a chance

without you to hold i'd be freezing

Masanın her yerine saçılmış kağıtlar sıcak bir yatağın ve yumuşak bir yastığını yerini asla alamazdı ama bu Chanyeol’ün başının dağınıklığa düşmesine izin vermesini ve akşam on gibi salonda uyuyakalmasını durdurmamıştı, hafif açık ağzından salyası akıyordu ve belgelere düşüyordu. Ama gözleri dinlenmek için kapandıktan sonra çok geçmeden uykusu bölünmüştü, ses tam olarak yüksek olmasa da bir sandalyenin yere karşı gıcırdamasının uzak bir sesi olsa bile onu uyandırmıştı.

Chanyeol yavaşça gözlerini açtı ve bir süre boşluğa baktı, görüşünü odaklamaya çalışırken uykusuzlukla savaşıyordu, birkaç defa kirpiklerini kırpıştırdı. Doğrulup yüzünü elinin arkasıyla ovarken sırtından bir şeyin düştüğünü hissetti. Chanyeol şaşkınlıkla kaşlarını çattı ve başını çevirdi, yanında koltukta siyah bir battaniye görünce bu sefer şaşkınlıktan kaşlarını kaldırdı. Bu buraya nasıl gelmişti? Üzerine bir battaniye aldığını hatırlamıyordu.

Battaniyeden bakışlarını kaçıran Chanyeol mutfağa baktı. Işıklar açıktı ama Chanyeol mutfaktaki ışıkları söndürdüğüne yüzde yüz emindi. Koltuktan kalktı ve battaniyenin üzerinden tamamen düşmesine izin verdi, küçük adımlarla ayaklarını sürükleyerek mutfağa giderken yorgun gözlerini ovdu.

Sandalyede oturan ve Jongdae’nin yiyemediği pirinç keklerini yiyen Baekhyun’un küçük bedenini gördü. Ağzında olan parçayı yemeyi bitirmese bile başka bir ısırık daha almıştı ve Chanyeol Baekhyun’un yutmadan önce ağzını tamamen dolduran insanlardan biri olduğunu tahmin etti.

Chanyeol Baekhyun’un bu kadar tatlı olduğunu düşünmesini engelleyemedi, hiç sorun olmadan tüm pirinç kekini ağzına almayı başarıyorsa ağzının ne kadar büyük olduğunu merak etmek yerine, ki bu düşünce doğrudan Chanyeol’ün kasıklarına gidiyordu, Baekhyun’un tatlığını düşününce kendine şaşırmıştı. Garip bir sebepten Chanyeol Baekhyun hakkında sapık sapık düşündüğü için kendine biraz kızdı. Garipti çünkü Baekhyun bunu asla öğrenemeyecekti ama Chanyeol azmış aklıyla yine onun güvenini zedelediğini hissetmişti.

“Neden uyumuyorsun?” Chanyeol uykulu bir şekilde sordu, duvara yaslandı çünkü çok fazla baskı uygularsa bacaklarının pes edeceğini hissediyordu.

Chanyeol’ün geldiğini görmeyen Baekhyun ürktü ve yerinde sıçradı. Baekhyun neredeyse boğulmaya başladığı an oldukça sessiz olan odada birden konuşmanın kötü bir fikir olduğunu fark eden Chanyeol hemen masadaki suyu kavradı ve Baekhyun’un – oldukça kadınsı görünen, Chanyeol fark etmişti - ellerine uzattı. Bir sürü panik ve neredeyse bir ölümden sonra Baekhyun derince soludu ve sandalyeye yaslandı. “Beni korkuttun.”

“Oh, gerçekten mi.” Chanyeol alayla söyledi, gözlerini devirdi ve Baekhyun’un yanındaki sandalyeye çöktü. Dudaklarından rahatlamış bir iç çekiş kaçtı ve Chanyeol uykusuzluğunun gittiğine şimdi sevindi ama bir dahaki sefer daha farklı uyanmayı isterdi, tercihen böyle stresli bir durumla baş etmek zorunda kalmadan.

“Uyuyor olmalıydın.”

“Sen de öyle.” Chanyeol de ona söyledi, bir elini dağınık saçında gezdirdi, bir süre gözlerini kapattı. Ama sonra Chanyeol salonda uyurken üzerine koyulan battaniyeyi hatırladı ve mutfağa giderken üzerini örtenin Baekhyun olduğunu anladığı an gözleri kocaman açıldı. Vücuduna hemen sıcak bir his yayıldı ve Chanyeol sıcağın yüzüne de vurduğunu hissetti.

“Acıktım.” Baekhyun ellerine başka bir pirinç keki aldı ve bir saniye önce boğulmuyormuş gibi hepsini ağzına tıkıştırdı.

“Tanrım, ağzın doluyken konuşma.” Yemek onun ağzından düşmek üzereyken Chanyeol söyledi ve pirinç kekinin Baekhyun’un karnı yerine masaya düşmesini engellemek için Baekhyun’un dudaklarına bir peçete tuttu. “Dediğin hiçbir şeyi anlayamadım.”

“Dedim ki,” Baekhyun devam etmeden önce kalan son pirinç kekini yuttu. “Acıktığım için uyuyamadım.”

Chanyeol karşılık olarak sadece hımladı, gözlerini tekrar kapattı. Bir dakika önceki şok hala kaybolmadığı için artık uykulu değildi ama gözleri fazla açık kaldığı için acıyordu. Dün Jongdae’nin ona verdiği belgeleri incelemişti ve binlerce kelimeyi okuduktan sonra gözleri yanıyordu. Dört günlük Çin gezisi sırasında bu kadar çok şey olacağını kim söyleyebilirdi ki?

“Sen de ister misin?” Kısa bir sessizlikten sonra Baekhyun sordu, sesi biraz gergindi. Bu Chanyeol’ün gözlerini açmasına sebep oldu ve yarı kapalı gözleriyle CEO Baekhyun’un elinde tuttuğu pirinç kekinin ağzından üç santimetre uzakta olduğunu gördü. Ona masumca bakan, yüzündeki küçük ve nazik bir gülümseme olan diğerinden bakışlarını kaçırdı.

Bir şey demeden Chanyeol ağzını meydan okuyarak açtı, Baekhyun onu gerçekten besleyecek mi yoksa pirinç kekini yüzüne atıp gidecek mi görmek istemişti. Baekhyun ikinciyi seçse CEO gerçekten şaşırmazdı, bu yüzden bir dakika sonra dudaklarında pirinç kekini hissedince afallamıştı. Gözlerini tamamen açan Chanyeol tekrar Baekhyun’a baktı, başını çevirip pirinç kekini Chanyeol’ün ağzına kabaca itmeden önce kısa bir süreliğine göz teması kurduğu esmer olana şaşkınlıkla kirpiklerini kırpıştırdı.

“Çok tembelsin.” Baekhyun nefesinin altından mırıldandı ve elini geri çekti, yanakları hafif pembeleşmişti. Gerçekten kızardı mı? Chanyeol onunla ne pahasına olursa olsun göz temasından kaçar gibi gözüken kızarmış esmere bakarken düşündü.

“Teşekkürler.” Dedi Chanyeol ve pirinç kekini ısırdı, geri kalanını elinde tuttu. Koca gülümsemesiyle savaşmaya bile çalışmadı, pirinç kekini çiğnerken mükemmel dişlerini gösterdi. Ayrıca Baekhyun’un dudaklarının köşesinin de yukarı kıvrıldığını görmüştü ve Chanyeol yanaklarının parlak rengiyle Baekhyun ile alay etmeye hazırdı ama esmer olan önce konuştu. "Hey, Chanyeol..."

Ağzından Chanyeol’ün adı sessiz ve titrek bir fısıldamayla çıkarken ve sonunda sessizlikte tamamen kaybolurken Chanyeol konuşarak Baekhyun’a güven kazanmasında yardımcı olmaya karar verdi. “Dinliyorum.”

Baekhyun’un gergin olduğunu gören Chanyeol’ün gözleri hemen Baekhyun’un ellerini aradı, sırf diğer iki sefer olduğu gibi parmaklarıyla oynuyor mu görmek için. Baekhyun’un gerçekten ince parmaklarıyla oynadığını gören Chanyeol Baekhyun’un sadece gergin değil aynı zaman da huzursuz hissettiğini de fark etmişti.

“Merak ediyordum da eğer… dans yarışmasına ve-…düşündüm de-uhm… siktir.” Baekhyun düzgün bir cümle kuramadığı için küfretti ve inledi, ağzına başka bir pirinç keki attı, muhtemelen kendini sakinleştirmek içindi. Jongdae de bazen gergin olunca aynısını yapardı o yüzden Chanyeol Baekhyun yutana kadar sabırla beklemesi, esmer olanın kendini sakinleştirmesini gerektiğini zaten biliyordu. Bir dakika sonra Baekhyun bitirince boğazını temizledi ve kararlılıkla Chanyeol’e baktı, emin olma numarası altında parmaklarıyla oynaması hala onu ele verse de. “Dans yarışmasını görmeye yarın be- bizimle gelmek ister misin?”

“Ne?” Chanyeol gözlerini kıstı, doğru duyup duymadığından emin değildi çünkü Baekhyun Chanyeol’ün tamamen anlayamayacağı kadar hızlı söylemişti.

“Sana randevuya çıkalım demiyorum.” Baekhyun hemen düzeltti. “Sadece gelmek isteyeceğini düşündüm.”

“Beni neden davet edesin ki?” Chanyeol sordu, gözleri kocamandı. Baekhyun haklıydı, Jongdae’nin bahsettiği dans yarışmasına gitmeyi düşünüyordu ama Baekhyun’un hiçbir arkadaşının – muhtemelen Baekhyun’un kendisinin de – ondan hoşlanmadığını düşünüp boş vermişti. Minseok’un bile davet edildiğini bilmek canını acıtmıştı ama Chanyeol bu konuda bir şey yapamazdı.

Şimdi Baekhyun aniden onu da davet ediyordu ve Chanyeol ne düşüneceğini bilmiyordu. Bugün Jongdae ile diziler hakkında Jongin ile beraber tartıştıklarında bağlanma-anı-dedikleri bir şeyi yaşadıkları ve fikirlerinin neredeyse aynı olduğu doğruydu ama Kyungsoo hala Chanyeol’e soğuk gözleriyle bakıyordu ve Baekhyun gerekli olmadıkça Chanyeol ile kalmak istemediğini çok net belli etmişti.

“Çünkü insanlar birbirini tanımak istediklerinde böyle şeyler yaparlar. Diğerini… takılmak için falan davet eder.” Baekhyun kısık sesle yanıtladı ve Chanyeol rüya görmediğine emin olmak için kendini çimdikleyebilirdi ama kesinlikle aptalca gözükecekti o yüzden boş boş Baekhyun’a bakmaya karar vermişti. Kendini çimdiklemesinden biraz daha salakça gözüküyordu ama Chanyeol bununla başa çıkabilirdi.

“Ben-uh…” Teklifi kabul etmek istiyordu ama nedense kelimeler boğazına yapışmıştı ve Chanyeol bir aptal gibi kekelediği için kendine kızgınlıkla küfretmişti. Ama savunacak olursa böyle ikinci bir şansı aldıktan sonra kimin böyle dili tutulmazdı ki? Chanyeol Baekhyun’un tekrar başlamayı kabul edeceğini hiç düşünmemişti, ne kadar klişe gelirse gelsin.

“Gelmek istemiyorsan tamam. Soruyorum çünkü- neden sorduğumu bilmiyorum aslında unut gitsin. Dememeliydim ben-“ Baekhyun birden ayağa kalktı.

“Gelmek istiyorum.” Chanyeol Baekhyun’un düzensiz konuşmasını böldü, yerinden kalkarken uzaklaşmasını da engelledi, Baekhyun şimdi ona yukarıdan bakıyordu. Sol elini uzattı ve bir saniye önce Baekhyun’un oturduğu sandalyenin arkasına koydu, tamamen yolunu engelledi. Baekhyun kaçma şansı olmadan Chanyeol’ün önünde dikiliyordu, Chanyeol’ün bir kolu bir yanında diğeri masadaydı.

Baekhyun Chanyeol’e baktı ve Baekhyun Chanyeol’ün gözlerinin içine bakmak için kafasını kaldırdığı an boy farklarını hatırladı. Baekhyun’un alnı Chanyeol’ün dudaklarına geliyordu ve alnını öpmenin harika olacağına dair hızlı bir düşünce Chanyeol’ün aklından geçse de hemen kurtuldu.

Birbirlerinin gözlerine sessizce baktılar ve o kadar sessizdi ki Chanyeol yukarıdakilere Baekhyun’un kalp atışını duymaması için dua etti, ani yakınlık Chanyeol’ün kalbini hızlandırıyordu ve nefesini düzensizleştiriyordu. Baekhyun’un da aynı hissettiğini gördüğüne sevinmişti, Chanyeol’ün boynunda hissettiği düzensiz nefes verişler önemsiz değilse eğer.

Şuan Baekhyun’un aklında neler olduğunu merak ediyordu çünkü doğrusu Chanyeol’ün düşünceleri her yerdeydi. Bir yanı Baekhyun’un yakından daha güzel olduğunu düşünüyor, esmer olanın yüzünü inceliyordu – uzun kirpikleriyle küçük ve sarkık gözleri, tatlı düğme burnu ve pembe dudakları. Yanağındaki ve saçı yüzünden zar zor görünen sağ şakağındaki benle birlikte hemen ağzının üstündeki tatlı beni fark etmişti.

Bir diğer yanı Baekhyun’un teninin göründüğü kadar yumuşak olup olmadığını merak ediyordu ve Chanyeol parmak uçlarıyla bunu gerçekten test etmek istiyordu ama yapamayacağını biliyordu. Baekhyun’a dokunmak bir seçenek bile değildi ve bunun gerçekten farkındaydı ama dürtüsü sadece çok güçlüydü. Baekhyun’un yüzüne dokunmaya olan ihtiyacından sağ çıkabilmek için elini yumruk yaptı, yanaklarının içini de ısırdı.

Sonsuz gibi geldikten sonra Chanyeol bunun çok samimi olduğuna karar verdi ve Baekhyun’u huzursuz edip hissettiği dürtüyle son anda aptalca bir şey yapmamak için CEO boğazını temizledi ve elini çekti, Baekhyun’a yer açmak için geri adım attı, garip olsa da çünkü arkasındaki sandalyeye takılıp düşücekti az daha.

Önemli değildi çünkü tüm durum çok komikti. Chanyeol hareketleriyle resmen kendi kuyusunu kazıyordu, bununla birlikte Baekhyun’dan aldığı ikinci şansı öylece atıyordu.

“İ-iyi o zaman.” Baekhyun kekeledi ve duyulur bir şekilde yutkundu, fırsattan istifade kalan pirinç kekini koymak için buzdolabına gitti. İşi bitince yine bir veba gibi Chanyeol’ün bakışlarından kaçtı, tüm yüzü kırmızıydı, Chanyeol’ün derin sesi sokağın gürültüsünü kolayca alıp götürdüğü için biraz ilgilerini verseler insanların onları kolayca duyabileceği dolu caddenin ortasında ona tüm sapıkça şeyler söylediğinden bile daha da kırmızıydı. “Yarın sana detayları söylerim.”

“Tamam.” Chanyeol başını salladı.

Sonra Baekhyun gitmek için arkasını döndü ve Chanyeol ayaklarına baktı, gerginlik baş edemeyeceği kadar çoktu. Ne yapıyordu? Chanyeol Jongdae’nin izlediği diziye laf atıyordu ama gösterinin boktan bölümlerden birinden alınmış bir sahne gibiydi şuan.

“Ve Chanyeol,” Baekhyun’un sesi başını tekrar kaldırmasına sebep oldu ve sıcak ve utangaç bir gülümseme ile karşılaştı. “İyi geceler. Tekrar.”

Bununla birlikte havadaki gerginlik kayboldu ve Chanyeol tekrar özgürce nefes alabildi. Baekhyun’un tek bir gülümsemesi Chanyeol’ün esmer olanın kişisel alanına girdiği ve aralarını bir an garipleştirdiği için Baekhyun’un ona kızmadığını inandırmaya yetiyordu ve tek gülümsemesi Chanyeol’ün dudaklarının yüzünü ikiye bölen bir sırıtışını şekillendiriyordu.

“İyi geceler.” Dedi Chanyeol. Birbirlerine iyi geceler dedikten sonra Baekhyun gitti, attığı her adımla adım sesi uzaklaştı. Chanyeol gözleriyle onu takip etti ta ki Baekhyun bir duvarın arkasında kaybolup Chanyeol’ün odasının olduğu diğer kata giden merdivenlere yürümeye başlayana kadar ve CEO yüksek sesle soluklandı, arkasındaki sandalyeye geri oturdu.

Bu kısa ama aşırı duygusal olarak çöküşlü karşılaşmayı unutacağına dair söz vermeden önce Baekhyun’un onun adını söyleyişini bir kez daha düşündü, Chanyeol ismi Baekhyun’un ağzından çıkınca adı her zamankinden daha güzel gelmişti.

Chanyeol, Baekhyun söyleyince adını gerçekten ama gerçekten çok daha sevdiğine karar vermişti.

 

--

Chanyeol koluna birinin dokunduğunu hissedince sessizce homurdandı ve yan tarafına döndü, içgüdüsel olarak battaniyeyi kavradı ve kulaklarına kadar çekti. Bir saniye önce pozisyonu değiştirilmeye zorlandıktan sonra yeni bir rahat pozisyon bulunca memnun bir şekilde nefesini verdi ve kırıştırdığı yerlerini düzeltti. On saniye falan sonra Chanyeol’ü hiçbir şey rahatsız etmedi, uykuya ve müthiş uykusuna geri dönmeye hazırdı ama sarıldığı battaniye üzerinden alınmıştı ve Chanyeol’ün evi klima sayesinde hiç soğuk olmasa da CEO battaniyeden gelen sıcaklığın gitmesiyle birden üşüdüğünü hissetti.

Uzaktan bir ses duydu ama o kişinin ona ne dediğini anlayamadı, aklı hala yüzde seksen uykudaydı. Chanyeol bir top haline gelirken gözleri kapalı halde elleri battaniyeyi aradı, yumuşak battaniyeyi bulamayınca kaşlarını çattı. Hüsranla nefesinin altından bir şeyler mırıldanan Chanyeol pes etti ve elinin başının yanındaki yastıkta durmasına izin verdi, soğuğu kabullendi çünkü uyku şimdi daha önemliydi.

“Chanyeol!” Birisinin avuç içi başıyla güçlü bir şekile temas kurmuştu ve Chanyeol ona vuran kişiyi görmek için gözlerini açarken bağırdı. Ama saldırganın yüzünü göremeden önce Güneş gözlerine çarptı ve tekrar homurdandı, iki eliyle gözlerini kapattı. “Uyan hadi.”

Bir süre ve birkaç küfür sonrasında Chanyeol gözlerini açtı ve gözlerini ovduktan sonra gördüğü ilk şey bulanık bir yüzdü.

“Baekhyun?” İsim ağzından çok kolay çıkmıştı, rahatsız edici sabah sesi havada yankıladı. Chanyeol hala rüya görüp görmediğinden ya da Güneş ışınları vücuduna düşerken ve bacaklarındaki kasları belli ederken sadece Chanyeol’ün tişörtünü giyen Byun Baekhyun’un gerçekten yatağının yanında dikildiğini, ondan sadece bir metre uzağında olup olmadığından emin değildi. Belki sadece Chanyeol’ün hayal dünyasıydı ama Baekhyun’un yanaklarında soluk bir pembelik gördüğüne yemin ederdi.

“Beş dakikadır seni uyandırmaya çalışıyorum.” Dedi Baekhyun ve Chanyeol’ün battaniyesini üzerine attı, CEO dışında her yere baktı. Ve hayır, Chanyeol hayal görmüyordu çünkü Baekhyun’un tüm yüzü kızarmaya başlamıştı. Tekrar mı hastalanıyordu?

“Uykum ağırdır.” Sanki Baekhyun zaten bilmiyormuş gibi Chanyeol kendini savundu ve doğruldu, elini yorgun yüzünde gezdirdi. Baekhyun gittikten sonra Chanyeol masadaki belgeleri incelemeye devam etmişti ve işini bitirmek amacıyla kendini uyanık tutmak için bir enerji içeceği içmişti ama yorulan Chanyeol sabah devam etmeye karar vermişti. Ne zaman uyuduğunu bilmiyordu ama sonunda dinlenmeye karar verdiğinde saate bakmamıştı.

Chanyeol ellerini kullanırken battaniye omuzlarından tekrar düştü ve yumuşak battaniyenin üzerinden kaydığını hissettiğinde Chanyeol baksır dışında bir şey giymediğini fark etmişti, çıplak göğsü ortadaydı. Chanyeol boşluğa bir yere bakan Baekhyun’a baktı, saniyeler geçtikçe yüzünün kızarıklığı geçiyordu ama pembelik hala belliydi. Baekhyun onun yüzünden mi kızarmıştı? Ama bu düşünce aklından geçer geçmez Chanyeol böyle saçma bir şey düşündüğü için kendine güldü. Jongdae Baekhyun’un birçok tek gecelik ilişkisi olduğunu söylemişti – ya da öyle bir şey – o yüzden esmer olanın diğerlerinden çok da farklı olmayan Chanyeol’ün çıplak göğsünü gördükten sonra kızarması imkânsızdı. Yani Chanyeol’ün vücudu o kadar kötü değildi ama Baekhyun ilk defa karın kası görmüyordur tabi.  Ya da Baekhyun yarı çıplak birini görünce hep böyle utanıyor muydu?

“Her neyse.” Esmer olan başından savdı. “Eve gidiyorum bu yüzden sana söylemeye geldim. Öylece kaçtığımı düşünmeni istemedim.”

“Ne?” Chanyeol kaşlarını çattı, Baekhyun’un ağzından çıkanları anlamadığı belliydi.

“Burada sonsuza dek kalamam, yatağın rahat ve evin sıcak olsa da.” Baekhyun kıkırdadı, - Chanyeol’ün’ – tişörtünün ucuyla oynadı ve Chanyeol Baekhyun’un alt taraflarına bakmamak için gerçekten elinden geleni yapıyordu. Şuan azgın aklından daha önemli şeyler vardı.

“Jongin biliyor mu? Sevgilisiyle bir olup derimi yüze-“

“Kyungsoo’ya niye hep Jongin’in sevgilisi diyorsun? Adını biliyorsun, o yüzden…?” diye sordu Baekhyun, Chanyeol’ün eden Kyungsoo’nun adını söylemekten bu kadar kaçtığını merak etti. Bir kere olması tamamdı. İki kez? Yine tamam. Ama minyon aşçıya böyle diyeli beşinci sefer falandı galiba.

“Onu öyle çok tanımıyorum.” Chanyeol yanıtladı. Ve bir nevi bu doğruydu. Resmen yabancılarken insanlara ilk adını söyleyince rahat hissetmiyordu. Ve bir de üstüne Chanyeol hala aşçıdan korkuyordu ve adını söylemektense Jongin’in sevgilisi demeyi tercih ederdi, Baekhyun’a dokunmaya çalışırken Chanyeol’ün küçüğüne neler olacağına dair Kyungsoo’nun onu tehdit edişine titredi.

“Jongin ne o zaman? Şimdi arkadaş mısınız? Ahbap falan?”

“Tanrım, dur.” Chanyeol homurdandı, birisinin ona soru üstüne soru sormasından nefret ediyordu. Ama Baekhyun’un sessizce kıkırdamasını duyunca kızamadı, sesi çok tatlıydı ve nedense rahatlatıcıydı.

“Neyse, uykuna geri dönebilirsin. Üzerimi giyinip bir taksi çağıracağım. Uyandırdığım için üzgünüm.” Dedi Baekhyun, içten bir şekilde gülümsedi. Chanyeol’ün öylece uykuya geri dönmesini bekler gibi gitmek için arkasını döndü. Baekhyun kapıya doğru ilk adımı attığında uzun tişörtün kapatmadığı Baekhyun’un uyluklarına CEO göz attı ve görüntü onun için gerçekten çok fazlaydı. Baekhyun hakkında hiç sapıkça düşünmeyeceğine söz vermesine, aldığı ikinci şansı kaybetmek istememesine rağmen aklının bir saniyeliğine özel yerlerine gitmesini durduramıyordu.

Baekhyun’un bacaklarının resmen mükemmel olması dışında Chanyeol dün Baekhyun’a verdiği şortu giymeyecek kadar Chanyeol’ün etrafında rahat olmasını düşündüğünde heyecanlanmasına engel olamamıştı. Bir saniye sonra suçlu da hissetti çünkü Baekhyun ona güvenmeye çalışıyordu ve Chanyeol yine ondan faydalanıyordu.

“Soruma cevap vermedin ama.” Dedi Chanyeol, Baekhyun’u durdurdu. Adam ona sorarcasına döndü o yüzden Chanyeol devam etti. “Jongin biliyor mu?”

“Biliyor, onu aradım. Merak etme.” Baekhyun kapıya doğru yürümeye devam etmeden önce onu temin etti.

Chanyeol homurdandı. ‘Merak etme’ymiş, insanlara hep bunu mu diyorsun? Aklından sordu ama Baekhyun’a doğrudan sorsa daha iyi olacağını biliyordu. “Ben seni bırakırım.” Chanyeol sonunda karar verdi, Baekhyun’u bir kez daha durdurdu.

“Uyumana dön. Yorgun olmalısın.”

“Önemli değil.” Chanyeol zaten yataktan çıkmıştı, dolabına giderken Baekhyun’un bitmek bilmeyen itirazlarını dinlemedi, bu sürede Baekhyun’un yanından geçti. “On beş dakikaya hazır olurum. Sen de bu sürede giyinebilirsin. İstersen duş da alabilirsin.”

“Bunu yapmak zorunda değilsin.” Baekhyun tekrar denedi, tek bir hareketle dolabın kapağını kapattığında, neredeyse kapağı Chanyeol’e çarparken Chanyeol ürkmüştü. Derin, kahverengi kürelerinin içine bakan Chanyeol esmer olanı yine okuyamadı, Baekhyun’un gözlerinde parlayan parça parça duygularla kalmıştı sadece ama onlarda saniyelikti. Chanyeol Baekhyun’u kolayca okuyabileceği zaman ne zaman olacaktı?

Ama sonra Chanyeol bunu düşündü and öyle bir zamanın olmayacağını fark etti. Tıpkı diğer herkes gibi Baekhyun’un mutlu rolüyle kandırılmıştı ve esmeri tanıdığını düşünmüştü. Ama dünden sonra Chanyeol Baekhyun’un parlak görünüşünün arkasında çok daha fazlası olduğunu biliyordu ve Baekhyun’un ona ya da diğerlerine gülümseyişinin gerçek olup olmadığını merak etmesine engel olamıyordu. Chanyeol cevap istiyordu, gerçek Byun Baekhyun’u görmeyi istiyordu.

“Yapmak istiyorum.” Chanyeol ısrar etti, Baekhyun’a yoğun bir şekilde baktı ve isteğini anlayabilmesini umdu. Sonra ekledi: “Arkadaşlar böyle yapar, değil mi? Birbirine yardım eder?”

Dün Baekhyun’un kullandığı bahanenin aynısını kullanmak doğru bir taktikti ve bir süre sonra Baekhyun Chanyeol’ün teklifini kabul etti. Ama dudaklarından kaçan canı sıkılmış bir oflamayı önlemeye çalışmadı bile, dudağını büküşüne Chanyeol kıkırdadı.

“On beş dakikan var.” Baekhyun odadan çıkmadan önce son olarak bunları dedi ve bu sefer Chanyeol’ü sonunda bıraktı, giyinmeye odaklandı.

 

--

Merdivenlerden inen Chanyeol’ün duyduğu ilk şey şu olmuştu: “Geç kaldın.”

“Ne kadar?” Chanyeol ön kapıdan sadece bir metre uzakta duran, çoktan ayakkabılarını giymiş olan Baekhyun’un yanına giderken sırıtarak sordu. Bir duvara yaslanıyor ve telefonuna bakıyordu,  o kadar hızlı yazıyordu ki Chanyeol bir robot olup olmadığını merak etti çünkü bir insan bu kadar hızlı mesaj yazamazdı.

“Altı dakika.” Baekhyun yanıtladı, hala bakışlarını telefondan çekmemişti, parmakları ışık hızında hareket ediyordu ve uzun tırnakları ekranla her temas yaptığında ses çıkarıyordu.

“Fena değil.” Baekhyun’dan çok kendi kendine söyledi. Chanyeol sadece giyinip dişlerini fırçalamak istemişti o yüzden Baekhyun’un gelmesini bekleyen o olur diye düşünmüştü ama sonunda CEO bir duş almaya da karar vermişti ve Chanyeol’ün beklediğinden uzun sürmüştü. Baekhyun’un ona verdiği on beş dakika içinde duş aldığını düşünürsek altı dakika geç kalmak hiç de kötü değildi.

“Gidecek bir yerin olduğunda genelde geç mi kalıyorsun?” Baekhyun sordu, sessiz bir iç çekişle telefonunu sonunda kilitledi ve cebine koydu.

“Yüzde doksan, kalan yüzde on iş toplantıları.” Chanyeol utanmadan yanıtladı. Gurur duyulacak bir şey değildi doğru ama sırf bu yüzden geceleri ağlamıyordu da. Zaten dünyada ondan hoşlanan insan sayısı azdı. “Hadi gidelim.”

Chanyeol kabanını giydikten sonra anahtarıyla beraber cüzdanını da aldı ve kapıyı açtı, Baekhyun’un onu takip etmesini işaret etti. Bugün hava oldukça güzeldi ve dün gibi soğuk da değildi ama Chanyeol Park malikânesinden dışarı adım attığı an Baekhyun’un yine de titrediğini fark etmişti. Chanyeol kapıyı kilitledi ve arkasını döndüğünde Baekhyun’un onu beklemediğini gördü, uzaktaki Audi’yi görmüş ve küçük ama hızlı adımlarla yolcu koltuğunun kapısının önünde durana kadar yürümüştü, diğerinin kapıyı açmasını sabırsızca bekliyordu böylece soğuk rüzgârdan saklanabilirdi.

Chanyeol arabanın kilidini açtığında Baekhyun hemen içeri girmiş, kapıyı kapatmıştı. Chanyeol camdan onun rahatladığını görebilmiş ve arabanın etrafında yürüyüp sürücü koltuğuna geçmeden önce gördüğüne kıkırdamıştı. Chanyeol arabayı çalıştırdığı an Baekhyun üşümesin diye ısıtıcıyı açtı, sıcaklığın tenine çarptığını hissedince esmer olan teşekkürler diye mırıldandı.

“İstediğin—“ Chanyeol’ün sesi mesaj bildirim sesiyle kesildi ve Baekhyun telefonunu cebinden çıkarıp kilidini açmadan önce homurdandı. Önündeki yola dikkat etmesi gerektiğini bilen Chanyeol iki saniyeden fazla Baekhyun’a bakamamıştı ama iki kısa saniyede bile Baekhyun’un sinirlendiğini söyleyebilirdi.

Baekhyun nefesinin altından küfredip sesi zar zor duyulabilirken ama yine de Chanyeol duymuşken Chanyeol’ün içinde kendisiyle olan savaşı bitmişti – ona sorunun ne olduğunu sormalı mıyım yoksa buna sinirlenir mi?  “Bir şey seni rahatsız mı ediyor?”

“Bir şey değil, birisi.” Baekhyun yanıtladı ve iç çekti, telefonunu bıraksa da kaldırmamıştı.

“İşten birisi mi?”

“Evet.” Baekhyun başını salladı. “Kyungsoo… Salı günü olanları patrona söylemiş ve dinlenip iyileşmem için Pazar günü için izin almıştım. Ama iş arkadaşlarımdan bir pislik Pazar günü için planları olmasına rağmen benim yerimi almak zorunda kaldığı için bundan hoşlanmadı. Evde kalmak benim kararım değildi ama beni rahatsız edip duruyor.”

“Ona neden numaranı verdin ki?” Chanyeol sordu. Baekhyun numarasını öylece verecek biri gibi durmuyordu yoksa Chanyeol zaten alırdı. İstese tabi ki alabilirdi, bilişimde çalışanlardan birine numarasını bulmasını söylerdi ama Baekhyun’un kendisinden almayı tercih ederdi.

“Sorun şu ki ben vermedim. Kimden aldı bilmiyorum.” Yeni bir mesaj gelirken Baekhyun söyledi ve telefonu öfkeyle tekrar eline alıp baktı, kaş çatışı her saniye derinleşti.

“Görmezden gel o zaman.” Aklına gelen ilk şeyi söyleyen Chanyeol Baekhyun’un kabul etmesini beklemiyordu ama seçeneği düşündükten birkaç saniye sonra telefonunu kaldıran Baekhyun’u gözlerinin ucuyla gören Chanyeol yardımcı olduğu için gururlanmıştı. “Radyoyu açmamı ister misin?”

“Gerek yok. Eşlik etmeyi isterim ama hala yorgun olduğum için söyleyemezsem sinirlenirim.”

Ve işte, eve kadar sürüş Chanyeol sorduktan sonra Baekhyun’un cama yaslanıp kapalı gözleriyle iş arkadaşları hakkında konuşmasıyla ve CEO’nun Baekhyun’un her lafını dinlemesiyle ta ki siktir et onları ile bitirip Baekhyun için daha eğlenceli bir konuyla değiştirmekle geçmişti. Chanyeol Baekhyun’un iş arkadaşlarına teker teker sövmesini dinlemenin eğlenceli olduğunu söyleyebilirdi çünkü Baekhyun garip ama yine de komik imalarla Chanyeol’ü sürekli güldüren kelimeler kullanıyordu.

Baekhyun Chanyeol’e bugünkü dans yarışmasına dair bilmesi gerekenleri söylemişti, ne zaman başladığı ve tahminen ne zaman biteceği, nerede olacağı, büyük ödülün ne olduğu gibi şeyler de dahil. Sahneye yakın olmak için daha erken buluşmayı kabul etmişlerdi, Baekhyun ona böyle büyük bir dans yarışması olduğunda gerçekten kalabalık olduğunu söylemişti o yüzden yarışma başlamadan en az yarım saat önce gelmek iyi olurdu.

Araba sonunda Baekhyun’un evinin önünde durduğunda Chanyeol gerildi. Aklı Pazar gününe ve Baekhyun’u hemen nasıl öpmeye çalıştığına gitti, Baekhyun’un üzgün ve hayal kırıklığıyla dolu ifadesini hatırlayınca çenesini sıktı. Baekhyun’un da bunu düşünüp düşünmediğini bilmiyordu çünkü hala dans yarışmasından bahsediyordu ama çok iyi saklasa da Chanyeol gerçekten huzursuz hissetmişti.

“Uh… pekala, getirdiğin için teşekkürler.” Dedi Baekhyun ve o an Chanyeol Pazar gününü sadece onun düşünmediğini anladı çünkü Baekhyun’un sesi hafif dalgalanmıştı ve – rol yapsın ya da yapmasın – yedi yirmi dört heyecanlı konuşabilen birine göre Baekhyun birden sessizleşmiş ve aniden gerilmiş gibi Chanyeol’ün gözlerinden kaçmıştı.

Chanyeol boğazını temizledi ve söyledi: “Sorun değil gerçekten.”

Baekhyun kapıyı açtı ve arabadan indi, Chanyeol son seferde Baekhyun’u durduruşunu, onu bileğinden çekişini ve bir eli Baekhyun’un boynundayken onu öpmek için eğildiğini hatırladı.

“Altıda görüşürüz.” Baekhyun kapıyı kapatmadan önce elini salladı ve gülümsedi. Sonra arkasını dönüp girişe doğru yürüdü, anahtarlığında asılı olan küçük bir çip yardımıyla kapıyı açtı.

Baekhyun binanın içine girmeden önce son kez ona bakmayınca Chanyeol hissettiği hayal kırıklığını görmezden geldi, arabayı sürdü ve Baekhyun’un binası yavaş yavaş kaybolurken saati kontrol etti. 10.47, Chanyeol sayıları okudu ve iç çekti. Yarışmadan önce az bir süresi vardı ve tekrar uyumayı istiyordu ama iş şimdi daha önemliydi. Bu gece gitmeden önce her şeyi halletmek istiyordu, işi bitmemiş halde bırakmaktan nefret ediyordu.

 

--

Baekhyun küçük dairesine girdi ve ağır bir iç çekerek kapıya yaslandı, gözlerini kapattı. Kısa bir sürede Baekhyun o kadar çok şey yaşamıştı ki duygusal olarak yorgun hissediyordu ve endişelerinden kurtulmak için sadece uyumak istiyordu. Perşembe günü Chanyeol ve onun tekrar konuşacağını hayal bile edemezdi ve aslında arkadaş ya da her neyse olmalarını düşünmek de söz konusu bile olamazdı.

Ve Tanrım, Baekhyun yine gardını indirmişti. Kurduğu duvarının bir saniyeliğine kaybolup çok iyi sakladığı hassas yanını göstermesine izin vererek Chanyeol neden onunla arkadaş olmayı bu kadar istiyordu bilmek istiyordu. Jongin, Kyungdoo ve Jongdae gelmeden önce konuştuktan sonra Chanyeol Baekhyun’u o gün boyunca yoğun bir şekilde izlemişti ve Baekhyun CEO’nun gülümsemelerinin arkasında dahası olduğunu anladığını fark etmişti.

Hepsi sahte değildi gerçi. Baekhyun arkadaşları ile zaman geçirmekten gerçekten hoşlanıyordu ve çoğu zaman gerçekten mutluydu, çok sevdiği insanlarla eğlenmek için tüm sorunlarını unutuyordu. Baekhyun’un Kyungsoo, Jongin ve Jongdae ile yan yana olma şansı çok sık başına gelmiyordu ve diğer gün gerçekten bok gibi hissetse de zamanını üzgün olup boşa geçirmek istememişti.

Chanyeol o konuyu tekrar açmamıştı ve Baekhyun bunun için gerçekten minnettadı. Baekhyun’un konuşmayacağını muhtemelen biliyordu çünkü ikisi Baekhyun’un jongin ile konuşmakta zorlandığı bir şeyi onlar konuşacak kadar yakın değillerdi ve Jongin resmen Baekhyun’un kardeşi gibiydi.

Gözlerini tekrar açan Baekhyun etrafına baktı, sonunda evde olduğu için garip hissediyordu. Gözleri odayı tararken tatsızca kıkırdadı. Tüm dairesi Chanyeol’ün yatak odasından küçüktü. Ve burası gerçekten soğuktu. Baekhyun hala dışarıdaymış gibi hissediyordu, soğuk havadan koruyarak sıcak olması gereken dairesinin içindeymiş gibi değildi.

Herkesin kendi evinde rahat olacak kadar parası yok, Baekhyun ayakkabılarını çıkarıp hemen terliklerini giyerken, ayaklarının donmasını istemiyordu, düşündü. Montunu da çıkardı ve salon denilen köşedeki küçük koltuğa attı ve yatak odasına gitti, kendini yatağına bıraktı. Vücudu biraz zıpladı ama yatak Chanyeol’ün yatağından daha sertti.

Baekhyun evindeki her şeyi Chanyeol’ün evindekilerle kıyasladığı için kendinden nefret etti ama kimse onu suçlayamazdı. Baekhyun’un Chanyeol’ün evinde kalması beş yıldızlı bir otelde kalması gibiydi ve böyle bir şeyi kim özlemezdi?

Yatakta boş boş on dakika uzandıktan ve tavana baktıktan sonra Baekhyun duş almaya karar verdi. Gerginliğini atmaya ihtiyacı vardı ve duş almak onu hep rahatlatıyordu. Bu yüzden doğruldu ve odada havlu aradı, Salı günü sabahı duş aldığı zamanı hatırladı, havluyu yatak odasının bir yerine atmıştı. Gözleri gardırobunun kapısına asılı olan mavi havluya takıldı ve Baekhyun banyoya giderken onu aldı.

Saniyeler içinde soyundu ve hevesle duşa girdi. Belki bu Tanrı’dan bir hediyeydi ama Baekhyun suyu açtığında suyun sıcaklığını ayarlamaya çalışırken sinirlenmesine gerek kalmamıştı çünkü zaten mükemmeldi.

“Wow.” Baekhyun mırıldandı, şaşırmıştı.

İlk su damlası tenine nazikçe vururken vücudu rahatladı, kaslarının gevşediğini hissetti. Chanyeol’ün banyosu daha lüks ve daha yeni olsa da burada sevdiği tek şey banyosuydu. Baekhyun banyosunun sade, eski olmasını ve Baekhyun ile zaten dolacak kadar küçük olduğu için Chanyeol’ün muhtemelen içeri adım bile atamayacağını umursamadı. Sıcak damlaların tenini okşadığını hissettiği sürece yeterliydi.

Duş almanın tek kötü yanı Baekhyun’un düşünecek çok zamanı olmasıydı çünkü orada sadece dikiliyor ve rahatlıyordu. Ve düşünecek çok zamanın olması hep iyi bir şey değildi. Mesela aklı sürekli karanlık yerlere gidiyordu ve Baekhyun genelde hep geçmişini, biten ilişkilerini ve iyi bir sevgili olmayıp boktan biri olduğunu söyleyenleri düşünüyordu.

Ama şimdi bunların hiçbirini düşünmüyordu. Geçmişinden kimseyi düşünmüyordu, Siwoon’u bile. Sadece Chanyeol’ü düşünüyordu.

Chanyeol’ün aslında ne kadar iyi, anlayışlı ve ilgili biri olduğunu düşünüyordu, iki hafta önce falan tanıştıklarında Baekhyun’un onun hakkında düşündüğünün tam aksine. Chanyeol’ün geçmiş günlerde ona dediği her şeyi düşünüyor, kafasında kelimeleri tekrar edip duruyordu. Chanyeol’ün onu yatağa nasıl taşıdığını, ne kadar iyi koktuğunu ve Baekhyun ona yaslanırken vücudunun sert ama rahat oluşunu düşünüyordu.

Baekhyun Chanyeol’ü düşünmeyi engelleyemiyordu resmen ve bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordu ama Chanyeol’e ikinci bir şans vermenin kesinlikle iyi bir seçim olduğunu biliyordu.

Çünkü Chanyeol en yakın arkadaşları dışında Baekhyun’a ilgi çekici olduğu için arkadaş olmak istediğini söyleyen ilk kişiydi, iyi uyacakları için Baekhyun ile çıkmaya çalıştığından değildi.

Baekhyun ona inanmasa da Chanyeol’ün onu öyle görmesine memnundu. Baekhyun hakkında özel bir şey olmadığını fark edip gidene kadar çok uzun süre geçmeyecekti fakat o zamana kadar Baekhyun birlikte olan anlarının tadını çıkarmak istiyordu sadece, Chanyeol’ün aptal şakalarıyla bile aslında oldukça havalı biri olduğunu şimdi biliyorken.

 

--

“Tanrım, Chanyeol! Artık gelebilir misin?!” Jongdae koridordan bağırdı. “Geç kalacağız!”

Chanyeol cevap vermedi ama sonunda gelmesi ve neredeyse on dakikadır onu bekleyen Jongdae ile Minseok’a katılması birkaç saniye sürmüştü sadece. “Sakinleş, yetişeceğiz.”

Yarışmanın olacağı yer Chanyeol’ün evinden kırk dakika uzakta olduğu için 17.15’te buluşmayı onaylamışlardı ama tabi ki, Park Chanyeol zamanında gelemezdi. Saat nerede 17.30’du ve Chanyeol’ü beklemek zorunda kaldıkları için daha arabada bile değillerdi.

“Senin yerinde bu kadar sakin kalamam.” Jongdae Chanyeol’ün ayakkabısını giymesini izlerken söyledi, arkadaşına kaşlarını çattı.

“Sana dedim, geç kalmayacağız –“

“Anlamıyorsun.” Jongdae sertçe lafını böldü, Chanyeol’ün omzuna vurdu. CEO dengesini kaybetti ve Jongdae’nin vuruşu sağ olsun az daha düşecekti ama sonunda onu hemen yakalayan Minseok sayesinde düşmekten kurtuldu.

“Bana vurmak zorunda mıydın?” Chanyeol kaş çatarak sordu ve hemen diğer ayakkabısını giydi, işi bitince doğruldu. Hızlıca anahtarlarını, telefonunu, cüzdanını aldı ve ön kapıyı açtı, bu sürede ışıkları kapattı. Minseok ve Jongdae onu takip etti ve Chanyeol aceleyle kapıyı kilitledi, bir saniye sonra çoktan arkasını dönüş ve arabasına gidiyordu.

“En önde olamazsa Kyungsoo’nun hepimizi öldüreceğinin farkında mısın?” Ve sonra Chanyeol’e dank etti. Kulübün dışında onları bekleyen sadece Baekhyun değildi. Kyungsoo da vardı. Ve aşçı, sevgilisinin performansını arkadan izlemek zorunda kalırsa Kyungsoo’nun onları öldüreceğine dair Jongdae şaka yapmıyordu, Chanyeol bunu biliyordu.

“O kadar kötü biri mi?” Minseok merakla sordu, Kyungsoo’nun adının geçmesiyle birden hızlanan iki adamın arkasından geldi. Jongdae’den birkaç şey duysa da Jongdae’nin dediği birçok şey yalandı.

“Kötü.” İkisi de aynı anda yanıtladı. Minseok hala onlara inanmıyordu ama. O kadar kötü biri olamazdı. Kyungsoo’yu bu kadar kızdıran muhtemelen Jongdae ve Chanyeol’dü çünkü birlikte değillerken bile ikisi de gerçekten ele avuca sığmıyordu ve bu kadar korktukları adam sonunda onları öldürmeye karar verirse bu kadar sinirlendirdikleri içindir.

Minseok onları öldürmek istememişti tabi.

Nihayet Chanyeol’ün Audi’sine yerleştiklerinde arabayı çalıştırdıktan ve Park malikânesinden çıktıktan sonra Jongdae derin bir nefes verdi. “Hepimiz öleceğiz.”

“Susar mısın? Strese sokuyorsun beni.”

“Pekâlâ, zamanında hazır olsaydın böyle düşünmek zorunda kalmazdım.” Jongdae Chanyeol’e kızgınca bağırdı.

“Hiçbir zaman zamanında hazır olmadığımı biliyorsun!”

“Ah, yani bu benim hatam mı?! Son anda kıyafetini değiştirmeye karar veren sensin!”

“Bence çok hoş.” Dedi Minseok birden, Jongdae ve Chanyeol’ün küçük tartışmasını böldü.

Jongdae başını ona çevirip sordu: “Ne hoş?”

“Baekhyun için güzel gözükmek istemesi.” Minseok sanki önemsizmiş gibi söyledi ama Chanyeol cümleyi duyduğunda kalbi daha hızlı atmaya başladı hemen. Minseok tam olarak ne kadar biliyordu? Jongdae ona neler anlatmıştı?

“Öyle değil.” Chanyeol ifadesizce söyledi ama direksiyonu tutuşu sertleşti. Tam olarak yalan söylemiyordu. Birisi onu tanıyıp fotoğrafını çekmek isterse diye Chanyeol olabildiğine iyi gözükmek istiyordu. Ama üzerini değiştirirken bir kez olsun Baekhyun bunu sever mi diye düşünmediğini inkâr da edemezdi.

“Tabi canım.” Jongdae kıkırdadı. “Neyse… Bir kestirme biliyorum o yüzden sadece beni dinle ve yanlış yere dönme yoksa seni öldüren ben olacağım.”

“Evet, evet.” Chanyeol gözlerini devirdi ama Jongdae’nin talimatlarını dikkatlice dinlediğine emin oldu, daha da geç kalmak istemiyordu.

 

 

--

 

 

Chanyeol yönleri söylemekte tam olarak harika değildi ama birisi ona yönleri söylediğinde dinlemekte daha kötüydü. Ve Jongdae bunu çok iyi biliyordu o yüzden yanlış yöne dönmüşlerdi ve nereye gideceklerini bilmeden beş dakika dolanmaları resmen Jongdae’nin suçuydu, Chanyeol’ün değil. Minseok ikisini sakinleştirmeye umutsuzca çabalarken Jongdae ve Chanyeol tartışmaya başlayıp birbirlerine saydırmışlardı. Minseok’un yatıştırıcı sözlerini duymuyorlardu, iki iş adamının sesi çok yüksek olduğu için sesi arkaplanda kalıyordu.

Chanyeol dans yarışmasının yapılacağı kulübün adının yazdığı neon yazıyı gördüğünde on dakika geç kalmışlardı bile ve arabayı park edecek boş bir yer bularak beş dakika daha gitmişti. Arabadan ilk inen Jongdae’ydi, durmadan öldük biz öldük diye mırıldanıyorken Minseok onu sakinleştirmeye çalışıyordu, kulübe giderlerken Jongdae’nin koluna nazikçe dokunuyordu. Chanyeol arkalarından yürüyor, kaldırımda kaşlarını çatıyor ve bu gece içmeyeceği için arabayı ben kullanırım dediği için kendine sövüyordu.

Chanyeol dün annesine Jongdae’nin arkadaşlarıyla çıkacağını söylediğinde – konuşmanın başında Jongdae’nin adını vermek işe yarıyordu – annesi o kadar mutlu olmamıştı. Ama tek bir şartla gitmesine izin vermişti ve o şart Chanyeol’ün tek bir damla alkol almayacağına dairdi. Ki oldukça sinir bozucuydu ama ne yapabilirdi ki.

“Kyungsoo mutlu gözükmüyor.” Dedi Jongdae ve Chanyeol sonunda başını kaldırdığında Jongdae’nin baktığı yere baktı. İlk önce Baekhyun’u gördü, hemen dikkatini çekmişti ve gözleri yarım saniye buluştu. Ama o saniye Chanyeol’ün kalbini hızlandırmaya yetmişti. Sonra Chanyeol Baekhyun’un sağına baktı ve Kyungsoo’nun doğrudan ona baktığı gördüğü an nefesi tekledi.

Kaşlarını çatmıyordu, ifadesi nötrdü ama Kyungsoo’nun gözlerindeki tek bir bakıştan aşçının ona öldürücü bakışlar attığını hissedebiliyordu. Aniden koşup kaçmak istedi, buraya gelene kadar verdiği uğraşları boş verdi.

“Geç kaldınız.” Üçü etraftaki seslere rağmen onu duyacak kadar yaklaştığında Kyungsoo konuştu ve o konuştuğu an Jongdae ile Chanyeol dondu. Jongdae’nin yanındaki Minseok sakin görünüyordu ve Kyungsoo’nun yoğun bakışlarından hiç etkilenmemişti.

“Trafik vardı.” Jongdae gergince gülerken yalan söyledi ve o kadar kötü çıkmıştı ki Kyungsoo kaşlarını oh gerçekten mi? İfadesiyle kaldırdığında Chanyeol biraz bile şaşırmamıştı. “Pardon.”

“Hadi gidelim o zaman.” Baekhyun onlara doğru bir adım attı Kyungsoo ve üç adamın ortasında durdu. Chanyeol Baekhyun’un ince parmaklarının Kyungsoo’nun bileğine dokunmasını da görmüştü, muhtemelen ona dokunarak onu sakinleştiriyordu. Kyungsoo’nun yerinde Chanyeol olsaydı o da kızardı muhtemelen. “Ve sen Minseok olmalısın. Ben Baekhyun, seninle tanıştığıma sevindim. Jongdae senden çok bahsetti.”

“Gerçekten mi?” Minseok şaşırarak sordu. Jongdae’ye baksa da adam Baekhyun’un beklenmedik yorumundan sonra Minseok ile göz temasından kaçındı, sızan bilgi yüzünden çok utanmıştı. “Ben de seninle tanıştığıma sevindim.”

“Benim adım Kyungsoo.” Aşçı konuştu ve o da elini uzattı, kendini tanıtırken Minseok’a kısaca, dostça gülümsedi. Chanyeol Kyungsoo’nun öldürücü ifadesinin bu kadar çabuk değiştiğine tanık olurken gözleri kocaman oldu.

“Biz biletleri aldık o yüzden içeri girelim hadi.” Baekhyun biletleri Jongdae ve Minseok’a uzatırken sırıtarak söyledi. Ama Chanyeol’e dönünce sırıtması değişik bir gülümsemeye dönüştü. Nerede utangaç bir gülümsemeydi ve Chanyeol hafif açık ağzıyla Baekhyun’un elinden bileti aldı. Ama sonra Chanyeol sırf Baekhyun ona gülümsediği diye etkilenen platonik bir genç gibi davranamayacağını fark etti ve rol yapma yüzünü takındı. Uzun zamandır bir genç değildi ve aşık da değildi. Chanyeol tecrübe edinmekten fazlasını yaşamıştı ve öyle davranmaya başlamalıydı.

“Otuzu aşkın grup var ve Jongin ile Sehun son sahneye çıkacak olanlardan bu yüzden sıraları gelene kadar yanımızda duracaklar.” Kulübe girerlerken Kyungsoo onlara söyledi, başlarını aşağı yukarı sallayıp girmelerine izin veren kapıdaki korumalara biletlerini gösterdiler. Şimdiden bir sürü insan vardı ama kulüp çok büyük olduğu için sahneye yakınlaşırlarken kalabalıkta birbirlerini timek zorunda kalmamışlardı.

“Gerçekten nerelerdeydiniz? Kyungsoo seni öldürmeye hazırdı… ve Jongdae’yi.” Sahneye giderlerken Baekhyun yanına geldi.

“Son anda kıyafetimi değiştirmeye karar verdim ve sonra kaybolduk… Hala yaşadığıma mutluyum, Kyungsoo’nun yüzünü gördüğümde son sözlerimin ne olacağını düşünmüştüm bile.” Chanyeol dürüst bir şekilde yanıtladı, kıkırdayan Baekhyun’a baktı, açık sözlüğüne sevindiği belliydi.

Daha önce Baekhyun’un makyajına bakmaya vakti olmamıştı ama şimdi birbirlerine bu kadar yakınlarken Chanyeol gözlerinin hafif kalemle sarıldığını, tüm yüzüne farklı bir bakış verdiğini görebilmişti, tıpkı o gece Twenty’de ikinci karşılaşmalarında olduğu gibi. Baekhyun normalde harika görünse de Chanyeol makyajsız onu pembe dudakları ve düğme burnuyla beraber sarkık küçük gözlerini daha tatlı buluyordu. Ama şimdi Baekhyun makyaj yapmışken aşırı seksi gözüküyordu.

“Önceki kıyafetini sevmediğin için arkadaşının ve kendi hayatını riske mi attın?” Baekhyun kıkırdadı. “Minseok olmasaydı çoktan ölmüş olurdun bence çünkü Kyungsoo ondan hoşlanmış gözüküyor ve Minseok da Jongdae’den hoşlanmış görünüyor. Kyungsoo onun sevdiğini öldürerek potensiyel arkadaşını üzmek istemezdi.”

Baekhyun Chanyeol ile sanki gerçekten arkadaşlarmış gibi çok doğal konuşuyordu. Evet, Chanyeol ikinci bir şansı almıştı ama Baekhyun’un Pazar günü Chanyeol büyük sıçmamış gibi davranacağını hiç düşünmemişti. Aralarında kötü bir şey olmamış gibi davranan Baekhyun ile taze bir başlangıç gibi hissettiriyordu gerçekten.

Ama Baekhyun ne kadar hoş olursa olsun, her şey iyi ve unutulmuş gibi davransa da Chanyeol Baekhyun’u incittiğini biliyordu ve Baekhyun’un o gülüşlerinin altındakiler hala canını yakıyordu.

“Tanrı Minseok’u korusun.” Dedi Chanyeol ve Baekhyun bir şey demek için ağzını açtığında Jongin’den başkasına ait olmayan heyecanlı bir sesle bölünmüştü. Ve böylece Chanyeol Baekhyun’un ilgisini tamamen kaybetti, kısa olan olabildiğince hızlı bir şekilde Jongin’e giderken CEO’yu arkasında bırakmıştı. Chanyeol hayal kırıklığına yakın bir yerdeydi ama göstermedi, profesyonel bir şekilde sakladı. Çünkü böyle hissetmesi için bir sebep yoktu, gece boyunca en yakın arkadaşı yerine ona dikkatini vermesini beklemiyordu.

Adam kollarını Baekhyun’un beline sardığında Baekhyun uzun olana bakıp mutlulukla gülümsemeden önce Chanyeol Jongin’in yanında duran kişiye bakmadı bile. “Çok uzun zamandır görüşemedik!” Baekhyun onu tutmasına izin verirken bağırdı, adam onu sıkınca memnun bir şekilde gözlerini kapattı.

“Sadece iki hafta oldu Baek.” Dedi adam, Baekhyun’un saçını karıştırdı. Chanyeol ikisinin yakın olduğunu düşündü çünkü uzun olan Baekhyun’a takma adıyla hitap etmişti. “Öncekinden daha da mı uzadın yoksa—“

“Hey! Birbirimizi iki haftadır görmüyoruz ve daha bir dakika bekleyemeden benimle alay etmeye mi başlıyorsun?” Baekhyun adamı itti, şakayla omzuna vurdu, ki bu adamı gülümsetti. İkili biraz daha konuştuktan sonra adam Chanyeol’ü fark etti.

Şükür, Chanyeol tatsızca düşündü, sırf Baekhyun o adamla bu kadar yakın diye niye böyle sinirli düşünceleri vardı bilmiyordu bile.

“Ben Sehun… Jongin ile dans ediyorum.”Adam elini uzattı, gözlerini Baekhyun’dan çekip Chanyeol ile göz teması kurduğu an yüzündeki gülümseme gitti.

"Chanyeol," O da kendini kısaca tanıttı, Sehun’un yüzüyle yüzü aynıydı. Adam gerçekten güçlüydü, erkeksi yüzü ve sert bakışları vardı, ki Chanyeol’e yoğun bir şekilde bakıyordu ama herhangi bir duygudan yoksundu. Baekhyun ve birdenbire yüzlerini değiştirebilen arkadaşlarının nesi vardı? Şu adam birkaç saniye önce resmen parlıyordu ve şimdiyse Chanyeol’ün ömründe gördüğü en poker yüzlerinden birine sahipti.

Ama Sehun Chanyeol’e fazla ilgi göstermeyip grubun arasındaki yeni diğer yüze döndü ve kendini bir gülümsemeyle tanıtan kısa resepsiyoniste de elini uzattı. “Ben Minseok, memnun oldum.”

“Hemen yargılama.” Baekhyun tekrar yanındaydı, aniden konuşunca Chanyeol’ü ürküttü. “Sehunnie zaman geçtikçe insanlara ısınıyor.”

Sehunnie, demişti Baekhyun. Sehunnie.

“Bana öyle deme diye sana kaç kez söyledim.” Sehun döndü ve hemen kaşlarını çattı bu sırada kısa olan sadece gülüp tatlı olduğunu ve Sehun’un buna kızmaması gerektiğini söyledi.

“Sehunnie kulağa güzel geliyor.” Jongdae araya girdi, gözlerini deviren ve nefesinin altından uygunsuz bir şeyler mırıldanan Sehun’a sırıttı.

“Baekhyun’a öyle deme diyor çünkü içten içe bunu seviyor ve kızardığını görürsek imajının bozulmasından korkuyor.” Jongin güldü, dans partnerinin omzunu patpatladı. “Haksız mıyım, Sehunnie?”

“Hepinizden nefret ediyorum.” Sehun mırıldandı. “Gidip içki alacağım, kim benimle?”

“Ben!” Baekhyun Jongin ile aynı anda konuştu. “İçki sınırın yüksek değil. Sarhoş olursan eğer—“

Jongin’in itirazı bölünmüştü ama. “Sadece bir içki, söz.”

Ve böylece Sehun ile Baekhyun gitti. Chanyeol gidişlerini görebilmişti, birbirlerine çok yakın bir şekilde kulübün diğer tarafındaki bara gidiyorlardı. Chanyeol nedense bundan hoşlanmadı.

“Sen gitmiyor musun?” Jongin sordu ve kaburgasına bir dirsekten sonra Chanyeol sorunun ona olduğunu fark etti. “Fırsat buldukça içen biri olduğunu düşünmüştüm.”

“İçemem.” Chanyeol derin bir iç çekişle yanıtladı, annesinin Chanyeol hala bir çocukmiş gibi içmesini yasakladığını hala aşamamıştı. O bir yetişkindi Tanrı aşkına, kendi kendine bakabilirdi.

“Niye?” Jongin merakla sordu.

“Anneme içmeyeceğime söz verdim.” Chanyeol homurdandı. İşte şimdi tam bir çocuk gibiydi.

Herkesin onunla dalga geçmesini bekliyordu – doğrusu, onların yerinde olsa o da dalge geçerdi – ama şaşırtıcı bir şekilde kimse ona gülmedi. Hatta sevgilisinin omzuna başını yaslayan Kyungsoo ilk tepki veren olunca gerçekten şaşırmıştı. “Bu çok hoş.”

“Değil mi?” Minseok sırıttı, Kyungsoo’yu hemen onayladı. Minseok ile biraz zaman geçiren Chanyeol resepsiyonistin o kadar konuşkan biri olmadığını öğrenmişti. Şaka yapıyordu evet ama genelde etrafındaki insanları sadece dinliyor, onun ve diğerlerinin düşüncesi aynıysa onlara katılıyordu, şimdiki gibi. Jongdae’nin biriyle çıkacağını hayal ettiğinde Chanyeol’ün aklında Jongdae kadar gürültülü ve can sıkıcı birini vardı bu yüzden Jongdae aşık olduğunun ilk belirtilerini gösterdiğinde başta biraz şaşırmıştı. Ama kim bilir, belki Minseok tıpkı Jongdae gibiydi ama sadece beraberlerken.

“Hepimizi eve bırakabilirsin o halde.”

“Oh hayır.” Jongdae Jongin’e korkmuş bir şekilde baktı. “Yön duygusu berbat. Aslında geç kalmamızın sebebi yanlış yöne sapması ve –“

“Trafik var demiştin.” Kyungsoo ifadesizce söyledi ama ifadesi önceki gibi soğuk değildi. Çok normalmiş gibi söylüyordu, muhtemelen Jongdae’nin tepkisini görmek istemişti. Ve Jongdae kelimelerde boğuşmaya başlayınca, bir bahane bulamayınca Chanyeol Kyungsoo’nun dudaklarının yukarı kalktığını görmüştü. Kyungsoo’nun sadece Jongdae ile alay etmek istediğini fark etmişti, o şeytansı gülümseme boşuna değilse eğer.

“Nasıl kayboldunuz? Kulüp ana caddede.” Jongin şaşkınlıkla kaşlarını çattı.

“Durun açıklayayım.” Dedi Jongdae.

“Lütfen—“

Ama derin bir nefes alan Jongdae onu tamamen görmezden geldi ve kısa hikâyesine başladı, Chanyeol’ü hüsranla homurdanır halde bıraktı, Jongdae’nin ağzından çıkan ilk kelimeler onu delirtmişti bile. “İşte, tamamen Chanyeol’ün hatasıydı…”

 

--

Sehun o kadar kötü değildi Chanyeol genç olanla geçirdiği kırk dakikadan sonra karar vermişti. İkisinin nedense iyi anlaşamayacağını düşünse de şaşırtıcı bir şekilde hızlı birbirlerine arkadaş olmuşlardı. Çok garipti çünkü Chanyeol aralarındaki buzu kıran ne olduğunu hatırlamıyordu bile ama her ne ise minnettardı.

Jongdae başarılı bir şekilde herkesin önünde Chanyeol’ü küçük düşürdükten sonra, kötü yön duygusunu söyleyip üstüne de geçmişten birkaç olay eklemişti, Chanyeol utancını geçirmek için bir içki içmeyi gerçekten çok istemişti. Ama maalasef ki bu söz konusu bile değildi. Annesine içmeyeceğine söz vermişti ve o sözlerini kırmazdı.

Chanyeol Baekhyun’un arkadaşlarıyla zaman geçirmekten keyif almıştı, Kyungsoo ile bile, Chanyeol ara sıra Baekhyun’a baktığında hala ona dostça olmayan bakışlar atsa da. Ama bu CEO’nun Baekhyun’a bakmasını engellemedi çünkü Baekhyun bugün bu kadar iyi görünürken ona bakmaması imkansızdı.

O kadar dar bir kot giyiyordu ki Chanyeol Baekhyun’un bacaklarındaki kanın rahatça akmadığına yemin ederdi. Ne kadar dar olduğuna dair hayal etmesine yer bile bırakmıyordu, bacaklarını sarıyordu ve ikinci bir ten gibi gözüküyordu. Ve Chanyeol Baekhyun’a bakmayı gerçekten istemiyordu, Chanyeol’e karşı biraz bile ilgili olmadığını netleştirdikten sonra bakışları altında esmer olanın rahatsız hissetmesinden korkuyordu fakat iradesi yeterince güçlü değildi ve zaman zaman Baekhyun’un alt tarafına bir iki kez çaktırmadan bakmıştı, sonra aşırı suçlu hissetmişti.

Ama Chanyeol’ün baktığı tek şey Baekhyun’un bacakları ve kalçası değildi. Chanyeol bakışlarını Baekhyun’un hiçbir yerinden çekemiyordu, ne gevşek tişört yüzünden ortaya çıkan köprücük kemiklerinden, ne morluklarla kaplanmak için yalvaran pürüsüz görünen ve uzun olan boynundan, ne de doğal pembe dudaklarından, resmen hiçbir yerinden. Baekhyun çok çekiciydi ve Chanyeol onun gibi biriyle tek gece geçiremediği için hala biraz tatsız olabilirdi.

Chanyeol Baekhyun’a bakan tek kişi olmadığından emindi ve bu gece birisinin esmer olanla gece geçirmeye çalışan var mı merak ediyordu. Birisinin Baekhyun’a onu eve götürme niyetiyle yaklaştığını düşünmek Chanyeol’ü çok rahatsız ediyordu doğrusu.

Gözlerinin ucuyla Baekhyun’a bakması ve grupla birlikte zaman geçirmekten eğlenmesi dışında Chanyeol kendi gözleriyle sonunda bir dans yarışması görebildiği, o kadar yıldan sonra atmosferi hissedebildiği için gerçekten mutluydu. Bugün eve giderlerken Baekhyun’un ona söylediği gibi, insanlar durmadan kulübe geliyordu ve erkenden burada olmaları iyiydi çünkü geç gelseler sahneyi görmek için kalabalıktan geçmelerine imkân yoktu.

Geçen her performansla Chanyeol az önce Chanyeol’ün kötü yön duygusu yüzünden dalga geçip şaka yapan yanındaki iki dansçının şimdi zamanın çoğunda sessizleştiğini fark etmişti, konuşmaya katılmıyorlardı, gözleri tamamen sahnedeki dansçılardaydı. Geçen her saniyeyle Sehun ve Jongin’in gerildiğini fark etmek için dahi olmaya gerek yoktu ama Chanyeol insanlara moral konuşması vermekte hiç iyi olmamıştı o yüzden tek kelime etmeden onların yanında garipçe durdu.

Diğer yandan onların Chanyeol’ün cesaretlendirmesine ihtiyaçları yoktu çünkü Chanyeol yerine yanlarında onlara cesaret konuşması verecek birileri vardı. Jongin şimdi sadece Kyungsoo ile konuşuyor, rakiplerini izlerken aşçının elini sertçe tutuyordu. Kyungsoo Jongin’in elini istediği kadar sıkmasına izin veriyor, arada sırada dansçının kulağına kimsenin duyamayacağı bir şey fısıldıyordu, bu da Jongin’i hep hafifçe gülümsetiyor ve o da ona bir şeyler fısıldıyordu.

Ve Sehun… Sehun’un yanında Baekhyun vardı. El ele tutuşmuyorlardı ama ikisi birbirine gerçekten yakın duruyordu, aralarında hiç mesafe yoktu. Jongin’in kulağına çaktırmadan tatlı şeyler fısıldayan Kyungsoo’nun aksine Baekhyun sesini kısık tutmuyordu. Sehun’a öz güven kazandırmak için şakalar yapıyor ve sahnedeki dansçılara laf atıyordu ve görünüşe göre işe yarıyordu. Zaman zaman Baekhyun Sehun’un omzuna yaslnıyor ve nefesinin altından arkadaşının dans edişini hemen görmek istediğine dair bir şeyler mırıldanmaya başlıyordu, Sehun ve Jongin’in bu kadar uzun süredir üzerinde çalıştığı kareografiyi dört gözle beklediğini söylüyordu.

Jongdae ve Minseok birbiriyle konuşuyorken, aralarına başka birisinin girmesine izin vermezken Chanyeol dışlanmış gibi hissediyordu. Baekhyun bir an onunla konuşmuştu ama çoğu zamanını Sehun’u yatıştırmak için konuşarak geçirmişti. Chanyeol kimseye kızgın değildi, Sehun ve Jongin’in şuan rahatlamaya ve güven kazanmaya ihtiyacı olduğunu tamamen biliyordu ve Baekhyun ve Kyungsoo’nun bu işi aldığına memnundu. Chanyeol Minseok ve Jongdae’nin kendi dünyalarında olması da anlıyordu çünkü Jongdae sonunda sevdiğiyle geçirecek zamanı vardı ve Chanyeol kendini konuşmaya zorla sokmak istemiyordu.

Hayır, Chanyeol hiç kızgın değildi. Sadece… kıskanmıştı. Ve içindeki kıskançlık Baekhyun Sehun’un omzunu çok doğal bir şekilde ısırınca zirveye ulaşmıştı. Chanyeol sanki Baekhyun’un buna yapmasına alışmış gibi yüz ifadesi biraz bile değişmeyen Sehun’a baktı. Ve Chanyeol’ün sorusu şuydu: Baekhyun bunu çok sık mı yapıyordu?

Zaman geldiğinde ve Jongin ile Sehun sahne arkasına gitmek zorunda kalınca Kyungsoo Jongin’i öpüp şans dilemişken Baekhyun dudaklarındaki yaramaz gülümsemeyle Sehun’un kulağına bir şey fısıldamıştı.

Aralarında bir şey mi var? Chanyeol diğerlerine olmadığına dair onaylatmak için sormak istiyordu, hayır, Sehun ve Baekhyun arasında kesinlikle bir şey yok ama sesli söylemeden önce kendini durdurdu. Bu onun işi değildi. Baekhyun ve Sehun… arkadaştan fazlası olsa da Chanyeol’ün burnunu sokmaya hakkı yoktu.

İkisi gitmeden önce hepsi, Jongdae Minseok da dâhil son kez iyi şanslar dilemiş olabildiğince yüksek sesle tezahürat yapacaklarına dair söz vermişlerdi. Dansçılar sadece gülümsemişti, gerginlik yüzlerinden okunuyordu ama yine de elinden geleni yapacaklarına dair söz verdiler.

Onlar gittiğinde Chanyeol belki, sadece belki, Baekhyun şimdi ona dikkatini verir diye düşünüyordu. Ama yanılmıştı çünkü Baekhyun’un aralarına girmekte bir sorunu yoktu belli ki ve Sehun ile Jongin gittiği an Minseok’u Jongdae’den çalmıştı. Onlar konuşurken Kyungsoo da aralarına katılmış Jongdae ve Chanyeol yalnız kalmıştı. Chanyeol’ün negatif düşüncelerini unutma yeteneği Jongdae sayesindeydi ve CEO, Jongdae ile konuşurken bir an Sehun ve Baekhyun’un arasında bir şey olduğunu ve bir dakika önce dışlanırken ne kadar yalnız hissettiğini bir an unutmuştu.

On dakika falan geçti ve jürilerden biri arkadaşlarının adını duyurdu. “Kai Jongin’in sahne adı, kafan karışmasın.” Baekhyun Chanyeol’ün ifadesini görünce söyledi, Chanyeol’ün bunu bilmediğini düşündü.

Jongin ve Sehun sahneye çıkarken Chanyeol hala gergin olduklarını görebilmişti, belki şimdi daha da gerginlerdi. “Alışmaları gerekmez mi?” diye sordu Chanyeol, Sehun’un ona kaç tane yarışmaya katıldığını söylediği aklına geldi.

“Ben de öyle düşünmüştüm.” Kyungsoo onu yanıtladı, gözlerini Jongin ve Sehun’dan çekmedi. “Bu onların ilk yarışmasından çok uzak ama kesinlikle ilk defa sahne alıyorlarmış gibi görünüyorlar. Hep böyleler.”

“Garip.” Chanyeol kendi kendine söyledi.

Ama Kyungsoo hemen tepki göstedi. “Sıraları gelmeden önce ne kadar gergin olsalar da dans etmeye başladıkları an kayboluyor.”

“Doğru.” Jongdae başını salladı, Kyungsoo’yu onayladı.

Chanyeol başını sahneye çevirdi, iki dansçının gerginliklerini öylece nasıl atacaklarını görmek istiyordu.

Sehun ve Jongin’in dans için seçtiği müziğin ilk ritmi kulüpte yankılandı ve bununla birlikte iki dansçı uyumlu bir şekilde hareket etmeye başladı. Hareketleri pürüzsüzdü ve tam yerindeydi, mükemmel çalışılmıştı. Müzik iyi bir ayarda ve ritimle yavaş değildi ama hızlı da değildi. Chanyeol’ün dinleyeceği tarzda bir müzik değildi ama dans etmek için iyiydi.

Kyungsoo’nun dediği gibi dansçıların hareketlerinde gerginliğe dair hiçbir iz yoktu. Chanyeol yüzlerinde sadece odaklanmayı görebiliyordu ama eğlendikleri belliydi. Her şeyi dansa döküyorlardı, saatlerce çalışmanın sonunda mükemmel olmuştu. Kareografi harikaydı, performans boyunca Chanyeol’ün bakışlarını çevirmemesini sağlamıştı, dahası için açtı. İkisinin sadece küçük bir yardımla bu kareografiyi yaptıklarını bilmek gerçekten insanın aklını başından alıyordu.

Müzik yavaş yavaş hızlanmaya başladı ve hareketleri de öyle. Performansın ilk yarısı neredeyse şehvetliydi, harika bir uyumla hızlı hareketlerin birleşmesiydi ve Chanyeol dansın tamamıyla ezildiğini hissetti. Uzman değildi, dans eden insanlara bakmaktan keyif alan biriydi yalnızca ama bugün gördüğü kadarıyla Jongin ve Sehun’un performansı en iyilerinden biriydi. Taraf tutmuyordu, gerçeklerdi.

Neredeyse on üyeli gruplar vardı ve onlar uyumlu olsalar da bu performans kadar güçlü bir imaj çizmemişti. Jongin ve Sehun’un sadece ikisi beraberken dahasını istetmesi – ve kesinlikle odadaki birçok kişiyede – büyüleyiciydi. Bazıları daha kalabalık olunca daha eğlenceli diyebilirdi ama Chanyeol ikisinin dans edişini izlerken onlara asla katılmıyordu.

Şarkı birdenbire daha da hızlandı ve Chanyeol gözlerini çekemedi. Jongin ve Sehun’un bacaklarının bu kadar hızlı hareket edişini izlerken ağzı hafif açık kalmıştı. Bu kadar mükemmel olana dek birlikte ne kadar zaman harcadıkları ve çalıştıklarını merak etti.

Performans bittiğinde Jongin ve Sehun alkış ve ıslık aldı, sadece küçük gruplarından değil, tüm kulüpten. İnsanların ona tezahürat yaptıklarını gören Jongin genişçe sırıttı, hızlı hızlı nefes alıp verirken mükemmel dişlerini gösterdi. Sehun da gülümsüyordu ve belki de Chanyeol bugün onu ilk defa böyle gülerken görüyordu. Hep dudaklarının kenarı yukarı kıvrılıyordu ama şimdi ölürcesine dans ettikten sonra Sehun parlakça gülümsüyor, nefesini düzeltmek için derin nefesler alıp veriyordu.

“Harikalardı.” Chanyeol söylemesine engel olamadı ve Kyungsoo gururla sırıttı, yüzündeki aşk dolu ifadeyle gözlerini Jongin’den çekmedi.

“Değil mi?” Baekhyun onayladı, yüksek sesle alkışladı ve diğer dansçıyla göz teması da kurdu.

“Umarım kazanırlar.”

Chanyeol de gerçekten öyle umuyordu. Kesinlikle müthişlerdi ama rakipleri de iyiydi. Doğrusu herkes iyiydi, bazıları diğerlerinden daha iyiydi. Jürilere kalmıştı ama Chanyeol ikilinin buradaki en iyilerinden biri olduğunu düşünüyordu cidden.

“Kaç performans kaldı?” Chanyeol sordu.

“İki.” Minseok hemen yanıtladı, daha önce Jongin’i dinlerken kaç performans kaldığını hatırlıyordu.

Kalan iki performansı da izlediler ama nedense Sehun ve Jongin’i gördükten sonra Chanyeol grupların bir tehdit olduğunu bile sanmıyordu.

 

--

Chanyeol yanılıyordu. Chanyeol’ün beğenmediği son grup sonunda kazanmış, Sehun ve Jongin’i sadece bir puanla geride bırakmıştı. Beşi bunu duyduktan sonra tamamen şaşırmıştı, o malum grubun nasıl kazanabildiğini anlamamışlardı. Hiçbiri iyi olmadıklarını demiyordu ama hiç değilse beşinden daha iyi gruplar vardı kesinlikle.

Kazananlar duyurulduktan sonra insanların en az yüzde altmışı dans alanından kaybolmuş ve kendi yerlerine dönmüşlerdi, neredeyse iki saat dikildikten sonra oturmak istiyorlardı. Diğerleri gibi küçük grup da kendi alanına yöneldi, burada birçok insanla oturacak bir yer bulabildikleri için memnunlardı.

Kalan ikilinin gelmesini beklerlerken Chanyeol dışında herkes alkollü içecekler sipariş etmişti. Bu sürede diğerleri Chanyeol’ün gerçek bir içki içmek yerine portakal suyu içtiğini görünce komik görüntüyle dalga geçip ona gülerken CEO aptal bir portakal suyu içiyordu. Ve oh, Chanyeol şimdi gerçekten alkol istiyordu ama verdiği sözü kıramıyordu.

“Çoktan burada olmalılardı, değil mi? Fazla uzun sürmedi mi?” Minseok yarım saat sonra sordu, saati kontrol etmek için telefonuna baktı.

“Doğru.” Kyungsoo dalgın bir şekilde söyledi, o da muhtemelen neden Sehun ve Jongin’in hala burada olmadığını merak ediyordu. Grup çoktan bir içkiden fazlasını, iki dansçı gelmediği için onlara sipariş ettiklerini de içmişti. Minseok ve Kyungsoo sadece iki içki içerken Jongdae ve Baekhyun kendilerini hiç sınırlamamışlardı ama sarhoş olduklarının belirtileri hafiften kendini gösteriyordu. Chanyeol Jongdae’nin kolay lokma olmadığını biliyordu ama sınırı bu kadar yüksek de değildi. Baekhyun’a gelirsek Chanyeol esmerin alkol sınırını bilmiyordu ama görünene göre Baekhyun bir litre vodkayı tek seferde içip sarhoş olmayanlardandı.

On dakika geçti ve Kyungsoo onları kontrol etmek için kalkarken insanların arasından tanıdık beyaz saçlıyı gördüler. Kyungsoo neden geç kaldıklarını sormak için ağzını çoktan açmıştı ve Jongin ve Sehun’un yüzündeki büyük gülümsemeler onu susturmuştu. Hepsi şaşkın bir halde dansçılara bakmışlardı sadece, bu kadar hazırlandıkları bir yarışmayı kaybetmişken neden böyle gülümsüyorlar anlamıyorlardı.

“İnanılmaz bir şey oldu.” Birbirlerini duyacak kadar yakınlaştıklarında ilk konuşan Jongin’di ve doğrudan Kyungsoo’ya gidip ona o kadar güçlü sarılmıştı ki küçük aşçı oksijen eksikliğinden ölecekti neredeyse.

“Gerçekten mi. “ Jongdae alayla söyledi, sanki iyi bir şey olduğu zaten belli değilmiş gibi.

“Ne oldu?” Chanyeol sordu, başını yana eğdi, diğer herkes gibi Jongdae’nin imasını görmezden geldi.

“Bu Şubat ayında geri dönüşü için olan Luhan’ın yeni klibinde oynamak için seçildik.” Jongin çok çabuk cevaplamıştı, aşırı heyecanlıydı ve hala sarılışıyla Kyungsoo’yu boğuyordu. “Mucize gibi! Hayal edebiliyor musunuz?! İkimiz, Luhan’ın klibinde, bu—“

“Bekle, ne?! Bu nasıl oldu be?” Tek konuşabilen Baekhyun’du, diğer herkes kirpiğini kırpamayacak kadar şaşırmıştı.

İkisi de yanlarına geldi ve Sehun ellerine garipçe gülümserken durumu açıklayan Jongin’di. “İşte, kazananlar duyurulduktan sonra ölmeye hazırdık, bilirsiniz. Ama sonra birileri yanımıza gelip bize kareografimiz ve birlikte ne kadardır dans ettiğimize dair falan bir sürü soru sormaya başladı. Neden sorduklarını bilmiyorduk, bazı sorular gerçkten garipti ama sonra—Luhan’ın yeni klibinde dansçı olmak isteyip istemediğimizi sordular. Bombayı öylece düşürdüler! Ve neden kazananlar değil de biz diye sorunca sadece bizi istediklerini söylediler!”

“Luhan dediğin o Luhan mı?” Minseok doğrulamak için sordu, herkesin tanıdığı tek Luhan olsa da.

“O Luhan.” Jongin gururla başını salladı, gülümsemesi yüzünden hiç gitmedi.

“Aman Tanrım.”

Herkes çıldırmaya başladı, iki dansçıya iltifatlar yağdırdı, bir süre önceki tatsızlık tamamen gitmiş ve yerine keyif ve mutluluk gelmişti. Hemen içecek sipariş ettiler, alkolle kutladılar bu sırada Chanyeol portakal suyuna bağlıydı, portakal suyundan daha güçlü bir içecekle kutlama dürtüsü gerçekten güçlü olsa da.

"Hey, Sehun, iyi misin?” Herkes arkadaşlarının hem Çinde hem Korede en ünlü idollerden birinin klibinde yer almalarının nasıl harika bir şey olduklarından bahsederlerken Minseok birden sormuştu.

Sehun yerine bir sırıtışla sorusunu yanıtlayan Jongdae’ydi. “Tabi ki de değil.”

“Ne demek istiyorsun?” Minseok Jongdae’ye baktı, Sehun’un iyi olmadığını onaylarken neden sırıttığını anlamamıştı. Endişelenmesi gerekmez miydi?

“Olay şu ki Sehunnie Luhan çıkış yaptığından beri ona vurgun.” Bu sefer yanıtlayan martinisinden bir yudum alırken bardağına karşı sırıtan Baekhyun’du.

“Öyle mi?” Bundan sonra herkes Sehun’a baktı, tepkisini bekledi ama adam sessiz kaldı. Parmağını bardağının kenarlarında gezdirmeye devam etti. Sehun poker suratını korumaya çalışsa da yanaklarında ve kulaklarında yavaş yavaş beliren pembelik onu ele veriyordu.

“Sırf onun için Instagram hesabı açtı. Diyorum size, bu çocuk çıldırmış hayranlar gibi Luhan’ı takip ediyor.”

Lu ortaya çıkınca Sehun ölüyordu az kalsın. Islak rüyalarındaki inlemeyi bir şarkıda duymaya hazır değildi.

“Oh, Luhan’ın konseri için biletleri aldığı zamanı hatırlıyor mus—“

“Susar mısınız?” Sehun sonunda konuştu, bardağı masaya koyduktan sonra elleriyle kızarmış yüzünü sakladı. Arkadaşları Luhan’a olan platonikliğiyle Sehun’u utandırırken yüzü o kadar çok kızarmıştı ki Chanyeol gülmesi bastırmak zorunda kalmıştı.

“Oh, yapma. Çok tatlı.” Jongin Sehun’u hafifçe dürttü, Sehun eline vurunca güldü.

“Luhan’ın onunla konuştuğunu düşünün.” Jongdae tekrar başladı, devam ederken Sehun’un ne kadar utandığını yok saydı. “Sadece merhaba der ve Sehun anında öbür tarafı görür bile.”

“Luhan’ın ona baktığını düşünün. Bu Sehun’a yeter.” Baekhyun güldü.

“Hepinizden nefret ediyorum.”

“Bugün bunu zaten duyduk bence.” Kyungsoo sonunda konuşmaya katıldı.

Bir anlığına sessizleştiler. İçeceklerinden bir yudum alırlarken kimse bir şey demedi ve yüksek müzik dışında tek ses kısık kıkırdamalarıydı.

Ve sonra: “Luhan’ın Lu’yu canlı söylediğini hatırlayın ve Sehun—“

Sakın, Jongdae.”

 

--

Sehun ile dalga geçmeyi ve jürilerle olan karşılaşmalarının detaylarını bir kez daha konuştuktan sonra dans etmeye karar verdiler. Başta hepsi birlikte dans ediyordu ama sonra – Chanyeol dışında herkesin içtiği alkol sayesinde – daha küçük gruplara ayrılmışlardı, Jongin ve Kyungsoo, Jongdae ve Minseok… Kimse küçük gruplara katılmaya çalışmadı çünkü dans edişleri biraz fazla…uygunsuzdu. Böylece Chanyeol, Baekhyun ve Sehun yalnız kalmışlardı.

Chanyeol sorun ediyor değildi. Baekhyun’un sarhoş bir halde kalçasını ritimle hareket ettirişini görmek güzel bir görüntüydü ve Chanyeol yapabilse tüm gün ona bakardı. Sehun’u başka birisi sürükledikten sonra Baekhyun ona yakınlaştığında kendi kendine daha da eğlenmişti, göğüslerini birbirlerine yapıştırmıştı ve dans ederken Chanyeol’ün boynuna nefesini veriyordu. Bu ona Twenty’de Baekhyun’un onu yaslanmasını hatırlatmıştı, Baekhyun’un elleri nazikçe Chanyeol’ün göğsünde dururken.

Ve Chanyeol Baekhyun’un bunu sırf deli gibi sarhoş olduğundan ve sadece eğlenmek istediğinden yaptığını biliyordu ama Chanyeol Baekhyun’dan böyle faydalanmanın yanlış olduğunu bilse de onu itme gücünü kendinde bulamamıştı.

"Chanyeol." Baekhyun Chanyeol’ün kulağına fısıldadı, nefesi CEO’nun tenini gıdıkladı ve Baekhyun’un kısık sesini duyduktan sonra omurgasından aşağı titretti. “Ben—“

Baekhyun bitirmedi ve bunun yerine kıkırdadı, aniden uzun olandan çekildi ve bir saniyeliğine Chanyeol’ün kahverengi kürelerine baktı. Göz teması kurarlarken Baekhyun’un gözleri yarı kapalı ve yaşlıydı ve Baekhyun doğrudan ona bakıyor olsa da esmer olan yüzündeki boş bakışla boşluğa bakıyor gibiydi.

Sonra öylece Chanyeol’e arkasını dönüp kalabalığa karıştı, dans alanında bedenlerini oynatan insanlar arasında kayboldu. Baekhyun neredeyse on dakikadır onu resmen hissederken ve şimdi öylece gitmişken Chanyeol orada yalnız, şaşırmış halde kalmıştı. Onu bulmaya çalıştı ama çok fazla insan vardı ve Baekhyun en uzun kişi değildi o yüzden onu bulmak kolay değildi.

Hüsranla Chanyeol Baekhyun’u aramaya başladı, kalabalığı ittiveinsanlar arasında esmer olanı bulmaya çalıştı. Ona gelen birkaç kadın ve erkek vardı, dans etmek isteyip istemediğini soruyordu fakat Chanyeol onları sadece itmişti, şuan tek hedefi Baekhyun’u bulmaktı. Nereye gittiyse ama diğerini bulamamıştı ve öfkeyle inleyen Chanyeol yerine geri dönmeye karar verdi. O Baekhyun’u ararken Jongin ve Kyungsoo’nun dans etmeye ara verdiğini, yerlerinde yakın bir şekilde birlikte oturduklarını ve konuştuklarını görmüştü. Onlara Baekhyun’u görüp görmediklerini sorabilirdi.

Dans eden bedenlerin arasından zar zor geçip sonunda yerine oturduğunda sormadan önce bir saniye beklemedi. “Baekhyun’u gördünüz mü?”

“Seninleydi, yoksa…?” Kyungsoo gözlerini kıstı. “Onu kayıp mı ettin?”

“Hayır, o sadece—“

“Benimle dalga mı geçiyorsun?” Jongin ifadesizce söyledi, bir yerlere baktı. Kyungsoo ve Chanyeol onun baktığı yeri takip etti ve birkaç saniye sonra Chanyeol hala dans eden esmeri gördü sonunda. Ama yalnız değildi. Chanyeol’ün yerine başkasını bulmuş gibiydi.

Baekhyun ile dans eden adam büyük görünüyordu ama çok değil. Chanyeol onun nasıl göründüğünü umursamadı bile, umursadığı ve onu sinirlendiren şey adamın ellerinden birinin Baekhyun’da oluşu, esmer olanı kendine çekişi ve diğerinin Baekhyun’un kalçasını eliyle taciz etmesiydi. Ve Baekhyun’un adama gülüşüne bakılırsa umursuyor gibi görünmüyordu.

“Aptalca bir şey yapmadan onu getirmeliyim.” Dedi Jongin ama kalkmaya çalıştığında dengesini kaybetti ve oturdukları yerleri ayıran duvara tutunmak zorunda kaldı.

“Ben yaparım.” Kyungsoo sevgilisini durdurdu, onu kibarca yerine geri itti. Jongin tekrar oturdu, içeceğine uzanırken tamam diye mırıldandı. Ama uzanamadı çünkü Kyungsoo alıp Chanyeol’ün eline itmişti. Kyungsoo konuştuğunda CEO itiraza hazırdı. “Daha fazla içmesine izin verme.”

“Tamam.” Chanyeol başını salladı.

İçmeye başladıklarında Baekhyun’un her şeyi içip hiçbir şey hissetmeyen biri olduğunu düşünmüştü ama çok geçmeden öyle olmadığı netleşmişti. Kyungsoo öyleydi. Baekhyun çok içip başta hiçbir şey hissetmeyen ama zamanla içtiği her içki etki edip sarhoş olandı.

Chanyeol Kyungsoo’nun kolayca Baekhyun’un yanına gitmek için birkaç insanı itmesini izledi. Yanına gelince Baekhyun’u adamın dokunuşundan kurtardı ve başta adama itiraz etse de Kyungsoo Baekhyun’u dans alanından sürükleyince onları takip etmedi. Adam dans edecek başka birini hemen buldu, göğüs dekolteli güzel bir kız yanına gelince Baekhyun’u tamamen unuttu.

Baekhyun tamamen kontrolden çıkmış görünüyordu. Jongdae ve o en çok içendi ama belli ki Jongdae’den çok dağılan Baekhyun’du. Kolu Kyungsoo’da olan Baekhyun’a daha bakardı ama arkasında bardakların tıkırdamasını duyunca hemen arkasını dönmüş ve Jongin’in Minseok’un votkasını aldığını görmüştü. Chanyeol eline vurarak uzaklaştırdı, bu yüzden Jongin sızlandı ama dansçı bardağa tekrar uzanmaya çalışmadı.

“Dinle.” Kyungsoo kısık bir sesle başladı ve Chanyeol ona döndü. Bir şekilde tanıdık olan ciddi ifadesiyle karşılaştı. “Onu eve götürmene ihtiyacım var. Arabası olan tek sensin ve olabildiğince çabuk evde olmasını istiyorum.”

"U-uh... bunu yapabilirim, sanırım.” Dedi Chanyeol. Kyungsoo Baekhyun’u nazikçe Chanyeol’e itmeden önceona tereddütle baktı ama esmer olan ilk adımda düşecekti neredeyse. Chanyeol tabi ki de onu yakaladı.

“Onun – ve senin – eşyalarını getireyim, bekle.” Bununla birlikte Kyungsoo arkasını döndü ve Chanyeol bir şey diyemeden bir yerlerde kayboldu. Ve böylece Kyungsoo’nun geri dönmesini bekledi. Chanyeol onu tutarken Baekhyun koluna bir şeyler mırıldanıyordu ve Baekhyun’un muhtemelen hiç olmadığı kadar sarhoş olmasına sevinmemesi gerektiğini biliyordu ama yakınlığı ve Baekhyun’un kokusu onu delirtiyordu.

Beş dakika geçti ve Kyungsoo döndü. Baekhyun’u Chanyeol’ün kollarından aldı ve onu sandalyeye itti, ceketini kendi giyip giyemediğini sordu. Baekhyun üstünkörü başını aşağı yukarı salladı ama bir dakika ceketle savaştıktan sonra Kyungsoo acele etmesi için Baekhyun’a yardım etti.

“Sana daha önce dediklerimi hatırlıyorsundur umarım.” Chanyeol kabanını giyerken Kyungsoo söyledi ve CEO hareketinin ortasında durdu. Oh, hatırlıyordu. Çok iyi hatırlıyordu. “Ona dokunursan eğer—“

“Biliyorum, biliyorum.” Chanyeol gerçekten bir kez daha duymak istemiyordu. “Peki nasıl oluyor da bana güveniyorsun?”

Chanyeol memnun olmadığından değildi ama Kyungsoo kolayca güvenen birisine benzemiyordu ve Chanyeol aşçıda ilk izlenimini çok iyi bırakmamıştı.

“Güvenmiyorum.” Kyungsoo yanıtladı, sesi nötrdü.

“Neden o zaman?”

“Baekhyun sana güveniyor, nedense.” Kyungsoo homudandı sanki Baekhyun’un Chanyeol’e güvenmesi çok komik ve inanılmazmış gibi. “Buradasın demek ki sana ikinci bir şans verdi. Pazar günü gibi yine aptalca bir şey yapmayacağına belli ki inanıyor—“

“Yapmayacağım.” Chanyeol hemen lafını böldü. Hatasını zaten biliyordu, tekra yapmayacaktı.

“İyi o zaman. Sevindim.” Kyungsoo küçücük gülümsedi ve Chanyeol’ün hazırlandığı görünce Baekhyun’un kalkmasına yardımcı olup Chanyeol’e ona verdi. Baekhyun başını hemen Chanyeol’ün sert göğsüne gömdü, burnunu sürttü.

“Onu sadece eve götür ve git. Üçüncü katta kalıyor, kapı numarası 305.”

 

--

 

Baekhyun’u eve götürmek kolay olmalıydı ama asla değildi. Arabayla eve gidene kadar sorun yoktu çünkü Baekhyun bir nevi sızmış ve Chanyeol arabayı durdurunca uyanmıştı yalnızca. Apartmana giderken birkaç sorun çıkmıştı ama çok büyük değildi. Asıl sorunlar Chanyeol binanın giriş kapısını açmaya çalışırken başlamıştı.

Baekhyun elinden anahtarı çalmıştı, Chanyeol’ün arabasında kısa bir uykudan sonra canlanmıştı birden. On dakika kavga ettiler ama sonunda Chanyeol anahtarı geri almayı başardı, Baekhyun hala komik şakasına gülerken o kapıyı açtı.

Chanyeol asansörü görünce yukarıdaki birisinin ona sonunda yardım ettiğini hissetti. Doğrusu bina o kadar eski görünüyordu ki Chanyeol bir asansör olmasını beklemiyor ve Baekhyun’u merdivenlerden sürüklemek zorunda kalmaktan korkuyordu. Bunun ne kadar zor olacağını hayal etmek bile istemiyordu.

Asansöre önce Baekhyun’un girmesine izin vermek hataydı çünkü esmer olan içeri girdiği an tüm tuşlara basmış ve sonra hiçbir şey yapmamış gibi masumca Chanyeol’e bakmıştı. Böylece ikisi birinci katta, sonra ikinci katta ve sonunda üçüncü katta durmuşlardı.

Baekhyun’un dairesinin anahtarını bulmak zor değildi çünkü anahtarın üzerinde numarası vardı. Chanyeol bunun için çok mutluydu çünkü Baekhyun’un anahtarlığında sekiz anahtar vardı ve Chanyeol sabırlı biri değildi.

Kapıyı açtıktan sonra içeri girerlerken Chanyeol Baekhyun’un yürümesine yardım etti.

Aklına gelen ilk şey evin ne kadar soğuk olduğuydu. Jongin Baekhyun’un evinin buzdolabı olduğunu söylediğinde yalan söylemiyormuş. Chanyeol bu kadar soğuk olan bir dairede yaşadığını hayal edemiyordu, soğuk olunca uyanan biriydi.

Chanyeol hızlıca etrafa göz attı. Daire küçüktü ve salon yoktu, sadece köşeye bir koltuk konulmuştu. Mutfak/Yemek odasına üç adım atması yetiyordu ve diğer iki adım Baekhyun’un yatak odasına gidiyordu. İki gardırobu, bir sandalyeli masa, kral boyu ve küçük, sade arasındaki bir yerde bir yatak ve küçük bir komodin vardı.

Mümkünmüş gibi yatak odası Baekhyun’un dairesinin geri kalanında daha soğuktu.

“Hoş geldin.” Baekhyun yatağa oturtulurken güldü. Ama iki saniye kadar bile oturur halde kalmadı çünkü esmer olan vücudunu rahatlattığı an yatağa düşmüştü. “Yaşadığım bok çukuru burası.”

Chanyeol Baekhyun’un bir cevap bekleyip beklemediğini bilmiyordu ama önemli değildi çünkü Chanyeol’ün bir cevabı yoktu. Baekhyun’un dairesini tanımlayacak olursa böyle güçlü bir kelime kullanmazdı.

Baekhyun sonra gözlerini kapattı ve Chanyeol üzerini çıkarmaya başlamanın zamanı geldiğini düşündü, diğeri uyuyorken bu süreç daha kolay oluyordu. Böylece giriş kapısında ya da asansörde olduğu gibi bir engelle karşılaşmazdı.

Zihnen kendini hazırlayan Chanyeol ayakkabısından başladı. Bağcıklarını çözen Chanyeol esmer olanın ayakkabısını çıkarıp yatağın yanına koydu. Bu en kolay kısımdı ama Chanyeol sadece Baekhyun’un ayakkabısını çıkarırken bile gerilmişti. Geçen sefer Jongin Baekhyun’u odasında soyduğunda Chanyeol nefes alamamıştı. Ve şimdi bunu kendi yapmalıydı. Baekhyun’un üzerini çıkarmalıydı.

Derin derin soluklanan Chanyeol Baekhyun’un ceketiyle devam etti. Bu da oldukça kolaydı o halde neden elleri titriyordu?

Ceketi bir kenara koydu, sonra asacağını kendine söyledi.

“Tamam.” Chanyeol Baekhyun’un tişörtünün ucunu tutmadan önce kendine söyledi. Ama biraz yukarı kaldırdığında durdu ve parmak uçları Baekhyun’un kalça kemiğine değince ondan uzaklaştı, temas Chanyeol’ün tüm bedenine şok göndermişti. “Siktir, bunu yapamam.”

Önce pantolonunu mu çıkarmalıyım? Chanyeol kendine sordu. Bu daha da beter, tanrım.  Chanyeol kendini sakinleştirmek için kendi kabanını çıkardı ve yere attı, düşüncelerini toparlamak için birkaç saniye harcadı.

Kendisiyle olan bir iç konuşmadan sonra Chanyeol önce saçma bir şekilde dar olan kottan kurtulmaya karar verdi. Baekhyun’un kemer kullanmadığını görünce şaşırdı, kot üzerine mükemmel oturuyor olmalıydı.

Düğmesini ve fermuarını açan Chanyeol kotunu yavaşça çıkarmaya başladı. Baekhyun’un baksırının ucunu görünce daha hızlı atan kalbi durmuştu ve hemen bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı. Baekhyun’a resmen sahip olamayacağını bilirken bunu yapmak çok büyük bir hayal kırıklığıydı. Baekhyun’u farklı bir şekilde soymak isterdi.

Chanyeol Baekhyun’un bacaklarını kottan kurtarken ona hiç bakmadı, süt beyazı uyluklarına tek bir kez baksa karşı koyamayıp kesin dokunacağını, bir kez olsun Baekhyun’u hissetmek isteyeceğini biliyordu.

Ama belki Baekhyun’a bir kez bakmalıydı böylece Baekhyun’un uyumadığını görünce bu kadar şaşırmazdı. Ve sadece uyumuyor değil bunca zaman Chanyeol’e bakıyordu. Chanyeol bunu Baekhyun’un yüzüne bir an bakınca fark etti, sakinleşmiş görmeyi bekliyordu ve daha da önemlisi, kapalı gözlerini ama Baekhyun’un yüzüne bakınca Chanyeol yarı kapalı gözleriyle doğrudan ona bakan koyu kürelerle karşılaştı.

Sikeyim bu çok garip. Chanyeol düşündü. O her hareketini böyle izlerken Baekhyun’u soymaya devam etmesinin imkânı yoktu.

“Hazır uyanmışken tişörtünü çıkarabilir misin?” Chanyeol tereddüt ederek sordu, boğazını garipçe temizledi ve yoğun bakışlarından gözlerini kaçırdı.

“Başlamışken neden sen çıkarmıyorsun?” Baekhyun ağzında yuvarlayarak konuştu, kelimeleri çok net değildi ama Chanyeol anlayabilmişti. Ama Baekhyun’un dediğini duymak hiçte yardımcı olmadı. Baekhyun ciddi miydi? O gözlerindeki bakış neydi?

Derin bir nefes alan Chanyeol bunu çabucak yapmaya karar verdi. Tek bir hareketle Baekhyun’un tişörtünü çıkartmak istiyordu böylece bunu aşabilirdi ama yakınlaştığı ve tişörtünü çıkarmaya başladığı an Baekhyun’un elinin boynunun arkasına dokunduğunu hissedebildi. Chanyeol anında yerinde donup kaldı, Baekhyun’un parmaklarının boynunu uysalca okşamasını hissedince hareket edemedi. Şok olmuş ve paniğe kapılmış ifadesiyle Baekhyun’a baktı, esmer olanla tekrar göz teması kurarken gözlerinde soru işaretleri vardı.

Baekhyun ona nötr ifadesiyle bakıyordu ama Chanyeol bu bakışı biliyordu. Buna çok alışkındı. İsteğin ve şehvetin bakışı.

“Neden sen de tişörtünü çıkartmıyorsun?” Baekhyun diğer elini Chanyeol’ün koluna koydu, ince parmakları Chanyeol’ün kaslarında gezerken Baekhyun gözlerinin içine bakıyordu.

“Baekhyun, dur.” Chanyeol Baekhyun’un elini itti, dokunuş Chanyeol’ün baş edemeyeceği kadar fazla gelmişti. Bakışlarını kaçıran ve göz temasını ilk kesen Chanyeol doğrulup kendini sakinleştirmek istemişti, yine, ama Baekhyun ona izin vermedi. Işık hızıyla Baekhyun Chanyeol’ü tekrar çekti ve CEO’nun üzerine çıkabilmek için yerlerini değiştirdi. Chanyeol Baekhyun’un ani gücü ve ciddiyetiyle mi yoksa Baekhyun’un sikeyim kucağında oturduğuna mı daha çok şaşırsa bilmiyordu.

“Ne yapıyorsun?” Chanyeol kalkmaya çalıştı ama Baekhyun iki elini de Chanyeol’ün göğsüne koyup onu yatırdı. Yine, bu lanet gücü nereden geliyordu?

“Beni istemiyor musun, Chanyeol?” Baekhyun Chanyeol’e tüm bedeniyle yaslanırken fısıldadı, yavaş hareketlerle Chanyeol’ün göğsünde aşağı yukarı hareket etti. Ve resmen Chanyeol’ü delirtiyordu. Baekhyun’un davranışına hala şaşkındı ama ona dokunuşunu hisseden Chanyeol hareketsiz durmak dışında bir şey yapamıyordu. Hareket edemiyordu, tek yapabildiği Baekhyun’un gözlerine bakmaktı. Baekhyun ne diyor ki? “Beni istediğini söylemiştin… o zaman niye bir şey yapmıyorsun?”

"Baekhyun-"

Chanyeol Baekhyun’un sıcak dudağını boynunda hissedince demek istediğini unuttu, kelimeler boğazında takılı kaldı. Baekhyun Chanyeol’ün tenini hafifçe emdi ama bir iz bırakacak kadar değildi ve Baekhyun dilini de ekleyip Chanyeol’ün çenesinin her yerini yalayınca ağzından bir inlemenin kaçmasını engelleyemedi.

“Ben de seni istiyorum, Chanyeol.” Kulağına fısıldadı, bu süreçte kulağını ısırdı ve Chanyeol onu en fazla uyaranın ne olduğunu merak etti – Baekhyun’un ona dokunması mı yoksa istekle gölgelenmiş o kısık, güzel sesinin adını söylemesi mi.

Netleştirse eğer Baekhyun kalçasını hareket ettiriyor, kasıkları arasında sürtünme yaratıyordu ve Chanyeol tekrar inledi ama bu sefer daha yüksekti ve Baekhyun’un yumuşak fısıldaması da eşlik etmişti.

“Siktir.” Chanyeol küfretti, elleri iç güdüsel olarak Baekhyun’un belini kavradı, kendini ona iterken esmer olanı da kendine bastırmıştı. Vücuduna gelen zevkle Chanyeol inledi ve Baekhyun’un dudaklarından kaçan inlemeyle ve her dokunuşla sertleştiğini hissetti, diğerinin fısıldamaları Chanyeol’ün kulakları için en tatlı melodiydi.

“Bana bu gece sahip olmanı istiyorum.” Baekhyun soluklandı, Chanyeol’ün boynunu ısırırken gözlerini kapattı. Bu sefer iz bırakabilirdi. Ama Chanyeol umursamıyordu, esmer olan boynunda ıslak bir iz bırakırken aklı sadece teninin üzerinde olan Baekhyun’un diline odaklıydı.

Baekhyun sana güveniyor, nedense.

Chanyeol ellerini Baekhyun’un kalçasına indirdi ve sonra uyluklarına, teni düşündüğü gibi pürüzsüzdü. Tüm gününü bu uyluklara dokunup her yerine öpücükler koyarak geçirebilirdi.

Sana ikinci bir şans verdi.

Chanyeol’ün elleri kuzeye indi, Baekhyun’un tişörtünün ucunu tuttu ve onunla oynadı sonra Baekhyun’dan yavaşça ama hızlıca tişörtü çıkarttı, yere bir yere attı. Bu Chanyeol’ün Pazar günü olmasını hayal ettiği şeydi ve bunca zaman istediğini resmen aldığına inanamıyordu. Ve bunu başlatan Baekhyun’du.

Sana inandığım için sikeyim gerçekten aptal gibi hissediyorum.

Ama Baekhyun sarhoştu. Ne yaptığını bilmiyordu.

Yine de, beni gerçekten… hayal kırıklığına uğrattın.

Homurdanan Chanyeol Baekhyun’u itti.

“Ne…?”

“Ben--…Yapamam—“ Chanyeol kalkarken, Baekhyun’u yatakta tek başına uzanır halde bırakırken kekeledi. Baekhyun ona şaşkınlıkla baktı, dudakları kırmızı ve ıslaktı, gözleri uyarılmakla bulutlanmıştı. Baekhyun’u böyle gören Chanyeol ona bakıp öylece gelebilirdi, görüntü Chanyeol’ü sınırına getiriyordu.

“Hadi.” Baekhyun ısrar etti, Chanyeol’ün bileğine elini sardı ve nazikçe çekiştirdi. Ama Chanyeol elini itti, bunu yapmak için kalan en ufak iradesini kullandı.

“Hayır, ne yaptığını bilmiyorsun.” Baekhyun muhtemelen Chanyeol’ü dinlemiyordu bile ama sorun değildi çünkü CEO, Baekhyun’dan çok kendine diyordu. Chanyeol bir adım geri attı, bir elini saçında gezdirdi, gözlerini eşyalarda tuttu böylece Baekhyun’a bakmadı.

“İstediğin bu değil mi?” Baekhyun tersledi ve bir saniyeliğine Chanyeol gözlerini Baekhyun’dan uzak tutması gerektiğini unuttu. Sesindeki ani kızgınlık onu öyle şaşırtmıştı ki Chanyeol esmer olana bakmasını engelleyememişti.

Baekhyun ona kaşlarını çattı, yumruğu yorganı sıktı. “Beni becermek istediğini söyledin neden fırsatı kullanmıyorsun? İstediğin tek gecelik bir ilişki değil miydi?”

“Hayır.” Dedi Chanyeol, ellerini korunurcasına öne getirdi, Baekhyun’un yüzündeki hayal kırıklığı esmere karşı onu temkinli bırakıyordu. “Sikeyim, evet, aslında. Ama—hayır… Bu doğru değil.”

“Siktiğimin senin neyin var?!” Baekhyun bağırdı ve bu Chanyeol’ün hayali miydi yoksa Baekhyun’un gözleri öncekinden daha da mı suluydu? “Buna değmeyeceğimi sonunda fark ettin mi yoksa—“

“Hayır!” Bu sefer Chanyeol ciddiydi. Bu düşüncenin nereden çıktığını anlamamıştı bile – Baekhyun tabiki de değerdi. Ve sonunda fark ettin kısmı da neydi? Baekhyun Chanyeol’ün bıkıp gitmesini falan mı bekliyordu?

“Neden o zaman?” Öncekiyle aynı ses tonuydu, Chanyeol fark etmişti. Baekhyun ilgili olmadığını, Chanyeol’e inanmadığını söylediğinde aynı ses tonunu kullanmıştı. Çaresiz ve üzgün. Bu duvarlarını yıkmadan önce olan, önündeki, savunmasız Baekhyun’du. Ve onu yine böyle yapan Chanyeol’dü. Bunun yüzünden kendinden nefret ediyordu.

Chanyeol cevap vermeyip yataktaki adama sadece bakınca Baekhyun neredeyse duyulamayan kısıkve titrek bir sesle ekledi. “Yeterince iyi değil miyim?”

Aralarındaki sessizlik büyüdü, Baekhyun muhtemelen hiç gelmeyecek bir cevabı bekliyordu çünkü Chanyeol bir cümle kuramıyordu, beyni donup kalmıştı. Chanyeol’ün tek düşünebildiği Baekhyun’un neden böyle düşünceleri olduğuydu. Birisi ona bir şey mi demişti? Gerçekten çok uzakken Baekhyun neden buna inanıyordu?

“Neyse ne.” Baekhyun bir süre sonra mırıldandı, yorganın altına girerken tatsızca kıkırdadı, yarı çıplak olmasını ve böyle çok daha soğuk olmasını umursamadı. Arkasını dönüp bir top halini alırken Chanyeol’e bir daha bakmadı bile. “Defol.”

"Baekhyun-"

“Yapma.” Baekhyun’un sesinin kırıldığını duyan Chanyeol’ün kalbi milyon parçaya dağıldı, sesi üzüntü ve çaresizliğin birleşimiydi. Uzanıp esmer olanı sessizliğinin Chanyeol’ün değmeyeceğini ya da yeterince iyi olmadığını düşünüğü için olmadığını söylemek istemişti ama yatağa adım attığı an Baekhyun ağlamaya başladı. “Sadece git, lütfen.”

Ve Chanyeol dinledi çünkü Baekhyun gitmesini istiyorken, gitmesi için yalvarıyorken bir şey yapamazdı. Yerden kabanını alan Chanyeol kapıya doğru yürümeye başladı ama yatak odasından çıkmadan önce Chanyeol kapı azında durup kıvrılmış Baekhyun’a son kez baktı. “Yeterince iyiden bile iyisin.” Chanyeol Baekhyun’un onu duymadığına emindi ama söylemeliydi.

“İyi geceler, Baekhyun.” Chanyeol odanın sessizliğine fısıldadı ve sessizce kapıyı kapattı.

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet