Bölüm - 1

No Way! [YOU]

''Her şey hazır, yola çıkabiliriz.''

Menajerinin bu cümleyi kurmasının üzerinden birkaç saat geçmiş, uzun araba yolculuğunun ardından, çekim yapacağınız adaya giden yata binmek için marineye gelmiştiniz. Bu özel yat, modeli olduğun mayo markası tarafından ayarlanmıştı. Uzun mesafelere açılabiliyordu ve oldukça konforlu dizayn edilmişti.

Tüm bunları ülkedeki en ünlü, en popüler ve en sevilen manken olmana borçluydun elbette. Bu yüzden milyon dolarlık anlaşmalara imza atıyordun. Anlaştığın şirketler senin için her şeyi en ince detayına kadar düşünüp, hazırlıyorlardı. Yorucu işini katlanılabilir yapan tek şey bunlardı. Sürekli yapılan ülkeden ülkeye uçak yolculukları, saatler süren çekimler yapmak, yeterince uyuyamayıp bir de sürekli aç kalmak normal insanların normal şartlarda katlanabileceği şeyler değildi.

Pasifik adalarından birine gidecektiniz bu defa. Çekim öncesi dinlenmek için yata biner binmez senin için hazırlanan odaya gittin. Dinlenmenin en iyi yolu uyumaktı elbette. Tahminen 1 gün sürecekti yolculuğunuz. Son haftalarda yaşadığın uykusuzluğun acısını çıkarabilirdin bu sayede.

***

Seni derin uykundan uyandıran şiddetli sallanma ve çığlık sesleriydi. Odandan çıkıp güverteye giden kapıya koştun. Zorlamana rağmen, kapı şiddetli rüzgar yüzünden açılmıyordu. Camdan gördüğün manzara korkunç bir sağanak ve gökyüzünü gündüz gibi aydınlatan şimşeklerdi. Canlı bir kıyamet sahnesi gibiydi her şey.

Birkaç kişi güvertede şiddetli esen rüzgara ve yağmura rağmen koşuşturuyordu.Dikkatlice baktığında o kişilerden birinin menajerin olduğunu gördün. Menajerinin arkasında yükselen dev dalgayı görünce ona bağırmak için kapıyı zorla açıp dışarı çıktın. Ancak bu sırada başka bir dalga gemiyi şiddetle sarstı ve sarsıntının şiddeti ile dengeni kaybedip, sana çok da uzak olmayan trabzanlara çarptıktan sonra okyanusa düştün. Çırpınmaların bir başka büyük dalga tarafından yutulurken tek hissettiğin ciğerlerine dolan tuzlu suyun yakıcılığıydı.

***

Büyük bir öksürük krizi ile gözlerini açtın. İki büklüm olmuşken, ciğerlerini işgal eden su dökülüyordu dudaklarından. Biraz kendine gelip nefesini düzenlediğinde yakıcı güneş ve kızgın kumları hissettin. Ölmüş müydün? Manzaraya bakılırsa cennet, sıcaklığına bakılırsa cehennem gibi olan bu yer kafanı karıştırmıştı. O zaman burası araf olmalıydı? Ama hayır, yaşıyordun ve neresi olduğunu bilmediğin bu yere nasıl geldiğin hakkında hiçbir fikrin yoktu.

Olduğun yerden kalkıp gölge bir yere yürümeye karar verdin. Güneş en yakıcı zamanını yaşıyordu. Belki burada yaşayan birilerini bulup yardım isteyebilirdin.Kalçandaki ağrı canını acıttı, gemiden düşerken vurmuş olduğunu hatırladın. Buraya nasıl gelmiştin? Gemidekilere ne olmuştu? Buradan nasıl kurtulacaktın?

''Olduğun yerde kal!'' arkandan oldukça gür bir erkek sesi duyunca sevinçle o tarafa doğru döndün. Buradan kurtulman için yardım edebilirdi sana! Ama bir sonraki cümlesiyle bu hayalini suya düşürdü. ''Adamda ne işin var?''

''Haaaa?'' dedin şaşkınlıkla yüzünü buruştururken.

''Dedim ki; adamda ne işin var? Burası benim mülküm. Bu da demek oluyor ki kafana göre gelip gezemezsin. Burası tatil yeri değil.'' elindeki sopayla altın sarısı kumlara bir şeyler çiziyordu.

''Hah! Tatile gelmiş gibi mi görünüyorum oradan bakınca? Benim gibi bir model, ve bu halde...? Tanrım! Medeniyetten de mi haberiniz yok?'' dedin karşındaki uzun ve kaslı üst vücudu çıplak olan yakışıklı adama. Ve bir o kadar da sinir bozucu elbette. Üstünde dün giydiğin kot şort ve basit bir tişört vardı. Sırılsıklamdın ve muhtemelen daima fönlü olmaya alışkın saçların berbat bir haldeydi. Makyajsızlık da cabası.

''Kim olduğun beni zerre kadar ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren kısım topraklarıma neden geldiğin. Nasıl geldiysen öyle git şimdi.'' dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Bu adam tek şansındı, alttan almaya mecburdun. İnatlaşmak sana bir şey kazandırmazdı içinde bulunduğun durumda.

''Bakın, buraya nasıl geldim bilmiyorum. En son bir yatla çekim yapmak için adını bile telaffuz edemediğim bir pasifik adasına gidiyorduk. Sonra fırtına çıktı ve ben okyanusa düştüm. Yaşamam bile mucize! Burası neresi bilmiyorum? Nasıl gidebilirim buradan? Lütfen yardım edin!'' çaresizlik dolu sesinle sonunda dikkatini çekebilmiştin, bezgin bir suratla dönüp sana baktı.

''Siz aptal falan mısınız? Muson mevsimindeyiz! Yağmur ve fırtına kaçınılmaz! Nasıl yola çıkabildiniz? Kaptanınız da mı aptaldı?'' bir eli belinde, bir eli burun kemerinde bir süre durduktan sonra devam etti ''Burası Kris adası, yani benim adam. Burada yalnızca ben yaşarım. Gelip giden olmaz. Eksikliğini fark edip seni aramalarını beklemeye mecbursun yani.'' birkaç adım attıktan sonra tekrar durdu ''Ve bu süre zarfında gözüme gözükmezsen sevinirim.''

Donmuştun olduğun yerde. Issız bir adada, sana ufacık bir yardımı bile reddeden, kaba saba bir adamla mahsur kalmıştın. Ya gemi battı ve kimse sağ kalmadıysa? O zaman seni kim, nasıl arayacaktı? Bu adada çürüyüp gidecek miydin? Zaten yorgun olan bedenin bu zihinsel yıkıma dayanamadı ve olduğun yere çöktün. Gözyaşların gözlerini yakmaya başlamıştı bile.

***

Akşam olmuştu ve sen hala geldiğin sahilde oturuyordun. Acıkmış ve susamıştın. Ama ne bir meyve ağacı ne de temiz su içebileceğin bir kaynak vardı. Açık gökyüzü yavaş yavaş bulutlarla kaplanıyordu, bembeyaz dolunay yavaş yavaş gözden kaybolmuştu, soğuk esen rüzgar tıpkı dün geceki gibi bir fırtınanın habercisiydi. Burada kalırsan donarak ölebilirdin. Belki ormanın içinde sığınabileceğin bir mağara yada ağaç kovuğu bulabileceğini düşünerek sık ağaçların arasına doğru ilerlemeye başladın. Çok geçmeden yağmur bastırmıştı. Sık ağaçlar yürümeni engelliyordu. Bu sırada ağaçtan sarkan bir yılan yüz hizana gelince çığlık attın. Çığlığın gök gürültüsünü bile bastırmış olabilirdi. Hızla koşmaya başladın. Dallar bacaklarını, kollarını, yüzünü çiziyordu ; ama korkudan bunu hissedebilecek, fark edebilecek durumda değildin. Delirmiş gibi koşuyor ve ellerini sallıyordun. Aniden önüne çıkan sert engele çarpıp çığlık attın, düşmeni engelleyen şey ise bu engelin güçlü kollarıydı.

''Yı-yılan...'' dedikten sonra, bir anda her şey kararmıştı...

***

Yavaşça gözlerini araladığında, yüzüne vuran ateşin tatlı sıcaklığı seni mutlu etmişti. Gerçekten çok üşüyordun. Üstünde yattığın yumuşak şilteye daha fazla sokuldun.

''Uyandın mı?'' diye sordu sert ve soğuk bir ses. Başını sallayarak yanıtladın onu. ''Bir yılan gördün diye mi bayıldın yani?'' gözlerini devirdi.

''Hergün yılan gören biri değilim, üzgünüm! Ayrıca o şey devasaydı! Bir anda yüzümün karşısında belirdi!'' O anı yeniden hatırlayınca korkuyla yüzünü kapattın.

''Şu haline bak... Kendine ne kadar zarar vermişsin. Bu arada, yaralarını temizledim. Bazıları çok derindi. Geceyi burada geçirmene izin veriyorum, ama sadece bir günlük. Sonra başının çaresine bak.''

Minnettarlıkla başını eğdin. Oldukça susamıştın, yaralarını temizleyen biri su da verirdi değil mi? Tam ağzını açıp su isteyecekken karnın yüksek sesle guruldadı. Utançla alt dudağını ısırıp, karşındaki adamın göz devirmesini görmezden geldin. Ayağa kalkıp gözden kayboldu, döndüğünde elinde metal bir bardakla getirdiği suyu sana uzattı. Gözlerini kararsızlıkla yüzüne diktikten sonra, elindeki suyu alıp kana kana içtin.

''Su arıyorsan adanın biraz içinde bir şelale var, oradan içebilirsin.'' yeniden gözden kaybolmuştu. Bu defa döndüğünde elinde bir tabakla yemek vardı, muhtemelen bir hayvanın etiydi.

''Teşekkür ederim ama ben vejetaryenim. Acaba meyve ya da sebze gibi birşey yok mu?''

''Hah! Vejetaryenmiş!'' gözlerini devirdi ''Sanki başka seçeneği varmış gibi soruyor! Burası bir tatil kompleksi değil, bilmem farkında mısın? Hayatta kalmak istiyorsan başka seçeneğin yok!'' sesi gittikçe yükselmişti. Neden bu kadar öfkeliydi sana karşı?

''Neden bu kadar öfkeleniyorsun bana? Ben sana ne yaptım? Buraya kendi isteğimle mi geldim sanki? Kaza kurbanıyım! Elbette birileri bulmaya gelecek beni! Yakında kurtulacaksın benden endişelenme. O zamana kadar gözüne gözükmem, gurursuz değilim! İstenmediğim yerde durmam ben!'' hızlıca gözyaşlarını sildin. Onun karşısında daha fazla güçsüz görünmeye tahammülün yoktu.

''Öfkeliyim çünkü bu adaya yalnız kalabilmek için geldim! İnsanlardan nefret ettiğim için; özellikle de sen ve senin gibi elinden bir şey gelmediği halde havalı laflar etmeye bayılanlardan kaçtım! Ama şansıma bak ki kendi paramla aldığım adamda bile yalnız kalamıyorum! Kimin nefretine maruz kaldım da lanetlendim acaba?'' sinirle saçlarını karıştırıyordu.

Daha fazla hakareti kaldıramayacaktın. Sadece bu gecelik katlanacaktın bunlara, daha fazlası değil. Arkanı dönüp uyumaya çalıştın. Yarın, günün ilk ışıklarıyla buradan ayrılmayı kafana koydun. Gözyaşların pek izin vermese de, yorgun bedenin çok fazla direnemedi uykuya.

*** BÖLÜM SONU ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam