the job offer

without you to hold i'd be freezing

Yazar: MyChogiway

ÇeviriSeKaism

 

 

Baekhyun yüzünü buruşturarak kapıyı itekleyip açtı ve iş yerinden çıktı, ruh hali sabah vardiyasına başlamasından daha kötüydü. Sanki Baekhyun'un üzüntüsünden eğlenirmiş gibi Park Chanyeol yüzündeki aptal sırıtışla onu izliyordu, Baekhyun'un onu görmekten çok da memnun gözükmediği gerçeğine kör gözle bakıyordu. Baekhyun'un onunla konuşmak istemediğini ve geldiği yere geri dönmek istediğini anlamak yerine – ki Baekhyun Chanyeol'ün onu takip edip etmediğini umursamadan evine doğru yürümeye başladığında bunu kolayca anlayabilmişti – CEO, Chanyeol'ü gördüğü gibi Baekhyun'un yürümeye başlayacağını bilir gibi ellerini cebine koyarak Baekhyun'u takip etti.

"Yine niye geldin?" Baekhyun kaşlarını çatarak sordu, Chanyeol'ün varlığıyla gitgide sinirleniyordu. Rahatsız oluşu tüm yüzünden okunuyordu o yüzden ya Chanyeol Baekhyun'un hislerini ne olursa olsun görmezden gelmeye karar vermişti ya da fark edemeyecek kadar benmerkezciydi.

"Dün sana geri geleceğimi söyledim, değil mi?" Chanyeol tasasızca söyledi ve Baekhyun homurdandı, kendini sakinleştirmek için bir süre gözlerini kapattı. Dev olanın ona söylediği her söz Baekhyun'un ona vurmak istemesine sebep oluyordu, bir şey yapsın ya da yapmasın.

"Ve ben de senin tekrar gelmeni istemediğimi söyledim." Sözler yanında yürüyen siyah saçlı adama karşı kinle doluydu ve Baekhyun Chanyeol'ün sonunda gitmesini istediğini anlayacağını ummuştu çünkü ses tonu olabildiğince sertti ancak Chanyeol sadece sırıtmış ve başını ona çevirmişti, gözlerini yoldan çekti ve Baekhyun'un yüzüne odaklandı. Chanyeol'ün gözlerindeki yaramaz parıltı Baekhyun'a Chanyeol'ün öyle kolay gitmeyeceğini söylüyordu.

"Sanırım seni duymamışım." Oh, şu sikik, Baekhyun düşündü. Chanyeol'ün onu duymama ihtimali yoktu. Dün resmen yüzüne karşı bağırmıştı. Baekhyun onu gözlerinin ucuyla inceledi ve Chanyeol'ün yüz ifadesine tek bakış yetmiş ve Baekhyun geçen gün dediğini duyduğunu anlamıştı ama görmezden gelmeye karar verdi, bu adama karşı Baekhyun'un hiçbir ilgisi olmadığını gösteren diğer işaretler gibi.

"Pekâlâ, şimdi seni burada istemediğimi biliyorsun o yüzden neden eve gitmiyorsun? Ya da işe, beni yalnız bıraktığın sürece umurumda değil." Başka birisi Baekhyun'un kaba olduğunu düşünebilirdi fakat Baekhyun gerçekten öyle değildi. Birçok sebepten ötürü insanlara nazik olmayı tercih ederdi, en önemli sebepse iyi yetiştirilmişti ve ikinci sebep ise insanın o insana ne zaman ihtiyacı olacağını hiçbir zaman bilemeyeceğiydi. İşte görüyorsunuz, Baekhyun kaba biri değildi. Park Chanyeol gibi olan insanlar ona yaklaşmadığı, genelde binlerce kat nazikliğin altında yatan Baekhyun'un çokta-nazik-olmayan yanını görmeyi resmen istemediği sürece.

"Ağzın iyi laf yapıyormuş." Chanyeol bir kıkırdamayla belirtti. Baekhyun Chanyeol ile böyle konuşursa Chanyeol'ün kısa olana karşı ilgisini kaybedeceğini ve sonunda onu bırakacağını düşünmüştü muhtemelen ama Baekhyun çok, çok yanılmıştı. Cesur tavrı Chanyeol'ü sadece daha çok eğlendiriyor ve daha fazlasını duymak için daha uzun kalmak istetiyordu.

Ayrıca beraber yatarlarsa Baekhyun'un tavrının değişip değişmeyeceğini ya da şimdiki gibi hafif agresif, canlı ve kışkırtıcı olup olmayacağını merak ettiriyordu. Chanyeol bir an önce öğrenmek istiyordu.

"Bunu bir iltifat olarak alıyorum" demişti Baekhyun sadece, daha hızlı yürümüştü böylece eve daha çabuk varıp canını sıkan adamdan kurtulabilirdi. Bu işkenceyi hak edecek ne yanlış yapmıştı?

"Ağzının başka nelerde iyi olduğunu da merak ediyorum." Chanyeol'ün hiçte-masum-olmayan imayla ona vurduktan sonra şaşırmamıştı bile ama Chanyeol'e göre, buna kesinlikle değerdi. Vuruşu sert değildi, Chanyeol'ün Baekhyun'un bu tür yorumları ve halk içinde sevmediğini bilmesine izin verecek kadardı.

"Ah, yapma ama, birisi sana ne zaman böyle ayıplı bir şey söylese kızarır mısın?" Chanyeol zorlamamalıydı, biliyordu ama kısa olanı kızdırmak çok eğlenceliydi. Yanaklarındaki ve kulaklarındaki hafif pembelik, bakışlarını kaçırması, dikkatini dağıtmak için bir şey bulmaya çalışması ve birazcık dudağını bükmesi – hepsi çok çekiciydi ve Chanyeol en azından bir kez daha bu görüşü deneyimleyebilmek için onunla alay etme şansı olsa düşünmeden ederdi.

Chanyeol olması gerekenden çok kendi kendine eğlenirken Baekhyun içten içe ölüyordu. Bu tür imaların geleceğini görmediğinden değildi – gerçekten, Chanyeol'e tek bir bakması er ya da geç ağzından hiç uygun olmayan bir şeyin çıkacağını Baekhyun'un anlamasına yetiyordu, gel gör ki bu yine de onu utandırıyordu. Chanyeol böyle şeyler söylediği için değildi, hayır. Birisi ona iltifat ettiğinde ya da flört etmeye çalıştığı her bir lanet seferde Baekhyun aslında geriliyordu. Kendini hiç yakışıklı ya da güzel olarak düşünmemişti, Baekhyun sadece... normaldi, ne çirkin ne de kalabalığın ortasında kendini gösterecek kadar güzel. Birisi ona ilgi duyduğunda her zaman mutlu hissetmesine ve ilgiye karşılık böyle tepki vermesine engel olamıyordu Ona iltifat eden ve cinsel imalar yapanın bir pislik olması önemli değildi, yine de onu utandırıyordu.

"Hayır." Baekhyun kısaca yanıtladı, Chanyeol'ün yalanını anlamamasını umdu. Nasıl anlayabilirdi ki zaten? Birbirlerini tanımıyorlardı bile.

"Ah, sadece benimleyken yani?"

"Senin gibi biriyle görülmekten utandığım için." Bir köşeyi döndüler ve Baekhyun eve kadar kalan yaklaşık on dakikanın hızlıca geçmesi için dua etti, Chanyeol'ün yanında daha fazla durmak istemiyordu. İstemediği kadar onu geriyordu.

"Utanmamalısın. İyi göründüğümü biliyorum ama sen de kötü değilsin." Dedi Chanyeol, Baekhyun'un ona etkilenmeyerek bakmasına kıkırdadı.

"Bir yerde iyi görünen insanların birçok yabancının onlarla arkadaş olmak – ya da daha fazlasını - isteyerek yaklaştığı için genelde iyi olduklarını duymuştum ve konuşmaya karar verdikleri yakışıklı kişinin tam bir adi çıkması diğerleri için tam bir yıkım olurdu. İyi göründüğünü düşünüyorsan kişiliğine de bir şey yapmalısın böylece görünüşünle uyumlu olur." Dedi Baekhyun ve bakışlarını Chanyeol'den çekti, önündeki küçük taşa vurdu. O kadar güçle vurmuştu ki saniyesinde taş gitmişti ve Baekhyun bu zavallı taşla beraber hissettiği hüsranın birazının da gittiğini hissetmişti.

"Benimle ilk defa bu kadar uzun konuştun." Chanyeol kısaca güldü.

"Beni dinliyor mus--... her neyse." Baekhyun'a göre Chanyeol dinliyor gözükmüyordu bile ama doğrusu Chanyeol dinlemişti. Aslında o da bunu internette bir yerde de okumuştu. Baekhyun muhtemelen Jongdae'den duymuştu çünkü okumayı bitirdiğinde arkadaşının fikrini duymak isteyerek Chanyeol bu konudaki haberi ona göndermişti.

"'Çirkin' insanların da biraz huysuz olması hakkında bir şeyler vardı. İyi görünen insanların ilgi çekmesini kıskanmaları ve kendileri de öyle görünmedikleri için memnun olmadıkları hakkında bir şey." Chanyeol Baekhyun'un aslında Chanyeol'ün ona dikkatini vermesine nasıl şaşırdığını görebilmişti. Chanyeol'ün sadece dinlemediğini, üstüne bir de Baekhyun'un daha önce söylediğine bir şey eklediğini fark edince gözleri kocaman olmuştu.

"Doğru mu sence?" Engelleyemeden soru ağzından çıkmıştı. Baekhyun neden sorduğunu bilmiyordu bile, Chanyeol'ün fikrini umursuyor falan değildi ya.

Tamam, belki umursuyordu ama sadece birazcık.

"Söylemesi zor. Bana kalırsa kimin güzel ya da çirkin olmasıyla alakalı değil. Kimin görünüşünden daha fazla farkında olmasıyla alakalı. İyi görünen biri güzel olduğunu biliyorsa kolayca benci ve kibirli olabilir – ki bu da iyi bir kişiliğin parçası değil, değil mi? Ve 'çirkin' insanlara gelirsek... Hiç aynaya bakıp gördüğünden nefret ettin mi?" Chanyeol bir gülümsemeyle sorsa da Baekhyun arkasında daha çok şey olduğunu söyleyebilirdi. Baekhyun cevap vermedi çünkü sorunun çok açık olduğunu söyleyebilirdi ama kendisinden başka kimsenin duyamadığı aklında çok kez demesini durduramamıştı.

Baekhyun yatağında sadece uzandığında, tavana bakıp yüzü ve vücudu farklı görünürse nasıl olacağını merak ettiği lise zamanlarını çok net hatırlıyordu. Farklı görünmeyi diliyordu, gençlik yıllarından kalan aknelerinden kurtulmak istiyordu. Daha büyük gözlerinin ve daha büyük dudaklarının olmasını istiyordu, hiç değilse biraz daha uzun olmayı istiyordu böylece sınıf arkadaşıyla boyuyla çok dalga geçmezdi.

Baekhyun'un kendinde nefret ettiği çok şey vardı ve bazen uyuyakalmakta güçlük çekiyordu çünkü kazara ne zaman kendisine dokunsa Baekhyun kaşlarını çatıyor ve dişlerini sıkıyordu, vücudunu hissetmeyi bile istemiyordu.

"Sanırım karakterlerindeki memnuniyetsizliğin sebebi onlar yerine başkalarının övülmesine karşı olan kinleri değil, kendilerine karşı duydukları kin için. Ve dünyada çirkin bir insan var mı ki? Bu o kişiyle alakalı değil, kişisel tercihle alakalı bir şey. Bazıları uzun saçlı erkeklerin çirkin olduğunu söyler ama başka birisi uzun saçlı erkeklere âşık olur. Bazıları sarışın sefer, bazıları esmerleri tercih eder. Çirkin kelimesini yasaklamalıyız ve birisinin nasıl göründüğünü sevmiyorsak, benim tarzım değil demeliyiz sadece. Bir insana çirkin demekten daha az küçük düşürücü, haksız mıyım?" Chanyeol bir soruyla konuşmasını bitirdi ve doğrusu Baekhyun sersemlemişti, şok dolu yüzünden belli oluyordu.

Chanyeol Baekhyun'un ifadesini görünce kıkırdadı ve belirtti. "O ifade ne öyle?"

"Ben sadece-uh... Bunu düşünmemiştim... aslında senin, uhm... Gerçekten zeki gözüktün – bana öyle bakma! – ve sanırım cevap vereceğini düşünmemiştim o yüzden... bilmiyorum, dürüst? Bana tek bir kelime söyleyeceğini ya da utandırıcı ve uygun olmayan bir şey söyleyeceğini düşünmüştüm – her zamanki gibi – o yüzden gerçekten şaşırdım." Baekhyun hislerini ifade edemiyordu çünkü kendisi de anlamıyordu. Söyledikleri aklından geçirdiklerinin sadece yarısıydı ama Chanyeol'ün bilmesi gereken sadece buydu.

Chanyeol'ün Baekhyun'un fikrinin Chanyeol'ünkine çok benzer olduğunu bilmesine gerek yoktu.

"Bir başka deyişle, seni etkiledim. Biraz daha beni zeki gösteren şeyler söylesem benimle yatmayı kabul eder misin?"

"Ah, tanrım. Tebrikler, sana karşı olan küçücük iyi fikrimi de alıp götürdün." Baekhyun homurdandı. Bir saniye Chanyeol çirkin insan olmadığı için herkesin kendini sevmesi gerektiği hakkında motivasyon verici bir konuşman gibi gözüküyor, sonra her cümlesi sapık ya da egoist olan yine aynı Park Chanyeol oluyordu.

"Şaka yaptım, Baekhyun. Belki tamamen değil çünkü bana izin verirsen seni eve götürmekten çekinmem ama şaka yine de." Bundan sonra Baekhyun dünyada Chanyeol gibi başka biri var mı merak etti çünkü ondan başka kim flört edişinin şaka olduğunu söyleyip sonra daha flört edici bir şey söyleyerek kapatmaya çalışırdı ki? Baekhyun ona karşı itiraf edemese bile – ve aklında da hala itiraf etmekte zorluk yaşıyordu – Chanyeol kendi fikrinden bahsettiğinde bir saniyeliğine Baekhyun onunla konuşmakta sorun görmemişti. Doğru olan söylenmeliydi, Chanyeol ile benzer konular hakkında daha çok konuşmayı bile istemişti, başka konular hakkında güzel fikirler olabileceğini düşünüyordu

"Anlamıyor musun? Sana evet demiyorum. Ne şimdi, ne yarın ne de bir hafta sonra; asla." Baekhyun'un sesi kızgındı ama Chanyeol'den çok kendine kızgındı. Tamam, belki de değildi ama kendisine karşı hissettiği kızgınlık yanında yürüyen adama karşı duyduğu kızgınlık ile neredeyse eşitti. Baekhyun bir saniyeliğine bile olsa Chanyeol'ün iyi bir arkadaş olabileceğini düşündüğü için kendine vurmak istemişti.

Chanyeol'ün şakasının gerçekten bir şaka olup olmadığını merak etti. Siyah saçlı adam Baekhyun'un onun gibi ukala insanları sevmediğini fark ettiği için mi Baekhyun'u zeki şeyler söyleyerek baştan çıkarmaya çalışıyordu? Eğer öyleyse Baekhyun Park Chanyeol'ün güzel bir yüz ve yakışıklı bir vücut dışında dahası olduğunu düşündüğü için iki kat daha fazla saf hissetmişti. Chanyeol'ün yaptığı ve söylediği her şeyin sırf onunla yatmak istediği için oluğunu Baekhyun nasıl unutabiliyordu?

"Çok net konuştun." Chanyeol kahkaha attı ve Baekhyun daha önce kızgınsa şimdi öfkeden kuduruyordu. Çizgi filmde olsalar Baekhyun'un bedeninin etrafında kızgın ateşler çıkıyor olur, bir kilometre içindeki her şeyi öldürürdü.

Chanyeol gelecekte Baekhyun onun cazibesine düşmemesinin imkânı yokmuş gibi konuşmuştu, sanki canlı seks yorumcusu gibi ve kimsenin, kimsenin ona hayır diyemeyeceği gibi. Baekhyun Chanyeol'ün iyi görünen insanların nasıl kolayca benci ve kibirli olabilecekleri hakkında konuşmasında haklı olduğunu düşündü. Chanyeol canlı bir örnekti resmen.

"Belki net olduğum içindir." Dedi Baekhyun sertçe, başka bir köşeden dönerken binasını gördüğünde ceketinin cebinden anahtarını çıkardı. Nihayet, Baekhyun düşündü. Çirkin, eski, dökülen binayı gördüğü için hiç böyle mutlu olmamıştı. Baekhyun binanın ana giriş kapısının çok zor bir oyunun bitişi gibi hayal etmişti ve şimdi kazanmak üzereydi.

"Ama nasıl kesin olabilirsin? Her an her şey olabilir."

On metre kaldı. Baekhyun adımlarını hızlandırdı.

"Belki de en sonunda bana gelen sen olursun."

Dört metre. Çok yakın, çok az kaldı.

"Peki ya – "

Sıfır metre.

"Eve geldim bile. Çok yazık. Bay bay." Baekhyun Chanyeol'ün lafını böldü ve küçük çipi okuyucuya doğru bastırdı. Uzun bir bip sesi duyuldu ve Baekhyun kapı kulpunu hızlıca tutup kapıyı açtı. Chanyeol başka bir şey diyemeden Baekhyun kapıyı kapattı, Park Chanyeol'den kurtulduğu için nefesini verdi. Rahatlamıştı.

"Geri geleceğim!" Chanyeol bağırsa da Baekhyun sadece gülümsedi.

Tekrar gelmeyecek, Baekhyun mutlulukla düşündü. Sırf yatmak için kimse bu kadar uğraşmaz.

--

Baekhyun dün restoranda vardiya yapmak zorunda olmadığı için Chanyeol'ü Salı günü görmemişti. Ama Twenty'nin bar tezgâhın arkasında çalışırken Baekhyun Chanyeol'ün durduk yere bir yerden çıkmasından korkuyordu doğrusu. Bu yüzden tüm gece gergindi, siyah saçlı adamın göründüğünü ve onunla yine flört etmeye çalışmasını yavaşça bekliyordu sadece. Belki şansı sonunda onu bulmuştu ama Baekhyun dev olanı barda görmedi, yani boş yere strese girmişti. Belki Baekhyun'un Twenty'de ne zaman çalıştığını bilse gelirdi.

Bu da başka bir soruyu beraberinde getiriyordu – Chanyeol nasıl oluyor da restorandaki vardiyasının ne zaman başlayıp bittiğini biliyordu? Yakın oldukları için Jongdae mi söylemişti? Hayır, Jongdae bunu yapmazdı... yoksa yapar mıydı? Ya da Baekhyun çalışmıyorken Chanyeol gelip Baekhyun'un çalışma saatlerini iş arkadaşlarına mı sormuştu? Pazar günü Baekhyun ile çalışan pisliklerden biri olabilir miydi? İyi anlaşmıyorlardı ama bu bilgileri hiç önemli değilmiş gibi söyleyebilecekleri anlamına gelmiyordu. Ya da o kadar düşerler miydi? Baekhyun Chanyeol'ün onlara para teklif etmediğini merak etti.

Çok fazla soru, Baekhyun kaşlarını çattı ve derince iç çekti. Chanyeol'ün Baekhyun'un çalışma saatlerini nasıl öğrendiğine dair daha tonlara olasılık vardı ama Baekhyun sadece boş vermek istiyordu. Chanyeol muhtemelen Baekhyun Pazartesi günü kapıyı yüzüne kapatınca Baekhyun'un onunla yatmak istemediğini anlamıştı o yüzden bunu geçmişte bırakmak şimdi yapabileceği en iyi şeydi.

"Baekhyun, patron ofisine gitmeni istiyor. Hemen." Baekhyun ile vardiyasını paylaşan minyon garsona ait olan ses Baekhyun'u düşüncelerinden çekti. Kadına bakmak için arkasını döndü, endişeli gözleri onun gözleriyle buluştu.

"Sebebini söylemedi." Baekhyun sormak için ağzını açamadan önce hızlıca ekledi. Galiba tamamen korku dolu bakışı tam olarak bu soruyu sormak istediğini belli etmişti.

"Tamam." Dedi Baekhyun yavaşça, not defterini ve kalemini tezgâha koydu, ön sayfadan görülen karalamalara garson kaşlarını kaldırınca hafifçe kızarmıştı. Baekhyun kendini savunacak olursa tüm siparişleri Kyungsoo'ya zaten vermişti ve yemeğin hazır olmasını beklerken yapacak başka işi yoktu. Yapacak bir şeyi yokken kendini eğlendirmesinde sakınca yoktu, değil mi?

Baekhyun sadece personel yazan kapıyı açtı ve sessizce kapattı, kısa koridorun sonunda olan patronun ofisine doğru kısa ve yavaş adımlar attı. Patronu bir şey için onu azarlamak istiyorsa Baekhyun daha hızlı yürümeliydi fakat şimdikinden daha hızlı gitmeye korkmuştu. Yavaş yürürse patronuyla yüzleşmek için biraz kendine güven toplar, nefes alış verişini düzeltmek için daha fazla zaman kazanır diye umuyordu. Baekhyun kahve lekeli gömleğiyle işe geldiğinde patronu gerçekten ona kızmıştı ve Baekhyun geçen günlerde yine yanlış bir şey mi yaptıysa saniyesinde kovulmaktan korktu.

Ahşap kapının önünde durunca derin bir nefes aldı ve yavaşça geri verdi. Gözlerini kapattı ve boğazını temizledi, Baekhyun'un kaderini ellerinde tutan adamı selamladığında sesinin garip çıkmayacağına emin oldu. Kapı kulpunu tuttu ve itekledi, ellerinin şimdiden terlemesine küfretti.

"Günaydın. Beni mi çağırdınız, Bay Sang?" Sesi sadece birazcık dalgalanınca Baekhyun kendini övdü.

"Oh, Baekhyun. Evet, çağırdım. Gel otur." Patronu adamın çalışma masasının önünde duran sandalyeyi işaret etti. İfadesi tek bir duygu belirtmiyordu, her zamanki gibi, ve Baekhyun başını sallayıp sandalyeye doğru yürürken titrek bir nefes aldı, yutkunarak oturdu. İşten atılma korkusu gittikçe artıyordu.

"Burada çalışmaktan memnun musun, Baekhyun?" Adam kalemini ahşap masaya vururken sordu. Ses normalde fark edilecek gibi değildi ama odadaki ölümcül sessizlik masaya vurma sesini fark edilebilir yaptığı yetmiyormuş gibi Baekhyun'un kulaklarına da çok sesli geliyordu. Patronunun gözleri doğrudan ona bakıyordu ve Baekhyun o yoğun bakışlarının altında titredi.

"Memnunum, efendim. Çok. Harika bir restoran ve –"

"Tamam." Patronu lafını böldü, gözlerini kapattı ve Baekhyun'u susturmak için bir elini kaldırdı. Baekhyun yüksek sesle yutkundu ve ağzını kapattı, gergince parmaklarıyla oynadı. Alnındaki terleri şimdiden hissedebiliyordu. Havadaki gerginlik nefes almasını zorlaştırıyordu ve Baekhyun birazdan bayılacağına yemin ederdi. Başka bir iş araması gerekeceğine yüzde yüz emindi çünkü patronun onu işten atmaya karar verdiği gün bugündü.

"Merak ediyordum da... yarı zamanlı işe ihtiyacı olan bir sürü öğrenci var ve sen artık bir öğrenci değilsin, Baekhyun. Artık bir yetişkin olduğun için tam zamanlı işin olması gerekmiyor mu?" diye sordu adam ve Baekhyun alt dudağını dişlerinin arasına aldı, gergince ısırdı. Ayaklarına baktı ve sakin kalmaya çalışırken yumruklarını sıktı, içten içe ölse bile, buradaki kadar iyi para ödeyen başka yarı zamanlı bir işi nerede bulabileceğini şimdiden düşündü.

"Söylediğim doğru değil mi, Baekhyun?" Her cümleden sonra patronun Baekhyun'un adını söyleyişi onu gerçekten, gerçekten huzursuz ediyordu.

"Doğru." Baekhyun patronun sözlerini onayladı. Bir yerlerde yardıma ihtiyaç var yazını görüp görmediğini hatırlamaya çalıştı çünkü tek bir işte çalışamazdı. Baekhyun bir işini şimdi kaybederse gelecek ayın kirasını zor öderdi çünkü kış geliyordu ve doğalgaz yüzünden evin sahibine daha fazla para ödemesi gerekecekti.

Sessizlik uzadı ve Baekhyun'un kalbi öyle yüksek sesle attı ki karşısındaki adam duysa şaşırmazdı.

"Bu konuşmayı nereye götüreceğimi biliyor musun, Baekhyun?" Bir kez olsun patronu adını söylemese olmaz mıydı? Ve evet, duyacağı sıradaki kelimelerin ne olacağı gayet belliydi ama Baekhyun sessiz kaldı, düşüncelerini söylemedi. Baekhyun patronunun derin bir nefse aldığını duyunca gözlerini kapattı ve kaçınılmazı bekledi. "Bu restoranda sana tam zamanlı iş teklif etmek istiyorum."

"Ne?!" Engel olamadan ağzından çıkmıştı. Bir eliyle ağzını kapattı ve kısık bir özür mırıldandı, yerine geri çöktü, tepkisinden utanmıştı.

Baekhyun buna inanamıyordu. Burada tam zamanlı bir iş teklifi almak patronuyla bu görüşmenin nasıl gideceği listesinde değildi. Baekhyun'un aklına böyle bir teklif alabileceği hiç gelmemişti bile – bir kez bile olsun, inanın ya da inanmayın. Evet, işinde iyiydi, parlak gülümsemesi ve karakteriyle herkesi cezbediyordu ama bir sürü sorun da çıkarıyordu. Patronunun ona böyle bir pozisyon teklif etme düşüncesi... inanılmazdı.

Yine bir sessizlik oluştu ama Baekhyun bu sefer umursamadı. Her şeyin sessizleştiği fark edemeyecek kadar şaşırmıştı, aklındaki tüm düşüncelerle boğuşmakla meşguldü. İmkânsızdı resmen, gerçek olamazdı. Baekhyun yanlış falan duymuş olmalıydı çünkü bu sadece... wow.

"Tabi ki de maaşın daha iyi olacak ve çalışma saatin sabah yediden akşam dörde kadar olacak, Pazartesinden Cumaya kadar. Hafta sonu iznin olacak ve çoğu zaman Kyungsoo ile çalışacaksın çünkü neredeyse seninle aynı çalışma saatleri var. Ne dersin?" Patronu açıkladı ve adam hepsini çok hızlı söylese de Baekhyun çok net duymuştu. Artık Pazar günü uyanmak yoktu, genç olduğu için Baekhyun'a resmen zulmeden can sıkıcı iş arkadaşları yoktu. Hatta Kyungsoo ile aynı çalışma saatlerinin olması harikaydı. Ama...

Burada tam zamanlı bir iş almak Twenty'de çalışmayı kısması gerekmesi demekti. Hem tam zamanlı işinin hem de vardiyası gece ikide biten kulüpte ek işinin olmasına imkânı yoktu. Neredeyse her gün Çarşamba'ya sahip olmak gibi olurdu ve Baekhyun buna hazır değildi. Vücudu buna hazır değildi. Baekhyun aptal değildi, aynı anda iki işte çalışırsa yaşamayacak kadar yorgunluktan sonunda ölecekti. Evet, Jongdae'nin ona daha önce dediği gibi Baekhyun kendini çok zorluyordu ve bazen sağlığının önce geldiğini unutuyordu fakat Baekhyun bile bunu yapabileceğini düşünecek kadar salak değildi.

Ve paraya gelirsek... Burada tam zamanlı çalışırsa ve kulüpten aldığı ikinci maaşı olmazsa aynı anda işi yarı zamanlı işten çalışarak aldığı paradan daha iyi değil miydi? Sayılarla arası hiç iyi olmamıştı fakat belki Jongdae bunu çözmesine yardımcı olurdu.

Sonra, bir de üstüne, Jongin VIP bölümünde çalışmadıkça Jongin ile vardiyası bir olacaktı. Geçen günlere birlikte geçirdikleri zaman çok azdı ama Baekhyun en azından Jongin'i işte görebiliyordu. En yakın arkadaşıyla olma şansını öylece atmak istememişti, birlikte geçirdikleri zaman işte olsa bile.

"B-bilmiyorum." Demeye karar verdi Baekhyun en sonunda. Patronuna bakmak bile istemiyordu, ne göreceğinden korkuyordu. Adamın gözlerinde hüsranı görür müydü? Hayal kırıklığı çünkü Baekhyun harika bir teklif almıştı ama hala karar veremiyordu?

"Şimdi cevap vermek zorunda değilsin. Düşün bakalım ve bana cevabını Cuma günü söyle." Bu Baekhyun'u sakinleştirdi, birazcık ama sadece, ama sakinleştirmişti. "Bu kadar, gidebilirsin."

"Teşekkür ederim, efendim." Baekhyun sandalyeden kalktıktan sonra yere kadar eğildi, sakar adımlarla kapıya doğru yürüdü. Normal yürüyemeyecek kadar allak bullak olmuştu, tam bir utançtı. Ofisten çıkmadan önce Baekhyun tekrar eğildi, patronun bu teklife karşı minnettar olduğunu bilmesini istiyordu sadece, öyle gösteremese bile.

Kapıyı kapattığında arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı, iki elini de saçında gezdirdi. Ne yapacağım? Baekhyun kendine umutsuzca sordu, saçını çekti.

Onu yanlış anlamayın, Baekhyun mutluydu ama mutluluktan bu kadar kolay pes etmekten çok endişeliydi sadece.

--

Çarşamba gecesi kulüp oldukça kalabalıktı ama şaşırtıcı bir şekilde Baekhyun umursamamıştı. Aklından geçen düşüncelerden sıyrılma ihtiyacı o kadar çoktu ki kendini işe her zamankinden daha fazla vermesinde ve önündeki kişinin ne sipariş ettiği haricinde başka bir şey düşünmemek için kendini meşgul tutmasında bir sorunu yoktu. İçecekleri hazırlayıp müşterilerin konuşmasını dinlerken Baekhyun'un duyduğuna göre bugün onun on dokuzuncu yaş partisi olacaktı. Bu da haftanın bugünün normalden kalabalık olmasının sebebiydi muhtemelen.

Baekhyun mutlu olmasa da, yüzündeki parlak gülümsemeyle alkollü içeceklerle dolu olan her bir bardağı uzatmasına rağmen etrafına negatif enerji yaymak istemiyordu. Ve belki mutlu maskesini takarsa sonunda onu endişelendirecek bir şey olmadığına da inanırdı, bir süreliğine bile olsa.

Müşterilerin bazıları onunla flört etmeye çalışmıştı – olağan dışı değildi. Baekhyun Twenty'de çalışmaya başladığında, bir yıl önce falandı belki, müşterilerin vücudu hakkında tahrik edici yorumlar yapmalarından, Baekhyun'un düşünmek bile istemediği şeyler söylemelerinden gerçekten hoşlanmamıştı. Burada çalıştığı zamanlarda ona yakınlaşan insanlardan en az dörtte biri gerçekten cesur oluyordu, vücudunu onlara verirse Baekhyun'un ne kadar iyi hissedeceğini söylüyorlardı. Baekhyun etrafta çok fazla yatıp kalkmıştı doğru ama standartları vardı. Çok açık sözlü olan ve aynı zamanda sanki Baekhyun'un onları asla reddetmeyeceklerini düşünüyorlarmış gibi aşırı kendine güvenen kişilere hep tav olmuştu. Lavaboda hızlı bir seks yapmayı kibarca reddettikten sonra ilgili olmadığını ve bu gece birini aramadığını söylüyordu, Baekhyun tarafından incinen ego sahibi kişiler karşılık olarak birkaç hakaret yağdırıyordu ve Baekhyun bununla yaşayabiliyordu. Cevabını kabul etmeyen ve daha da direten müşterilerle sorun şuydu ki hiç değilse oral seks için ona para verecek kadar ileri gidiyorlardı. Bu Baekhyun'u iğrendiriyor ve aşırı rahatsız ediyordu – hala ediyordu – ama görmezden gelmeyi öğrenmişti, bu şerefsizlerle uğraşmanın işinin bir yanı olduğunu biliyordu. Baekhyun çok kez hayır dedikten sonra o kişi hala susmazsa en yakın korumayı çağırıyordu ve müşteri acımasızca atılıyordu.

Sonra, ona ne kadar güzel olduğunu söyleyerek flört eden tipler vardı, Baekhyun'u rahatsız edecek hiçbir cinsel ima yapmıyorlardı. Arkadaş canlısı bir konuşma başlatıyorlardı, yaşı, okulu, hobileri gibi temel şeylerle çok kişisel olmaya sorular soruyorlardı. Baekhyun'un geceyi onlarla geçirmeyi seçtiği zamanlar oluyordu, eşlik etmelerinde hoşnutluk duruyor ve saygısı olan ve iyi görünen çocuklarla seks yapmakta sorun görmüyordu.

Ve son olarak, ilk olarak Baekhyun'a merhaba bile demek için tonlarca cesaretlendirici kelimelere ihtiyacı olan utangaçlar vardı, onunla konuşmak için içki sipariş etmeyi bir bahane olarak kullanıyorlardı. Baekhyun seslerindeki ufak bir titremeyi duyduğunda ya da göz temasını tutmakla mücadele edenleri gördüğünde gergin olduklarını sezebiliyordu. Baekhyun o gece birini arıyorsa, önceliği alıyor ve onlarla flört ediyordu, ilgili olduğunu belli ediyordu ama istemiyorsa Baekhyun zaten sevgilisinin olduğunu söylüyordu, yalan söylüyor böylece sorunun onlarda olduğunu düşünmüyorlardı.

Uzun lafın kısası, Baekhyun flört etmeye çoktan alışmıştı ve o yüzden ne zaman birisi ona iltifat etse neden bir genç kız gibi kızarıyor anlamıyordu. Belki Baekhyun istenen o çekicinin o olduğuna inanamadığı içindi – basitti ve ilgi çekmiyordu. Görünüşü hakkında göze çarpan bir şey duymak çok gerçeküstüydü.

"Merhaba." Baekhyun aniden kulağına çok yakın yatıştırıcı bir ses duyunca şaşkınlıkla sıçradı ve çokta-erkeksi-olmayan bir bağırış bıraktı. Ona kalp krizi geçirtmeyi başartan kişiyi görmek için arkasını döndükten sonra ondan sadece birkaç santimetre uzakta olan tanıdık yüzü görünce eliyle göğsüne dokunarak yavaşça soluklandı.

"Jongin, beni korkuttun." Esmer olan sanki belli değilmiş gibi söyledi ve arkadaşının koluna şakayla vurdu. Kollarını göğsünde çaprazladı, kaşlarını çattı ve biraz bile umursuyormuş gibi görünen Jongin'e dudağını büktü. Jongin'e Baekhyun'u onu ölümüne korkutarak selamlamayı kesmesini söylemek gereksizdi o yüzden Baekhyun ne kadar nefret ettiğini tekrar etmekten yorulmuştu çünkü Jongin onu nasıl olsa dinlemiyordu.

"Bundan bu kadar korkabilmeni hala anlamıyorum." Jongin kıkırdadı ve tezgâha yaslandı, Baekhyun'u bu sefer de korkuttuğu için mutlu olduğu belliydi. Jongin'e onun da anlamadığını açıklamak manasızdı o yüzden Baekhyun sadece pislik diye mırıldandı ve ilgisini iki tek dikişlik votka isteyen yeni müşteriye verdi. Sıvıyı küçük bardağa dökmesi ve arkadaş canlısı bir gülümsemeyle onları siyah saçlı kıza uzatmak sadece otuz saniyesini almıştı, kız da ona gülümsemiş, parasını verip bardakları küçük eline almadan ve köşedeki masasına dönmeden önce teşekkür etmişti.

"Bugün çok kalabalık, garip." Jongin kulübün etrafına bakarken söyledi, başını elleri üzerinde dinlendirdi.

"Bir kızın burada doğum gününü kutladığını duydum." Baekhyun'dan bir açıklama duyan Jongin anlayışla mırıldansa da doğum günü kızının kim olduğuna bakmadı. Bunun yerine Baekhyun'a bakmak için başını çevirdi ve Baekhyun düşünmeden boşluğa bakmayı kesene ve Jongin'in gözlerine bakana kadar onu bekledi. Baekhyun muhtemelen Jongin'in yakıcı bakışlarını hissetmişti çünkü arkadaşıyla göz teması kurması sadece on saniye sürmüştü.

"Ne?" Jongin hiçbir şey demeden ona sadece bakınca Baekhyun sordu. Jongin konuşmak için ağzını açsa da su isteyen, Baekhyun sormasa bile boğazının acıdığını söyleyen başka bir müşteriyle bölündü. Başını salladı ve dolaptan üç desilitrelik bir bardak alıp suyu ağzına kadar doldurdu ve beş koca yutuşla suyu bitirmeden önce ona teşekkür eden adama uzattı. Adam ne kadar ödemesi gerektiğini sorsa da Baekhyun endişelenmemesi gerektiğini söyledi. Birisi sadece su sipariş ettiğinde barmenler genele ödemesi için müşterilere 0,5l soda veriyorlardı ama Baekhyun bugün cömert hissediyordu. Ve önündeki adamın göz kamaştıran bir gülümsemesi vardı üstelik.

"Teşekkürler o halde." Adam insan kalabalığının arasında kaybolmadan önce Baekhyun'a göz kırptı ve her zamanki gibi sanki birisi ona ilk defa göz kırpmış gibi Baekhyun kendi kendine utangaçça gülümsedi. Jongin'in kıs kıs gülmesini tamamen görmezden geldi ve masanın üzerinde şimdi boş olan bardağı aldı, hızlıca yıkadı ve kuruladıktan sonra dolaba geri koydu.

"Ee, bir şey diyordun." Baekhyun tekrar Jongin'e döndü, pozunu kopyaladı ve tezgâha yaslandı, konuşması için eliyle işaret etti. Jongin'in buraya onu rahatsız etmesi için gelmesini yadırgadı, bugün arkadaşının çalıştığı VIP bölümünde muhtemelen fazla kişi yoktu bu yüzden Jongin buraya indiğinde de buranın boş olacağını düşünmemişti.

"Konuşmak istediğin bir şey var mı?" diye sordu Jongin, Baekhyun'u kaşlarını şaşkınlıkla çatmasına sebep oldu. Chanyeol ile olan durumu hakkında hiç haber var mı diye mi soruyordu, öyle mi? Baekhyun dün CEO ile olan karşılaşmasını söylemişti ve Chanyeol bugün burada olmadığı için Jongin'in zaten bilmediği bir şey yoktu.

Evet, inanılmaz bir şey olmuştu ve Park Chanyeol muhtemelen akıllanmış ve Baekhyun'un ona ilgisinin olmadığını anlamıştı. Ya da Baekhyun Pazartesi günü yüzüne kapıyı kapattığında geleceğim demesine rağmen Chanyeol bugün onun vardiyasının sonunda beklemediği için öyle düşünüyordu. Aklındaki birçok düşünceyle Baekhyun bugün Chanyeol'ün saçmalıklarıyla uğraşmak zorunda olmadığı için gerçekten mutluydu.

Sonunda pes etti, huh, Baekhyun düşündü. Mutlu olması gerekmiyor muydu? Chanyeol Baekhyun'un nefret ettiği her şeydi fakat... Chanyeol'ün tekrar gelmeyeceğini öğrendikten sonra hissetmesi gereken kadar iyi hissetmiyordu.

"Sanmıyorum, hayır." Baekhyun başını iki yana salladı ama Jongin yemedi. Baekhyun'a vurunca Baekhyun kısık sesle sızlandı, acı dolu ifadesiyle acıyan ayak bileğini okşamak için eğildi. Doğruydu, Jongin Kyungsoo ile çıkmaya başladığından beri daha şiddet yanlısı olmuştu.

"Tekrar düşün." Jongin sordu, gözlerini kıstı. Tekrar vurmasını istemeyerek uzağa baktı ve Jongin'in neyi bu kadar çok duymak istediğini merak etti.

"Tam zamanlı bir iş teklifi almak? Bir şeyi çağrıştırdı mı?"

"Ohh, o... uhm, evet." Baekhyun ne diyeceğini bilmiyordu, bundan en yakın arkadaşına bile bahsetmeye gerçekten hazır değildi. Jongin'e güvenmediği için falan değildi, sadece Baekhyun ne diyeceğini bilmiyordu. Belki Jongin ile teklifi konuşmak karar vermesine yardımcı olurdu o yüzden Baekhyun dökülmeye karar verdi. Ama daha fazla içemeyecek gibi görünen bir kızla bir erkekten iki sipariş daha alacak değildi ama Baekhyun parasını verdikleri sürece umursamaya hakkı yoktu.

"Hadi, dökül." Jongin diretti, dudaklarında cesaretlendirici bir gülüş vardı çünkü Baekhyun'u çok iyi tanıyordu ve Baekhyun ona ilk gelip neler olduğunu en ince ayrıntısına kadar her şeyiyle Jongin'e anlatmaya başlamazsa konu Baekhyun'un konuşması için zor olurdu ve Jongin'in verdiği cesaretlendirici her şeye ihtiyacı olurdu.

"Senin nereden haberin oldu?" Baekhyun başlamadan önce sordu.

"Kyungsoo'dan. Seninle konuşmadan önce patron ona sormuş." Jongin hemen yanıtladı. "Konuyu değiştirme, Byun Baekhyun. Benimle her şeyi konuşabileceğini biliyorsun."

"Biliyorum, Jongin, ama... bilmiyorum, bu sadece..." Baekhyun homurdandı, nasıl hissettiğini tanımlayacak doğru sözleri bulamadı. Bu yüzden derin bir nefes aldı ve başladı. "Harika bir teklif, gerçekten. Çalışma saatlerini Kyungsoo'dan biliyorsundur sanırım ve hafta sonu iznimin olması harika ama... para da önemli. Şuan iki gelirim var ama burada çalışmayı bırakırsam ve restorandaki tam zamanlı işi alırsam iki yarı zamanlı işten aldığım paradan daha mı iyi alacağım? Üstelik gece üçte uyumaya alıştım ama her gün sabah altıda kalkmak zorunda kalırsam daha erken uyumak zorunda kalacağım ki gün içerisinde ölmeyim. Karar vermek için bir haftam var ama karar vermeme yeter mi bilmiyorum."

Jongin bir süre sessiz kaldı, Baekhyun'un ona verdiği her bir bilgiyi aldı, ne diyeceğini düşündü. Baekhyun'un sağlığını önemsemediğini herkes biliyordu ve Baekhyun'un sonunda dinlenmesi ve gençken hayatını yaşaması, gençliğini hareket edemeyecek kadar çalışarak geçirmemesi için daha fazla zaman veren bir teklif aldığında Baekhyun'un sağlığından çok parasını düşünmesi çok üzücüydü. Jongin sebebini biliyordu ama işte, arkadaşı kendini ve durumunu düşünse, sağlığı öncelikken parayı bir kenara koysa onu daha mutlu ederdi.

"Siparişimi alabilecek birisi var mı yoksa ikiniz beni sonsuza dek yok mu sayacaksınız?" Kısık, kızgın bir ses iki arkadaşı böldü ve ikisi de uzun, orta yaşlı adama bakmak için kafalarını çevirdi.

"Ben alırım." Jongin nazik bir dokunuşla Baekhyun'u durdurdu, müşteriye ne istediğini sordu, adama nazikçe gülümsemekle uğraşmadı bile çünkü bu adam hak etmiyordu.

"Beni dinleseydin ne istediğimi duyardın." İstediği cevap yerine aldığı cevap buydu Jongin'in ve derince iç çekti. Baekhyun'a baktı ve Baekhyun bakışlarının altında yatan aynı çaresizlikle ona baktı. Ve Baekhyun bu gecelik kaba müşterinin olmayacağını düşünmüştü, hayal kırıklığı tam...

"Dikkat etmediğim için çok özür dilerim." Jongin sahte bir pişmanlıkla söyledi, bu tür insanlarla başa çıkmanın en iyi yolunun bu olduğunu biliyordu. "Ne içmek istediğini lütfen tekrar edebilir misiniz?"

"Tekilla." Müşteri rahatsız bir şekilde kaşlarını çatarak yanıtladı, Jongin tekilla şişesine ulaşırken beceriksiz çalışanlar hakkında bir şey mırıldandı.

Chanyeol de onu sipariş etmişti, Baekhyun'un aklına geldi ve düşüncesiyle tamamen afalladı. Niye bunu hatırlamıştı ki şimdi? Jongdae ile oradayken Cuma günü Chanyeol'ün içeceğinin siparişini o bile almamıştı. Vardiyasını yapan bir iş arkadaşı Baekhyun'a Park Chanyeol'ün tekila istediğinden bahsetmiş ve başına gelen en iyi şeymiş gibi gözükmüştü. Baekhyun böyle bir şeyi hatırlamamalıydı.

"İşte burada, efendim." Memnuniyetsiz bir şekilde Jongin'den bardağı alırken neredeyse hepsini döken müşteriye küçük bardağı uzatırken Jongin'in kullandığı aşırı tatlı sesi onu gerçeğe çevirdi. Tek yutuşta bitirdi ve boş bardağı tezgâha vurdu, bardak kırılmadığı için Baekhyun sevinmişti. Sessiz bir yargılamayla birbirlerine kaşlarını kaldıran iki barmen birbirine tekrar baktı.

"Hak etmiyorsun ama becerilesi göründüğün için cömert olacağım." Parayı resmen Jongin'e fırlattı ve sonra adam gitti. Jongin iğrenmiş bir sırıtmayla Baekhyun'a döndü, müşterinin kelimelerini alayla tekrar ederken yüzünü buruşturdu ve Baekhyun Jongin'in yaptığı yüze sadece güldü.

"Her neyse." Diye başladı Jongin. "İş teklifine gelirsek... ne söylemek istediğimi biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum." Baekhyun başını salladı. Jongin Baekhyun'un sağlığı hakkında öğüt verirken hep açık sözlü oluyordu ve Jongin'in Baekhyun'un gece ve gündüz iki iş yapması yerine normal çalışma saatleri olan bir işte çalışmasını istediği netti.

"Ama kendine daha çok dikkat etmen gerektiğini söylesem beni görmezden geleceğini biliyorum o yüzden bu konuda bir şey demeyeceğim. Ayrıca önceliğinin para olduğunu da biliyorum." Tanrım, bu çok kötü gözüktü, Baekhyun Jongin konuşurken düşündü ama göründüğü gibi değildi. Baekhyun'un paraya sadece kendi için ihtiyacı yoktu bu yüzden geliri onun için önemliydi. Ona bağlı olan birisi vardı ve sözünü yerine getiremeyecek kadar beceriksiz olduğu için onun için çok önemli olan birisini üzemezdi. "Bunu Jongdae ile konuşmalısın, sana yardım etmeyi çok isteyeceğine eminim. Ama, lütfen, maaş bundan kötü olsa da düşün. Tam zamanlı bir iş alırsan eski halini alman iyi olur. Ve sonra, başka bir yerde gerçek bir iş bulabilirsin. Sonsuza dek burada kalacak değilsin ya."

Jongin yanılıyordu. Bir garson, bir barmen ya da buna dek başka bir şey olarak çalışmakla sıkışıp kalmıştı çünkü başka bir şey yapmaya niteliği yoktu. Çalışmak için üniversiteyi ilk yılından bıraktıktan sonra gelecek hakkında olan tüm şanslar ve hayaller kaybolmuştu. Jongin dans partneri olan Sehun ile en iyi dansçı olarak mezun olmasıyla bunu anlayamayabilirdi ama bunun dışında onun için hiçbir iş yoktu. Baekhyun bir çukura düşmüştü ve hayallerinin onu beklediği yere geri yukarı çıkışı yoktu, başarma şansı yoktu hiç. Bunu düşünmemek, hiç olmayacak şeyleri unutmak daha iyiydi. Baekhyun düşüncelerini söylememişti, durumun ve hayatının ne kadar umutsuz olduğunu söylemek istememişti. Kendine saklamanın daha iyi bir seçenek olduğu kanıtlanmıştı, geçmiş yıllarda öğrenmişti.

"Yarın Jongdae'yi arayım—bugün, yani." Gece yarısını otuz dakika geçtiğini fark edince kendini düzeltti. "Beni merak etme, tamam mı?"

"Seni hep merak ediyorum, aptal."

"Etmemelisin." Söylerken kendini bile ikna edemiyorken Baekhyun Jongin'i nasıl temin edecekti ki?

"Ben etmezsem kim edecek? Kendine baktığına inanmıyorum." Alaylı bir belirtmeden başka bir şey olmamıştı ama fazla derin yaralamıştı.

Başka kimse yok. Kimsen yok. Bir başınasın.

"Ö-öyle demek istemedim, Baek." Jongin ona doğru adım attı, niyetlendiğinden farklı çıktığını fark etti. Jongin'in nazik eli Baekhyun'un omzunu tuttu ve hafifçe sıktı, Baekhyun'un şimdi doğruyu söylediğini bilmesini istiyordu. "Kendinden daha çok benim önemsediğimi demek istemiştim ve bu doğru değil. Düşündüğün gibi değil, yanlış anlaşıldıysa özür dilerim."

"Sorun değil." Baekhyun gülümsemeye çalışsa da Jongin'in gerçeği görebildiği bir gülümsemeydi.

"Baek–"

"Gerçekten, önemli değil. Anlıyorum." Baekhyun'un kendi eli Jongin'in eline dokunmak için uzandı. Belki sorundu ama Baekhyun'un böyle tepki vermesi arkadaşının hatası olmadığını Jongin'in bilmesini istemişti. Gerçeği söylemesi Jongin'in suçu değildi.

"Özür dilerim." Jongin kolayca bırakmıyordu, değil mi?

"Jongin, lütfen özür dileme. Bana karşı böyle nazik olman çok garip." Dedi Baekhyun ve kıkırdadı, gergin ortamı hafifletmek istedi. Jongin'in koluna vuruşuna bakılırsa işe yaramıştı.

"Ben sana karşı hep naziğim, pislik!"

"Böylesi daha iyi."

"Jongin, burada ne yapıyorsun?" Patronlarının sesini duyduklarında ikisi de donmuştu, uzun, sarışın kadına bakmak için yüzlerindeki tatlı gülümsemeyle arkalarını döndüler, gözlerine baktıklarında hayatları için korkmuşlardı.

"Ben-uhm... Ben de tam geri dönüyordum, evet." Jongin kekeledi, kulübün farklı yerlerinde çalışmaları gerekirken Baekhyun'u ziyaret etmesini patronun takdir etmeyeceğini çok iyi biliyordu.

"İşten sonra seni ana kapıda bekliyor olacağım, benim de haberlerim var."

Ve sonra Jongin ondan uzaklaşmış, Baekhyun'u tekrar yalnız bırakmıştı. Patronunun Jongin VIP bölümüne giderken ona vurduğunu görünce Baekhyun kısık gülüşünü tutamamıştı. Baekhyun da işe geri döndü, Jongin ile konuşurken siparişlerin yüzde seksenini alan iş arkadaşına minnettarlıkla başını aşağı yukarı salladı ve Jongin'in vereceği haberin ne olabileceğini merak etti.

--

Baekhyun bugün işte gitmeye karar verdiği sıkı deri pantolonu çıkardı, daha rahat olan bir eşofmanla değiştirdi. Bugün kulüp çok sıcaktı ve tüm zaman boyunca deri pantolon bacaklarına rahatsız verecek kadar yapışmıştı ve Baekhyun sonunda pantolonu çıkardığında ağlayacağını düşündü. Gömleğini de değiştirdi, buraya gelmeden önce evden getirdiği gri kazağı giydi, bu saatte eve dönerken dışarının buz gibi olacağını çok iyi biliyordu.

Pantolonu ve gömleği plastik poşete tıkıştırdı ve eve gittiğinde kıyafetlerin yıkanacağından dolayı Baekhyun kıyafetleri katlamakla uğraşmadı. Montunu giydi ve kulüpten çıktı, bugün temizliği yapan iş arkadaşlarına veda etti. Çok yazık, Baekhyun Jongin ile buluşması gereken kapıya doğru giderken aklından çalışanlara acıdı.

Dediği gibi Jongin onu ana kapıda bekliyordu, telefonunda oynadığı oyuna fazla daldığı için Baekhyun'un yaklaştığını fark etmemişti. Baekhyun yanında yüksek sesle boğazını temizleyene kadar Jongin kafasını telefondan kaldırmamıştı, ki bu genç olanı ürküttü ve kazanmak için çabaladığı seviyeyi kaybetmesine sebep oldu.

"Baek, senden nefret ediyorum." Jongin Baekhyun'a sızlandı, küçük bir çocuk gibi dudağını bükerken telefonunu cebine koydu. Çok az kalmıştı, Jongin üzgünce düşündü ve iç çekti, Baekhyun'a kızgınca baktı.

"Çok şaşırdım." Baekhyun güldü ve Jongin'in koluna girdi, eve gitmek için hareket etmeye başlamaları gerektiğini bilmesini sağladı. Baekhyun'un eve gitmesi yaklaşık yarım saat sürüyordu genelde fakat Jongin on dakika daha uzakta oturuyordu. Daha güvenli olduğu için bir taksi çağırmalarını gerektiğini bilseler de hep yürüyorlardı – ki Kyungsoo onlara neredeyse her gün taksi çağırmalarını söylüyordu. Yedi yıldır arkadaşlardı ve birlikte geçirdikleri zaman ikisinin de yeteceği kadar değildi. Birlikte eve yürümek dolu programlarına geri dönmeden önce birkaç dakika daha birlikte olmalarına izin veriyordu.

Jongin şu günlere Sehun ile yeni bir koreografi üzerinde çalışıyordu ve sonunda bir ara vermeye karar vermişken Baekhyun onu rahatsız etmek istemiyordu. Baekhyun en yakın arkadaşı dans etmekle çok meşgul olduğu için onunla zaman geçiremiyorsa Kyungsoo sevgilisinden geçmişte fazla ilgi almadığından nasıl hissetmişti? Jongin stüdyoda değilken, Sehun ile canları çıkana kadar dans etmezken Baekhyun birlikte olmayı hak ettikleri zamanı bozmak istemiyordu.

"Siktir ya, çok soğuk."Twenty'den çıktıklarında Jongin mırıldandı ve titredi. O kadar çok soğuktu ki nefeslerini havada görebiliyordu. Pekâlâ, şimdiden Kasım ayına girmişlerdi o yüzden havanın soğuk olması şaşırtıcı değildi. Yine de Baekhyun nefret ediyordu. Hep kıştan nefret etmişti çünkü üşümeyi sevmiyordu.

"Şu haline bak, belki o zaman neden üşüdüğünü anlarsın." Baekhyun ona ve kıyafetlerine yargılayan gözlerle onaylamayarak baktı. Sanki Eylül ayındalarmış gibi Jongin siyah, yırtık bir kot ve siyah deri ceketle basit bir tişört giyiyordu. Tarz önce geliyor, Baekhyun ne zaman kıyafet seçiminde onu azarlarsa Jongin hep bunu diyordu. Kyungsoo da senin gibi düşünüyor mu? Diyordu Baekhyun da, Baekhyun sevgilisinden bahsedince Jongin ağzını hemen kapattığında kahkaha atıyordu.

"Tamam, evet, anladım." Jongin gözlerini devirdi ve tekrar yürümeye başladı, nefesinin altından küfretti. Peşinden giden Baekhyun Jongin'in bu soğuk havaya ettiği hakaretlere hak verdi, üstüne kendisi de birkaç hakaret ekledi.

"Bana ne söylemek istiyordun bu arada?" Birkaç dakikalık küfretmeden sonra Baekhyun sordu, merakını saklamadı. Jongin'in kısa gülümsemesini gören Baekhyun iyi bir haber olmalı diye düşündü.

"Son günlerde Sehun ile yeni bir koreografi için çalıştığımı biliyorsun, değil mi?" Baekhyun başını salladı. "İşte, Cumartesi Günü Two Moons'da bir dans yarışması var ve biz o koreografiyi kullanacağız. Gelir misin diye soracaktım? Pazar günü işinin olduğunu biliyorum ve erken kalkmak zorunda kalıyorsun-"

"Aptal mısın?" Baekhyun hemen lafını böldü. "Tabi ki de gelirim."

"Ama sabah yorgun olmanı istemiyorum..." Jongin bu konuda suçlu görünmeyi cesaret edebilmişti. Yarışmaya Baekhyun'un gelip gelmeyeceğinden nasıl şüpheli olabilirdi? Yorgun olsun ya da olmasın gelip arkadaşını destekler, yanında Kyungsoo ile performans bittikten sonra ilk alkışlayan olurdu.

"Dans edişini izlemeyi sevdiğimi biliyorsun. Performansını izlemeyeli uzun bir süre oldu. Gerçekten merakla bekliyorum." Baekhyun o kadar geniş sırıttı ki Jongin'in suçlu hissedişi yavaş yavaş unutuldu.

"Ne ödülü alacaksınız?" diye sordu Baekhyun.

"Sadece kazanan ödül alıyor, Baek." Sanki Baekhyun bilmiyormuş gibi söyledi Jongin.

"Biliyorum. İşte o yüzden ne ödülü alacaksınız?"

"Kazanacağımıza inanıyormuş gibi konuşuyorsun." Baekhyun Jongin'in ve Sehun'un diğerleri kadar, Baekhyun kadar bile, kendilerine güvenmeyişinden gerçekten nefret ediyordu. İkisi de harika dansçıydı, Tanrı aşkına sınıfın en iyileriydi ve Jongin hala becerilerinden şüpheleri vardı.

"Kesinlikle kazanacaksınız." Baekhyun çok belliymiş gibi söyledi, genç olan onaylayan bir şey demediğinde Jongin'in belini dirseğiyle dürttü. "Kazanacaksınız!"

"Güzel olurdu... Kazanırsak belki Kyungsoo'yu güzel bir yere götürebilirim. Birincilik ödülü iki bin lira." Baekhyun'un ağzı açık kaldı. "Harika, değil mi? Çok büyük bir yarışma."

"Beni de iyi bir yere götürmelisin o zaman." Baekhyun şaka yaptı.

"Götüreceğim, söz." Jongin ciddiye aldı ve Baekhyun'a gülümsedi, en büyük ve en güzel gülümsemelerinden biriydi. Baekhyun da karşılık olarak gülümsedi, Jongin gibi iyi bir arkadaşı olduğu için ne kadar şanslı olduğunu düşündü.

"Bekliyorum o halde." 

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet