Bölüm - 5

No Way! [YOU]

Tüm geceyi ağlayarak geçirdikten sonra kıvrıldığın bir ağaç dibinde uyuyakalmıştın.Bu yalnızca Kris'in söyledikleriyle alakalı değildi, bu yaşına kadar biriktirdiklerinin dışa vurumuydu. 'İnsanlar ne der?' endişesiyle dökemediğin tüm gözyaşlarını o gece özgürlüğüne kavuşturmuştun.

Çocuk yaşında anne ve babanın ayrılması, sırf bu yüzden ve elbette güzel olduğun için zorbalığa uğraman, yaşadığınız ekonomik sıkıntılar ve o acımasız dünyaya adım atışın... 15 yaşında çocuk model olarak girdiğin gösteri dünyasında, ülkenin en ünlü modelliğine kadar yükselmiştin. İnsanlar senin güzelliğine, masumluğuna ve iyi kalpliliğine bayılıyordu. Ama madalyonun öbür yüzü başkaydı. Ayağını kaydırmak için ne oyunlar, ne iftiralar dönüyordu arkandan. Yüzüne karşı melek gibi davranan insanlar, arkalarında sakladıkları hançeri saplamak için sırtını dönmeni bekliyorlardı. Ve şimdi o insanlar muhtemelen şampanya eşliğinde kutluyorlardı kayıp oluşunu.

Ama hayatta kalmaya kararlıydın, ne pahasına olursa olsun. 6 ay sonra yeniden ortaya çıkıp, eski yerini alacaktın. 8 yıllık emeğini öylece bir köşeye atamazdın. Bu yüzden günün ilk ışıklarıyla uyanmış ve kafandaki planı yürürlüğe koymak için arayışa girmiştin. Ne diyordu 'Bitirim İkili' filminde Jackie Chan? 'Bambular çok dayanıklı olduğu için inşaat iskelesi yapmada kullanırız.' Ve sonraki karelerde ne kadar dayanıklı olduğunu da görmüştün. Burası tropikal bir iklim olduğuna göre bambu bulmak çok da zor olmayacaktı.

Bambuları bulmak kolay olsa da, kırmak o kadar da kolay olmamıştı. Yaklaşık 30 taneyi kırman bir öğleden sonrasına ve ellerinin kan revan içinde kalmasına mal olmuştu. Daha sonra bunları bağlamak için ihtiyacın olan sarmaşıkların peşine düştün. Kendine inanamıyordun, bu güne kadar kendi saçını bile taramayan sen ilkel bir kulübe yapmak üzereydin.

Bambuları bağlamakla meşgul olduğundan yanına gelen Kris'i fark edememiştin bile.

''Yardıma ihtiyacın var mı?'' irkilsen de, dönüp ona bakmadın. İçindeki öfkenin çabucak sönmeyeceğini biliyordun. Senden ses çıkmayınca, bunu olumlu bir işaret olarak algılayıp yanına geldi ve bağlamaya çalıştığın bambuları düzeltmene yardım etti. Elindekini bırakıp nefret dolu bakışlarınla baktın ona. Ne cüretle hala yanına gelebiliyordu?

''Yardıma falan ihtiyacım yok.'' Dedin buz gibi bir sesle.

''Saatlerdir bununla mücadele ediyo-''

''Beni mi izliyorsun sen?'' tamamlamak üzere olduğu cümleyi ağzına tıkarak sordun. ''Sapık falan mısın? Dün söyledikleriminneresini anlamadın? Seni görmek istemiyorum, ve anladığım kadarıyla sen de beni görmek istemiyorsun. O halde neden peşimde dolanıp duruyorsun?''

''Yanlış anladın. Ben özür-'' Kris'in açıklamaya çalışan ses tonu bile üzerinde işe yaramıyordu, ve bu tamamen boka batmış gibi hissettiriyordu.

''Özrüne ihtiyacım yok. Yardımına da öyle. Yalnızca beni rahat bırakmana ihtiyacım var. Yeterince açık mı?'' Bu sözle birlikte Kris tek kolunu kavrayıp sıkarak, seni kendine doğru çekmişti. Şimdi burunlarınızın değdiği, nefeslerinizin karıştığı bir mesafe vardı aranızda.

''Bugüne kadar kimseden özür dilemedim ben. Hiçbir zaman hata yapmadım. Şimdi hatamı anlamış ve kabul etmişken, sen de özrümü kabul etmek zorundasın.'' Dişlerini sıkarak ve kalın kaşlarını çatarak emretti.

''Etmezsem ne olur? Yine bağlayıp, özrünü kabul ettirene kadar et suyu mu içirirsin? Adandan mı kovarsın?'' küstahça yönelttiğin sorularla afallayan yüzü, büyük bir keyifle inceledin ''Söylesene Kris, ne yaparsın?''

Kris gözlerini yumdu, derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu. Gözlerini açtıktan sonra hala sıkıca tuttuğu kolundan sürüklemeye başladı, bir yandan da kendi kendine konuşuyordu, sanki sen orada yokmuşsun gibi.

''Şu ellerinin haline bak... Bir mikrop kaparsa... Temizlememiz lazım, umarım dezenfektan kalmıştır biraz...''

''Bırak beni! Yardımına ihtiyacım yok dedim sana!'' bağırıp kolunu kurtarmaya çalışıyordun.

''Sadece çeneni kapayıp, biraz minnettar olmayı deneyemez misin?'' hala sürüklemeye devam ediyordu. Ellerinin acısına bir de kolunun acısını ekliyordu bir yandan da.

''Yeniden 'fahişe' diyebilmen için mi minnettar olmalıyım, ha?'' Aniden durunca, hızını alamayıp sırtına çarpmıştın. Döndü ve ateş saçan gözleriyle sana bakmaya başladı. ''Dokunma bana Kris. Ölsem ve hatta cesedimi hayvanlar yiyor olsa bile dokunma bana. Öylece bırak ve bıçağınla odun yontmaya devam et, lütfen. Senden tek ricam bu.''

''Hayır yapmayacağım. Adama gelip huzurumu kaçırdın bir kere. Artık ben de işin içindeyim. Geldiğinden beri aptallığınla bir yerde ölüp kaldın mı diye endişelenmektendoğru dürüst uyuyamıyorum bile. O kadar gaddar mıyım sence? Belki kendimi doğru ifade edemiyorum, ama bu benim vicdanımın olmadığını mı gösterir? Neden kimse sert görünüşümün altındaki gerçek beni fark edemiyor? Bu kadar mı anlaşılmaz bir insanım? Bu kadar mı zorum?'' şimdi haykırıp içini dökme sırası Kris'indi. ''Bir şey söyleyeyim mi? Sayende bu adaya yerleşme fikrimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. İnsanların ne kadar nankör, kötü ve önyargılı olduğunu unutmuşum. Hatırlamamda yardımcı olduğun için sağol.'' Arkasını dönüp ağaçlar arasında kayboldu.

Bambuları üçgen şeklinde bağlamayı başarmıştın, toprağa sapladığın kısımları da taşla destekleyerek oldukça sağlam bir kulübe yapmıştın. Ama aklın Kris'in söylediklerindeydi hala. Yaptığı hayvanlığa rağmen neden hala dediklerine kafa yoruyordun? Belli ki o da senin gibi yaralıydı. Hatta ne kadar yaralandıysa artık, kendini dış dünyaya tamamen kapatmıştı... Dediği gibi, kimse gerçek Kris'i görememiş miydi acaba?

Yufka yüreğine küfürler ederek, bir daha asla dönmeyeceğine yemin ettiğin kulübeye yürümeye başladın. Kafanı kurcalayan bir şey olduğunda için içini yer ve meraktan uyuyamazdın. Hem, affetmek erdemdi, öyle değil mi?

Bu düşüncelerle yürürken, nasıl ve ne zaman geldiğinin farkına bile varamadan kapının önünde buldun kendini.

''Kris! Aç kapıyı!'' tüm sesinle bağırdın. Ama aldığın tek karşılık öfkeli bir 'Git buradan!' oldu.

''Seni koca aptal! Çelik kapı mı sanıyorsun bu kıytırık kapıyı?! Haaaah! Giriyorum işteeee!'' içeri girip biraz ilerledikten sonra, Kris'i yatağında uzanmış bir halde buldun.

''İçeri girebileceğini kim söyledi?'' dönüp bakmamıştı sana.

''Orman kanunları! Hahahaha!'' ortamı yumuşatmak için gereksiz ve zoraki bir kahkaha attın. ''Ne o? Ergen kızlar gibi yatağına kapanıp ağlıyor musun yoksa?''

''Ne saçmalıyorsun?'' arkasını dönüp umursamaz bir bakış attı.

''Bugün söylediklerin aklıma takıldı, ve ben aklıma bir şey takılırsa uyuyamam. Seninle konuşmaya geldim.'' Kapının yanında dikilmekten sıkılıp burada kaldığın süre boyunca yattığın şilteye ilerledin. Popon yumuşak zeminle buluşunca keyifle gülümsedin. Dizlerini karnına çekip, kollarını etrafına sardın.

''Seninle psikologculuk oynayacağımı düşündüren ne?'' bıkkınlıkla nefesini bıraktı.

''Her insanın konuşmaya ihtiyacı vardır. Senin durumunda bu hayati bir önem taşıyor bence. En son ne zaman bir insanla konuştun, benden önce? Hmm?''

''Adamlarımın altı ayda bir geldiğini söylemiştim. Dumanla anlaşmıyorum herhalde, konuşuyorum!''

''Aslında senden öylesini beklerdim bay odun. Demek konuşuyorsun ha? İlginç.'' Gülmemek için dudaklarını ısırıyordun.

''Komik mi şimdi bu? Fantastik aptal.''

''Evet, oldukça hem de. Kalas.''

''Beyinsiz.''

''Taş kafa.''

''Fotosentez.''

''Dinozor.''

''Çirkin.''

''Hah, kendine bak.'' Keyifle dudaklarını büküp şilteye uzandın.

''Gitsene be! Adamdan sonra evime de mi yerleşeceksin?'' Kris gizlemeye çalıştığı gülümsemesiyle sordu.

''Aaaah, üzgünüm ama bu nazik davetini reddeceğim. Biliyor musun, lüks evimde uyumak için sabırsızlanıyorum. Konforu baş döndürücü...'' dedin yattığın yerden gülümseyerek doğrulurken. Odanın kapısına geldiğinde Kris konuştu.

''Gerçekten üzgün olduğumu...'' burada durarak söyleyeceği kelimeyi düşündü ''anlıyorsun değil mi?''

Cümlesindeki pişmanlığı ve içtenliği görebiliyordun elbette. Sadece kendini ifade etme konusunda sorunları vardı.

''Evet, görebiliyorum.'' Dedin ona dönerek. ''Senin aksine insanları anlamaya ve tanımaya çalışıyorum.''

''Ve iğnelemeden de duramıyorsun...'' dedi kaşlarını kaldırırken.

''Aslında, hayır. Sadece senin odunluğun beni bunu yapmaya teşvik ediyor. Kendimi odun yontarak şaheser yaratan bir usta gibi hissediyorum...'' dedin sırıtarak, kollarını bilmiş bir tavırla göğsünde birleştirmiştin. Bu sırada Kris yattığı yerden doğruldu ve cebinden çakısını çıkardı. Parlak nesneyi açtıktan sonra, sana doğru fırlattı. Bir nefes alımı süresinde gerçekleşen bu olay kanını dondurmuştu sanki, yerinden kıpırdayamıyordun. Kafanı azıcık döndürerek, milimetrik bir farkla tahta kapıya saplanan çakıya baktın.

''Öyleyse buna ihtiyacın olacak...'' dedi sanki birkaç saniye önce üzerine bıçak fırlatan o değilmiş gibi. ''Senin olsun.''

''Gerçekten... Manyaksın değil mi? Kafanda sorunların var...'' dedin hayretle.

''Bıçağı sana vermenin en kısa yolu buydu.'' Dedi omuzlarını silkmeden önce, sonra geri uzanıp kollarını başının altında birleştirdi.

Kapıya saplanan bıçağı zorlukla yerinden söktün ve kapatıp cebine koydun. Ona ilginç bir teşekkür etmek istesen de, henüz işlevini görmeye başlamış beynini çok zorlamak yerine sıradanlığı tercih ettin.

''Kris?''

''Hmm?'' dedi göz ucuyla sana bakarak.

''Gerçekten çok teşekkür ederim... Sen... İyi bir insansın...'' İçten bir gülümseme sunup evi terk ettin. Geride kalp ritmi bozulmuş bir Kris bırakarak.

*** BÖLÜM SONU ***

1229 kelime :')

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam