Park Chanyeol losing his charm?

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

Çeviri: SeKaism 

Cumartesi sabahına uyanmak Baekhyun için hep huzurlu olmuştu. Bir haftadaki tek boş günüydü ve bunu hep yorganına sarılı halde yatağında geçiriyor, acıktığında ya da tuvaleti kullanması gerektiğinde krallığını bırakıyordu. Bugün Baekhyun'un tembellik günüydü ve tüm gün uyumaktan suçlu bile hissetmiyordu. Zaten boş günlerin böyle olması gerekmiyor muydu? Baekhyun ne kadar yorgun olursa olsun hiç işten izin almıyordu o yüzden bir tembellik günü tam olarak ihtiyacı olan şeydi.

Gördüğünüz gibi, Baekhyun'un Cumartesi günü tembel halde ve sıkıcı geçiyordu. Sabahın dokuzunda telefonu çalıp Baekhyun'u fazla erken uyandırınca bu yüzden bu kadar şaşırmıştı. Zil sesini en sevdiği şarkılardan biri olarak ayarlamıştı o yüzden yastığın altında bir yerde olması gereken telefonunu aramaya zahmet etmemiş, çalmasını dinlemiş, zil sesinin boğuk melodisini dinlerken bir kez daha uykusuna çekildiğini hissetmişti. Birkaç saniye sonra oda yine sessizleşmişti ve Baekhyun arayanın ilk denemesinden sonra aramayı keseceğini düşünse de telefonu yeniden çalmaya başlayınca Baekhyun yarı uykuluydu bile.

Baekhyun inledi ve telefonunu yastığından altından çekti, gözlerini açmadan yanıtladı. Huysuz bir şekilde ne diye sordu ve arayanın işareti alıp sonra arayacağını söylemesini umdu ama elbette yanılmıştı.

"Baekhyun, televizyonunun üçüncü kanalını aç, hemen." Jongin'in sesi böyle erken bir sabah için fazla yüksekti ve Baekhyun yüzünü buruşturdu, Jongin yüzünden sağır olmamak için telefonunu kulağından uzaklaştırdı. En yakın arkadaşı Baekhyun'un neden diye soracağını muhtemelen tahmin edebilmişti o yüzden hemen kelimesini tekrarladı, sesi öncekinden daha telaşlıydı, Baekhyun'a itiraz etmesi için bir yer bırakmıyordu.

İç çekerek Baekhyun yanındaki masasından televizyonun uzaktan kumandasını aldı ve küçük televizyonunu açtı, Jongin'in dediği gibi üçüncü kanalda durdu. Neredeyse kapalı olan gözleriyle televizyona baktı ve bilgiyi duyup algılamadan önce Baekhyun birkaç dakika harcamıştı ama tam olarak neler olduğunu sonunda anladığında gözleri kocaman açıldı ve hemen doğruldu.

"-bir süredir fakat dün Park Reklam Şirketinin CEO'su Park Chanyeol tekrar görüldü ve Twenty adında bir kulüpteydi. Bilinmeyen bir kaynak Park Chanyeol'ün – arkadaşı ve iş partneri - Kim Jongdae ve diğer arkadaşları ile keyifli vakit geçirdiğinin fotoğraflarını gönderdi. Ancak Kim Jongdae flört ettiği kişiyle çok meşgul olduğu için Park Chanyeol'e yeteri kadar ilgi göstermemiş gibi görünüyor bu yüzden CEO kendine eşlik edecek birini buldu. Çift dans ederken göründü ama en sonunda Park Chanyeol eve yalnız gitti. Gizemli adam tarafından ret mi edildi? Dahası için internet sayfamızı takip edin! Şimdi, şarkısı – " Baekhyun daha fazla dinlememişti çünkü gerek yoktu. Yeteri kadar duymuştu. Her şeyi algılarken kulağına yakın tuttuğu telefonu neredeyse elinden düşecekti – dün Chanyeol'ü sürüklediği küçük numara yüzünden bir magazin programındaydı.

Onun ve Park Chanyeol'ün fotoğrafları televizyondaydı ve ünlü insanlar hakkında olan şu aptal sabah programının internet sitesinde dahası vardı. Dün şerefsizle alay etmek için Chanyeol ile bir süreliğine dans ettiğinde ertesi gün televizyona çıkacağını düşünmemişti bile. Şükürler olsun ki fotoğraflar kaliteli çekilmemişti ve kötü ışıklandırma yüzünden yüzü zar zor görünüyordu. Sokakta kimse onu fark etmeyecekti ama Baekhyun'un yakın arkadaşı o olduğunu hemen anlayacaktı.

"Seni beş dakikalığına bıraktım ve Park Chanyeol gibi bir adamı mı üzerine çektin?" diye sordu Jongin ve Baekhyun büyümüş gözleriyle ve şaşırmış ifadesiyle yüzünün şuan nasıl göründüğünü hayal edebiliyordu. "Ve ne demeye onu reddettin?"

"Büyük bir olaymış gibi gösterme." Dedi Jongin'e ama Baekhyun isterse Jongin'in her şeyi büyültebileceğini biliyordu. "Ayrıca o benim tipim değil."

"Kime neyi anlatıyorsun? Tam olarak da senin tipin." Hattın diğer ucundan Jongin'in kıs kıs güldüğünü duydu ve Baekhyun Chanyeol'ün kaslı bedenini ona bastırdığı ana yüzü kızarmaya başlarken ona sesini kesmesini söyledi. Jongin tabiki de ideal tipini biliyordu, Baekhyun onu yıllardır tanıyan birisine niye yalan söylemeye çalışmayı bile düşünmüştü ki?

"Tam bir adi herif." Baekhyun tekrar denedi.

"İyi biri olup olmaması kimin umurunda tek gecelik bir şey olacaktı." Jongin itiraz etti ve Baekhyun arkadaşının adı çıkmış Park Chanyeol'ü reddetmesinin gerçek nedenini duymak istediğini biliyordu ama sorun şuydu ki Baekhyun Chanyeol ile yatmak istemiyordu çünkü adamın tam bir şerefsiz olması gerçek sebebiydi. Jongin ona inanacak değildi ama neyse ne.

Baekhyun şimdiye kadar tek gecelik ilişkiler yaşamıştı çünkü dolu programında kalan az boş zamanına katlanacak özel biri bulmasını gerçekten zorlaştırıyordu ve Baekhyun'un da – diğer kişi olarak – ihtiyaçları vardı o yüzden standartlarını karşılayan yabancılarla yatmanın stresini azalttığına karar vermişti. Birisi onun tipi değilse onu nazikçe reddediyordu ama o kişi dünyadaki en önemli insanmış gibi davranan bir adiyse Baekhyun arkasına bakmadan siktirip gitmesini söylerdi, Baekhyun'un tipi olsun ya da olmasın. Dün keyifli bir ruh halinde olduğu için Chanyeol şanslıydı yoksa Baekhyun bir saniyeliğine bile onunla dans etmezdi.

"Şuan önemli olan o değil. Patron bunu öğrendikten sonra ne olacak o beni endişelendiriyor." Baekhyun iç çekti ve arkasındaki duvara yaslandı. Çalıştığı kadın bu aptal programları için yaşıyordu resmen ve yakın olmasalar da onu da muhtemelen tanıyacaktı.

"Ne demek istiyorsun? Seni kovacağını sanıyorsan yanılıyorsun, Baek. Bir kere sen en iyi çalışanlardan birisin ve o bunu biliyor. Sonra müthiş Park Chanyeol de orada olduğu için Twenty'e daha fazla insan gelecek. Hiçbir zararı yok." Dedi Jongin ve Baekhyun bir sürü zararı olduğuna dair itiraz etmek istemişti ama diğer hattan Jongin'in boğuk kıkırdamasına eşlik eden kısık sesli bir günaydın duyunca Baekhyun bunu aramayı bitirmesi için bir işaret olarak almıştı. İkisi konuşurken Kyungsoo muhtemelen uyanmıştı ve Baekhyun sabah sarılmalarına katlanmak istemiyordu.

"İstersen bunu sonra konuşuruz ama şimdi git ve Kyungsoo ile ilgilen yoksa benden sonsuza dek nefret edecek." Baekhyun Kyungsoo'nun uzaktan haklı dediğini duyunca gülümsedi ve veda ettikten sonra çağrıyı bitirdi.

Baekhyun artık uyuyacağını sanmıyordu ama yatağına girdi ve yorganı üzerine attı, başını yumuşak yastığa gömdü.

Yanında birisiyle uyanmak güzel olmalı, diye düşündü Baekhyun pencereye bakarken, gözlerini açıp sabah ilk olarak sevdiği birisinin yüzünü görmek ya da onu tamamen güvende hissettirerek bedenine sarılan güçlü kollarla uyanmanın nasıl hissettireceğini hayal etti.

Öyle birini bulabilecek miyim ki? Baekhyun kendi kendine sordu, dudaklarının kenarında üzgün bir gülümseme belirdi.

--

Chanyeol haberi daha görmemişti ama belki bir saat önce sevgili annesinden duymuştu. Oğlunun Cumartesi sabahı televizyonda çıkmasından – çıkacağını biliyordu – mutlu değildi ve odasına gidip onu birkaç sert tokatla uyandırmadan önce bir saniye bile beklememişti. Chanyeol annesi vurduğu için omzunun hala acıdığını hissettiğini yemin ederdi.

Chanyeol uyuduğu için çatlak sesiyle neler olduğunu sorduğunda annesi haberleri bizzat kendisinin izlemesini söylemişti çünkü o an onunla konuşmak için fazla kızgındı ve başka bir şey demeden odasından çıkıp gitmişti, kızgın nefes verişleri Chanyeol'ün kulağında yolunu bulmuştu. Chanyeol insanların onun hakkında ne dediğini hiç umursamamıştı o yüzden annesine bir saniye içinde haberi izleyeceğini ve neden bu kadar kızdığını göreceğini söylese de henüz izlememişti.

Bir saat sonra Chanyeol duş almıştı ve işe gitmeye hazırdı, ünlüler hakkında olan aptal bir sabah programında çıkma konusu tamamen unutulmuştu. Chanyeol'ün şuanki bir numaralı önceliği kahvaltıda ne yemekti, evde mi yese işe giderken yolda mı yese ya da sadece basit bir şey sipariş edip ofisinde mi yese karar vermeye çalışırken beyni patlayacaktı. İlk seçenek çok akıllıca değildi çünkü annesi şimdi kahvaltı yapıyordu ve onunla yemek zorunda kalacaktı. Annesi masanın öbür ucundan o büyük gözleriyle ona hançerler atarken Chanyeol huzurla yiyebileceğinden emin değildi o yüzden geriye bir restoranda yemek veya ofisine direkt yemek sipariş etmek kalmıştı, tek başına yiyebileceği bir yer. Yapacak bir sürü işi vardı çünkü Çarşamba günü şirkete bizzat gelen müşteri, Chanyeol'ün en iyi çalışanının haftalardır çalıştığı reklam için daha çok değiştirilmesi gerek demişti. Dünya'ya duyurmaya dört gün kala ve aklında olan reklamın tam olarak o olduğunu söyleyen sikik, Chanyeol'e reklamda bir şeylerin, insanlara ürünü aldırmak için bir şeyin, eksik olduğunu söylemeye cüret etmişti. Chanyeol müşteriyi camdan atmaya lanet olsun ki çok yakındı fakat Park Reklam Şirketi'nin iyi bir adı olduğu ve çok profesyonel oldukları için kendisinin bakacağını ve yeni konsepti Pazar günü sunacağını onaylamıştı. Müşterinin bu sefer memnun olmasını umuyordu yoksa Chanyeol kendi elleriyle boğacaktı.

Evden çıkarken Chanyeol'ü net bir şekilde duymasına rağmen sessizce oturan annesine veda etti, kağıtlarından kafasını kaldırmadan ona sadece el salladı. Chanyeol bu sefer gerçekten sabrını taşırdığını, çizgiyi geçtiğini ve annesinin onunla konuşmayacağını düşünse de ön kapıyı kapatmak üzereyken Chanyeol adını seslendiğini duymuştu.

"Efendim?" diye sordu, eli kapı kolunu o kadar çok sıkı tutuyordu ki eklemleri çoktan beyaza dönmüştü. Gitmeden önce ona bağıracak mıydı? Güne başlamak için harikaydı.

"Çok çalışma." Elindeki kağıtları bıraktı, çilekli çayından bir yudum aldı – en sevdiğiydi, öyle ki Chanyeol annesi için her hafta alıyordu çünkü işte böyle iyi bir evlattı – ve Chanyeol dudaklarının küçük, nazik bir gülümsemeyle yukarı kalktığını görebilmişti. Uzun süre kin tutamayan biriydi, ne kadar hayal kırıklığına uğramış olsa da. "Ve akşam yedi gibi eve geldiğine emin ol. Tonkatsu yapacağım, en sevdiğin, o yüzden geç kalma sakın yoksa soğur ve güzel olmaz."

"Kesinlikle akşam yedide evde olacağım. Söz veriyorum. Seni seviyorum." Ona büyük, mutlu bir gülüş verdi ve kapıyı kapattı. Eve gelirken ona hoş bir şey alması gerektiğini kendi kendine not etti, özür niyetine bir şey. Annesi tatlı şeyleri severdi o yüzden işi bittikten sonra ona bir pasta alabilirdi ya da yine sevdiği çikolatalı çöreklerden. Pekala, bunu düşünmeye zamanı vardı.

 

Arabasının şirket binasının altındaki garaja park ettikten sonra annesinin bu sabah haberleri izlemesini söylediğini hatırlamıştı. Chanyeol yine ertelerse biliyordu ki unutacaktı ve hiç izlemeyecekti o yüzden arabasından indikten sonra Chanyeol kendini adını aradı, en son skandal'a tıkladı ve bugün yayınlanan haberi açtı. Başlık Chanyeol'ü iki büklüm etmişti, Park Chanyeol çekiciliğini mi kaybediyor? Çok da pohpohlayıcı bir başlık değildi. Minimum ilgiyle haberi okumaya başladı çünkü her zamanki gibi aynı boklardı ama Baekhyun ile dans eden kendisinin bir fotoğrafını görünce yürümeyi hemen kesti, fotoğrafa bakarken gözlerini kıstı. Fotoğrafın kalitesi gerçekten kötüydü ama kendi ve Baekhyun'un yüzünü seçebiliyordu yine de. Baekhyun'un ellerinin göğsünde olduğunu, hafif dokunuşu çok net hatırlıyordu ama yine de Chanyeol'ün dizlerini güçsüzleştiriyordu.

Chanyeol aşağıya kaydı ve sonraki fotoğraf Baekhyun'un bedenini Chanyeol'ün bedenine yasladığıydı, uzun olana flört edercesine bir gülümsemeyle bakıyordu. İlkinden hemen saniyeler sonra çekilmiş olmalıydı. Gözleri iki fotoğrafın altındaki metinde gezindi, Park Chanyeol tanınmadık bir erkekle dans ederken yakalandı ama bilinmeyen kaynağımız Chanyeol'ün kulüpten sadece arkadaşlarıyla ayrıldığını, gizemli adamın hiçbir yerde görünmediğini söyledi. Park Chanyeol ret mi edildi?

Kelimeleri tekrar tekrar okurken telefonu tutuşu sertleşti ve Chanyeol kaşlarını çattı. Nedense diğer yazılar küçük ve bulanıkken büyük ve kalın yazılan ret mi edildi kelimeleri Chanyeol'ün gözüne çarpıp duruyordu. Chanyeol ret kelimesinden gerçekten nefret ediyordu ve adının bununla bağdaştırıldığını görmek Chanyeol'ün telefonunu park alanındaki yere sertçe fırlatmak istemesine neden oluyordu ama bu dürtüsüne direndi çünkü telefonunu fazla seviyordu.

Haberin geri kalanını okumadan önce derin bir nefes aldı, bir şekilde muhtemelen komik olması gereken aptal imalara gözlerini devirdi ama Chanyeol hiç de eğlenceli olduğunu düşünmüyordu. Yazar, okuyucuları Chanyeol'ün geçmiş çapkınlıklarını esprili yorumlarla eğlendirmek için çok denemiş, Chanyeol'ün, komik yorumlar olmasa kimsenin vaktini okumakla harcamayacak kadar haberin sıkıcı olmasından dolayı böyle imalar yaptığını düşünmesini sağlamıştı.

Asansöre doğru yürüyen Chanyeol başka bir aptal yorumdan sonra az daha elini yüzüne götürüp yüzünü kapatacak, kırmızı asansör düğmesine basacaktı, neyse ki asansörün ikinci katta olduğunu görmüştü, bu da demekti Chanyeol lanet şey zemin kata inene kadar binlerce yıl beklemek zorunda kalmayacaktı. Rezil haberi okumak hemen bitsin diye devam etmeye hazırdı ama elindeki telefonu titremişti ve geri alamadan önce tanıdık telefon zil sesi garaj da yankılanmıştı. Arayan götlek müşteri idi ve Chanyeol çağrıyı cevaplarken homurdandı, en azından bir aylık gelir kaynağı olan adama nazik olmak için elinden geleni yapmaya çalıştı.

Aralarındaki konuşma çok uzun sürmedi, müşteri zaten Chanyeol'ün reklamın üzerinde gerçekten çalıştığına, boş vermediğine – sanki Chanyeol öyle bir şey yaparmış gibi - emin olmak istediği için aramıştı ve sonra Chanyeol şuan reklam için gerçekten çalıştığını onayladığında tamam o zaman diyerek telefonu kapatmışlardı. Asansörden çıkarken çağrı bitmişti ve Chanyeol birden herkese – kendine ve şu aptal götleğe de dahil - yapabileceğini kanıtlama ihtiyacı ile yeni reklamın tam bir şah eser olacağına dair kendisine söz vermişti.

Haberi okumaya devam ederken ofisine gidene kadar çalışanlarının her birini selamladı, aslında tam anlamını anlamadan Chanyeol'ün gözleri kelimelerin üzerinde öylece geziniyordu fakat ilgisini gerçekten yakalayan şey Jongdae ve Minseok'un VIP bölümündeki masalarında birbirlerine gülen fotoğraftı. Chanyeol fotoğrafa kendisi yorum yapacak olursa ikisi çok tatlı görünüyordu. Arkadaşının ve Minseok'un olduğu başka en az beş fotoğraf daha vardı, ikisi odada sadece kendileri varmış gibi aptalca gülümseyip birbirlerinin gözlerinin içine bakıyor sonra da tekrar gülüyorlardı. Chanyeol fotoğrafların altındaki metni okuduğunda koridorun ortasında durdu ve topukları üzerinde tek bir seri hareketle döndü, asansöre tekrar koştu. Bunu Jongdae'ye şimdi göstermeliydi.

Jongdae'nin ofisi Chanyeol'ün ofisinden sadece bir kat altında olduğu için Chanyeol merdivenleri kullandı ve zaten ilk kattan gelecek olan asansörle gitmesi yıllar sürerdi. O kadar heyecanlıydı ki merdivenlerden ikişer ikişer indi, uzun bacakları o kadar hızlı hareket ediyordu ki Chanyeol bacaklarından birinin son basamakta kaydığını hissedince mini bir kalp krizi geçirmişti ama düşmeden hemen toparlanmıştı. Yüksek sesle soluklandı ve bir elini kalbine koydu, Chanyeol düşmekten bir saniye uzaktayken çok hızlı atmaya başlayan zavallı organını sakinleştirdi. Kalp atışı tekrar normale döndüğünde Chanyeol kendini toparladı ve kapıyı hızlıca açtı, bir dakika önce az daha kendini öldürecek olsa da yüzündeki parlak gülümsemeyle koridora adım attı. Neşeli bir merhabayla Minseok'u selamladı ve bu hareketten sonra gözleri kocaman olan adama göz kırptı. Normalde Minseok'u böyle selamlamazdı – ya da Jongdae ve kendi kişisel asistanı dışında bu binadaki diğer kimseyi – ama Cuma günü yakınlaşmışlardı ve Chanyeol Minseok'u şimdi arkadaşı olarak görüyordu o yüzden onu da bir arkadaşı gibi selamlamalıydı. Resepsiyonist geceden kalma gözükmüyordu çünkü Jongdae'nin arkadaşları ya da Chanyeol kadar çok içmemişti. Chanyeol de gerçi geceden kalma değildi çünkü ne kadar alkol alırsa alsın geceden kalmamak gibi harika bir yetenek geliştirmişti. Gerçekten tam bir nimetti. Jongdae'nin Chanyeol gibi yeteneği yoktu bu yüzden sevgili arkadaşına haberi göstermenin yanında Yürüyen Ölüler de zombi rolü için oynayan insanlardan biri gibi olacak arkadaşını görmek için sabırsızca bekliyordu.

Chanyeol nazik bir gülümsemeyle Jongdae'nin sekreterini selamladı, kadın ve o gerçekten iyi geçinmiyordu o yüzden bir günaydın kızın alabileceği her şeydi. Jongdae'nin koyu ahşap kapısını açtı ve arkasından kapattı, konuşmak için ağzını açsa da ofisin etrafına bakarken Jongdae'nin hiçbir yerde görünmediğini fark etti. Chanyeol kaşlarını çattı ve kapıyı tekrar açtı, yaşlı kadına arkadaşının nerede olduğunu sordu. Kadın Bay Ahn'ı görmeye gittiğini çünkü Kanser Bağışları KüçükKalp reklamı için küçük sorunlar olduğunu söylemişti ve Chanyeol kadını bu bilgiyi Chanyeol'ün Jongdae'nin ofisine girerken neden hemen söylemediği için kadını azarlamak istese de dilini ısırdı. Kapıyı bir kez daha kapatmadan önce sekretere teşekkür etti ve geçen yıl Yılbaşı hediyesi olarak Jongdae'nin kendine aldığı devasa koltuğa doğru yürüdü. Üzerine atladı ve sırt üstü uzanmak için etrafında dönmeden önce biraz zıpladı. Chanyeol telefonunun kilidini açtı ve Instagram'ı açtı, Jongdae gelene kadar komik fotoğraflara ve arkadaşlarının fotoğraflarına bakarak kendini eğlendirmeye karar verdi.

Jongdae'nin kapısı açılmadan ve ofise girmeden önce yaklaşık on dakika falan geçmişti, koltuğunda Chanyeol'ün ayaklarını gördüğü an kaşlarını çattı. Chanyeol Jongdae'nin yüzüne bakınca gülmek istemişti çünkü evet, Jongdae kesinlikle geceden kalmaydı, sanki ertesi gün iş yokmuş gibi içebileceği kadar içki içmese de.

"Sana daha kaç kere demem gerek ayağını koyma diye." Jongdae Chanyeol'e doğru uzun adımlarla yürüyüp bacaklarının ikisine de sertçe vurmadan önce cümlesinin ortasında duraksadı. "O kirli, koca ayaklarını benim değerli bebeğimden çek."

"Altı üstü bir koltuk." Chanyeol gözlerini devirse de ayaklarını koltuktan çekmişti. Canlı bile olmayan bir nesneden arkadaşına daha kaba davrandığına dair uzun bir nasihat çekmek istemişti ama sonra buraya neden geldiğini hatırladı.

"Neyse, bugünkü magazini izledin mi?" Chanyeol telefonun kilidini açarken sırıttı, Jongdae ve Chanyeol'ün vahşi Cuma gecesi hakkında olan habere tıkladı.

"Reddedildiğin hakkında bir şey duydum." Jongdae Chanyeol'ün o kelimeden nefret ettiğini bilse de söyledi. Chanyeol'ün yanına koltuğa oturdu, koltuğa yerleşip gözlerini kapatırken derince iç çekti, yapabiliyorken dinlenmek istemişti.

"Reddedilmedim." Uzun olan suratını astı ve arkadaşçı bir şekilde Jongdae'ye vurdu. Jongdae sadece güldü çünkü dün Baekhyun'un Chanyeol'ü gerçekten reddettiğini net bir şekilde hatırlıyordu, Baekhyun, CEO onu rahatsız etmesin diye zaten bir sevgilisi olduğu yalanını söylemişti. Bu hep Jongdae'yi güldürüyordu.

"Gece uyumana artık ne yardım ettiyse." Chanyeol'e gülümseyişi az daha Chanyeol'ün tekrar Jongdae'ye vurmasına sebep olacaktı ama sonra elinde daha iyi bir şey olduğunu hatırladı. Boğazını temizledi ve telefonuna baktı, en sevgili arkadaşı için haberi yüksek sesle okudu.

"Bu fotoğrafta resmen gözlerinden kalpler fışkıran aşk böcekleri Kim Jongdae'yi ve ona eşlik eden kişiyi görebil-"

"Bu ne be?!" Jongdae gözlerini açtı ve Chanyeol daha okumayı bitirmeden telefonu onun elinden aldı. Jongdae'nin haberi okuduğunu görebilmişti, Minseok ile beraber olan her bir fotoğrafta hızlıca kirpiklerini kırpıyordu. Chanyeol koltukta sadece sessizce oturdu, Jongdae'nin hepsini okumasını bekledi. Arkadaşına sırıttı, ne kadar müthiş bir intikam olduğunu düşündü.

"O arkadaşınla konuşurken senin Minseok'a çok tatlı bir ifadeyle baktığın yeri çok sevdim." Dedi Chanyeol ve üçüncü fotoğrafı açmak için Jongdae'ye yakınlaştı, tüm güzelliğiyle Jongdae'nin vurulmuş yüzü ekranda göründü. Chanyeol Jongdae'nin ifadesini görmek için başını kaldırdı ve kalp krizi geçirmek üzere gibi göründüğünü fark edince kahkahaya boğuldu.

"Komik değil, aptal!" Jongdae bağırdı, karnını tutarken Çok komik, Jongdae derken Chanyeol'ü daha çok güldürdü. Jongdae hemen gülmeyi kesip yere düşmeden önce telefonunu tutan Chanyeol'e telefonu fırlattı.

"Sence Minseok görmüş müdür? Tanım, görürse bir daha benimle konuşmaz... V-ve sen! Komik mi sence? Değil çünkü!" Jongdae aptal habere fazla kafa takmış gibi görünüyor, Chanyeol düşündü. Bunun gibi boktan boktan konuşan sitelerde ünlü insanlar hakkında yazılan her zamanki salakça şeylerden başka bir şey değildi. Ve üstüne Jongdae bunca zaman hep Chanyeol ile dalga geçerdi böyle haberler için o yüzden kısa olanı bu kadar çok kızdıracak bir şey olamazdı, değil mi?

"Hey, sakinleş. Bu kadar kızacak bir şey yok, daha da aptal olan bir sitede yayınlanan aptalca bir haber o yüzden niye bu kadar gerildin ki?" Chanyeol alay etti, bunun ruh halini biraz daha düzelteceğini düşünüyordu ama tamamen yanılıyordu ve Jongdae ona tüm bedeni yanarken dönünce o da yanıldığını anlamıştı. Daha önce hiçbir şakayı böyle geri almak istememişti.

"Chanyeol, ailemin bunun için beni öldüreceğinin farkında mısın? Annen ve babanın senin biseksüel olmanı umursamadığını biliyorum ama benim ailem daha benim yönelimimi kabul etmedi! Seninle takılmamın beni gay yaptığını falan düşünüyorlar ve ben kadınlar kadar erkeklerden de hoşlandığımı onlara söylediğimde haftalar boyunca gözümün içine bakamadılar." Jongdae anlaması zor olacak kadar bir hızla Chanyeol'e söylenirken tüm oksijeni kullanıp derin bir nefes aldı.

"Ve Minseok da daha önce bir erkekle görülmedi o yüzden sikeyim onun da düz olma ihtimali var ve bu haber onu sadece benden uzaklaştırır. Gerçi önemli değil çünkü onunla hiçbir şekilde romantik bir ilişki istemiyorum, ne düşündüğünü biliyorum Chanyeol." Jongdae başka bir titrek nefes aldı, kendini sakinleştirmeye çalıştı. "Ama, tamam... Onunla randevuya çıkmaya çalışmaktan hoşlandığımı söyleyelim, varsayıyoruz tabi ki, hadi diyelim ki –olmayan, dikkatini çekerim – hislerimi kabul etti. Ailem deliye döner ve eninde sonunda ayırır, Chanyeol çünkü güçlü bir adı olan bir kadınla evlenmemi istiyorlar, erkek bir resepsiyonist ile değil."

Jongdae konuşmayı bitirdikten sonra Chanyeol arkadaşına sadece ağzı açık bakmıştı, gözleri o kadar büyüktü ki yerlerinden çıkmak üzereydi. Chanyeol belki Jongdae'nin bu patlayışına biraz hazırlıklı olsa diyecek bir şeyi olurdu ama değildi. Jongdae'nin Chanyeol'ü birkaç hakaretle ofisinden atar diye düşünmüştü en fazla ama bu tamamen beklenmedikti.

Jongdae'nin ailesinin durumunun bu kadar kötü olduğunun farkında değildi. Annesinin etrafta boş boş dolanmayı kesmesini ve güzel bir kadınla evlenmesini istemesinden yakınan hep Chanyeol'dü ama o özel birini bulmadan önce erkekle takılmasını kabul ediyordu. Birisiyle durulana kadar her şeyi denemesini de. Chanyeol'ün biseksüel olması ne zaman açılsa ona onaylamayarak bakan Chanyeol'ün babası en büyük sorundu, doğal olmadığını ve iğrenç olduğunu ve Chanyeol'ün bir erkekle evlenirse şirket için bir varis olamayacağını söylüyordu çünkü erkek biri çocuk yapamazdı. Chanyeol onu görmezden geliyor, iki cinsten de hoşlandığı için babası onu hep hor görecek olduğunu bilse de Chanyeol'ün seks hayatına karışmayacaktı çünkü Chanyeol diğer her yönden çok iyi bir evlattı.

Chanyeol ailesinin onun evlenmesini beklediği için ne kadar korkunç oldukları hakkında boş boş konuşurken Jongdae'nin o neşeli gülümsemesinin ve şakacı imalarının arkasında ne kadar çok şey sakladığını fark etmemişti.

Tanrım, Chanyeol bu kadar dikkatsiz olduğu için çok bencil hissediyordu.

"Jongdae." Chanyeol telefonu koltuğa koydu ve ayağa kalktı, Jongdae'nin nefret ettiğini bilse de Chanyeol tırnaklarını ısırarak arkadaşına doğru yürüdü ve ne kadar tırnaklarını ısırmayı sevmediğini düşünemeyecek kadar çok stresli olduğunda yılda bir yapıyordu bunu.

"Benim için seçilen bir kadınla evlenmek istemiyorum, ben – "

"Jongdae, nefes al." Chanyeol onu kolundan tuttu, kısa olan arkasını dönmek istese de Jongdae'yi ona bakması için zorladı, şuan bu kadar kırılgan gözükmesinden nefret etmişti. Jongdae Chanyeol'ün arkasına dönmesine izin vermeyeceğini anladığında Chanyeol'ün tavsiyesini dinledi ve yavaş yavaş nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Jongdae kendini toparlamış gibi gözüktükten bir dakika sonra Chanyeol ona kemiğini kıracak kadar sıkı sarıldı.

"Konuyu böyle açtığım için özür dilerim ve en yakın arkadaş olmamız gerektiği halde hiçbir şeyden haberi olmayan bir pislik olduğum için de özür dilerim. Ailen için hiçbir şey yapamam ama son günlerde bu kadar şeyle uğraştığını fark etmediğim için bir özür olarak sana yemek ısmarlamama izin ver." Diye önerdi Chanyeol ve Jongdae'ün güldüğünü duyunca rahatlamıştı, sesi Chanyeol'ün göğsüyle boğuk çıksa da.

"Böyle içten konuşmalardan nefret ediyorum." Jongdae başını iki yana salladı ve Chanyeol kısaca güldü, arkadaşını onayladı. Chanyeol ağlayan, üzülen, hayal kırıklığına uğrayan insanlarla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu ama herkesin yemeği sevdiğini biliyordu o yüzden Jongdae gibi az önce önünde mahvolan birisi olunca hep yemek ısmarlamayı öneriyordu.

"Öğle yemeğinden önce çalışmam gerek o yüzden gitmeliyim ama iki saat sonra öğle yemeğine çıkacağız o yüzden hazır ol ve bir yer seç." Jongdae Chanyeol'den uzaklaştı, dudaklarında üzgün bir gülümseme vardı. Chanyeol o gülümsemeden nefret etti çünkü Jongdae başkalarını o kadar çok düşünüyordu ki kendi mutluluğunu unutuyordu ve mutluluğu hak ediyordu.

"Ve Minseok düz olabilir ama sen istisnasın. Çünkü söylememe izin ver, bu çocuk senin için resmen gay."

"Çık." Jongdae Chanyeol'ün dediği yüzünden her saniye kızaran yüzünü kapatırken kapıyı işaret etti. Minseok'tan bahsetmek Jongdae'yi hep utandırıyordu.

"Hayır, cidden, dün fotoğrafı bizzat ben çektim. İstersen sana gösterebilirim." Chanyeol devam etti.

"Chanyeol, seni uyarıyorum." Jongdae'nin sesi şimdi tehlikeli derecede kısıktı ama dudaklarındaki küçük kıvrılış ciddi ortamı bozuyordu o yüzden Chanyeol durmadı.

"Üstelik bak kalitesi daha iyi –"

"ÇIK!"

 

İki buçuk saat sonra ikisi Jongdae'nin seçtiği yakınlardaki bir restoranda oturuyorlardı, burada yemek istemesi Chanyeol'ü şaşırtmıştı. Hep sokağın sağındaki restorana giderlerdi ve Chanyeol ona bir yer seçmesini söylese de Jongdae'nin onların restoranını seçeceğine emindi.

Chanyeol yeniden yapılması gereken reklama tüm dikkatini verdiği için kahvaltıyı atladığından çok acıkmıştı ve buranın yemekleri genelde yemek yediği restorandakilerin yarısı kadar güzel değilse Chanyeol muhtemelen ağlayacaktı.

Restoranın görünüşü fazla görkemli değildi o yüzden buraya gelmekte şüpheleri olmaya başlamıştı ama Jongdae yanında mutlulukla gülümsüyor ve Chanyeol'ü bir şekilde sakinleştiriyordu. Jongdae'nin kötü bir restoran seçmeyeceğini biliyordu.

"Oh, Jongdae! Uzun zamandır yoktun buralarda." Minyon, sarışın garson cama yakın masalarına yeterince yaklaştığında heyecanla söyledi, sırıtışı yüzünün yarısına yayılmıştı. Chanyeol Jongdae'ye kısık bir soruyla dönmüştü – onu tanıyor musun? – ama Jongdae onu tamamen yok sayıp tüm süre boyunca kadınla göz teması kurmuştu. Kadın demek de doğru olur muydu ki? En fazla genç bir üniversiteli öğrencisi gibi duruyordu.

"Üzgünüm, meşguldüm." Jongdae garsona gülümsedi ve sadece Chanyeol'e menü vermesini söyledi çünkü kendisi zaten menüde neler olduğunu biliyordu. Kız Chanyeol'e utangaç bir gülümsemeyle döndü ve menüyü uzattı, Chanyeol ona en çekici gülümsemelerinden birini verince kızın yanakları pembenin açık renkleriyle renklendi. Teşekkür etti ve yiyecek bir şey bakmaya başladı, gözleri önerilen yemekleri ilgiyle tarıyordu.

"O zaman işe sonunda biraz ara mı verdin?" Jongdae'ye merakla sordu.

"Kyungsoo'nun yemek yapmasına çok ihtiyacım var." Jongdae kıkırdadı ve Chanyeol ismi duyunca kaşlarını çattı. Gizlice dinlemek istememişti çünkü ne sipariş edeceğine karar vermekle meşguldü ama nedense isim dikkatini çekmişti. Kyungsoo adında birini tanımadığına emindi ama isim ona bir şey hatırlatıyordu. Tanıdık geliyordu o yüzden belki de Jongdae'nin arkadaşlarından biriydi ve Chanyeol Jongdae ona daha önce bahsettiği için hatırlıyordu.

"Stresli misin? Düşünmeye ihtiyacın olduğunda geliyorsun genelde. Sanırım Kyungsoo'nun yemek yapma yeteneği herkesi sakinleştiriyor." Güldü ve Jongdae de gülerek onayladı. Garson sonra Chanyeol'e döndü, ne yemek istediğini ya da henüz seçemediyse bir şey önermeli mi diye sordu. Chanyeol Jongdae'ye garsonun yerine onun önermesi için sessizce talep etti çünkü Jongdae onu tanıyordu ve yemek seçme gibi zorlu bir görevde Chanyeol'e yardım edebilirdi.

"Bize iki porsiyon ttaeokbokki sonra da momofuku pork buns ve jigae o zaman. Kyungsoo yanında neler yemeyi sevdiğimi biliyor zaten o yüzden yemeğin yanına ne yakıştığını düşünüyorsa bana vermesini söyle." Jongdae Chanyeol'ün elinden menüyü alırken kapattı ve garsona döndü.

"Pork buns seçeceğini biliyordum." Kız kıkırdadı ve birkaç dakika bekleyin deyip mutfağa giden kapıdan kayboldu.

"Kyungsoo kim?" Chanyeol tekrar Jongdae'ye dönerken sordu. Kyungsoo'nun kim olduğunu çaktırmadan sormak istemişti ama merakı ağır basmıştı ve sorusunu tutamamıştı.

"Tanıdığım en iyi aşçı. Ve Jongin'in gerçek sevgilisi bu arada." Jongdae Baekhyun'un Chanyeol'ü hemen reddedebilmek için Jongin'in sevgilisi olduğunu yalanını söylediğini hatırlayınca güldü. Ama Chanyeol'ün kaş çatışını görünce gülüşü hemen solmuştu. Doğru ya, Jongdae her şans bulduğunda günde üç defa bu konuyu açmasından CEO hoşlanmıyordu, bugün ikinci defa olmuştu bile.

Jongdae ona yarım yamalak bir şekilde özür dileyince ve yirmi üç yaşında bir iş adamı gibi değil de on yaşındaki bir çocuk gibi gözükerek masadaki peçetelerle oynamaya başlayınca Chanyeol somurttu. Annesi de Jongdae'yi azarlayınca böyle oynuyor muydu?

"Baekhyun da burada çalışıyor, biliyorsun." Dedi Jongdae alay ederek, tek kaşını kaldırdı. Bu sabah Jongdae ile dalga geçmesinin intikamını çok fena almak istiyordu ve bu mükemmel bir fırsattı.

Chanyeol deli gibi etrafa bakmaya başladı, Jongdae konuşana kadar kahverengi saçlı minyonu aradı. "Ama bugün çalışmıyor."

"Seni küçük şerefsiz." Chanyeol Jongdae'ye tısladı ve şimdi daha da hayal kırıklığına uğrayıp peçetelerle oynamaya devam etti.

"Chanyeol, gerçekten onu bu kadar düşünmeyi kes – "

"Onu düşünmüyorum." Chanyeol hemen itiraz etti.

"Düşünüyorsun ve sana bırakmanı ve hayatına devam etmeni söylüyorum. Resmen reddedildin, bu büyük bir olay. Bu hayatımızda en az bir kere olur. Onun sana yasak olduğunu söyledim ve beni dinlemedin. Kendi hatan gerçekten." Jongdae sanki çok önemli değilmiş gibi öylesine konuşuyordu ama Chanyeol için çok önemliydi. En son reddedildiğinde burnunun üzerinde duran garip gözlüğü, kilolu bedeni ve barkod gibi kesilmiş saçıyla on yaşındaydı. Ergenliğe girdiğinde bir kez olsun reddedilmemişti ama sonra Baekhyun gelip her şeyi batırmıştı. Chanyeol Baekhyun'un neden onu istemediğini anlayamıyordu, sadece tek gecelik olacaktı sonuçta. Byun Baekhyun gibi biri için tek gecelik olamayacak kadar yeterli değil miydi?

Chanyeol hala mı yeterli değildi? Spor salonuna daha sık gidip yeni bir diyet, farklı bir saç stili mi denemeliydi? Baekhyun'un onunla ne sorunu vardı be?

"Fazla düşünme." Chanyeol'ün aklını okuyormuş gibi beş dakikalık sessizlikten sonra Jongdae söyledi. Chanyeol o kadar yıldan sonra Jongdae'nin onu çok iyi okumasını anlıyordu ama en yakın arkadaşının aklında tam olarak ne olduğunu bilmesinden nefret ediyordu, şimdi gibi, çünkü Chanyeol açık bir kitap gibi okunmaktan hoşlanmıyordu. İnsanların zayıf yanını görmesinden hoşlanmıyordu ve arkadaşlarının ya da ailesinin önünde kendine güveni olmadığını gösterip göstermeyi umursamıyordu. Chanyeol insanların onun güçlü olduğunu düşünmesini istiyordu çünkü olması gereken buydu. Böyle yetiştirilmişti.

"Seninle ilgisi yok aslında. Baekhyun sadece... öylece yatıp kalkmaktan bıkmış sanırım." Jongdae Baekhyun'un yatıp kalktığından bahsedince Chanyeol ne kadar erkeğin – ya da kadının – bu cesur esmerle yatıp zevk aldığını merak etti. Baekhyun'un güzel yüzü aklına geldi ve Chanyeol'ün altında soyunuk olduğu an nasıl görüneceğini merak etti. Baekhyun'un bedeninde ellerinin ya da dilinin her bir yerine dokunduğu hayalini engelleyemiyordu. İnlediği zaman sesi nasıl çıkıyordu? Ve ukala konuşan ağzın onu öpmesi nasıl olurdu? Chanyeol Baekhyun'u sadece düşünerek sertleşebilirdi, o çocuk gözlerinde o kadar yakışıklıydı. Ve üzücü ama o kadar da dokunulmazdı.

Chanyeol düşüncelerinde o kadar çok kaybolmuştu ki Jongdae'nin Baekhyun hakkında konuşunca sesinin nasıl garip çıktığını kaçırmıştı. Sanki bir şey saklar gibi. "Belki bir ay önce ona yaklaşsaydın şansın olurdu, kim bilir."

"Ne yani, durulup evinde koşan çocukları olsun mu istiyor?" Chanyeol gözlerini devirdi. Şu günlerde neden herkes bir durulmanın peşindeydi? Böyle biri birini yatağa atamazdı bile.

"Seni reddetmesinin sebebini çok merak ediyorsan benden bilgi almak yerine neden ona sormuyorsun, hm?"

"Belki sorarım." Chanyeol burnunun altından mırıldandı, yemeğin gelmesini sabırsızca bekledi. Chanyeol gidip Baekhyun'a kendisinin soracağını söylemesi boş sözler dışında bir şey değildi. Muhtemelen bunu son sözü söylemekten hoşlandığı için söylemişti. Ama sonra, karnı dolu ve yüzündeki gülümsemeyle restorandan çıktığında Baekhyun'dan cevap almanın kötü bir fikir olmadığını düşünmüştü. 

--

Baekhyun Cumartesi gününü yatağında uzanarak geçirdi, televizyondaki saçma çizgi filmleri izledi ve telefonundan komik fotoğraflara baktı. Sadece işemesi ve mutfaktan yemek için bir şeyler alması gerektiğinde yataktan çıkmıştı, bunun dışında tüm gün öylece takılmıştı. Haftada olan tek boş günü bugündü ve Baekhyun böyle harcadığı için çok mutluydu.

Saat yedi gibi Baekhyun'un kapısı çalınmıştı ve adam kalkıp kapıyı açmaya giderken yüksek sesle homurdanmıştı. Evde değilmiş gibi davranmak istemişti ama kapının arkasındaki kişi televizyondan gelen sesleri duymuş olmalıydı o yüzden anlamsızdı.

"Sana gerçek bir yemek aldım, bana sonra teşekkür edersin." Dedi Jongin selamlayarak ve Baekhyun'un ona gir demesini bile beklemedi, esmeri iterek içeri girmişti.

"Yine Kyungsoo'dan mı çaldın?" Baekhyun sordu ve kapıyı sessizce kapattı. Baekhyun mutfağa gidip tüm yemekleri beyaz plastik kaptan çıkaran arkadaşını takip etti.

"Tabi ki de hayır." Jongin omzunun üzerinden Baekhyun'a baktı ve beni böyle bir şeyle nasıl suçlayabilirsin dercesine Baekhyun'a gözlerini kıstı. Baekhyun sadece homurdandı çünkü Jongin'in restorandan yemek getirdiği ilk sefer değildi, sevgilisini o kadar çok rahatsız ediyordu ki Kyungsoo pes edip ona yemek veriyordu, Jongin'in acınası yalvarmalarından bıkmıştı. "Kyungsoo Cumartesi günlerini nasıl geçirdiğini biliyor o yüzden sana aptal çabuk makarnalar dışında yiyebileceğin bir şey vermem için beni gönderdi."

"Yani Kyungsoo demeseydi gelmeyecektin?" Baekhyun tezgaha yaslanıp sordu, genç olan yemeği servis ederken Jongin'i izledi.

"Başka planlarım vardı aslında." Jongin Baekhyun'dan çok kendi kendine mırıldandı ama Baekhyun net bir şekilde duymuş ve arkadaşının suratını asmasına kıkırdamıştı. Tatlı yemek isteyen ama önce sebze yemek zorunda olduğu için yiyemeyen bir çocuk gibi görünüyordu.

"Oh, cidden mi? İptal olan planlarını bana anlatmak ister misin?" Baekhyun alay etti. Jongin deli gibi gıdıklanıyordu, Baekhyun bunu biliyordu ama genç olanın belini dürtmesini bu engellememişti, ki bu yüzden Jongin Baekhyun'dan kaçayım derken az daha yemeği düşürecekti. Hem Jongin'in hem Kyungsoo'nun yarın işi yokken Cumartesi gecesi Jongin ne gibi plan yaptı Baekhyun hayal edebiliyordu.

"Seni sikerim."

"Sikmeni isteyenin ben olmadığıma adım gibi eminim ama daha nazikçe sormalısın." Baekhyun güldü ve az daha ona vuracak olan Jongin'in bacağından kaçındı. Hızlı refleksleri sayesinde kurtulmuştu çünkü Jongin'in vuruşları son günlerde gerçekten kuvvetlenmişti – Baekhyun şeytan sevgilisinin bu konuda bir şey yapıp yapmadığını merak etti. Jongin en son ona iki buçuk yıl önce Baekhyun Jongin'in Kyungsoo'ya aşık olmasıyla dalga geçtiğinde vurmuştu ama vurması canını hiç acıtmamıştı.

Baekhyun düşününce, bu sefer gerçekten restoranın aşçısına aşık olmuş gibi gözüküyordu. Jongin ve Kyungsoo'nun çıkacağını aslında kimse düşünmemişti çünkü Kyungsoo Baekhyun'un en yakın arkadaşına biraz bile ilgili gözükmüyordu. Baekhyun Jongin'in haftalar boyunca Kyungsoo'nun özlemini çektiğini hatırlıyordu ve sonra ikisi birden çıkmaya başlamıştı. Baekhyun Kyungsoo'nun sırf Jongin ona şans vermedi demesin diye Jongin'e sırf birkaç gün çıkmak için evet dediğini ve sonra ondan ayrılacağını düşünmüştü. Şimdiyse, ikinci yıl dönümlerinden üç hafta sonra Baekhyun Jongin'e huysuz aşçıyla birlikte olma şansının olmadığını söylediği lafı geri alıyordu.

"Ama madem geldim film izleyeceğiz." Jongin yemeğin yarısını alıp Baekhyun'un yatak odasına giderken, sanki burada yaşayan oymuş Baekhyun değilmiş gibi yatağa yayılırken itiraz etmesine fırsat vermedi. "Geri kalanını al da buraya gel!"

Baekhyun denileni yaptı ve Kyungsoo'nun yaptığı yemeğin kokusu burnuna dolunca ağzının sulandığını hissetti. Wow, bu çabuk makarnadan çok daha iyi kokuyor, diye düşündü Baekhyun. Kanalları değiştirip ilgisini çeken bir şey bulmaya çalışırken ona çubukları uzatan Jongin'in yanına oturdu.

"Kyungsoo'nun yemekleri gerçekten en iyisi." Baekhyun tavuktan ilk ısırığını alırken söyledi ve Jongin gururlu gülümsedi. "Arkadaşın seçimin iyi."

"İnan bana, biliyorum." Jongin gözlerini televizyondan çekmeden sırıttı ve Kyungsoo yerine sanki onu övmüş gibi gözüktü. Baekhyun Kyungsoo'yu övmenin Jongin'i övmek gibi olduğunu düşünürken o tanıdık kıskançlık sancısını tekrar hissetmişti çünkü iki yıllık çıkmadan sonra resmen tek bir insan olmuşlardı ikisi. Jongin'in yüzünde beliren aşk dolu gülüşü aşırı tatlıydı doğrusu ve Baekhyun Jongin'in Kyungsoo'dan gurur duyabileceği gibi bir sevgilisi olmayı istemişti safça.

Eğlenceli filmleri ve reality gösterilerini Baekhyun'un küçük televizyonunda izleyerek akşamı geçirmek ilgilerini çekiyordu ya da eğlenceliydi. Karşılaştıkları belki yirmi film ve program dışında sonuna kadar izleyebildikleri sayı üçtü. Sonra film hakkında konuşup onlara göre sonunun neden iyi neden kötü olduğunu tartışıyorlar, müthiş olan ve alakasız olan sahnelerden bahsediyorlar ve sonra izledikleri şeyde diğerinin fikri biraz bile değişmezse birbirlerine dik dik bakıyorlardı.

Kyungsoo'nun onlar için hazırladığı her şeyi yediler ve Baekhyun yemeğin bu akşam yemeği niyetlendiği çabuk makarnadan daha lezzetli olduğunu itiraf etmişti. Jongin o kadar özel hissetmemesi gerektiğini çünkü Kyungsoo'nun atmak istemediği kalanlar olduğunu söylemişti – ki onu yataktan düşürecek kadar Jongin bir itiş kazanmıştı – ama Baekhyun sadece yemek hakkında olmadığını biliyordu. Kyungsoo gözlem yapmakta iyiydi ve Jongin'in de dediği gibi Baekhyun'un Cumartesi günlerini nasıl geçirdiğini biliyordu – bir başına. Baekhyun yalnız kalmasın diye Kyungsoo'nun Jongin ile olan cumartesi gecelerini feda etmesi çok hoştu. Jongin Kyungsoo gibi harika bir sevgiliye sahip olduğu için çok şanslı bir adamdı.

İkisi modern bir dizi izlerken sabaha karşı dörtte uyuyakalmışlardı, Baekhyun'un yatağında birlikte kıvrılmışlardı ve yeşil yorgana sarılmışlardı. Kapatmadıkları televizyonun sesi hep meşgul olan Seul'ün arka plan sesine ekleniyor, Jongin'in kısık horlamalarına eşlik ediyorlardı. Boş yemek kutuları genç olan üzerini çıkardıktan sonra kıyafetlerini nereye koyduğunu umursamayacak kadar yorgun olduğu için sadece yere attığından Jongin'in dar koyu ile beyaz gömleği Baekhyun'un yatağının yanında yerde duruyordu. Baekhyun zaten Jongin dairesine habersizce geldiğinde pijama üstünü ve sadece iç çamaşırını giyiyordu o yüzden Jongin gibi kıyafetlerini düşünmek zorunda kalmamıştı.

Yine içerisi soğumuştu ve şuan doğalgazı ödeyemediği için onu sıcak tutan sadece yorgandı – ve bir de Jongin – Doğalgaz için olan para kış gelince lazım olacaktı, şimdi öylece boşa harcayamazdı. Baekhyun geceyi sevgilisi ve sıcak bir evi varken Baekhyun'un soğuk dairesinde geçirmeye karar veren Jongin için kötü hissetmişti ama arkadaşının bu gece burada olmasından memnun olmadığını söyleyemezdi. Herkes bir kez olsun biraz bencil olabilirdi ve Baekhyun da olabilirdi.

Sıcak bir bedeninin yanında uyuyakalmak, sevgilisi olmasa ama arkadaşı olsa da, iyi hissettirmişti. Buna alışabilirdi.

 

Alarmı onu uyandırınca Baekhyun sabahki başka birisinin yanında uyuyakalmaya alışma hakkındaki fikrini değiştirmişti ama masaya kadar yürüyüp alarmı kapatamamıştı çünkü Jongin sadece yatağa yayılmamış Baekhyun'un üzerine de yayılmıştı. Homurdandı ve genç olanı üzerinden atmaya çalışsa da Jongin ona insan bir koala gibi asılmışken zor olmuştu. Baekhyun sabah Jongin ile uğraşmak zorunda kalan Kyungsoo için üzgün hissetmişti.

Üç kez başarısız olduktan sonra Jongin sonunda uyanmaya başlamıştı, bu da demekti ki Baekhyun sonunda tutuşundan kurtulabilirdi. Kolları boş kalınca Jongin'i tamamen itti ve Jongin homurdanıp Baekhyun'u yataktan itti. Baekhyun ayağının üstünde bocalarken pozisyonunu biraz değiştiren Jongin'e baktı ama yakında hareket etmek ister gibi bir hali yoktu.

"İnanılır gibi değil." Baekhyun mırıldandı ve masaya doğru yürüdü, işaret parmağının tek kaydırma hareketiyle alarmı kapattı. Sabah on buçuktu ve restorandaki vardiyası on bir buçukta başlıyordu ama on beş dakika önce orada olmalıydı.

Baekhyun onu uyandırdıktan sonra tekrar uyuyakalan Jongin'e baktı ve iç çekti. Deli gibi ihtiyacı varken gece iyi bir uyku çekme şansı olduğunda Jongin ile sabahlamak Baekhyun'un en iyi fikirlerinden biri değildi ama diğer yandan gerçekten eğlenmişti. Baekhyun ne Jongin'e ne de başkasına itiraf etmeyecekti ama böyle geceleri özlemişti, gece yediği yemekten kilo aldığı ve aptalca olan reality programlarını izlediği, içeceği yüzünden boğulana kadar güldüğü zamanları. Jongin Baekhyun ile zaman ve bunun gibi bir gece geçirmek istiyor, sadece ikisinin dünyaya kafa tuttuğu lise zamanlarını hatırlatıyordu ama Baekhyun yüzde doksan reddediyor, çok yorgun olduğunu ve uyuması gerektiğini söylüyordu. Jongin halinden anlıyor ve zorlamıyordu, Baekhyun'un çok çalıştığını ve zamanı varken dinlenmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. İkisinin dün geceyi beraber geçirmeleri yorgun Baekhyun'un aslında tam olarak istediği şeydi ve kısa bir sürede tekrar etmeyi sorun etmezdi. Belki Kyungsoo'yu da davet ederdi bu sefer, gece boyunca Baekhyun dışlanacak olsa da.

Baekhyun yatağına doğru yürüdü ve boş yemek kutularını topladı, hepsini alıp mutfağa çöpe atmaya götürecek kadar elleri büyük olduğu için şanslıydı. Kutuları attıktan sonra yatak odasına döndü, Baekhyun doğru hatırlıyorsa yerde bir yerde olması gereken kumandayı aradı. Baekhyun aradı ama bulacak gibi görünmüyordu. İç çekti ekranın sağ altında olan kapatma tuşuna basıp televizyonu kapatırken sonra bulacağına söz verdi.

Banyoya giderken gardırobundan temiz iç çamaşırı ve bir havlu almadan önce eğildi ve muhtemelen gece düşmüş olan yorganı yerden alıp Jongin'in üzerine attı, üşümesin diye iyice sardı. Baekhyun kapıyı kilitlemedi, duş yaparken Jongin'in içeri girmesini umursamadı. Birbirlerini yıllardır tanıyorlardı, birbirlerini çıplak görmüşlerdi ve Baekhyun birbirinin yanında utanmayı çoktan geçtiklerini düşünüyordu.

Kıyafetlerini çıkardı ve banyoya girdi, arkasından duş kapısını kapattı. Su başta soğuktu ve Baekhyun ürkmüştü, burada donup kalmadan önce ideal su sıcaklığını bulmaya çalıştı. Su buz gibi soğuktan yakan bir sıcağa saniye içinde dönüşmüştü ve Baekhyun hüsranla bağırmak istemişti çünkü aptal şeyi sadece bir milimetre sağa çevirmişti sadece. Ama çok geçmeden su ısısı iyi olmuştu ve Baekhyun memnun bir şekilde iç çekti.

Su iyi olur olmaz duş almak Baekhyun'un gerçekten keyif aldığı şeylerden biriydi ve duş alırken hiç acele etmezdi. Su faturası diğer faturalardan daha çok geliyordu ama Baekhyun değdiğini düşünüyordu çünkü sabah ilk olarak sıcak suyun tenine dokunma hissi onu sakinleştiriyordu, kapalı gözleriyle suyun bedeninden akmasına izin verirken birkaç dakikalığına stresi kayboluyordu.

Baekhyun şampuanını aramadan ve saçını yıkamadan önce bir süre suyun altında durmuştu. Dibinde kalan şampuan eline döküldü, Baekhyun'a tekrar markete gitmesi gerektiğini hatırlattı, bu sefer atıştırmalık ve diş macunu için değildi.

Baekhyun saçını yıkadıktan sonra tüm vücudunu da yıkadı, duş jelini vücuduna sürdü. Banyo çok geçmeden Baekhyun'un Hindistan cevizli duş jeli kokusuyla doldu ve sudan dolayı cam buğulanmıştı. Baekhyun sıcak suda yıkanmayı hep sevmişti, özellikle de her gün hava soğurken daha çok seviyordu.

Kendini yıkamayı bitirse de kaslarını gevşetmek için biraz daha kaldı, vücudunu duş kapısına yaslandı. Baekhyun bugün işe gitmek istemiyordu, gerçekten istemiyordu. Pazar günleri çalışmayı Baekhyun gibiler sevmezdi ve sırf en küçükleri diye köleymiş gibi ona hep patronluk taslayan iş arkadaşıyla vardiyaya sıkışıp kalmıştı. Baekhyun yapabilseydi sonraki saatleri duşta harcar, sıcak suyun altında erirdi.

Ama yapamazdı ve bu düşünceyle suyu kapatıp duştan çıktı, duş kapısını açar açmaz soğuk çarptı. Baekhyun hızlıca havlusunu alıp vücudunu kuruladı sonra havluyla saçını dağıttı, onu da kuruttu. Sonra zaten saç kurutma makinesiyle saçını kurutmak zorunda kalacaktı ama saçından omzuna suyun damlamasından, kıyafetinin ıslanmasından nefret ediyordu o yüzden bundan olabildiğince kaçmaya çalışıyordu.

Baekhyun iç çamaşırıyla yatak odasına girdiğinde Jongin hala derin bir şekilde yatağında uyuyordu ama bu sefer farklı bir pozisyondaydı. Başını koymak yerine Jongin'in yastığa sarılmasına kıkırdadı ve masasından telefonunu alıp Kyungsoo'ya göndermek için fotoğraf çekti, kendin almak ister misin? Kapıyı kilitlemeyeceğim Diye de ekledi.

Baekhyun siyah pantolonunu giyerken Kyungsoo cevap yazmıştı, telefonun titremesi ve bildirim sesiyle mesaj sesini duymuştu. Mesaj kısaydı, Kyungsoo'dan beklendiği gibi, on bir kırk beş gibi orada olacağını söylüyordu.

Dairemde uslu durun ama Baekhyun mesaj attı ve Kyungsoo tek bir kelimeyle cevap verince kıkırdadı – geber. Oh, ne kadar tipik. Baekhyun'a olan sevgilisini göstermek için harika bir yoldu. Baekhyun da esprili bir şeilde cevap yazmak istemişti ama sonra gözleri saate takıldı – 10:55.

"Siktir git."

Baekhyun daha önce hiç bu kadar saçını kısa sürede kurutmadığına yemin ederdi ve işi bittikten sonra saç kurutma makinesini öptü, bu kadar iyi çalıştığı ve kahverengi saçını kurutmanın ortasında durmadığı için teşekkür etti. O şey çok eskiydi ve acelesi olduğunda onunla oynamayı seviyordu ama bugün iyi çalışmıştı. Baekhyun mutluluktan ağlamak istiyordu.

Sonra hızlıca ceketini giyip cüzdanını ve anahtarını, mutfak masasından, sandalyeden de şimdi kahve izinden temizlenen beyaz gömleğini ve iş üniformasını aldı, ışık hızında dairesinden çıktı. Gömleği restoranda giymek yerine evde giyebilirdi fakat adı çıkmış Park Chanyeol ile karşılaşmasından sonra Baekhyun'un patronu Çarşamba günü gibi olan kazalardan kaçmak için işe gelirken giymesini yasaklamıştı.

Baekhyun'un işe gitmesi yirmi dakikadan fazla sürmüyordu normalde o yüzden yolun yarısında koşarsa ve geri kalanında yürürse işte zamanında olabilirdi. Bunu şimdi yapmaya karar verdi ve koşmaya başladı, sokaktan geçerken cüzdanını, gömleğini sağ elinde sıkıca tuttu. Baekhyun okula giderken de böyle koşardı ve dayanma gücünün iyi olduğunu gururlu söyleyebilirdi ama tonlarca insanın arasında koşmak onu olması gerekenden daha nefesini kesiyordu.

Sonunda Baekhyun başarmıştı. Maraton koşmuş gibi soluklanırken restoranın kapısın açmıştı ama başarmıştı. Hesap yapışı yolun yarısında koşmanın sorun olmayacağını söylüyordu ama restorasyon olduğu için sokağın kapatılacağı olasılığını düşünmemişti. Dolanmak zorunda kaldığı için iş yerine varması beklediğinden daha uzun sürmüştü

"Gidip üzerini değiştir ve müşterileri korkutmayı kes." Hala nefesini kontrol etmeye çalışan Baekhyun'un yanından geçen iş arkadaşı serte söyledi ve Baekhyun adamın kendini beğenircesine deli gibi ona sırıtışını görmek için başını kaldırmak zorunda kaldı.

İşe gelir gelmez en çok nefret ettiklerinden birini görmek harikaydı gerçekten.

Beklenildiği gibi, iş berbattı. Baekhyun vardiyasına başladığından beri ona patronluk taşlanıyordu. İş arkadaşları öğlen üç gibi hızlı bir sigara molası vermeye karar vermişti ve Baekhyun hiç yardım olmadan tüm masalarla ilgilenmek zorunda kalmıştı. Çok uzun zamandır yarı zamanlı olarak garsonluk yaptığı için Baekhyun tüm siparişleri doğru almayı ve aklında iş arkadaşlarını sessizce öldürürken dudaklarındaki samimi gülümsemeyle müşterilere yemeklerini getirmeyi başarmıştı. Yirmi dakika sonra kendi kendine verdiği moladan sonra o şerefsiz dönmüştü, sigara kokuyordu ve Baekhyun yapabilseydi müşteriler için sigara kokarken gelmemesi gerektiklerini söylerdi ama Baekhyun söylememesi gerektiğini biliyordu. Ondan büyük olan birine ders vermeye çalıştığı için sadece daha çok nefret alırdı o yüzden Baekhyun ağzını sadece kapalı tuttu ve iş arkadaşlarına kötü kötü bakan müşterilere koku için özür diledi.

Öğleden sonra yedide vardiyası bitti ve Baekhyun Pazar günleri işten çıktığı, onlarla tekrar çalışmak zorunda kalana kadar yedi günlüğüne patronluk taslayan pisliklerden uzak kalacağı için – diğer günlere kıyasla - hep daha mutlu oluyordu. Baekhyun çıkarken mutfaktaki çalışanlara ve patronuna veda etti, gününün ne kadar berbat olduğunu söylemek için telefonunu çıkarıp Jongin'e mesaj attı.

Baekhyun kafasını kaldırmadan restoranın kapısını itekledi, telefonunda mesaj yazarken o kadar çok dalmıştı ki kaldırımı yoldan ayıran korkuluklara yaslanan kişiyi fark etmemişti bile.

"Yine etrafındakilere dikkat mi etmiyorsun yoksa beni görmezden mi geliyorsun?" Baekhyun tanıdık, kısık sesi duyunca başını kaldırdı. Gösterişli kıyafetlerle moda dergisinden fırlamış gibi görünen Park Chanyeol'ün uzun, yakışıklı bedenini görünce şaşkınlıktan telefonunu az daha düşürecekti. "Ama neyse, seni gördüğüme sevindim, Byun Baekhyun."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet