde daha da hızlandım.

"Daehyun, dinle beni!"

Dinlemek istemiyordum. Kafam çok karışmıştı. Yalnız kalmalıydım fakat odamı Youngjae ile paylaşıyordum, eski odamda da Mi Sook vardı. Ani bir kararla u dönüşü yaptım ve Mi Sook'un odasına yöneldim. Youngjae'ye yakalanmamak için hızımı 2 kat artırmıştım.

Mi Sook'un odasına ulaştığımda bu kez kapıyı açmadan önce tıklattım. Bir süre ses gelmeyince telaşla kapıyı açtım. Burada güvendeydi, ona burada bir şey olmazdı değil mi?

Merakla odaya bakarken onun huzurla uyuduğunu gördüm. Yüzüme küçük bir tebessüm yerleştim. Ben çıktıktan sonra uyumaya karar vermiş olmalıydı.

Usluca yatağa oturdum ve yüzündeki saçları kulağının arkasına ittim. Ne yaptığımı farkettiğimde bir süre öylece kaldım. Sırf diğerlerine inat ona çok yakın davranıyordum fakat ne olursa olsun ben de bir Savaşçıydım. Panzehir olan ben değildim, damarlarımda akan kandı.

(Y/N: Anladınız mı bilmiyorum ama yine de kafa karışıklığını engellemek istedim, Daehyun'un kanı panzehir etkisi gösteriyor olsa bile kanaması olmadığı ya da herhangi bir şekilde kendi kanı karşıt maddenin temas ettiği bölgeye değmediği sürece o da karşıt maddeden etkilenip zehirlenebilir. Hatta ölebilir... Yalnızca zehrin yayılması diğerlerinden biraz daha yavaş olur.)

Kapının açılmasıyla sıçradım. Mi Sook da kıpırdanmaya başlamıştı. Gözlerimi kapıya çevirdiğimde Youngjae ile karşılaştım. İçeri girip bir adım attıktan sonra önünde görünmez bir duvar varmışçasına durdu. Bakışlarımı tekrar Mi Sook'a çevirerek işaret parmağımı dudaklarıma götürdüm. Youngjae'nin Mi Sook'u uyandırmasını istemiyordum.

"Biraz konuşabilir miyiz?" dedi Youngjae fısıldayarak.

Yüzüne bakmaya ihtiyaç durmadan başımı iki yana salladım. Konuşmak istemiyordum. Her şey bir anda fazla gelmişti.

"Üst birimler 1 saat içinde burada olur." bu kez fısıldamamıştı. Cevabımı beklemeden dışarı çıktı. 2 saniye aynı pozisyonda kaldıktan sonra onu takip etmeye karar verdim ve hızla yerimden kalktım. Youngjae'nin, diğerlerinin, dostluğu bu kadar basit ve sahte olamazdı... Onları seviyordum...

Koridora çıktığımda Youngjae'yi omuzlarından tutup geri çektim. "Oh, Daehyun... Bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordum."

"Fazla mı abarttım?" yere bakıyordum ve sesim soğuktu.

"Hayır, haklıydın. Başta amacımız tamamen kendi açığımızı kapatmaktı. Ama dostluğumuz ve sana olan sevgimiz sahte değildi Daehyun..." Konuşurken dudaklarını ısırıyordu.

Bu kez gözlerinin içine dik dik baktım ve sesimi biraz daha yumuşattım "Özür dilerim..."

"Asıl ben özür dilemeliyim. En baştan bilmen gerekirdi, ben o mad-"

Kaşlarımı çatarak Youngjae'nin sözlerini kestim. "Üst birimlere neden haber verdiniz?"

Konuşmadan önce derin bir nefes aldı "Kanındaki madde panzehir olduğu için sorun etmeyecekleri kanısına vardık... Ama ben yine de pek emin değilim. Ayrıca üsse karşıt madde sokmaktan sorgulanacaksın." Son sözlerinden sonra gülmeye başladı.

"Ne!? Ama.. Nerden bilebilirdim ki ben?" yüzümün yavru köpeklerinkine döndüğünü hissediyordum.

"Saçma sapan bir kural işte... Zaten şu ana kadar 2 ya da 3 kez olan bir şey bu." hala gülüyordu. "Korkma ağır bir cezası falan yok."

Rahatlamayla bir nefes verdim. "Peki Mi Sook'a ne olacak?"

"Bilmiyorum, bizim incelememize izin verirlerse burada kalır. Ama büyük ihtimalle götürmek isteyeceklerdir." omzumu pat patlayarak cevap vermişti.

Omzumu geri çektim "Ne yapıyorsun?"

Youngjae göz kırptı "Ona nasıl baktığını gördüm Daehyun..." yine cevap beklemeden önden yürümeye başlamıştı. "Hadi analiz odasına gidip üst birimleri beklerken şu panzehirini inceleyelim."

"Yah! Saçmalama..." Gerçekten de dışarıdan öyle mi görünüyordu? Yani ben... Hayır, Youngjae beni kızdırmak için öyle söylemişti. Hızla onu geçtim ve ondan önce analiz odasına ulaştım. Herkes odada beni bekliyordu. Derin bir nefes aldım, tam konuşacakken Himchan beni durdurdu.

"Üzgünüz Daehyun. Seni incitmek istemedik..."

Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. "Önemli değil, aşırı tepki veren bendim..."

Yongguk yanındaki rahat beyaz koltuğu gösterdi. "Otursana, biraz kanına ihtiyacımız var." Gülümserken dişetleri ortaya çıkmıştı ve bu onu ürkünç yapıyordu. İnsanlık, Yongguk doktor ya da hemşire olmadığı için şükretmeliydi. Çünkü bu gülümsemeyle çocukları hastaneden kaçırabilirdi.

Ceketimi çıkarıp koltuğa oturdum ve kolumu uzatırken gözlerimi kıstım. Kan aldırmaktan zaten hep nefret etmiştim bir de acı hissetme duyum 10 kat olunca bu daha fazla gerilmemi sağlamıştı. Bu esnada Youngjae odaya girdi ve bana onu arkada bıraktığım için delici bakışlar attı. Yarım yamalak Junhong'un benimle dalga geçtiğini duyabiliyordum. Bu da yüzümün yeşil ya da benzeri bir renk aldığının kanıtıydı.

"Hallettim Daehyun şimdi gözlerini açabilirsin." dedi Yongguk elindeki şırıngayla arkasını dönerken. Gözlerimi yavaşça araladığımda önümde sırıtan bir Junhong'la karşılaştım. Tam ayağa kalkıp ceketimi giyecekken 2 kişi apar topar içeriye girdi.

"Demek pembe ışıklı, karşıt maddeyi bile alt eden Savaşçımız bu..."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet