Doktor.

NICE (TÜRKÇE)

Minik kız çocuğu damar yolu açmak için koluna takılan kelebeğe endişeyle bakıyordu.

"Doktor Kim, hastanın ailesi Doktor Park'la görüşmek istiyor." Hastabakıcı damar yolunu kontrol ettikten sonra içeriye az önce girmiş olan Kim Yugyeom'a gülümsedi ve odadan ayrıldı.

Yugyeom stetoskopunu kulaklarına takmadan hemen önce minik kızın ailesine gülümsedi. "Doktor Park arkamdan geliyordu, birazdan burada olur."

Küçük kızı muayene ederken ona üfleme camdan yapılma bir eşyaymış gibi davranıyordu. Kırılmamasına dikkat ederken gülümsemeyi asla ihmal etmiyordu.

"Doktor Kim, herhangi bir sıkıntı yok değil mi?" Jinyoung gözlerinde kemik gözlükleriyle gülümseyerek içeri girdi ve yatakta uzanan miniğin yanına çömelip saçlarını okşadı. "İyi hissediyor musun?"

Küçük kız başını iki yana salladı. Yalan söylemeyecek kadar masumdu. Jinyoung tebessümle elini ona uzattı ve ufak bir numaralı el çabukluğuyla gömleğinin kolundan sahte pembe bir çiçek çıkardı. Bu minik kızı gülümsettiği için mutluydu. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle ayağa kalkıp kızın ailesine döndü ve başıyla selam verdi.

"Endişelenmek çözüm değil." Kısık bir tonda konuşuyordu. "İyi olacağına garanti etmiyorum ancak elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz."

Tekrar küçük kızın yanına çömeldi. "Güzel bir uykuya dalacaksın, uyandığında biraz yorgun olacaksın ancak bir süre sonra eskisinden çok daha iyi olacaksın, anlaştık mı?" En sevimli suratını takınıp küçük kızın onayını bekledi ve beklediğini aldıktan sonra devam etti. "Doktor Kim, anesteziyi uygulayabilirsiniz."

-----

Jinyoung yorucu bir ameliyat geçirmişti. Arabayı park ettikten hemen sonra şakaklarını ovarak arabadan indi ve kocaman derin bir nefes alıp arka koltuğa oturttuğu koca peluş ayıyı kucaklayarak arabayı kilitledikten sonra apartmana ilerlemeye başladı.

Koca peluş ayı yüzünden önünü göremiyor olsa da ayaklarının alışkın olduğu yönde ilerleyerek 3. katta bulunan en soldaki dairenin kapısına ulaştı ve omzuyla zile bastı.

"Jinyoung!" Kapıyı fazla bekletmeden açan genç kız onu görmek için heyecanla başını eğip arkasından hemen ani bir duygu değişimiyle kaşlarını çattı. "Harika~ kendinden bir tane daha getirmişsin."

Jinyoung bunun olacağını bildiğinden iç çekerek ayakkabılarını çıkardı ve arkasını dönüp mutfağa geçen sevgilisini takip etti. "Jieun-ah, sevgilim... Beni bir ayıya benzetmenin sebebini öğrenebilir miyim?" Sesi sitemli çıkıyordu.

Jieun sinirle arkasını döndü ve ayıcığa hafifçe vurdu. "1 haftadır iyi olduğunu bile asistanından öğreniyorum." Özlemişti ve meraklanmıştı da. "Geçen gün bana iş için bir kadınla yemeğe çıktığını söylediğinde çıldıracaktım, biliyor musun?"

"Yugyeom işini haddinden fazla hakkıyla yapıyor demek." Jinyoung ayıcığı yere bırakıp kollarını sevgilisine doladı. "Üzgünüm, o kadar yoğundum ki..."

"O kadar yoğundun ki yıldönümümüzü kaçırdın." Jieun kollarını iki yanda öylece tutuyordu. Put gibiydi.

Jinyoung sevgilisine bu tepkisi için kızmıyordu. Ama yine de yıldönümlerini unutmamıştı, sadece gelişen olaylar yüzünden kaçırmak zorunda kalmıştı.

Kollarının arasındaki genç kız tepki vermeyince başını onun boynuna gömdü ve koklayarak minik bir öpücük kondurdu. "Bugün küçük bir kızı ameliyat ettim."

Jieun biraz geri çekilip ellerini sevgilisinin omuzlarına yerleştirdi ve gözlerini kırpıştırdı. Genç adam onun kalbinin hızlandığını hissedebiliyordu. Jieun'un küçük kız çocuklarına zaafı vardı. "O, iyi oldu mu? İyileşecek mi?"

Jinyoung gülümseyerek başını salladı. "İyileşecek, durumu çok iyi."

Jieun rahatlayarak sıkıca ona sarılıp başını göğüsüne yasladı. İkisi de birbirlerine karşı asla fazla kızgın kalamazdı. Yine de 1 haftadır sesini bile duyamadığı için Jinyoung'a kızgındı. "Kalbim acıyor doktor bey." Suratını astı. "Bir odun kalbimi acıtıyor ama ben yine de o oduna sarılmayı seven bir koala oluyorum."

Jinyoung kocaman bir kahkaha attı. "Ne, ne, ne? Ne oluyorsun?"

"Koala." Jieun ağzını büzerek söylemişti. Jinyounga sıkıca tutunup zıpladı ve bacaklarını da ona doladı. "Böyle. Bir koala."

Jinyoung hala gülmeye devam ederken düşmemesi için onu tutmayı ihmal etmemişti. "Peki bu Jieun koalası da Jieun gibi güzel yemek yapar mı? Jinyoung odunu çok acıkmış galiba."

-----

"Cesedi senin emrin üzerine yaptıkları aramada adamın evinin yakınında boş bir depoda bulmuşlar." dedi Mark fotoğrafları Jaebum'un önüne bırakıp. Geçen gün artık kayıp olmadığı farkedilen, öldürüldüğü düşünülen adamdan bahsediyordu.

Jaebum birkaç gün önce o çekmeceye attığı dosyayı hatırlayıp çıkardı ve yanına bıraktı. "Cinayet mi?"

Mark dudaklarını dümdüz yapıp başını salladı. Bazen bu şeyler kanını donduruyordu.

"Nasıl öldürülmüş?" Jaebum yine aynı alışkanlıkla Mark'a sorarken sayfaları tarıyordu. Cevabı okurken duymayı da severdi.

"Yüksek doz uyuşturucuya maruz kalmış ve... Taciz edilmiş."

Jaebum nefesini tutup aynı adamın sabıka dosyasını açtı. Yargılanmak üzere arandığı suçlar ölüm şekliyle eşleşiyordu. Tahmininin doğru çıkmasından korksa da tahmin ettiği gibiydi.

"Bu dosya da o çekmeceye ait." dedi Mark çekmeceyi gösterip. "Kanıtların artması yerine kurbanların artmasından nefret ediyorum."

Jaebum dosyaları kapatıp ellerini masaya dayadı ve aldığı derin nefesi ağzından hızlıca verdi. "Tek bildiğim öldürme şeklini kurbanların yaşam tarzına göre belirlediği."

İkisinin de bildiği tek şey buydu. İlk birkaç dosya için tesadüf demeleri mümkündü belki ancak aynı şehirde ve gereğinden fazla olmaya başladığında ikisi de sivil olarak bu cinayetlerin ortak özelliklerini incelemeye başlamışlardı.

Zaten açık olan kapı tıklanarak aynı zamanda itildiğinde iki ortak, bakışlarını o yöne çevirdi.

"Jaebum, müsaitsen otopsi sonuçlarını getirdim." dedi Youngjae içeri girerken. "Şu bir kadın ve iki adamın... Sanırım bakman gerekiyor."

Youngjae önüne otururken Jaebum kaşlarını çatıp elini uzattı ve kağıtları onun elinden kaptı. "Bir sorun mu var Youngjae?"

"Üçü de aslında kurşun yüzünden ölmemiş." dedi Youngjae. "Tamamiyle süslenmiş bir cinayet ve az kalsın kanıyorduk. İşin içinde dördüncü bir kişi var ama hiçbir iz bulunamadı."

Jaebum kağıtları incelerken Mark da onun arkasına geçmişti. Kayıtlarda kadının zehirlenerek öldüğü, adamlarınsa ikisinin de kanında güçlü bir ilaca rastlandığına dair bulgular yazıyordu.

"Zehir ve ilacı geçsek bile en azından hepsi o haldeyken tetiği çeken bir dördüncü kişi var."

Youngjae açıklamasını bitirdiğinde Mark başını kaldırdı. "Peki istediğimiz mesaj ve telefon kayıtları bulundu mu?"

Youngjae başıyla Jaebum'un önündeki bilgisayarı gösterdi. "Bilgisayardan hepsine ulaşabilirsiniz." Tam gitmek için arkasını dönmek üzereydi ki aniden durdu. "Ah Jaebum, az kalsın unutuyordum, üçünün de göğüs cerrahisi ile alakalı bir durumu yokmuş."

Jaebum çalışma masasının küçük dar çekmecesini hızlıca açıp kartvizitin orada olduğundan emin olduktan sonra Youngjae'ye başıyla onay verdi. Bunun üzerine Youngjae beklemeden odadan ayrılmıştı. Yapacak başka işleri vardı.

Mark kartviziti eline alıp incelerken konuştu. "Dördüncü kişinin o olduğunu düşünüyor musun?" Mark emin değildi. Yerde öylesine bulunan bir kartvizit bir şeylerin anahtarı olabilir miydi?

Jaebum başını iki yana salladı. "Sadece doktoru temize çıkarmak için gidip onunla konuşacağım. Konuşmazsam ona karşı şüphem büyüyecek çünkü."

Mark ortağını başıyla onaylayıp kendi sandalyesine oturdu ve sandalyeyi Jaebum'un masasına sürdü. "Youngjae'nin bilgisayarda olduğunu söylediği dosyalara ulaşabiliyor musun?"

Jaebum dosyaları açarken ikisi de ekrana bakıyordu. Üç insanın öldüğü bu olayda bir dördüncü kişi olması tuhaftı.

Kayıtlardan aynı adamın evli bir çiftle aynı anda ilişkileri olduğu anlaşılıyordu. Bu durum tüyler ürpertecek kadar tuhaftı. Ancak Mark ve Jaebum'un bilgisayar başında geçirdiği 4 saate rağmen ortada bir dördüncü kişi izi yoktu.

"Bir şey yok." dedi Mark oflayarak. "Hiçbir şey yok." Jaebumun masasındaki kalemlikle oynuyordu. Mark, ortağına göre her daim daha az sabırlı birisiydi.

Jaebum da gözlerini ekrandan ayırdığında kartviziti eline aldı. "Yarın doktoru görmeye gidelim Markiepooh."

"Bana şöyle seslenme." Mark gözlerini kapatmış şakaklarını ovuyordu.

"Neden Markiepooh?" Jaebum gülüp onu kızdırmaya devam etti. Mark kızınca Jaebum eğleniyordu. En sonunda ortağından omzuna aldığı darbeyle gülmeye devam ederken, masasında yalnız bırakılmıştı. "Mesai bitmedi Markiepooh."

Mark yüzündeki ciddi ifadeyi değiştirmeden başını iki yana sallayarak odadan çıkarken konuştu. "Kahve alacağım, ister misin Jaebummie?"

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet