Doğru karar.

NICE (TÜRKÇE)

"Bay Lin beni deli ediyor." Jinyoung uçak koltuğuna yaslanıp başını ovalarken küçük kardeşine söyleniyordu. "Alışveriş merkezi içindeki nikah salonunda Panel mi olur?"

"Bir şekilde bitti hyung." dedi Yugyeom plastik su bardağını eline alıp ince parlak paketini dikkatlice sıyırırken. Ağabeyinin yeni iş gelmediği için gergin olduğunu biliyordu. Hong Kong Paneline kadar yani bir hafta içinde de yeni iş gelmezse hemen Bay Lin'le irtibata geçebileceği yeni bir yöntem bulması gerekecekti.

Yugyeom onu kızdırmaktan bile hoşlanıyordu. Gülümseyip telefonunu çıkardı ve Jinyoung panel sonrası insanlarla konuşurken sosyal medyada bulduğu fotoğrafları açtı. "Yakışıklı bir doktor Wang Jackson'ın hayatını kurtarmış, hyung."

Hava alanında çekilen fotoğraflardan birini ona uzattığında Jinyoung dikleşip suratını büzdü. "Yapma. Savunmasız yakalandım." Yugyeom'un telefonunu aldı ve diğer fotoğraflara göz atmaya başladı. "Sizsiniz sevimli!" Hayranlara söylendiği gibi telefonu kardeşinin eline geri tutuşturdu. "Kapat şunları gözümün önünden."

Yugyeom ciddiyetine geri dönerek telefonu cebine götürdü. "Wang Jackson ve Mark Tuan seni takip ediyordu hyung. Birbirlerinden habersiz oldukları için müdahale etmeme gerek kalmadı. Birbirleriyle uğraşırken seni kaçırdılar."

"Mark Tuan'ı hava alanında da gördüm." dedi Jinyoung, kardeşine bakmıyordu. "Ama Wang Jackson'da çözemediğim bir şey var."

Bir süre aslında gökyüzünden başka hiçbir şey görünmeyen pencereden bakarak dizlerini titrettikten sonra yavaşça başını Yugyeom'a çevirdi. "Bu hafta programımız ne Gyeom?"

Yugyeom telefonundaki ajanda ve program uygulamasını açtı ve büyük bir mutlulukla Jinyoung'a baktı. "Genellikle saat 11 ve 15 arasında hasta randevularımız var. Perşembe günü saat 23'de hastanede ameliyatımız olduğu için de Cuma gününe randevu kabul etmedim Doktor Park."

Jinyoung onu başıyla onaylarken "Teşekkürler Doktor Kim." dedi. "Bu hafta biraz özel bir vakte ihtiyacım olacak, en uygun akşam hangi gün?"

Yugyeom tekrar telefon ekranına baktıktan ve kısa bir hesaplama yaptıktan sonra onu cevapladı. "Ameliyat en fazla 3 saat sürer ancak tekrar müdahale gerekirse diye 1-2 saat daha beklemek zorundayız. Cuma günü tüm gün boş hyung, Cuma akşamı uygun olacaktır."

Jinyoung tekrar başını sallarken bu kez ona bakmıyordu. "Cuma günü ben dinlenirken bir ara gidip sana kodunu vereceğim yüzüğü alır mısın?" Bunun planını yaparken bile tüm bedeninin gerildiğini hissediyordu.

"Hyung?" Yugyeom ondan bunu asla beklemezdi. Şaşkınlığını fazla belli etmek istemiyordu.

Jinyoung derin bir nefes aldı ve sıktığı yumruğu gevşetip elini açtı. "Jieun, onu çok seviyorum Gyeom, bir aile olmamızı istiyor."

Yugyeom, Jinyoung'un evlilik anlayışını ve kadınlara yaklaşımını biliyordu. 2 yıldır Lee Jieun onu bu konuda değiştirmişti.

Gülümseyerek ağabeyine baktı ve onu başıyla onayladı. "Sen her zaman en doğru kararı verirsin hyung." Onun net bir insan olduğunu biliyordu. "Şimdiden tebrik ederim."

-----

Mark saçlarını karıştırıp arkasına yaslandığında ekibin tamamı Bambam'in odasındaydı.

"Wang Jackson'ın İstihbarat biriminden olduğunu herkes bilir." dedi BamBam büyük bir havayla başını iki yana sallayarak. "Bu sıralar önemli rütbeler saklanmak için bu tarz yollara başvuruyor."

Jaebum iç çekti. "Yani bunu önceden biliyordun, onun Doktor Park'la yakınlığını farkettiğimiz an bunu bize de söyleyebilirdin. Hepimizin elinin altında seninki kadar büyük bilgi kaynakları yok."

Mark yaslandığı duvardan çekilip Bambam'in yanına oturdu. "Kore polisi işime karışmasın, tarzında konuşuyordu. Doktor Park'ı kaçırdığım için üzgünüm."

"Cinayet dosyaları hakkında Wang Jackson'la irtibata geçme talebinde bulunabilir miyiz Youngjae?" Jaebum öylece bırakmak istemiyordu. Bu dosyaları uzun zamandır biriktiriyordu ve bir şeylere ulaşmaya başladığı an bırakmak gibi bir niyeti yoktu. "Belki birlikte çalışmayı kabul eder."

"Bakacağım Komiser Im." Youngjae ekipte sönük kaldığını hissetse de her konuda yardımcı olmak için elinden geleni yapıyordu. İzin meselelerini kolayca halledebilmesi tüm ekibin işine geliyordu.

-----

"Hallettim hyung." Yugyeom, Jinyoung'a sarılırken gülümseyerek kulağına fısıldadı. Onu birini temizlerken bile bu kadar gergin görmediğine yemin edebilirdi ve bu yüzden duygularının samimiyetine inanıyordu.

Jinyoung bakışlarını evin içinde gezdirirken elini uzatıp Yugyeom'un elinde tuttuğu siyah kadife dokulu kutuyu aldı ve geri çekilip kutuyu açtı. "Teşekkür ederim Gyeom." Siyah basit bir takım elbiseyle beyaz basit bir gömleği bile üzerinde bir manken edasıyla taşıyışı onu etkileyici yapıyordu.

"Bir şey mi söyledin Jinyoung-ah?"

Jieun seslenerek içeri girdiğinde belki yarım saat önce pijamalarıyla dinlediğinden emin olduğu sevgilisini takım elbise içinde görüp şaşkınlığını gizleyememişti. Gözlerini kırpıştırırken yeni gördüğü Yugyeom'a gülümsedi. "Bizimle mi yiyeceksin Yugyeom? Fazladan tabak çıkarayım." Uzun zamandır panel gezileri yüzünden yüzünü zor gördüğü sevgilisine güzel bir yemek hazırlamak istemişti. Baş başa.

"Hayır, noona." Yugyeom elini öne uzatıp iki yana salladı ardından gülümseyerek eğildi. "Bugün arkadaşlarımla dışarı çıkacağım."

Jieun, Yugyeom'un arkadaşları olmadığını da biliyordu. "Yaşıtlarınla eğlenecek olman harika!"

Yugyeom tekrar selam vererek sessizce yanlarından ayrıldığında Jinyoung, Jieun'a yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdu. "Sevgilim, rezervasyon yaptırmıştım. Dışarı çıkmaz mıyız?" Onun yemek yapmaya başladığını fark etmemişti. Belki de bunu ona önceden söylemeliydi. Sürprizler konusunda pek başarılı olamıyordu işte.

"Jinyoung-ah, malzemeleri hazırlamıştım fazla uzun sürmezdi." Jieun'ın tek çekincesi sevgilisinin yorgun olmasıydı. "Bana 20 dakika ver."

"Pişirmediysen sorun yok, haydi seni eve götüreyim ki hazırlan."

-----

Jaebum gömleğinin yakalarını dikip sandalyeye oturduğunda Mark da filmli camın arkasında avuçlarıyla masaya yaslandı.

"Evet, Yang Wookyung." Jaebum tüm dosyaları önündeki masaya bırakmış önündeki sandalyede oturan adama da gözlerini dikmişti. "3 ay önce Doktor Park Jinyoung'un muayenehanesini geç saatte ziyaret ettiğiniz doğru mu?"

Adam titrerken Mark telsizden ortağına konuştu. "Jaebum, sakin ol. Balıklama dalıyorsun."

"Doğru."

En sonunda bu cevabı duyduğunda Jaebum birden ayağa kalktı. Amacı karşı tarafı gerip istediğini bir an önce almaktı. Bu kez hiç de iyi polis olmayacaktı. "Anlat! Orada ne işin vardı?"

"İş için oradaydım." Adam duraksayıp gözlerini kaçırdı.

Jaebum nefesini tutarken masanın ayağına bir tekme savurdu. Ardından adama eğilip işaret parmağını uzatarak bağırmaya başladı. "O işi açmazsan, boğazına yapışacağım konular açacağım! Konuş."

Alnından terler boşaltırken adam gözlerini tekrar Jaebum'la birleştirip yutkundu. "Doktor Park b-bir tür iş alıyor."

Jaebum başını yana yatırıp düz bir ses tonu ve düz bir yüz ifadesiyle konuştu. "Bu işle bir ilgin olabilir mi?"

Korkmuştu ancak Doktor Park'la çalıştığından onun kendisine zarar vermeyeceğini de biliyordu. "H-hayır."

Jaebum en üstteki dosyayı elinin tersiyle adamın önüne fırlattı. "Damadının 3 ay önceki ölümünün bununla bir ilgisi yok yani?"

Elini dosyaya uzatıp açmadan önce kendisine bakan adama Jaebum açması için başıyla dosyayı işaret etti. "Bunu yapması için Park Jinyoung'a işi verdiğini itiraf edersen başına fazla şey gelmez." Masanın etrafında dolaşıp adamın yanına geldi ve kulağına eğildi. "Ancak bunu itiraf etmezsen damadının ölümüyle ilgili hala çözülememiş olan davada baş şüpheli olursun."

"Jaebum! Wang Jackson hattaymış, ara vermemiz mümkün mü?" Mark yüzünü buruşturdu ve öyle devam etti. "Şımarıklık yapıyor, bir daha aramazmış."

Jaebum dosyaların altından bir kağıt ve kalem çıkarı ve adamın önüne itip konuştu. "İfadeni yazman için seni yalnız bırakacağım." Ardından dosyaları alarak sorgu odasından çıktı.

Mark, ortağının gergin olduğunu biliyordu. Jaebum sorgu odasının penceresinden az önce sorguladığı adamın kalemi kağıt üzerinde gezdirişini izleyip gülümsedi ve telefonu ona vermesi için elini Mark'a uzattı.

"Merhabalar, Wang Jackson. Komiser Im Jaebum'la görüşüyorsunuz."

"Ni Hao, Komiser Im. İşler Nasıl gidiyor?" Jackson'ın sesi her zamanki gibi umursamaz ve neşeliydi. "Bana Kayee de."

"Pekala, Kayee." Jaebum adamın ifadeyi yazdığından emin bir şekilde sırıtıyordu. "İşler harika. Park Jinyoung'u enseleyeceğim."

"Bu işten elinizi çekerseniz onu yapan ben olacağım." Jackson'ın sesi ciddileşmişti. "Tahmin ettiğinden fazla yetkim var Komiser Im, bu işe burnunuzu karıştırmayı bırakın."

Jaebum dişlerini sıktı ve ortağına baktı. Kesinlikle bırakmak gibi bir niyeti yoktu. "Park Jinyoung, benim de adına çalıştığım ülkenin vatandaşı, Hong Kong'un değil. Bırakmayacağım, aksine sizinle bir iş birliği talebinde bulunmak istemiştim."

"Hong Kong'da bilmediğin oyunlar dönüyor Komiser." Jackson sinirini belli etmemek için son sözcüğü uzatarak konuşmuştu. "İş birliği söz konusu olamaz."

Sorgudaki tanık kağıdı imzalarken Jaebum gözlerini ondan bir an olsun ayırmıyordu. "Biliyor musun Kayee? Elimde Park Jinyoung'un 'iş' aldığını söyleyen bir tanığım var ve önümüzdeki hafta Park Jinyoung'u Hong Kong'dan Kore'ye giriş yaparken elimde bilsen iyi olur. Bu arada teklifime göstermediğin ilgin için teşekkürler."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet