Bölüm - 10

No Way! [YOU]

Uykunun yavaş yavaş dağıldığını hissetsen de, gözkapaklarını açmak için yeterince istekli değildin. Mırıldanarak, seni çeken sıcaklığa doğru biraz daha sokuldun. Ağzını şapırdatarak yavaşça araladın gözlerini. Işığa hala alışamamıştın, bu yüzden ağır çekimde kırpıyordun. Nihayet bilincin yavaşça yerine geldiğinde, parça parça gördüğün görüntünün birleşimini algılayabilmiştin. Bu Kris'in pürüzsüz boynu ve belirgin adem elmasıydı. Sonra yavaşça çenesi girdi görüş alanına, sonra dudakları... Dudakları... Dün gece seni öpen ve senin öptüğün dudaklar... Rüya olamayacak kadar gerçek, halüsinasyon olabilecek kadar hayaldi. Gerçekten... Öp... Öpüşmüş müydünüz dün gece? Bu cümleyi beyninde tekrar etmeye bile korkuyordun şu anda.

Kafanı biraz daha kaldırdığında Kris'in gülümseyen gözlerini gördün. Ağzın bir karış açık, bu büyüleyici manzaraya bakıyordun. Alnına bıraktığı sıcak öpücük, gözlerini istemsizce kapatmana neden olmuştu. Yani... Gerçekti?

''Uyandın mı?'' boğuk sesiyle tüylerini ürperten sorusuna memnun bir 'Hmm'la karşılık verdin. ''Bugün yapacak çok işimiz var.''

Romantik anların katili : Kris!

''Birazcık daha... Böyle... Kalamaz mıyız?'' utangaçlığı bir kenara bırakıp iyice sokuldun ona. Karşılığında saçlarını okşayan kocaman bir el hissettin.

''Beni de kendin gibi tembel yapacaksın...'' ses tonu gülümsediğini ele veriyordu. Yine de tepkisini ölçmek için kalkmaya yeltendin. Ama alnına bastırıp geri yatırmıştı, üstüne üstlük şimdi daha sıkı sarılıyordu.

''Yorulacağın için biraz daha dinlenmene izin veriyorum!''

***

''İşte...'' Uzun zamandır tırmandığınız tepenin zirvesine varmıştınız. Yol boyunca Kris'in sana üşürsün diye üst üste giydirdiği tişörtlerden yakınmıştın. Ama o terleyip hasta olmaman için çıkarmana izin vermemişti. Şu an bu manzarayı görmenle yol boyu çektiğin tüm sıkıntıyı unutmuştun. Tüm adayı görebiliyordun buradan. Göz alabildiğine mavinin içine düşmüş yeşil bir nokta gibiydi burası. Etrafında dönüp her yere baktın. Ağzın bir karış açık kalmıştı.

''Bu-burası... İnanılmaz...''

''Buraya sık sık gelirim... Gökyüzü buradan bakınca daha güzel.''

Derin bir nefes alıp, yüzüne çarpan serin rüzgarın teninin okşamasına izin verdin. Göz kapakların huzurla kapanmıştı. Kollarını iki yana açtın, rüzgarı kucaklamak istercesine. Aslında sarılmak istediğin şey bambaşkaydı, seni sıcaklığıyla saracak bir şey.

''Şurası neresi?'' tepenin devamında bir dağ vardı, parmağınla orayı işaret ediyordun.

''O mu? Volkanik dağ. Oraya da gideceğiz.''

''Şe-şey aslında dönmeliyiz bence... Hava kararırsa ormanda kaybolabiliriz ve-''

''Seni içine atabileceğim bir magma yok, merak etme.'' Kris'in ifadesiz suratı içine su serpmişti.

''Atacağından değil de... Ben biraz sakarım, biliyorsun...'' dedin zoraki bir gülümsemeyle.

''Atmayacağımı nerden biliyorsun? Belki de başından beri bunu planlıyordum? Belki-'' Kris bir anda taş kesilmiş, ne diyeceğini unutmuştu. Beline dolanan kolların ve sırtına değen yüzün hiç de yardımcı olmuyordu.

''Yapmayacağını biliyorum çünkü.'' Diye mırıldandın. Aldığın her nefeste ciğerlerine dolan kokusu başını döndürüyordu şimdiden. Kris'in karnının düzensiz bir ritimle kıpırdandığını hissettiğinde ayrılıp önüne geçtin. Elini uzatıp hareket etmesini bekliyordun. Eline tereddütle bakıyordu. İki elini kullanarak elini kavradın ve çekiştirmeye başladın.

***

''Sıcak suuuuu! Ağağağağğa!'' Buharlar çıkararak fokurdayan küçük havuzlara baktın.

''Doğal bir volkanik şekillenme. 12 farklı element içeriyor suyu. Kesinlikle- YAAAH! NE YAPIYORSUN!''

''Soyunuyorum tabi ne yapacağım? Sıcak suya bayılırım! O kadar çok özledim ki sıcak suyu!'' Üstündeki son tişörtü de fırlattığında sadece sutyeninin kaldığını fark ettin. Kris hemen arkasını dönmüştü. Kızaran yüzünü görüp onun hakkında kötü düşünmeni istemezdi.

''Sana ortalık yerde soyunma demedim mi ben!'' bir anda kükremeye başlamıştı.

''Bakmazsın ki.'' Dedin masum bir şekilde. Şortunu da indirip diğer kıyafetlerinin yanına yolladın.

''Sen beni ne sanıyorsun? Erkeğim ben erkek! Her ne kadar cılızın teki olsan da-'' arkasını döndüğünde daha beter bir manzara bekliyordu onu. Sana bakmadığını düşünerek, ellerini arkana uzatmış sutyenini çözüyordun. Bakmak ve bakmamak arasında mücadele etse de, kısa bir bakış atarak arkasını dönerek duygularını uzlaştırdı. Küfürler ederek geldiği yola geri döndü. ''Sakın buradan ayrılma! Hemen geleceğim!''

Sen ise hızla üzerindeki her şeyden kurtulup suya girmiştin çoktan.

''Buradan hiçbir kuvvet çıkaramaz beni... Ohh, uyurum ben burada.'' Diye mırıldandın cevap olarak.

Orada ne kadar süre uyuduğunu bilmiyordun. Burnuna dolan harika çiçek kokusu gözlerini açmanı sağlamıştı. Kris kucağında bir demet çiçekle dönmüştü. Şaşkınlıkla ona bakıyordun.

''Bunlar ne için?''

''Şimdi görürsün.'' Dallardaki çiçekleri teker teker koparıyor ve içinde bulunduğun suya bırakıyordu. Su bir anda rengarenk çiçeklerle dolmuştu ve harika kokuyordu. Banyo köpükleri bile bu kadar yoğun ve hoş kokamazdı.

''Aromatik ve uçucu yağlar sayesinde...'' ensendeki ıslak saçlarını çekmek için uzanmıştı Kris, parmak uçları tenine değerken sanki bir kibritin kutusuna sürtmesiyle oluşan kıvılcım oluşacak gibiydi. Daha sonra omzundan akan soğuk birkaç damla sıvıyı hissettin. ''Bunu cildine sür.''

İnanılmaz utanmış ve kızarmıştın. Çiçeğin aromasını yavaşça cildine yayarken, arkadan bir başka su sesi duymuştun. Kafanı hafifçe çevirip arkaya bakma gereği duydun, Kris de hemen arkanda kalan havuza girmişti. Şu an tam olarak ıslak saçlarını geriye yatırmakla meşguldü. Gözlerini açtığındaki ifadesi, kesinlikle burun kanatacak cinstendi. Kan bir kez daha yanaklarına hü etmişti.

''Özlediğin şeyler yok mu hiç?'' bir konuşma başlatmak için sordun.

''Elbette var...'' artık seni terslemeden veriyordu cevaplarını, buna çok mutlu oluyordun.

''Mesela?'' sıcak suyun verdiği rahatlamayla iyice yayılmıştın suyun içine.

''Mesela kar...'' kafanı çevirip baktın devam etmesini isteyerek. ''Aslında, genel olarak mevsimleri özledim... İlkbaharda çiçek açan ağaçları... Sonbaharda dökülen sarı turuncu yaprakları... Kışın kar yağmasını... Burada her mevsim yaz...''

Onun bu duygu dolu ve hassas yanını görmek seni çok mutlu etmişti. Aradaki mesafe gitgide azalıyordu sanki.

''Başka?''

Derin bir nefes alıp kıkırdadı. İlk defa onun sesli gülüşüne şahit oluyordun. Gülümsemeden edemedin.

''Kulağa biraz garip gelebilir ama... Sokak kedilerini de özlüyorum... Sanki hayatın monotonluğunu kıran tek canlı şey onlarmış gibi gelirdi bana... Umursamaz tavırları, dik bakışları, kuyruklarını dik tutarak asil yürüyüşleri... Her zaman oldukları gibiler.''

''Hayvanları seveceğini düşünmezdim.'' Dedin gülümseyerek. ''Bu soğuk görünüşün altında sıcak bir kalp olacağını kim bilebilirdi ki?''

''İnsanların ortak yanılgısı işte...'' buruk gülüşü yine yerleşmişti yüzüne. ''Peki ya sen? Senin özlediğin bir şey var mı?''

''Benim özlediklerimi saymaya kalkarsam... Günlerce anlatmam gerekebilir.'' Suyun içindeki yaprakla oynarken konuştun. ''Annem, kedim, dondurma, ramen, pizza, patates kızartması, hamburger...''

''Aç mısın sen?'' Kris kaşlarını çatarak sordu.

''Nerden bildin?'' diye sordun umutsuz bir ses tonuyla.

''Kedinden sonra saydığın her şey yemekti. Bu arada, artık gitmeliyiz. Ben de acıktım sanırım.'' Yavaşça sudan çıkacakken hala ona baktığını fark edince, kritik yerlerini(!) çıkarmadan durabildi. ''Arkanı dönmeyi düşünmüyor musun?''

Daldığın rüyadan Kris'in sesiyle çıkmıştın. Ağzını kapatıp kafanı iki yana salladın.

''Ta-tamam yaa gözüm dalmış. Hemen de yanlış anlıyorsun.'' Arkanı dönüp az önce oynadığın çiçeği yolmaya başladın. ''Sanki görmediğim bir şeyin kaldı da.'' Ağzının içinde homurdandın.

''Daha önce görmüş olman sana her defasında fan servis yapacağım anlamına gelmiyor bayan sapık. Çabuk giyin. Az ileride bekliyor olacağım.''

Kafanı çevirip gittiğinden emin olmak istedin. Dikkatlice dışarı çıkıp, hala sular süzülen bedenine hızlıca geçirdin kıyafetleri. İlerleyip Kris'e bakındın.

''Kris?''

Ses yoktu.

''Kris? Nerdesin?''

Yavaşça ilerliyordun. Karanlık ve ürperten sessizlik korkutmaya başlamıştı seni. Kalbin deli gibi atıyordu. Burayı hiç bilmiyordun, geri dönemezdin ki.

''Komik değil! Çık ortaya!''

Çatlak sesine gözyaşların eşlik etmeye başlamıştı. Etrafın birbirine benzeyen ağaçlarla doluydu. Olduğun yere çöküp Kris'in dönmesini beklemeye başladın. Dizlerini kendine çekip, titremene engel olmaya çalışıyordun. Ama korkun buna engel oluyordu.

Sessizce ağladığın dakikaların ardından Kris'in sana seslenen sesini duydun. Oldukça uzaktan geliyordu ve endişeli olduğu söylenebilirdi.Onun sesini duyunca yaşadığın rahatlamayla daha çok ağlamaya başladın. Kris dalları adeta yararak geçti ve yanına geldi. Ağlama sesini duymuştu ve bu onu çok korkutmuştu. Vahşi bir hayvanın saldırısına mı uğramıştın? Zehirli bir bitki mi batmıştı bir yerine? Düşmüş olabilir miydin?

''İyi misin? Neyin var?'' Korkuyla eline ayağına bakıyordu. Delirmiş gibiydi. Yüzünü tutup ona bakmanı sağladı. ''Neyin var söylesene!'' korkudan titreyen ellerini bastırabilmek için sesini yükseltmişti.

''Beni bırakma... Ne olursun bırakma beni...''

Seni sıkıca sarıp göğsüne bastırdığında, hıçkırıkların azalmaya başlamıştı. Islak saçlarını okşayarak daha da sıkı bastırdı kendine.

''Seni bırakmadım... Asla bırakmayacağım...'' Uzun zamandır hissetmediği bir şeyi hissetmişti Kris. Kaybetme korkusu. Ve yine uzun zamandır yapmadığı bir şeyi yaparak gözyaşı döktü sessizce.

Artık emindi.

Dünyada sıkıca sarıp, tüm kötülüklerden korumak istediği biri vardı. Yanında tutabilmek için her şeyi yapabileceği. Sanki biraz daha sıkı sarılsa, hiç gidemeyecekmişsin gibi daha da sıkı sarılıyordu. Yanında olmak nasıl güzelse, kaybetme korkusu da o kadar korkunçtu. Bu yüzden yemin etti Kris içinden.

'Beni bırakmadığın sürece seni asla bırakmayacağım...'

*** BÖLÜM SONU ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam