apology gone wrong

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

Çeviri: SeKaism

 

İşe giderken Chanyeol annesinin bahsettiği fotoğrafları internette aramış, sabah programında varsa internet sitesinde de olacağını tahmin etmişti. Onları bulurken sıkıntı çekmedi ve tüm haberi okumakla uğraşmak yerine Chanyeol fotoğrafları görene kadar aşağıya kaydırdı.

Kalite çok net, Chanyeol düşündü. Açıya bakılırsa camın orada oturan birinin fotoğrafları çektiğini varsaydı ve köşedeki büyük masanın etrafında birkaç genç kızın oturduğunu gördüğünü belli belirsiz hatırlıyordu. Fotoğrafları çeken muhtemelen onlardı, şimdi önemli olan bu değildi zaten.

Önemli olan son seferkinin aksine tek fotoğrafa bakışla Baekhyun'un yüzü kolayca tanınabilir olmasıydı.

Chanyeol Baekhyun'u aletini pantolonunda tutamadığı için hayal kırıklığına uğratmamıştı sadece, şimdi önceki gibi yine aynı sayfada Baekhyun'un yüzü vardı ama bu sefer çok iyi kalitede çekilmişti. Baekhyun'un buna nasıl tepki vereceğini bilmiyordu ama onu bugün işten aldığında Chanyeol diğer şeylerin arasında bunun için de özür dileyebilirdi.

Onu işten almak. Chanyeol düşününce garip çıktığını fark etmişti.

Düşüncelerini bir kenara itti, asansörden çıktı ve Jongdae'nin ofisine doğru gitti. Chanyeol Jongdae'nin Baekhyun ile bir yerde yemek yediğini zaten duyduğunu düşünüyordu ve olayları açıklamak için olabildiğince yanına erken gitmesi iyi olacaktı çünkü Chanyeol en yakın arkadaşının ofisine dalıp onu acımasızca öldürmesini istemiyordu.

Sıcak bir gülümsemeyle Minseok'u selamladı ve resepsiyonist karşılık verip hafifçe eğildi ama sonra Chanyeol'ün yıllarca edinemediği bir yetenekle klavyeye bir kez olsun bakmadan hızlıca bilgisayara bir şeylere yazmaya devam etti. Klavyeye her on saniyede bir bakmasa hata yapacağından emindi.

Jongdae'nin sekreteri masasında değildi ve Chanyeol buna sevinmişti çünkü kapıya hafifçe vurduktan sonra Jongdae'nin ofisinin kapısını açmadan önce kendini hazırlayıp son bir derin nefes alabilirdi. Jongdae masasından başını kaldırdığında ve kaşlarını çattığında Chanyeol duyulabilir bir şekilde yutkundu ve kapıyı arkasından dikkatlice kapattı, sonrasında sırtını yasladı.

"Açıklamama izin ver." Chanyeol Jongdae'nin ağzını açtığını gördüğünde hızlıca söyledi, Chanyeol'ün bakışındaki yoğunluk Jongdae'nin arkadaşının ricasını dinlemesini sağlamıştı. Jongdae kollarını göğsünde çaprazladı ve sandalyesine yaslandı, Chanyeol'ün kendini açıklamaya başlayabildiğini belirtmek için kaşlarını kaldırdı.

"İşten sonra ona dostça bir yemek teklifi ettim çünkü çok üzgün görünüyordu. Yemek hep işe yarar, değil mi?" Chanyeol sordu biraz güldü ama Jongdae'nin ifadesi etkilenmemiş ve metin kalmıştı. Ortamı hafifletme çabası işe yaramayınca garip bir şekilde boğazını temizleyen Chanyeol devam etti. "Beş kere hayır dedi ama sonunda kabul etti. Ona hiçbir şey yapmayacağıma dair söz verdim, sözümü bozarsam kalkıp gidebileceğini söyledim. Bir arkadaşın yapmayacağı bir şey yapmadım."

"Seni tanıyorum, Chanyeol. Bana söylemediğin bir şey var." Jongdae kaşlarını çatarak söyledi, Chanyeol'ün bir kez olsun aslında iyi olacağına inanmıyordu ve Chanyeol'ün yüzüne yerleşen suçlu ifadesi Jongdae'ye gerçekten haklı olduğunu ve hikâyenin devamı olduğunu söylüyordu.

Chanyeol yalan söylemek ve ona hiçbir şey olmadığını söylemek istemişti ama Jongdae bilmeyi hak ediyordu. Zaten sonra yine ya Baekhyun'dan ya Kyungsoo'dan duyacaktı. Chanyeol'ün kendisinden duyması daha iyiydi. "Onu eve bıraktıktan sonra... onu öpmeye çalıştım."

"Ne yaptın?!"

"Anahtar kelime çalıştım. Ben bir şey yapamadan önce elini ağzıma koydu." Chanyeol doğruladı. "Bana... Birkaç şey dedi sonra ama olay şu ki şimdi bunun yüzünden bok gibi hissediyorum. Bugün ondan özür dilemek istiyorum ama bunu benden öğrenmeyi istersin diye düşündüm. O yüzden... işte böyle."

Ardından gelen sessizlik eziciydi ve Chanyeol Jongdae ile aynı havayı solumak boğucu olmayana dek Jongdae'nin ofisinden kaçmayı ve en az üç gün bir yerlerde saklanmayı her şeyden çok istiyordu. Chanyeol Jongdae'nin yüzüne bakarken diğerinin ifadesi okunmuyordu. Chanyeol'e bakışı birçok duygunun karışımıydı ama CEO o duygulardan hiçbirinin pozitif olmadığına emindi. Doğrusu Jongdae Chanyeol'ü soğukkanlılıkla öldürüp kötü bile hissetmeyecek gibi görünüyordu.

"Baekhyun'un o kadar kolay olduğunu mu düşündün cidden? Onu akşam yemeğine çıkarırsa seninle öylece yatacağını?" diye sordu Jongdae, tuttuğu kalemi masanın karşısına öfkeyle attı ve ayağa kalktı. Chanyeol hemen doğruldu, Jongdae'yi dikkatlice izledi. "Sana ondan uzak durmanı söyledim ama tabi ki de beni dinlemedin."

"Kolay olduğunu düşünmedim. Bu—"

"O zaman neden onu öpmeye çalıştın? Onunla arkadaş olmakta sorun olmadığını söylediğinde böyle bir şey olacağını biliyordum. Bu yüzden onun yanına yaklaşmanı istemedim." Jongdae ona doğru yaklaştı, Chanyeol duyulabilir bir şekilde yutkundu ve gerildi, bir yumruk ya da hiç değilse yüzüne bir tokat bekliyordu ama Chanyeol'ün beklediği darbe gelmedi. Arkadaşı Chanyeol'ün yüzünün önünde durdu, öfkeyle burnundan solurken CEO'ya parmağını uzatsa da hiçbir şekilde fiziksel temas kurmadı. "Aptal sikini pantolonunda tutamadığın için neye sebep olduğunu biliyor musun ki?"

Chanyeol olanlar yüzünden hala kendine kızgındı ve onu eve bıraktıktan sonra onu öpmeye çalıştığı an Baekhyun'un Chanyeol'e olan azıcık güveni de buhar olup gitmişti ve belki Baekhyun güvenini böyle kırdığı için herkesten çok ondan nefret ediyordu ama bu Jongdae'ye böyle aşırı tepki vermesine bir hak vermiyordu. Ona tecavüz etmeye çalışmamıştı ya. "Baekhyun'un arkadaşın olmasını falan anlıyorum ama sence de fazla tepki vermiyor musun?"

"Hiçbir şey anlamıyorsun." Jongdae tısladı, kelimeleri zehirle kaplıydı.

"Aydınlat beni o zaman." Chanyeol alayla meydan okudu. Buraya bunu hızlıca çözme niyetiyle gelmişti ama Jongdae'nin Baekhyun hakkında ona öğüt vermesini duymaktan bıkmıştı. O çocuk değildi, bu kadar korunmaya ihtiyacı yoktu.

"Yapamam. Benim hikâyem değil ve Baekhyun'un özeline saygı duyuyorum." Dedi Jongdae sertçe. Chanyeol ve Jongdae en yakın arkadaşlarken ve birbirlerine her şeyi anlatırlarken konu Baekhyun olunca bu kadar şüpheli olmasına Chanyeol kızmak istemişti, merakı alevleri içinde tutuşuyordu ve kızmak yerine Chanyeol daha fazla bilgi almak istiyordu. Chanyeol öğrenemeyeceği kadar Baekhyun'un geçmişinde bu kadar kötü ne olabilirdi?

"Ah, yapma. O kadar özel olamaz."

"Seni ilgilendirmez." Jongdae ona hemen arkasını döndü. "Şimdi ikimizde ellerini Baekhyun'dan çekemeyeceğini biliyoruz, şimdiden itibaren ondan uzak dursan iyi olur."

"Hayır." Chanyeol başını iki yana salladı ve Jongdae bunu duyunca gözleri kocaman oldu.

Jongdae bir süre sonra kendini toparladı, şok dolu ifadesi yerine öfke gelmişti yine. Sıktığı dişleriyle Jongdae konuştu. "Umursamaz tavrınla onun canını yaktığını anlamıyor musun? Bu kadar bencil misin gerçekten, Chanyeol?"

"Ondan sonra özür dilemek istiyorum, tamam mı?" Derin bir nefes bırakan Chanyeol Jongdae'nin elini yüzünden çekti. Birinin parmağıyla onu işaret etmesinden nefret ediyordu. "Bana siktir git derse eğer gideceğim."

"Sana inanmıyorum."

"Sen benim en yakın arkadaşımsın, inanmalısın."

Yine bir sessizlik oluştu ve ikili birbirine yoğun bir şekilde baktı. O kadar yıldır bir şey hakkında hiç bu kadar tartışmamışlardı. Gergin kelimesi kelimede bile yoktu çünkü aralarındaki sorunları dakikasında hep çözebilmişlerdi ama Baekhyun Chanyeol'ün hayatına girdiği an Jongdae ve Chanyeol'ün ilişkisini tanımlayan kelime gergin olmuştu.

"Bana inanmıyorsan sen de gel." Bir süre sonra Chanyeol sessizliği bozdu, fikir kafasında şekillendi. "Gözlerini hep üzerimde tutabilirsin, anne."

"Tamam. Şerefsiz gibi davrandığın için özür dileyip git." Jongdae kabul etti, Chanyeol'ün önünden çekildi ve masasına geri döndü, kendini sandalyeye attı.

"Hayır, hayır. Bana ikinci bir şans vermesini istiyorum ve—"

"Ne zaman geri adım atacağını bilmiyorsun ama çok oldu bu artık. Onun duygularıyla oynamayı kes, Chanyeol." Chanyeol'ün aklını yerine getirmek hiç kolay olmamıştı bu sefer normalden iki kat zordu, daha değilse tabi. Bencil davrandığını Chanyeol'ün aptal kafasına sokmak imkânsız bir görev gibi görünüyordu ama Jongdae bu sefer Chanyeol'ün istediğini öylece vermeyecekti.

"Oynamıyorum."

"Sikeyim oynuyorsun, nasıl görmezsin? Baekhyun'un canı zaten yandı ve sen de oynayarak yardımcı olmuyorsun." Jongdae homurdandı.

"Bu sefer iyi olacağım." Jongdae'nin gözlerini devirdiğini gören Chanyeol hemen ekledi. "Yemin ederim."

"Kendisi sana zaten siktirip gitmeni söyleyecek."

"Göreceğiz."

--

Baekhyun'dan özür dileme planı, babası onu aradığında öğle arasında iptal olmuştu, Chanyeol'e bir saat içinde onunla buluşmak istediğini söylemişti. Babasının öğle yemeği davetini kabul etmemek bir seçenek değildi o yüzden Chanyeol Jongdae'ye öğle yemeği planını iptal etmesi gerektiğini söyledi. Jongdae sorun olmadığını söyledi ama acı ses tonu onu ele verdi. Chanyeol buna yorum yapmadı ama.

Arabasını her zaman buluştukları restorana sürdü, izin verilenden daha hızlı sürüyor ve etrafta polis olmamasını umuyordu. Chanyeol olabildiğince bunu hemen bitirmek istiyordu, Tanrı'nın belası restoranda babasıyla resmi bir şekilde konuşmak hep can sıkıcı olmuştu. Babası onunla iş hakkında konuşmuyorsa korkunç hayat tarzı ya da aşk hayatı için azarlıyor olurdu.

Tek oğluna bir melek gibi gülümserken aklını başına getirmek için konuşmaya çalışan annesinin aksine babası Chanyeol'ün resmen ailenin yüz karası olduğunu ve bir eş olarak hiçbir-şeyde-iyi-olmayan Park'ı isteyebilecek muhtemel iyi kadınlar başkasını bulmadan önce durulması gerektiğini yüzüne vuruyordu. O sabah aptal kanalda gözüktükten sonra Chanyeol bu sefer farklı bir şey olmayacağını biliyordu.

On beş dakikada restorana vardı, babasının bardaktan kırmızı şarap içtiğini görmüştü. Kimse duymasın diye sessizce boğazını temizleyen Chanyeol babasına doğru gitmeye başladı, nasıl göründüğüne tekrar bakmadığı için kendine küfretti, bir de görünüşü yüzünden azarlanmak istemiyordu.

"Geldin sonunda." Chanyeol onu selamlayamadan önce babası konuştu, incelikle şarabından yudum aldı. Oğluna oturması için işaret verdi Chanyeol kısık bir merhaba fısıldayarak itaat etti. "Şarap ister misin?"

"Hayır, teşekkürler. Araba kullanacağım, o yüzden..." diye yanıtladı Chanyeol, teklifini kibarca reddetti, sesi giderek azalmıştı. Geleli on saniye olmuştu sadece ama şimdiden gitmek istiyordu, ortamı sevmemişti.

"Oh, anlıyorum. Hala kendi şoförünü istemiyorsun... İnsanlar birini alamayacak kadar parasız olduğunu düşünebilir." Evet, Chanyeol bunu zaten duymuştu. Milyonlarca kez hatta. Haftada sadece iki kere duyuyorsa şanslıydı. İnsanlar şöyle düşünebilir, babası her konuşmaya böyle başlıyordu.

"Düşünmeyeceklerine eminim, baba." Dedi Chanyeol ve oturuşunu değiştirdi, yoğun bakışlarının altında rahatsız hissediyordu.

Garson ona bir menü getirdi ve Chanyeol'e bir şey ister mi diye sorması tamamen cankurtarıcı, diye düşündü Chanyeol. CEO garsona teşekkür etti ve menüyü açmadan suyun yettiğini söyledi ve yemekle dolu olan sayfaya baktı. En azından şimdilik babasıyla göz teması kurmak zorunda değildi, Chanyeol ne yemek istediğini zaten bilse de sipariş edecek bir şey bakarak oyalanıyordu.

Suyun bile servete mal olacağı şu gösterişli restoranlardan birine götüreceğini bekliyordum aslında. Baekhyun'un kelimeleri birden Chanyeol'ün aklında belirdi ve bir saniyeliğine esmer olanla yemek yediği ve lezzetli yemekler yerken onun iç ısıtan eşlik edişiyle tadını çıkardığı ana gitti. Bir su kadar basit bir şeyi sipariş ederken neden Baekhyun'u düşündüğünü merak etmek yerine Chanyeol Baekhyun'un burayı sevip sevmeyeceğini merak etti. Evet bir su normal bir sudan çok daha fazla tutuyordu ama restoran güzel görünüyordu. Belki özür olarak Baekhyun'u buraya getirebilird-

"Eminim annen son skandalın hakkında seninle zaten konuşmuştur." Babasının sesi onu gerçeğe döndürdü. Homurdanma dürtüsü aşırı güçlüydü ama Chanyeol geri itti, babasının önünde yapamayacağını biliyordu. Skandal mı? Bir yemek yediğinin fotoğrafına babası skandal mı diyordu? Chanyeol'ün bir erkekle ara sokakta ayaküstü seks yapması skandaldı asıl. Ama birisiyle masum bir yemek yemek? Chanyeol'e sorarsanız skandal olmaktan çok uzaktı.

Yine de babasına bunu söyleyemedi.

"Evet, konuştu." Chanyeol mırıldandı.

"Güzel, bu konuyu halletmemize sevindim. Senin etrafta yatıp kalkmandan daha ciddi bir şey konuşmalıyız." Babası şarabı bardağa dökerken başladı ve Chanyeol adamın menüyü bir süreliğine bırakmasını ve ilgisini ona vermesini istediğini biliyordu, o yüzden Chanyeol öyle yaptı.

"Dinliyorum."

"Çin'deki iş ortağım bizi eşinin doğum günü partisine davet etti ve şirketimizin arasındaki iyi bağı korumak için katılacağız. Seni ve anneni alması için akşam beşte birini göndereceğim ve o zamana kadar hazır olmanı bekliyorum." Babası nötr bir ifadeyle söyledi, itiraza yer bırakmadı. Chanyeol ona şaşkınlıkla sadece baktı, babasının uçuşa saatler kala ona haber vermesine inanamıyordu.

"Ne kadar kalacağız?" Chanyeol itiraz etmek yerine sordu, babasına karşı duramayacağını çok iyi biliyordu.

"Kutlama yarın ve Çarşamba günü Zhaxiao Grup ile toplantımız var. Ama Cumartesi akşamına kadar kalacağız çünkü annenin de Çin'de işleri var." Babası açıkladı ve Chanyeol cumartesi gününe kadar dönmeyeceklerini duyduğunda tükürüğünde boğuldu. Çok uzun bir süreydi bu. Chanyeol uzaktayken Jongdae şirketle çok iyi baş edebilirdi o yüzden bu sorun değildi ve Chanyeol yokken Jongdae'nin görevini alması ilk defa olan bir şey bile değildi. Sorun şuydu ki Chanyeol Baekhyun'dan özür dilemeliydi ve özrünü kabul ederse CEO bir şekilde batırdığı Pazar akşamını telafi edebilmeyi umuyordu. Ama Çin'de olursa bunu yapamazdı.

"Ama ben—"

"Bir cümleye ama diye başlamayı kes, nefret ediyorum. Çok acınası." Babası lafını böldü, oğluna iğrenerek kaşlarını çattı. "Ayrıca Çinceni geliştirmek için harika bir fırsat."

Chanyeol dişlerini sıktı ve menüyü tekrar aldı, konuşmaya devam etmektense yemeklere baktı. Yedi yaşındayken daha öğrenmeye başladığı için Çincesi zaten iyiydi ama babasına göre asla yeterli değildi tabi.

Tartışmak şuan manasız olurdu çünkü Chanyeol'ün önce sakinleşmesi ve babasını kızdıracak bir şey dememek için kendini düzgüne savunmalıydı. Sonuçta bu öğle yemeğinin olabildiğince huzurlu geçmesini istiyordu.

--

Saat yedide Twenty'e varan Baekhyun ceketini dolaba atıp, asmakla vakit kaybetmeden derin bir şekilde soludu. Çünkü bu sabah normalden daha yorgun ve garip hissediyordu. Hep uykulu olurdu ama bu sefer farklı hissettiriyordu.

Neyseki bugün restoran kapalıydı o yüzden çalışması gerekmemiş, Pazartesiyi yatağında geçirmiş, kendini yorgana sarıp insan bir dürüm olmuştu, dün gece uyuyamadığı için sabah uyuyabilmiş ve biraz dinlenebilmişti. Birkaç saat sonra öğle yemeğinde bir şeyler yemek için uyandığında başı o kadar çok ağrıyordu ki zonklaması yüzünden yemeği yere düşürüyordu neredeyse, sabahtan daha iyi hissetse ve oldukça iyi dinlense de.

Baekhyun kısa bir süre Chanyeol'ün bugün de restorana gelip gelmediğini merak etti ama CEO'yu hemen aklından attı, onu düşünmek istemiyordu.

Grip falan oldum belki de, Baekhyun aynaya gidip Jongdae'nin dolabından bir tarak çalıp rüzgar yüzünden bin farklı yere dağılan saçını düzeltirken düşündü. Saçını bitirdikten sonra yüzüne biraz makyaj yaptı, gözlerinin altına geri dönen şişkinleri ve teninin solmasını saklamaya çalıştı. Mükemmel değildi ama kulübün aydınlatması için yeterdi.

Derin bir nefes aldı ve aynadaki yansımasına son bir kez daha bakan Baekhyun soyunma odasından çıktı ve bara yöneldi. Kulüp sadece yedide açıldığı için neredeyse kimse yoktu ve kulübe giren birkaç müşteri doğrudan masalara gitmişti, dans edemeyecek kadar yorulduklarında arkadaşlarıyla dinlenmek için bir yer bulmak istemişlerdi.

Hoparlörden çıkan yüksek müzikle kıvrıldı, yüksek ses kulaklarına girerken başı daha da ağrımıştı. Gece ikiye kadar bununla uğraşmak zorunda kaldığını düşünmek içten içe onu öldürüyordu.

"Baekhyun--... korkunç görünüyorsun, dostum." Baekhyun onun yüzünü inceleyen arkadaşına katılarak tezgâhın arkasına geçtiğinde Jongin onu övgüyle karşıladı.

"Ben de seni gördüğüme sevindim, Jongin." Dedi Baekhyun, sesinden alay akıyordu. Jongin'e baktığında, her zamanki gibi harika görünüyordu, saçı mükemmel bir şekilde şekillendirilmişti ve bronz teni kulübün bok gibi olan aydınlatmasında parlıyordu. Muhteşem Jongin yerine ölü gibi gözüken Baekhyun'a birisi sipariş verirse şaşırırdı.

"Telefonda bana bir şey olmadığını söyledin ama—"

"Pazar akşamından bahsedecek bir şey yok." Baekhyun Jongin'i cümlesinin ortasında böldü, tezgâha yaslanıp gözlerini biraz kapatırken derin bir şekilde iç çekti. Neon ışıkların parlaması gözlerine iyi gelmiyordu. "Muhtemelen grip oldum ama iyiyim."

"O zaman evde olmalısın, işte değil." Jongin kaşlarını çattı, Baekhyun'a doğru yürüdü ve avuç içini Baekhyun'un alnına koydu, kısa olanın ateşini kontrol etti. Elini hemen çekse de tenine milisaniye dokunması Jongin'in Baekhyun'un gerçekten ateşinin olduğunu fark etmesiyle gözünü kocaman yapmasına yetmişti. Çok yüksek değildi ama ateş hafife alınmazdı.

"İyiyim diyorum." Baekhyun homurdandı. "İlk defa grip oluyor değilim ya, Jongin."

"Olmadığını biliyorum ama hastayken çalışman iyi değil!" Arkadaşı sesini yükseltti ve onları duyabilecek insanlar olduğunu fark edince tekrar konuşmadan önce sesini azalttı. "Neden bir kez olsun kendine düzgün bakmıyorsun?"

"Kendime bakıyorum. Grip olmamı engelleyemem, değil mi?"

"Engelleyebilirsin aslında. Sağlığına bakarsan hastalanmazsın!"

"Oh, gerçekten mi? O zaman—"

"Tamam, ikiniz tartışmayı kesin. Müşteriler geliyor ve sizi böyle görmelerini istemiyorum." Patron birdenbire ortaya çıkmıştı, sesi o kadar yüksek değildi ama nedense o kadar otoriterdi ki ikisi de özür dilemeden önce eğilip susmalarına yetmişti.

"Ve Byun, hastaysan evde kalmalısın." Topukları üzerinde dönmeden ve gitmeden önce söyledi, yüksek topuklusuyla VIP bölümüne gitmek için merdivenlere yürüdü, bu sürede kalçasını salladı. "Sevgilin sana bakabilir."

"N-ne dedi o?" Baekhyun hafif bir kekelemeyle sordu, kocaman olmuş gözleriyle Jongin'e döndü, bir nevi açıklama bekliyordu. Jongin Baekhyun'un sorusunu duyduktan sonra gergince bakışlarını kaçırdı, esmer olan bir sorun olduğunu anlamıştı. Jongin'e ona söyletmek için Baekhyun arkadaşına yakınlaştı ve merakla kirpiklerini kırptı.

"Uhm... Şey..." Jongin eliyle belli belirsiz işaret etti, Baekhyun dışında her yere baktı. "Dün dostça yemeğinden olan fotoğraflar... internette olabilir."

"Ne—Siktir." Baekhyun homurdandı ve elleriyle yüzünü kapattı, saçını biraz çekti. Geçen sefer fotoğrafları hatırlıyordu ama o zaman kimse onu tanımamıştı. Patronu onu hemen tanıdıysa fotoğrafların kalitesi ne kadar iyiydi kim bilir.

"Dün konuşmak istemediğin için sana demedim ve nasıl tepki vereceğinden emin değildim." Jongin tek nefeste hızlıca söyledi ve Baekhyun arkadaşının ne dediğini zar zor anladı ama esmer olan yeterince duymuştu.

"Sana zaten söyledim, ben iyiyim. Ama Tanrım, şimdi insanlar onunla çıktığımı—"

"Belki sağlığına daha çok endişelenmelisin, bilirsin." Jongin lafını böldü.

"Bunu konuşmayacağız." Baekhyun bir parmağını kaldırıp uyardı, gözlerini kıstı. Bir süre birbirlerinin gözlerine baktılar, Jongin dudağını bükerken esmer olana kaşlarını çattı, ki Baekhyun'a sorarsanız çok tatlıydı. Bir süre sonra uzun olan derince nefesini verdi, hüsranla bir elini saçında gezdirdi ve göz temasını kesti.

"Neden beni bir kez olsun dinlemiyorsun?"

Baekhyun ayaklarına baktı sadece, bir elini hayal kırıklığıyla saçında gezdirdi. Jongin'in sesinin cümlesinin sonunda çatlaması kalbini kırmıştı ve Baekhyun arkadaşını bu kadar endişelendirdiği için suçlu hissetti. "Çok ısrar edersen bir gün izin alırım işten. Birkaç saat öncesine kadar gerçekten iyi hissediyordum ama vardiyamıza saatler kala patrona işe gelemeyeceğimizi söylediğimizde bundan nefret ediyor biliyorsun."

Baekhyun yalan söylemekten nefret ediyordu ama Jongin'in endişesini azaltmanın tek yolu buydu. Baekhyun bu sabah uyandığından beri ölüyormuş gibi hissettiğini ona söylese Jongin ne yapardı hayal bile edemiyordu. Jongin onu hemen kulüpten çıkarıp arkadaşını alması için Kyungsoo'yu arayıp bir geceliğine barda tek başına çalışabileceğini söylese şaşırmazdı bile.

"Sırf sana öyle diyorum diye yapmamalısın. Hastaysan çalışamayacağını bilecek kadar akıllı olman gerekiyor." Dedi Jongin, alt dudağını ısırdı. Evden atılmış bir yavru köpek gibi görünüyordu ve Baekhyun'un kalbi gördüğüyle eridi.

"Tamam, anladım... Şimdi konuyu kapatalım hadi, tamam mı?" Baekhyun Jongin'e gülümsedi, baş ağrısını bir an unutmuştu. Adam olup bu hastalıkla ya da her neyse baş etmeliydi, Jongin'i daha da endişelendirmek istemiyordu.

"Tamam." Dedi Jongin sonunda, Baekhyun'a kısaca gülümsedi.

Sonra, ilk müşteri geldi ve siyah saçlı kızdan sonra çok geçmeden gittikçe bir sürü insan içecek sipariş etti, Baekhyun ve Jongin'i meşgul bıraktı. Konu sonunda kapansa da Baekhyun yaptığı her harekette Jongin'in bakışını hissedebiliyordu, sanki Baekhyun bayılacak gibi, Jongin o yere düşmeden onu yakalayacağına emin oluyordu.

Denildiği gibi kalpsiz olan biri için Jongin gibi birini gerçekten hak etmiyordu.

--

Baekhyun gece boyunca bok gibi hissetmişti ama Jongin yanındayken gülümsemesine engel olamıyordu. Pazartesi günüydü ve haftanın ilk günü fazla insan olmazdı genelde o yüzden gece boyunca şaka yapmaya, birbirlerini güldürmeye vakit bulmuşlardı. Baekhyun'u çaresizce neşelendirmeye çalışan çoğunlukla Jongin'di, sahte mutluluğun arkasını görebiliyor ve onu üzen şeylerini Baekhyun'a unutturmaya ihtiyacı varmış gibi hissediyordu.

Baekhyun'u en çok şaşırtan şey, bugün de Baekhyun'a asılmaya çalışan biri vardı, muhtemelen Baekhyun'un korkunç görünmesine göz yumuyordu. Baekhyun yarı ölü gibi gözüktüğünde bile ona bakan birisini gerçekten takdir etmişti, yine de adamı reddetti ama reddedildiği için çok kötü hissetmesin diye ona ücretsiz bir içki teklif etti.

Bir saat sonra Baekhyun yüksek sese alıştı ve başı vardiyasına başladığı kadar ağrımıyordu ama ara sıra gelen acı onu hala iki büklüm ediyordu. Jongin Baekhyun'un içkileri verirken duraksamak zorunda kaldığını, derin bir nefes alıp işine devam etmeden önce yavaşça soluduğunu ikinci defa fark etmişti ve arkadaşı soyunma odasına koşup Baekhyun'a ağrı kesici getirmeye gitmeden önce bir saniye tereddüt etmemiş, bir bardak suyla içmesi için diretmişti.

Normalden daha yorgun hissetmesi dışında oldukça iyiydi. Artık ateşinin olduğunu bile sanmıyordu ama Jongin Baekhyun'un iyi olduğuna emin olmak için bunca zaman gözünü onda tutmaya devam etmişti. Jongin'in gözlerinde sessiz bir soru vardı ama bir şey dememişti. Şimdilik bu kadardı. Baekhyun Jongin'in dün neler olduğunu bilmek için öldüğünü biliyordu, hattın diğer ucunda Baekhyun'un sesini bu kadar üzgün çıkaran neydi. Doğrusu Baekhyun konuşmak istemiyordu ama Jongin asla bırakmayacaktı ve üstüne bir de Baekhyun Jongin'e işten sonra her şeyi ona anlatacağına dair söz vermişti bile. Bugün birlikte temizlemek yapacakları için Jongin'in Baekhyun'un konuşması için bir sürü zamanı vardı zaten.

Baekhyun gece boyunca yarı uykulu olduğu için bugünün vardiyasının daha çabuk bitip bitmediğini bilmiyordu fakat yine de yukarıdakilere minnettardı, eve gidip dinlemeyi çok istiyordu. Kulübün insanların arınması ve müziğin kapanmasının verdiği harika his çok uzun sürmemişti ama.

"Ee, düne gelirsek..." Jongin'in sesi gitgide azaldı, kendisine ve ona süpürge getirirken beklentiyle Baekhyun'a baktı. Baekhyun'a vermeden önce tereddüt etti. "İyi değilsen ben yaparım."

Ama Baekhyun sadece gözlerini devirdi ve Jongin'in ellerinden süpürgenin birini aldı, birkaç dakikalık temizlik yapmaktan ölmeyeceğini söyledi. "Düne ne olmuş?"

"Aptalı oynama, Baek."

"Sana zaten söyledim... Yemek güzel geçti ve Chanyeol benim yerime hesabı bile ödeyip beni eve bıraktı." Baekhyun yeri süpürürken söyledi, konuşurken Jongin'e bakmadı bile. Olabildiğince çabuk bunu aşmak ve sonunda eve gidip kendini sıcak yorganına gömmek istiyordu.

"Baekhyun, yapma." Homurdanan Jongin Baekhyun'a katıldı ve o da temizlemeye başladı ama önce kızgın gözlerle Baekhyun'un konuşmaya başlamasını istediğini belirtmişti. "Neden üzgündün?"

"Üzgün değildim, hayal kırıklığına uğradım... ve belki biraz kızdım." Baekhyun onu hemen düzeltti. Ama arkadaşı ona inanıyormuş gibi gözükmüyordu.

"O zaman Chanyeol seni kızdıracak ne yaptı?" Jongin diretti, esmer olandan istediği bilgiyi duymadan önce Baekhyun'un konuyu kapatmasına izin vermedi. Kızgın kelimesine vurgu yaparak Baekhyun Jongin'in saçmaladığını görebildiğini anlamıştı.

"Tanrım, beni eve bıraktıktan sonra beni öpmeye çalıştı! Onunla seks yapmayacağımı söylememe rağmen üstelik ve pislik hiçbir şey yapmaya çalışmayacağına söz vermişti!" Baekhyun bağırdı, eve giden ya da kulübün farklı yerlerinde temizlik görevini yapan iş arkadaşlarından garip bakışlar aldı. Bakışları fark edilmeden kalmadı ve Baekhyun tekrar konuştuğunda sesini kısık tuttuğuna emin oldu, Jongin'e de sessiz olmasını söyledi.

"Yani seni öpmeye çalıştığı için kızdın? Hepsi bu mu?" Jongin sordu. Baekhyun'un güvensizliklerini ve korkularını, Baekhyun'un kendine verdiği sözü ve birkaç ay önce Siwoon'un ona söylediği zalim şeyleri biliyordu ama Jongin yine de Baekhyun'un ona söylemediği bir şey varmış gibi hissediyordu. Baekhyun'un sesi dün gibi kızgın değildi, her an ağlayabilirmiş gibiydi. Baekhyun'un ona söylediğinden dahası vardı.

"Ben--...Bu--..." Baekhyun nasıl cevap vereceğini bilmiyordu çünkü Jongin'in ses tonu şüpheliydi, bu Jongin'in ona inanmadığını gösteriyordu ve ona yalan söylemek muhtemelen anlamsız olacaktı. Sorun şuydu ki Baekhyun düşüncelerini nasıl dışa vuracağını bilmiyordu, sanki sesli söylerse, kafasında kalmazsa, mantık yatacak hislerini cümlelere hala dökemiyormuş gibi.

"Bana her şeyi söyleyebileceğini biliyorsun, Baek. Biz arkadaşız, seni üzenin ne olduğunu bilmek istiyorum." Jongin Baekhyun'a yakınlaşmak için bir adım attı, bir elini omzuna koydu ve hafifçe sıktı. Baekhyun Jongin'in elinden geldiğince her şeye yardım etmek istediğini zaten bilmeliydi, şuan bunu ona dememeliydi bile. Baekhyun'un konuşacak birine ihtiyacı olursa Jongin'in hep orada olacağı belli olmalıydı. "Seni daha iyi hissettirmek için o pisliği bulup dövmeli miyim?"

"Onun hatası değil." Baekhyun fısıldadı, Jongin'in elini çekti ve yeri süpürerek kendini meşgul etti.

"Oh gerçekten mi?"

"Benim hatam, Jongin. Çünkü benimle neden zaman geçirdiğini bilmem gerekirken benden istediği tek şeyin seks olmadığına kendime inandırmıştım. Bir anlığına Chanyeol'ün benimle... ben olduğum için olacağını düşündüm." Baekhyun tatsızca güldü, konuşurken süpürgeyi daha sıkı tuttu. Düşündüğünde hala canı yanıyordu çünkü Siwoon'un her şey de aslında haklı olduğunu hep hatırlıyordu ve Jongin ile bunu konuşmak onu korkunç baş ağrısından daha çok öldürüyordu.

"Tek istediğinin o olduğunu nereden—"

"Belli çünkü. En başından beri belliydi ama bir saniyeliğine iyiyi oynadığı için unutan benim." Baekhyun alt dudağını ısırdı, aklı, birkaç gün önce yorgun olduğu için ona kahve almasına ve aptalca bir şaka yapmasına ve dün akşama gitmişti. Eğer tüm bu duruma üzülmeseydi Baekhyun Chanyeol ile ananaslı pizza tartışma anısına gülerdi.

Jongin konuşmak için tekrar ağzını açtı, Baekhyun'un konuşmaya devam etmesini beklemiyordu, arkadaşının kelimeleri dökmekten ne kadar zorlandığını görmüştü ama sadece Jongin değil Baekhyun da şaşırmıştı, esmer olan devam etti. "Hala bunu düşündüğüm için kendimden ne kadar nefret ettiğime inanamazsın bile. Bu kadar çok düşünmemeliyim, onu daha tanımıyorken yapmam için bir sebep yok... Ama yanımda olması çok hoşuma gitti ve onun sadece rol yapıyor olmasına hayal kırıklığına uğradım ve buna düşecek kadar salaktım."

"Baekhyun..."

"Ayrıca onun ideal tipim olmasından da nefret ediyorum." Bir ya da iki hafta Jongin ona hatırlattığı için siktirsin. Baekhyun birden nasıl susacağını bilemedi, Baekhyun daha düşünemeden kelimeler ağzından çıktı. Durmak istiyordu çünkü tanımadığı birisi hakkında, umursamaması gereken birisi hakkında konuşurken bu kadar acınası gözükmekten hoşlanmamıştı ama yapamamıştı. "Nefret ediyorum çünkü ilgimi lanet olsun ki çok çekiyor ve artık etrafta yatıp kalkmak istemiyorum. O lanet sözü bozmak istemiyorum, Jongin. Yine ucuz bir sürtükmüş gibi hissetmek istemiyorum ve –"

"O pisliğin dediklerini düşünme! Ondan ayrıldığın için dedi bunları sırf!" Jongin kızgınlıkla söyledi, kelimeleri sertçe dökse de sesini çok yükseltmeye cesaret etmedi. Bugün yeterince ilgi çekmişlerdi zaten.

"Haklıydı ve bunu sen de biliyorsun, Jongin." Ona dönen Baekhyun temizlemeyi bıraktı ve Jongin'in gözlerine yoğunca baktı sadece, Jongin'in ona karşı iğrenç hissetmesini görmeyi bekliyordu ama garip bir şekilde bunu kahverengi kürelerinde görmemişti. Arkadaşının gözlerine yansıyan bir sürü duygu vardı ama yargılayan ve iğrenen listede yoktu.

"Doğru değildi." Dedi Jongin sertçe, kaşlarını çattı ve sesi ciddileşti. Bu konuşmayı çok kez yapmışlardı ama Jongin Siwoon'un sadece fazla içince saçmasapan şeyler konuşmayı seven bir pislik olduğu gerçeğini Baekhyun'un kalın kafasına sokamamıştı, çabaları hiç işe yaramıyordu.

"Chanyeol –"

"Chanyeol sırf sen çekici olduğu için seninle yatmak isteyen biri, Baekhyun. Her gün böyle teklifler almana rağmen neden buna bu kadar taktın? Ve seninle yatmak istemesi senin yanında olmaktan hoşlanmadığı anlamına gelmiyor." Jongin'e göre Baekhyun bir bütün olarak sevilebilir biriydi ve doğrusu birisinin Baekhyun'un yanından hoşlanmadığını düşünemiyordu. Jongin Baekhyun ile ilk defa tanışıp ondan hoşlanmayan tek biriyle karşılaşmamıştı hayatında.

"Orada yoktun, bunu bilemezsin." Baekhyun tısladı, Jongin'e bir an olsun inanmıyordu. Jongin ona tabi ki de iyi şeyler derdi, onlar arkadaştı ve Jongin Baekhyun'un gerçekle yüzleşmesine üzülmesini istemezdi – gerçekten kastı rol yapması ve Chanyeol dün tüm gün boyunca ona içten bir şekilde gülmesiydi.

"Ve sen de bilemezsin çünkü onun ne düşündüğünü bilmiyorsun." Baekhyun'un daha fazla bir şey demesine izin vermeden Jongin devam etti. "Üç yıl önce Kyungsoo'ya resmen her saniye vurulurken o da benim hakkında senin gibi düşüneb—"

"Bu tamamen farklı, aptal. Sen onunla randevuya çıkmaya çalışıyordun ve Chanyeol beni soymaya çalışıyor. Arada çok büyük bir fark var, öyle değil mi? Baekhyun Jongin'in kötü örneğine gözlerini devirdi, temizlemeye geri dönerken onaylamayarak başını iki yana salladı, patronları, işlerini yapmak yerine konuştuklarını görürse hapı yiyeceklerini hatırladı.

"Tamam, haklısın ama işte. Kyungsoo'ya Jongdae Chanyeol hakkında konuşuyor mu diye sordum—"

"Ah Tanrım."

"—ve birçok şey arasında Jongdae Chanyeol'ün korkunç bir aktör olduğunu söyledi. Gerçekten. O yüzden dün eğleniyor gibi gözüktüyse muhtemelen doğrudur."

"Evet, her neyse, hadi sadece temizleyip eve gidelim." Baekhyun ilgisiz gibi görünmeye çalışsa da içten içe deliriyordu. Vücuduna yayılan sıcak hissi yok sayamıyordu ve Baekhyun bundan biraz bile hoşlanmamıştı. Jongin'in doğru olabilir demesiyle biraz bile umutlanmak Baekhyun'u daha iyi hissettirirdi ama ya doğru değilse? Kendine yalan yanlış umutlar vermek aptalcaydı.

"Tamam." Jongin hüsranla ofladı. Baekhyun'un bugünlük konuşmayı bitirdiğini görerek ekledi. "Ama konu daha kapanmadı."

Baekhyun yalnızca homurdandı ve yeri süpürmeye devam etti.

--

Sonunda Jongin ona izin al dese de Baekhyun işten izin almamıştı. Jongin'i endişelendirmek istemeyen Baekhyun Jongin ne zaman ona halini sorsa gittikçe iyi hissettiğini söylüyordu ve Baekhyun arkadaşına yalan söyleyip gribin yavaş yavaş geçtiğini söylediği için suçlu hissediyordu çünkü doğrusu, her gün daha da kötüleşmişti.

Salı günü tüm gün yatağında kalmış, yorganına sarılırken sıcak çay içmişti. Akşam işe gitme vakti gelene kadar uyumuştu ve hava o kadar kötüydü ki arkasını dönüp dairesine gitmeyi çok fena istemişti ama yapamamıştı. Ve belki bu yüzden işten geldiğinde ateşi çok yüksekti, geri adım attıracak kadar rüzgar şiddetliyken eve yürümüştü.

Çarşamba günü gelince Baekhyun Salı gününden biraz daha iyi hissetmişti ama çok değil. Hala ateşi vardı ve tüm vücudu yanıyordu ama başı önceki günler kadar ağrımıyordu. Aşırı sıcak hissetmesi bir yana yürümek de o kadar zor değildi artık. Ama gözleri sulanmadan durmuyor, görüşü bulanıklaşıyordu ve Baekhyun onları açık tutmak için çok çaba sarf etmişti, her göz kırpışında kirpiklerinin altında sanki göz küresini kesen bıçaklar vardı. Kulübün neon ışıkları da yardımcı olmamıştı cidden.

Uzun lafın kısası Baekhyun bok gibi hissediyordu ama işte bunu saklamak için elinden geleni yapmaya çalışıyor, günler boyunca hastalığının kötüleştiğini ne Kyungsoo'ya ne de Jongin'e göstermek istiyordu. Baekhyun kendine düzgün bakamıyor olsa da, arkadaşlarının ona dediği gibi, kolayca hastalanmazdı. Ve hastalanırsa normalde bir ya da iki gün sürerdi ama daha fazlası olmazdı. Şimdiden dört gün geçmişti ve hastalığı geçmiyor, daha da kötüleşiyordu.

Cumartesi günü çalışmıyordu o yüzden yarına hem restorandan hem kulüpten izin alırsa Baekhyun Pazar günü vardiyasından önce iyileşmek için iki günü vardı. Normalde Cuma günü restoranda vardiyasını yapıyordu ama Çarşamba ve Cuma günlerinin vardiyası değişmişti ve Çarşamba günü izin aldığı için yarın çalışmalıydı. Sonra Baekhyun yarın restorandan izin alamayacağını hatırladı çünkü Cuma günü karar vermesi gerekiyordu ve tam zamanlı işi alıp almayacağını patronuna söylemeliydi. Şimdiden bir hafta olsa da Baekhyun tam zamanlı işi istiyor mu istemiyor mu karar verememişti. Son kararını vermeden önce geceyi son kez düşünerek geçirecek gibi görünüyordu.

"Ye." Dedi Kyungsoo ve Baekhyun'un önüne küçük bir çikolatalı pasta dolu tabağı koydu, çatalı zorla Baekhyun'un eline verdi, ona bir şans bırakmadı. Doğrusu Baekhyun Kyungsoo'nun yaptığı bir şeye asla hayır demezdi o yüzden aşçı onu zorlamak zorunda değildi.

Baekhyun bir parça alıp sormadan önce pastaya baktı. "Bunu daha önce yediğimi sanmıyorum."

"Çünkü daha yeni. İlk deneyen sensin bu yüzden ne düşündüğünü söyle." Kyungsoo yanıtladı Baekhyun'un kendine yakın tuttuğu pasta dilimli olan çatalı esmer olanın ağzına itti, tatması için zorladı. Baekhyun tereddüt etmedi ve pastayı ağzına koydu, dilindeki tatlı ve kremalı tadı aldı, yutarken gözlerini kapattı. Bir saniye sonra başka bir parçayı ağzına aldı, bu sefer daha büyüktü ve onaylayarak mırıldandı, Kyungsoo'ya başparmağını kaldırdı, ağzı doluydu.

"Sikeyim çok iyi." Baekhyun sonunda ağzı boş kalınca söylemeyi başardı, başka bir dilimi kesmeye hazırlanıyordu çoktan. "Gerçekten harikasın, Soo."

"Hep aynı şeyi diyorsun." Kyungsoo gözlerini devirdi, ağzından bir milimetre ötedeyken Baekhyun'un elinden çatalı aldı. Kyungsoo kendi yaptığından bir ısırık alırken itirazlarını duymamazlıktan geldi, sonra büzülüp çatalı Baekhyun'a geri verdi. "Kreması çok."

"Mükemmel, neyden bahsettiğini bilmiyorum." Baekhyun başını iki yana salladı ve Kyungsoo'ya kaşlarını çattı. Saçmasapan konuşuyordu, pasta o kadar harikaydı ki Baekhyun yerken tüm sorunlarını unutabilirdi, gerçekten. Kreması çokmuş, saçmalık. Güzeldi resmen.

"Her neyse. Yedikten sonra işe geri dön." Bunu diyerek Kyungsoo arkasını döndü ve mutfağa gitti, Baekhyun'u tekrar yalnız bıraktı, öylece. Ama Baekhyun umursamadı, tüm dikkatini harika pastaya verdi. Kyungsoo'nun yeni tariflerini ilk deneyen olmak hep bir onurdu.

Baekhyun tam pastayı yemiş tabağı ve çatalı mutfağa götürmek için sandalyesinden kalkmışken restoranın kapısı açıldı, ki bu Baekhyun'un dikkatini çekti. Yeni müşteriyi görmek için arkasını döndü ve yeni gelenlerin içeri girerken yüzlerindeki gülümsemeyle konuşan Jongin ve Jongdae olduğunu görünce şaşırdı.

"Burada ne yapıyorsunuz?" Onlar yaklaşırken Baekhyun sordu, onları burada görmenin şokuyla önce selamlamayı unutmuştu. Jongdae eskisi kadar restorana sık gelmiyordu ve onu burada görmek hep şaşırtıcı oluyordu ve Jongin bu saatte dans pratiği yapıyor olmalıydı o yüzden Baekhyun'un ikisini de burada beklememesi anlaşılabilirdi, ne de restorana yan yana beraber gelmelerini.

"Sana da merhaba, evet." Jongdae kıkırdadı ve Jongin Baekhyun'a sarılarak onu selamlamadan önce ifadesini kopyaladı.

"Daha iyi misin?" Jongin hemen sordu, gözleri endişeyle esmer olanın yüzünü inceledi.

Baekhyun evet demek yerine başını salladığında Jongdae araya girdi. "Korkunç görünüyorsun. Korkunç hissettiğine de eminim."

"İyiyim, gerçekten." Baekhyun iki arkadaşına da temin edici bir gülümseme vermek için elinden geleni yapmaya çalıştı, gözleri gün ışığı gibi parlarsa görmezden geleceklerini umdu, gözlerinin altındaki siyah torbalarla birlikte tabi.

"Öyle diyorsan." Jongin Baekhyun'un arkasında bir yere bakmak için boynunu uzatırken iç çekti. "Kyungsoo meşgul mü?"

Baekhyun Jongin'in ifadesini görünce gülümsemesine engel olamadı. "Değil, bugün fazla müşterimiz yok. Senin için onu çağırayım."

"Ben de oturacak yer bulayım." Jongdae arkasını döndü ve restoranın etrafına baktı, uygun bir masa aradı çünkü onun masasında zaten yaşlı bir çift oturuyordu. Baekhyun sadece başını aşağı yukarı salladı ve Kyungsoo'yu çağırmak için mutfağa gitmeden önce siparişini hemen alacağını söyledi Jongdae'e.

"Sevgilin burada." Kyungsoo ne istediğini sorunca duyurdu.

"Mola veriyorum. Yugyeom, yerime sen bak." Dedi Kyungsoo ve mutfaktan uçup giderken Baekhyun'a bakmadı, genç olanı görünce kendini Jongin'in kollarına attı. Baekhyun küçük mutfak camından iki sevgiliyi izledi, Kyungsoo'nunkinden yansıyan Jongin'in parlak gülümsemesine içten bir şekilde gülümsedi. Kyungsoo resmen şeytanken Jongin yanında olunca aşırı tatlı birine dönüşmesi komikti.

Baekhyun çatalla tabağı lavaboya koydu ve o da mutfaktan çıktı, Jongdae'yi aradı ve aşk ile mutlulukla, Baekhynu'un hiç yaşamadığı duygularla dolu olan kendi dünyalarında kaybolan Jongin ve Kyungsoo'yu görmezden geldi. Birisi Baekhyun'a onlara kıskandığı için bakmıyor dese haklı olurdu.

Camın kenarında oturup telefonuyla oynayan Jongdae'yi görünce nefesi boğazında kalmıştı. Artık yalnız değildi. Chanyeol yanındaydı. Park sikik Chanyeol Jongdae'nin karşısında oturuyor ve restoranın ortasına yerinde donup kalmış olan Baekhyun'un doğrudan gözlerine bakıyordu. Kalbi hemen hızlı hızlı atmaya başladı ve Baekhyun'un nefes alış verişi düzensizleşti.

Bu gerçek olamazdı. Seul'de bir sürü restoran vardı ama şu sikik Baekhyun'un çalıştığı yerde yemeye karar veriyordu, Baekhyun'un burada olacağını, vardiyasının sonraki saat biteceğini çok iyi biliyordu. Neden buradaydı? Ne istiyordu?

Müşteri kim olursa olsun siparişi alma görevinin kendi işi olduğunu hatırlattı Baekhyun, esmer olan Jongdae ve Chanyeol'ün masasına doğru tereddütle adım attı, bacaklarını hareket etmeye zorladı. Chanyeol sadece ona bakıyorken oldukça rahatsız ve huzursuz hissediyordu, Baekhyun sadece kaybolmak ve bir daha geri gelmemek istiyordu. Jongin'e iyi olduğunu ve Pazar akşamını düşünmediğini söylese de esmer olan Chanyeol'ü tekrar görmeye hazır değildi. Doğrusu Chanyeol'ü tekrar görmeyi hiç beklemiyordu bile.

Ne kadar yaklaşırsa o kadar kötü hissediyordu. Kalbi göğsünde deli gibi atıyordu ve Baekhyun kalp atışının bu kadar hızlı atışını kimse duyamasın diye orada kim varsa dua etti çünkü ses Baekhyun'un kulaklarına kadar geliyordu. Avuç içi o kadar çok terlemeye başladı ki Baekhyun elindeki kayıp yere düşerse şaşırmazdı.

Birden başı da ağrımaya başladı. Belki birçok ses olduğu içindi, yüksek sesle birbirlerine bağırıyorlardı, Baekhyun'un aklında tekrar edip duran soruya bir cevap bulmaya çalışıyorlardı.

Neden buradasın, Chanyeol?

Chanyeol'ün önünde durduğu an tüm bedeni ateşteymiş gibi hissetti ve Chanyeol'ün ona bakışı da yardımcı olmadı.

"Mansae'ye h-hoş geldiniz." Baekhyun kekelemesine engel olamadı. "Size... size ne getirebilirim?"

Bu kelimeler Baekhyun'un hayatında çoğu gün vardı ama müşterileri karşılayacak mükemmel bir şekilde ezberlenmiş cümleyi hatırlamakta zorluk çekmişti.

"Ah, Baekhyun, gelmişsin." Jongdae ona gülümsemedi ama gülümsemesi gergin, neredeyse özür diler gibiydi. Ve sonra Baekhyun anladı – Jongdae bunu planlamıştı ve şimdi Baekhyun'un bu kadar titrediğini gördükten sonra suçlu hissediyordu. Baekhyun nedenini anlamamıştı. Jongdae Chanyeol'e karşıydı o yüzden bu tam olarak neydi?

"Merhaba." Solundan derin sesi duyan Baekhyun elindeki not defterini ve kalemi tutuşunu sıkılaştırdı, başını çevirmeye eve sesin sahibine bakmaya cesaret etmemişti. Baekhyun'un içinde hissettiği öfke şimdi dışarı vuruyordu ve Baekhyun, onun bu kadar normal davranması, Pazar gününde olanlardan sonra sikeyim bir merhabayla Baekhyun'u selamlaması yüzünden Chanyeol'e vurmayı iz bırakacak kadar çok istiyordu. Sanki arkadaşlarmış gibi. Ne şaka ama.

"Kyungsoo'nun yemeklerinden yemeye geldiysen arada şuan." Dedi Baekhyun, içinde delirse de Chanyeol yokmuş gibi davranmıştı. Neden Jongdae ona ayak uydurmuştu ki? Jongdae arkadaşı olması gerekiyordu, Pazar gününden sonra Chanyeol'ü görmek istemeyeceğini bilmeliydi.

"Evet, biliyorum." Jongdae'nin gözleri tezgâhın arkasında konuşan Kyungsoo ve Jongin'e gitti, Jongin hevesli bir şey anlatıyor ve Kyungsoo Jongin ne dese başını sallıyordu. "Jajangmyeon gibi basit bir şey alacağım bugün. O da aynısını alacak."

"Ama-"

"O da aynısını alacak." Jongdae Chanyeol'ün lafını böldü, cümlesini bitirmesine izin vermedi. Baekhyun sadece başını salladı, siparişi yazarken elleri hafifçe titriyordu, sanki ilk defa bir şey yazar gibi el yazısı berbattı.

"İçecek bir şey?" diye sordu Baekhyun. Chanyeol'ün alev alan gözleri Baekhyun'daydı, CEO ona bakması için resmen yalvarıyordu, esmer olan ateşi çıkmasından dahasını hissediyordu. Stres, Baekhyun'un durumuna iyi gelmiyordu.

"Sadece su." Jongdae yanıtladı, gözlerini Baekhyun'a çevirmeden önce Chanyeol'e kısaca baktı. Şimdi Baekhyun Jongdae'nin gözlerindeki özür dilerim'i net bir şekilde görebiliyordu.

Baekhyun Chanyeol'ün bakışındaki yoğunluktan mı yoksa başka bir şeyden mi bilmiyordu ama Baekhyun Yugyeom'a siparişi vermek için arkasını dönerken CEO'ya bakmasına engel olamamıştı, göz teması sadece yarım saniye sürse de. Yine de gözleri buluştuğunda sonsuz gibi hissettirmişti. Chanyeol'ün gözlerinin içine tek kısa bakışla Baekhyun'un aklı Pazar günkü akşam yemeğine gitmişti, Chanyeol'ün gülüşüne ve aptal şakalarına ve Baekhyun tam burada kendini bırakacak gibi hissetmişti çünkü o gecenin anıları Chanyeol gibi birinin Baekhyun kadar sıradan birisinden seks dışında bir şey isteyebileceğini düşündüğü için ona ne kadar salak olduğunu hatırlatıyordu. Ve bu canını çok yakıyordu.

"H-hemen geri döneceğim." Baekhyun geri çekildi, hızlıca masadan çekildi, mutfağa doğru tökezlerken Jongin'in endişeli sesini ve Kyungsoo'nun neyin var? Sorusunu görmezden geldi. Jongdae ve Chanyeol'ün siparişini yazdığı not defterindeki sayfayı yırttı ve Yugyeom'a fırlattı, titrek elleriyle iki bardağa su döktü.

Geri dönmek istemiyordu ve Chanyeol'ü tekrar görmek istemiyordu. Ama bu onun işiydi ve sırf kişisel sorunları yüzünden bırakmayacaktı. Baekhyun güçlüydü. Bunu yapabilirdi. Siwoon gibi biriyle yaşamıştı ve o eski sevgilisiydi. Yabancı biriyle uğraşmak sorun olmamalıydı.

Ama Baekhyun'un kalbi olması gerekenden hızlı atıyordu ve normal olamayacak kadar sıcak hissediyordu. Baş ağrısı saniyeler içinde dönmüştü ve her zamankinden daha güçlüydü ve bir de şimdi karnı da garip bir şekilde ağrıyordu.

Sadece stres yüzünden, Baekhyun kendi kendine söyledi. Endişelenecek bir şey yok. Geçecek.

Sakin kalmalıydı.

Sakinleş, sakinleş, sikeyim sakinleş.

Şimdi suyla dolan iki bardağı alan Baekhyun mutfaktan çıkmaya başladı ama iki adımdan sonra görüşü bulanıklaşmaya başladı, durmalı ve bir duvardan destek almalıydı.

"Hey, hyung, iyi misin?" Aşçılardan biri sordu, sesi endişeyle doluydu. Baekhyun duvara yaslı, gözleri kapalıyken derin derin nefes alan birini görse o da endişelenirdi.

"İyiyim." Baekhyun yanıtladı ve kendini duvardan çekti, suyu dökmemeye dikkat etti. Derin bir nefes aldı ve yavaşça verdi.

Neyim var?

Birkaç saniye sonra Baekhyun daha iyi hissetti ve mutfak kapısına doğru dikkatli bir adım attı, suları düzeltti. Dünyası her adımla dönmüyormuş gibi hissettiğinde bacağıyla kapıyı açtı, ki Baekhyun çok geçmeden bunun kötü bir fikir olduğunu anladı. Dengesini kaybetti ve neredeyse düşecekti, bacakları jöle gibiydi ama düşmekten kendini toparlamayı başardı. Ya da daha doğrusu Jongin'in kolları düşmesini engellemek için onu sıkıca tutuyordu.

"Baekhyun!"

"Baek, sikeyim bu ne?! Neyin var?" Hem Kyungsoo hem Jongin saniyede yanına geldi. Baekhyun'un bacakları beyniyle işbirliği yapmadığı ve tüm bedeni ağır hissettiği için Jongin onu düz tutarken Kyungsoo ellerinden bardakları aldı.

"Önemli değil." Baekhyun başından savmak istemişti sesi kısık bir fısıldama gibi çıkmıştı, bu Baekhyun'un kendisini bile şaşırttı.

"Pekâlâ, önemli olduğu belli." Dedi Kyungsoo. "Oturmalısın, hemen."

Uzaktan Baekhyun boyunlarını uzatan müşterilerin konuşmalarını ve neler olduğunu görmek için sandalyesinden kalkanları duyabilmişti ve birçok göz üzerindeyken Baekhyun rahatsız hissetti. İyi olduğunu ve kendi başına durabileceğini kanıtlayabilmek için Jongin'i itmeye çalıştı. Ama Jongin bırakmadı.

"Hayır, ben gerçekten..." Görüşü tekrar bulanıklaşırken Baekhyun'un sesi gitgide azaldı ve bacakları tamamen kendini bıraktı. Baekhyun Jongin'in kollarına düştü, en yakın arkadaşının göğsüne doğru bedeni hamur gibiydi.

"Baekhyun!" Başka bir ses duydu ve adını seslenenin kim olduğunu öğrenmeye çalıştıktan birkaç saniye sonra artık masasında Chanyeol ile oturmayan Jongdae olduğunu fark etti. Arkadaşı ondan bir metre uzaktaydı, büyük gözleriyle ona bakıyordu. Ve yalnız değildi. Jongdae'nin yanındaki kişi ondan ya da Kyungsoo'dan daha uzundu ve Baekhyun onun Chanyeol olduğunu söylemek için çok yüksek bir IQ'ya sahip olması gerekmiyordu, şu durumda bile. O aptal dev kadar uzun olan fazla kimse yoktu.

"Benimle konuş, Baek, hadi." Jongin kollarındaki Baekhyun ile yere otururken, onu özenle tutarken yalvarırcasına söyledi.

Ve Baekhyun konuşmak için ağzını açsa da hiçbir kelime çıkmadı.

Neden? Baekhyun kendi kendine sordu, tekrar konuşmaya çalıştı ama sefil bir halde başarısız oldu. Neden konuşamıyorum?

Her şey kararmaya başladı ve Baekhyun gözlerini açık tutmakta zorlandı, göz kapakları çok ağır hissediyordu.

"Hey, Baekhyun!"

"Beni duyabiliyor musun, Baek?"

Baekhyun gözlerini açık tutmaktan vazgeçerken panik dolu sesler yavaş yavaş kayboldu. Aşırı sıcak hissediyordu ve onu yaktığı için tenini yırtıp atmak istiyordu ama bunu yapmak imkansızdı. Kalp atışı yavaşlamadı ve nefes alış verişi kısa bir sürede normale dönecek gibi görünmüyordu ama gözlerini kapatırken karanlık onu açık kollarıyla karşıladı, her şey daha iyi görünmüştü.

Rahatladığı an her şey acıtmayı kesmişti. Vücudu artık sıcak değildi, bacakları ve göz kapakları tüy gibi hafifken eskisi kadar ağır değildi ve kafasının zonklaması artık sönük bir acıdan başka bir şey değildi.

"Hayır, hayır, hayır, gözlerini aç, lütfen."

"Birisi ambulansı arasın!"

Baekhyun'un tüm bilincini kaybetmesi uzun sürmedi ve kısa bir süre sonra adını bağıran ve gözlerini açmasını için yalvaran sesler duyulmaz hale geldi.

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet