06

A Blue Bird Cannot Fly Alone
Please Subscribe to read the full chapter

Ne kadar kapıda durduklarını bilmiyordu ama sonsuz gibi görünen anlarını bozan Chen’in sesi olmuştu.

“Hey! Gelen kim- Oh. Mei? Gerçekten sen misin?”

Mei gülümsedi. Yorgun bir gülümsemeydi bu ama yine de gerçek bir gülümsemeydi. Luhan’ın özlediği bir gülümseme.

“Evet! Canım sıkıldı ve biraz hava değişikliğinin iyi geleceğini düşündüm.”

“Canın sıkıldı ve hava değişikliğine ihtiyacın vardı?” Chen bir kahkaha attı. “Başka türlü olmazdı zaten. Yine de eski erkek arkadaşının kapısına bu şekilde çıkmak? Fazla cesursun.”

Mei kaşlarını çattı. “Eski derken?”

Chen kaşını kaldırdı ve hala hareket etmeyen Luhan’a baktı. “Bir dakika! Bana ayrıldığınızı söyledin!”

“Ayrılmak istedi ama ben onay vermedim. Sonuç olarak ayrılmış olmuyoruz değil mi?”

Chen olayı bir an için kavrar gibi olsa da Mei ve Luhan’ın ifadelerindeki farklılık kafasını karıştırmıştı. “Ee… tamam. Nasıl dersen. İ-içeri girmez misin?”

“Eğer müsait değilseniz…”

“Yo, müsaidiz elbet. Yani öyle olmalıyız. Değil mi Luhan?”

“E-elbette.”

“Tamam o zaman.”

Mei’nin içeri girip kendisine küçük salonda bir yer bulması çok da zor olmamıştı. Chen bir süre Mei’ye bir sürü sordu ve sessizliği dağıtmaya çalıştı ama kendisini garip hissetmekten geri alamıyordu. Özellikle de Luhan her hangi bir konuşma girişiminde bulunmadığı için.

“Xiumin taşındığını söylemişti. Nerelerdeydin?”

“Annemin akrabalarının yanına gittik. Birkaç kaç ay temiz dağ havası iyi gelir diye düşündüm.”

“En azından haber verebilirdin! Luhan seni deli gibi aradı ve- Ah! Yani aradık! Ya! Tamam. İşte anladın sen.”

Mei gülümsedi. Anlamıştı. Luhan’ın yanında oturan Chen’in dizini durmadan çimdiklemesi gözünden kaçmamıştı.

“Biraz ani bir karar oldu. Sanırım siz Kore’ye gelmeden önceydi.”

“Tamam. Ee… Başka nasılsın?”

Mei Chen’e cevap vermek yerine Luhan’a baktı. Genç adamın kendisine bakmasını istiyordu, en azından bir şeyleri netleştirebilirdi. Her şey bitmiş miydi? Yoksa genç adam sadece kızgın mıydı, Mei’yi özlediği için?

“Sanırım… Benim bir bahane uydurup ortalıktan çekilmemi sağlayacak garip sessizlik tam olarak bu.”

İkisi de ayağa kalkıp giden arkadaşlarına cevap vermedi. Aslında uzun bir süre konuşmadılar. Sadece beklediler ve birbirlerinin nefeslerini dinlediler.

“Yani haber verecek vaktin olmadı?” Sessizliği bozan Luhan oldu. Mei bu cümleyi zaten bekliyordu. Gülümsemeye çalıştı.

“B-bazı şeyler oldu ve hızlı gelişti-“

“Telefon açmak için bile mi? Numaramı asla unutmayacak gibi zihninin köşesine kazıdığını söylemiştin?”

“Luhan-“

“Hah! Gerçekten aklıma neler geldi biliyor musun?! Seni ne kadar aradım! Bir hafta boyunca neredeyse kapında sabahladım ve buraya geldiğimde bile Xiumin’e-“

“Yapmak zorunda değildin.”

Genç kızın umursamazlığı Luhan’ı çileden çıkardı. “Zorunda değil miydim?! Mei seni-“

“Ayrılmak istedin Luhan.”

“İstemedim ama-“

“Ama söyledin!”

Luhan sustu. Ne derse desin genç kız haklıydı. Suçluluğu altı ay boyunca hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde hissetti.

“Bak… ben.” Genç kız derin bir nefes aldı. “Buraya kavga etmek için gelmedim. Bir kere kavga ettik, dört yıl boyunca bir kere ve bu bize altı aya patladı. Bir daha kavga etmek istemiyorum.”

“Mei…”

“Sana kızmak için çok uğraştım ve yemin ederim ki daha önce kimseye kızgın olmadığım kadar kızgındım sana. B-babam hastalığını bize söylemediği için bile bu kadar kızmamıştım ama…” Mei derin bir nefes aldı ve bütün cesaretini topladı. Yavaş bir şekilde Luhan’ın yüzünü elleri içine aldı ve ellerinin titremesini hissetmediğini umarak Luhan’ın gözlerine baktı. “Seni özledim.”

Kelimeyi duyduğu anda kaybettiğini biliyordu. Aslında ona kızgın olmaya hakkı olmadığını bildiği halde garip bir öfke hissetmişti genç kıza karşı. Nasıl bana haber vermeden gidebilir? Hiçbir önemi yok muydu aralarındakinin? Ama bir şey söyleyemezdi ve kızamazdı. Mağdur olanın Mei olduğunu biliyorken, onu arkasında bırakıp giden kendisiydi, kızmaya hakkı yoktu.

“S-seni özledim ve bu beni çok yordu. Her şeyden çok yordu. Artık-”

Genç kızın kelimesi Luhan’ın dudaklarıyla kesildi. “Özür dilerim,” dediğini duydu Luhan’ın. Duymaktan çok hissetmişti aslında.

Gülümsedi. Aynı anda Luhan da gülümsedi ve nefesleri kesilene kadar devam ettiler.

İkisinin de ayağında çorap vardı ama buna rağmen ayaklarının birbirine dokunduğunu hissettiklerinde yalnızlıkları yok olmuştu.

 

*

“Ya! Onu o şekilde yapamazsın!”

“Neden?! Her zaman böyle yaparım ben-“

“AH! LUHAN! Sevgiline bir şey söyle!”

“Yine ne oldu?!” dedi Luhan odasından hızla fırlarken. Tişörtünü kafasına geçirmişti ve saçlarını eliyle hızla düzeltti.

“Ramenin içine soya sosu koyuyor!”

“Ya! Tadı belli olmuyor bile!”

“O zaman neden koyuyorsun?!”

“Kapa çeneni!”

“Chen senin sabah dersin yok muydu?” dedi Luhan konunun normal bir şekilde kapanmayacağını anlayınca.

Chen bir an duraksadı ve düşündü. Sonraki saniyede kaşları havaya kalktı ve Mei hiçbir şey diyemeden Chen hızla fırladı. “Lanet! Geç kaldım!”

Luhan hafifçe kıkırdarken Mei çantasını kapıp hızla kapıdan çıkan Chen’i şaşkın bakışlarla izledi ama kahkahasını tutamadı. Chen kapıyı hızla çekip kapattığı gibi hızla açtı. İki parmağını önce kendi gözlerine götürdükten sonra Mei’ye yöneltti ve dudaklarında ’Sonra görüşeceğiz,’ kelimeleri okundu.

“Hayır, onca insanın içinde nasıl Chen’le birlikte kalmayı seçtin anlamıyorum.”

Luhan omuz silkti ve güldü. “Anlaşması kolay biri.”

Mei gözlerini devirdi. “Ya ne demezsin.”

“Ben de çıkmalıyım bu arada. Dersim yarım saat içinde başlayacak ama hiç belli olmaz olmaz. Profesör erken de gelebiliyor.”

“Kahvaltı!”

Luhan hızla Mei’nin dudaklarına bir öpücük kondurdu. “Bir daha ki sefere!”

“İyi o zaman. Hepsini ben yerim!”

Luhan kız arkadaşının somurtan ifadesine güldü ve odasından kitaplarını aldı. Ayakkabılarını giydiği sırada arkasında elinde çubukları ve ağzının kenarından çıkan rameniyle Mei yanına geldi.

“Ne?” dedi Luhan genç kızın mırıldanmasından hiçbir şey anlamayarak. Genç kız ağzındaki lokmayı yuttu ve nefes aldı.

“Dersin kaçta bitiyor? Bugün dışarı çıkabilirim de dönünce kapıda kalmak istemiyorum.”

“”En geç üçte gelmiş olurum ama neden dışarı çıkacaksın ki?”

“İş arayacağım.”

“Ne? Hayır! Daha önce söylemedin ve-“

“Şimdi söyledim,” dedi Mei masum bir gülümsemeyle. Bir eliyle Luhan’ı dışarı iterken yüzündeki masum gülümsemeyi korudu. “Derse geç kalıyorsun.”

“Hey-“

Luhan bir şey söyleyemeden kapı suratına kapanmıştı bile.

 

 

*

 

“İkinizi cidden anlamıyorum,” dedi öğlen yemeğinde Chen. Elindeki sandviçinden bir lokma koparıp ağzına attı. İkisinin de öğleden sonra dersi olduğu ve dışarı çıkıp güzel bir yemek aramak için üşengeç oldukları için yemekhanenin yemekleriyle idare etmeye karar vermişlerdi. “Yani bana ayrıldığınızı söyledin. Sonra aylarca Mei’nin peşinden koştun, aşkından hasta oldun, yataklara düştün-“

“Abartma-“

“Ve sonra Mei bir anda kapıda belirip ayrılmadığınızı söyledi. Sizin derdiniz ne?!”

“Ayrılmıştık ama-“

“Mei ayrıldığınızı onaylamamış-“

“Sonuç olara-“

“Her neyse. Seni dinlemek sıkıcı.”

“Ya!”

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Cemre01 #1
Chapter 10: Bu çok, çok güzeldi. Şu ana kadar okuduklarım arasında en iyilerden biri. Ay ne desem bilemedim:) Çok güzel yazmışşın, ellerine sağlık.