he likes you too

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

Çeviri: SeKaism

Yılbaşı geliyordu ve doğrusu Baekhyun bunu seviyordu.

Ağaçlara, yolun kenarlarındaki korkuluklara, dükkanlara asılan parlak ışıkları seviyordu. Yılbaşının hediye demek olmadığını bilse de Baekhyun insanların hediye vereceği kişinin seveceği ve aldıklarında mutlulukla gülümseyeceği mükemmel bir hediye seçmek için etrafta dolanmalarını seviyordu. Baekhyun genelde Sehun'un ona eşlik ettiği, arkadaşlarına hediye bakmanın keyfini çıkarıyordu. Ancak yılbaşına yalnız alışveriş yapmayı sorun etmiyordu, atmosfer onu o kadar keyiflendiriyordu ki kendi kendine eğlenebiliyordu, kalabalığı bile umursamıyordu.

Belki yatıştırıcı atmosferin de etkisiydi ama insanlar bu sefer daha dostçaydı. Restorandaki Baekhyun'un genelde korkunç iş arkadaşları bile ona karşı iyiydi, her yıl şaşırtıyordu bu onu. Ve iş arkadaşlarından bahsetmişken, sadece restorandakilere değil gece kulübündekiler de aynıydı, Baekhyun onları daha iyi tanımak için harika bir şans elde etmişti çünkü yılbaşından birkaç gün önce birlikte içmeye giderlerdi. Aslında yılbaşı zamanları Baekhyun kendine sevgili de bulurdu – çok kısa süreli bir ilişki olurdu ama yine de sevgiliydi.

Bu yıl ona alışverişte eşlik etmeye gelen Chanyeol'dü, yılbaşından nefret ederek ve aptal bir tatil olduğunu düşünerek Baekhyun'un tam tersi olsa da. Baekhyun ona sebebini sorduğunda Chanyeol tatil yüzünden insanların sadece iyiymiş gibi davrandıkları ama yılbaşı zamanı bittikten sonra herkesin yine bir pisliğe dönüştüğünü ve aptalca bir gelenek yüzünden bir araya gelen akrabaların bile birbirinden hoşlanmadığını söylemişti. Baekhyun genelde pisliğin teki olan birinin bir kez olsun iyi olmasının neden kötü bir şey olduğunu bilmiyordu fakat Chanyeol'ün düşüncesini değiştirmeye çalışmadı. Baekhyun'a macerasında eşlik etmek için geldiğine memnundu sadece ve yılbaşının neden harika bir tatil olduğunu savunmak yerine Chanyeol ile zaman geçirebildiği için mutluydu.

Chanyeol kalabalıktan, ışıklardan ve her dükkanda çalan aptalca şarkılardan nefret ederken Baekhyun keyif alıyordu, CEO her şey hakkında küçümseyen yorumlar mırıldanıp Baekhyun'dan bir tepki alacağını düşündüğünde bile. Ama esmer olan sadece gülerek savuşturmuş, onu farklı bir yöne götürmek için Chanyeol'ün koluna asılmıştı, arkadaşlarına mükemmel bir hediye bulabilmeyi umduğu başka bir dükkana gitmek istemişti çünkü şimdiye kadar bir şey bulamamıştı.

Dükkan dükkan gezerlerken zaman uçup gitmişti fakat bu dükkanlardaki her küçük şeye bakarak geçen birkaç saatten sonra Baekhyun Jongdae dışında herkese bir hediye bulmuştu. Jongdae için hediye seçmenin en kolayı olacağını düşünürdü herkes çünkü Jongdae... şey, Jongdae'ydi ve resmen her şeyi seviyordu ama bu her şeyi bin kat daha da zorlaştırıyordu çünkü Baekhyun onun için gerçekten, gerçekten çok güzel bir şey bulmayı istiyordu, sadece seveceği bir şey değil. Jongdae'nin her gün bakacağı ya da kullanacağı bir şey almak istiyordu ona çünkü en iyisi buydu. Ama böyle bir şey nerede bulabilirdi?

"Neden kar yağmıyor? Ayın yirmi ikisine bile geldik." Baekhyun hayal kırıklığıyla ofladı ve yüzünü atkısına daha da gömdü, sadece gözleri görünüyordu. Jongdae'ye hediye bulamadığı yetmiyormuş gibi burnu da donduğu için düşecekti resmen. "Ve inanılmaz soğuk, hiç adil değil."

Baekhyun soğuktan nefret ederdi, küçükken bile nefret ederdi ve o zamandan beri hiçbir şey fikrini değiştirmedi. Ama soğuk havayı, tüm vücudunu donmuş gibi soğuğu, iğrenç derecede soğuk olan havaya karşı tamamen kin tutmasına sebep olan yanaklarına, burnuna ve kulaklarına vuran soğuk rüzgarı sadece karın yağması kabul edilebilir kılıyordu. Ama bu yıl kar yağmamıştı ve bu Baekhyun'u endişelendiriyordu. Her şeyi beyaza boyayan kar olmadan Baekhyun korkunç derecede soğuk olan havadan dikkatini çekecek hiçbir şey bulamıyordu. Tek bir kar olmadan, özellikle yılbaşında, kış kış mıydı?

"Neyin adil olmadığını biliyor musun?" diye sordu Chanyeol, Baekhyun'a döndü ve aşırı kalabalığa karışıp kaybolmasın diye koluna asılan adama baktı başını eğerek. CEO'nun kolunu tutma sebebi sadece bu olmayabilirdi ama her neyse, kimin umurundaydı.

Baekhyun Chanyeol'ün gözlerine bakmak için boynunu kaldırmakla uğraşmadı ve atkıdan dolayı boğuk bir sesle mırıldandı. "Ne?"

"En az beş saattir beni dükkandan dükkana sürüklemen, yılbaşına dair her şeyden nefret ettiğimi bilmene rağmen üstelik." Oh, tabi. Baekhyun böyle bir şeyin geleceği nasıl beklemezdi? Chanyeol başından beri tatsızdı ve başta Chanyeol'ün hiçbir şeyden hoşlanmadığını görmek komikti ama gittikçe sıkıcı oluyordu ve yorumlarını duymak canını biraz da sıkıyordu.

Ve sadece bu da değil. Baekhyun Chanyeol'ün kızgın sesiyle bir şeyler dediğini her duyduğunda doğrudan göğsüne saplanıyordu. Chanyeol'ün bayramdan nefret ettiğini ve evde kalmayı yeğleyeceğini anlıyordu ama yine de Baekhyun'un canını yakıyordu çünkü "Ben gitmeden önce benimle birlikte zaman geçirebildiğin için mutlu olamaz mısın hiç değilse?" Sonuçta Baekhyun yarın gidiyordu, yılbaşını kırsalda yaşan büyük annesiyle geçirirdi hep ve birbirlerini birkaç gün görmeyeceklerdi. Chanyeol sikeyim bunu biliyordu o yüzden niye böyle davranıyordu?

Baekhyun şuan biraz bencil olduğu doğruydu ama Chanyeol ile o kadar çok zaman geçirmişti ki onu birkaç günlüğüne göremeyecek olmak esmer olanın canını yakıyordu ve bu yüzden gitmeden önce Seul'de son gününü Chanyeol ile geçirme şansını kaçırmamıştı, yılbaşı için alışveriş yaparak zamanı geçirmek olsa bile. Chanyeol'ün de onu özleyeceğini ve Baekhyun gittiği için sırf her yerde yılbaşı atmosferi olan mağazalarda olsalar bile birlikte zaman geçirmekten hoşlanacağını düşünecek kadar aptal ve saftı.

Baekhyun Chanyeol'ü... ona çok yakın ve onunla beraber olacaksa eğer bir süreliğine hoşlanmadığı bir şeyi unutmaya çalışacağı biri olarak düşünürken gerçeğin farkına varmanın tatsızlığıydı belki de, Chanyeol aynı hissetmiyordu bu da Baekhyun'un şu sözleri söylemesine sebep olmuştu: "Gittiğimi fark edecek değilsin tabi, sana eşlik edecek olan bir sürü arkadaşın var." Baekhyun öyle demeyi istememişti bile.

Bununla birlikte Chanyeol birden durdu, beklemediği için Baekhyun'un tökezlemesine ve az daha düşmesine sebep oldu. Bu sürede de yaşlı bir kadın onlara çarptı, insanlarla dolu bir alanda birinin aniden durmasını beklemiyor gibiydi ve Baekhyun ona kısaca gülümseyip özür diledi. Kadın gittiğinde esmer olan Chanyeol'e baktı, boynunu kaldırırken içten olmayarak gülümsedi ama gözleri buluştuğunda Chanyeol'ün ona çoktan hançerler attığını görmek şaşırtmıştı. Ani tepkisi kaş çatmak ve dudaklarını biraz bükmek oldu, birisi ona dik dik bakınca Baekhyun hep yaptığı bir şeydi bu.

"Birdenbire sana ne oldu böyle?" dedi Chanyeol, Baekhyun'u yakın tuttu, kısa olanın ondan bir adım bile uzaklaşmasına izin vermedi. İnsanlar gözlerinin ucuyla onlara dik dik bakıyordu ama kimse çok dikkatini vermiyordu çünkü alışveriş alanının ortasında küçük bir tartışmanın içinde olan iki adama dik dik bakmak yerine daha ilgi çekici şeyler vardı. "Saçma bayram için senin kadar neşeli olmadığım için mi kızgınsın?"

Nedense Chanyeol'ün asıl meseleyi tamamen kaçırması Baekhyun'u sinirlendirdi ve daha da kaşlarını çattı. "Evet, tek sorunum bu. Sen çok zeki ve akıllısın." Nefesinin altından alayla mırıldandı ve kendini Chanyeol'den çekmeye çalıştı. Kolları hala birbirine sarılı olduğu için kolay olmadı, Baekhyun'un kolundan çıkmasına izin vermek yerine Chanyeol diğer elini de kaldırıp Baekhyun'u dirseğinden tuttu, onu olduğu yerde tuttu.

Birkaç saniyeliğine göz teması kurdular, başka bir şey demeden birbirlerine baktılar. Etraflarındaki dünya sanki durmuş gibiydi ve insanlar tartışmalarını kalabalık olmayan bir yerde ilerletmeye niyeti olmadan kaldırımın ortasında durdukları için onlara sövmelerini ikisi de umursamadı. Sonra Baekhyun Chanyeol'ün bakışlarının yumuşadığını gördü ve CEO yüksek bir sesle iç çekti, Baekhyun'u tutuşunu gevşetse de onu tamamen bırakmadı. Şimdi esmer olan kolayca sıyrılabilirdi ama nedense olduğu yerde kaldı.

"Bak, sen gitmeden önce seninle olabildiğim için mutluyum, gerçekten ama başka bir yerde olsak daha çok hoşuma giderdi." Dedi Chanyeol, sesi sabit ama kısıktı. Baekhyun kalabalığın sesi yüzünden onu zar zor duyabiliyordu. "Burada olmayacağını fark etmeyeceğimi nasıl diyebilirsin? Tabi ki de fark ederim, aptal." Baekhyun alnını hızlı bir vuruş yedi ama tepki verip Chanyeol'ün elini uzaklaştırmadan önce Chanyeol'ün parmakları yine dirseklerini nazikçe tuttu, sanki Chanyeol dirseğini biraz daha sıksa Baekhyun kırılacakmış gibi. Baekhyun gözlerini kıssa da Chanyeol'ün sözlerini duyar duymaz kalbi çoktan erimişti.

CEO'nun sesi dürüstlükle doluydu ve Baekhyun onu birden suçladığı için suçlu hissetmişti. Bazen ruh hali değiştiği için kendinden nefret ediyordu. Aptal hatasını fark eden Baekhyun özür dilemeye hazırdı, Chanyeol biraz daha yaklaşıp fısıldadığında ağzını açmıştı bile. "Seni çok özleyeceğim."

Baekhyun'un nefesi boğazında takılı kaldı ve sonunda boğazındaki yumruğu yutmayı başarıp konuşmadan önce en az beş kez ağzını balık gibi açıp kapatmıştı. "Ben de seni özleyeceğim." Chanyeol'e kısaca gülümsedi, Baekhyun'un Chanyeol'ü özleyeceği kadar Chanyeol'ün onun özleyeceğini bilmek kızgınlığını unutturmuştu bile. Bazen, geçmişte ona söylenen hakaretlerin hiçbirinin doğru olmadığını ona söylemek için Chanyeol hep yanında olduğunda bile Baekhyun güvensizliklerinin geçmesine izin veriyordu ve bir dakika sonra pişman olacağı küçük, aptalca itirazlarla bitiyordu işin sonu. Şimdi de aynıydı – CEO'nun gözlerine bakıp Baekhyun'u özleyeceğini söylerken, dediği her kelimeyi gerçekten kast ederken, gözlerindeki hüznü görene kadar Chanyeol'ün başka birini kolayca bulabileceğini ve Baekhyun'un yerinin başkasıyla dolabileceğini düşünüyordu.

Dışarısı soğuktu ama Baekhyun Chanyeol'e yakınken soğuğu hissetmiyordu. Muhtemelen şimdi soyunsa bile ateşteymiş gibi hissedecekti kendini.

Bir noktada Chanyeol Baekhyun'a karşı daha sevecen olmuştu. Chanyeol Minho'yu yatırdıktan sonra ikisi odalarına giderken CEO ona o kadar yakın durmuştu ki burunlarının birbirine değdiğini hatırlıyordu esmer olan ve sonra ne yaptığını fark edip uzun olan odasının kapısının arkasından hızlıca kaybolmuştu. Ve Baekhyun'un bu tepkiyi Chanyeol'den son kez almıştı çünkü o günden sonra birbirlerine çok yakın durmaya başlamışlardı, durum gittikçe samimileşiyordu, Chanyeol sanki Baekhyun'un önce adım atmasını bekler gibi olduğu yerde duruyordu. Fakat sonunda Baekhyun hiç harekete geçmiyordu, aralarına mesafe koyan Chanyeol oluyordu. Öncekinden farklı olarak Chanyeol paniklemiyordu ve bu konuda garip davranmıyordu, önceki yaptığı işine geri dönüp Baekhyun'un kalbini hızlandırıp bırakmadan önce Baekhyun'a kısacık dokunuyor ya da içten bir şekilde gülümsüyordu.

"Hadi gidelim." Her zamanki gibi geri adım atan Chanyeol'dü, hafif pembe yanaklarıyla Baekhyun'dan bakışlarını kaçırıyordu. Baekhyun Chanyeol'ün yine soğuk olduğunu kendine söylüyordu, şimdi aralarında bu kadar mesafe olduğu için yanakları normalden farklı bir renkteydi. Başka neden olabilirdi ki, değil mi? "Jongdae'ye hala hediye almalıyız. Aklımda bir şey var."

--

O günün akşamı Baekhyun Chanyeol'ü Kyungsoo ve Jongin'in evinden Sehun'un ve sonra Jongdae'nin evine sürükledi – resepsiyonistin nerede yaşadığını Baekhyun bilmediği için Minseok'un hediyesini de oraya bırakmıştı. Başta Chanyeol şehrin etrafında sürüp durmaktan pek mutlu değildi ama alışveriş yaparlarken olduğundan daha az huysuzdu.

Yılbaşından önce arkadaşlarına hediyeler vermek Baekhyun'un geleneğiydi çünkü Baekhyun tatil için Seul'den ayrılacaktı ve yılbaşı günü onlara hediyeler veremeyecekti. Yine de hediyeleri yılbaşı günü açacaklarına dair söz vermişlerdi, aldıkları diğer hediyelerle birlikte Aralığın yirmi dördüne kadar kimse açmayacaktı. Söz beş yıl önce verilmişti ve daha kimse kırmamıştı.

Hediyeleri vermeyi bitirdiklerinde vakit oldukça geç olmuştu ve Chanyeol arabayı eve doğru sürerken Baekhyun gözlerini zor açık tutuyordu. Diğerine kısa bir bakış atan Baekhyun Chanyeol'ün biraz bile uykulu olmamasını anlayamıyordu. Gözlerini yolda tutarken radyoda çalan bir şarkıya keyifle eşlik ediyor, çalan şarkının ritmiyle direksiyona parmaklarını vuruyordu.

Baekhyun başı cama yaslıyken uykulu bir şekilde Chanyeol'e bakmasına engel olamıyordu, yüzünün her bir yerinde gözleri dolaşıyordu. Yoldaki lambalar Chanyeol'ün yüzünü hafifçe aydınlatıyor, ulaşamadığı yerlerde bir gölge yaratıyordu. Baekhyun Chanyeol'ün yüzüne ne kadar hayran kaldığını bilmiyordu ama sayacak kadar umursamıyordu. Sadece bakmak istiyordu. Yakışıklı olan birine bakmakta sorun yoktu, değil mi? İnsanlar güzel olan şeylere bakmaktan hep keyif alır sonuçta.

"Geldik." Chanyeol arabayı Baekhyun'un apartmanın önünde durdururken söyledi. Esmer olan şaşkınlıkla kirpiklerini kırptı ve şimdiye kadar yaslandığı camdan dışarıya baktı, gerçekten vardıklarını gördü.

Baekhyun emniyet kemerini çözerken Chanyeol tek bir hareketle arabadan çıktı ve Baekhyun'un yanına doğru yürüdü, esmer olan için kapıyı açtı. Baekhyun ona keyifle baktı, kıkırdadı ve söyledi: "Tam bir beyefendi gibi."

"Fark ettiğin için teşekkürler." Chanyeol de kıkırdadı, Baekhyun kaldırıma ayağını atınca kapıyı tekrar kapattı.

Bu sefer Chanyeol'ün kişisel alanına giren Baekhyun'du, ona doğru adım attı ve başını kaldırıp gülümsedi, dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Gerçekten uzun boylu, Baekhyun düşündü, belki bir milyonuncu kez.

Bakışlarına eşlik eden Chanyeol'ün kahverengi kürelerinde garip bir parıltı vardı, büyük ve etkileyici gözlerinde aydınlanan duygular o kadar çabuk değişiyordu ki Baekhyun yakalayamıyordu. Loş sokakta Chanyeol'e bu kadar yakın duran Baekhyun bir keresinde Jongin ve Kyungsoo'nun evindeki küçük kutlamalarından sonra Chanyeol'ün ona eve bırakmasını hatırlamıştı. O zamanda sadece—arkadaş bağını yok saymışlardı, belki fark etmeden bile. Ama bu sefer ikisi de ne yaptığını biliyordu ve aralarındaki mesafeyi açmayı hala reddediyorlardı.

Daha da yakınlaşan Baekhyun kollarını Chanyeol'e sardı, Baekhyun tüm bedeninin göğsüne dayadığında Chanyeol'ün anında nasıl gerildiğini hissetti. Baekhyun'un başı CEO'nun uzun kabanına gömülünce esmer olan mükemmel kokuyu soludu ve gözlerini kapattı, Chanyeol kollarını kısa olanın bedenine de sarınca sarılmadan daha çok keyif aldı.

"Seni gerçekten özleyeceğim." Baekhyun fısıldadı, sesi Chanyeol'ün kabanından dolayı boğuktu ama kelimeleri Chanyeol'ün anlayacağı kadar netti. Karşılık olarak Chanyeol onu daha çok sıktı, çenesini Baekhyun'un başına yasladı. Baekhyun Chanyeol ona sarılmışken aşırı iyi hissediyordu, sanki dünyadan korunuyormuş gibi.

Uzun bir süre birbirlerini görmeyecekleri ilk sefer değildi bu ama hiç böyle değildi. İkisinin de işi olduğundan ve buluşmaları için boş zamanları olup olmayacaklarını bilmiyorken birbirini görmedikleri zaman yani ama bir şekilde yakın bir sürede birbirlerine zaman yaratacaklarını biliyorlardı. Şimdiyse gelecek birkaç gün boyunca birbirlerini kesinlikle görmeyeceklerini ikisi de biliyordu.

"Geri döndüğünde seni bir yere götüreceğim. Tıka basa doyana kadar yemek yiyebileceğin bir yere." Chanyeol fısıldasa da gecenin sessizliğinde Baekhyun gayet iyi duymuştu. Chanyeol'ün kelimeleriyle biraz güldü, Chanyeol'ün onu bu kadar iyi bilmesinden keyif aldı – ve yemeğe olan sevgisini biliyordu.

Seni gerçekten özleyeceğim.

Geri döndüğünde seni bir yere götüreceğim.

Çiftlermiş gibi hissettirmişti, çıkıyorlarmış gibi. Baekhyun bu konuda nasıl hissedeceğini bilmiyordu ama bu yeni doğan hissin ne olduğunu merak ettiği geceleri vardı, ne olabileceğini bilse bile. Chanyeol'den hoşlandığının düşüncesinin korkusu bile esmer olanın aklının karanlık köşelere gitmeye cesaret ettiği her bir an Baekhyun'u sarıyordu ama şimdi, Chanyeol'ün kolları belindeyken, hiç korkmuyordu. Yeni, şimdiye kadar keşfedilmemiş hislerini itmeye çalışmak yerine Chanyeol'ün göğsüne burnunu sürterken o hisleri memnuniyetle karşıladı.

Baekhyun gerçekten inatçı biriydi ve istemediği bir şeyi kabul etmesi çok uzun sürerdi genelde ama ya Chanyeol? Baekhyun Chanyeol'ün kişiliğinin çok parlak ve nazik olduğunu öğrenmişti. Zorunda kaldığında gerçek duygularını göstermiyordu, müşterilerini memnun etmek için. Onun dışında arkadaşlarının ya da yakın arkadaşlarının etrafında hep dürüsttü. Baekhyun gibi birden değişen bir ruh hali de yoktu üstelik, böyle durumlarda oldukça sakindi. Chanyeol çok komik ve sersem olsa da çoğu zaman akıllı ve düşünceliydi.

Baekhyun aralarındaki şeylerin tam olarak sadece arkadaşlar kategorisinde olmadığını fark edebildiğinde Chanyeol de fark etmiş olmalıydı. Baekhyun'dan çok uzun süre öne fark etmiş olmalıydı.

Esmer olan Chanyeol de ondan hoşlandığı için ona dokunup gülümsediğini ve nazik davrandığını düşünmek istiyordu. Ama ne işe yarayacaktı? Birlikte olmaları... asla gerçekleşemezdi.

Diğer günler bu düşünce onu Chanyeol'den muhtemelen uzaklaştırdığında Baekhyun bu gece umursamamaya karar vermişti. İkisi ayrılıp en az beş günü birbirini görmeden geçirmeden önce son birkaç saniyeliğine Chanyeol'ün onu tutmasını istiyordu sadece.

"Bu arada," Diye başladı Baekhyun ama Chanyeol Baekhyun'un gözlerinin içine bakmak için biraz geri çekildiğinde düşüncelerini toplamak için durmak zorunda kaldı. Baekhyun'un boynu acı verici bir pozisyonda kıvrılsa da görmezden geldi, Chanyeol'ün gözlerine gömüldü. O malum gecelerin birinde de kahverengi kürelerine gömüldüğünü hatırlıyordu – aşkın nasıl hissettirmesi gerektiğine dair konuştukları gece. Göz temasını koruyan Baekhyun devam etti. "Yılbaşı sevmesen de önemli değil senin için de hediyem var."

Chanyeol'ün gözleri büyüdü ama çok geçmeden şaşkınlığını geçirmek için kirpiklerini kırptı. "Bana verecek misin yoksa-"

"Veremem." Baekhyun lafını böldü, başını iki yana salladı. Sonra Chanyeol'e tatlı bir şekilde gülümsedi. "Henüz değil. Senin müthiş hediyen benim memleketimde o yüzden geri döndüğümde onu sana vereceğim."

Chanyeol Baekhyun'un hevesine gözlerini devirse de sırıtmasına engel olamadı. Baekhyun bana bir şey almış, diye düşündü sorarken: "Ne aldın?"

"Aptal mısın? Sana söyleyemem, sürprizin amacı bu." Baekhyun bezgin bir şekilde iç çekti ve kendini Chanyeol'ün göğsüne gömmeye karar verdi. CEO'nun önceki pozisyonlara dönmelerinde bir sorunu yoktu ve Baekhyun Chanyeol'ün elinin sırtından aşağı yukarı hareket ettiğini hissederken memnun bir şekilde gülümsedi. Baekhyun sadece korunmuş değil rahat da hissediyordu aynı zamanda.

Bir dakikalık daha sarılmadan sonra Baekhyun Chanyeol'ün konuştuğunu duydu. "Gitmelisin."

"Evet, muhtemelen." Di Baekhyun'un yanıtı ama bunu dedikten sonra bile ne Chanyeol ne de Baekhyun hareket etti. Birazcık bile. Kolları hala birbirine dolalıydı ve ikisi de aralarını açmaya çalışmadı.

Baekhyun kaç dakikanın geçtiğini bilmiyordu ama biraz bile umursamıyordu. Sadece orada durdu, Chanyeol'ün kucağında ve Chanyeol'ün bedeni bedenine dayalı oldukça ve sakinleştirici kokusunu alabildikçe uyuyabilirmiş gibi hissediyordu.

Aşk bu mu? Baekhyun kendi sorunu yanıtlamaya çok korkuyordu.

--

Seul'deyken geçen zamanlarda hiçbir şey değişmemişti, marketin yeni boyası dışında. Ama sadece buydu. Her şey aynıydı, şimdi sadece aynı evlerde, aynı dükkanlarda ve aynı okullarda yılbaşı dekorasyonları vardı. Baekhyun hiçbir şeyin değişmemesini sevmişti çünkü bu şehri daha dün bırakmış gibiydi. Çok şey değişmiş olsaydı Baekhyun Seul'deyken büyük annesinin burada tek başına olmasıyla suçlu hissederdi kendini.

Arkadaş yok değildi – birkaç arkadaşı vardı. Örgü örerlerken ya da yeni tarifler denerlerken komşularıyla eğlendiğini telefonda ona hep söylüyordu ve Baekhyun onun için gerçekten mutlu oluyordu. Yine de onu bıraktığı için üzgündü, torununu Seul'e gitmesi için diretse bile. Baekhyun dairesinde yalnızken bir başına hissediyordu ve o daire çok, çok küçüktü. Büyük annesi böyle büyük bir evde ne kadar yalnız hissediyor olmalıydı?

Bu düşünceyi başından attı, böyle düşünceleri olmasından büyük annesinin hoşlanmayacağını biliyordu. Ve böylece Baekhyun yaz mevsiminden beri gelmediği şehre odaklandı, küçük şehrin yılbaşı atmosferinin tadını çıkardı. Baekhyun insanların her yerde meşgul olduğu yerleri seven biri olmuştu hep ama şimdi her zaman meşgul olan Seul ile uğraşmak zorunda olduğundan değerli memleketinin sessizliğinin önemini anladı.

Eve gelmesi biraz sürmüştü çünkü yolda birçok kişi Baekhyun'u durdurmuş, nasıl olduğunu ve Seul'un ona nasıl davrandığını sormuştu. Baekhyun son günlerde gerçekten mutlu olduğunu söylüyordu ve hayatında ilk defa yalan değildi bu. Seul'deki hayatından mutlu olduğunu Baekhyun her söylediğinde dişlerinin arasından yalan söylerdi ve şimdi böyle olmak zorunda değildi. Bu harika bir histi.

Bazıları Chanyeol konusunu bile açmış, Baekhyun'a haberleri gördüklerini söylemişti ama Baekhyun küçük bir gülümsemeyle soruyu geçiştirmiş, arkadaş olduklarını söylemişti. Ve yalan da değildi ama söylemek neden garip hissettiriyordu? Sanki hayal kırıklığına uğramış gibi?

Büyük evin önünde sonunda durduğunda Baekhyun mutlulukla gülümserken buldu kendini. Bu eve bağlı ne kadar kötü anı olsa da Baekhyun geri dönmekten memnundu, yıllar boyunca onun için bir sürü şey yapmış büyük annesine dönmekten.

Yüzündeki koca gülümsemeyle Baekhyun ana kapıya doğru yürüdü ve zili çaldı. Elbette anahtarı vardı ama içeri adım atmadan önce sonunda geldiğini duyurmak istemişti. Kilidin dönmesiyle Baekhyun kapıyı açtı ve büyük annesinin yaptığı ya da yapıyor olduğu hamur işinin tatlı kokusunu ve evde pişmiş güçlü et kokusunu aldı hemen. Kokular tamamen farklı olsa bile havada mükemmel bir şekilde karışmıştı ve Baekhyun'un içine çektikçe ağzı sulanıyordu. Ev gibi kokuyordu.

"Baekkie!" yaşlı ama hala enerjiyle dolu bir ses ona seslendi ve Baekhyun küçük ama hızlı adımlarla ona doğru gelen büyük annesinin olduğu mutfağa doğru bakarken gözlerinin dolduğunu hissetti. Kollarını şimdiden kaldırmıştı, yeterince yaklaştığında Baekhyun'a sarılmaya hazırdı, yüzündeki gülümseme Baekhyun'unkini yansıtıyordu.

Baekhyun başka bir saniye beklemedi ve ayakkabılarını çıkarmadan – ki büyük annesi bu konuda hep katıydı – ona doğru koştu, bavulunu kapıda bıraktı ve yere düşerken unutuldu. Büyük annesi çok kısaydı, hep öyleydi ve Baekhyun ona sıkıca sarılırken eğilmek zorundaydı. "Seni çok özledim." Diye fısıldadı, kapalı göz kapaklarının arkasında mutluluk gözyaşları akmak için tehdit ediyordu.

"Ben de canım ben de." Baekhyun'un büyük annesi Baekhyun'un omzunda mutlulukla güldü, esmer olanın sırtını patpatladı. "Ama sana daha kaç kere demem gerek ayakkabılarını çıkar diye?"

Baekhyun içten bir şekilde güldü ve çok geçmeden büyük annesi de ona katıldı. Bir süre öyle güldüler, birbirlerinin kollarını salladılar ve Baekhyun büyük annesi her sırtını patpatladığında keyif aldı, küçük eli Baekhyun'un teninde çok aşinaydı. Küçük ama nazik elin o küçükken ailesinin cenazesinde elini tuttuğunu, ihtiyacı çok varken ona güç verdiğini hatırlıyordu. Baekhyun'un büyük babası, onun eşi öldüğünde de ona güç verdiğini hatırlıyordu. Ama şimdi birbirlerine güç veriyorlardı, olanca ilgiyle birbirlerinin kollarını tutuyorlardı.

"En sevdiklerini yaptım, gel ye." Son kez sırtını patpatladı ve Baekhyun doğruldu, yanakları çok güldüğü için acıyordu şimdiden.

"Sen en iyisisin!" Baekhyun bağırdı ve ayakkabılarını çıkardı, minyon kadını mutfağa kadar takp etti, ağzını kurutan koku gittikçe güçleniyordu.

--

Baekhyun yemeğini yerken fazla konuşmadılar çünkü ağzı hep yemekle dolu oluyordu ve her bir kelimeyi pirinç takip ettiği için konuşamıyordu o yüzden büyük annesi ona önce yemesini ve sonra konuşmalarını söyledi. Mutlulukla dediğini yaptı. Büyük annesi şehirde en iyi aşçı olmuştu hep – ve Baekhyun için dünyadaki en iyisi, mucizevi Kyungsoo'dan bile iyiydi – ve bu değişmemişti daha. Küçükken Baekhyun'un zayıf olmasını sevmediği için büyük annesi ona hep bir sürü yemek yapardı, kilo alacağına emin olmak için torununa her şeyi yedirirdi.

Baekhyun tabağındaki her şeyi yedikten sonra hareket edemiyordu. Başını arkaya atmış sandalyede otururken tavana bakıyordu sadece. Büyük annesi karnına güldü, ses Baekhyun'un kulağına o kadar hoşnut geldi ki tüm gün dinleyebilirdi. Onun gülüşünü duymak Baekhyun'un midesini normalde çok yediğinde ağrıttığından daha az ağrıtmıştı. Tüm endişelerinin kaybolmasını sağlamıştı.

"İş nasıl gidiyor?" Büyük annesi sordu sonra. Baekhyun'un tam zamanlı bir işi olduğunu biliyordu ama kadın detaylarıyla konuşmak istiyordu o yüzden Baekhyun anlattı. Başta patronu onu çağırdığında işten atılacak diye nasıl korktuğunu, tam zamanlı çalışıp çalışmasa mı karar veremediğini, kaybolduğu ve yardıma ihtiyacı olduğu için Jongdae'ye bile gittiğini söyledi. Büyük annesi her şeyi dikkatlice dinledi, Baekhyun sağlığını bu kadar az düşündüğü için onu azarladı.

Stres yüzünden bayıldığını ve her gün üç saat zar zor uyuyabildiğini ağzından kaçırdı, ki büyük annesi omzuna vurup Baekhyun'un kendine dikkat etmesi gerektiği hakkında bir nutuk çekince, başını iki yana sallayınca hemen pişman oldu. Sonrasında ona kimin baktığını sorunca, Jongin mi, Kyungsoo mu, Sehun mu yoksa Jongdae mi diye Baekhyun ne diyeceğini bilemedi.

Ve böylece ona anlattı. "Yeni bir arkadaşım." Şu ana kadar Chanyeol ve Baekhyun arkadaştan öte değildi.

"Park Chanyeol, yeni arkadaşının adı bu mu?"

"N-Ne?" Baekhyun kekeledi. Büyük annesi nasıl hemen anlamıştı? Ona Chanyeol'den hiç bahsetmemişti çünkü ondan bahsetmeden önce Chanyeol'ün kalacağına emin olmak istemişti. Ve sonra, Chanyeol'ün bir yere gitmeyeceğinden emin olunca da büyük annesiyle konuşamamıştı, en ince detayına kadar ineceğini biliyordu ve Baekhyun hazır değildi. Hala değildi, tam olarak hazır değildi hiç değilse.

"Sizi televizyonda gördüm." Kadın kıkırdadı, dedikoduya hazırdı. "Birlikte gerçekten iyi görünüyorsunuz."

"Ugh, sen de yapma." Baekhyun homurdandı ve yüzünü kapattı. Büyük annesi bile o aptal magazin kanallarını izliyor muydu? Ama bu demekti ki uzun zaman önce görmüş olmalıydı. Baekhyun ile yüz yüze konuşabilmek için mi beklemişti bunca zaman?

"Bu konuda neden bu kadar huysuzsun anlamadım." Büyük annesi Baekhyun'dan boş tabağı aldı ve lavaboya gidip tabağı koyduktan sonra Baekhyun'un yanına döndü, esmer olanın yanındaki sandalyeye oturdu. Baekhyun'un yanağını sıktı ve mırıldandı. "Benim Baekkie'm için iyi bir adam gibi gözüküyordu."

"Lütfen yapma." Baekhyun geri çekildi ama hafifçe güldü, yaşlı kadının elini eline aldı. Kırışık elinin arkasını öptü ve küçük daireler şeklinde ovdu, ona içten bir şekilde gülümsedi. "Gerçekten konuşmak istemiyorum... ama çok iyi arkadaşlarız, ona güvenebilirim, biliyorum."

Büyük annesi konuşmaya devam etmek istiyormuş gibi görünüyordu fakat Baekhyun'un gözlerindeki yalvaran bakışını görünce vazgeçti. İç çekti ve konuştu. "Bana her şeyi söyleyebilirsin, canım. Konuşmak istersen gelmen yeterli."

"Geleceğim, endişelenme."

Bir noktada Baekhyun büyük annesiyle konuşacağını biliyordu ama şimdi değil. Park Chanyeol ile ilgili her şeyi dile getirmeye karar verince duygularından emin olmalıydı.

--

Baekhyun'un karnı düzelince büyük annesi dışarı çıkmak isteyip istemeyeceğini sordu, sadece şehirde dolaşmayı ve burada nefes almayı. Büyük annesi tıpkı Baekhyun gibiydi, Yılbaşına dair her şeyi seviyordu. Belki yılbaşında Baekhyun'un hep yanına gelmesiyle alakalıydı, ne olursa olsun. Hep geliyordu ve Baekhyun yılbaşı zamanı asla memleketini ziyaret etmeyi ekmezdi. Hiç.

Yine birçok insanla karşılaştılar ve ikisi de sosyal olmayı sevdiği için komşularla saatlerce oturup konuşmada bir sorun görmemişlerdi. Öncesinde Baekhyun kısa konuşmaları hemen bitirmek ve olabildiğince çabuk evde olmak isterdi ama şimdi yanında büyük annesi vardı, insanlarla konuşmakta sorunu yoktu.

Şehirde olan tek kafeye giderlerken yolda karşılaştıkları kişilerle konuşmuşlardı ve komşularından birisi onlara eşlik etmeye karar vermişti sonunda. O da yaşlı bir kadındı ve Baekhyun küçüklükten onu çok iyi hatırlıyordu. Şimdi lisede olan bir oğlu vardı ve Baekhyun burada yaşarken onunla oyunlar oynar, ödevine yardım ederdi. Taeyong o zamanlar usluydu ve gerçekten tatlıydı ve Baekhyun büyük annesinin dediğine göre şimdi oldukça iyi büyüdüğünü hayal edebiliyordu. Taeyong'un annesi Bayan Song ona bugün Taeyong'u kesinlikle göreceğini söyledi çünkü gidecekleri kafede çalışıyordu.

Kafeye girdiklerinde Baekhyun kalabalık olmasını görünce şaşırdı. Ve daha da şaşırtan şey kapı arkalarından kapandığında hepsi alkışlamış ve bağırmıştı, Baekhyun ne diyeceğini bilemeden kafede dikili kaldı. Şaşkınlıkla büyük annesine baktı, kadın gülümsedi ve söyledi. "Herkes seni görmek istedi. Ve şuan bir nevi ünlüsün de."

Yani Baekhyun'un büyük annesi sadece yürümek istememişti, bunu planlamıştı. Ve Baekhyun bilseydi daha güzel giyinir ve belki biraz makyaj da yapardı ama çocukluk arkadaşlarından biri üzerine atlayınca şuan görünüşü hiç de umursamadığına karar verdi. Yıllardır görmediği birini görmekten memnundu çünkü Taehyung da buradan taşınmıştı ve birbirlerini belki en son üç yıl önce görmüşlerdi.

Baekhyun akşam çok eğlenmişti, bu kadar özlediğini bilmediği kişilerle konuşmuştu. Jongin, Kyungsoo, Jongdae, Sehun ve şimdi Chanyeol'den sonra başka biriyle konuşmak yenileyiciydi. Baekhyun yeni insanlarla tanışıyormuş gibi hissetmişti çünkü hiçbiriyle yıllardır görüşmemişti ve bu sürede bir sürü şey yaşanmıştı. Ellerinde kahveyle saatlerce gülmüş ve konuşmuşlardı. Gruplarından bir çocuk biraz alkol alacağını da söylemişti ama Baekhyun bu gece içecek gibi değildi ve herkesin onaylamasına sevinmişti.

Gözlerinin kenarıyla büyük annesinin de eğlendiğini görebilmişti, odanın diğer köşesinde arkadaşlarıyla konuşuyordu. Bir an eski arkadaşlarıyla geçen zamanları telafi ederken büyük annesini unuttuğu için suçlu hissetmişti ama onun da eğlendiğini görünce gerçekten mutlu olmuştu.

Arkadaşlarından biri Tayland yemeğinden bahsedince Baekhyun Chanyeol'ün Tayland yemeğini çok sevdiğini ağzından kaçırmıştı ve herkes kaşlarını kaldırıp ona dönmüştü. Baekhyun Chanyeol'den bahsetmenin kötü bir fikir olduğunu biliyordu çünkü Taehyung'un Chanyeol hakkında dahasını bilmek istediğini söylemeden önce sadece beş saniye geçmişti. Hemen sonrası Park Chanyeol ile aranda ne var? ı duymak Baekhyun'u şaşırtmaıştı bile ama yine de onu rahatsız etmişti. Herkes ona bakıyor ve sabırsızca bir cevap bekliyordu, Baekhyun'un aşk hayatı hakkında dedikodu yapmaya çok isteklilerdi. Ama şanslarına küssünler Baekhyun sadece arkadaş olduklarını ve sevgili dedikodularının tamamen yalan olduğunu söylemişti. Bazılarının ona inanmadığını ve bazılarının duymak istediklerini duymadıkları için hayal kırıklığına uğradıklarını görebilmişti.

Baekhyun eski-yeni arkadaşlarıyla daha oturur, her şeyden ve hiçbir şeyden konuşmaya devam ederdi ama büyük annesine bakınca kadının çoktan yorulduğunu görebilmişti. Baekhyun'un büyük annesi şöyleydi ki çok sosyal olsa bile çok çabuk yoruluyor ve uykusu geliyordu, bu yüzden eğlence doruktayken hep gidiyordu. Büyük annesi gençlik yıllarından bahsedince, eve gidemeyecek kadar uykulu olduğu için partinin ortasında uyduğunu söylediğinde Baekhyun çok gülmüştü.

Akşam on gibi ayrılmışlar, eğlenip eğlenmediğini sorarken büyük annesine eve gidene kadar yardım etmişti.

"Ben mi? Parti senin içindi, sen eğlendin mi, Baekkie?" diye sordu gülerek.

"Eğlendim." Baekhyun başını salladı, sadece bir dakika önce arkadaşlarıyla güldüğü anısına içten bir şekilde gülümsedi. Bunca zaman sonra herkesle bir kez daha buluşmak... harikaydı. "Teşekkür ederim."

Büyük annesi sadece mutlulukla kolunu patpatladı, eğlendiğine sevindiğini söyledi. Bunu planladığını ve şehirden birinin Baekhyun için sürpriz parti hakkında bir şeyi ağzından kaçırmasından gerçekten korktuğunu da söylemişti. "Bazıları konuşmayı çok seviyor." Sanki o insanlardan biri değilmiş gibi Baekhyun'u bilgilendirdi. Baekhyun sadece güldü, ona bir kez daha teşekkür etti. Minnettarlığını ifade etmek istiyordu çünkü kelimeler yeterli olmayacak gibiydi o yüzdene ona sarıldı, sokağın ortasında, sarılışıyla duygularını döktü. Gerçekten minnettardı.

Eve geldiklerinde ve kendi odalarına ayrıldıklarında Baekhyun yatağa girmeden önce duş almaya karar verdi, terli ve iğrenç hissediyordu. Ama banyoya girmeden önce yatağındaki telefonu fark etti ve yanına almayı unutmuştu. Baekhyun yatağa gidip telefonu eline aldı, Chanyeol'den iki mesaj olduğunu görünce kalbi tekledi. Hızlıca telefonunun kilidini açıp mesajlara baktı.

-- Kimden: Chanyeol
12.35
vardığında bana mesaj atacağına dair söz vermiştin ama atmadın. İyi misin? --

İkincisi on dakika sonra gönderilmişti.

-- Kimden: Chanyeol
12.45
tamam, sanırım giden zamanları telafi etmekle meşgulsün. İyi eğlenceler ve müsait olunca bana mesaj at --

Tıpkı söz verdiği gibi Chanyeol'e mesaj atmayı unuttuğunu fark edince hemen aşırı suçlu hissetti. İç çekerek telefonu yatağın yanındaki komidine koydu ve duştan çıktıktan sonra mesaj atacağına dair söz verdi, böyle kokmasına ve terli kıyafetlerin içinde olmaya dayanamıyordu.

Ama banyodan çıktığında Baekhyun hemen uyuyakaldı, Chanyeol'e yine mesaj atmayı tamamen unuttu. Ama Chanyeol'e mesaj atmayı unutsa bile ve onun tamamen iyi olduğunu düşünse de istemeden CEO'yu düşünerek uyuyakaldı.

--

Sabah ilk işi Chanyeol'e mesaj atmak olmuş, daha erken cevap vermediği için özür dilemişti. Baekhyun arkadaşlarıyla geçen zamanları telafi etmekle meşgul olduğunu söylemenin en iyi bahane olmadığını biliyordu ama Chanyeol'e yalan söylemeyecekti. En azından bu şekilde, Chanyeol iyi olduğunu ve eğlendiğini bilecekti.

Senin de burada olmanı isterdim diye yazsa da silmeye karar verdi ve son cümle olmadan mesajı gönderdi, dün cevap vermediği için bir kez daha özür diledi ve öyle gönderdi.

Baekhyun bir yanıt bekledi ama on dakika geçtiğinde ve Chanyeol mesajına cevap vermediğinde boş verip kahvaltıya yapmaya karar verdi çünkü karnı yüksek sesle gurulduruyordu. Bu sefer dünkü gibi Chanyeol'ün mesajını kaçırmamak için telefonunu yanına aldı.

Büyük annesi çoktan kalkmış, televizyondaki yılbaşı temalı bir film izliyordu ve Baekhyun kahvaltısıyla yanına gelince hemen film hakkında konuşmaya başladı, Baekhyun biraz bile umursamasa da neler olduğunu anlamasını istiyordu. Aşırı romantik ve banal filmi yok sayıp büyük annesinin yanında olmak istiyordu sadece ama tanrı planlarına karşı gibiydi.

Elindeki hafif titreşimi hissedip mesaj bildirim sesini duyar duymaz Baekhyun hemen ışıldadı ve telefonunu açıp Chanyeol'den gelen yeni mesaja tıklamakta hiç vakit kaybetmedi, kelimeleri okurken kalbi göğüs kafesinde hızlı hızlı atıyordu.

-- Kimden: Chanyeol
10.15
günaydın. Cevap vermediğin için kötü hissetme, dün eğlenmene sevindim... ve yeni yılın kutlu olsun. --

Baekhyun kıkırdadı, yeni yılın kutlu olsun yazarken Chanyeol'ün yüzündeki iğrenir ifadeyi hayal edebiliyordu, Chanyeol'ün bu tatili sevmediğini hatırlarsa. Sormayı unuttuğu için Chanyeol'ün ailesinin de yılbaşını kutlayıp kutlamadığını merak etti. Chanyeol kutlamadıklarını ve ailesinin her üyesinin normal bir gün gibi işe gittiğini söylemişti sadece, bu kadar. Buna göre Baekhyun Chanyeol'ün ailesinin de yılbaşını umursamadığını tahmin etti o yüzden Chanyeol'ün de sevmemesine şaşırmadı.

Bir yanıt yazmaya başladı ama büyük annesinin sesi onu böldü. "Park Chanyeol ile mi konuşuyorsun?"

Baekhyun şok olmuş halde kafasını telefonundan çekti. "Nereden anladın?" Baekhyun sormasına engel olamadı. Büyük annesi akıl okuyucu falan mıydı? Chanyeol ile mesajlaştığını anlamasına imkan yoktu, akıl okuyucu değilse tabi-

"Tahmin ediyorum sadece." Diye başladı büyük annesi. "Biliyorsun, telefonuna bakıp gülümsüyorsun ve-"

"Gülmüyorum." Baekhyun lafını bölse de büyükannesi kahkaha atmış, Baekhyun'un kendini sorgulamasına sebep olmuştu. Gerçekten gülüyor muydu? Fark etmemişti bile. Niye gülüyordu ki?

"Yanında olmasını özlüyor musun?" diye geldi bir diğer soru ve Baekhyun büyükannesinin bunu soracağını beklese de nedense duyunca şaşırmıştı.

Baekhyun evet demek istiyordu ama Chanyeol'ün yanında olması için bu kadar umutsuz olduğunu belli etmek istemiyordu. Bir şeyi – Ya da daha çok birini - Chanyeol isimli birini, özliyormuş gibi değildi dün ama gerçek şuydu ki Baekhyun Chanyeol yanında olsa bu birlikteliğin ne kadar iyi olacağını merak ediyordu, Baekhyun'un güldüğü gibi arkadaşlarının Chanyeol'ün aptal şakalarına güleceğini ve Chanyeol'ün parlak kişiliğini seveceğini çok iyi biliyordu.

"Biraz." Baekhyun yalan söyledi, sesi kısıktı.

"Neden onu çağırmıyorsun?"

"Ne?!" Baekhyun bağırdı, elindeki telefonu bir an unuttu. Neyden bahsediyor? Baekhyun düşündü, büyükannesinin davetine şaşırmıştı. Evinde yabancıları hiç sevmemişti ama birdenbire Chanyeol'ün buraya gelmesinde sorunu yok muydu? Tanımadığı bir kişinin – Baekhyun'un söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen Chanyeol hakkında çok az konuşması dışında? Üstelik bayramdı. Yılbaşı zamanıydı. Baekhyun'un büyükannesi yılbaşını sadece Baekhyun ile geçirmek isterdi hep, başka kimseyle değil. Chanyeol'ü önemsizmiş gibi neden davet etmişti? Baekhyun ne diyeceğini bilemedi, ağzı garipçe açık kaldı.

"Ondan hoşlanıyorsun. Bu güzel bayramı onunla da geçirmeyi istiyorum." Dedi ve Baekhyun hemen cevapladı.

"Hoşlanmıyorum." Esmer olan mırıldandı, telefonunu tekrar tuttu çünkü bir dakika önce nedense elinden düşmüştü. "Sana zaten dedim."

"Yani gelmesini hiç istemiyorsun?"

"Ben-" Baekhyun cevap vermeden önce durdu, ne diyeceğini bilmiyordu. Chanyeol'ün gelmesini istemediğini tabi ki söyleyemezdi çünkü büyük annesi yalan söylediğini kesin anlardı ama... ne demesi gerekti? Chanyeol'ün gelmesini isterdi tabi, onunla zaman geçirmeyi ama bu bayramdı, yılbaşı. Baekhyun ve büyük annesinin hep birlikte geçirdiği bir bayram, başkası olmadan. Bu onların bayramıydı.

"Ailesi onu bırakmıyor mu, bu yüzden mi? Yılbaşı olduğu için?"

"Hayır, öyle değil." Baekhyun açıklamadan önce başını iki yana salladı. "Yılbaşını kutlamıyorlar... Chanyeol de hiç sevmiyor aslında."

"O zaman sorun ne?" Büyükannesi yine bir soru sordu, bu konu için çok istekliydi. Neden bu kadar umursuyordu? Tabi ki de o büyükannesiydi ve torunun hayatındaki kişileri bilmeyi istiyordu ama daha önce hiç böyle davranmamıştı, Jongdae, Sehun, Kyungsoo ya da Jongin ile bile. Bu gerçekten garipti.

"Sorun yok, sadece..." Baekhyun'un lafı yarım kaldı, cevap bile veremeyince hayal kırıklığına uğradı. "Bu konudan konuşmayalım."

"Baekkie, bence-"

"Hayır, gerçekten." Baekhyun nazikçe lafını böldü. "Birlikte vakit geçirelim sadece. Chanyeol olmadan yaşayamam değil ya. Jongin gibi mesela, o sadece arkadaşım."

Baekhyun yalan söylediğini ve büyükannesinin de bunu bildiğini biliyordu. Yalan söylemekte berbattı, yaygın bir inanışın aksine. Chanyeol Jongin'den farklıydı, herkesten farklıydı. O...bambaşka biriydi, yeni bir kategoriye ait. Baekhyun Chanyeol'ün hangi kategoriye ait olduğuna dair bir fikri vardı ama hislerini itiraf etmekte hala tamamen rahat değildi o yüzden konuyu bıraktı, en azından şimdilik.

"Tamam." Büyük annesi bilmiş bir gülümsemeyle söyledi ve Baekhyun doğrudan kalbine ve ruhuna bakıyormuş gibi görünen gözlerinden kaçmak istiyordu yalnızca. Tabağını lavaboya götürmek için bahane uydurdu ve aceleyle koca salondan çıktı, geri gelmeden önce Chanyeol'e cevap vermeye karar verdi.

--

Gün boyunca Baekhyun çokça yedi. Büyük annesi genelde bir sürü yemek yapardı ama Yılbaşı gibi zamanlarda bir sürü hamur işi ve kurabiye de yapardı, Baekhyun'un tatlı şeyleri sevdiğini biliyordu. Yılbaşından sonra her yıl Baekhyun Seul'e geri döndüğünde arkadaşları ona gülüyor ve kilo almasıyla dalga geçiyordu – Baekhyun'un metabolizması harika olsa da hayır, aslında kilo almıyordu – memleketinde kaldığı sıralarda, Baekhyun'un büyük annesinin yemek yapmayı çok sevdiğini hepsi de bildikleri için Baekhyun büyük annesinin yaptığı her şeyi ret edemeyecek kadar yemek yemeyi seviyordu.

Günlerini her yıl olduğu gibi büyükannesiyle birlikte klasik yılbaşı filmlerini izleyerek geçirdi ve vakitleri sadece evlerini ziyaret edip yeni yılını kutlayan birileriyle bölündü ama hepsi buydu. Baekhyun sakin ortamı seviyordu ve beklenildiği gibi hiç de suçlu hissetmeden tüm gün ağzı tatlı şeylerle doluydu. Büyük annesi ona gülmüş ama ne zaman tabağını boş görse Baekhyun onu durduramadan önce kalkıp tabağını yine tatlı şeylerle doldurmuştu.

Büyükannesinin hediyesini açmadan önce akşam yemeğinden sonra Kyungsoo ve Jongin'i aradı, yeni yıllarını kutladı. Ayrıca bir saniyeliğine Kyungsoo ile konuşmak istedi ve Jongin duyamadığı bir şeyin neden bu kadar önemli olduğunu anlamadı, en sonunda Baekhyun'un dediğini yaptı, bu sürede Kyungsoo'nun pastasından biraz daha yiyeceğini söyledi. Tipik bir şekilde.

Baekhyun Kyungsoo'ya randevularından sonra aralarının daha iyi olup olmadığını sordu çünkü Baekhyun bu konuyu Kyungsoo ile konuşmayı gerçekten istemiyordu. Aşçı aralarının yavaşça iyileştiğini söyledi çünkü o gün akşam yemeğinde konuşmuşlar ama Baekhyun Kyungsoo'nun daha söyleyecek şeyi olduğunu biliyordu, sesindeki garip tona bakılırsa. Ancak yılbaşıydı ve Baekhyun Kyungsoo'nun bu sorunlarla ortamı bozmak istememesini anlayabiliyordu, Baekhyun Kyungsoo'ya istediğinde arayabileceğini söyleyerek çağrıyı bitirmişti, Baekhyun dinlemeye ve elinden geldikçe yardım etmeye de hazırdı.

Sonra Sehun'u aradı ve Baekhyun Sehun'un Luhan ile görüntülü konuştuğunu öğrenince çok şaşırmıştı. Baekhyun kötümser olabilirdi ama Sehun'un sevdiği kişinin böyle bir şeyi ilerletmesini beklemiyordu. Sehun tabi ki yakışıklıydı, çok yakışıklıydı ama Luhan daha önce binlerce yakışıklı erkekle tanışmış olmalıydı. Dünyayı geziyordu sonuçta. Ama Sehun'da Luhan'ın ilgisini çeken bir şey olmalıydı çünkü Luhan'ın her fırsatta Sehun ile olmaya ne kadar istekli olduğuna bakılırsa Sehun'un aşkı platonik görünmüyordu. 

Sehun'un ve Luhan'ın görüntülü aramasını çok bölmek istemediği için Sehun'un yeni yılını kutladıktan sonra hemen çağrıyı bitirdi.

Sonraki Jongdae'ydi ve Jongdae'den sonra Minseok'u aramaya hazırdı ama gerekmemişti – Minseok Jongdae ileydi. Jongdae evde durumun oldukça kötü olduğunu ve gerginliğin baş edilemeyecek kadar çok olduğunu açıkladı bu yüzden Jongdae sadece gitmişti. Önce evden ayrılma niyeti olmadığı için nereye gideceğini bilmemişti ama sonra Jongdae Minseok'u aramış ve birkaç dakika sonra buluşup buluşamayacaklarını sormuştu ve Minseok onu böylece davet etmiş, Jongdae'nin yılbaşını onlarla geçirmesini ailesinin sorun etmeyeceğini söylemiş. İşte böylece Jongdae Minseok'un yanına gitmişti. Baekhyun Jongdae'nin sadece neşeli sesini dinleyerek ne kadar mutlu olduğunu duyabiliyordu ve onların da yeni yılını kutladıktan sonra çağrıyı bitirdi.

Ellerindeki telefona bakan Baekhyun... garip hissetti. Arkadaşlarının hepsi sevgilileriyleydi – ya da potansiyel sevgilileri – ve Baekhyun büyükannesini gerçekten sevse de bir şey eksik gibi hissediyordu. Nasıl açıklayacağını bilmiyordu ama gerçekten bir şey eksikmiş gibi hissediyordu.

Sonra Baekhyun elindeki telefonun titrediğini hissetti ve bildirim sesi kulaklarına ulaştı. Chanyeol'den mesaj gelmişti.

Baekhyun ekranda isme baktı ve dudağını ısırdı, dalgın bir şekilde parmağıyla bildirime tıkladı. Şuan Chanyeol'ün ne yaptığını merak etti. Ailesiyle huzurlu bir akşam yemeği falan yemediğine adı gibi emindi çünkü Chanyeol babasının yarına kadar dönmeyeceğini söylemişti. Yalnız mıydı? Baekhyun yılbaşını kutlamadığını biliyordu ama Chanyeol birazcık da olsa garip hissediyor olmalıydı, Chanyeol'ün ailesi Seul'de bile değilken herkesi ailesiyle görmek.

Derin bir nefes alan Baekhyun sessizce sordu. "Chanyeol gerçekten gelebilir mi?"

Büyükannesi başını kitaptan çıkardı, gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Baekhyun anlayabiliyordu – o da bunu sormayı beklemiyordu. Baekhyun sorusunu geri almak istediği bir sessizlikten sonra Baekhyun'un büyükannesi sonunda sorusunu yanıtladı. "Tabi ki."

Cevabı duyduğu an Baekhyun'un vücuduna bir sıcaklık yayıldı ve genişçe sırıttı, telefona baktı, gözleri ekrandaki Chanyeol'ün adına düştü. "Teşekkürler" dedi gülümsemesi hiç solmadı. Çağırmak için Chanyeol'ü aramalı mıydı yoksa basitçe mesaj mı atmalıydı? Baekhyun birden çok gergin hissetti, ne yapacağını bilmiyordu.

"Oh." Baekhyun hatırladı. "Hediyesi hazır mı ki?"

"Hazır." Baekhyun'un büyük annesi başını salladı, o da gülümsüyordu. Torununu mutlu görmüştü, başka yapabileceği bir şey var mıydı? "Seçtiğin renk çirkin ama. Üzgünüm, Baekkie." Başını iki yana sallasa da Baekhyun sadece gülmüştü.

"Biliyorum." Baekhyun onaylayarak Chanyeol'ü aramaya karar verdi sonunda. Nedense parmakları titriyordu ama Baekhyun görmezden geldi. Sonra mutlu gülümsemesi değişti ve Baekhyun Chanyeol'ün numarasını girerken utangaçça sırıttı. "Chanyeol de o renkten nefret ediyor."

--

Chanyeol çok fena gergindi.

Dün Baekhyun onu aradığında ve Baekhyun'un memleketini ziyaret etmeyip isteyip istemediğini sorduğunda şaşırmanın da ötesindeydi. Sonuçta Baekhyun yılbaşının hep onun ve büyük annesinin tatili olduğundan bahsederdi o yüzden neden Chanyeol'ü davet etmek istemişti? Sormasına engel olamamıştı ama Baekhyun fazla savunmacı bir şekilde cevap verince ve gelmek istemesinin sorun olmayacağını söylediğinde Chanyeol hemen kabul etmişti, Baekhyun'un memleketini ziyaret etmek istemediğini düşünmesini istemiyordu ya da büyük annesiyle tanışmayı istemediğini ya da öyle bir şey işte.

Ancak, şimdi Byun'ların evinden bir dakika uzaktayken sadece – haritasına göre – bunun iyi bir fikir olup olmadığını merak ediyordu. Baekhyun ile zaman geçirmek, onu resmen büyüten kişiyle tanışmak ya da büyüdüğü yeri görmek istemediğinden değildi, ama... ya Baekhyun'un büyük annesi onu sevmezse? Ya bu şehirdeki kişiler ona garipçe bakarsa? Ya ona yaklaşmaya ve onun hakkında yeni bilgi aramaya çalışacak olan haberciler varsa ve Baekhyun varsa? Sanki yeni bir şey varmış gibi...

Harita varacağı yere geldiğini söyledi ve Chanyeol arabayı büyük, eski görünen bir evin önünde durdurdu ama elleri direksiyonu bırakmadı. Chanyeol hareket bile etmedi ve motoru kapattığında bile sadece arabada oturup eve baktı.

"Tanrım." Chanyeol sonraki saniye başını evden çevirdi, koltuğuna yaslandı ve nefesi yüksek sesle verdi. Kalbi çok hızlı atıyordu ve doğru düzgün nefes bile alamıyordu. Hayatında hiç bu kadar gergin olmadığını hissediyordu ve hay lanet, bir sürü stresli durumun içinde bulunmuştu o.

Kapıya gidip çalmak ve kendini Baekhyun'un büyükannesine tanıtmak neden bu kadar zordu?

Chanyeol gözlerini kapattı, nefes alıp verdi, sakinleşmeye çalıştı. Neden bu kadar gerginim? Kendine sordu.

Arabanın içinde on beş dakika oturduktan sonra ve hatta geri dönüp Baekhyun'a gelemeyeceğini söylemeyi bile düşündükten sonra Chanyeol cesaretini toplamaya karar verdi. Dört saatlik yoldan gelmişti, korkmayacaktı. Yaşlı bir kadının ondan hoşlanmamasından neden korkuyordu? Sırf korkmak ve Seul'e geri dönmek için işini yarım bırakmamış gelmemişti. Normalde işte mesaiye kalırdı ama şimdi kısa bir öğle yemeğinden hemen sonra ayrılmıştı. Chanyeol kaybettiği saatleri boşa harcamayacaktı.

Sorun çıkarsa bir daha asla görmeyeceğim yaşlı bir kadın sadece, Chanyeol arabadan çıkarken düşündü, bir buket çiçekle beraber yolcu koltuğundan küçük bavulunu aldı ve kapıyı kapattı. Arabayı kilitledi ve anahtarı kabanının cebine koydu. Uzun ve kendine güvenen adımlarlar CEO, Byun'ların evinin ana kapasına doğru yürümeye başladı.

Öylesine bir kadın değil ama. Baekhyun'un büyük annesi. Chanyeol güvenini yavaşça kaybetmeye başladı ve yavaşladı, küçük bavuluna ulaşırken yutkundu. Nefes alışı bir kez daha düzensizleşti ve Chanyeol gergince dudaklarını yaladı.

Kadın beni sevmezse Baekhyun benimle konuşmayı bırakır mı? Chanyeol küçük bavuluna doğru yürürken merak etti, kapının tam önünde durdu. Kapıya vurmak ya da zili çalmak istiyordu ama eli kapıdan birkaç milimetre ötede durmuştu. Yutkundu, Baekhyun'un büyükannesine olması gereken çiçeklere baktı. Ya Chanyeol'ü sevmezse veya çiçekleri de sevmezse?

Sadece gitmeliyim, bu aptalca, ben sadece- Chanyeol zihnen yıkılmak ve topukları üzerinde dönmek üzereyken kapı açıldı. Ve orada, kapı azında, Baekhyun karşısındaydı. Saçı darmadağınıktı ve keskin köprücük kemiklerini gösteren gevşek bir tişört giyiyordu, Chanyeol'ün gözlerinin orada bir saniyeden daha uzun takılmasına sebep olmuştu.

Baekhyun sıçradı ve biraz bağırdı. Bir süre orada öylece durdular, kocaman gözlerle birbirine baktılar ve Chanyeol Baekhyun'un onun orada olmasını beklemediğini tahmin etti, evinin kapısında.

Şok gidince Chanyeol yine tamamen gergin hissetmekle kaldı, elleri terliyordu. Diğer elinde tuttuğu buketle beraber bavulunu düşürecek gibiydi ve bir şey demek için ağzını açtığında boğazındaki yumru imkansız kıldı.

Birkaç saniye sonra Baekhyun parlakça gülümserken Chanyeol merhaba deyip onu içeri davet etmesini beklemişti ama Chanyeol'e doğru birkaç adım atarak kollarını Chanyeol'e dolayıp ona sıkıca sarılmasını asla beklemiyordu. "Gelmene çok sevindim." Dedi ve böylece Chanyeol gerginliğinin azar azar gittiğini hissetti.

Baekhyun'un sarılışına sakarca karşılık verirken Chanyeol'ün dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı, gözlerini kapattı ve Baekhyun'un kokusunu içine çekti. Sadece iki gün geçmişti ama Baekhyun'u çok özlemişti. Ayın yirmi üçünde mesajına cevap vermediğinde çok hayal kırıklığına uğramış ve boş hissetmişti. Ve sonra Baekhyun arkadaşlarıyla eğlendiğinden ve telefonunu evde unuttuğundan bahsedince Chanyeol iyi hissetmemişti ama aynı zamanda Baekhyun eğlendiği için memmundu.

"Evet, ben de." Chanyeol Baekhyun'un saçında mırıldandı ve sarılışın, Baekhyun'a bu kadar yakın olmanın tadını çıkardı.

Baekhyun kendini çekmeye başlarken gözlerini açtığında Chanyeol'ün kahverengi küreleri onlardan iki metre ötede duran minyon kadına düştü, içten bir gülümsemeyle onlara bakıyordu. Chanyeol Baekhyun'un büyükannesi olduğunu düşündü ve gözleri buluştuğu an Chanyeol hemen Baekhyun'u bıraktı ve geri adım attı, garipçe boğazını temizledi. Baekhyun şaşkınlıkla ona kirpiklerini kırpıştırdı ama arkasını dönüp büyükannesinin onları çok dikkatlice izlediğini görünce Baekhyun yere baktı – Chanyeol'ün tanımlayacağına göre – utangaç bir şekilde ve yüzünün farklı bir renge büründüğüne de yemin ederdi – hafif pembe rengine.

"Uhm," Baekhyun mırıldandı ve Baekhyun bileğinden tutup onu eve çektiğinde teninin yandığını hissetti. "Büyükanne, bu Chanyeol... Chanyeol, büyükannem." Baekhyun utangaçça tanıttı ve Chanyeol bir kez daha yutkundu, ondan çok kısa olan kadına doğru yürürken dudağını ısırdı.

"Seninle tanıştığıma memnun oldum." Dedi yaşlı kadın, eğildi ve elini uzattı. Chanyeol bavulunu bırakıp kadının elini nazikçe tutarken o da eğildi. "Adım Byun Jiyoo."

"Ben Park Chanyeol, ben de sizinle tanıştığıma memnun oldum." Chanyeol'ün sesi biraz titriyordu ve az daha buketi Baekhyun'un büyük annesine vermeyi unutuyordu. "Bunlar sizin için." Aklına gelirken söyledi.

Jiyoo yüzündeki büyük bir gülümsemeyle çiçeği kabul etti ve Chanyeol'e kibarca teşekkür etti, bir vazo bulmak için mutfağa koşturdu ama bundan önce Chanyeol'e çiçeği çok sevdiğini ve çok güzel olduklarını söyledi.

"Çok şapşalsın." Baekhyun arkasından güldü ve Chanyeol kaşlarını çatarak ona döndü. "Bunu videoya çekmeliydim, gerçekten."

Chanyeol sadece gözlerini devirdi ve Baekhyun'un gülmesine izin verdi, bu sürede ayakkabılarını ve kabanını çıkardı. Jiyoo çok iyi biri gibi gözüküyordu, gülümsemesi Baekhyun'unki kadar parlaktı ve şimdiye kadar Chanyeol'den hoşlanmamış gibi değildi. Tabi ki de uzunca muhabbet etmemişlerdi falan ama ilk izlenimler önemliydi ve Chanyeol oldukça iyi iş çıkardığını düşünüyordu.

"Yolculuk nasıldı?" diye sordu Baekhyun, Baekhyun'un büyükannesine kendini tanıtırken yerde bıraktığı bavulu Chanyeol'e uzattı. Chanyeol teşekkür ederek aldı ve Baekhyun'un sorusunu yanıtlarken esmer olan onu kalacağı yere, misafir odasına doğru götürmeye başladı.

Baekhyun öncesinde yalan söylemiyordu. Bu ev gerçekten kocamandı ama Chanyeol'ün evi kadar büyük değildi. Normalde yalnızca bir kişinin yaşamasına rağmen bile çok büyük ve gösterişli olsa da Chanyeol'ün kendi evine göre daha ev gibiydi. Koku bile farklıydı, hava evde pişmiş yemek kokusuyla doluydu ve Chanyeol'ün tanımlayamadığı bir şeydi bu. Chanyeol çok sevmişti.

Duvarda bir sürü fotoğraf vardı, bazıları aile fotoğrafıydı, diğerleri sadece doğa ya da gökyüzüydü. Chanyeol'ün evinde de böyle fotoğraflar vardı ama nedense buradaki fotoğraflar bile çok farklı gözüküyordu.

"Baekkie! Bir saniyeliğine gelebilir misin?" Merdivenlerin aşağısından gelen bir kadın sesiyle sohbetleri bölündü ve Baekhyun iç çekti, dudaklarını büktü. Bir şey demenin ortasındayken birinin lafını bölmesinden hep huysuzlaşıyordu ve doğrusu Chanyeol bunu gerçekten sevimli buluyordu.

Ama şimdi eğlenerek gülmesine sebep olan sadece Baekhyun'un dudak bükmesi değildi. "Git hadi, sen bana göz kulak olmadan yerleşebilirim, Baekkie." Chanyeol bilerek takma adı kullandı, Baekhyun'u neşelendirmek için vurguladı. Esmer olan isim Chanyeol'ün ağzından kaçtığı an omzuna vurdu ve uzun olan kahkaha attı, acı bile hissetmemişti.

"Bir daha bana öyle deme yoksa seni öldürürüm." Dedi Baekhyun ama Chanyeol yüzündeki gülümsemenin işaretini gördü. "Hemen dönerim. Bavulunu falan boşalt."

Ve Chanyeol'ün omzuna son kez vurup Baekhyun arkasına döndü ve gitmeye başladı. Esmer olan köşeden dönüp merdivende kaybolana dek Chanyeol onu izledi ve Baekhyun gidince Chanyeol kalacağı odaya döndü. İçeri adım attı, etrafa bakarken kapıyı açık bıraktı. Seul'deki yatak odası kadar büyüktü ve Chanyeol belki de Baekhyun'un tüm dairesi kadar büyük olduğunu fark edince bir nevi şaşırdı.

Chanyeol kendini yatağa atarken yanına aldığı birkaç şeyi çıkarmaya niyeti olmadan beyaz tavana baktı, bu koca evi bırakıp küçük daireye öylece taşınmak Baekhyun için zor oldu mu merak etti. Onun için gerçekten büyük bir değişim olmuş olmalıydı ama çoğu zamanı işte harcadığı için üzülmeye vakti olmadığını üzgünce düşündü. Baekhyun ona üniversiteyi dondurduktan sonra neredeyse tüm gün çalıştığını, sonraki vardiyasına gitmeden önce daireye sadece uyumak için gittiğini söylemişti. Chanyeol Baekhyun'a acımak istemiyordu, onun bundan nefret edeceğini biliyordu ve esmer olan için kötü hissetmek yerine Baekhyun'un ne kadar güçlü olduğunu düşündü sadece.

"Bavulunu boşaltamayacak kadar tembel misin?" Baekhyun'un keyifli sesi düşüncelerini böldü ve Chanyeol kapı azına yaslanarak sırıtan esmer olanla göz teması kurdu. Ve Baekhyun resmen hiçbir şey yapmasa bile nefes kesici göründüğünü Chanyeol'e hatırlattığı tam olarak bu andı.

Chanyeol Baekhyun'un önünde kendini aptal gibi göstermeye izin vermedi ve bu yüzden esmer olanı gözleriyle süzmek yerine Chanyeol konuştu. "Belki. Yatak hareket edemeyeceğim kadar rahat."

"Yazık olacak o zaman çünkü," Baekhyun biraz durakladı ve doğruldu, yatağa doğru yavaşça yürüdü. "Büyükannem evde süt olmadığı için süt almamı istedi ve sen de bana eşlik edeceksin."

"Kim demiş?" diye sordu Chanyeol, kaşlarını kaldırdı ve bir süreliğine ciddiyi oynadı. Baekhyun'a tabi ki eşlik edecekti ama şansı varken kısa olanla neden alay etmesin ki, değil mi?

"Ben dedim." Baekhyun yatağa oturdu ve Chanyeol'e gülümsediğinde, o inci gibi beyazlarıyla hava attığında CEO, Baekhyun ne isterse istesin o gülümseme yüzünden yapmayı kabul edeceğini biliyordu, şu gülümseme fazla güzeldi ve Chanyeol çok güçlü bir adam olmasına rağmen Baekhyun'un gülümsemesiyle baş edemiyordu.

"Sırf süt almak için dışarı çıkmak mı istiyorsun gerçekten?" Chanyeol sorsa da çoktan yataktan kalkmıştı. Daha rahat bir şeyler giymeyi düşündü ama ne gereği vardı? Üstündekiler iyiydi.

"Evet." Baekhyun başını hevesle salladı. "Çünkü, gördün, büyükannem bir sürü kurabiye yapmış ve onları süt olmadan yemeyi reddediyorum. O yüzden hadi."

Şehrin merkezine uzak olan dükkana yürüyene dek Baekhyun susmamıştı. Her yeri işaret ederken her şeyden bahsediyordu, küçükken nerede oynadığını, en sevdiği dondurmacıyı, gittiği okulu falan Chanyeol'e söylemek için fazla hevesliydi. Düştüğü yerleri bile söylemişti, bonus olarak da nasıl olduğuna dair bir hikayeyi eklemişti.

Chanyeol bu yerleri Chanyeol'e gösterebildiği için çok mutlu olan Baekhyun'u görmeyi sevmişti ve doğrusu Baekhyun'un Chanyeol tek bir kelime edemeyecek kadar konuşmasını umursamamıştı bile. Dibine kadar Baekhyun'un hikayelerinden keyif almış, her birinde neredeyse ayağı takılmıştı çünkü wow, Baekhyun ilgi çekici çocukluğuyla birlikte sakar bir çocuktu gerçekten.

Baekhyun'un iyi bildiği gibi gözüken birkaç kişiyle karşılaştılar ve farklı bir gezegenden gelmiş gibi ona baktıklarında Chanyeol çok garip hissetmişti. CEO'nun biraz boş zamanı olduğu için Baekhyun Chanyeol'ü davet ettiğini söylemişti – ki doğrusu bu tamamen yalandı, Chanyeol işin içinde boğuluyordu çünkü bu yıl bir sürü yılbaşı reklamı vardı – ama Baekhyun'un sesi neşeli çıksa da ilgiden dolayı Chanyeol bir nevi rahatsız olduğunu sezebiliyordu, özellikle de birlikte olup olmadıklarını sorduklarında – ikisi de bu sorudan gerçekten yorulmuştu doğrusu. Ve sevgili olsalar bile bu kişisel bir şeydi.

Beş dakikalık yürüdükten ve Chanyeol ile Baekhyun'un paylaştığı rahat ortamı bozacak kimseyle karşılaşmadıktan sonra düşünülmez şey oldu.

"Kar yağıyor, Chanyeol!" Baekhyun teninde ilk karı hissedince bağırdı, sesinin yüksekliğiyle Chanyeol'ü ürküttü. Baekhyun bağırdığında ona çok yakınlaştığı için Chanyeol biraz irkildi ama gözleri Baekhyun'un yüzüne düştüğünde acı birdenbire gitti. Baekhyun'un ifadesi saf keyif ve mutluluktu, gülümsemesi o kadar parlaktı ki güneşi ele geçirebilirdi ve o an Chanyeol artık acı hissetmedi.

Baekhyun'un öyle gülümsediğini gören Chanyeol bir kez daha tamamen ve kesinlikle Byun Baekhyun'a aşık olduğunu hatırladı.

"Siktir, bunu çok uzun zamandır bekliyordum, Chanyeol!" dedi Baekhyun ve Chanyeol Baekhyun adını her söylediği bir an kalbinin teklediğine yemin ederdi. Baekhyun'un ağzından o kadar güzel çıkıyordu ki, Chanyeol'e bu isim gelecekte sırf Baekhyun kadife sesiyle söyleyebilsin gibi telaffuz ediyordu. "Hiç mutlu değil misin?"

"Mutluyum," daha çok senin sayende, söylenmedi ama Chanyeol'ün söylememekte ve onun sırrı olarak tutmakta sorun görmedi. Chanyeol gerçeği dile getirse Tanrı bilir Baekhyun nasıl tepki verirdi.

"Ahhh," Baekhyun yere tek tek düşen kar tanelerini takip etmeye başlarken memnun bir şekilde nefesini verdi. "Yarın umarım şehir bembeyaz olur!"

Chanyeol Baekhyun'un elini uzatmasını izlerken güldü, yere düşmeden önce ince parmakları birkaç beyaz kar tanesini yakalıyordu. Chanyeol Baekhyun'un ellerinin inanılmaz derecede güzel olduğunu fark etmişti ama şimdi eriyen karlarla parlarken daha da güzellerdi.

"Evet, belki olur... baksana ne kadar çabuk yağmaya başladı." Chanyeol gözlemledi. "Kim bilir belki hayalin bugün bile gerçek olur."

"Umarım." Baekhyun mırıldandı ama gözleri parlıyordu ve gülümsemesi o kadar, lanet olsun o kadar büyüktü ki Chanyeol karı o kadar sevmese bile onu da gülümsetiyordu. Küçükken karı sevdiğini hatırlıyordu ama belki bıktığı içindi artık, diye tahmin etti.

Yürümeye devam ettiler ve Baekhyun bir kez olsun gülümsemesini kesmedi. Chanyeol esmer olanın kışı gerçekten bu kadar sevip sevmediğini merak etti ve Chanyeol Baekhyun'un böyle parlakça gülümsemesine şahit olabilecekse tüm yıl kar yağmasını diledi. Bu gülümseme her hastalığa çare olabilirdi, Chanyeol bundan emindi.

Alışveriş beklenenden uzun sürmüştü aslında çünkü Baekhyun en sevdiği dondurma markasını markette görünce – esmer olan genelde bunun bu markette satılmadığını açıklamıştı – almaya karar vermişti. Sorun şuydu ki karamel olanını mı yoksa çikolatalı olanını mı istediğini bilmiyordu o yüzden belki on beş dakikayı Baekhyun'un hangisini alacağını tartışmakla geçirmişlerdi. İnsanlar belki on beş dakikanın gerçekten uzun olduğunu düşünebilirdi ve belki öyleydi ama ikisi için öyle değildi. Sonuçta dondurma seçmek hiç kolay bir iş değildi.

Kasiyer huysuzca iyi günler dilerken yirmi dakika sonra marketten çıktıklarında Chanyeol gözlerine inanamadı. Gözleri karla kaplı şehre düşünce dili tutulmuştu, hiçbir şey yirmi dakika önce gibi gözükmüyordu. Gerçekten yarın yokmuş gibi kar yağıyordu ve Chanyeol bunu hiç beklemiyordu. Önceki dediği hakkında şaka yapmıştı tabi ki ama gerçekten olacağını hiç düşünmemişti?

Baekhyun'a baktığında esmer olanın Chanyeol kadar şaşırdığını gördü. Ama Chanyeol'ün aksine şehrini bembeyaz görmekten aşırı mutluydu. "Bu çok harika, Chanyeol!" Bağırdı, ayakkabılarını kara gömerken hayranlıkla izledi. Sadece yirmi dakikadır alışveriştelerdi, Chanyeol biliyordu çünkü saate bakmıştı ama etrafındaki beyazlığa bakınca Chanyeol zamanı sorgulamaya başlamıştı, bu kadar kısa zamanda bu kadar kar yağmasının gerçekten mümkün olup olmadığını kendini soruyordu.

"Aman Tanrım! Ağlayacağım!" Baekhyun küçük bir çocuk gibi koşmaya başlarken Chanyeol sadece gözlerini devirse de Baekhyun'un evine doğru yürümeye başlarken – en azından doğru yöne gittiğini umuyordu- esmer olana içten bir şekilde gülümsemeye devam etti. Hafızası oldukça iyiydi ama şehir şimdi karla kaplıyken tamamen farklı göründüğü için hala yanılabilirdi. Baekhyun onu düzeltmedi ama ve bu Chanyeol'ün doğru yöne gittiğini düşünmesine sebep oldu.

Çok geçmeden Baekhyun Chanyeol'ü çağırdı ve Chanyeol – aptal, aptal Chanyeol – arkasını döndü, yüzünün ortasında bir kartopu yedi. "Gerçekten arkanı dönmene inanamıyorum, aman tanrım." Baekhyun deli gibi gülmeye başladı, gözlerinin kenarından yaşları bile sildi. Ona oldukça komik görünmüş olmalıydı, kısa olana Chanyeol'ün kaş çatması, yüzünde kar erirken.

"Tam bir çocuksun." Chanyeol nefesinin altından mırıldandı ve yine arkasını döndü ama on saniye geçmeden sırtına yine bir kartopu çarptı. Tamamen görmezden geldi, Baekhyun'u olduğu gibi bir süreliğine bırakırsa esmer olanın yakında yorulacağını düşünüyordu. Ama on kartopundan sonra Chanyeol Baekhyun'dan fazla aptalca bir cevap almadan sıkılmayacağını düşündüğünü biliyordu.

"Durabilir misin?" diye sordu Chanyeol, sesinde hiç kin yoktu. Belki de bu yüzden Baekhyun sadece gülmüş, muhtemelen Chanyeol'e çok yakında hedefleyeceği yeni bir kartopu yapmak için yere eğildi.

"Hadi, kartopu savaşı yapalım." Dedi Baekhyun. Ayağa kalktı ve elini kaldırdı, yeni yaptığı kartopunu Chanyeol'e atmaya hazırdı. "Sinirlenme."

"Sinirli değilim." Chanyeol itiraz etti. Hiç sinirli değildi, gerçekten. "Baekhyun, bunun için fazla yaşlı-" ve daha bir cümleyi bitiremeden başka bir kar topu ona çarptı, ağzına doğru bu sefer.

Chanyeol ağzını sildi ve kendini sakinleştirmek için gözlerini kapattı çünkü Baekhyun'u gülerken gülmenin ona hiç iyi gelmeyeceğini biliyordu. Yavaşça, gerçekten yavaşça Chanyeol içinde süt ve dondurma olan poşeti yere koydu, kar ağzından tamamen silinince iç çekti.

Gözlerini açan Chanyeol Baekhyun'u gerçekten yerde gülerken gördü, gülüşü o kadar yüksek sesliydi ki insanların dikkatini çekmeye başlasa biraz bile şaşırmazdı Chanyeol. Baekhyun'un bu halde aşırı tatlı görünmesine dair tüm düşüncelerini iten Chanyeol uzun adımlarla ona doğru yürümeye başladı, ayakkabının ucu Baekhyun'a dokununca durdu sadece. Esmer olan ona bir kez bile bakmadı, yarın yokmuş gibi gülüyordu, Chanyeol'ün varlığını tamamen görmezden geldi.

İç çeken CEO ilgisini çekmek için tek eliyle Baekhyun'un omzunu dürttü, bu sırada diğer elinde kartopu vardı. Baekhyun sonunda ona bakınca konuştu. "Yüzünü görmeliydin! Paha biçil-" Chanyeol cümlesini bitirmesi için zaman vermedi, bir avuç karı yüzüne sürdü. Esmer olan tükürdü ve küfrederek Chanyeol'ü itti. "Burnuma kaçtı sanırım aman tanrım." Baekhyun mırıldandı, yüzünü sildi.

Sonra gözleri Chanyeol'ün gözleriyle buluştu ve birbirlerine bir saniye baktılar, yoğun göz teması bir dakika sonra aynı anda kıkırdamalarıyla bozuldu. "Hadi yapalım şunu." Baekhyun biraz daha kar alıp Chanyeol'e fırlatmadan önce fısıldadı. Bir savaşı böyle başlatırsın işte.

Aslında bir kartopu savaşı bile değildi çünkü ikisi daha bir top yapmaya çalışmadan birbirlerine atıyorlardı sadece ama ikisi de umursamıyordu. Düşmanının yüzüne basitçe karı atmak varken neden kartopu atasın ki değil mi? Zamandan ve çabadan tasarruftu üstelik. Ve böylece resmen sokağın ortasındalarken Baekhyun ve Chanyeol birbirine kar fırlattı. Chanyeol henüz kimsenin onları durdurmaya çalışmamasına şaşırdı. Açıkçası umursayacak zaman bulamadı çünkü Baekhyun'un yüzüne kar atmakla çok meşguldü.

"Bu adil değil!" Baekhyun bağırdı ve Chanyeol'ü itti, Chanyeol Baekhyun'un beyaz yüzüne gülerken sırtının üzerine düştü. "Ve gülme!" diye de ekledi, Chanyeol'e hayal kırıklığıyla kar atmadan önce. CEO sadece gülmeye devam etti, aptal bir kartopu savaşında eğlenmek için fazla yaşlı olduğu gerçeğini tamamen unuttu. "Siktir git, Chanyeol!"

Dakikalarca savaşmaya devam ettiler, birbirlerini teslim oldurmaya çalışırlarken zamanı umursamadılar. Geçen insanlar onları gerçekten komik buluyor olmalıydı ama ikisi de savaşa öyle odaklanmıştı ki yanlarından birinin geçip geçmediğini bile bilmiyorlardı. Chanyeol uzun zamandır kartopu savaşı yapmamıştı ve küçüklüğüne geri dönmek, çocuk oldukları için kimse onları yargılamadan Jongdae ile delice şeyleri yapmak gibiydi. Şimdi Chanyeol bir yetişkindi ve insanlar ona garipçe bakmadan bir kartopu savaşı bile yapamazdı ama Baekhyun ile birisinin bakıp bakmamasını umursamıyordu gerçekten. Baekhyun temiz bir hava gibiydi, Chanyeol'ü hayata döndürüyordu çünkü o fark etmese de içten içe yavaşça ölüyordu.

"Teslim ol!" Chanyeol bağırdı, esmer olanın bedenini yatırdı ve Baekhyun her şeyiyle Chanyeol'e tekme atmaya çalışırken ona kar attı. Baekhyun küfrederken Chanyeol güldü, zavallı esmer olan ona atılan kardan kaçmaya çalışıyordu. Baekhyun'un küfretmesi çok garip geliyordu Chanyeol'e göre. Çünkü böyle meleksi bir yüzle çoğu insan Baekhyun'un hayatında hiç küfretmediğine hayatlarına dair iddiaya girerdi muhtemelen. Chanyeol düşünceye homurdandı, Baekhyun'un küfretmekte yabancı bir dildeki insan gibi akıcı olduğunu öğrendiklerinde insanların şok olmuş yüzünü hayal etti.

"Sen teslim ol!" Chanyeol geçici olarak düşüncelerinde kaybolmuşken Baekhyun sonunda CEO'yu itebildi ve sonraki saniye kara gömülen Chanyeol'dü, sırtı yere itilmişti. Şaşkınlıkla kafasını kaldırıp Baekhyun'a baktı ve diğeri muzip bir gülümsemeyle başını eğmiş ona bakıyordu. Chanyeol hala Baekhyun'un üstünlüğü alabilmesini algılamaya çalışırken Baekhyun eline kar doldurdu ve genelde yaptığı gibi Chanyeol'ün yüzüne atmak yerine esmer olan Chanyeol'ün kabanının düğmelerini biraz açtı, eğildi ve fısıldadı. "Şimdi pes etmezsen, bu," Baekhyun gözlerini Chanyeol'ün gözleriyle tekrar kilitlemeden önce elindeki karı işaret etti. "kazağının içinde biter."

"Bu kurallara aykırı." Chanyeol itiraz etti ve kalkmaya çalıştı ama Baekhyun onu geri yatırdı. Bu güç nereden geliyor? Baekhyun onu yerde tutarken, bir şeytan gibi gülümserken Chanyeol düşündü.

"Kural yok, aptal." Baekhyun tehdit edercesine güldü ve sordu. "Ee, teslim oluyor musun?" Kar tehlikeli bir şekilde Chanyeol'ün boynuna yaklaşmıştı ve şimdi pes etmezse Baekhyun'un o karı gerçekten kazağının içine atacağına dair şüphesi yoktu.

Ama Chanyeol bu kadar uğraş verdikten sonra bu savaşı kaybetmeyecekti ve Baekhyun çoktan kazandığını düşünürken Chanyeol kolunu Baekhyun'un bedeninin altından hızlıca kurtardı. Sonra Baekhyun'un göğsünü itti ve esmer olan bağırdı, dengesini kaybetti ve geriye düştü. Şimdi onun sırtı yere dokunuyordu, pozisyonları değişmişti ve Baekhyun bir saniye içinde Chanyeol'ün bedeni altında hapsolmuştu, bu süreçte elindeki kar düşmüştü.

"Ben kazandım." Baekhyun çabalarken Chanyeol söyledi ama Chanyeol'ün iki elini bedeninin iki tarafında tutmasıyla Baekhyun'un kaçma şansı yoktu.

"Bu adil değil!" Baekhyun itiraz etti, dudağını büktü ama Chanyeol ona sadece güldü.

"Kural yok, unuttun mu?" Chanyeol Baekhyun'un ona dediğini tekrarladı, Baekhyun resmen teslim olmadan önce bile zafer dolu hissediyordu, Baekhyun'un şimdi ona karşı koymasına imkan olmadığını zaten biliyordu. Ama Baekhyun bunu fark etmemiş gibiydi ve Chanyeol ona gülerken esmer olan hala CEO'yu itmeye çalışıyordu. Ama irade gücü bu iş için yeterli değildi.

"Tamam." Baekhyun uzun bir şekilde iç çekti, sinirle gözlerini kapattı. Vücudunu hareket ettirmedi ve Chanyeol genişçe sırıttı, Baekhyun'un son sözlerini bekledi. "Teslim oluyorum."

"Sonunda!" Chanyeol bağırdı ve Baekhyun'u bıraktı, bileklerini bıraktı ve yanına düştü. Tam o anda Chanyeol nihayet gökyüzüne baktı ve güneşin çoktan battığını fark etti. Ne kadardır savaşıyorlardı tam olarak?

"Hala kazanmana inanamıyorum." Bununla birlikte Chanyeol Baekhyun'a bakmak için başını çevirdi ve Baekhyun'un dudağını büktüğünü görünce sırıtması genişledi. Doğrusu Baekhyun'un dudakları bükülmek için yaratılmıştı, Chanyeol'e kimse aksini diyemezdi.

"Yüzleş." Chanyeol onu dürttü ve Baekhyun hemen eline vurdu ama onun da yüzünde bir gülümseme vardı. "Yoksa kaybettiği gerçeğini aşamayan tiplerden misin?"

"Belki." Baekhyun da başını döndü ve Chanyeol her göz teması kurduklarında biraz öldüğüne yemin ederdi. Şimdi de farklı değildi. Baekhyun nazikçe ona gülümsüyordu, soğuktan yanakları kırmızı, dudakları mordu, gözleri gecede parlıyordu ve Chanyeol bakışlarını çekemiyordu, gördüğüyle tamamen ele geçirilmişti. Baekhyun'un güzel olduğunu zaten biliyordu ama yanında karda uzanan adama bakarken wow, çok güzel diye düşünmesine engel olamıyordu. Chanyeol her geçen gün Baekhyun'un daha da yakışıklı olduğuna yemin ederdi.

Şuan Baekhyun Chanyeol'ün gözlerine bakıyorken ne düşünüyordu? Chanyeol gibi düşünceleri var mıydı? Çünkü Baekhyun'un ne kadar güzel olduğunu düşünmenin yanında Chanyeol bu kadar yakın ama aynı zaman çok, çok uzak olan o dudakları öpmenin ne kadar harika hissettireceğini düşünüyordu.

"Gitmeliyiz." Dedi Chanyeol birden, Baekhyun'un öpmeyi yine düşündüğünü fark ettiğinde gecenin sessizliğini böldü. Chanyeol arzularını saklamakta çok iyiydi ama kalbinin ne istediğini – neye ihtiyacı olduğunu – Baekhyun ona bu kadar yakınken görmezden gelmek çok zordu. Sadece gitmek daha iyiydi çünkü Chanyeol bir dakika daha böyle kalırlarsa ne yapacağını bilmiyordu.

"E-Evet." Baekhyun kekeledi ve Baekhyun elini ona uzatırken Chanyeol kardan kalkarken dikkatlice onu izledi. Chanyeol'ün gözleri ona uzanan ele düştü ve ağzı açık kaldı.

"Şaka mı yapıyorsun?" Chanyeol yükselttiği sesiyle sordu ve Baekhyun'un yardımı olmadan aceleyle kalktı. Baekhyun tepki veremeden önce Chanyeol Baekhyun'un elini tuttu, ne kadar kızardığını fark etti ve başını iki yana salladı. Chanyeol şimdiye kadar Baekhyun'un ellerinin savaşları sırasında çıplak olduğunu fark etmemişti. "Nasıl olur da eldiven giymezsin? Deli misin sen?" Chanyeol eldivenlerini çıkarmak ve Baekhyun'a uzatmak için esmer olanın elini bıraktı.

"Chanyeol, üşümüyorum bile-"

"Evet çünkü donuyorsun şuan." Esmer olan eldivenleri giymeyi reddedince Baekhyun'un elini tutmadan önce cümlesini bitirmesine izin vermedi. Baekhyun'un eline dokunduğunda kendi teni dokunuşla donmuştu neredeyse. Baekhyun nasıl olur da üşümezdi? Teni buz gibi soğuktu Tanrı aşkına.

"Bunu gerçekten yapmak zorunda değilsin." Baekhyun itiraz etmeye çalıştı. "Ben iyiyim."

"Hayır, kesinlikle değilsin." Chanyeol yine başını iki yana salladı, Chanyeol'ün eldivenleriyle soğuktan korununca Baekhyun'un elini bıraktı sadece – Baekhyun'a büyük gelmişti ama her neyse. "Hemen dönmeliyiz."

Baekhyun'un evine döndüklerinde Jiyoo onları karda çok uzun süre oynadıkları için hemen azarladı, hasta olurlarsa tekrar tamamen sağlıklı olana kadar yanında kalacaklarına dair uyardı. Baekhyun'un büyük annesi onu tanımıyorken bile onunla ilgilenmesi ve onu nedense dahil etmesiyle Chanyeol'ün kalbi ısınmıştı. Hasta olmak istemiyorlarsa hemen duş alıp kıyafetlerini değiştirmelerini emretti ve ikisi de sadece başını aşağı yukarı sallayıp bunu yapmak için ayrı odalarına koştular.

Sonra, duş alıp kuru kıyafetler giyindiklerinde kadın onlara sıcak çorba yaptı ve kaseleri tamamen boş olana dek onları izledi. Bundan sonra kurabiyeyle birlikte sıcak süt verdi, yiyebildikleri kadar yemelerini söyledi çünkü kurabiyeler, sonuçta, onlar için yapılmıştı. Baekhyun mutlulukla denileni yaptı ve Chanyeol aç olmasa bile o da bir sürü çikolatalı kurabiye yedi.

Baekhyun'un ve Jiyoo'nun yanında birkaç saat harcadıktan sonra Chanyeol kadının ondan hoşlanmayacağına dair neden korktuğunu bile bilmiyordu. Baekhyun'un büyük annesi ona karşı aşırı nazikti ve Chanyeol de onun torunuymuş gibi on dakikada bir Chanyeol'e bir şey yiyip içmek istediği var mı diye sormuştu hatta. Chanyeol'ün işine dair de çok soru sordu, onun gibi genç bir adamın koca bir şirket için nasıl bu kadar iyi iş yaptığıyla ilgiliydi.

Yemekten sonra televizyon izlediler ve film boyunca çoğu zaman sessizlerdi. Film boyunca Baekhyun Chanyeol'ün yanına yaslanmıştı ve Chanyeol esmer olanın sıcak nefesini kolunda hissettiğinde ve şampuanın kokusunu bu kadar güçlü aldığında gülümsemesine engel olamadı. Ancak başını kaldırıp Jiyoo ile göz teması kurunca gülümsemesi anında soldu, iş üzerinde yakaladığını biliyordu. Chanyeol'e garip bir şekilde gülümsüyordu, sanki Chanyeol'ün duygularını biliyormuş gibi ve CEO korkmuştu. Korkmuştu çünkü Baekhyun'a olan hislerini kimsenin bilmemesi gerekiyordu, en azından bu kadar çabuk değil. Geri döndüğünde Jongdae'ye gidip ne yapması gerektiğini sormaya hazırdı ama Baekhyun'un büyük annesinin de bilmesi planın bir parçası değildi.

"Baekhyun," Chanyeol fısıldadı ve kısa olanı itmeye çalıştı. Bunu yapmak bir nevi zordu çünkü Baekhyun Chanyeol'e yaslanmaya devam ediyordu, bırakmaya niyeti yoktu. "Baekhyun." Chanyeol tekrarladı, şimdiki daha aceleciydi. "Su almam gerek, bir dakikaya gelirim." Dedi ve Baekhyun can sıkıntısıyla homurdandı ama sonunda denileni yaptı, Chanyeol'ün anlayamadığı bir şey mırıldandı.

Chanyeol hemen mutfağa gitti, dolaptan bir bardak aldı ve soğuk suyla doldurdu. Ama bardağı daha dudağına getiremeden Jiyoo'nun sesi havayı doldurdu. "Neden kaçtın öyle?" Sesi eğlenir gibiydi ve Chanyeol gergin hissetmeye başladı.

"Ben sadece gerçekten susamıştım." Chanyeol örtbas etmeye çalıştı ve yalan söylemekte mi çok kötüydü yoksa Baekhyun'un büyük annesi mi insanların yalanlarını görmekte çok iyiydi bilmiyordu ama Chanyeol küçük gözlerine baktığında Jiyoo'nun ona biraz bile inanmadığını biliyordu. Kadın ona doğru yürümeye başladı ve Chanyeol anında gerildi, dudağını ısırdı.

Jiyoo Chanyeol'ün ne kadar gergin olduğunu görünce sessizce güldü. "Böyle olmana gerek yok, canım." Ama Chanyeol biraz bile gevşemedi, Jiyoo'nun gözlerindeki bakış nazik ve ilgili olsa bile.

Chanyeol hiçbir şey demedi, gözlerini Baekhyun'un büyükannesinden kaçırdı ve yere baktı. Bir şey demeli miydi? Yoksa Jiyoo'nun bir şey demesini bekleyip birkaç saçma bahaneyle gerçek hislerini örtmeye çalışmalı mıydı? Minyon kadının içini gördüğünü hissediyordu ama yapılacak başka ne vardı?

"Baekkie'den hoşlanıyor musun, Chanyeol?" Tamam, Chanyeol bir süreliğine konuşmadan kaçmasını beklemişti ama görünüşe göre Jiyoo uyarmadan bombayı düşüren biriydi.

Chanyeol kocaman gözleriyle ona tekrar baktı ve yüzüyle beraber tüm vücudunun birden yandığını hissetti. Baekhyun'a olan hislerinin farkındaydı ama bu konunun doğrudan sorulması Chanyeol'e çok fazla gelmişti, özellikle de soru Baekhyun'a çok yakın olan birinden gelince.

Yalan söyleyip Baekhyun'dan hoşlanmadığını mı söylemeliydi? Hayır, yalan söylemek manasızdı. Ama ya gerçeği söylerse ve Jiyoo Chanyeol'ün Baekhyun'dan hoşlanma fikrine gerçekten karşı çıkarsa? Ya Chanyeol'e ikisinin bir daha asla birlikte olmasını istemezse? Belki Chanyeol olayı abartıyordu ama gerçekten, bu olabilirdi.

"O da senden hoşlanıyor, biliyorsun. Diyebilirim." Chanyeol bir cevap düşünemeden önce Jiyoo konuştu. Ve dürüstlüğüne dair az önce şok olduğunu düşünüyorsa şimdi daha da şok olmuştu. Jiyoo o da demişti yani Chanyeol'ün torununa karşı bir şey hissettiğini bildiği anlamına geliyordu ama şuan en az umursadığı şey buydu.

Baekhyun benden hoşlanıyor mu? Ne? idi Chanyeol'ün tek düşünebildiği. Kalbi çok hızlı atıyordu ve her an bayılacağını düşündü. Doğru muydu? Doğru olmalıydı. Jiyoo'nun yalan söylemesinin bir sebebi yoktu, değil mi?

"İkiniz de çok belli ediyorsunuz." Güldü ve yemek masasının sandalyelerinden birine oturdu. "Gençlik yıllarımı hatırlattı bu. O zamanlar ben de senin gibiydim – rahmetli eşime olan aşkımı saklamaya çalışıyordum ve gerçekte herkes onu sevdiğimi biliyorken ben çok iyi bir iş yaptığımı sanıyordum."

Chanyeol bir süreliğine anılarında kaybolan Jiyoo'ya bakarken eğlenircesine kıkırdadı. Baekhyun bir keresinde büyükannesinin ve babasının çok uzun bir süre birlikte olduklarını söylemişti ve Chanyeol Jiyoo'nun ve rahmetli eşinin gençlik yıllarında birlikte olup ölüm onları ayırana dek birlikte olan çiftlerden biri olup olmadıklarını merak etmişti. Çok güzel olmalı, Chanyeol düşündü, hayatını yanında sevdiğin varken yaşamak.

"O yüzden Chanyeol, söyle bana." Jiyoo tekrar başladı. "Baekkie'den hoşlanıyor musun?"

Birkaç saniyeliğine bir sessizlik oluştu ve bu saniyeler boyunca Chanyeol düşünce savaşı veriyordu. Hislerini itiraf etmek çok gerçekçi yapardı ve Chanyeol hazır olup olmadığını bilmiyordu. Sonuçta hiç aşık olmamıştı böylece bunun aşk olup olmadığından gerçekten emin olabilirdi. Diğer yandan Chanyeol Baekhyun'a aşık olmasaydı Baekhyun'un yaptığı her şeye böyle güçlü duyguları olmazdı ve Baekhyun ona her dokunduğunda ya da baktığında bile kalp atışı aynı kalırdı ayrıca diye düşünüyordu.

Etrafındaki herkesin aşka dair ona dediklerini düşünen Chanyeol Baekhyun'a karşı hissettiği şeyin bir tesadüf olması fazla tanıdık olduğunu düşündü. Aşık olursa o kişiyi durmadan düşüneceğini ve onları aynı zamanda çok fazla önemseyeceğini söylemişlerdi. Geçen günlerde Baekhyun'un ona yakın olması Chanyeol'ün aklında olan tek şeydi – Baekhyun'un gülümsemesi, Baekhyun'un sesi, Baekhyun'un varlığı, Baekhyun'un hafif dokunuşları, Baekhyun'un aptal şakaları, Baekhyun'un her şeyi.

CEO ayrıca sadece arkadaşın olması gereken birini öpmeyi düşünmenin pek... arkadaşça olmadığını da biliyordu, dahası olduğunu.

Baekhyun ile tanıştığında sadece onunla yatmak ve bedenini bedeninin altında hissetmek istemişti. Şimdiyse hala Baekhyun ile yatmayı ve bedenini bedeninin altında hissetmeyi istiyordu ama bundan çok daha fazlası vardı. Gerçekten tanımlayamıyordu ama şimdi, aylar sonra, Chanyeol Baekhyun'u tamamıyla istiyordu. Sadece bedenini değil, Baekhyun'u istiyordu.

Bunu göz önüne alan Chanyeol Jiyoo'ya son cevabını vermeden önce derin bir nefes aldı. "Hoşlanıyorum." Dedi Chanyeol ve cevabının ciddiyetini hissederken inanılmaz ağır olan yükün omuzlarından kalktığını da hissetmişti. "Ondan gerçekten, gerçekten hoşlanıyorum." Bunu yüksek sesle söylemekte çok iyi hissettirmişti. Chanyeol hayatı boyunca böyle iyi hissetmediğine yemin ederdi.

"Ben de öyle düşünmüştüm." Baekhyun'un büyükannesi içten bir gülümsemeyle söyledi ve oturduğu sandalyeden kalktı. "Ve endişelenme, ona söylemeyeceğim." Sanki Chanyeol'ün aklını okuyormuş gibi söyledi. "Söylemek bana düşmez."

Bununla birlikte onu tekrar yalnız bıraktı ve onunla birlikte Chanyeol'ün yaklaşık bir aydır taşıdığı yükü de gitti.

"Byun Baekhyun'a aşığım." Chanyeol yüksek sesle söyledi, kelimeleri dilinde tattı. Söylerken yalan söylüyormuş gibi hissetmiyordu. Hatta tam tersiydi – kelimeler ağzından çıkarken doğru hissediyordu.

Dediği şeyin gerçek olduğunu fark ederken her saniyeyle kalbi hızlanmaya başlamıştı. Öncesinde Chanyeol bunun aşk olduğundan tamamen emin değildi, aşkın nasıl hissettirmesi gerektiğini düşünüyordu sadece. Ama şimdi, Baekhyun'un büyükannesiyle olan kısa konuşmadan sonra Chanyeol hislerinden tamamen emindi. "Byun Baekhyun'u seviyorum." Chanyeol tekrar denedi ve o an hissettiği saf mutluluğa ve keyfe inanamadı bile. Mutfağın ortasında kendi kendine konuşarak tam bir salak gibi görünüyor olmasını umursamadı.

Chanyeol hayatında ilk defa aşıktı ve böyle olmasının sebebi Byun Baekhyun'du.

Chanyeol hayatında ilk defa aşıktı ve böyle olmasının sebebi Byun Baekhyun'du

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet