playing hard to get

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

Çeviri: SeKaism

"Burada ne yapıyorsun?" Baekhyun şaşırarak sordu. Kirpiklerini kırpıştırdı ve başını yana yatırdı, gözlerini biraz kıstı, önünde kişiyi gerçekten görüyor mu yoksa hayal mi görüyor merak etti. Baekhyun Chanyeol'e nerede çalıştığını söylediğini hatırlamıyordu ve kesinlikle Chanyeol'e bugün vardiyasının ne zaman bittiğini söylediğini sanmıyordu. Aslında Baekhyun hayatı hakkında ona hiç bahsetmemişti o yüzden nasıl oluyor da ondan birkaç adım uzağında duruyordu?

"Beni gördüğüne sevinmedin mi, bebeğim?" Chanyeol sırıttı, Baekhyun'un takma isimle iki büklüm olmasından eğlendiği belliydi. Chanyeol Baekhyun'un bebeğim diye seslenilmekten hoşlanmadığını düşünürken bu korkunç takma isimle hitap edilmekten Baekhyun'un nefret etmesinin daha çok nedeni vardı.

"Pek sayılmaz." Baekhyun yanıtladı, yarışıyorlarmış ve sanki ilk gözlerini kaçıran kaybedecekmiş gibi göz temasını kesmediler. Bir süre orada birbirlerinin gözlerine bakarlarken aynı pozisyonda dikilmişlerdi, etraflarındaki insanlar onlara garipçe bakmalarını önemsememişlerdi. "Neden buradasın?"

"Sadece seni görmek, seninle konuşmak istedim." CEO yaslandığı korkuluktan kendini çekti ve içgüdüsel olarak geriye doğru adım atan, Chanyeol'ün kişisel alanına girmesini istemeyen Baekhyun'a doğru adım attı.

"Neden isteyesin?" Chanyeol'ü dikkatlice inceleyen Baekhyun sordu.

"İlgimi çekiyorsun çünkü." Chanyeol sanki dünyadaki en belirgin şeymiş, Baekhyun cevabı zaten biliyormuş gibi söyledi. Chanyeol ve onun arasındaki yakınlık Baekhyun'u biraz huzursuz etmişti doğrusu ve birbirlerini tanımazlarken uzun olanın Baekhyun'a bu kadar yakın durmasına bakarsak Baekhyun Chanyeol'ün sözlüğünde kişisel alan diye bir şey var mı merak etmişti, yoktu.

"Pekala, seninle konuşmak falan güzeldi ama gitmem gerek. O yüzden... uh, görüşürüz." Baekhyun kekelediği için kendine zihnen tokat atmıştı. Başka bir şey demeden arkasını döndü ve evine doğru yürümeye başladı, Chanyeol'ün onu takip etmemesini umuyordu. Bugün şans yanında değil gibiydi çünkü resmen üç saniye sonra Chanyeol uzun bacaklarını kullanmış ve ona yetişmişti.

"Nereye gidiyorsun?" Chanyeol sanki onlar arkadaşlarmış gibi rahatça sormuştu. Baekhyun eve demeden önce ona bakmamıştı bile. Sesi soğuk ve mesafeliydi, Baekhyun Chanyeol'ün kısa cevabından Baekhyun'un onunla konuşmak istemediğini anlayacak kadar zeki olması için yukarıdakilere dua etti.

"Ben de seninle gelirim o zaman."

"Gelmene gerek yok, ben kendime bakabilirim." Dedi Baekhyun, hala Chanyeol'e bakmıyordu. Bunun yerine önündeki yolu izledi, insanların – özellikle kadınların – yanında yürüyen uzun adama sessiz sedasız nasıl hayran hayran baktıklarını fark etmişti. Baekhyun onları baktıkları için suçlayamazdı çünkü Chanyeol'ün yakışıklı bir yüzü ve gösterişli kıyafetleriyle sadece bir pislik olduğunu bilmeyen onlardan birisi olsa muhtemelen o da bakardı.

"Şüphem yok. İstediğim için seninle yürüyorum." Bu kelimelerle Baekhyun kıkırdamıştı. Elinde bir sürü boş zamanı olan en büyük şirketlerden birinin CEO'su sırf istediği için tamamen bir yabancıyla onun evine kadar yürüyordu. Chanyeol Baekhyun'un onun gerçek niyetini anlamayacak kadar salak olduğunu mu düşünüyordu?

"Seni içeri davet edeceğimi sanıyorsan tekrar düşün." Baekhyun gözlerinin ucuyla Chanyeol'e baktı çünkü tepkisini görmek istemişti ama yakalanmak da istememişti. Fakat Baekhyun'un gözlerinin üzerinde olduğunu hissetmiş gibi Chanyeol bakışlarını yakalamıştı. Ve Tanrım, Baekhyun o sırıtıştan o kadar çok nefret ediyordu ki. Sanki onunla alay eder gibi Chanyeol'ün ağzının kenarı hafifçe yukarı kıvrılıyordu, sanki Baekhyun'un ona bakmasını bekler gibi.

"Cesursun." Chanyeol belirtti. Baekhyun bir şey demek için ağzını hemen açsa da Chanyeol hızlıca devam etti. "Aslında yarım saat içinde başka bir yere gitmem gerek o yüzden şimdilik oyalanmaya vaktim yok, üzücü. Dürüst olursam hızlı bir şekilde sevişmeyi düşünüyordum ama sorun şu ki, seninle yattığımda sonuna kadar tadını çıkarmak istiyorum, bu yüzden vaktimin olması lazım, üstelik – "

"Sokağın ortasında böyle şeyler diyemezsin!" Baekhyun bağırdı, diğer eliyle yüzünü kapatırken Chanyeol'ün koluna vurdu. Tahrik edici bir şekilde konuşmak Baekhyun için yeni değildi ama Chanyeol'ün derin sesiyle etraflarındaki tonlarca insan birleşmişti ve bu Baekhyun'u deli gibi kızarmıştı. Baekhyun Chanyeol'ün güldüğünü duydu ve Chanyeol'ün gözlerinden kızarmış yüzünü saklayamadığı için kendinden nefret etti.

"Bir beyefendi olduğumu için önce seni yemeğe çıkaracağım ama." Dedi Chanyeol, gözlerini Baekhyun'un kızaran yüzünden çekti. Chanyeol bir süredir bu sokaklarda yürümemişti, Çarşamba'yı saymazsa eğer. İşe hep arabasıyla gidiyordu – şoförü yoktu, başkalarının arabasını sürmesinden hoşlanmıyordu – ve başka bir yolu kullanıyordu bu yüzden Chanyeol etrafa biraz bakmak, en son burada olmasından beri bir şeyler değişti mi öğrenmek istemişti. Çarşamba günü etrafına bakma şansı gerçekten olmamıştı çünkü acelesi vardı ve Baekhyun ile karşılaşınca etrafa bakamayacak kadar kızgındı.

Kısa olan aniden sola döndüğünde Chanyeol neredeyse Baekhyun'u kaybedecekti ama tam zamanında Baekhyun'un olduğu yöne bakmıştı. Birkaç uzun adımda Baekhyun'a yetişti.

"Cuma günü anladın mı bilmiyorum ama seninle bir yere gelmek istemiyorum." Dedi Baekhyun kızgınca. Chanyeol gibi birilerinin kendilerini bir şey sanmaları ona göre değildi. Sırf iyi göründüğü ve zengin olduğu için herkesin ayağına yapışacağına sananlar gibi. Baekhyun onaylamadan bir akşam yemeğinden sonra Baekhyun'la yatacağından bahsetmek... Tam bir bencil pisliğin tekiydi.

"Kahve kazasına hala kızgın mısın? Bak, seni çoktan affettim-"

"- Beni mi affettin, sikeyim sen – "

"O yüzden yani en azından teklifimi kabul edebilirsin." Chanyeol hüsrana uğrayan Baekhyun'a hiç dikkatini vermeden devam etti. "Yemeği atlamak istediğin için mi kızgınsın yoksa? Direkt olaya girmeyi mi istiyorsun?"

"Tamam, yeter." Baekhyun aniden durdu, diğeri sanki her şey yolundaymış gibi hala ona sırıtırken Chanyeol'e gözlerindeki alevle baktı. Kestirmeye girdiği için memnundu ve gelecek olan konuşmaya şahit olacak insan sayısı azdı.

"Beni rahat bırak." Diye başladı Baekhyun. "Adinin tekisin ve senin kadar egoist birisiyle hiçbir şey yapmak istemiyorum. Belki insanlara daha fazla saygılı davransan bir randevuya çıkıp istediğinle yatabilirsin ama diğerleriyle benimle şuan konuştuğun gibi konuşuyorsan dünyadaki her bir insanın seni reddetmesine şaşırmam bile."

Yanlarından geçen birkaç kişi iki adama garip garip baksa da tüm tartışmayı dinlenmek için durmamışlardı.

"Elde edilmesi gücü oynama." ydı Chanyeol'ün cevabı ve Baekhyun az kalsın adama yumruğunu geçirecekti. Şiddet yanlısı birisi değildi ama olsaydı Baekhyun biraz olsun suçlu hissetmeden onu otobüsün altına atabilirdi, işte Chanyeol onu bu kadar sinirlendiriyordu.

Baekhyun'un kendini sakinleştirmek için derin bir nefes alması gerekmişti.

"Nasıl oluyor da – " Iphone'nun kendi zil sesi Baekhyun'u lafının ortasında bölmüştü ve Chanyeol telefonunu uzun kabanının cebinden çıkarmadan önce gözlerini devirmişti. Sert bir ne var ile çağrıyı açmıştı ve Baekhyun Chanyeol ile sık sık iletişime geçen insanların ne kadar 'şanslı' olduğunu düşündü.

Baekhyun topukları üzerinde döndü ve yürümeye başladı, Chanyeol'ün onu takip edip etmemesini umursamadı çünkü bu kaçması için bir fırsattı. Şu pislikten ne kadar çabuk uzaklaşırsa o kadar iyiydi.

"Orada olmak zorunda mıyım? Tamam... tamam, bekle." Baekhyun, CEO'dan uzaklaşarak yürümeye devam ederken Chanyeol'ün uzaktan telefonda konuştuğunu duydu, evine doğru attığı her adımla uzun adamın sesi gittikçe azalıyordu. "Baekhyun!"

"Yine geleceğim!" Chanyeol Baekhyun'un duyacağı kadar yüksek sesle söyledi. Baekhyun ona her şeyi söylemek zorunda kaldıktan sonra bile Chanyeol Baekhyun'un ona ilgi duymadığını görmezden mi geliyordu? Bu adamın sikeyim nesi vardı be?

"Lütfen yapma!" Baekhyun da ona bağırdı, köşeden dönüp kalabalıkta kaybolurken, dev olanı yüzündeki kaş çatışla sokakta somurtarak bırakırken Chanyeol'e bakmamıştı bile.

--

"Şükürler olsun, geldin sonunda!" Jongdae bağırdı ve gözlerini kapattı, Chanyeol sonunda geldiği için yukarıdakilere teşekkür etti. Kalan son umutlarını çoktan kaybetmeye başlamıştı.

Odanın köşesinden bunca zaman Jongdae Minseok ile konuşuyordu ve Chanyeol'ün etkinlikte olmadığını başta fark etmemişti. CEO'nun burada olmadığını Minseok ve Jongdae sohbet ederken tam ortasında tamamen mahveden insanlar Chanyeol'ün nerede olduğunu beş dakika bir sormaya başladığını fark eden Jongdae arkadaşını aramaya karar verdi. Chanyeol'ün partide olmadığını gerçekten anlayınca ve onun bunca zaman nerede olacağını bile bilmediğini, beş dakika bile olsun görünüp eve gitmeyince hemen paniklemeye başlamış, Chanyeol'ün konuşmasına zamanında yetişemeyeceğinden ve onun yerine ikinci sorumlu olan Jongdae'nin yapmasından korkmuştu.

Neyseki Jongdae Chanyeol ile telefonda konuştuktan on beş dakika sonra adam 1.85 boyuyla görünmüştü ve Jongdae'nin kalbi normale dönmeye başlamıştı.

"Sakin ol, Jongdae." Chanyeol kabanını çıkarıp kapıda duran garsonlardan birine uzatır uzatmaz omzunu patpatladı. Jongdae'ye az daha kalp krizi geçirtmeyecek gibi davranıyordu.

"Neredeydin?" Jongdae tısladı ve Chanyeol'ün elini vurarak çekti, diğer konuklar onlara bakarken her şey yolundaymış gibi gülüyordu. Yemeğin servis edildiği masaya yürüdüler, Jongdae kendini sakinleştirmek için yemek yemeliydi. Sonuçta yemek yemek en iyi çareydi.

"Baekhyun ile randevu ayarlamaya çalıştım ama sonra sen arayıp mahvettin." Chanyeol onu suçladı ve suratını astı. Jongdae ne yiyeceğini seçerken kaşlarını kaldırıp ona baktı, arkadaşının dediğine şaşırmıştı.

"Ne demek istiyorsun?" Jongdae sordu, doğru duyup duymadığını bilmiyordu. Duymadığını umuyordu.

"Tam olarak dediğimi kast ediyorum." Chanyeol de bir tabak aldı, önerilen yemeğe baktı. Çok açtı ve masadaki her şey çok lezzetli görünüyordu, sorun da buydu. Memnun bir şekilde yiyebileceği birçok şey varken nasıl seçecekti?

"Seninle çıkmayacak." Dedi Jongdae basitçe, bakışlarını yemeğe çevirdi tekrar. Durum Chanyeol'ü biraz huzursuz etmişti çünkü arkadaşının sesi çok net çıkmıştı ve bu Chanyeol'ü Baekhyun'u biraz olsun etkileme yeteneğini sorgulatmıştı. Jongdae Chanyeol'ün en yakın arkadaşı olması gerekmiyor muydu? Böyle yorum yaparak planlarını mahvetmek yerine onu neşelendirmeliydi.

"İddiaya girmek ister misin?" Chanyeol kendine güvenmeyişini saklamak için bir sırıtışla meydan okusa da Jongdae gözlerindeki kalplerle yemeğe değil de ona baksaydı Chanyeol'ün saçmalığını doğrudan görürdü.

"Huh, ne dedin?"

"İki hafta içinde onunla yatacağıma iddiasına girerim." Jongdae bir kez daha ona döndü, gözlerine öyle yoğun baktı ki Chanyeol kaçmak istedi, o gözlerin doğrudan ruhuna bakıyor gibi gözükmesinden nefret etmişti. Aralarındaki sessizlik uzadı ve Chanyeol Jongdae'nin ne düşündüğünden emin olmasa da sessizce birbirine bakma yarışı onu oldukça huzursuz etmişti.

"Asla olmaz." Jongdae sonsuz gibi geldikten sonra sonunda söyledi, Chanyeol'ün aptal fikrine başını iki yana salladı.

"Niye olmasın? Kaybetmekten mi korkuyorsun?"

"Aslında kazanacağıma eminim ama gerçekten en yakın arkadaşlarımdan birisi hakkında çocuksu bir iddiaya girmek seveceğim bir şey değil." Jongdae kaşlarını çatarak yanıtladı, ses tonu neredeyse kızgındı. Chanyeol Jongdae'nin arkadaşlarına karşı ne kadar korumacı olduğunu biliyordu ve iddia fikrini söylediği için bile aptal gibi hissetmişti birden. Jongdae elbette iddiaya girmezdi.

"Hey, bana kızma şimdi, şakaydı." İkisi de Chanyeol'ün iddia konusunda ciddi olduğunu bilse de Chanyeol durumu kurtarmaya çalıştı. İyi bir arkadaş olan Jongdae buna yorum yapmadı ve boş verdi.

"Neyse ne. Konuşma yapacak mısın?" Konuyu değiştirdi, Baekhyun konusundan olabildiğince uzaklaşmaya çalıştı.

"Evet, sekreterim birlikte çalışma şansı, benim ve takımımın bu projeye hak ettiği değeri vermek istediğimiz için ne kadar emek verdiği hakkında falan teşekkür eden bir şey yazmıştı... Her zamankiyle aynı işte." Chanyeol ilgisiz bir ses tonuyla söyledi, dilini hoşlanmamayla şakırdattı.

"Bu reklamı bitirdiğimiz için çok mutluyum." Jongdae'nin ağzından rahatlamayla bir nefes veriş çıktı ve Chanyeol güldü, arkadaşına hak veriyordu. Sonunda can sıkan müşteriden kurtulabileceklerdi, tamamlaması aşırı stresli olan bir anıyla bu reklamı arkada bırakacaklardı.

Nihayet Chanyeol reklamda biraz değişiklik yaptıktan sonra müşteriyi tatmin etmeyi başarmıştı fakat adamla uğraşmak resmen işkenceydi ve sadece Chanyeol için de değildi. Zavallı Jongdae, maliyeyle ve bütçeyle ilgilenmekten sorumlu olarak müşteriyle reklamın maliyetini tartışmış, çalışanlar mesaiyi yaptığı için daha masraflı olacağını açıklamaya çalışmak zorunda kalmıştı. Maliyeti tartışmak tam bir sorundu ama anlaşmaya varmayı ve olayı kapatmayı başarmışlardı.

Chanyeol müşteriyle uğraşmak zorunda kaldığı son seferin bu gece olmasını umuyordu.

"Minseok ile nasıl gidiyor bu arada? Haberlerde yüzünü görünce çıldırdı mı? Ailen seni zorladı mı? Ailen bugün gelecek mi yoksa zaten buradalar mı?" Jongdae'ye sorduğu soru sayısı bayıcıydı, Chanyeol biliyordu ama nasıl sonlandığını bilmek istiyordu. Jongdae'nin o gün ofiste patlamasının ardından Chanyeol dünyadaki en berbat arkadaşmış gibi hissetmişti gerçekten ve o gün Jongdae'nin sorunları hakkında her şeyi bildiğine emin olacağına dair kendine söz vermişti, elinden bir şey gelmese bile.

"Pekala," Jongdae gülümsese de üzgün bir gülümsemeydi. Chanyeol bunu görünce bir şey kalbini acıyla sıkışıyormuş gibi hissetmişti. "Aileme önemli olmadığını söylemeye çalıştım ama nasıl olduklarını biliyorsun. Minseok hakkında soru sorup durdular ve onun kim olduğunu söylemek zorunda kaldım, nerede çalıştığını, sonrasını bilirsin. Annem zaten potansiyel eş listesine bakıyordu ve babam bu aileye karşı yüz karası olmaya devam edersem beni evlatlıktan reddedeceğini söyledi. Ve hayır, burada değiller ama gelecekler."

"Çok üzgünüm-"

"İyi yanından bak Minseok haberi sorun etmiş gibi görünmüyor ve hiçbir şey olmamış gibi benimle konuşuyor, öyle işte." Jongdae tatsızca kıkırdadı, ağzına küçük bir pasta dilimi koydu ve sonrasında parmaklarındaki kremi yaladı. Jongdae başını yana çevirdi ve Chanyeol nereye baktığına baktı, Kim Minseok'un küçük bedenini gördü. Resepsiyonist garsonlardan biriyle yüzündeki koca gülümsemeyle konuşuyordu ama muhtemelen birinin ona baktığını sezmiş ve etrafa bakmış, Jongdae ve Chanyeol'ü suçüstü yakalamıştı. Onun ve Jongdae'nin gözleri buluşunca Minseok'ün gülümsemesi keyif alırdan saniyesinde kibara dönüşmüştü ve Chanyeol o hareketinden yayılan sevgiyi neredeyse hissedebilmişti. Jongdae gülüşüne karşılık verdikten sonra bakışlarını kaçırdı ve Minseok selamlarcasına elini salladıktan sonra Chanyeol de aynısını yaptı.

Minseok'un burada olması biraz garipti çünkü bu etkinlik aslında üst sınıf insanlar içindi sadece – Minseok'a karşı falan değildi, Chanyeol aslında onu sevmişti. Daha sonra bunu sormayı aklına not etti.

"Onun şirkette çalıştığını öğrendiklerinde ailem çok şaşırdı... Onu işten atmak için kurulla konuşmak istediler ama bir şekilde yapmamaları için ikna ettim." Dedi Jongdae, Chanyeol kaşlarını çattı.

"Kurul onu asla işten atmaz. Minseok iyi bir çalışan ve işini iyi yapıyor, onu işten atmaları için bir sebepleri yok." Chanyeol ona ciddi bir şekilde söylese de Jongdae sadece homurdandı. Jongdae'nin kafasında neler döndüğünü biliyordu ve hızlıca ekledi. "Hayır, ciddiyim, Jongdae. Sırf baban istedi diye kurul şirketin en iyi çalışanlarından birini kovmaz. Kurulun bir üyesi olabilir ama bir şeyi uygulamak için birden fazla oya ihtiyacın var o yüzden bu kadar endişelenme."

"Söylemek yapmaktan hep daha kolaydır." Jongdae mırıldandı ve küçük çikolatalı çöreği yedi, hamster gibi ağzına doldurdu.

"Çok yemek sorunlarını çözmez." Chanyeol güldü ve Jongdae'nin yanağına parmağıyla vurdu, arkadaşından kısık sesli bir hırıldama kazandı ki bu onu daha da güldürdü.

Çörek birkaç saniye içinde yenilmişti ve Jongdae yuttuktan sonra söyledi. "Çözmez ama hiç değilse üzgün ve aç olmam, sadece üzgün olurum."

"Biliyorum."

"Ailemi gördün mü bu arada?" diye sordu Chanyeol ve kaseden küçük bir çilek alıp ağzına atmadan önce çikolataya batırdı, dilindeki tatlı tadın tadını çıkardı.

"Gördüm ama şimdi neredeler bilmiyorum. Hadi bakalım." Jongdae kolunu tuttu ve yemek dolu masadan onu uzaklaştırdı, Chanyeol bir tane çilek yemesi gerektiğini yoksa öleceğini söylediğinde kıkırdadı. Tam bir drama kraliçesiydi. Jongdae dinlemedi ve Chanyeol çocuk gibi itiraz etmeye devam etmesine rağmen Jongdae'yi bir köpek gibi takip ederken Chanyeol'ün ailesini aramaya devam ettiler.

Parti az ya da çok sıkıcıydı, diğer tüm etkinlikler gibi. Chanyeol dudaklarındaki sahte bir gülümsemeyle konuşmasını yapmış, herkese çok çalıştığı için teşekkür etmiş ve düşünceye resmen sırıtan Jongdae'ye bakarken gelecekte birlikte tekrar çalışmayı umarak bitirmişti.

Jongdae ve Chanyeol tüm akşamı birbirinin yanında geçirmişti. Ellerindeki bir bardak şampanyayla Jongdae'nin yeni favori dizisinden bahsetmişler, konuklarından korkunç kıyafet seçimlerine gülmüşler ve akıllarına gelen en manasız şeyler için tartışmışlardı. Chanyeol Jongdae'nin bu mutlu ruh halini bozmamak adına hiçbir şeyin konusunu açmamak için elinden geleni yapıyor, bir süreliğine de olsa Jongdae'yi negatif düşüncelerden uzak tutmaya çalışıyordu. Şimdiye kadar her şey iyiydi.

Partide önerilen yemeklerin en az yüzde seksenini yemişler, Jongdae ve Chanyeol sanki haftalardır yemiyorlarmış gibi ağızlarına tıkarlarken istedikleri şeylerin daha tadına bakamayan diğerlerinden bir sürü kötü bakış almışlardı.

Partinin ortasında bir yerde Chanyeol'ün ailesi onu azarlamaya gelmiş, daha düzgün davranmasını ve potansiyel müşterilerin önünde kendini komik duruma düşürmemesini söylemişlerdi. Komik olansa ailesi onlara yaklaştığında Chanyeol'ün olduğu kadar Jongdae'nin de ağzı doluydu ama Chanyeol'ün annesi önemsemeyip Jongdae'yi de azarlamak yerine masadaki her şeyi yediği için ne kadar tatlı gözüktüğünü söylemişti. Şaka gibiydi, kendi annesi oğlu yerine Jongdae'yi tutuyordu. Jongdae'nin kendi ailesi ona yeterince sevgi vermiyorsa Chanyeol arkadaşının biraz kullanabileceğini düşünmüştü.

Jongdae'nin ailesini de partide görmeyi beklemişlerdi ama neyse ki gelmemişlerdi. Jongdae'nin annesi Chanyeol'ün ailesi onları tekrar yalnız bıraktıktan on dakika sonra Jongdae'yi arayıp kendisinin hasta hissettiğini ve babasının da onsuz gelmek istemediğini söyleyerek gelemeyeceklerini, evde kalacaklarını belirtmişti. Telefonu kapatmadan önce Jongdae'nin babası, annesinden telefonu alıp Jongdae'yi uslu durması için uyarmıştı yoksa büyük bir sorun çıkarmış. Ona fırça çektikten sonra sanki Jongdae kendi oğlu değilmiş gibi veda etmeden kapatmıştı.

Konuşmadan sonra Jongdae'nin iyi ruh hali hemen kaybolmuştu. Chanyeol ona çilekli tatlıyı denemeyi isteyip istemediğini sorunca Jongdae istememiş ve yanlarından geçen garsondan bir bardak daha şampanya almış, yemekle dolu masaya bir kez olsun bakmamıştı. Jongdae'yi neşelendirmek için ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama iyi ruh halini geri nasıl getireceğini bulana kadar kısa olana eşlik etmenin şimdilik yeteceğini ummuştu.

Kalabalıkta Minseok'a bakınca Chanyeol'ün aklına bir fikir geldi. Aklındakinin işe yarayıp yaramayacağını ya da iyi bir fikir olup olmadığını bilmiyordu fakat Chanyeol yanındaki Jongdae'ye son kez baktıktan sonra planını uygulamıştı.

"Ugh, karnım çok ağrıyor." Chanyeol acı çeker bir sesle söyledi, sahte karın ağrısına gerçekçi bir hava vermek için yere eğildi. Yüzünü de biraz buruşturdu, Jongdae ile izlediği dizilerden öğrendiği harika rol yapma yeteneğini kullandı.

"O kadar çok yememeliydin." Jongdae hemen yanıtlasa da Chanyeol'e bir bardak su vermeyi teklif etmişti. Chanyeol kibarca reddetmiş ve suratını asarak Jongdae'ye bakmıştı.

"Masamda ağrı kesici olacaktı, benim için onu getirebilir misin? İkinci çekmecede." Chanyeol yalvarırcasına sordu, Jongdae'ye en iyi yavru köpek bakışını verdi. Gitmesi için ona acele ettirirken, ofisi açık bıraktığını söylerken Jongdae'nin cevabını beklememiş bile. Jongdae ona garipçe bakmış, gerçekten ofisi açık mı bıraktığını sormuştu çünkü Chanyeol eve gitmeden önce ofisinin kilitli olup olmadığını hep iki kere kontrol ederdi ve Chanyeol'ün kilitlemeyi unutmasının hiçbir mantıklı yanı yoktu.

"U-uh... evet, eminim. Buraya gelmeden önce bir şey almaya gitmiştim ve acele ettiğim için unutmuşum." Chanyeol dişleri arasından yalan söyledi ve Jongdae'nin onu sadece bırakıp bir kez olsun inanmasını ummuştu. Arkadaşı tek kaşını kaldırdı ve Chanyeol'ü biraz daha sorgulamak için ağzını açtı ama sonunda Jongdae hiçbir şey demeyip yüksek sesle sadece iç çekmişti, bu istekle sinirlendiğini belliydi. Chanyeol bunun Jongdae'nin pes ettiğinin işareti olduğunu, ağrı kesiciyi getirmeyi kabul ettiğini biliyordu ve Jongdae girişe doğru yürümeye başlamadan, burnunun altından Chanyeol'ün anlamadığı bir şeyler mırıldanmadan önce CEO ona teşekkür etti. Muhtemelen Chanyeol'e baya sövmüştü.

Kapı Jongdae'nin arkasından kapanınca Chanyeol'ün gözleri Minseok'u aradı. Minseok Chanyeol'den sadece birkaç metre uzakta olduğu için Resepsiyonist'i bulması uzun sürmemişti, Chanyeol'ün tanımadığı biriyle konuşuyordu.

"Minseok!" Chanyeol seslendi ve adam hemen ona döndü, büyük gözleri adını seslenen sesin sahibini aradı. Chanyeol Minseok'un ilgisini çeker çekmez eliyle gelmesi için işaret etti ve Minseok nazikçe izin isteyip Chanyeol'e doğru yürümeye başladı.

"Sizin için yapabileceğim bir şey var mı, Bay Park?" Gergince sordu, patronunun ondan ne isteyebileceğini bilmiyordu.

"Karnım ağrıyor ve ağrı kesiciye ihtiyacım var ama ofisimde bıraktım ve oraya kadar tek başıma yürüyeceğimi sanmıyorum, eşlik edebilir misin bana?" Chanyeol sordu ve onu daha fazla ikna etmesine gerek kalmadan Minseok'un evet demesini umdu.

"Evet, tabi." Minseok hemen söyledi ve Chanyeol'e sandalyeden kalkmasına yardım ederken hafifçe gülümsedi, yürümesine yardımcı olarak Chanyeol'ün olmayan acısını geçirmeye çalıştı. "Bay Kim nerede? Bir saniye önce sizinle değil miydi, eğer sormam sorun olmazsa?"

Chanyeol Minseok'un bu kadar resmi olmasına, Jongdae'yi Bay Kim diye seslenmesine gülmek istemişti. Minseok, kalp fışkıran gözleriyle birbirlerine bakarlarken Jongdae ve Minseok'un çocukluk arkadaşıymış gibi konuştukları Cuma gecesi kulüpte Chanyeol'ün de orada olduğunu unutmuş falan mıydı? Belki birisi konuşmalarını duyar diye burada resmi, diye düşündü Chanyeol. Muhtemelen Minseok profesyonel falan olmadığı için başı belaya girerdi.

"Resmi olmana gerek yok." İnsanlarla dolu olan geniş salondan çıkarlarken Chanyeol bir gülümsemeyle onu temin etti. Kapı kapandığında ve Chanyeol koridorda başka kimseyi görmeyince sırıttı ve doğruldu. Chanyeol artık acıyla yere eğilmeyip karnı artık ağrımıyormuş gibi gözükünce Minseok şaşkınlıkla kirpiklerini kırpıştırmıştı.

"Şimdi daha iyi hissediyorum, sanırım içerideki kötü hava yüzünden hasta hissettim." Yalan söyledi. "Ama yine de o ağrı kesiciye ihtiyacım var, hadi gidelim."

Chanyeol Minseok'u kolundan tuttu, asansörü beklemeye zamanı olmadığı için merdivene doğru onu sürükledi. Chanyeol'ün ofisinin olduğu dokuzuncu kata gitmek için resmen merdivenlerde koşarlarken Minseok hafif bir söylenmeyle – başka şansı olmadığı için – onu takip etti. Chanyeol'ün büyük adımlarına ve hızına ayak uydurmak çok zor olduğu için Minseok az daha düşecekti ama son basamağa takılınca Chanyeol onu hemen yakalamıştı.

Koridora açılan kapıyı açtı, hareket etmesi için Minseok'un kolunu hafifçe çekiştirdi. Resepsiyonist tek kelime etmeden yanında yürüdü ta ki kapıyı açmakla uğraşan Jongdae görüş açısına girene ve Chanyeol'ün ofisine yaklaşana dek.

"Jongdae?" İsim Minseok'un ağzından düşünemeden önce çıkmıştı ve Jongdae tanıdık bir sesi duyunca arkasını dönmüştü. Şaşkınlıkla kaşlarını çattı ve sonra sanki bir ödül kazanmış gibi sırıtan Chanyeol'e baktı.

"A-anlamıyorum." Minseok mırıldandı ve gözlerindeki soru işaretleriyle Chanyeol'e baktı, tüm bu olaylar onun idrak edebilmesi için çok fazlaydı.

"Parti aşırı sıkıcı değil miydi sizce de? Üçümüzün orada değerli vaktimizi harcamamamız gerektiğini düşündüm." Chanyeol açıkladı ve Minseok ile Jongdae ona koca gözleriyle bakarken Chanyeol sekreterinin masasına doğru yürüdü. Son çekmeceyi açtı ve üst kısmına dokundu, bantlanmış olması gereken ofisinin yedek anahtarını aradı. Chanyeol parmak ucunun altında anahtarın yapısını hissedince çekti ve zaferle gülümsedi. Çekmeceyi kapattı ve ofisinin kapısının önünde durana kadar üç uzun adım atması yetti, banttan kurtuldu ve anahtarı kilit yerine soktu.

"Yani karnın ağrımıyor mu?" Sanki her şeyi hala anlamamış gibi Minseok sordu.

"Beni kandırdığına inanamıyorum. Rol yapışın bu kadar kötüyken nasıl oldu da kandım..." Jongdae Chanyeol'ün cevabını beklemeden eliyle yüzünü kapattı, CEO'nun acı çekmediğini en başından beri çok iyi biliyordu.

"Aç mısınız, bir şeyler sipariş etmeli miyim? Benim canım jajangmyeon istiyor." Chanyeol ofisine girerken söyledi, anahtarı küçük cam masanın üzerine attı. Jongdae'ninki kadar rahat olmasa da yine de yeterli olan koltuğuna attı kendini ve zıpladığında koltukta olduğunu fark etmediği için Chanyeol'ün neredeyse kıracağı televizyon kumandıysa 39 inçlik televizyonu açtı.

"Dokuzuncu kanalın bu gece iyi bir korku filmi yayınlayacağını duydum." Minseok merak etti ve nazikçe Chanyeol'ün yanına oturdu ama uzun olan ondan yayılan gerginliği hala hissedebiliyordu. "Ve bence de Jajangmyeon olur."

"Ciddi misin, Minseok? Nasıl tüm bunlar sorun olmaz?" Jongdae sordu, elleriyle işaret etti.

"Zaten partide iyi hissetmemiştim. Yargılayıcı bakışları olan bir sürü insan neden bir resepsiyonistin böyle büyük bir etkinliğe davet edildiğini sordu, biliyor musun?" Minseok sakin bir ses tonuyla söylese de Jongdae ve Chanyeol o kelimelerin arkasına saklanan hüznü biliyordu. Ama ikisi de buna yorum yapmadı.

"O zaman siz ikiniz kalabilirsiniz ama benim dönmem gerek. Ailem-"

"Jongdae, sakinleş. Birisi sorarsa kötü hissettiğimi ve benimle ilgilendiğini söylerim." Chanyeol lafını böldü, kumandadan dokuza bastı. Ancak kanalı hiç de uygun olmayan bir anda değiştirmişti çünkü dokuzuncu kanal açıldığında tam bir korku sahnesi vardı. Minseok ve Chanyeol aynı anda korkuyla 'Tanrım' diye bağırırken Jongdae sadece başını iki yana sallamıştı, biraz bile korkmamıştı.

"Ben gidiyorum." Jongdae arkasını döndü ve kapıya doğru ilk adımı attı ama sıcak parmakların bileğine dolandığını hissedince adımlarını durdurdu. Bileğindeki tutuş biraz bile güçlü değildi ve Jongdae eğer istese elini kolayca çekebilirdi ama istememişti. Arkasını döndüğünde Minseok büyük gözlerindeki yalvaran bakışla ona bakıyordu.

"Kal... lütfen?" Minseok Jongdae'nin gözüne derin derin bakarken kısık bir sesle sordu ve Chanyeol arkadaşının şaşırmış ifadesine sırıttı. Jongdae bir şey demek için ağzını açtı ve iki kere balık gibi geri kapattı sonra sonunda başını aşağı yukarı salladı ve koltuğa çekilmesine sessizce izin verdi. Minseok sonra elini çekti ve bakışlarını Jongae'den hemen kaçırdı, cesur isteğinden ve Jondae'ye dokunmaktan çok utanmıştı. Chanyeol gülmek istiyordu çünkü ikisini de kızarmış yüzleriyle yan yana görmek çok eğlenceliydi ama gülüşünü tuttu, anı bozmak istemedi.

"Lanet makarnaları hemen sipariş et." Jongdae kendini toparladıktan sonra mırıldandı.

"Yeterince yememiş miydin sen?" Chanyeol dalga geçse de telefonunu cebinden çıkarmıştı bile.

"Chanyeol–"

"Tamam, tamam." Chanyeol şehrin bu kısmındaki en iyi makarnaları yapan dükkanın numarasını girerken Jongdae'nin sinirini görmezden geldi, oradan çok sık sipariş verdiği için numara zaten kayıtlıydı. Hızlı arama numalarından biri olarak çoktan kaydetmiş olmalıydı.

Chanyeol, Minseok'un patronu yanında otururken istediği şeyi söylemeyecek kadar utanacağını, onun etrafında garip olacağını ve çok fazla konuşmayacağını düşünmüştü ama yanılmıştı, Minseok birkaç dakika önce utanmıştı ama yemek geldikten sonra resepsiyonist başka biri gibiydi. Birlikte yemek yediğinizde bağlanmanın daha hızlı söyleyen insanların haklı olduğunu düşünmüştü.

Film başta gözüktüğü kadar korkutucu değildi ve bir sürü alakasız sahne vardı, ki Jongdae bunu belirtmekten çekinmemişti – her birini. Chanyeol ona sesini kesmesini ve geri kalanına odaklanmasını söylese de Jongdae yine Jongdae'lik yapıp dinlememiş ve film boyunca bir yorumcu gibi davranmıştı. Bu Chanyeol'ü çok sinirlendirmişti ve ne kadar boktan olursa olsun filmin tadını çıkarabilmek için Jongdae'yi oradan atmaya hazırdı ancak Minseok Jongdae'nin söylenmelerini dinlenmekten keyif alıyor gibi görünüyordu o yüzden bu seferlik Jongdae'yi boş vermişti.

Televizyonun yayınlanmaya cesaret ettiği korku denilen film rezaleti bittiğinde Jongdae kanalları zaplamaya başladı, izlerken yine söylenebileceği başka bir film bulmaya çalıştı. Ekranda yeni favori dizisinin bir bölümü belirdiğinde durdu, sonraki bölümün yarın yayınlanacağını heyecanla bağırdı bu yüzden önceki bölümde neler olduğunu hatırlamak isteyenler için yeni bölüm gelmeden bir gün önce yayınlamışlardı. Chanyeol homurdandı ve romantiği bol olan dizileri izlemek istemediği için izleyecek daha iyi bir şey bulmayı istedi ama Minseok Jongdae'yi tutup o diziyi onun da izlediğini söylemişti, bölümü bir kez daha izlemek istediği için kanal değiştirmelerinin imkânı yoktu. İkiye karşı bir olduğu için Chanyeol istemeye istemeye izlemeyi kabul etti.

İkisinin de bölümü bir kez daha izlemek için bu kadar heveslenmesi ama ortasında bir yerde uyuyakalmaları bir nevi tezattı. Chanyeol bu kadar çok konuştukları için – şükürler olsun ki – yorulduklarını ve sıkıcı bir sahnede uyuyakaldıklarını sanıyordu. Chanyeol tabi ki de Jongdae'nin ve kesinlikle-olmayan platoniğinin Minseok başını Jongdae'nin omzuna koymuşken beraber uyumalarını çekmeliydi. Arkadaşı başta fotoğrafı önemsemiyor gibi davranabilirdi ama Chanyeol fotoğrafı zaten ona sonra gönderecekti, Jongdae'nin kendi telefonunda bunun gibi kaydedilmiş bir fotoğrafı olmasına çok mutlu olacaktı. Chanyeol ne güzel bir arkadaştı öyle.

İki aşk kuşu uyurken Chanyeol iki kat üstte olan partinin olduğu büyük salona geri dönmüş ve vestiyerin arkasında bir yerde olması gereken kabanlarını aramıştı. Partinin sonunda kimsenin gelip almadığı montlar sürekli burada kalıyordu böylece montlarını unutanlar sonra geri gelip ertesi sabahı beklemesine gerek kalmadan bizzat alıyordu, tekrar binadan çıkana kadar korumalar onlara eşlik ediyordu. Chanyeol kalan son üç kabanı aldı ve ofisine geri döndü – yoldayken iki taksi çağırmıştı – biri Minseok için, diğeri de Chanyeol ve Jongdae içindi – çok fazla içmemesini hatırlamasına rağmen polis alkol almış birisinin araba kullandığını görmekten mutlu olmayacaktı. Onu bırakmaları için hep para ödediği doğruydu ama Chanyeol sadece eve gidip uyumak istiyordu.

Chanyeol, Jongdae'nin ailesini ve etkinliğin bir saat önce bittiklerini bildikleri için oğlunun geç gelmesine nasıl tepki vereceklerini düşünüyordu ve bu gecelik Jongdae'nin Chanyeol'ün evinde kalmasının daha iyi olacağına karar verdi. Sebebini sorarlarsa Chanyeol hasta olduğunu ve Jongdae'nin iyi bir arkadaş olup onunla ilgilendiğini söyleyecekti. Kurşungeçirmez bir plandı.

Önce Jongdae'yi uyandırdı, Minseok'un üzerinde uyuduğunu fark ettiğinde arkadaşının ifadesindeki memnuniyeti görmek içindi. Chanyeol'ün beklediği gibi paha biçilmezdi, belki daha fazlaydı ve CEO fotoğraf ya da video çekmediği için kendine küfretti. Durmadan dalga geçiyor gibi görünmesine rağmen Chanyeol, Jongdae'nin sahip olabileceği hala en iyi arkadaşlardan biriydi ve aklındaki bu fikirle Jongdae'ye dışarıda bekleyeceğini söylemişti, ikisi muhtemelen yine özel bir an yaşayacağı için onları yalnız bırakmak istemişti ve Chanyeol bu sefer bunun bir parçası olması gerektiğini sanmıyordu.

On dakika sonra taksiler geldi ve Chanyeol birine yürüyüp şoföre cömert bir miktar para uzatıp Minseok'un nerede yaşadığını bilmediği için üstünün kalmasını söyledi. Adam parladı ve Chanyeol'e bu kibarlığı için teşekkür etti, CEO ikiliyi beklemeye devam ederken geri adım atmadan öne nazikçe gülümsedi sadece.

Başka bir beş dakikadan sonra Minseok ve Jongdae şirketten birlikte çıktı. Chanyeol el ele tutuşuyorlar mı görebilmek için aşağılara baksa da maalesef ki tutuşmuyorlardı. Ama birbirlerine yine de oldukça yakınlardı.

Minseok'a taksinin parasını çoktan verdiğini, bunun için endişelenmemesini söyledi ve resepsiyonist, Jongdae'ye geri dönmeden önce yere kadar eğilip Chanyeol'e her şey için teşekkür etmişti. Minseok Jongdae'ye sarılmıştı, ki Jongdae de ona sarılırken başını Minseok'un boynuna gömmüş ve geri çekilip taksiye doğru adım atmadan önce kulağına iyi geceler diye fısıldamıştı.

Eve dönüş sessiz geçmişti çünkü ikisi de yorgundu ve uyumak istiyorlardı. Chanyeol Jongdae'ye bu gece onda uyumasını söylemişti ve Jongdae zaten yarı uykulu olduğu için bir şey demeyip cevap olarak sadece mırıldanmıştı.

Park malikânesine geldiklerinde ışıklar çoktan sönmüştü, bu da demekti ki Chanyeol'ün ailesi uyuyor olmalıydı. Güzel.

Jongdae misafir odasının o an müsait olup olmadığını sormamıştı bile, düşünmeden Chanyeol'ün odasına gitmiş ve Chanyeol'ün kral boyu yatağına yüksek bir güm sesiyle düşmüştü. Chanyeol de aynısını yapmadan önce hızlıca üzerini çıkardı, sadece iç çamaşırıyla durdu ve yorganın altına girmeden önce Jongdae'ye de aynısını yapmasını söyledi. Jongdae homurdandı ve kıyafetlerini yere attı, paylaşması gerektiğini Chanyeol'e belirtmek için yorgana sarıldı. Chanyeol hareket edemeyecek kadar yorgun olduğu için Jongdae'nin isteğini yok sayınca Jongdae yakınlaştı ve soğuktan tamamen korununca mutlulukla iç çekti.

"Teşekkür ederim." Jongdae odanın karanlığında kapalı olan gözleriyle söyledi. Resmen bir fısıldayış olsa da Chanyeol net bir şekilde duymuştu ama cevap olarak bir şey dememişti. Jongdae bunun için ona teşekkür bile etmemeliydi – arkadaş dediğin bunun için vardı sonuçta. Beş dakika geçmeden uyuyakaldılar, ikisi de rüyasız bir uykuya düştü.

--

Restoran bugün oldukça sessizdi ve çok fazla insan yoktu. Baekhyun hala sabah olduğu  ve Pazartesi sabahları genelde fazla müşteri olmadığı için neredeyse kimsenin olmadığını düşünmüştü başta ama öğle vakti gelmişti ve sebebin bu olma ihtimali yoktu. Baekhyun ile vardiyasını paylaşan sadece bir kişi vardı ve ikisi de neredeyse tüm zaman boyunca telefonlarıyla oynamıştı. Kyungsoo burada olan birkaç kişi için siparişleri hazırlamayı bitirince o da onlara katılmıştı ve Baekhyun yemeği müşterilere parlak gülümsemesiyle sunduğunda tezgâha geri dönüp aşçının kulakları patlayana kadar Kyungsoo ile konuştu.

Baekhyun'un vardiyasını bitene ve gitmekte özgür olana kadar bu rutin birkaç defa kendini tekrar etti. Kendi kıyafetlerini giydi ve mutfağa gitti, hızlıca ve kolayca sebzeleri kesen Kyungsoo'ya doğru yürüdü ve arkadaşının burada çalışmak yerine neden beş yıldızlı bir restoranda çalışmadığını anlayamadı.

"Öğle yemeğin şurada." Baekhyun soramadan önce Kyungsoo söyledi ve başıyla tabağın yanında duran iki çubukla kıymalı makarnayla dolu olan tabağı başıyla işaret etti. Baekhyun görünce gözleri parladı ve ağzı sulandı, harika koku burnuna doldu.

"Harikasın, teşekkür ederim!" Baekhyun aşçıya sarılabilirdi fakat Kyungsoo sebzeleri keserken onun yaralanmasını istememişti – ya da tuttuğu o koca bıçakla Baekhyun'u yaralamasını. Tabağı ellerine aldı ve yemeye başladı, ilk ısırığı yuttuğunda yüksek sesle inledi. Çok lezzetliydi, Kyungsoo'dan beklendiği gibi.

"Susabilir misin?" Kyungsoo iç çekti ve cenneti tatmış gibi gözüken Baekhyun'a çevirdi gözlerini. Kyungsoo Baekhyun'un yemek yerken zevkten inlemesini takdir etmese de içten içe yemeğini bu kadar sevdiği için mutlu olmuştu. Kendini beğenmiş biri falan değildi ama insanlar birçok kez yemek yapma yeteneğinin harika olduğunu söylemişti fakat bu kelimeleri duymak Baekhyun'un yüksek sesle inlemelerle duygularını ifade etmesi ve yemeğin Tanrı tarafından dünyaya gönderildiğini söylemesi kadar mutlu etmiyordu. Bazen inlemelerine görünmeye karar veren Jongdae'ninkiler eşlik ediyordu ama çoğu zaman günlük bir işmiş gibi onu öven Jongin ve Baekhyun'du. "Birisi yanlış anlayabilir."

"Jongin'in onu benimle aldattığını düşünmesinden mi korkuyorsun?" Baekhyun aşçıya kaşlarını kaldırdı ama Kyungsoo'nun koca gözlerinde öldürücü bakışı gördüğünde durdu ve adamın hala bir bıçak tuttuğunu hatırladı. Kyungsoo elbette böyle şakaları sevmiyordu.

"Hayatta öyle bir şey olmaz." Kyungsoo değerli sebzelerine dönüp burnundan solurken söyledi.

"Neden? Beni çekici bulmuyor musun?" Baekhyun ağzına makarna doldururken sordu. Kyungsoo bazen Baekhyun'un ağzının ne kadar büyük olduğunu merak ediyordu çünkü normal ağzı olan biri ağzına bu kadar yemek alıp boğulmadan duramazdı. Pekâlâ, Baekhyun'un gelecekteki sevgilisi büyük ağzı ve eksik olan öğürme refleksi için gayet mutlu olacaktı.

"Seni bıçaklamamı istiyorsun." Bu soru bile değildi ve Kyungsoo'nun kullandığı düz ve duygusuz ses tonu Baekhyun'un aşçının ona bıçak attıktan sonra biraz bile pişman hissetmeyeceğini düşündü.

"Lütfen yapma." Baekhyun ağzı hala doluyken cevapladı, düzgün yemediği için ağzının her yeri sostu.

Lütfen yapma, dün Park Chanyeol'ü yine reddettiğinde de böyle demişti. Adam geri geleceğini söylemişti ama ciddi miydi ki? Baekhyun tüm kalbiyle ciddi olmamasını umuyordu çünkü bu adam onu o kadar çok sinirlendiriyordu ki muhtemelen Kyungsoo'nun büyük bıçağını alıp bir daha onu görürse Chanyeol'ü öldürürdü. Sorun şuydu ki, kahve kazasını bir kenara koyarsak, Chanyeol tam olarak Baekhyun'un tipiydi – Jongin'in de daha önce gözlemlediği gibi – ve onunla ilk tanışması Cuma günü kulüpte olsaydı Baekhyun Chanyeol'ün o gece onunla eve gitme teklifini kabul etmekte bu kadar çok düşünür müydü bilmiyordu, iki hafta önce kendine verdiği sözü kıracak olsa bile.

Gözüne kestirdiği herkesle yatıp sürtüklük yapmayı kesmesi hakkında olan bir sözdü çünkü eski sevgilisini unutmak için yeterince tek gecelik ilişki yaşamıştı ama bir buçuk yıl önce kalbini kıran adamdan önce bile onlardan bıkmıştı. Doğrusu Baekhyun kendini eski sevgilisinden arındırmak için, bu iğrenç histen kurtulmayı umarak kazadan sonra bu kadar çok erkeğe bacağını açtığı için çok kirli hissediyordu.

Siwoon – eski sevgilisi – Baekhyun'un ne kadar iğrenç olduğunu ve Baekhyun'un üç aylık bir ilişkiden sonra Baekhyun'dan ayrıldığında her gece kulübün kenarlarında görebileceği sürtükleri ne kadar hatırlattığını belirtecek kadar nazikti. Bu Baekhyun'un en uzun ilişkisiydi ama en başından beri aralarının iyi olmayacağını biliyordu. Uzun lafın kısası, Baekhyun hep işte oluyordu ve Siwoon ile geçirmeye yeterince vakti olmuyordu, eski sevgilisi de buna nazikçe tepki vermemişti. İlk haftalar harikaydı ve günler geçtikçe Baekhyun bu çocuğa resmen aşık olduğunu hissetmişti ama çok geçmeden Siwoon sevgilisinden daha fazla ilgi istediği hakkında dırdır edip durmuştu. Kısa bir süre sonra buluşabildiklerinde sadece beraber yatıyorlardı ve üç ay sonra Siwoon ondan ayrılıp Baekhyun gibi birisiyle bir ilişkide olamayacağını söylemişti.

Eski sevgilisi bir sürü şey söylese de Baekhyun her birini hatırlıyordu. Aralarındaki ilişkiyi düzeltmeye bile çalışmadığını, Siwoon'un ona işe yaramaz dediğini hatırlıyordu. Baekhyun hep kendini düşündüğü, mesaiye kalırsa alacağı fazla para dışında hiçbir şey umursamadığı için Siwoon'un ona bencil dediğini hatırlıyordu. Kimsenin onu sevmeyeceğini söylediğini hatırlıyordu çünkü sevgisine aynı şekilde karşılık veremeyen birini kim severdi ki? Uyumak üzereyken her bir hakaret aklını her gece meşgul ediyordu hala ve Baekhyun ayrıldıkları gün Siwoon'un ona dediği her bir kelimeyi unutamıyordu.

Siwoon ve okul zamanlarındaki diğer erkekle olan ilişkilerinde bile Baekhyun kimsenin onu gerçekten sevdiğini hiç içten bir şekilde hissetmemişti. Ve belki de Siwoon ona kalpsiz derken haklıydı çünkü Baekhyun da hiç sevgi görmemişti. Ne zaman birisi ondan ayrılsa üzülüyordu evet ama ayrılmak gibi basit bir şeye ağlamıyor ve her günkü hayatını yaşamayacak kadar kalbi kırıldığı için odasından dışarı çıkmıyor değildi.

Liseden çok değerli arkadaşlarından birisi ona gözlerini bir saniye açarsa ve çalışmaya bu kadar odaklanmayı bırakırsa gerçek aşkı bulacağını söylemişti fakat Baekhyun dinlememişti. Onunla olan hiçbir erkek çalışmanın önemini anlayamıyordu çünkü tek bir sorun olmadan her gün hayatlarını yaşamak için yeterince paraları oluyordu, aileleri ihtiyaçları olan her şeyi onlara sağlıyordu. Ama Baekhyun'un ona yaşaması için para verecek ailesi yoktu, kendi kendine edinmeliydi.

Zaman zaman Baekhyun geçmişte insanların ona söylediği acımasız şeyleri düşünürken depresyona giriyor, paraların içinde yüzen insanlar varken hayatının bu kadar zor olmasına küfrediyordu. Hayatından nefret ediyordu çünkü daha az çalışmayı istiyordu böylece birkaç haftadan fazla süren bir ilişki yaşayabilirdi. Gerçek aşkı bulmak istiyordu, hayatında bir kere bile olsa.

Belki de gerçekten kalpsiz, işe yaramaz, sürtük ve daha birçok şeydi. Belki tüm eski sevgilileri haklıydı ve hiçbir zaman gerçek aşkı bulamayacaktı. Baekhyun muhtemelen yalnız ölecekti, yanından kimse olmadan, unutulacaktı çünkü onu hatırlayacak kimse olmayacaktı.

Ve işte, insanların onun hakkında dedikleri şeyler doğru olabilirdi, daha fazla insanlarla yatmaya başlamıştı. Baekhyun alabileceği en ufak sevgiye muhtaçtı, her seferinde farklı bir adamla farklı yataklarda gecelerini geçiriyordu. Kulübe girdiğinde insanların ona bakmasını seviyordu ve seksi yabancılarla yatmayı sevmesine rağmen fark etmemişti, etrafta yatıp kalkması eski sevgililerin ona söylediği acımasız kelimelerinden saklanmak içindi.

Arkadaşı Jongin'in, geçmişte birçok güvensizliği vardı. Baekhyun ne kadar çok denerse denesin Jongin'i korkularının gerçek olmadığını ikna edememişti. Ve sonra Kyungsoo gelip Jongin'in ayağını yerden kaldırmış, aşk delisi bir yavru köpeğe dönüştürmüştü onu. Zaman geçtikçe ve ikisi yakınlaştıkça Jongin'in güvensizlikleri yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Baekhyun ona Kyungsoo'nun ona kendisine güvenmesini sağlamak ve aptal korkularından kurtulması için ne dediğini sormuştu ama Jongin sadece omzunu silkip senin dediklerini dedi demişti ona.

Ve sonunda, Baekhyun sonunda anlamıştı. Önemli olan konuşulan sözler değildi, kimin dediği önemliydi. Belki, sadece belki, bir sevgili bulursa ve Jongin gibi aşık olursa kendine olan nefreti de gider diye düşünmüştü. Sırf bu yüzden sevgili isteyerek bile Baekhyun ne kadar bencil oluyordu? Bu kendinden daha çok nefret ettirdi. Kimse onu istemeyecekti, niye hala çabalamaya devam ediyordu ki?

Baekhyun artık etrafta yatıp kalkmayacağına dair söz verdikten sonra ona yaklaşan her erkeği reddetmişti. Ve başarılı bir şekilde iki hafta hiçbir ilişkiye girmedikten sonra Chanyeol aptal, büyük kulakları, ukala gülümsemesi ve Baekhyun'un hayal edebileceği en berbat tavırla hayatına girmişti. Baekhyun'un pisliklerle yatmama hakkında yazılı olmayan bir kuralı vardı ama Chanyeol o kadar çekiciydi ki Baekhyun lanet kuralı bozmak üzereydi. Chanyeol ile dans alanında alay ettiğinde adamın üzerine atlamamak için kendini tutması gerekmişti.

Ama lafının adamı olan Baekhyun onu reddetmişti ve onu tekrar görmeyi beklemiyordu. Şans yanında değildi çünkü mükemmel yüzü ve Cuma günü dans ederken Baekhyun'un adamın göğsüne dokunduğunda hissettiği o hazzın sebebi olan harika bedeniyle vardiyasından sonra o adi gözükünce o adamı bir daha hiç görmeme niyeti bozulmuştu.

Baekhyun o adamla bir şey yapmayı istememişti ve hala istemiyordu ama Chanyeol böyle zorlayıp durursa Baekhyun kendini daha fazla tutabilir miydi bilmiyordu. İşte bu yüzden adam onu unutup Baekhyun'u yalnız bırakmaya karar verirse Baekhyun gerçekten minnettar olacaktı.

"Baek, beni dinliyor musun?" Aşçı alnına vurunca Kyungsoo'nun sesi ve acı onu gerçeğe döndürdü. Birkaç defa kirpiklerini kırpıştırdı ve evet, dinliyorum diyerek yalan söylemek istemişti ama Kyungsoo Baekhyun'un aklının burada olmadığını gördüğü belliyken yalan söylemek gereksiz olacaktı.

"Makarna soğuyunca tadının iğrenç olduğunu söylüyordum o yüzden ye ve eve git hadi." Bir yabancıya göre Kyungsoo'nun Baekhyun'a karşı arkadaş canlısı değilmiş gibi gözükebilirdi ama Baekhyun bu huysuz adamın arkadaş canlısı olmadığını, kendi dilinde konuştuğunu bilecek kadar tanıyordu.

"Oh, evet, tabi." Baekhyun başını salladı ve tekrar yemeye başladı, lezzetli yemeğini yerken düşüncelerini uzağa itti.

"Bir süredir seni bu kadar dalgın görmemiştim, bir sorun mu var?" Baekhyun yerken Kyungsoo sordu, ona endişeyle baktı. Jongin ona Baekhyun'un yine zor bir zaman geçirdiğine hiçbir şey dememişti, bunun yerine Cumartesi günü izledikleri aptal film ile ilgili olan tartışmalarını söylemişti.

"Hm? Hayır, hayır... bir sorun yok, merak etme." Baekhyun fazla neşeli bir sesle söyledi ama Kyungsoo irdelemedi. Baekhyun çok konuşuyordu ve bir şey hakkında konuşma istemediğinde zorlamamak daha iyiydi. En azından Baekhyun'u sorgulayan o olmayacaktı. Kyungsoo Jongin'e Baekhyun'un garip davrandığını söyleyecekti ve sevgilisi lazım olan bilgiyi alacak, daha sonra Kyungsoo'ya söyleyecekti.

"Öyle diyorsan." Kyungsoo vazgeçti ve sebzeleri tavaya koyup karıştırdı. Rahatlatıcı bir sessizlik takip etti ve Baekhyun makarnalı tabağına döndü, onlara kalp fışkıran gözleriyle baktı. Sevgi dolu bir şekilde bakacağı bir adam yoksa hiç değilse sevgisini yemeğe verebilirdi.

"Tamam, ben gidiyorum. Tekrar teşekkür ederim. Görüşürüz, Soo." Dedi Baekhyun ve boş tabakla çubukları lavaboya koydu, ne kadar minnettar olduğunu göstermek için Kyungsoo'nun yanağını öptü. Kyungsoo bunu beklediği için ürkmemişti bile fakat yine de iş arkadaşları yanlış anlayabilir diye yanağını öpmemesini söyledi.

"Evet, evet. Görüşürüz!" Mutfaktaki diğer çalışanlara el salladı ve giderken vardiyasını yapan garsonlara el salladı.

Baekhyun restoranın dışında Park Chanyeol'ün tanıdık bedenini gördüğünde arka kapıdan çıkmak için neredeyse geri dönecekti ama şimdi bunu yapmak için çok geçti. Restoranın camından Chanyeol dudaklarındaki yine o ukala gülümsemeyle doğrudan ona bakıyordu.

Baekhyun ağlamak istedi.

SeKaism: Özellikle geçmişiyle 'belli' bir sorunu olan Baekhyun'u seçiyor değilim ama ne zaman bir fic çevirmek istesem sonu hep oraya bağlanıyor dfkgfdg Yazardan izin istemeden önce tüm bölümleri okumamıştım ama ileriki bölümlerde bu hikayeyi seveceğinize eminim :') Sonuçta klişe olsa da hate-to-love, ceochanyeol ve zengin-fakir ilişkisi :)))

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet