Bölüm - 11

No Way! [YOU]

*** KRIS'İN BAKIŞ AÇISI ***

Onu sırtıma almış tepeden inerken, aklım ve kalbim karmakarışıktı. Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuşken, boş bakışlarımla karanlığın içinde ağır adımlarla ilerliyordum. Boynuma sıkıca sarılmıştı, hala kesik kesik iç çekişini duyabiliyordum. Uzun zamandır ilk defa kendimi anlamaktan bu kadar uzaktım. 'Ne yapıyorum ben?' diye soracak fırsatım bile olmadan, ona doğru çekiliyorum.

Hayatımdan memnundum, insanları geride bırakalı 5 yıl olmuştu. Yalnızlığımda rahattım, kendi kendime yetmeyi öğrenmiştim. Hayatımın böyle bir işgale uğramasını gerektirecek ne yapmış olabilirdim?

Ama asıl tuhaf olan şey, neden şu anda tamamlanmış hissettiğimdi. Bugüne kadar eksik olduğum anlamına mı geliyordu bu? Neden onu tanıdıktan sonra tüm taşlar yerine oturmuş gibi hissediyordum? Her dakika onu görmek istemem, gözümün önünden kaybolmaması için bahaneler aramam mantıklı değildi. Hele de onu öptüğümde... Gerçekten nasıl geliştiği hakkında hiçbir fikrim yok. Bir an önce dudaklarına bakarken, bir an sonra dudaklarımı onunkilere bastırılmış buldum. İradem benden bağımsız hareket ediyordu sanki. Kalbim o an hiç çarpmadığı gibi çarptı, bunu anlatabileceğimden emin değilim.

Kulübenin kapısını açıp, kafasını çarpmaması için eğilerek içeri girdim. Çoktan uyumuş olmalıydı. Ağlamanın verdiği iç çekişler, yerini küçük horultulara ve şapırtılara bırakmıştı. İnanamıyorum, bunu yaparken bile o kadar sevimli ki. Normalde kızların yapmacık sevimli tavırlarından nefret ederdim, ama o her şeyinde o kadar doğal ki. Tıpkı kediler gibi, nasılsa öyle.

Onu yavaşça yatağa bıraktım. Doğrulmak üzereyken ellerini boynuma doladı. Ne yani, uyku refleksiyle benden ayrılmak istemeyecek kadar alışmış mıydı bana? Ona yaptığım onca hakaret ve kötü davranıştan sonra bile mi? Beni affetmemesi gerekirdi. Bu çok yanlış, onu sevemem, sevmemeliyim... Bir gün gitmek istediğinde ne yapacağım? Onu zorla burada tutup, geri kalan hayatında pişman olmasını istemiyorum. Peki ya giderse, o zaman ne yaparım?

Tüm bunlar hiç yaşanmadan, onu göndermeliydim. Neden kullanmadım acil durum telsizini? En fazla 2 gün içinde buraya gelip onu götürebilirlerdi. Her şey o kadar hızlı gelişti ki... Aklıma bile gelmedi o zaman, şimdi ise kullanmak istemiyorum. Bunu öğrenirse, benden nefret edecektir.

Kafamdaki tüm kötü düşünceleri def edip, bu masum manzaranın tadını çıkarmaya karar verdim. Hala zamanım varken, bunu en iyi şekilde değerlendirmeliyim. Onunla geçirdiğim her anı zihnime kazımalıyım. Uykusunda kaşlarını çatıyordu, ne görüyorsun rüyanda? Uykuda bile senden ayrı kalmak rahatsız ediyor beni. Şu an benim olmadığım bir yerdesin. Bedenin yanımda ama ruhun?

Kollarımı etrafına sarıp, iyice göğsüme çektim. Varlığımı hissetmeliydi, uykuda bile olsa. Yanında ben varken korkmamalıydı, endişelenmemeliydi. Alnına küçük bir öpücük bıraktım. Sonra kaşının bitimine. Elmacık kemiği, burnunun ucu ve son olarak dudakları... Bu yaptığım çok adice biliyorum, ama onu öpmeliyim. Uyanıkken onu öpersem, ya da duygularımdan bahsedersem, onu yanımda kalması için zorlamış olmaktan korkuyorum. Eğer kalacaksa, bu tamamen kendi isteğiyle olmalı.

Yine de umutsuzca bunu diliyorum, tüm kalbimle.

***

Bu sabah erkenden uyanmış, yüzünü yıkamak ve tuvalet ihtiyacını gidermek için kulübeden ayrılmıştın. İşini bitirdikten sonra kahvaltı için biraz da meyve toplamaya karar vermiştin. Böyle ufak tefek şeylerde ona yardım ederek daha az yük olabilirdin. Ufak bir gezintinin ardından kulübeye dönmek üzereydin. Kris'in aceleyle külübeden çıkışını görünce endişelenmiştin. Acil bir telefon alacak hali yoktu ya, ne diye endişeliydi ki bu kadar?

''Kris? Sabah sabah bu ne acele?'' tişörtünün eteğine topladığın meyveleri dökmemek için büyük bir çaba sarf ediyordun.

''Nerdeydin sen?! Bana haber vermeden nereye gittin?!'' gözleri ateş saçıyordu. Büyük adımlarla yanına geldi.

''Tuvalete gitmek için kalktım ama, sonra düşündüm ki biraz meyve toplasam-''

''Senden bunu yapmanı isteyen oldu mu?!'' kollarını tutup sarsmaya başladığında kucağındaki meyveler yere dökülmüştü. ''Ya yine kaybolsaydın? Ya başına bir şey gelseydi? Hala buranın ne kadar tehlikeli olduğunu anlayamadın mı? Beni kızdırmak için mahsus mu yapıyorsun?!''

Kris kükredikçe korkuyla siniyordun. Haklıydı ama bilmediğin bir yere gitmemiştin ki. Hepsi onun öğrettiği güvenli yerlerdi.

''B-ben özür dilerim Kris... Sadece sana yük olmamak için-''

''Yük olmak mı?! Bana yük olmuyorsun, rahatladın mı şimdi? Kendini tehlikeye atacak şeyler yapmaktan vazgeç artık! Beni en çok yoran bu! Sürekli bir yerde başına kötü bir şey gelebileceğini düşünmekten bıktım artık! Gözüm arkada yaşamaktan sıkıldım!''

''Böyle düşündüğünü bilmiyordum... Özür dilerim Kris, aptalın teki olduğumu biliyorsun... Bundan sonra dikkat edeceğim, çok özür dilerim...'' sesin yalvarır gibi çıkıyordu. Farkında olmadan onu kırmış ve üzmüş olmak zaten yeterince yakıyordu canını şu anda.

''Bundan sonra mı?!'' Kris'in yüzünde alaycı bir gülüş belirmişti. ''Ne zamana kadar? Üç ay mı? Adamlarım gelip seni de götürene kadar mı? Ondan sonra rahat olacağım değil mi? İçine ettiğin hayatımla yeniden baş başa kaldığımda her şeyin düzeleceğini mi düşünüyorsun?''gözlerinin içine kızgınlık ve hayal kırıklığıyla bakarken ses tonu düşmüştü. ''Her şey aynı olacak mı sanıyorsun? Yanılıyorsun... Hiçbir şey aynı kalmayacak...'' kollarını sıkmayı bıraktığında, dizlerinin üzerine çöküvermişti bir çocuk gibi. ''Çok şey istiyorum, biliyorum. Küstahça, hakkım olmayan bir mutluluğun hayalini kuruyorum... Ne aptalım ama...''

''K-kris...'' sıcak bir damla bırakıvermişti kendini, yanağına doğru süzülüp çenende durdu.

''Konuşmak hiçbir şeyi çözmeyecek. Bu yüzden lütfen sus. En iyisi herkesin ait olduğu dünyaya dönmesi... '' yavaşça yerinden kalkıp yürümeye başladığında arkasından bakakalmıştın. Şu an konuşmak için doğru zaman değildi, önce duyduklarını sindirmeye ihtiyacın vardı.

Kulübeye girip, daha birkaç saat önce Kris'in huzur veren yakınlığında uyuduğun yatağa baktın. Yatak da en az düşüncelerin kadar dağınıktı. Sahi, nasıl olmuştu tüm bunlar? O senden nefret ediyordu ve sen de ondan... Daha sonra senin için birçok önemli şey yapmıştı ve ona minnettarlıkla karışık, arkadaşça duygular hissetmeye başlamıştın. İplerin koptuğu nokta, sana kalbini açtığı o gece olmalıydı... Daha sonra o öpücük... Karşı çıkmamış, hatta karşılık vermiştin... Neden? Uzun zamandır beklediğin bir şeydi de ondan... Ve şimdi... Sana karşı duyguları vardı ve bunu dile getirmişti. Korkusunda haklıydı, ondan hoşlansan da bir gün gideceğin düşüncesinden başka bir şeyi de düşündüğün yoktu. Onun kal demesini bekliyordun, peki sen tereddüt etmeden yanında kalabilecek miydin bunu sorduğunda?

Bu hiç adil değildi... Neden farklı bir şekilde karşılaşmamıştınız ki? Romantik dramalardaki iğrenç klişelere bile razıydın, böylesine imkansız olmasındansa. Kalbin ilk defa kan pompalamak dışında çalışmışken, onu böyle çarptıran adamın kendine ait ıssız adada yaşamak için ısrarcı olan inatçı bir keçi olması adaletsizlikti. Gidersen, onu ikinci kez yaralayan kişi sen olacaktın. O gözyaşları aklına geldikçe bu fikri bir rafa kaldırmak istiyordun. Ama kalamazdın da... Sen buraya ait değildin... Neden birlikte yeni bir hayata başlamak için dönmesindi ki? Böylesi en kolayı olurdu.

Akşama kadar yatağın içinden çıkmadan Kris'i beklemiştin. Gözlerini kapıya dikmiş, yattığın yerden bir milim bile oynamamıştın. Sonunda içeri girdiğini görünce, yavaşça yerinde doğrulup beklentiyle bakmıştın yüzüne. Ama sanki sen odada yokmuşsun gibi davranıyordu.

''Kris...'' fısıltı gibi sormuştun. ''Konuşmayacak mısın benimle?''

Değil konuşmak, yüzüne bile bakmıyordu. Ağlamak istiyordun, genzin yanmaya ve gözlerin buğulu görmeye başlamıştı. Ayağa kalkıp arkasında dikildin. Kollarını beline sardığında, birbirine kenetlediğin ellerini zorla çözüp tutuşundan kurtulmuştu. Masasına ilerlemek için arkasına dönüp seninle yüz yüze geldi, ama hala yüzüne bakmıyordu. Nereye geçse önüne geçip, ilerlemesine engel oluyordun. Sonunda gözlerini devirerek bakmıştı yüzüne.

''Çekil önümden.'' Buz gibi sesi teninde kesikler açıyordu sanki, birazdan sıcacık kan süzülecekmiş gibiydi.

''Benimle böyle konuşma Kris, bu sen değilsin... İkimiz de biliyoruz bunu...'' titreyen sesine rağmen güçlükle kelimelerini bir araya getirebilmiştin.

''Benim hakkımda ne biliyorsun ki?'' tam ağzını açmak üzereyken sözünü kesti. ''Sakın ağlayayım deme. Bundan nefret ettiğimi biliyorsun. Üstelik ağlarken çok çirkin görünüyorsun.''

''Gideceğim için böyle yapıyorsun değil mi? Senden soğumam için... Ayrılığımızı en acısız hale getirmek için?'' gözyaşlarını hızlı bir hareketle silip, kararlı bakışlarını Kris'in koyu gözlerine diktin.

''Ne düşündüğün zerre kadar umrumda değil.'' Yandan geçip taburesine oturdu. Küçük bir meleğe benzeyen heykelini zımparalamaya başladı. Aylardır oyduğu tahtadan bir melek yapmıştı.

''Peki ya gitmezsem? Burada kalacağımı söylersem?'' hıçkırığını bastırarak sordun.

''Öyle bir seçeneğin yok. Gideceksin.'' Dönüp donuk ifadesiyle sana baktı. ''Çünkü seni burada istemiyorum.''

Donup kalmıştın. Canını yakan kelimeler zihninde bir deprem etkisi yaratmıştı. Sanki yer ayağının altından kayıyor gibiydi.

''Başından beri böyleydi.''

Öldürücü darbe de geldiğinde, dizlerin daha fazla taşıyamamıştı bu yükü. Gözlerin kararırken, vücudunun pelte haline geldiğini hissedebilmiştin en son.

*** BÖLÜM SONU ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam