13. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

"Daehyun kalk!"

Gözlerimi açar açmaz Mi Sook'un altında uyuşmuş olan kolumu oynatmaya çalıştım. Yongguk'un kalın sesi ikimizi birden sıçratarak uyandırmıştı.

"Seninle görüşmem gerek." Henüz ayılamamışken kapıyı çarparak çıktı. Neye uğradığıma şaşırmıştım. Gözlerimi ovuşturdum ve doğruldum. Mi Sook şaşkınca bana bakıyordu.

"Ne zaman geldin?"

Başımı tuttum. "Ah, sabaha karşıydı sanırım.."

Mi Sook boynunu tuttu, muhtemelen bir süre masada uyuduğu için ağrıyordu. "Ne zaman yattığımı hatırlamıyorum, en son ben... Yoo hayır-" hızla ayağa kalktı ve masasının üzerindeki resmi kontrol etti.

"Çoktan gördüm." dedim gülümseyerek. "Ve kendine acemi dediğine inanamıyorum!"

"Gitmen gerekmiyor mu?" dedi kıkırdayarak ben ona arkadan sarılmaya çalışırken.

Geri çekildim. "Haklısın. Daha sonra görüşürüz."

Istemeyerek de olsa odadan çıktım ve genel odaya yürüdüm. Yongguk orada olmalıydı. Neden benimle konuşmak istemişti? Sorunun Mi Sook olmadığını umdum. Onu çok seviyordum...

İçeri girdiğimde elini ceplerine sokmuş olan Yongguk arkasını döndü.

"Fazla uzatmayacağım Daehyun. Yalnızca uyarmak istiyorum. Mi Sook'a bağlanma, kanında karşıt madde olan biri sana yalnızca zarar verir..."

Tüm bunları söylerken çok ciddiydi. Yüzüme bile bakmamıştı. Cevabımı beklemeden odadan çıktı, büyük ihtimalle bunun bir tartışmaya dönmesini istemiyordu.

Kaşlarımı çatarak odanın diğer köşesinde oturan Himchan ve Junhong'a baktım. "Onun nesi var?"

Himchan boğazını temizledi ve oturmam için yanını işaret etti. Bu sırada diğer yanında oturan Junhong'a bakıyordu. Junhong gözlerini yere sabitlemişti.

Bakışlarımı Himchan'a kitleyerek oturdum. Bir şeyler anlatmasını umuyordum.

"Yongguk... Bir kadını sevmişti..." Himchan konuşurken huzursuzca Junhong'u süzüyordu.

Junhong başını kaldırdı ve acı dolu gözlerle devam etmesi için Himchan'a onay verdi.

"Ailesiyle birlikte geçirdiği trafik kazasında eşini kaybetmiş, kendisi ve küçük bebeği de ağır yaralı olarak kurtulmuştu... Onları Yongguk ile beraber bulduk ve hemen üsse getirdik..."

Pekala şimdiye kadar hikaye benimkine benziyordu. Ama Yongguk'tan evli -pardon dul- bir kadını sevmesini beklemezdim, ne bileyim...

"Kadının kanında karşıt madde çıktı ve üst birimler onu..." Bir süre duraksadı ve tekrar Junhong'a baktı "...öldürdü." Junhong'un gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Bu kadınla onun ne bağlantısı vardı?

"Bu kısa sürede Yongguk ona gereğinden fazla bağlanmıştı..." Himchan da başını elleri arasına alıp yere baktı.

Gözlerimi kısıp cevabını tahmin ettiğim soruyu onlara yönelttim. "Peki bu kadın tam olarak kim?"

Himchan başını kaldırırken Junhong'un başını daha da çok eğdiğini farkettim. "Na In... Junhong'un annesi...."

Titrediğimi hissediyordum. Mi Sook için üst birimler henüz bir şey dememişti. Onu da... Hayır yapmazlardı değil mi?

Himchan ani bir hareketle kolunu Junhong'u boynuna attı ve onu sıkıştırdı. "Ona Junhong'a bakacağımıza dair bir söz vermiştik."

"Yah! Hyung~" Junhong onun güçlü kollarından kurtulmaya çalışırken zoraki gülümsedim.

"Hala koca bir bebeksin Junhong."

----------

2 saat çabaladıktan sonra Mi Sook'u dışarı çıkarmak için Yongguk'u zar zor ikna etmiştim ve şimdi Mi Sook'un odasına gidiyordum. Kaç gündür burada sıkılmış olmalıydı. Bu ona iyi gelecekti.

Kapının önüne geldiğimde özenle giyindiğim üstümü son kez düzelttim ve şifreyi girdim.

"Mi Sook?"

Başını hala çizmeye çalıştığı resimden kaldırmadan cevap verdi. "Hmm?"

Boğazımı temizledim. Dolaylı yoldan düşünürsek bu ilk randevumuz olacaktı. Ve öyleyse az sonra ona çıkma teklif edecektim değil mi?

"Bugün benimle dışarı çıkmak ister misin?"

Nefesimi tutup tepkisini bekledim. Kalbim çok hızlı çarpıyordu. Mi Sook yavaşça başını kaldırdı, gözleri yine kocaman olmuştu. Göz göze geldiğimizde kızardı ve başını yere eğdi.

"E-evet, bu harika olur."

"O halde seni kapının önünde bekliyor olacağım." Gülümsedim ve içimdeki zıplama isteğini bastıracak hemen kapısının önüne çıktım.

Hazırlanması pek de uzun sürmemişti. Zaten kıyafetleri sınırlı olduğu için sade ve spor giyinmişti. Onun yanında aşırı kaçıp kaçmadığımı düşünmeden edememiştim. O dışarı çıktığında tekrar gülümsedim ve onu arabamın bulunduğu bir nevi otoparkımız olan kısma yönlendirdim.

Mi Sook'u oturtmak için sağ taraftaki kapıyı açtığımda kanımın tüm vücudumdan çekildiğini hissettim. Kimsenin aklına arabayı temizlemek gelmemişti. O günden -Mi Sook'u buraya getirdiğim gün- kalan Mi Sook'un kanı deri koltukta boylu boyunca yayılmıştı. Ve ben yalnızca bakıyordum. Mi Sook'un daha fazla bu manzarayı görmesini istemeyerek hızla kapıyı ittim.

"Belki de Youngjae'nin arabasını almalıyız..." Kendimce birşeyler mırıldanırken onu biraz daha ilerideki siyah arabanın yanına götürdüm.

Yola çıktıktan 5 dakika sonra ortamdaki gerginliği bozmak için gülümsedim.

"Nereye gitmek istersin?"

Mi Sook dudaklarını ısırdı ve yüzünü sevimli bir şekle soktu. 'Beni eritiyorsun Mi Sook...'

"Kahve içmek istiyorum."

Sırıttım ve direksiyonu çevirdim.

"Kahve içmeye gidiyoruz."

Sıcak ortamlı sevimli bir Kafe'ye oturduğumuzda gözüme etraftaki çiftler çarpmıştı.Yine de fazla kalabalık değildi.

"Ne istersin? Latte?" Gözlerimi menüde gezdirirken Mi Sook'a kaçamak bir bakış attım.

"Hayır." Gülümseyerek başını iki yana salladı.

"Mocha?" (Ne zaman Mocha lafı geçse aklıma Cheon Song Yi'nin Mochwa faciası gelmiyor değil safgdhjfk)

Tekrar başını salladı. Bunun üzerine soru soran gözlerle onun söylemesini bekledim.

"Cafe Americano." dedi sakin bir şekilde. Pekala bunu beklemiyordum.

"Senin için biraz ağır değil mi?" dedim kaşımı kaldırarak.

Güldü ve başını iki yana salladı. "Beni hafife alıyorsun."

Çok geçmeden yaka kartından adının Min Seok olduğunu öğrendiğim garson siparişlerimizi aldı ve yine kısa sürede nazik bir şekilde getirdi. (Ayrıntıma gelin, Min Seok ve kahve aağağağ)

Mi Sook önümde sessizce Cafe Americanosunu yudumlarken ben de Lattem ve Cheesecake'imle gayet memnundum.

Utangaç bakışmalarımızın ortasında bir çocuk masanın yanında durdu. "Mi Sook?"

Mi Sook'un adını biliyor olması beni huzursuz etmişti. Kısa boylu çocuğu baştan aşağı süzdüm. Fazla yakışıklı sayılmazdı, benim yaşlarımdaydı ve dişlekti.

Mi Sook çocuğa gülümsedi. "Minhyuk..."

"Seni ne kadar çok merak ettim biliyor musun!? Baban da sana ulaşamıyor ve gerçekten piş-"

"Pişman olmasını istemiyorum." Mi Sook ciddileşmişti. "Onu birdaha görmek istemiyorum." Ve ben de ikisini izlerken sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum. Bu çocuk tam olarak kimdi?

"Bu adam kim?" Minhyuk denen çocuk sonunda beni farketmişti ve öldürücü bakışlarıyla beni delmeye çalışıyordu. 'Ben de onu soruyorum işte...'

Mi Sook konuşacakken onu durdurdum. "Sevgilisiyim."

Tamam biraz aşırıya kaçmış, fazla tepki göstermiş olabilirdim ama karşımdaki çocuğun burnundan soluduğunu da farketmiştim. Mi Sook ortamı yumuşatmak için gülümsedi.

"Minhyuk, bu Daehyun-"

Çocuk Mi Sook'un sözünü kesti "Neden bir erkek arkadaşın olduğundan haberim yok küçük hanım?"

Gözlerimi devirdim. Bu çocuğu daha fazla çekemezdim. Benim de bir sabrım vardı değil mi? "Gidelim Mi Sook."

Mi Sook'u kolundan çekiştirerek kasaya hızla hesabı ödedim ve aynı şekilde kapıdan çıktım. Arkamda bıraktığım çocuğun saçma sapan bağırışlarını umursamıyordum.

Arabaya oturduğumuzda Mi Sook trip atmak ya da bana kızmak yerine kıkırdadı. "Sevgilim ha?"

Kızardığımı hissediyordum. Elim istemsiz olarak enseme gitti ve kirpik altından ona baktım. "Değil miyim?"

O da kızardı ama bu pek de uzun sürmedi. Birden yüzü ciddileşmişti. "Minhyuk benim abim sayılır... Neden ona bu şekilde davrandın?"

Gözlerimi kaçırdım. "Ben... Bilmiyordum."

"Kıskanıyor musun?"

Gözlerimi genişlettim ve ellerimi ileri doğru salladım "Hayır!"

Gülümsedi ve elini kemerine uzattı. "Kıskanıyorsun..."

Ani bir hareketle ondan önce kemerine ulaştım. Yüzlerimiz birbirine fazla yakındı. Gözlerimi onun gözlerine kilitledim. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu.

"Kıskandığımı varsayalım..." en etkileyici ses tonumla konuşuyordum. "Ama sen hala sorumu yanıtlamadın. Sevgilin değil miyim?"

Mi Sook hafifçe yutkundu. "Bilmiyorum..."

Büyük bir cesaretle ona biraz daha yaklaştım. Geçen gün itiraf ettiğimde uyuyordu fakat şimdi buna imkan yoktu.

"Seni seviyorum."

Dudaklarımı onunkilere hafif bir şekilde bastırırken hiçbir engelleme çabasında bulunmaması beni rahatlatmıştı. Tüm dünyanın etrafımızdan çekildiğini ve zamanın durduğunu hissediyordum. Yine de fazla ileri gitmek istemediğim için geri çekildim. Aramıza büyük bir boşluk koyarak koltuğuma yerleşmiştim. İkimiz de birbirimiz haricinde heryere bakıyorduk.

"Daehyun..." Bunu bekliyormuş gibi anında başımı ona çevirdim.

Parlayan gözlerini kaldırdı ve devam etti. "...Ben de seni seviyorum."

----------

Gece saat 3'e geliyordu fakat ben o heyecan ve mutluluk karışımı duygu yüzünden uyuyamamıştım. Bu gece Mi Sook'un yanından kalmaktan çekindiğim için Youngjae'yle paylaştığımız odaya gelmiştim ama az da olsa pişmandım. Mi Sook... Bugün o da beni sevdiğini söylemişti. Yatakta amaçsızca sırıtıp bir sağa bir sola dönmeye başladığımda aniden ötmeye başlayan daha önce hiç duymadığım ama ne anlama geldiğini bildiğim siren sesleriyle irkildim.

Birileri üsse izinsiz giriş yapmıştı.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet