Bölüm - 3

No Way! [YOU]

Gözlerini araladığında, ilk hissettiğin şey şakaklarındaki korkunç ağrıydı. Göz kapaklarını bile kaldıramayacak kadar halsiz hissediyordun. Tüm gücünle kendini zorlayıp gözlerini biraz daha araladığında, karşında endişeli gözlerle sana bakan Kris'i gördün. Bu memnuniyetsiz bir ses çıkararak kaşlarını çatmana neden olmuştu.

''Hey, iyi misin?'' diye sordu. Kafasına taş falan mı düşmüştü? Bu ilgili ve endişeli tavır da neyin nesiydi? Diğer seçenek ise, ölmüştün ve cennette Kris görünümlü bir melek vardı. Neden onun görünümünde bir melek olmak zorundaydı ki? Yaşarken ondan daha yakışıklılarını da görmüştün, bilinçaltın neden biraz daha fazla mesai yapıp daha iyisini çıkarmamıştı? Buralarda daha yakışıklı melekler olmalıydı değil mi? Değiştirme kuponu var mıydı bunların?

''Nerdeyim ben?'' fısıltı gibi çıkan sesinle sordun.

''Merak etme ölmedin. Hala adadayız, ve burası benim kulübem.'' Bu haberle yıkılmıştın işte.

''Neden kurtardın beni? Yaşamamın bir anlamı yok...'' gözünden süzülen yaşı göstermemek için başını çevirdin ''Kimse beni hatırlamayacak nasılsa... Umutlarını kesmişlerdir bile, aramak için kimse gelmedi... Gelmeyecek... Bıraksaydın da ölseydim...'' sesinin titremesine engel olamadın.

''Aptal falan mısın sen?'' diye kükredi Kris. ''İnsanların seni hatırlaması için mi yaşıyorsun? Böyle saçma bir sebep için mi? İnsan hayatını sadece kendi için yaşamalı... Çünkü insan hayatı nankör insanlar üzerine kurulamayacak kadar kısa ve değerli...''

Yavaşça yerinden doğrulmaya çalıştın ama başın öyle dönüyordu ki, sırtını bile dikleyemeden yeniden yığılmıştın yatağa.

''Ayağa kalkma! 3 gündür yatıyordun, kendine gelmen zaman alacaktır...'' dedi Kris yeniden yanına otururken. Elini alnına koyup ateşine bakarken kalp atışlarının hızlanmasına anlam veremiyordun. Muhtemelen yaşadığın sağlık sorunlarının bir yan etkisiydi. Gerçekten üç gündür, bilinçsizce onun yatağında mı yatıyordun böyle? Sana bakmış olması garipti. Neden yapıyordu tüm bunları?

''Nihayet normale döndü...'' dedi kendi kendine konuşur gibi. Eline bir bardak su aldıktan sonra içebilmen için tek eliyle ensenden tutup kafanı kaldırdı. Ağzının kuruduğunu hissettiğin bir anda, su çok iyi gelmişti. Birazı dudağının kenarından sızıp yanağına doğru aktı. Kris seni yeniden yatırdığında, başparmağıyla dudağını ve yanağını kuruladı. Kalp ritmin yine anlamsızca bozulmuştu. Kafanı dağıtmak adına ilk aklına gelen şeyi söyledin.

''Ağzımdaki bu garip tat da ne?'' diye sordun ağzını şapırdatırken. Kaşların yabancı tat karşısında çatılmıştı.

''Et suyu içirdim... Vücudun acil besine ihtiyacı vardı-'' öğürerek yan dönmenle şaşırarak sana doğru hamle yaptı ''Hey neyin var?''

''Tanrım... Kusmak istiyorum... Ben... Vejetaryen olduğumu söylemiştim sana...'' ağlamaklı gözlerle ona baktığında, Kris'in gözlerinin öfke saçtığını anlamak çok da zor değildi.

''Haaaaah?!?!?!'' Kris duyduğu saçma bahane ile bir şaşırma nidası bıraktı. ''Gerçekten aptalsın değil mi? Ölmek üzereyken bile düşündüğün şey bu mu? Hayatını kurtarmak için yapmak zorundaydım tamam mı!'' konuşma ve düşünme yetisini yitirmiş gibi bakıyordu şimdi de. Duydukları karşısında anlamlı bir cümle kurma girişimi sonuçsuz kalmıştı.

''Senden beni kurtarmanı istediğimi hatırlamıyorum!'' diye tısladın. ''Sadece bırakmalıydın... Ölmeliydim.''

''Göz göre göre birinin ölümüne seyirci kalacak kadar zalim değilim. Bunu senin için değil, vicdanıma karşı hissettiğim sorumluluk yüzünden yaptım. Ayrıca ben de sana 'daha az aptal olursan ikimizin de yararına olur' dediğimi hatırlıyorum. Şimdi kalk da bir şeyler ye!'' Kris elinde bir tabakla döndüğünde yüzünü buruşturarak bakmıştın ona. Kris ise yalnızca gözlerini devirmekle yetindi.

''O ne?'' diye sordun yanına otururken. Tabağa bakmaktan korkuyordun. Kaşlarını çatarak Kris'e bakıyordun.

''Et suyu.'' Dedi suratsızca. Kaşığı iyice doldurup sana uzattı. ''Aç ağzını.''

Arkanı dönüp yüzünü yastığa gömmeden önce yanıtladın : ''Asla!''

Kris bıkkınlıkla kaşığı tabağa bıraktı. ''Çocuk gibisin ve ben böyle davranan yetişkinlerden nefret ederim. Sabrımı taşırmadan ye şunu!'' dedi dişlerini sıkarak.

Yastık yüzünden boğuk gelen cevap yine olumsuzdu. ''Hayır dedim. Asla.''

''Bana bak... Sabrımın sınırını deneme... Gerekirse seni bağlar, zorla da olsa yediririm! Hala şansın varken güzellikle ye şunu.'' Hala dönmediğini gördüğünde sinirlendi. ''Pekala, sen bilirsin.'' Çarşaftan yırtılan kumaş sesini duyduğunda, yatağın içinde top haline getirdin vücudunu. Yüzünü iyice yastığa gömdün. Yine de fayda etmemişti tüm bunlar ; Kris güçlü kollarıyla seni omuzlarından tutarak çevirmişti. Biraz debelensen de, onun karşısındaki şansın kurumuş bir yaprağın fırtına karşısındaki şansına eş değerdi. Ellerini göğsünde birleştirip az önceki kumaş parçasıyla, dirseklerine kadar sıkıca bağladı. Daha sonra tepinmemen için tam kasıklarının üzerine oturdu. Çırpınmaya ve kafanı iki yana sallamaya devam ediyordun. Kris bir eliyle yanağını sıkarak, açmamak için direndiğin ağzını açtı ve kafanı sabitledi. Kaşıktaki sıvıyı ağzına döktüğünde, dilinle boğazına akmasına engel olup tükürdün. İkinci kaşıkta da aynısı olunca, yutuncaya kadar burnunu sıkma kararı aldı. Nefes alamayınca mecburen yutacaktın.

''Vejetaryenmiş! Kıçımın vejetaryeni! Ne zaman vejetaryen oldun? Özenti seni! Mantıklı bir nedenin bile yok değil mi?'' Konuşamaman için kaşıkları ardı ardına ağzına tıkıyordu. ''Böyle yutarsın işte!''

Sen ise sinir ve çaresizlik karışımı his yüzünden ağlamaya başlamıştın. Artık debelenmiyordun da, nasılsa bu orman kaçkını karşısında şansın yoktu. Gözlerini kapatıp işkencenin bitmesini bekledin.

''İşte bu da son kaşıktı! Bu kadar zorlaştıracak ne vardı söyler misin? Ağlayıp durma ayrıca! Sinirimi bozuyorsun!'' sinirle söyleyip üzerinden kalktı Kris. Ellerini de çözdükten sonra tabağı alıp odanın kapısına yöneldi.

''Ördeğim...'' dedin hıçkırıkların arasında. ''Büyükannem küçükken beslediğim ördeğimi pişirip bana yedirdiğinden beri et yemiyorum...'' dedin nefesini düzenleyerek. ''Yanlışlıkla olmuştu ama...''

''Ördeğin için üzgünüm.'' Dedi arkasını dönmeden, kısık bir sesle. ''Ama doğanın kanunu bu. Hayatta kalmak için onları yeriz. Bitkiler de dalından koparıldıklarında canlı değil mi? Böyle düşüneceksen fotosentez yap...''

''Odun...'' dedin dişlerini sıkarak.

''Az önce ne dedin sen?'' fısıltıyla söylemene rağmen duymuş ve hesap sorar gözlerle sana dönmüştü. Geri adım atacak değildin.

''Odun dedim. Duydun mu? Odunsun çünkü. Çocukluk travmamla dalga geçtin resmen! Vahşi! Hunhar! Barbar! Gaddar! Cani!'' sinirle tüm kötü sözleri ard arda sıraladın. Kris ise yalnızca omuz silkip odayı terk etti ; bu da senin sinir katsayını on binlerle çarpıp, deliye dönmene yol açtı. Yatağın içinde tepinirken dışarıdan gelen keyifli ıslık sesi daha da sinirini bozuyordu.

''Bunun hesabını soracağım sana Kriiiis! Yanlış kayaya çarptın! Beni küçümsediğine pişman olacaksın! Ölmüş ördeğimin üzerine yemin ederim ki yapacağım!''

*** BÖLÜM SONU ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam