1. Bölüm

SAVAŞÇI (TÜRKÇE)

"Ne demek yaşamıyorum?"

Tüm bunlar da neydi böyle? Ben, Jung Daehyun, eğitim için Çin'e taşınmış okul bittikten sonra da oraya yerleşmiş Güney Koreli bir gençtim. Oyuncu sevgilim Xiao Mei sayesinde medyada da oldukça popülerdim. Bu bana yapılan bir kamera şakası olmalıydı. Birazdan Xiao Mei şu beyaz kapıdan içeri girecek ve sevgililer günümü kutlayacaktı, değil mi?

"Yalnızca tepki vermeden dinlemeni istiyorum." kalın sesine rağmen sıcak bir tonla konuşmuştu. Bu esnada yanında elinde bir şırıngayla bekleyen görevliye başıyla onay verdi. Bunun üzerine görevli elindeki şırıngayı koluma yavaşça soktu ve içindeki her neyse enjekte etti.

"Vücuduna gücünü, zekanı hatta tat alma, görme, duyma, dokunma hislerini bile en üst seviyeye taşıyacak bir madde enjekte ettik. Yaklaşık 2 saat sonra vücudunla bütünleşecek ve gücünü tamamen toparlayabileceksin." benim tepki vermeme zaman bırakmadan hızla açıklamıştı. "Tabii hepsini doğru kullanmayı öğrenmen gerek."

Hepsini kullanmayı öğrenmek mi? Bu adama sormak istediğim birçok soru vardı ama nereden başlamam gerekiyordu?

"Bu arada ben Bang Yongguk, ve o da Yoo Youngjae. Seni uçaktan o kurtardı. Geldiğinde çok kötü durumdaydın." sözünü bitirdiğinde gülümsedi.

"Bana teknik olarak yaşamıyorsun dedin.." Gözlerimi kısmıştım. Bu adamlara güvenmeli miydim?

Yüzü birden ciddi bir hal aldı. "Tepki verme demiştim. Zamanla anlayacaksın... Artık yaşam kaynağın kalbin yada kanında dolaşan oksijen değil." düşünüyormuş gibi gözlerini odada gezdirdi. "Birazdan Youngjae öğrenmen gereken herşeyi açıklayacak."

Yanındaki çocuk gözlerini büyüttü "Ben mi?"

"Onu buraya sen getirdin, sen ilgilenmelisin." dedi Yongguk beyaz kapının yanındaki şifre tarzı şeylere basarken.

Dolgun yanaklı çocuğa gözlerimi diktim. "Ne kadar zamandır buradayım?"

"8 gün oldu." dedi. Sesi yine kısık çıkmıştı. "Kalkabilecek misin?"

Doğrulmaya çalıştım. Kamyon çarpmış gibi hissediyordum. Kalkmak için birisinden destek almam gerekiyordu ama bunu yapamazdım. Bu adamlar karşısında güçlü olmalıydım, hala neci oldukları hakkında bir fikrim yoktu.

Zor da olsa yataktan kalktığımda Youngjae, önden yürümeye başladı ve takip etmemi söyledi. Kapıdan çıkarken anlatmaya başladı.

"Yongguk'un dediği gibi, kanına bir madde enjekte ettik ve bu insanın yapabilirlik seviyesini en üste taşıyabilen bir madde."

"Bana bilmediğim bir şeyler söyle." dedim ukala bir tavırla. Konuşulan mevzuyu hala ciddiye almıyordum.

Youngjae benimle göz teması kurmadan önümden ilerliyordu. "Söylediklerimi ciddiye alsan iyi olur Jung Daehyun." Cam bir kapsülü andıran bir asansörün düğmesine bastı ve kapısı açıldı. "Artık sen de bir savaşçı sayılırsın." içeri girdiğinde gelmem için işaret yaptı.

Birkaç düğmeye bastıktan sonra tekrar konuştu. "Yarından itibaren eğitime başlayacaksın." Asansörün hareket ettiğini yalnızca dışarıya baktığımda anlıyordum, hiçbir sarsıntı yoktu.

"Ne eğitimi?" sormaya hakkım olmalıydı değil mi?

Asansör durdu ve kapı açıldı. Bu kat öncekine göre daha sakindi. Youngjae tekrar önden yürümeye başladı.

"Öncelikle 5 duyu ile ilgili basit eğitimler. Daha sonra dövüş, beyin gücü gibi gerekli eğitimler." Konuşurken yine yüzüme bakmamıştı. "Şuan yerin yüzlerce kilometre altındayız, bu üssün yüzyıllardır varolduğunu da sana söylemeliyim."

Birden arkasını döndü ve gözümün içine baktı "Şimdi beni iyi dinle ve dediklerimi ciddiye al." bunları söyledikten sonra tekrar önüne döndü ve bir odanın kapısına şifreyi girerek kapıyı açtı. "Şifre, 045373. Burası eğitim boyunca kalacağın oda."

Bu oda da diğer her yer gibi bembeyazdı. Pek büyük sayılmazdı ama tek kişinin işini görürdü. Ufak bir banyosu aynalarla kaplı bir dolabı ve tam ortasında geniş bir yatağı vardı.

Youngjae konuşmaya devam etti. "Eğitim sonrası bizim gibi bir savaşçı olacaksın."

Bu aptalca eğitimi görmek yada şu savaşçı zımbırtısını olmak istemiyordum.

"Ya olmak istemezsem?"

Youngjae asiliğime karşılık gelebilecek cevabı verdiğinde kaşları çatılmıştı "Başka şansın yok."

Üzerimdeki kalın ceket tarzı şeyi çıkardım ve yere attım, bunalmaya başlamıştım.

"Ne demek başka bir şansın yok!? Sırf beni o lanet uçaktan kurtardınız diye sizin gibi laboratuvar farelerinin savaşçı zımbırtısı falan olmuyorum!!!" Sesimi fazla yükseltmiştim.

"Şunu bil ki, içinde olduğumuz hiçbir şeyin laboratuvarlarla ilgisi yok. Fizik kuralları yada onun gibi şeyleri aklından silsen iyi edersin. Eğer orada bıraksaydım hiçbir doktor seni o haldeyken kurtaramazdı. Yani buraya getirdiğime şükretmelisin." Youngjae de sert konuşmuştu, bana bakmıyordu.

Bir hışımla arkamı döndüm ve büyük bir aynayla karşılaştım. Üzerimdeki siyah çapraz atletin ardından pembe bir ışık gözüküyordu. Tam da kalbimin bulunduğu yerde...

Yavaşça elimi kalbime götürdüm. Atıyordu. Ya da bu ışığın geldiği şey atıyordu...

Sessizliğim üzerine Youngjae de bakışlarını üzerime çevirdi. "Hiç pembe olanını görmemiştim..." Youngjae şaşkınlıkla bakıyordu. "Nadir görülen bir güç olmalı..."

Birden arkamda Youngjae de ceketini sıyırıp bana kalbinin üzerindeki sarı ışığı gösterdi.

"Bunu sana üçüncü kez söylediğimi biliyorum ama şimdi beni ciddiyetle dinleyecek misin?" kaşları çatılmıştı.

Cevap olarak sadece kafamı salladım ve odanın ortasındaki geniş yatağa oturdum. O da yanıma oturup ciddi bir şekilde söze başladı.

"Şu kalbinde gördüğün ışık... Yaşam kaynağın bundan sonra o. Parlayan şey kalbin değil, onun yanına yerleştirdiğimiz dünya dışı bir madde. Biz buna 3806. madde diyoruz. Sana enjekte ettiğimiz sıvının aktifleşmesinde de bu etkili olacak. Bu üsste hiç pembe olanına rastlamamıştım. Hangi gücü temsil ediyor bilmiyorum..."

Gözlerimin içine bakarak dinleyip dinlemediğimi kontrol etti.

"Sana enjekte edilen, C87X sıvısına her insan farklı tepki gösterir. Evet, bütün duyularının algılama seviyesini yükseltir ama sadece bir tanesi maksimum seviyeye ulaşır. Bu renk de bunu gösterir. Örneğin sarı, ben de diğerleri gibi dövüşebilirim -kırmızı olanlar dışında onlar gerçekten iyi dövüşçülerdir, onların yetenekleri budur- ama hiçbirinin zekası benimki kadar üstün değildir."

Ona 'ne kadar da mütevazisin' bakışımı attım. Cevap olarak delici bakışlar aldım.

"Daha sonra senin yeteneğini de öğrenebiliriz... Ana konuya gelince, bizler birer savaşçıyız. Dünya'nın iyi - kötü dengesini sağlayan yeraltı kurumu diyebilirsin ama bizim yetenek ve teknolojimiz bu dünyanın kanunlarının tamamına aykırıdır." sözünü bitirdiğinde sıyırmış olduğu ceketini düzeltti.

"Uzay teknolojisi kullanıyoruz mu demeye çalışıyorsun?" dedim pek de inanmayarak. Gerçi bu yapının yüzyıllardır varoluşu bunu kanıtlıyordu.

"Kısmen. Ama daha önceden de söylediğim gibi aklındaki herşeyi unut." neden bu konunun üzerinde fazla duruyordu anlamamıştım. Yalnızca başımı sallamakla yetindim.

"Peki... Neye karşı savaşıyoruz?" diye sordum birden merakla, bu iş ilgimi çekmişti.

Kendi kendine güldü. "Dünyayı ele geçirmeye çalışan kötü adamlar."

Hadi ama... Tam da bu olayın ciddi olduğunu düşünmeye başlamıştım. Kahkaha attım.

"Ciddiyim." dedi ciddi bir ses tonuyla. "Ama bu çizgifilm yada aksiyon filmlerindeki profesörlere benzemez... Bazen karşımıza bizim teknolojimizden bile daha üstünleri çıkıyor."

Gözlerini gözlerime dikip ilgisizliğimi gördüğünde tekrar konuştu.

"Defalarca söylediğim gibi bu işi ciddiye almalısın. Savaşçılar insanlar gibi yaşlanmaz yada ölmez. Bir savaşçıyı yalnızca iki şey öldürebilir: birincisi güç kaynağı olan 3806. maddenin vücudundan çıkarılması, ki bu pek karşılaştığımız bir durum değil, ikincisi ise.. Karşıt madde." biraz duraksadı. "Bu madde bizim için gerçekten zehirleyici ve tehlikelidir. Şimdilik bunu bilmen yeterli."

Yavaşça kalkıp elime ceketimi verdi ve aniden sordu.

"Odanın şifresini hatırlıyor musun?"

"H-hayır.. Yani galiba hayır." dedim şaşkınca.

"Böyle ani sorulara hızlı ve net cevap vermelisin. Şifre 045373." dedi arkasını dönerken.

Ben de unutmamak ve ezberlemek için tekrar ettim "Şifre 045373."

"Üstünü giyin, yeteneğini öğrenmeye gidiyoruz." dedi kapıyı açarken.

Mecburen onu takip ettim ve şifreyle odamın yerini aklımda tutmaya çalıştım. İçimden bir ses bu yerde hayatımın macerasını yaşayacağımı söylüyordu.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet