Asya'nın Ruhu.

NICE (TÜRKÇE)

Jackson, kendisi için ayarlanmış ışıklar ve süslemelerle dolu salonun açık kapısından işletmenin sahip olduğu diğer salona göz attı. Doktor Park, gündelik ve rahat kıyafetleriyle de olabildiğince şık görünüyordu. Onunla el sıkışan insanlara gülümsüyor ve hemen yanında dikilen Kim Yugyeom'u tanıtıyordu. Bunun sonrasında ise Park Jinyoung o kişinin elini güçlü bir şekilde sıkmaya devam ederken Kim Yugyeom yerlere kadar eğiliyordu. Bir süredir tekrar eden hareketleriydi bu. Ve Jackson da hepsini izlemişti.

Hayran buluşması etkinliği başlarken görevliler kapıyı kapattı. Bunun üzerine Jackson büyük bir iç çekmişti. Doktor Park'ı panel çıkışı yakalayabileceğini umuyordu.

-----

Panel'in başlaması için kapılar kapanırken Jinyoung gömleğinin yakasını düzeltti. "Burayı kiralamak için çok mu yer aradınız Bay Lin?" Kalabalıktan bunalmıştı. Tam karşı salonda, şu uçaktaki herifin hayran buluşması vardı ve gürültü sinirlerini zıplatıyordu.

"Doktor Park," dedi Bay Lin dişlerini sıkarak gülerken, "...bulabildiğim tek boş yer burasıydı."

Jinyoung ciddi ifadesini bozmadan derin bir nefes aldı ve sahneye çağrıldığı zaman asıl yerine geçmek üzere en ön sıradaki oturaklardan herhangi birine oturdu. Panel, yalnızca zorunlu bir ayrıntıydı. Hemen bitirip eve dönmek istiyordu.

"...ve son konuşmacımız Profesör Doktor Park Jinyoung."

Alkışları duyduğunda kendini toparlayıp gülümseyerek sahneye çıktı ve yerine otururken el salladı. Su şişesinin yamuk duran kağıdını düzeltirken bir saniyeliğine başını kaldırmış ve gülümseyerek onu izleyen Yugyeom'la karşılaşmıştı.

Ağabeyi ona alışık olmadığı sıcak bir gülümseme sunduğunda Yugyeom mutluluktan dört köşeydi. Onu bu kez Bay Lin'le özel görüşmesine bile götürmüştü. Yugyeom onun kendisine eskisinden daha çok güvendiğini hissediyordu.

Konuşma sırası Jinyoung'a geldiğinde mikrofonu dudaklarına yaklaştırıp "Aslında..." dedi gülümserken, "...bir sunum hazırlama fırsatım olmadı çünkü Bay Lin tarafından son anda davet edildim ve onu kırmak istemedim." Sözlerine devam ederken eliyle ön sıradaki Bay Lin'i göstermişti. "İnsanoğlu olarak tıpta ulaştığımız teknolojiden bahsetmek istiyorum..."

-----

"Bekle bir dakika!" Jackson büyük torbanın içine elini attı ve yumuşacık bez bebeği torbadan çıkardı. "Bunun bende kalmasını istiyorum." dedi görevliye gülümserken. Hayran buluşması bitmiş ve hayranlar dağılmıştı.

"Hazırsan gidelim." Menajeri elini onun omzuna koyduğunda Jackson iç çekip elini onun elinin üzerine koydu. "Yan salonda bir panel var, Doktor Park orada."

Menajer gülümseyerek boştaki eliyle onun omzuna vurduğunda Jackson umutla gülümsüyordu. "Tamam, tamam. Biraz kalıp onunla konuşabiliriz."

Jackson iki salonun ortasındaki açıklığa çıktı ve biraz önce bitmiş olan panelin dağılmasını beklerken yanından geçen insanlara gülümseyerek selam verdi. Kapının hemen yanında dikilen Doktor Park'la göz teması kurmaktan çekinmiyordu.

Jinyoung insanlarla selamlaşırken kendisini izleyen sarışını farketmiş ve tuhafsamıştı. Onunla konuşmak istiyor ve onu bekliyor gibiydi. Kalabalık azaldığında ikisi tekrar gözgöze geldi ve Jinyoung ona soru soran bir bakış gönderdi. Kaşları çatılmıştı.

"Doktor Park! Singapur'da karşılaşacağımız kimin aklına gelirdi!?" dedi Jackson kalabalığın bitmesini fırsat bilip hemen onun yanına koşarken. Yüzünde hala o kocaman gülümseme vardı. "Hava alanında sizi gördüm ama yetişemedim."

Jinyoung kocaman gözleriyle sarışına selam verdi ve kibar olmak için gülümsemeye çalıştı. "Ah, dünden bahsediyorsunuz..."

Jackson sağ elini göğüsünde yaslayıp "Doktor Park, benim; Wang Jackson." dedi. "3 yıl önce trafik kazası geçirdiğimde hayatımı kurtarmıştınız."

Jinyoung yüz ifadesi değişirken, hatırladığını belirten sesler çıkarmıştı. "Üzgünüm Jackson-ssi, yüzlerce hastanız olduğunda hepsini birden hatırlamak zor oluyor."

Jackson utanarak başını yere eğdi. "Sorun değil. Size minnettarım."

Jinyoung sol eliyle onun omzuna vururken olabildiğince sıcak bir gülümseme sundu. "Bir sorun olursa muayenehaneme gelebilirsiniz, gerçi oldukça sağlıklı görünüyorsunuz." Biraz daha düşündüğünde olayı tamamen hatırlamıştı. Wang Jackson, Güney Kore'nin en iyi 3 eğlence şirketinden birinde çıkış yapmış olan Çinli bir yıldızdı. 3 yıl önce karavanıyla bir kaza geçirmiş ve o zamanlar Jinyoung'un çalıştığı hastanenin aciline getirilmişti.

"Bu da Kim Yugyeom," dedi asistanını kolundan tutup yanına çekerken. "Asistanım, o zamanlar hala okuyordu."

"Memnun oldum." Jackson gülümserken sessiz ve çekingen gibi duran Yugyeom'a doğru dönüp eğildi ve şapkasını çıkarıp platin saçlarını geri taradı. Kim olduğunu zaten biliyordu. "Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim Doktor Park, sakıncası yoksa yarın akşam konserde hayranlarıma sizden bahsedeceğim."

Jinyoung anlayışla başını sallayarak onu onayladı. Hastalarını mutlu ve sağlıklı görmek onu da mutlu ediyordu.

-----

"Asya'nın Ruhu'ndaki şansın hepsini almışsın." Bay Lin, Jinyoung'un önüne birkaç kağıt ve bir dosya bırakırken iç çekti. "Hergele..."

"Bunlar ne?" dedi Jinyoung kahve bardağından minik bir yudum alıp onu masaya bıraktıktan sonra. Birkaç saat sonra Güney Kore'ye geri uçacak ve Tayvan paneline kadar muayenehanesinde hasta kabul edecekti. Önündeki birkaç haftalık planı buydu.

Bay Lin, Jinyoung'un karşısına oturdu ve yanında getirdiği su bardağını kafasına dikip hepsini tek seferde bitirdi. Bu genç onu yoruyordu. "Bir müşteri, birkaç gündür sana ulaşmaya çalışıyormuş, bağlantıları kurar kurmaz işi aldım."

Jinyoung dosyayı eline alıp bacak bacak üstüne attı. "Neyi temizlememi istiyormuş?"

Bay Lin gülüp dişlerini sıktı. "Üstad Park duysa, temizlik şirketi misin oğlum sen, diye dalga geçerdi."

"Beni Üstad Park'dan ayıran nokta bu, Bay Lin." Jinyoung iç çekerek sayfaları çevirdi ve gerekli bilgiyi okumaya başladı. "Hong Kong'a gittiğimizde onu ziyaret edelim."

"Junior... Sadece senin ismini hatırlıyor. Başkalarını hatırlamıyor." Bay Lin derin bir nefes aldı. Dostunu özlüyordu.

Jinyoung onu teselli etmek amacıyla koluna hafifçe vurup gülümsedi. Üstad Park'ın, annesini ve halasını temizlerken Jinyoung'a epey yardımı dokunmuştu. Ona minnettardı.

-----

"Yahu benim anlamadığım..." Youngjae gözününün önünde tuttuğu kağıdı savurarak indirdi. "...Doktor Park ifadesinde Im Eunbyul'la kör randevuya çıktığını söylemişti ama Lee Jieun ile iki yıldır birlikte değil mi?"

BamBam gözlerini bilgisayardan ayırmadan onu "Oh.." diyerek onayladı. "Öyle."

Youngjae onun yanına gelip kağıtları masaya bıraktı. "Sevgilisini mi aldatıyor bu herif?" Oysa tatilde ona karşı çok korumacıydı.

"Buldum!" BamBam aniden bağırdığında kenardaki gözlüklerini gözlerini geçirip ekrana biraz daha yaklaşırken Youngjae onu taklit etti.

"Kim Yugyeom'un ailesi bir trafik kazasında ölmüş, 2 ay sonra da onlara çarpan kamyonunun şöförü bir trafik kazası geçirip hayatını kaybetmiş."

Youngjae yine az önce masaya bıraktığı kağıtlara dönerken "Doktor Park'ın annesi ceza evinde değil miydi?" dedi. "Park Jinyoung ve Kim Yugyeom öz kardeş değil mi?"

BamBam suratında düz bir ifadeyle döner taburede Youngjae'ye doğru döndü ve birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. "Sen iyi misin? Onlar 5 yıl önce tanıştı."

Youngjae ağzını kapatarak biraz geri çekildi, işin içine geç girdiği için bazı şeyleri sonradan öğreniyordu. Mark ve Jaebum yanlarında değildi.

"Sence de Komiser Im'in bahsettiği türde bir ölüm gibi değil mi?" dedi BamBam, önceden Mark'a zorla getirtdiği makine kahvesini yudumlayıp. "Hatasına uygun bir ölüm şekli. Hem de Kim Yugyeom'la alakalı biri... Elle tutulur bir kanıt bence."

"Öyle gibi, buraya geldiklerinde onlara da söyleyelim." Youngjae geri çekilip odanın diğer ucundaki oturaklara attı kendini. Bu olay onu yoruyordu ve onun bu işin içine girmesinin nedeni Komiser Jaebum'du, onu birden bire işin içine çekmişti. Youngjae merakı ve işine olan ilgisi yüzünden de ekipten çıkamıyordu. Eğer rapor gönderdiği takip ve yürütme izni de çıkarsa burada kalmaması için hiçbir engel kalmayacaktı. Yorgunluğa katlanmayı düşünebilirdi. Çok büyük bir problem değildi.

"Doktor Park bu akşam Kore'ye dönüyor." BamBam kendini bilgisayardan geri çekti ve esnedi. "Şimdi biraz uykuya ihtiyacım var." Boş kahve bardağını sallayıp çöpe attı. "Bu şey her zaman yetmiyor."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet