let's have dinner

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

Çeviri: SeKaism

 

 

Jongdae hiç haber vermeden ve Chanyeol'ü korkutup yerinde sıçratacak kadar bağırarak ofisine daldığında Chanyeol parmakları hala klavyedeyken çalışma masasının üzerinde uyuyakalmak üzereydi. Bir süre önce hissettiği uykulu hali tamamen şokla gitmiş ve Chanyeol Jongdae'nin ofisine böyle dalmasından hoşlanmadığını bilmesine izin vererek kaşlarını çatmıştı.

"Neye çalışıyorsun?" diye sordu Jongdae, gözlerindeki hançerle ona bakan Chanyeol'ü görmezden gelmişti. Chanyeol'ün koltuğuna oturdu, kedi gibi yayıldı.

"Aptal e-mail'e." Chanyeol bakışlarını Jongdae'den çekip bilgisayar ekranına bakarken derin bir iç çekti ve huysuzca cevapladı.

Onlarla çalışmak isteyen bir şirket vardı, yeni çıkan ürünleri için reklam istiyorlardı ama Chanyeol birlikte çalışırlarsa Park Reklamcılığına kötü bir ad çıkabilecek dedikodularını olduğunu babasından duymuştu. Dedikodulara göre şirketin mafyayla bağlantısı vardı ve Chanyeol gizli bir örgütün parçası olarak risk almak istemiyordu. Teklifi reddetmek zordu çünkü onları reddetmek için iyi bir yol bulmalıydı, bu da demekti ki öylece gidip 'Park Reklamcılık Şirket'i adına, mafyayla çalıştığınıza dair dedikodular olduğu için, teklifinizi kabul edemeyiz. Hadi iyi günler, görüşürüz.' yazamıyordu tabi. Chanyeol'ün onlara hakaret etmeden reddetmek için iyi bir sebebe ihtiyacı vardı ve hemen düşünmeliydi.

"Aslında onları nasıl reddedeceğime dair bir fikrim var." Dedi Jongdae gururla, kirpiklerinin altından Chanyeol'e baktı. "Sangwoo Grup'un ve Jong Grup'un aralarının kötü olduğunu geçen haberlerde gördüm."

"Evet, ben de okudum." Chanyeol düşüncelere daldı, sandalyesine gömüldü, tüm ilgisini Jongdae'ye verdi.

"Jong Grup ile bizim aramız gerçekten iyi. Nereye varacağımı biliyor musun?" Jongdae sesini azalttı, Chanyeol'e manalı manalı baktı. Birkaç dakika birbirlerine sessizlik içinde baktılar çünkü konuşmaya gerek yoktu, Chanyeol Jongdae'yi mükemmel bir şekilde anlıyordu.

"Jongdae, sen dâhisin!" Chanyeol bağırdı, heyecanla sandalyesinden kalktı ve arkadaşının rahatça uzandığı koltuğa doğru gitti. Dev vücuduyla Chanyeol üzerine düşerken Jongdae'nin kaçmak için fırsatı yoktu, ağırlığıyla kısa olanı ezmişti. Jongdae çaresizce CEO'yu üzerinden itmeye çalışsa da işe yaramadı. Jongdae'nin şimdilik tek seçeneği Chanyeol'ün altında bir süre böyle kalmayı kabul etmesiydi – garip geliyordu ama sorun yoktu – Chanyeol'ün bir süre minnettarlıkla onu sıkmasına izin verdi. Chanyeol hep dışavurumcu biri olmuştu ve Jongdae buna yıllar boyunca alışmıştı o yüzden Chanyeol'ün ilgisini umursamadı. Çoğu zaman umursuyordu çünkü şu an mesela Jongdae nefes alamadığı için yakında öleceğinden emindi.

"Bana yardım ettiğin için seni öğle yemeğine çağırmalı mıyım?" diye sordu Chanyeol, başını Jongdae'nin boynuna gömdüğü için sesi boğuk çıkmıştı.

"Gelemem. Baek ile buluşacağım." Jongdae kibarca kabul etmedi, dev olanın sırtını artık gerçekten nefes alamadığını ve Chanyeol'ün kalkması gerektiğini göstermek için patpatladı. Sadece bir saniye sonra Jongdae bunu yapmak zorunda olmadığını fark etti çünkü Baekhyun'un adını duyduktan sonra Chanyeol onu hemen bıraktı.

"Baekhyun burada mı?" Pekala, sesi fazla hevesli çıkmıştı. Chanyeol kendini aklından azarladı, boğazını temizledi ve bu sefer daha düz bir sesle soruyu tekrarladı. Jongdae gözlerini devirdi, o da doğruldu.

"Hayır, daha değil." Jongdae soluklandı ve saatine baktı. "Ama on dakikaya burada olur o yüzden gitmeliyim."

Kısa olan ayağa kalktı ve takımını düzeltti, Chanyeol yüzünden belli olan kırışıklara kaşlarını çattı. Birkaç çabadan sonra Jongdae'nin kıyafeti normale döndü ve basitçe sonra görüşürüz diyerek kapıya doğru yürüdü. Chanyeol konuştuğunda elleri zaten kapı kulpundaydı.

"Seninle gelebilir miyim?"

"Hayır." Jongdae'nin cevaplaması bir milisaniye bile sürmemişti. Hatta arkadaşının keskin cevabı daha Chanyeol sorusunu bitiremeden gelmişti ve Jongdae'nin ona bakışı asla arkadaş canlısı değildi.

"Neden?" Chanyeol sızlandı.

"Neden Baekhyun'a taktın bu kadar?" Jongdae cevap vermedi, sorusuna soruyla karşılık verdi. Uzun yıllardır arkadaş oldukları için Chanyeol Jongdae'nin şuandaki kullandığı ses tonu tehlikeliydi ama görmezden gelmeye karar verdi.

"Ona takıntılı değilim." Chanyeol reddetti çünkü esmer olana kesinlikle takıntılı değildi. Chanyeol'ün Baekhyun'a olan ilgisini tanımlamak için bu kelime çok güçlüydü. Chanyeol onunla sadece ilgileniyordu, takıntılı değildi. Hatta daha doğrusu vücuduna.

"Değilsen o zaman sırf onunla yürümek için neden vardiyasının bitmesini beklediğini açıkla lütfen. Bu kadar boş zamanın olduğunu bile bilmiyordum." Jongdae ellerini kalçasına koydu, kaşlarını kaldırdı, iyi bir cevap gelmesini bekledi. Chanyeol'ün ağzı birkaç kez açılsa da tek kelime etmeden geri kapanmıştı, nasıl cevaplayacağını bilmiyordu.

"Baekhyun mu sana söyledi?" diye sordu Chanyeol sonunda.

"Hayır, Kyungsoo söyledi." Jongdae yanıtladı. "Onu bırakmanı söyledim sana ama beni asla dinlemiyorsun."

"Neden kızıyorsun? Ona zarar veriyor falan değilim ya." Chanyeol kollarını göğsünde katladı, Jongdae'nin kaş çatışını kopyaladı.

"Baekhyun.Sana.Karşı.İlgili.Değil. Onunla geceyi geçirmenin güzel olacağını düşündüğünü biliyorum ama – Baekhyun'a alınma – onun gibi olan dışarıda bir sürü insan var. Git becermek için başkasını bul." Kelimeler Jongdae'nin istediğinden daha sert çıkmıştı fakat şimdi geri alamazdı, değil mi? Jongdae bu konuda haklı olduğunu biliyordu ve Chanyeol'ün Baekhyun'u elde etmekte neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlayamıyordu. Jongdae Chanyeol'ü bir arkadaş olarak seviyordu ve Chanyeol'ün geçmişte insanlarla yatıp kalkmasından hoşlanmasa da hiç bundan bahsetmemişti. Chanyeol'ün kimlerle olduğunu bilmediği için umursamamıştı ama Baekhyun ona çok yakındı ve Chanyeol'ün ona yaklaşmasına izin vermeyecekti. Özellikle de Baekhyun'un Chanyeol'ü istemediğini biliyorken.

"O farklı." Diyebilmişti Chanyeol sadece.

"Onu tanımıyorsun bile, bunu nasıl diyebilirsin? İyi göründüğünü anlıyorum ama becermek istediğin başka iyi görünen birini her yerde bulabileceğine eminim. Yani, Baekhyun'u bırakırsan tabi." Jongdae öfkeliydi, Chanyeol biliyordu. Aşırı korumacılığı ortaya çıkmıştı ve Chanyeol ona kaçmak istemesine sebep olan çok yoğun kızgın bakışlarla ona bakmasından hoşlanmamıştı.

Jongdae'nin dediği doğruydu. Onunla yatmaya istekli olan bir sürü iyi görünen insan vardı, Chanyeol inkar edemezdi. Ama Chanyeol'ü her defasında cesur esmer tarafından reddedildiğinde onu daha fazla istemesine neden olan bir şey vardı Baekhyun'da. Belki Baekhyun'un arsız tavırlarıydı ama Chanyeol nefret edilmekten nefret ettiği için de olduğunu biliyordu. Baekhyun'u elde etmek bu demek olacaktı, sonunda Park Chanyeol gerçekten her şeyi ve herkesi elde edebilecekti. Ve bu tür bir özgüvene ihtiyacı vardı. Bencilceydi ve iğrençti ama herkesin kusurları vardır, değil mi?

"Ya onu tanımak istiyorsam?" Chanyeol bu soruyla sadece Jongdae'yi değil kendisini de şaşırtmıştı. Chanyeol'ün mücadeleci yanı baskın çıkmıştı ve diyecek daha iyi bir şey düşünemeden önce kelimeler ağzından çıkmıştı.

"Sen onu sadece yatağında istiyorsun ama Baekhyun etrafta yatıp kalkmaktan bıktı diyorum sana. Ve onu seks yapmak dışında istediğini bana sakın söyleme Chanyeol, seni tanıyorum. Bir ilişkiye başlamayı düşünmeye bile katlanamıyorsun ve sırf sen bir meydan okumadan geri adım atamıyorsun diye en yakın arkadaşlarımdan birini kullanmana izin vermem." Jongdae'nin ses tonu korkutucu derecede kısık ve düzdü, Jongdae onunla böyle konuşmaktansa bağırsa Chanyeol daha mutlu olurdu. Bağırsa sadece kızdığı için öyle şeyleri söylüyor olurdu. Ama Jongdae'nin sesi sakin olunca Chanyeol daha fazla tartışamayacağını biliyordu çünkü kısa olanın ağzından çıkmadan önce binlerce kez düşünülmüştü. "Sadece-... Baekhyun'u düşünme artık."

"Ya bizzat kendisi bana – "

"Şu 'Ya'larını bırak. Chanyeol, onun seninle yatmayacağına adım gibi eminim, ne kadar denersen dene." Jongdae'nin kelimelerinde daha derin bir anlam var gibiydi fakat Chanyeol sebebini tam olarak anlayamıyordu. Jongdae Chanyeol'e Baekhyun ile en ufak bile bir şansı olmadığını çok net söylüyordu, sanki Chanyeol asla onu elde edemezmiş gibi. Bu Chanyeol'ü kızdırdı ama aynı zamanda Jongdae'nin kesinliği arkasındaki sebebi bilmeye de çaresizce ihtiyacı vardı.

"O zaman sadece arkadaşı olacağım, daha fazlası değil. Baekhyun'un bizzat kendisi daha ileri gitmeme izin vermeyene kadar." Chanyeol ne zaman pes edeceğini bilmiyordu sadece.

"Vermeyecek. Onu elde edemeyeceğini ve sadece onunla arkadaş olabileceğini bildiğin halde neden hala onu tanımak istiyorsun? Çünkü onunla zaman geçirirsen cazibene düşeceğini sanıyorsan yanılıyorsun."

"İlgimi çekiyor. Onunla yatamıyorsam eğer arkadaş olmak istiyorum çünkü karakterini seviyorum. Yoksa Baekhyun'un o kadar sıkıcı olduğu için kimsenin onunla arkadaş olamayacağını mı ima ediyorsun?" Bunun sonu gerçekten yoktu. Chanyeol'ün yaptığı tek şey kendi kuyusunu kazmaktı, ne dediğini artık kendi bile bilmiyordu. Baekhyun'un kişiliğini sevdiği doğruydu ama onunla yakın olursa Chanyeol dediği gibi kendini tutamayacaktı. Baekhyun ile gelecekte arkadaş olmama hayali biraz bile hoşlandığı bir şey değildi.

"Saçmalama. İnsanların Baekhyun ile arkadaş olmasını istemekte hiçbir sorun yok, harika biri olduğunu biliyorum. Ama senin neden onunla arkadaş olmak istediğini biliyorum ve işte bu yüzden hayır diyorum." Chanyeol hayır kelimesini sevmiyordu ve kesinlikle bu cevabı kabul etmeyecekti. Jongdae kimdi ki? Baekhyun'un annesi mi?

"Onu hiçbir şeye zorlamayacağıma dair söz vermemi ister misin? Birbirimizi tanıdıktan sonra beni istemezse onu bırakacağıma dair?" diye sordu Chanyeol ve Jongdae sadece homurdandı. Chanyeol bir kere bir şeye söz verdi mi tutacağını herkes biliyordu. Sözlerini hep tutardı, bazen çok olsa da.

"Yani arkadaşı gibi davranacaksın ve sonra seni tekrar reddederse yaptığın arkadaşlık sanki hiçbir şeymiş gibi öylece hayatından çıkacaksın?"

"Öyle demek istemediğimi biliyorsun, Jongdae." Chanyeol ifadesiz bir şekilde söyledi.

"Neyse ne." Jongdae kapıyı açtı ve kapatmadan önce bir kere daha Chanyeol'e döndü. "Ondan uzak dur, ciddiyim."

Ve sonra gitti, Chanyeol hayal kırıklığıyla bağırmak istemişti ama bu sekreterinin-kişisel asistanın üzerinde kalan son profesyonel görüntüyü de alıp götürürdü o yüzden Chanyeol bağırma dürtüsünü itti. Jongdae'nin aşırı korumacılığının, ki Chanyeol arkadaşının bu huyunu severdi - Chanyeol'ün istediğini elde etmesine karşı çıkacağını hiç düşünmemişti.

Belki de Baekhyun'u gerçekten bırakmalıydı. Jongdae haklıydı – onun gibi bir sürü insan vardı. Chanyeol'ün Jongdae il olan arkadaşlığı güçlüydü ve birisini sırf becermek istediği için Jongdae ile olan arkadaşını kaybetmek istemiyordu.

Chanyeol bilgisayarına geri döndü ve Baekhyun ile ilgili olan düşüncelerini zihninin arkasına gönderdi, işi esmer olandan daha önemliydi. Jongdae sorunlu şirketi Sangwoo Grup'un ve Jong Grup'un arasındaki kötü ilişkiden bahsederek reddetmeye dair ona fikrini verdikten sonra e-mail resmen kendi kendini yazmıştı. Chanyeol bir müşteriyi ona hakaret etmeden nasıl ret edeceğini, süslü kelimelerle teklifi nazikçe geri iteceğini bilecek kadar çok çalışmıştı.

Yaklaşık yirmi beş dakika sonra a e-mail yazılmıştı, yüzündeki tatmin olmuş gülümsemeyle Chanyeol gönder'e basmıştı. Daha erken biteceğini düşünmüştü fakat Chanyeol mükemmeliyetçiydi ve on dakikada yazsa bile her şeyin kusursuz olduğundan emin olmak için iki kez tekrar okumuş, fazla açık sözlü ya da nazik olmadığı düşündüğünde bazı cümlelerin kelimelerini değiştirmişti.

Çoktan öğle vakti gelmişti ve yemeğini hep Jongdae ile yerdi ama arkadaşı bugün onu Baekhyun için ekmişti o yüzden tek başına yemeliydi. Belki Chanyeol değişiklik olsun diye diğer iş arkadaşlarıyla yiyebilirdi ve çalışanlarıyla olan iyi ilişkisini güçlendirmişti. Ya da Jongdae ile hep gittiği restorana gidip tek başına yiyebilirdi ama bu eğlenceli olmazdı. En iyi seçenek bir şey sipariş edip ofisinde yemekti çünkü sırf tek başına yemek yemek için restorana kadar yürüyemeyecekti, ki ofisinde kalırsa yapabileceği gibi – Chanyeol restorana gitmenin sadece iki dakika sürdüğünü umursamadı.

Sonunda Chanyeol hep yemek yediği restorana kadar yürümeye karar verdi ve sandalyesinden kalktı, ofisten çıkarken uzun kabanını aldı. Asansöre doğru giderken ne giyeceğini çoktan düşünmüştü. Chanyeol bugün özellikle bir şey yiyecek bir ruh halinde değildi o yüzden aklına gelen ilk şey her neyse açlığını gidermeye yetecekti.

Asansördeyken Chanyeol'e eşlik eden sadece müzikti ve giriş katına inene kadar kendini eğlendirmek için sessizce mırıldandı. Jongdae olmadan çok sıkıcı olacaktı, Chanyeol öyle düşünüyordu. Jongdae'nin onunla olmasına alışmıştı ve şimdi resmen her şey hakkında espri yapan arkadaşının burada olmaması çok garipti.

Chanyeol asansörden dışarı adım attığı an birisi yanından koştu ve birbirlerine çarptıklarında kısaca pardon diye mırıldandı. Chanyeol omzuna çarpan kişinin yüzünü görmek için döndüğünde bilinmeyen bir katın tuşuna hızlıca basan Jongdae'yi görmeyi beklemiyordu. Asansörün tuşuna fazla odaklanan Jongdae muhtemelen Chanyeol'ü fark etmemişti, zavallı tuşa çok daha basarsa asansörün daha hızlı hareket edeceğini düşünüyordu muhtemelen.

Chanyeol maliye bölümünde bir sorun olduğunu tahmin etmişti, Jongdae oldukça stresli ve telaşlı olduğuna göre. Jongdae'ye bunu daha sonra soracağı düşüncesiyle ana kapıya doğru yürümeye başlasa da Jongdae önemli bir şeyle uğraşmaya gittiyse Baekhyun'un yalnız kaldığını fark ettiğinde durmuştu.

Sadece gidip yemeğini ye, Chanyeol kendi kendine söyledi. Jongdae onu Baekhyun'un etrafında istemiyordu ve buna saygı duyacaktı. Sonuçta iyi bir arkadaştı. En iyisi.

Chanyeol çıkışa doğru bir adım daha attı.

Onu yalnız bırak.

Bir adım daha.

O buna değmez.

Chanyeol çoktan dönen kapıya girmişti, sadece tek küçük bir adım ve binadan çıkmış olacaktı. Çok basitti.

Onda özel bir şey yok.

Ama arkasını döndü ve şirketin kafeteryasına doğru yönelmeye başladı, Baekhyun'un sadece orada olup olmadığına bakacağını söylüyordu kendine. Chanyeol'ün bildiği tek şey, Jongdae sokaktaki bir restorandan işe kadar koşmuş olabilirdi ve Baekhyun burada bile olmayabilirdi.

Cam kapıdan bakarken Chanyeol dört kişilik olan masaların birinde oturan esmeri gördü, yüzündeki nötr ifadeyle boşluğa bakıyordu, başı elinin üzerindeydi. Şimdi Baekhyun'un gerçekten burada olduğunu öğrenen Chanyeol yürüyüp gitmeliydi, değil mi? Baekhyun'un burada olup olmaması Chanyeol'ü başta endişelendirmemeliydi. Zaten neden bu kadar çok umursuyordu ki?

Chanyeol bir dakikalığına kapının arkasından tuhaf biri gibi Baekhyun'u izledi, küçük gözlerinin nasıl arada bir kapandığını fark etti. Başı elinden çok kez düşmüştü ama başını masaya vurmadan önce Baekhyun hemen kendine geliyordu. Esmer olan gerçekten yorgun gözüküyordu ve belki de Chanyeol'e sokağın karşısındaki kahve dükkanından Baekhyun'a bir kahve alma fikrini aniden veren buydu.

Chanyeol resmen binadan koşarcasına çıkıp kahve dükkanına giderken insanlar ona garipçe bakmıştı, yüzündeki kaş çatışla ve çaprazladığı kollarıla sırayı beklerken ahşap kapıya karşı ayağını sabırsızca yere vurdu. Sonsuz gibi geldikten sonra barista ne istediğini sordu sonunda ve Chanyeol Baekhyun'un ne tür kahve sevdiğini bilmediğini o an anladı. Baekhyun'a sorma şansı olmamıştı – ya da ona sorma şansı vardı ama bunu adama vurmasıyla harcamıştı – ve şimdi Chanyeol bir balık gibi ağzı açık barista'ya bakarken salak gibi görünüyor olmalıydı.

Chanyeol başının üzerindeki menüye bakıp Baekhyun için ne sipariş edeceğini bakarken barista'ya kendi siparişini vermişti önce. İnsanları görünüşleriyle yargılamayı sevmezdi ama Baekhyun tatlı seven biri gibi gözüküyordu o yüzden ona tatlı bir şey almalıydı.

"Başka bir şey?" Barista Chanyeol'ün sade kahvesini tezgâha koyarken profesyonel bir gülümsemeyle ona sordu. Chanyeol'ün gözleri tatlı bir içecekten diğerinde gezindi fakat hep acı kahve içiyordu o yüzden hangi içeceğin daha iyi olduğunu bilmiyordu.

"Uhm-... bana çok da tatlı olmayan bir şey önerebilir misin?" diye sordu Chanyeol, barista Chanyeol'ün çok da tatlı olmayan bir içecek tanımını duyduktan sonra kaşlarını kaldırdı. Barista ona gülmemiş ya da siktirip gitmesini söylememişti ama şaşırtıcı bir şekilde cevaplamadan önce ona birkaç düşünce vermişti.

"Ben şahsen Karamel Mocha'yı seviyorum." Dedi bir süre sonra.

"Ondan alayım. Büyük bir tane." Chanyeol başını sallayıp içeceği yapmak için ortadan kaybolarak arkasını dönen baristaya gülümsedi. Çocuk ona sağ elindeki siyah bir kalemle dönmüş, diğer elinde büyük boy kupayı tutarken Chanyeol'e sırıtmıştı.

"Yüzünüze bakılırsa sevdiğiniz biri için, değil mi?" Barista'nın sorunu cevaplamak için Chanyeol'ün gözleri fazla büyümüştü. "Peki, üzerine bir şey yazmamı ister misiniz?"

"S-sadece... Sadece Baekhyun yazın... Kalp ya da öpücük olmasın ama!" Chanyeol hemen ekledi. Baekhyun adının yanında tek bir kalp görse kupayı ona fırlatırdı herhalde.

"45 lira tuttu." Barista kupanın üzerine Baekhyun'un adını yapmayı bitirip Chanyeol'e sırıtarak verdiğinde iki kupayı da ona doğru itti.

"Üstü kalsın." Chanyeol 70 lira verirken söyledi, büyük ellerine kupaları alırken baristaya bol bol teşekkür etti. Chanyeol daha da teşekkür ederdi çünkü çocuk Chanyeol'e yardım edecek kadar nazikti ama Chanyeol'ün acelesi vardı ve kabanının ceplerinden herhangi birinde olan cüzdanını aramakla vakit kaybedemezdi.

Topukları üzerinde dönen Chanyeol hızlıca ama dikkatlice şirket binasına döndü, kafeteryaya doğru uzun adımlar attı. Aynı masada hala oturan Baekhyun'u gördüğünde mutlulukla iç çekti, Jongdae hala ortada gözükmüyordu. Chanyeol'ün Baekhyun'a yakınlaşma çabasını görse arkadaşı kıçını tekmelerdi.

Tek bacağıyla kafeterya kapısını açarken Chanyeol arkadaşının ona Baekhyun'u bırakmasını söylemesini zihninin arkasına atıp Jongdae'yi dinlememesinin verdiği suçluluk hissini uzağa itti. Chanyeol'ün attığı her adımla ikisi arasındaki mesafe azalırken kısa olana yaklaştığında boğazını temizledi.

Chanyeol Baekhyun'un karşısına oturana kadar Baekhyun onu fark etmemişti, Baekhyun yüzünün her yerinden okunan şaşkınlıkla ona bakarken Chanyeol kısa olana parlakça gülümsedi ve Karamel Mocha'yı önüne koydu.

"Buraya kadar beni takip mi ettin gerçekten?" diye sordu Baekhyun şaşkınlıkla.

"Bu şirket benim aslında, biliyorsun." Chanyeol güldü ve kahvesinden bir yudum aldı, dilinde acı tadı hissettiğinde memnun bir şekilde nefesini verdi. Tadı cennet gibiyken birisi nasıl sade kahveden nefret ediyor asla anlamayacaktı.

"Oh, evet... Tabi, unutmuşum." Baekhyun bir süre sonra kısık sesle söyledi, böyle bir şeyi unuttuğu için aptal gibi hissetti. Binaya girdiğinde girişin üzerinde koca harflerle Chanyeol'ün soyadı yazılıydı ve bunu hala unutuyordu. Chanyeol şimdi Baekhyun'un dünyadaki en aptal kişi olduğunu düşünüyor olmalıydı. Baekhyun utançla yüzünü elleriyle kapattı, Chanyeol ile yüzleşmek istemedi.

"Sorun değil. Gerçekten yorgun görünüyorsun o yüzden şaşırmadım bile." Chanyeol Baekhyun'a kahveyi işaret etti, eliyle yüzünü kapatıp adam görecek gibi değildi. Ve wow, diye düşündü Chanyeol. Baekhyun'un elleri gerçekten güzel. "İç hadi, umarım uyanmana yardımcı olur."

Baekhyun elini yüzünden çekti, gözleri üzerinde adı yazan büyük kupaya düştü. Bakarken başını yana eğdi ve sonra iki yana salladı. "İstemiyorum."

"Neden? Ben aldığım için mi?"

"Evet." Baekhyun açık bir şekilde söyledi ve Chanyeol Baekhyun'un cevabını duyduktan sonra hayal kırıklığının yüzüne vurmamasını umdu. "Sana bir şey borçlu hissetmek istemiyorum."

"Karşılığında bir şey istemiyorum. Kabul et sadece." Chanyeol kupayı Baekhyun'a doğru itti. Esmer olan bir saniye kupayı gözlemledi ve almak için uzanmadı ama Chanyeol cümlesine hadi ekleyince Baekhyun pes ederek iç çekti ve uzun, ince parmaklarını sıcak kupaya yavaşça sardı. Chanyeol sadece uzaktan hayran kalabiliyordu, uzanıp dokunmayı düşünemiyordu bile.

"Bu ne ayrıca?" diye sordu Baekhyun. Kahveyi burnuna getirdi ve içeceği kokladıktan sonra tatlı koku burnuna dolduğunda memnuniyetle gözlerini kapattı.

"Karamel Mocha." Chanyeol yanıtladı, Baekhyun'un bu içeceği sevmesini umdu. Baekhyun'un dudaklarındaki küçük gülümsemeyi görünce endişesi saniyede kayboldu.

"Tatlı şeyleri sevdiğimi nereden biliyorsun?" Baekhyun dudaklarını yaladı ve Chanyeol az daha bayılacaktı. O ağzın ve dilinin neler yapabileceğini sadece hayal edebiliyordu. "Restoranda vardiyamın ne zaman bittiğini öğrenmenle aynı mı? Sapık gibi takip ediyorsun."

"Tahmin ettim... Gördüğüm ilk şeyi aldım." Chanyeol yalan söyledi, onun için içeceği sipariş ederken ne kadar gerildiğini Baekhyun'a belli etmek istemedi. Esmer olan için aptal bir kahveyi sipariş ederken Chanyeol'ün bu kadar strese girdiğini bilen tek kişi Barista ve Chanyeol olacaktı, başka kimse değil.

"En sevdiğim kahveyi aldığında seninle yatacağımı mı düşünüyorsun?" Baekhyun kızgınlıkla söylese de ses tonu tasasızdı ve hiç de suçlar gibi değildi, daha önce Baekhyun'un Chanyeol ile konuşması gibi. Neredeyse Beakhyun onunla dalga geçiyor gibi hissetmişti, başka bir şey değil.

"Gerçekten güzel bir ödül olurdu ama aslında sadece arkadaş canlısı davranmaya çalışıyorum." Baekhyun'un ellerinde tuttuğu kahveye kalp saçan gözleriyle bakmasını izlemek kesinlikle başını belaya sokmaya değerdi ve Chanyeol Baekhyun'un tatlı sevdiğini doğru tahmin ettiği için kendinden gurur duymuştu.

"Teşekkür ederim o zaman."

"Hayal mi görüyorum yoksa Byun Baekhyun bana ilk defa iyi mi davranıyor?" Chanyeol gülümseyerek sordu, kahvesini masaya koydu, Baekhyun'un masaya saçtığı kağıtların üzerine koymamaya dikkat etti.

"Çünkü sen de ilk defa bir pislik gibi davranmıyorsun." Baekhyun uzun kirpiklerini masumca kırptı, sanki tatlı bir şey yaparsa CEO'ya ettiği hakaretin çekici tavrıyla gölgeleneceğini düşünür gibi. "Ve bugün seninle tartışmaya halim yok."

"O laf yapan ağzınla bir şey demeyecek kadar mı yorgunsun?" Chanyeol alay etti, Baekhyun sadece gözlerini devirdi.

"Doğrusu, evet." Baekhyun dürüstçe söyledi, gözlerini kapattı ve hala sıcak olan kahvesinden küçük bir yudum almadan önce iç çekti. Gevşemeyi beklerken hiç değilse sıcak içecek ellerini ısıtıyordu o yüzden en sevdiği kahveden koca bir yudum alıp dilini yakacağından korkmadan tadını çıkardı.

Chanyeol Baekhyun'un cevabında dürüst olmasına oldukça şaşırmıştı çünkü esmer olanın onu tersleyen cesur tavrına çoktan hazırlanmıştı.

"Çok mu çalışıyorsun?"

"Hayır aslında ama birkaç uygunsuz yorumdan sonra pes edeceğimi düşünüp bana çakmaya çalıştığı için işten sonra kalan tüm enerjimi de sömürmeyi bir dev seviyor." Oh, işte, Chanyeol'ün tanıdığı Byun Baekhyun.

"Ben dev değilim, sen kısasın." Dedi Chanyeol kıkırdayarak. "Büyümeyi kaç yaşında bıraktın? On beş ya da on altı mı? Lütfen söyle."

"Gerçekten bunu dedin mi." Baekhyun kaşlarını çattı, Chanyeol'ün şakasından etkilenmemiş gibi görünmeye çalışsa da dudaklarındaki küçük gülümseme onu tehlikeli bir şekilde ele veriyordu.

"Sadece merak ediyorum."

"Boyumla ilgili bir şaka daha yap ve ben de seni öldüreyim." Baekhyun kıstığı gözleriyle onu uyardı, Chanyeol'e onu denemesi için meydan okudu.

"O zaman bir hayalet olurum ben de – oh, hayaletler hakkında bir kelime oyunu duymak ister misin?" diye sordu Chanyeol birden, çok hevesli gözükmüştü.

"Hayır."

"İşte ruh bu!"

Chanyeol'ün böyle aptal bir şaka yaptıktan sonra beklemediği şey Baekhyun'un kahvesini masaya koyması ve içten bir şekilde gülmeye başlamasıydı, küçük gözleri hilale dönüştü ve karnını tutarken başını arkaya attı. Chanyeol ona sadece ağzı hafifçe bakmıştı, Baekhyun'un eğlenen yüzünün ve yüksek sesli, melodik gülüşünün güzelliğinin tadını çıkarken gözlerini bile kırpmamıştı. Kafeteryadaki birkaç kişi onlara dönmüş, sessizce yadırgamış ama tek bir kelime etmemişlerdi ve Chanyeol'ün gerçekten umurunda değildi.

"İ-iğrenç bir şakaydı, Aman Tanrım!" Baekhyun söyledi, kalan son gülüşleri düzgün konuşmasını zorlaştırmıştı.

"Ama sevmiş gibi görünüyorsun." Chanyeol kendine güvenen bir şekilde söyledi, havalı yanının arkasındaki utancı saklamaya çalıştı. Baekhyun kahvesini nasıl sıkı tuttuğunu fark ettiyse bahsetmemişti.

"Gerçekten... canlandırıcıydı." Baekhyun'un gülüşü Güneş'in düşmanı olabilirdi gerçekten. Chanyeol istese bile bakışlarını çekemiyordu. "İnsanlar sana bakıp ne kadar çekici olduğunu düşünüyor ama sen sadece dev bir aptalsın. Beni de kandırmıştın neredeyse."

"Çekici olduğumu mu düşünüyorsun?"

"Çekici olduğunu düşünüyordum." Dedi Baekhyun, ses tonu şimdi daha ciddiydi. Chanyeol'ün kalbi tekledi. "Ama bir nevi... bu yanını daha çok sevdim."

Baekhyun'un sırıtışı zar zor fark edilen utangaç bir gülümsemeye dönüştü ve Chanyeol yüksek sesle yutkundu. Bakışlarını çevirip ne kadar tatlı olduğunu haykırmak istemişti ama yapamıyordu. Chanyeol'ün dünyaya sunduğu havalı tavrı Baekhyun'un gözlerinde çoktan parçalanmıştı ama belki platoniğiyle konuşan genç bir kız gibi davranmayı keserse kalan son havalı yanlarını kurtarabilirdi.

"Yani, beni seviyorsun?" Chanyeol merakla sordu. Baekhyun'un cevabını duymak için fazla heveslenmişti ve kısa olan ağzını açarken kalbi biraz daha hızlı atmaya başlamıştı.

"Ben-"

"Burada ne arıyorsun, Chanyeol?" Jongdae'nin sesi muhabbetlerini böldü, Baekhyun'un cümlesini bitirmesine izin vermedi. CEO bakışlarını Baekhyun'dan çekti ve ona içten bir şekilde gülümseyen Jongdae ile göz teması kurdu ama Chanyeol bu gülümsemenin sikeyim seni öldüreceğim demek olduğunu biliyordu. Chanyeol yutkundu ve alt dudağını ısırdı, Jongdae'yi daha fazla sinirlendirmeyecek ne diyebileceğini düşündü. Jongdae Chanyeol'e onu Baekhyun'un yakınında görmeyi istemediğini söylediğinde oldukça netti ve ne derse desin Jongdae'nin onu öldüresiye dövmesinden korkuyordu.

"Sorun değil, Jongdae. Sen yokken bana eşlik ediyordu sadece." Baekhyun Chanyeol'ü Jongdae'nin gazabından korumaya çalıştı, o içten görünen gülümsemenin de ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Chanyeol'ü neden kurtarmaya yardım ettiğini bilmiyordu bile çünkü dört kez karşılaşmalarından Baekhyun bir tek bunda uzun olanın eşlik etmesinden rahatsız olmamıştı. Ancak Chanyeol'ün ona aldığı kahve gerçekten güzeldi o yüzden belki bu adam biraz yardımı hak ediyordu.

"Ben de tam gidiyordum." Chanyeol hemen ayağa kalktı, sandalyeyi geriye itince yüksek bir ses çıktı. Kahvesini ve kabanını alan CEO Jongdae'nin yanından çekti, Jongdae dışında her yere baktı.

"Tabiki de gidiyordun." Jongdae mırıldandı.

"Kahve için teşekkürler." Baekhyun'un sesi dikkatini çekti ve Baekhyun'a düzgünce bakmak için durdu. "Görüşürüz, Chanyeol."

"Önemli değ-"

"Görüşürüz, Chanyeol." Dedi Jongdae ve ses tonu çok soğuktu ve bu Jongdae gibi değildi.

Chanyeol Baekhyun'a son kez gülümsedi ve kafeteryadan çıktı, Jongdae'nin öldürücü bakışlarını sırtında hissediyordu. Baekhyun gittikten sonra arkadaşının yanına kesin geleceğini biliyordu ve Chanyeol Meksika'ya uçup saklanmak istiyordu çünkü Chanyeol bile kızgın bir Jongdae ile baş edemiyordu.

 

--

 

Baekhyun Jongdae'nin yanında garipçe oturdu, Jongdae Baekhyun'un bugün getirdiği belgelere bakarken Baekhyun gergin bir şekilde ellerinde tuttuğu kupaya parmaklarını vurdu. Aralarındaki sessizlik ağırdı, gerginlik havada asılıydı ve Baekhyun'u oldukça rahatsız hissettiriyordu. Chanyeol gittiğinden beri Jongdae Baekhyun ile üç cümleden fazla konuşmamıştı ve konuştukları da işle alakalıydı o yüzden Baekhyun bunu aralarında bir muhabbet olarak saymıyordu.

Jongdae bir sorun çıktığı için bir süreliğine gitmişti ve maliye bölümünün başı olduğu için ilgilenmesi gerekmişti. Baekhyun Jongdae'nin o sorun yüzünden gittiği için mi yoksa o yokken Baekhyun'a eşlik eden Chanyeol olduğu için mi Jongdae Baekhyun'u görmezden gelmeyi seçecek kadar kızgındı bilmiyordu. Şuan Jongdae'nin önündeki göreve odaklanması gerektiği anlaşılabilirdi fakat bu adam işine gömülse de genelde konuşmamazlık yapmazdı o yüzden bir sorun olmalıydı.

"Bir sorun mu var?" Sonunda Baekhyun sormaya karar verdi, düşüncelerine bir son verdi. Jongdae tam buradaydı bu yüzden her şeyi kafasında aşırı düşünmek yerine bizzat sorması daha iyiydi.

"Hayır." dı cevabı fakat Baekhyun'un bunun bir evet olduğunu, kesinlikle bir sorun olduğunu bilmesine yetmişti. Jongdae tek kelimeyle cevap veren biri değildi ve bu kayıtsız ses tonuyla hiç değildi. Jongdae'nin yüzünde gülümsemeye dair hiçbir iz yoktu, canını sıkan bir şey olduğu belliydi çünkü Jongdae'nin yüz her şeyi ele verirdi ve iyiyse şuan bu kadar kaş çatıyor olmazdı.

"Bana yalan söyleme." Baekhyun ona seslendi, birinin ona yalan söylemeye çalışmasından nefret ediyordu ve içten söylemeye bile çalışmamıştı aslında. Ve bir de üstüne Jongdae ile Baekhyun yakın arkadaşlardı o yüzden Jongdae Baekhyun'un bundan ne kadar nefret ettiğini biliyordu.

"Odaklanmaya çalışıyorum." Jongdae'nin kaş çatışı derinleşti ve Baekhyun iç çekti. Jongdae kesinlikle onu susturmaya çalışıyor, çalışmayı bir bahane gibi kullanıyordu. Baekhyun Jongdae'nin belgeler üzerinde bu kadar odaklanmasına gerek olmadığını biliyordu çünkü sayılarla ve matematikte o kadar iyiydi ki istese gözü kapalı yapabilirdi çünkü sadece Baekhyun'un ödemelerine bakıyordu. Jongdae gibi zeki birisine göre şirket için yaptığı çalışmaya kıyasla bu hiçbir şeydi.

"Bir şey mi yaptım? Sebebi-"

"Konuyu kapatabilir misin?" Jongdae Baekhyun'u sertçe böldü. "Senin için öğle aramı feda ediyorum o yüzden bırak da çalışayım."

Baekhyun afallamıştı ve Jongdae'nin soğuk kelimeleriyle incinmişti de. Gözlerini ondan çekti, kendi ellerine baktı. "Üzgünüm."

Yine bir sessizlik oluştu fakat Baekhyun bu sefer bölmeye cesaret etmedi. Jongdae kendini gayet belli etmişti ve Baekhyun yardım ettiği için gerçekten minnettardı o yüzden arkadaşı dinledi ve sessizce oturdu, hiçbir ses çıkarmadı ve Jongdae'yi huzur içinde çalışması için bıraktı.

Bu böyle en az beş dakika gitti ve sessizliği bozan ilk Jongdae olunca Baekhyun şaşırdı.

"Sana kaba davranmak istememiştim, Baek." Dedi, fosforlu kalemi bıraktı ve Baekhyun'a döndü. "Sana yardım etmemde sorun görmediğimi biliyorsun, sonuçta arkadaşız. Şuan sadece iyi hissetmiyorum. Seni terslediğim için özür dilerim."

"Aklında bir şey varsa bana söyleyebilirsin." Baekhyun arkadaşına cesaret verircesine gülümsedi, birkaç dakika önce Jongdae'nin o kadar sert olmasını unutmuştu bile.

Jongdae'nin ona bakışına göre Baekhyun Jongdae'nin sorunu hakkında konuşup konuşmamayı düşündüğünü söyleyebilirdi. Sonunda, Baekhyun Jongdae'yi her şey hakkında onunla konuşabileceğini temin etmeye çalıştığı uzun aralarındaki uzun bir göz temasından sonra Jongdae konuştu.

"Chanyeol'e öylece teslim mi olacaksın?" diye sordu Jongdae, soruyla Baekhyun'u şaşırttı. Soruyu algılaması biraz sürmüştü ama algıladığında Baekhyun şaşkınlıkla kaşlarını çattı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Cuma gününden beri Chanyeol'ün seni rahatsız ettiğini Kyungsoo'dan duydum. Chanyeol'den gelen ilgiye karşı pek de heyecanlı olmadığını söyledi ama bugün, siz ikinizi konuşuyor görünce onun eşlik etmesinden hoşlanmıyor gibi gözükmüyordun." Jongdae yavaşça açıkladı, Baekhyun'un yüzüne vuran en ufak bir duyguyu yakalamaya çalışırken gözlerini Baekhyun'dan hiç çekmemişti. "Yani, sorum şu, sen – "

"Hayır! Cümleni bitirme bile, sakın Kim Jongdae." Baekhyun onun lafını böldü, işaret parmağıyla arkadaşını işaret ederken Jongdae'ye tısladı. Baekhyun'un Park Chanyeol'ün cazibesine öyle kolayca düşünmesine inanamıyordu, Jongdae geçmişini biliyordu.

"Kızma, sadece emin olmak istedim."

"Onunla yatmayı düşünmüyorum, bunu soruyorsan eğer. Ne şimdi ne sonra. Durmadan benimle yatmakta imada bulunup gereksiz yorumlar yaptığında bana eşlik etmesinden hoşlanmıyorum ama bugün nazikti. Ve sen geri gelmeden önce on dakikadan fazla konuşmamıştık. Chanyeol'ün yaptığı tek şey bana kahve almak ve salakça bir şaka yapmaktı, hepsi bu. Ona gülümsemem bir dahaki sefere ona otuz bir çekeceğim anlamına gelmiyor." Dedi Baekhyun, kızgınca kahvesinin kalan demlerini içti. Jongdae'nin sadece sorduğunu ve hiçbir şeyi ima etmediğini bilse de Baekhyun bu konuda konuşmaktan hüsrana uğramıştı sadece. Ya da aşk hayatı hakkında konuşmaktan.

"Bugün seni tanımak istediğini söyledi bana. Chanyeol'ü tanıdığım için bu fikrinden hoşlanmadım ve sen de biliyorsun o yüzden neden planına göre gidiyorsun? Sadece seni yatağına atmak istiyor Baekhyun." CEO burada değilken Chanyeol hakkında atıp tutmak istediğinden değil çünkü arkadaştan daha fazlasıydılar – Chanyeol onun kardeşi gibiydi – ama Jongdae Chanyeol'ün ondan sıkılıp başkası için onu bırakana kadar Baekhyun ile oynamasını düşünmekten nefret ediyordu o yüzden konuya doğrudan girmek en iyi seçecekti.

"Bilmiyor muyum sanıyorsun? Ama pislik gibi davranmasının onun için bacaklarımı aralamamı sağlamayacağını fark ettikten sonra sırf nazik davrandı diye yatağına atlamayacağım. Daha fazla tek gecelik, yatak arkadaşı ya da iki-üç haftalık sevgili istemiyorum, Jongdae. Chanyeol beni elde etmeye çalışmaya devam etmek istiyorsa edebilir. Ama ne kadar denerse denesin benim için en fazla arkadaş olur, tamam mı?" Böyle şeyleri açıklamak çok yorucu, Baekhyun düzgün nefes almayı unutacak kadar her şeyi hızlıca söylediği için nefesini düzenlemeye çalışırken düşündü.

"Tamam." Jongdae başını salladı ama Baekhyun ona sertçe bakınca Jongdae teslim olarak ellerini kaldırdı. "Ciddiyim, sana inanıyorum. Kendine bakabileceğini biliyorum – konu bu olunca, sağlığın olunca hiç umurunda olmuyor çünkü - o yüzden nasıl istiyorsan Chanyeol ile uğraş."

"Ne kadar çabalayacak merak ediyorum." Dedi Baekhyun, başını eline yasladı ve boşluğa baktı.

Pes etmen ne kadar sürecek hadi bakalım, Park Chanyeol.

 

--

 

Baekhyun'un aklında bir sürü şey vardı.

Çarşamba gününden beri tam zamanlı iş teklifini düşünüyordu ve başı patlamak üzereydi. Jongdae, Baekhyun restorandaki tam zamanlı işi kabul ederse çalıştığı iki işten daha az para alacağını söylemişti ama fark çok fazla değildi. Jongdae maaşlara bakarken şunu fark etmişti: Baekhyun kulüpte çalışırken daha fazla bahşiş alıyordu. Genelde her ay aldığı bahşişlere bakarlarsa fark çok büyük oluyordu. Sonra Jongin, Kyungsoo ve Jongdae bir oluyor teklifi kabul ederse çalışma saatlerinin daha olacağını söylüyorlardı. Baekhyun arkadaşlarının onun için en iyisini dilediğini biliyordu ama böyle iyiydi. Deli gibi olan çalışma saatlerine çoktan alışmıştı ve bunu önemsemiyordu. Tamam, önemsiyordu ama Baekhyun'un dediği gibi, zaten alışmıştı.

Ve sonra, Chanyeol vardı. Perşembeden beri ukala CEO'yu görmemişti. Üç gün. Chanyeol Jongdae'ye Baekhyun'u tanımak ve onunla arkadaş olmak istediğini söyledikten sonra, arkadaş canlısı gibi davranıp Baekhyun'a karşılığında bir şey istemeden kahve aldıktan sonra, Baekhyun ilgili olmadığı çok net belli etse de deli gibi onunla yatmaya uğraşmadıktan sonra, Baekhyun Chanyeol'den tek bir kelime duymamıştı. Ama Baekhyun, Chanyeol ile aralarında hiçbir irtibat olmamasına şaşırmamalıydı çünkü Perşembe gününden beri restoranda vardiyasını yapmamışı ve Baekhyun'un Chanyeol ile karşılaşması sadece restorandaki vardiyası bittikten sonra Chanyeol onu beklediğinde oluyordu. Ama yine de şu sikik bir şekilde Baekhyun'un çalıştığı yere ve vardiyasının ne zaman bittiğini öğrenmeyi başarmıştı o yüzden bir yerlerden Baekhyun'un numarasını almak da zor olmamalıydı.

Son düşüncesi tamamen saçmaydı, Baekhyun biliyordu. Baekhyun'un numarasını aldıktan sonra Chanyeol neden arasın ya da mesaj atsındı ki? Baekhyun'un numarasını neden almalıydı hatta? Chanyeol Baekhyun ile arkadaş olmak istediğini söylediğinde onunla en yakın arkadaş olmak, birisi uyuyakalana kadar Baekhyun ile gece geç saatlere kadar konuşmayı ve mesajlaşmayı istediğini söylememişti. Baekhyun ne demeye Chanyeol'ün onunla iletişime geçmemesini düşünerek vaktini bile harcıyordu ki? Baekhyun'un nesi vardı?

Baekhyun iç çekti, hayal kırıklığıyla elini saçında gezdirdi. Düşünceleri çok aptalcaydı. Duvardaki büyük saate bakan esmer olan vardiyasının bitmesine sadece yirmi dakika kaldığını görünce rahatlamıştı. Nihayet.

Bugün, şaşırtıcı bir şekilde Baekhyun'un iş arkadaşı her zamanki gibi ona zulmetmemişti, genç kız gibi arkasından kıs kıs gülüp, birlikte onunla dalga geçseler de. Baekhyun onların ondan küçük olanlara iyi bir ağabey örneği olmaları gerekirken bu kadar olgunlaşmamış olmalarını anlayamıyordu. Çoğu zaman Baekhyun onların koca bedenlerde sadece çocuk olduklarını hissediyordu.

"Baekhyun, dört numara." Aşçı sebzelerle dolu olan çorbayı işaret ederken söyledi, Baekhyun'u düşüncelerinden çıkardı. Garson başını salladı ve çorbayı ellerine aldı, mutfaktan çubuk setini, peçeteye sarılı kaşığı aldı, camın yanında olan dört numaralı masaya doğru yürüdü. Masada bacaklarını çaprazlamış, sağ ayağını ahşap zemine vururken pembe ojeli tırnaklarına bakan orta yaşlı bir kadın oturuyordu. Baekhyun oldukça uzun bir süredir garson olarak çalışmıştı ve birini görünce sorun çıkaran bir müşteri olacağını görebiliyordu ve bu kadın tam onlardan biriydi.

"Çorbanız, efendim. Restoran adına, umarım seversiniz." Baekhyun yıllardır tekrar ettiğini mükemmel derecede pratik yapılmış cümleyi söyledi ve kadının önüne çatal-bıçak takımıyla çorbayı koydu, ona kibarca gülümsedi. "Size getirebileceğim başka bir şey var mı?"

"Hayır, gidebilirsin." Sert sesiyle Baekhyun'u ciddiye almadı, bir köpek gibi onu kovdu. Baekhyun eğilirken kadını aklında binlerce farklı şekilde öldürmüştü bile, gitmek için arkasını dönene kadar zorlama gülümseme dudaklarından gitmedi.

"Bekle." Sesle birlikte Baekhyun arkasını döndü, sahte gülümseme yüzüne geri döndü. "Bunun kalorisi kaç?"

Bu ne be? Baekhyun konuşmadan önce düşündü. "Üzgünüm ama bilmiyorum efendim."

"Burada çalıştığın halde nasıl bilmezsin?" Kadın kaşlarını çatarak sordu. Ukala olmadan, Baekhyun restorandaki en iyi garsonlardan biriydi, insanlar ne yiyebileceklerini söylediğinde neyi önereceğini hep biliyordu, müşterilere karşı hep nazikti. Restoranda sattıkları her bir içeceği ve yemeği biliyordu, hepsinin fiyatını biliyordu, yemeklerin alerji yapacak şeylerini biliyordu ama affedin onu, yemeğin ne kadar kalorisi olduğunu bilmiyordu.

"Menüye bakabilirim-"

"Gerek yok. Sen geri gelene kadar yemek soğur, yemeği bile geç getirmene bakarsak." Homurdandı ve Baekhyun kendini onun üzerine atmamak, yemeği yüzüne fırlatmamak için kendini tutması gerekmişti. Ona bakışı şüphesiz Baekhyun'dan çok daha fazlası olduğunu söylüyordu, sanki kadının üzerindeki mücevherler ve pahalı kıyafetlerle sosyal durumların farklı olduğu belli değilmiş gibi.

"Çok özür dilerim, efendim." Gitmeden önce bir kez daha eğildi, kadının ağzından çıkan birkaç hakaretle eşlik edişine yıllar boyunca kazandığı profesyonelliğin binlerce katmanı altında öfkesini sakladı. Ona hakaret etmesini daha az önemseyebilirdi, Baekhyun'u kızdıran ilk kişi değildi ve son da olmayacaktı.

Baekhyun kadınla tanışma zevkini tadan insanların en az yüzde doksanının bunu biraz bile hak etmediğine emindi ve Baekhyun onunla çalışan zavallı insanlara acımıştı.

Bakışları saate kaydı ve Baekhyun saatin yediyi bir geçtiğini görünce zaferle gülümsedi. Vardiyası resmen bitmişti o yüzden şu can sıkınla işi biten Baekhyun yerine iş arkadaşları uğraşmak zorunda kalacaktı. Personel odasına giderken Baekhyun garsonlardan birine kendi vardiyası bittiğinden dört numaralı masaya servis edecek birisine aralarında karar vermesini söyledi, iş arkadaşlarının yüzünde korku dolu ifadeyi görünce memnun olmuştu.

Kilitli dolabında Baekhyun beyaz gömleğini çıkardı ve güzelce katladı, yarın kırışmasın diye dikkatlice dolaba koydu. Sonra basit siyah bir kazak giyip askılıktan kış ceketini aldı, dolabı kapatıp kapıya yönelmeden önce onu da giydi. Baekhyun bugün işten çıktığında, dışarı o kadar soğuktu ki normalde işte giydiği ince ceket yerine kış ceketini giymeye karar vermişti çünkü soğuk kapma riskini alıp bir günlük izin alamazdı – ya da daha fazla. Arkadaşları Baekhyun'un kendisine bakmadığına dair istediklerini söyleyebilirdi ama Baekhyun sağlığıyla yeterince ilgilendiğini düşünüyordu – Mesela bu soğuk havada kendini sıcak tutmak için kış ceketini giymeye karar vermişti. Gördünüz mü? Baekhyun sağlığına iyi bakabiliyordu.

Çıkarken Baekhyun her zamanki gibi mutfakta çalışanlara veda etti ama restorandan çıkarken korkunç meslektaşlarına bir kez olsun bakmadı bile. Yüzündeki gülümsemeyle giriş kapısını açtı, Baekhyun ona servis yaparken onunla görgüsüz bir şekilde konuşan kadın müşteriye karşı hala biraz sinirli olsa da.

Baekhyun hiç itiraf etmeyecekti ve restoranın dışında Chanyeol onu beklemeyince kalbi biraz sıkışıyordu. Sebebi her ne ise Baekhyun Chanyeol'ün her zamanki ukala gülümsemesiyle korkuluğa yaslanmasını bekliyordu ama CEO ortalıkta yoktu.

Bu iyi, Baekhyun kendine söyledi, Chanyeol burada olmadığı için biraz bile üzülmediğine dair kendini ikna etmeye çalıştı. Neden böyle hissettiğini bile bilmiyordu çünkü istediği buydu, değil mi? Onu takip etmemesini Chanyeol'e söyleyen oydu, Baekhyun adamın sonunda işareti çakıp Baekhyun'u yalnız bırakmaya karar vermesine sevinmeliydi, değil mi?

O zaman bu his ne? Baekhyun kendi düşüncesine kaşlarını çattı ve eve doğru küçük ama hızlı adımlarla yürümeye başladı, böyle hissettiği için kızgındı.

Neden Chanyeol'ün burada olmasını beklemişti? Chanyeol'ün kalın kafasında mesajı çaktığı için mutlu olması gerekirken bu negatif his ne içindi? Neden, neden, neden-

"Hey, Baekhyun! Dur!" Baekhyun bu sesi tanıyordu. Çok iyi değil ama olması gerekenden daha tanıdıktı. Ona seslenen sesin Chanyeol olduğunu düşünüyordu ama emin olamıyordu ama muhtemelen yine kuruntu yapıyordu. Chanyeol neden burada olsun ki? Yine de bacakları hareket etmeyi kesti ve Baekhyun yavaşça arkasını döndü, kalbi göğüs kafesinde çok güçlü atıyordu.

"Üzgünüm, geciktim." Chanyeol Baekhyun'u yakalarken nefes nefese söyledi, sırıtarak Baekhyun'u selamladı. Baekhyun bakmak istemiyordu, gerçekten istemiyordu ama Chanyeol'ün birden ortaya çıkıp geç kaldığı için özür dilemesiyle tamamen afallamıştı o yüzden Baekhyun bir süre tek kelime etmeden Chanyeol'ün gözlerine baktı, düşüncelerini toplamaya çalıştı.

Garip hissediyordu. Baekhyun şuan hissettiği duyguyu tanımlayacak tam kelimeyi bulmuş gibi görünmüyordu ama garip şuan düşünebildiği en yakın şeydi. İçindeki acı veren his gitmiş ve yerine sıcak bir şey gelmişti, Baekhyun'un bedeninin her yerine yayılmıştı. Artık üşümüyordu bile.

Bu neydi?

"Neden özür diliyorsun? İşten sonra beni bekleyeceğine dair anlaştığımızı falan hatırlamıyorum. Doğrusu neden burada olduğunu bile bilmiyorum." Dedi Baekhyun şaşkınca. Baekhyun'un bir yanı Chanyeol burada olduğu için rahatlayan yanını görmezden gelmişti çünkü böyle bir şeyi itiraf edemezdi, değil mi? Neden rahatladığını daha anlamıyorken bile.

"Oh, hadi ama, geldiğim için sevinmedin mi?" Chanyeol dalga geçti, kısa olan adama başını eğip bakarken gözleri parlıyordu. Baekhyun'a olan bakışı Baekhyun'a Chanyeol'ün bir şekilde içindeki garip karışık hisleri bir şekilde biliyormuş gibi düşündürmüştü ama bunun imkânı yoktu... değil mi? Chanyeol bilemezdi. Birbirlerini tanımıyorlardı o yüzden Chanyeol, Jongin ya da Kyungsoo gibi Baekhyun'un aklını kolayca okuyamazdı.

Peki neden o gözler doğrudan Baekhyun'un ruhuna bakıyor gibiydi?

"Pek sayılmaz." Baekhyun mırıldandı, ağzından çıkan bu kelimelerin doğru olmadığını biliyordu. Bir kez daha arkasını dönen Baekhyun eve doğru tekrar yürümeye başladı, derin derin nefes alıp verdi. Sıcak basmıştı. Yüzü ateşteymiş gibiydi ama Baekhyun görmezden geldi.

"O gün birlikte zaman geçirdikten sonra bana daha nazik olacağını düşünüyordum." Chanyeol onu işten almaya geldikten sonra elbette ki Baekhyun'u kolayca bırakmayacaktı. CEO olan Chanyeol'ün yapacak tonlarca önemli işi olması gerekmiyor muydu? Chanyeol'ün onu bekleyecek ve eve kadar yürüyecek vakti nereden buluyordu? "Bana ısınman için yine kötü bir şaka mı yapmalıyım?"

"Tanrım, lütfen hayır." Baekhyun kıkırdadı, Chanyeol'ün daha önce yaptığı korkunç şakayı hatırladı.

"İstediğin gibi davranabilirsin ama sevdiğini biliyorum." İşte yine, o aptal kelime. Biliyor. Chanyeol nasıl biliyordu, Tanrı aşkına? Öylesine mi diyordu yoksa Baekhyun'un aklını kolayca okuyabiliyor muydu? Baekhyun delirecekti.

"Biraz." Baekhyun sessizce söyledi, sesi zar zor duyuluyordu.

"Yine niye kaşını çatıyorsun?" diye sordu Chanyeol ve eliyle Baekhyun'un çatılan kaşlarını işaret etti. Baekhyun buna şaşkınca kirpiklerini kırpıştırdı. Kaş mı çatıyordu? Yüzünün nötr olduğunu düşünmüştü, kaş çatmaya ne zaman başlamıştı?

Baekhyun Chanyeol'ü düşünmeye başladığı zaman kaşlarını çattığını varsaydı çünkü Baekhyun bir şeyi çok fazla düşününce kaşlarını çatmak gibi kötü bir alışkanlığı vardı.

"Zor bir gündü." Bir sessizlikten sonra Baekhyun cevapladı. Zor bir gündü, doğruydu ama bu yüzden kaşlarını çatmıyordu. Yarı doğruydu fakat Chanyeol'ün bunu bilmesine gerek yoktu.

"Oh." Demişti dev olan, başını anlayışla aşağı yukarı salladı. Birkaç saniyeliğine ikisi de bir şey demedi, elleri ceplerindeyken yan yana yürüdüler. Baekhyun yola odaklandı, birden gerilmişti. Uykusuzluk muhtemelen ona çarpmıştı çünkü Baekhyun böyle değildi – Baekhyun küçük şeyler yüzünden gerilmezdi, Baekhyun'u böyle germek çok zordu. O yüzden bu neydi şimdi? Evet, muhtemelen yorgundu ve bu yüzden regl dönemindeki bir kız gibi hissediyordu, duyguları her beş saniyede bir değişiyordu. "O zaman benimle yemeğe çık."

"Ne? Olmaz." Baekhyun hemen reddetti ama gözleri kocaman olmuştu ve Chanyeol'ün ani yemek davetine şaşırdığı yüzünden belliydi, Baekhyun saklayamıyordu. Chanyeol sadece sessizce güldü.

"Neden olmaz? Sadece bir akşam yemeği."

"Sana zaten söyledim-"

"Benimle yatmayacaksın ve bana karşı ilgin yok, hatırlıyorum. Ama ciddiyim, sadece bir akşam yemeği olacak. Arkadaşlar arasında." Chanyeol Baekhyun'un lafını böldü, cümlesini bitirtmedi.

Esmer olan gözlerini kıstı. "Ama biz arkadaş değiliz."

"Olabiliriz." Dedi CEO milisaniye içinde. "Akşam yemeği yiyerek."

"Olmaz." Baekhyun başını iki yana salladı o yüzden Chanyeol kararını çoktan verdiğini görebilmişti ve fikrini değiştiremeyecekti.

Arkadaşlar arasında bir akşam yemeğiymiş, götüm. Baekhyun düşündü. Chanyeol'ün niyeti en başından belliydi. İkisi ilk tanıştığında, birbirlerine çarptıklarında ve Chanyeol'ün kahvesi Baekhyun'un üzerine döküldüğünde bile Chanyeol o aç gözleriyle Baekhyun'un bedenini incelemişti, iki ya da üç saniyeliğine olsa bile.

Chanyeol'ün yaptığı hiçbir şeyde dostça olan bir şey yoktu.

"Gerçeği söylüyorum! Sadece dostça bir yemek, Baekhyun. Başta seni davet eden ben olduğum için yemek ısmarlamak istedim ama ikimizin yemeğini de ödemenin çok olduğunu düşünüyorsan kendi yemeğini kendin ödeyebilirsin. Böylece bir randevu gibi hissetmezsin, tamam mı?" Chanyeol diretti ama Baekhyun sonunda yine hayır dedi. Randevu kelimesini duymak bile Baekhyun'u farkında olmadan titretmişti ve gerçeğin kendisi bile akşam yemeğinin kötü bir fikir olduğu sinyalini veriyordu. "Yemek yedin mi? Eminim en son öğlen yedin."

"Önemi yok." Eve yaklaşmışlarken Chanyeol sorduğunda Baekhyun net bir şekilde yanıtlamıştı. Doğrusu bugün sadece öğlen yemişti çünkü çok uyumuş ve kahvaltı yapmaya vakti olmamıştı. Ve sonra da, vardiyasını yaparken Baekhyun mutfağa gidip onlardan küçük bir şey isteyecek kadar aç hissetmemişti.

"Buraya çok uzak olmayan iyi bir restoran biliyorum. Bu kadar inatçı olma."

"Hayır dedim." Baekhyun ifadesizce söyledi, Chanyeol yavaşça ama kesin bir şekilde duvarlarını yıksa da.

"Söz veriyorum, hiçbir şey denemeyeceğim."

"Olmaz."

"Sana yılışırsam gidebilirsin."

"Hala olmaz."

"Sana daha çok şaka yaparım."

"Bu kesinlikle sana yardımcı olmadı."

"Baekhyun, hadi ya." Dedi Chanyeol ve Baekhyun'un önünde durdu, kısa olanı da CEO'ya çarpmasın diye durmak zorunda bıraktı. Başını kaldırıp Chanyeol'e baktığında gözleri birbirine kilitlendi ve bir süre öylece durup birbirlerinin gözlerinin içine yoğun bir şekilde baktılar. Birkaç kişi onlara garipçe baksa da Baekhyun umursamamış ve Chanyeol'ün kahverengi kürelerinin derinlerine bakmaya devam etmişti, Chanyeol'ün yalan söylediğine ve hiçbir şey yapmayacağına söz verse de sonraki saatlerde üzerine atlayacağına dair bir iz aradı.

"Söz veriyorum." Chanyeol fısıldadı, Baekhyun'un endişesinin nerede yattığını biliyordu. Baekhyun'un üzerine atlamak istemediğinden değildi, şuan gibi, insanların izleyip izlemediğini umursamazdı ama Baekhyun'un ona öyle evet demeyeceğini biliyordu – günlerce bir sonuç alamadan Baekhyun'un peşinden gittikten sonra bunu fark edebilmişti. Chanyeol Baekhyun'un onunla yatmasını sağlamaya çalışmak istiyorsa önce Baekhyun'u kendisine güvendirmeliydi. Sonunda işe yaramazsa sorun yoktu – Chanyeol'ün egosu incinecekti ama yine de sorun olmazdı – ama en azından denemeliydi

"Tamam."

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet